Mehmet Akif Alakurt eski röportajları
Yakışıklılığı hazmettim...
2001 Best Model of the World birincisi Mehmet Akif Alakurt, ekranların yeni yakışıklı ve duyarlı ağası oldu. “Sıla” dizisinde Boran Ağa’yı canlandıran Alakurt, gerçek hayatta da epey ağır takılıyor. Kendini “dengeli bir maço” olarak tanımlıyor, yakın bir zamanda aile babası olmayı planlıyor. Bir de, oturduğu yerde içinden dans ediyor! İşte Alakurt’un Elle dergisinin aralık sayısına verdiği röportajdan ilginç bir bölüm...
Sizin şansınıza hep böyle sosyal içerikli diziler mi denk geliyor? Ortalıkta bu kadar ’laylaylom’ dizi varken...
* Denk gelmek değil... Ben hiçbir şeyi şansa bırakmayı sevmem. Daha önce oynadığım "Kırık Ayna" dizisinde de töre meselesi vardı. "Hacı"da radikal İslamcı bir genci oynuyordum. Mümkün mertebe hayatın içinden konular olmasına dikkat ediyorum, uydurmasyon senaryo beni etkilemiyor...
İnsanlar sizi dizilerden tanıyor ama öncesinde modellik yaptığınız ve 27 yaşında olduğunuz dışında hakkınızda pek bir şey bilinmiyor. Kimsiniz siz?...
*İstanbul doğumluyum. Annem Samsunlu, babam Fatsalı. Normal bir Türk ailesiyiz. Beş kardeşin en küçüğüyüm, üç ablam, bir abim var. Sizinle hem ablalar, hem abi, hem de anne-baba ilgilenince biraz şımarık oluyorsunuz. Küçüklüğümden beri ailemden talep ettiğim her şey yerine getirilmiştir...
Lise yıllarında mı başladı modellik?...
* Evet, annem vasıtasıyla başladım, beni o yönlendirdi. Lise son sınıftayken televizyonda zap yaparken tesadüfen Best Model yarışmasına denk geldim...
Hayal Gücüm Cok Genis...
Dans etmeyi de seviyor musunuz?...
*Dıştan değil de içimden dans eden bir insanım...
Nasıl oluyor o?...
*İnsan eğer isterse her şeyi beyninde yapar. Hani derler ya, eğer bir erkeksen ve bir kadına bakıp onunla birlikte olmayı düşünüyorsan, eşini aldatmış sayılırsın diye...
Bu mantıkla, aklından birini öldürmeyi geçirmekle öldürmek de aynı şey?...
*Günde kaç kez kafandan birini öldürmeyi geçirirsin ki? Açıkçası benim aklıma gelmez bu... Biri çok çok çok sinirimi bozmadıysa onu öldürmeyi düşünmem. Ancak her ne olursa olsun bir insan kafasından bir başkasını öldürmeyi geçirdiyse, onda potansiyel vardır...
Hayal gücü çok geniş bir insanın bakış açısı mı bu?...
*Geniştir. Hele küçükken çok daha genişti. Gaziantep’te askerlik yaptım ve askerlikten sonra biraz düşüşe geçti hayal gücüm...
Bu hayallerinizden biri de televizyonda müziğini çok beğenerek tesadüfen keşfettiğiniz Best Model yarışmasına katılıp orada birinci seçilmek miydi?..
*Orada birincilik kazanma duygusu beni çok etkiledi. Mesela birincinin boynuna kurdeleyi taktıklarında ben o resimde kendimi hayal ettim. Kendi kendime "Bu yarışmaya katılıp birinci olacağım" dedim. Gerçekten de yarışmaya katıldım, birinci oldum ve modelliğe başladım. Modellikte çok güzel işler yaptım. Lacoste’un dünya kataloğunu çektim. Lacoste’un çalıştığı ilk Türk modelim. Reklam filmlerinde oynadım, kaliteli işlerde yer aldım. Modellik hayatım en fazla iki yıl sürdü ama hep güzel işler yaptım...
Oyunculuğa "Kırık Ayna" adlı diziyle adım ınız, değil mi?...
*2001 ya da 2002’ydi ve çok ağır bir karakterdi o. Ben 21-22 yaşındaydım ve Kadir İnanır’a kafa tutacak bir adamı oynuyorum. Orada da kan davası güden bir genci oynuyorum. Bir de Kadir İnanır’la oynuyorsun ve onun karşısında durup ezilmemek zorundasın. Bunu başardım o yaşta. Bana oyunculuğu sevdiren insanlar da dizinin yönetmeni Şerif Gören ve Kadir İnanır’dır zaten...
Yakışıklı olmak bir oyuncu için dezavantaj mıdır?...
*Değil tabii ki... Her şey gözlerde bitiyor. Yakışıklı olduğumu 18 yaşında özümsedim. Hazımsızlık çekseydim o durum ekrana yansırdı. Ben yakışıklılığımı da fiziğimi de hazmetmişim...
Hazmetmek nasıl oluyor?...
*Hazmedemeyen sürekli kasılıp poz atan tipler yani, benim öyle bir derdim yok. Birisinin bana gelip de "Çok yakışıklısın" demesine gerek yok, ben biliyorum yakışıklı olduğumu. Yakışıklıyım diye dolaştığın zaman bu bir dezavantaj olur. O zaman işin kasıntılık boyutu ortaya çıkar ve seyirci bunu anlar...
Mankenlikten geldiğiniz için oyuncular arasında horlandınız mı?...
*Öyle bir şey olmadı. Ama tabii ilk başladığınızda insanların sohbetine giremiyorsunuz, bu işi bilmediğiniz için dışarıdan bakıyorsunuz. Bence oyunculukta illa okullu olmak gerekmiyor ama empati kurarak, okuyarak ve oyunculuğun matematiğini anlayarak kendini geliştirmeli insan. Bu bir enerji işi, kuru kuru eğitimle olmaz, 20 yıl eğitim de alsan işe ruh katmazsan o iş sahte olur. Ayrıca görsel olarak güzel bir insan da hayata 1-0 önde başlar...
Popülariteden Korkmam...
Mardin’de yaşayan bir ağa bu kadar yakışıklı ve cool olabilir mi sahiden?..
*Sana bir şey sorabilir miyim? Atatürk’ün karizmasını nasıl buluyorsun?..
Müthiş tabii ki...
*O zaman bu mantıkla, bu kadar mükemmel bir insan aynı zamanda bu kadar karizmatik ve iyi olamaz...
Peki ikinci örnek verebilir misin?...
*Gündeme damgasını vurmuş insanlar her yerden çıkabilir...
Boran böyle bir karakter mi sizce?..
*Evet bir döneme damgasını vurmuş. Demek ki, bu adam gerçekten yaşamış. Ben bu diziye başlamadan önce Ağa ve Devlet diye bir kitap okudum. Orada öyle ağalardan bahsediyorlar ki benim oynadığım Boran Ağa’ya beş basar...
Radikal İslamcı bir karakteri canlandırdığınız sırada, "Türbanlı bir kızla evlenebilirim" demiştiniz...
*Ama "Kıstasları uyarsa" dedim. İnsanları inançlarıyla değerlendirmek cahilliğin en büyüğüdür. Ben çağdaş yaşam koşullarında yaşayan ve böyle eğitilen biriyim, zamanın ilerlediğinin de, bazı şeylerin değiştiğinin de farkındayım. Dış görünüş değil, paylaştığınız şeyler önemlidir. Ben kapalı olup da çok modern düşünceye sahip insanlar tanıdım. İnanç çok farklı bir boyut çünkü. Fakat en tehlikeli şey türbanı siyasi amaçlar için kullanmak...
Artık şöhretli olma yolundasınız...
* Hayatımda her zaman adımlarımı kaldırabileceğim zamanda ım. Hazımsızlık çekeceğim hiçbir işe girmem. Popülaritenin ne olduğunu da gördüm, hiçbir korkum yok...
Kadinima Sahip Cikarim...
Sizde maçoluk var mı biraz?...
*Var ama dengeli bir maçoluk. Korumacı bir tarafım vardır, kadınıma sahip çıkarım. Sahiplenirim. Delikanlılık anlamında bir maçoyum. Ama benim için delikanlılık farklı bir anlama geliyor, serserilikle delikanlılık birbirine çok karıştırılıyor...
Peki sizin için ne anlama geliyor delikanlılık?...
*Beyefendi olmak. Delikanlılık beline silah takıp, adam dövmek değildir. Bunu yaptığın zaman delikanlı değilsin, it kopuksun. Delikanlılık, kadına saygı göstermektir...
Nasıl bir kadından etkilenirsiniz?...
*Kimseyi gözünde büyütmeyecek ve özgüvenli olacak. Zaafları olmayacak, ben zaaf konusuna çok takığım. Bir zaaf hissettiğimde çok rahatsız olurum ve giderim. Kendisinin ne olduğunu ve olmadığını bilecek, kendi ayakları üzerinde duracak, becerikli olacak. Arkamı döndüğümde onu merak etmemeliyim. Öyle ezik insanları sevmiyorum...
Size karşı zaafı olsa da mı?...
* Zaaf çok tehlikeli bir şey, başka şeylere yol açabilir. Boyumu posumu herkes sever, karakterimi kişiliğimi sevmeli...
Çok yüksek standartlarınız var...
*Ne yapayım, çok ince eleyip sık dokuyorum, çünkü ben palavradan ilişki insanı değilim. Hayatımı doldurmak için bir kadınla beraber olmaya ihtiyacım yok. Evlilik kurumuna çok önem veriyorum. Evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünüyorum...
Evlilik yakın gelecekteki planlarınız arasında mı?...
*Yani kafamda olan şeyler bunlar. Benden iyi aile babası olur...İlişkide gaddarımdır...
Belli bir kadın tipiniz var mı?...
*Gözüme hoş gelen belli bir kadın tipi var ama söylemeyeceğim...
Niye söylemiyorsunuz, diğerleri üzülmesin diye mi?...
*Benim için bakışlar çok önemlidir. Ben insan bakışına hayranım. Göz hastasıyım, hele de doğru bakmayı bilen bir insansa. Sadakati, güveni, teslimiyeti gözlerden almak çok önemli. Ben çok ince şeylere takılırım, pek çok ilişkimi böyle şeyler yüzünden bitirmişimdir. Mesela bir an samimiyetsiz bir bakış yakalarsam biter. Gaddarımdır. Böylece üç sene sonra bitecek bir şeyi önceden algılayıp yolu baştan kapatırım...
Böyle yaparak kalplerini kırıyorsunuz ama?...
*Üç sene sonra kırılacağına o zaman kırılsın. Ben bunu önceden görebiliyorsam ne yapabilirim?
Domuzun boynuna inci takmam!...
Aşk adamı mısınız?...
*Evet, çok severim. Sevginin olmadığı bir ilişkide var olmam. Sevdiğimi de gösteririm. Ama hak edene hak ettiği kadar. Yani domuzun boynuna inci takmam...
Kıymetinizi bilmeyen oldu mu peki?...
*Tabii olmuştur ama bu onun zekasıyla ilgili bir şey. Ben ilişkilerimde çok farklıyımdır. Güzel şeyler yaşarım ve güzel şeyler hissettiririm. İyi bir sevgiliyim. Ama doğru şeyler doğru insanla ortaya çıkar. Bir insanın bana ruhunu teslim ettiğini bakışlarından anlarım. Ruhunu teslim ettiği zaman her şey güzel olur.
Kaynak:Elle Dergisi..
Mehmet Akif Alakurt ile Söyleşi
Canlandırdığı karakterlerin aksine çok duygusal, sık sık ağlayan ve çocuksu biri olduğunu söyleyen Mehmet Akif Alakurt, “Bakmayın öyle sert durduğuma, aslında çok duygusalımdır. Ağlarım… Ayrıca her sabah Sünger Bob izleyen biriyim” dedi.
Bakmayın sert durduğuma Sünger Bob izleyen biriyim
Ekranların sert, karizmatik delikanlısı Mehmet Akif Alakurt, hayatının bilinmeyen yönlerini Kelebek’e anlattı. Kendini, canlandırdığı karakterlerin aksine çok duygusal, sık sık ağlayan ve çocuksu biri olarak tarif eden genç oyuncu, “Bakmayın öyle sert durduğuma. Ben her sabah Sünger Bob izleyen biriyim” dedi.
Sanat camiasında seviliyor musunuz?
- Sevildiğimi düşünüyorum. Ben göründüğüm gibi biriyim. Hayatım boyunca hiç politik olmadım, olamam da. şu anda bulunduğum konuma bir anda gelmedim ki zaten. 30 yaşındayım ve arkamda koskocaman bir 10 yıl var.
Sizin kişiliğinizle ilgili, “agresif, psikopat” tarzında genel bir algı var. Canlandırdığınız karakterlerle de ilintili olabilir tabii.
- Oysa çok duygusalımdır. Ağlarım… Özellikle de araba kullanırken ağlarım. En rahat olduğum yer arabadır çünkü. Ölüm de çok ağlatıyor beni. Sevdiklerimin bir gün toprak olacağını bilmekten mutsuz oluyorum. Hayata çok teknik mi bakmak gerek yoksa duygularla mı? Bunun ikisi arasında çok gidip geliyorum.
Yanında olmasını arzuladığınız, aradığınız kadın nasıl?
- Hiç kimseyi aramıyorum…
Çünkü var…
- Bu konulara hiç girmeyeceğim. Benim özelim, bana aittir. Ben evli de olsam konuşmam.
Selin Demiratar’la bir ilişkiniz var mı, yok mu?
- Ben de “bilmiyorum” diyorum…
Anlattıklarınızdan yola çıkarsak sizin gibi birine de “bilmiyorum” demek yakışmıyor! Bir ilişki yaşanıyorsa, arkasında durursunuz sanmıştım…
- Bu başka bir şey ama…
Başka bir şey değil, can sıkıcı bir şey. Emin olun sevgilinizin de bu cevaplara canı sıkılıyordur…
- Beni tanırsa, sıkılmaz… Gerçekten bu konuyu konuşarak vakit kaybetmeyelim.
Var ya da yok diyorsunuz yani…
- Evet…
Bu da bir cevaptır aslında… Yani ‘evet var’ demektir…
- Yorum yok…
Kadınlarla diyaloğunuz iyi midir?
- Evet, çok iyidir… Çok iyi anlaşırım kadınlarla…
Kadınlar da sizi seviyor, seksi ve karizmatik buluyorlar…
- Teşekkür ederim. Bunlar göreceli kavramlar… Kendimi ekstra yakışıklı bulmuyorum. Öyle dolaşmıyorum da. Beğenmek için önce o kişiyi tanıyor olmak gerek. Görsel bir şey hissediyorlar ki beğeniyorlar, o kadar… Kim bana bakıyor diye bakmıyorum, ilgilenmiyorum.
Evlilik desem…
- Evlenmeyi çok istiyorum. Ama şimdi değil… En büyük hayalim ise 4-5 tane çocuk yapmak.
Hep böyle ağır mı takılırsınız, rollerinizdeki gibi… Yok mudur çılgınlıklarınız, çocukluklarınız?
- Öyle ağır falan değilimdir. Yerine göre, ortamına göre davranırım. Ama çok duygusal, romantik, çocuksu biriyimdir. Mesela “Sünger Bob” hastasıyımdır. Tişörtleri bile vardır bende… Her sabah 10.00’da kalkar, izlerim. Hiç kaçırmam.
ASIL TOKAT YİYEN BENİM
“Sıla” dizisinin kostüm şefi ve imaj danışmanı Özlem Çakır, darp ve tehdit ettiğiniz iddiasıyla size dava açtı. Hakkınızda bir yıl hapis istendi. Özlem Çakır’a vurdunuz mu?
- Hayır… Olayın içyüzünü ilk defa size anlatacağım. O, zaten sorunlu kişiliğe sahip bir arkadaştı. ılk olay dizinin daha ikinci bölümünün çekimlerinde başladı ve bu hanımefendi, dizinin ikinci bölümünde sorunlar çıkarmaya başladı. Son olayı ise 65’inci bölümde yaşadık. Düşünün yani… Bu kız, işini iyi yapmıyordu. Ayakkabılarım çamurlu geliyordu, kostümler ütüsüz geliyordu. Takım kıyafetin üzerine spor kemer getiriyor, “Bu nedir?” diye sorduğunuzda da “Ne var canım, takın!” diye cevap veriyordu. Uyarılar yaparak katlandım.
Bu olay nasıl gerçekleşti?
- Çok yoğun çalıştığımız bir gündü. Aynı mekanda üç kostüm değiştirerek çalışmam gerekiyordu. ılk kostümle sahneleri çektik. Sonra apar topar üstümü değiştirip, tekrar çekim yapılan yere gittim. Bu arada ben de giyinirken öyle aynaya falan bakmam. Hemen giyinir, çıkarım. Karşımdaki insana güvenirim çünkü. Değiştirdiğim kostümle tekrar kamera karşısına geçtim, yönetmen “Mehmet o üzerin ne öyle?” dedi. Baktım gömleğim buruş buruş. Kızı yukarı çağırdım, gelmedi, asistanını gönderdi. Ben yine “O yukarı gelsin” dedim. Asistanı da “Gelemez, işi var” diye karşılık verdi. Bunun üzerine yanına gittim ve “Bunu neden ütülemiyorsun?” dedim. “Tamam, ütüleriz” diye bir celallendi. Böyle tavır yapınca “Senin derdin ne, sorun mu çıkarmak istiyorsun?” diye sordum. Kız antidepresan ilaç kullanıyormuş meğer. Bir hışımla elimden gömleği çekip aldı, ütülemeye başladı. Ondan sonra ben “Eğer bu işi doğru düzgün yapmayacaksan çalışmayacaksın, bu son olacak” deyince bir anda bana saldırdı. Ne olduğunu anlamadan bana tokat salladı. Millet araya girdi, bunu tuttu. şoke oldum ve hemen oradan ayrıldım, seti terk ettim. Başka da hiçbir şey yapmadım. Bir hafta sonra dava açtı…
Yani siz ona vurmadınız?
- Asla. Zaten kendisinin aldığı rapor da özel bir klinikten. Ben de bugün gider, özel bir yerden rapor alabilirim. Bu zor değil…
“ADANALI” ADINI DEĞİŞTİRME HAKKIM VARDI
Oktay Kaynarca’nın canlandırdığı karakter “Adanalı”, dizinin de adı… Bu sizi rahatsız ediyor mu?
- Hayır. Bu projenin ismini değiştirme hakkım vardı. Kendim istemedim. Ben de beğendiğim için dizinin adı “Adanalı” oldu. Hatta bana “Adanalılar” olsun dediler, kabul etmedim. Çünkü “Adanalı” dikkat çekiciydi. Benim öyle komplekslerim yoktur. Biz burada aynı projeye hizmet eden iki oyuncuyuz. Önemli olan karakterler ve projenin başarısı. Oynadığım karakterin Facebook’ta 300 bin kişilik kitlesi var.
Kaynak: Sema Eren Hürriyet Magazin