Meme kanseri, giderek artıyor. Ancak, göğüs kanserinden korunmak için yapabileceğimiz şeyler var...
Türkiye'de her 11-12 kadından birinde görülen meme kanseri, kadınların ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alıyor.
Meme kanseri ameliyatla iyileşir mi? Ailede göğüs kanseri varsa risk artar mı? Erkeklerde meme kanseri olur mu? Göğüs kanseri olanların memelerinin tamamen alınması şart mıdır? Test yaptırarak göğüs kanserinden korunabilir miyiz? Meme kanseri ölümcül müdür? Göğüs kanserinden nasıl koruyabilirim kendimi?
Toplumda son yıllarda meme kanserine verilen önemin daha da arttığını, bunda sosyal bilinçlendirme kampanyalarının büyük önem taşıdığını ifade eden Acıbadem Maslak Hastanesi Meme Kliniği'nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, ancak kendilerine başvuran hastalarda hala bazı yaygın yanlışlara rastladıklarını belirtti.
Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, toplum arasında yaygın olan 10 yanlış noktayı belirterek doğru bilgileri aktardı:
1. Bıçak (neşter) değerse kanser kötüleşmez.
Hastada mamografi ya da ultrason yöntemiyle büyük olasılıkla meme kanseri olduğunu tespit ettiğimizde, tümörün hemen ameliyatla alınması gerektiğini ve arkasından diğer tedavilere başlamamız gerektiğini söylüyoruz. Ancak bu durumla karşılaşan birçok hasta “Kansere neşter değerse daha kötü olmaz mı?” tepkisini veriyor. Bu çok yaygın; fakat çok yanlış bir tepki. Çünkü meme kanseri erken dönemde yakalanırsa hastalarda tam tedavi sağlama şansımız var. Bu tedavide de en önemli payı cerrahi müdahale alıyor; yani tümörün ameliyatla vücuttan uzaklaştırılması. Diğerler yöntemler ise yardımcı tedavilerdir. Gerekli olan vakalarda kemoterapi ve radyoterapi de büyük önem taşıyor. Ama cerrahi yapılmazsa diğer tedavilerin pek anlamı yok.
2. Ailenin geçmişinde meme kanseri varsa, hekime başvurmak için tümör oluşmasını beklememek gerekiyor.
50 yaşına gelmiş ve örneğin hem halasında hem babaannesinde meme kanseri olan bir hasta “Şimdi elime bir sertlik geliyor ve daha önce de bu konuyla ilgili hiç doktora gitmedim” diyerek hekime başvurabiliyor. Bu çok büyük bir hata. Meme kanserinde genetik miras büyük önem taşıyor. Özellikle birinci derece yakınlarda meme kanseri olması çok risk arttırıcı bir durumdur. Ailesinde meme kanserli akrabaları olan kadınların diğer kadınlara göre daha erken yaşlardan başlayarak ve daha sık aralıklarla meme kontrollerine gitmeleri gerekir.
3. Ailenin erkeklerinin de meme kanseri geçmişi hesaba katılmalı.
Hastalara ailelerinde daha önce meme kanserine rastlanıp rastlanmadığını soruyoruz. Ancak birçok hasta sadece ailenin kadın üyelerini hesaba katıyor. Hatta bazıları sırf anne tarafı akrabalarını gözden geçiriyor. Halbuki meme kanserinin genetik riskini ailenin anne ve baba tarafı eşit oranda artırıyor. Yani hastanın halasında meme kanseri olmasıyla teyzesinde olması aynı değerdedir.
4. Meme kanseri ameliyatlarında memenin tamamının alınması gerekmiyor.
Modern cerrahide artık meme kanseri ameliyatlarının çoğunda memenin tamamının alınması gerekmiyor. Ülkemizde bazı üniversite hastanelerinde, “Parsiyel Mastektomi” denilen, yani memenin sadece tümörlü bölümünün alınması işleminin tarihi neredeyse 30 yıla dayanıyor. Bu yaklaşım günümüzde gelişmiş tıp merkezlerinde standart tedavi olarak uygulanıyor. Tabii ki hala meme kanserinde memenin tamamının alınmasını gerektiren durumlar da var. Ancak hastaların dörtte üçünde memenin sadece tümörlü kısmı alınarak, ameliyatlar kozmetik bir kusur yaratılmadan gerçekleştirilebiliyor.
5. Her meme kanseri hastasında lenf bezlerinin tamamı alınmıyor.
8-10 sene öncesine kadar bir kadının bir memesinde kanser tespit edildiği zaman ameliyat sırasında o memenin bulunduğu taraftaki koltukaltı lenf bezlerinin de temizlenmesi gerekiyordu. Ancak hastaların yaklaşık yarısında, patolojik inceleme sonunda, çıkarılan lenf bezlerinin hiç birinin kanser tarafından tutulmamış olduğu anlaşılıyordu. Bir başka ifadeyle, bu hastalarda boşuna koltukaltı lenf bezleri çıkarılmış oluyordu. Oysa günümüzde “Sentinel Lenf Nodülü Biyopsisi” adını verdiğimiz bir yöntemle, boya veya radyoizotopla işaretlemek suretiyle koltukaltı lenf bezlerinden örnekleme yapılıyor. Örnekleme yapılan 1-2 lenf bezinde tümör hücresi yoksa diğer lenfleri çıkarılmıyor. Bu yöntem sayesinde, koltukaltında tutulma olmayan hastalar gereksiz bir işlemden korunmuş oluyor. Böylece meme kanseri hastaları, korkulu rüyaları olan kol şişmesi, kolda güç ve his kaybı gibi komplikasyonlardan kurtulmuş oluyorlar. Kanserin koltukaltına da atladığının belirlendiği hastalarda ise koltukaltı lenf bezlerini temizlemek gerekiyor.
6. Genetik test herkese uygulanmıyor.
• Ailesinde erkek akrabaları dahil iki veya daha fazla birinci derecede akraba kişide meme kanseri görülmüş olanlar,
• İki kişiden fazla birinci derecede akrabasında meme kanseri ve yumurtalık kanseri olanlar,
• Ailesinde genç yaşta (menopoz öncesi) meme kanseri ya da yumurtalık kanseri hastaları olanlar
• Ailesinde 2 memesinde birden meme kanserine yakalanmış birinci dercede akrabaları olanlar
meme kanseri için genetik risk altında kabul edilirler.
Bu tür hastalar için kullanılan BRCA1 ve BRCA2 adı verilen meme kanseri genetik testleri öneriliyor. Bu testlerin biri ya da ikisinin pozitif çıkması bu hastaların hayatlarının bir döneminde yüzde 85’lere varan oranlarda meme kanserine yakalanacaklarına işaret ediyor. Bu kişilerde yumurtalık kanserine yakalanma oranı da % 40 gibi yüksek düzeylerdedir. Ancak bunlar sadece küçük bir grup hastaya uygulanabilecek testler. Yani bir hastanın gen testi adayı olabilmesi için genetik risk grubuna gerçekten dahil olması gerekiyor. Oysa, böyle bir testin varlığını çeşitli yollardan öğrenen birçok kadın bu testi yaptırmak için hekimlere başvuruyor. Ancak bu test hem pahalı bir testtir hem de testin sonuçları ile her hasta başa çıkamayabilir. Çünkü bu test pozitif çıkarsa seçeneklerden bir tanesi iki meme dokusunun da daha kanser çıkmadan alınıp yerine protez konulması.
Bir diğer yöntem ise koruyucu ilaçlar verilmesi ve hastanın yakından izlemesi. Bunlar yerine getirilmeyecekse testin yapılmasının bir anlamı olmayacaktır. Özetle, hastanın bu testleri yaptırmadan önce psikolojik olarak olası sonuçlarına ve gereğini yapmaya hazır olması gerekir.
7. Meme kanseri erkeklerde daha ölümcül değildir.
Her ne kadar yaygın bilinçlendirme çalışmaları yapılsa da, toplumda erkeklerde meme kanseri görülmediğine dair yaygın bir kanı var. Bu yüzden erkekler memelerinde ellerine bir sertlik, kitle geldiğinde veya bir yara oluştuğunda akıllarına meme kanserini hiç getirmiyorlar ve uzun süre hekime başvurmuyorlar. Geciktikçe hastalık ilerliyor, artık doktora gitmek kaçınılmaz hale geldiğinde de zaten kanser vücuda yayılmış oluyor; tedavide başarı ihtimali çok düşüyor. Bu durum sanki erkeklerde meme kanserinin kadınlarda olduğundan çok daha öldürücü olduğu gibi bir izlenim oluşturuyor. Oysa ki erkekteki meme kanserinin tıbbi olarak daha kötü seyrettiğine dair bilimsel bir bilgi bulunmuyor. Erkeklerdeki meme kanseri biyolojik olarak farklı bir tümör değildir ve erken teşhis edildiğinde erkeklerde de tam iyileşme sağlanabilir.
8. Meme kanseri ve yumurtalık kanserinin ortak noktaları bulunuyor.
Hem yumurtalık kanserinde hem de meme kanserinde kadınlık hormonu olarak bilinen ös****** etkileri var. Genetik olarak bir hastanın ailesinde meme kanserli hasta sayısı fazla olduğunda meme kanser riski arttığı gibi, aynı şekilde ailede yumurtalık kanserli hastanın çok olması da hem yumurtalık hem de meme kanserine yakalanma riskini artırıyor. Yine BRCA1 ve BRCA2 testi pozitif ise yüzde 40 ihtimalle yumurtalık kanseri olma riski vardır. Bu sebeple BRCA1 veya BRCA2 pozitif çıkan hastalarda meme dokusunun hasta olmadan önce alınması ve bazı hastalarda buna ek olarak yumurtalıkların da çıkarılması önerilir.
9. Bilinen risk etkenlerine sahip olmayan kadınlar da meme kanserine yakalanabilirler.
Bazı istatistiki çalışmalara göre:
• Hiç çocuk sahibi olmamışlara oranla, çocuk doğurmuş olanlarda meme kanseri riski daha düşüktür.
• Genç yaşta doğum yapmışlara oranla, ilerleyen yaşlarda doğum yapmışlarda meme kanseri riski daha yüksektir.
• Emzirenlerde emzirmeyenlere oranla meme kanseri riski daha azdır.
Ancak bu etkenler meme kanseri riskini küçük oranlarda değiştirirler. Meme kanserine yakalanan hastaların üçte ikisi bilinen meme kanseri risklerini taşımayan kadınlardır. Bilinen risk faktörlerinin kendilerinde olmadığını düşünerek meme muayenelerini ve mamografilerini aksatan kadınlar daha büyük risk altındadırlar. Hiçbir risk faktörü taşımasalar da bütün kadınların 40 yaşından başlamak üzere yılda bir kez bir genel cerraha muayene olmaları ve tarama mamografi çektirmeleri şarttır.
10. Kanserin tedavisi kadar memenin estetiği de büyük önem taşıyor.
Meme kanseri ameliyatlarında her ne kadar memenin bir parçası alınsa da kalan dokunun mutlaka kozmetik olarak kabul edilebilir bir düzeyde olmasına gayret ediyoruz. Bütün meme ameliyatlarında dokuda bir çökme, estetik bozukluk olmaması mutlaka onarım yapıyoruz. Bazen, tümörün çıkarılmasından çok onarmak için vakit harcanıyor. Ancak bazı işlemlerde plastik cerrahi uzmanı meslektaşlarımızın işbirliği gerekiyor. Örneğin, cildin korunarak meme dokusunun tamamının çıkarılıp yerine protez konulan vakalarda plastik cerrahlarla birlikte çalışılıyor.
Memesinin tamamı önceden alınmış hastalarda yeni meme oluşturulması da mümkün.
Yeni meme ya “implant” denilen protezlerle oluşturuluyor ya da hastanın kendi dokularıyla yani karındaki ya da sırttaki bazı dokuların kullanılmasıyla gerçekleştiriliyor. Burada temel amaç, hastanın meme kanserinden dolayı bir ameliyat geçirdiğinde bir uzuv kaybına, yani meme gibi kadının cinsel kimliğini de oluşturan çok önemli bir organı kaybetmemesidir.
Her ne kadar kadınların birçoğu meme kanseri ile ilk karşılaştıklarında korku ve panik ile “Hiç önemli değil, kanser varsa mememi alın gitsin” şeklinde bir tavır sergileseler de, meme kaybı çok önemli, kalıcı ruhsal sorunlara, beden algılamasıyla ilgili depresyonlara neden oluyor. Bazı hastalar geleneksel görüşler sebebiyle sıkıntılarını saklıyor, belli etmemeye çalışıyorlar. Ama memenin bir kadın için ne kadar önemli bir organ olduğu biliniyor. Vücuttaki esas işlevi bebeği beslemek olan meme, kadının beden algılamasında ve cinsel yaşamında çok önemli bir yere sahip ve kolay vazgeçilmemesi gereken bir organ. Hastanın memesini korumak için elden gelen bütün gayreti gösterilmeli; fakat en büyük önceliğin hastayı kanserden kurtarmak olduğu unutulmadan, estetik kaygılarla hastanın hayatı da tehlikeye atılmamalıdır.
Alıntıdır!
Türkiye'de her 11-12 kadından birinde görülen meme kanseri, kadınların ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alıyor.
Meme kanseri ameliyatla iyileşir mi? Ailede göğüs kanseri varsa risk artar mı? Erkeklerde meme kanseri olur mu? Göğüs kanseri olanların memelerinin tamamen alınması şart mıdır? Test yaptırarak göğüs kanserinden korunabilir miyiz? Meme kanseri ölümcül müdür? Göğüs kanserinden nasıl koruyabilirim kendimi?
Toplumda son yıllarda meme kanserine verilen önemin daha da arttığını, bunda sosyal bilinçlendirme kampanyalarının büyük önem taşıdığını ifade eden Acıbadem Maslak Hastanesi Meme Kliniği'nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, ancak kendilerine başvuran hastalarda hala bazı yaygın yanlışlara rastladıklarını belirtti.
Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, toplum arasında yaygın olan 10 yanlış noktayı belirterek doğru bilgileri aktardı:
1. Bıçak (neşter) değerse kanser kötüleşmez.
Hastada mamografi ya da ultrason yöntemiyle büyük olasılıkla meme kanseri olduğunu tespit ettiğimizde, tümörün hemen ameliyatla alınması gerektiğini ve arkasından diğer tedavilere başlamamız gerektiğini söylüyoruz. Ancak bu durumla karşılaşan birçok hasta “Kansere neşter değerse daha kötü olmaz mı?” tepkisini veriyor. Bu çok yaygın; fakat çok yanlış bir tepki. Çünkü meme kanseri erken dönemde yakalanırsa hastalarda tam tedavi sağlama şansımız var. Bu tedavide de en önemli payı cerrahi müdahale alıyor; yani tümörün ameliyatla vücuttan uzaklaştırılması. Diğerler yöntemler ise yardımcı tedavilerdir. Gerekli olan vakalarda kemoterapi ve radyoterapi de büyük önem taşıyor. Ama cerrahi yapılmazsa diğer tedavilerin pek anlamı yok.
2. Ailenin geçmişinde meme kanseri varsa, hekime başvurmak için tümör oluşmasını beklememek gerekiyor.
50 yaşına gelmiş ve örneğin hem halasında hem babaannesinde meme kanseri olan bir hasta “Şimdi elime bir sertlik geliyor ve daha önce de bu konuyla ilgili hiç doktora gitmedim” diyerek hekime başvurabiliyor. Bu çok büyük bir hata. Meme kanserinde genetik miras büyük önem taşıyor. Özellikle birinci derece yakınlarda meme kanseri olması çok risk arttırıcı bir durumdur. Ailesinde meme kanserli akrabaları olan kadınların diğer kadınlara göre daha erken yaşlardan başlayarak ve daha sık aralıklarla meme kontrollerine gitmeleri gerekir.
3. Ailenin erkeklerinin de meme kanseri geçmişi hesaba katılmalı.
Hastalara ailelerinde daha önce meme kanserine rastlanıp rastlanmadığını soruyoruz. Ancak birçok hasta sadece ailenin kadın üyelerini hesaba katıyor. Hatta bazıları sırf anne tarafı akrabalarını gözden geçiriyor. Halbuki meme kanserinin genetik riskini ailenin anne ve baba tarafı eşit oranda artırıyor. Yani hastanın halasında meme kanseri olmasıyla teyzesinde olması aynı değerdedir.
4. Meme kanseri ameliyatlarında memenin tamamının alınması gerekmiyor.
Modern cerrahide artık meme kanseri ameliyatlarının çoğunda memenin tamamının alınması gerekmiyor. Ülkemizde bazı üniversite hastanelerinde, “Parsiyel Mastektomi” denilen, yani memenin sadece tümörlü bölümünün alınması işleminin tarihi neredeyse 30 yıla dayanıyor. Bu yaklaşım günümüzde gelişmiş tıp merkezlerinde standart tedavi olarak uygulanıyor. Tabii ki hala meme kanserinde memenin tamamının alınmasını gerektiren durumlar da var. Ancak hastaların dörtte üçünde memenin sadece tümörlü kısmı alınarak, ameliyatlar kozmetik bir kusur yaratılmadan gerçekleştirilebiliyor.
5. Her meme kanseri hastasında lenf bezlerinin tamamı alınmıyor.
8-10 sene öncesine kadar bir kadının bir memesinde kanser tespit edildiği zaman ameliyat sırasında o memenin bulunduğu taraftaki koltukaltı lenf bezlerinin de temizlenmesi gerekiyordu. Ancak hastaların yaklaşık yarısında, patolojik inceleme sonunda, çıkarılan lenf bezlerinin hiç birinin kanser tarafından tutulmamış olduğu anlaşılıyordu. Bir başka ifadeyle, bu hastalarda boşuna koltukaltı lenf bezleri çıkarılmış oluyordu. Oysa günümüzde “Sentinel Lenf Nodülü Biyopsisi” adını verdiğimiz bir yöntemle, boya veya radyoizotopla işaretlemek suretiyle koltukaltı lenf bezlerinden örnekleme yapılıyor. Örnekleme yapılan 1-2 lenf bezinde tümör hücresi yoksa diğer lenfleri çıkarılmıyor. Bu yöntem sayesinde, koltukaltında tutulma olmayan hastalar gereksiz bir işlemden korunmuş oluyor. Böylece meme kanseri hastaları, korkulu rüyaları olan kol şişmesi, kolda güç ve his kaybı gibi komplikasyonlardan kurtulmuş oluyorlar. Kanserin koltukaltına da atladığının belirlendiği hastalarda ise koltukaltı lenf bezlerini temizlemek gerekiyor.
6. Genetik test herkese uygulanmıyor.
• Ailesinde erkek akrabaları dahil iki veya daha fazla birinci derecede akraba kişide meme kanseri görülmüş olanlar,
• İki kişiden fazla birinci derecede akrabasında meme kanseri ve yumurtalık kanseri olanlar,
• Ailesinde genç yaşta (menopoz öncesi) meme kanseri ya da yumurtalık kanseri hastaları olanlar
• Ailesinde 2 memesinde birden meme kanserine yakalanmış birinci dercede akrabaları olanlar
meme kanseri için genetik risk altında kabul edilirler.
Bu tür hastalar için kullanılan BRCA1 ve BRCA2 adı verilen meme kanseri genetik testleri öneriliyor. Bu testlerin biri ya da ikisinin pozitif çıkması bu hastaların hayatlarının bir döneminde yüzde 85’lere varan oranlarda meme kanserine yakalanacaklarına işaret ediyor. Bu kişilerde yumurtalık kanserine yakalanma oranı da % 40 gibi yüksek düzeylerdedir. Ancak bunlar sadece küçük bir grup hastaya uygulanabilecek testler. Yani bir hastanın gen testi adayı olabilmesi için genetik risk grubuna gerçekten dahil olması gerekiyor. Oysa, böyle bir testin varlığını çeşitli yollardan öğrenen birçok kadın bu testi yaptırmak için hekimlere başvuruyor. Ancak bu test hem pahalı bir testtir hem de testin sonuçları ile her hasta başa çıkamayabilir. Çünkü bu test pozitif çıkarsa seçeneklerden bir tanesi iki meme dokusunun da daha kanser çıkmadan alınıp yerine protez konulması.
Bir diğer yöntem ise koruyucu ilaçlar verilmesi ve hastanın yakından izlemesi. Bunlar yerine getirilmeyecekse testin yapılmasının bir anlamı olmayacaktır. Özetle, hastanın bu testleri yaptırmadan önce psikolojik olarak olası sonuçlarına ve gereğini yapmaya hazır olması gerekir.
7. Meme kanseri erkeklerde daha ölümcül değildir.
Her ne kadar yaygın bilinçlendirme çalışmaları yapılsa da, toplumda erkeklerde meme kanseri görülmediğine dair yaygın bir kanı var. Bu yüzden erkekler memelerinde ellerine bir sertlik, kitle geldiğinde veya bir yara oluştuğunda akıllarına meme kanserini hiç getirmiyorlar ve uzun süre hekime başvurmuyorlar. Geciktikçe hastalık ilerliyor, artık doktora gitmek kaçınılmaz hale geldiğinde de zaten kanser vücuda yayılmış oluyor; tedavide başarı ihtimali çok düşüyor. Bu durum sanki erkeklerde meme kanserinin kadınlarda olduğundan çok daha öldürücü olduğu gibi bir izlenim oluşturuyor. Oysa ki erkekteki meme kanserinin tıbbi olarak daha kötü seyrettiğine dair bilimsel bir bilgi bulunmuyor. Erkeklerdeki meme kanseri biyolojik olarak farklı bir tümör değildir ve erken teşhis edildiğinde erkeklerde de tam iyileşme sağlanabilir.
8. Meme kanseri ve yumurtalık kanserinin ortak noktaları bulunuyor.
Hem yumurtalık kanserinde hem de meme kanserinde kadınlık hormonu olarak bilinen ös****** etkileri var. Genetik olarak bir hastanın ailesinde meme kanserli hasta sayısı fazla olduğunda meme kanser riski arttığı gibi, aynı şekilde ailede yumurtalık kanserli hastanın çok olması da hem yumurtalık hem de meme kanserine yakalanma riskini artırıyor. Yine BRCA1 ve BRCA2 testi pozitif ise yüzde 40 ihtimalle yumurtalık kanseri olma riski vardır. Bu sebeple BRCA1 veya BRCA2 pozitif çıkan hastalarda meme dokusunun hasta olmadan önce alınması ve bazı hastalarda buna ek olarak yumurtalıkların da çıkarılması önerilir.
9. Bilinen risk etkenlerine sahip olmayan kadınlar da meme kanserine yakalanabilirler.
Bazı istatistiki çalışmalara göre:
• Hiç çocuk sahibi olmamışlara oranla, çocuk doğurmuş olanlarda meme kanseri riski daha düşüktür.
• Genç yaşta doğum yapmışlara oranla, ilerleyen yaşlarda doğum yapmışlarda meme kanseri riski daha yüksektir.
• Emzirenlerde emzirmeyenlere oranla meme kanseri riski daha azdır.
Ancak bu etkenler meme kanseri riskini küçük oranlarda değiştirirler. Meme kanserine yakalanan hastaların üçte ikisi bilinen meme kanseri risklerini taşımayan kadınlardır. Bilinen risk faktörlerinin kendilerinde olmadığını düşünerek meme muayenelerini ve mamografilerini aksatan kadınlar daha büyük risk altındadırlar. Hiçbir risk faktörü taşımasalar da bütün kadınların 40 yaşından başlamak üzere yılda bir kez bir genel cerraha muayene olmaları ve tarama mamografi çektirmeleri şarttır.
10. Kanserin tedavisi kadar memenin estetiği de büyük önem taşıyor.
Meme kanseri ameliyatlarında her ne kadar memenin bir parçası alınsa da kalan dokunun mutlaka kozmetik olarak kabul edilebilir bir düzeyde olmasına gayret ediyoruz. Bütün meme ameliyatlarında dokuda bir çökme, estetik bozukluk olmaması mutlaka onarım yapıyoruz. Bazen, tümörün çıkarılmasından çok onarmak için vakit harcanıyor. Ancak bazı işlemlerde plastik cerrahi uzmanı meslektaşlarımızın işbirliği gerekiyor. Örneğin, cildin korunarak meme dokusunun tamamının çıkarılıp yerine protez konulan vakalarda plastik cerrahlarla birlikte çalışılıyor.
Memesinin tamamı önceden alınmış hastalarda yeni meme oluşturulması da mümkün.
Yeni meme ya “implant” denilen protezlerle oluşturuluyor ya da hastanın kendi dokularıyla yani karındaki ya da sırttaki bazı dokuların kullanılmasıyla gerçekleştiriliyor. Burada temel amaç, hastanın meme kanserinden dolayı bir ameliyat geçirdiğinde bir uzuv kaybına, yani meme gibi kadının cinsel kimliğini de oluşturan çok önemli bir organı kaybetmemesidir.
Her ne kadar kadınların birçoğu meme kanseri ile ilk karşılaştıklarında korku ve panik ile “Hiç önemli değil, kanser varsa mememi alın gitsin” şeklinde bir tavır sergileseler de, meme kaybı çok önemli, kalıcı ruhsal sorunlara, beden algılamasıyla ilgili depresyonlara neden oluyor. Bazı hastalar geleneksel görüşler sebebiyle sıkıntılarını saklıyor, belli etmemeye çalışıyorlar. Ama memenin bir kadın için ne kadar önemli bir organ olduğu biliniyor. Vücuttaki esas işlevi bebeği beslemek olan meme, kadının beden algılamasında ve cinsel yaşamında çok önemli bir yere sahip ve kolay vazgeçilmemesi gereken bir organ. Hastanın memesini korumak için elden gelen bütün gayreti gösterilmeli; fakat en büyük önceliğin hastayı kanserden kurtarmak olduğu unutulmadan, estetik kaygılarla hastanın hayatı da tehlikeye atılmamalıdır.
Alıntıdır!