Mor Çatı: Bir Umudun Hikayesi

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.396
Puan
113
Ölümden dönen, kapının önüne atılan, evden kovulan, sandığa, dolaba kilitlenen, korkan, çekinen, ağlayan, yalnız sokağa çıkamayan kadınların yeniden yaşama dönme hikâyeleri, Mor Çatı kadınlarının hikâyesi.

03/05/2002 Filiz KOÇALİ BİA - Gencecik yaşında yaşadığı mahalleye muhtar seçilen Çiğdem, "Üç sihirli kelime hayatımı değiştirdi; 'Boşanabilirsin, çocuklarını da alıp evden çıkabilirsin, çalışabilirsin.' Çok zordu ama hepsini de yaptım," diyor. "Hayatımda devrim oldu, özgürlük duygusuyla ilk defa tanıştım, kazandıklarımdan hangisi anlatsam" diyen Pelin hayata umutla bakıyor. Şemsa, "Mutluluksa, işte mutluluk bu, üç kızımla evimizde ilk gecemizi unutamıyorum, yoğurt, makarna, çay aldık. Evimize ilk çaydanlık aldığımız gün sevinçten uçuyorduk. Küçük küçük çok mutluluk yaşadık," diye anlatıyor.

Kendileriyle yetinmiyor, sığınakta birlikte kaldıkları diğer kadınları anlatıyorlar. İntiharın eşiğinden dönen taşralı iki eltinin, müzik grubunda vokal yaptıklarını, okuma yazma bilmeyen bir başka kadının iş kurduğunu, sığınakta tanışan kadınların birlikte ev tutup hayatı paylaştıklarını anlatıyorlar.

Şiddete uğrayan diğer bütün kadınlar gibi, şiddet gördüğünde ne yapacağını bilmeyen, umutsuzluğa kapılan, özgüvenini yitiren kadınlar, şimdi klasik deyimle ayakları üzerinde duruyor, çalışıyor, kendisini ve çocuklarını geçindiriyor, kendi kararlarını kendi veriyor, hayatını kendi istediği gibi yaşamaya çalışıyor.

O kadınların kendi güçlerinin yanı sıra Mor Çatı'nın da başarısı bu. 1990'dan bugüne şiddet gören yaklaşık 7 bin kadınla, telefonda ya da yüz yüze görüşerek, hukuki, psikolojik destek vererek, dertleşerek, sığınakta kalmalarını sağlayarak, iş, ev, eşya bulmalarına yardımcı olarak dayanışma göstermiş. Çeşitli sürelerde Mor Çatı'da çalışan onlarca gönüllü kadın, önce gönüllü eğitimden geçip sonra şiddete uğramış kadınlarla tanışmışlar. Gönüllülüğün ilk koşulu, yardım etmek için değil, kadınların ortak kaderini paylaşmak, dayanışmak için orada bulunmak. Yöneten, yönetilen ilişkisi kurmamak.

Sığınak öncesi ve sonrası

Mor Çatı için tarih, sığınak öncesi ve sonrası diye tanımlanıyor. Öncesi, 87'de bir yürüyüşle başlayan kampanya yıllarına dayanıyor. İân edilen bir telefona başvuran kadınların evinde nöbet tutmaktan, dertleşmeye kadar uzanan destek, 1990'da Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın kuruluşuyla sistemli bir hukuki ve psikolojik desteğe dönüşüyor. 95'de sığınağın açılışıyla birlikte, kadınların geçici bir süre sığınakta kalmaları sağlanıyor. Evlerinden ayrılıp Mor Çatı Kadın Sığınağı'nda yaşayan kadınların yüzde 60'ı boşanarak ya kendi hayatını kurmuş ya da ailesinin yanına yerleşmiş. Yüzde 40'ı evine geri dönmüş ama bu kadınların üçte biri bir daha şiddet yaşamamış. Geriye dönenlerden üçte ikisinin ise yaşamında hâlâ şiddet var.

Vakfın kurucularından ve hukuki danışmanı Av. Canan Arın, "Biz kimseye 'boşan,' demiyoruz. Sadece kadınlara haklarını aktarıyoruz, seçenekler sunuyoruz. Daha önce üzerinde düşünmedikleri seçenekleri tartışma, üzerinde düşünme fırsatı bulduklarında elbette değerlendiriyorlar. Sığınağın açılmasıyla boşanma talebinin arttığını gözlemledik," diyor.

Mor Çatı gönüllülerinden Şermin Utku'ya göre, yaptıkları hayır işi değil, politik bir iş. "Tek tek bireyler açısından politik bir çalışma yapıyoruz. Çünkü sonuçta, kadınların hayatı değişiyor, özgürleşiyor. Özel olan da politiktir. İkincisi, başka kadınlar ve toplum üzerinde de bir etkisi oluyor yaptığımızın," diyor.

Cinsiyetçi olmayan eğitim

Mor Çatı'ya başvuran kadınların anlattıklarına göre, şiddet uygulayan erkeklerin çoğunluğu, dışarıda "melek" olup evde "azrail" kesilen türünden. Yaşları 16-78 arasında değişiyor. Büyük bir bölümünün gelir getiren bir işi var. Mühendis, doktor, mali müşavir, yazar, sanatçı, dövizci, marangoz, pazarcı, market sahibi, küçük esnaf, polis, subay, bekçi, büro elemanı, kamu çalışanı, kısacası her meslek grubundan ve her kesimden bu erkeklerin büyük bir çoğunluğu sanılanın aksine "hasta" ya da "alkolik" değil.

Canan Arın, "Amaç, kadının kontrolünü elinde tutmak, amaç bu olduğu için de sistemli ve bilinçli bir şey. Tedaviye değil ama cinsiyetçi olmayan bir eğitime ihtiyacı var erkeklerin," diyor.

Mor Çatı gönüllülerinin notlarına göre şiddete uğrayan kadınlarda, had safhada korku, ürkeklik, sessizlik, çekingenlik, eşinden korktuğunda başlayan titreme krizi, uykusuzluk, bitkinlik, halsizlik, seslere karşı aşırı tepki, baş dönmesi, ayakta duramama, unutkanlık, irkilme, çarpıntı, öfke patlamaları, aşırı yorgunluk, umutsuzluk, sık sık çarpıntı hissi, kendini suçlama, perdeleri açma korkusu, yalnız sokağa çıkamama, geleceğe yönelik plan yapamama, güvensizlik, düzgün cümle kurmada zorlanma, çözümsüzlük; "Ya ölüm, ya da başka yolu yok", yalnızlık hissi, solgunluk, bezginlik, sık sık ağlama krizleri, konuşurken gelen ağlama hissi, bedbinlik, hayata karşı ümitsizlik, sürekli ağlama görülüyor. Mor Çatı'yla ilişkilenince bütün bunlar ya azalıyor, ya azalmaya yüz tutuyor, ya da tamamen bitiyor. Elbette mucizevi bir kaç sıcak sözle olmuyor bütün bunlar. Uzun bir psikolojik destek ve grup çalışmaları sonucu gerçekleşiyor. Kadınlar, diğer kadınların da kendileri gibi yaşadığını görüyorlar, aileyi, erkeklerin iktidarını sorgulama fırsatı buluyorlar. İşte bu nedenle de Mor Çatı faaliyeti bir hayır kurumu faaliyetinden çok farklı. "Zavallı" kadınlara doktor, ilaç, sığınak sağlamak değil, bizatihi hayatı sorgulamanın ve değiştirmenin zeminini yarattığı, erkek egemen yapılarda bir gedik açtığı için politik bir kurum. Kadınlar için, kadınlardan yana politika yapan bir kurum.

Devlet olduğu yerde duruyor!

Mor Çatı'nın faaliyetleri ve etkisi, sadece başvuran kadınlarla sınırlı değil. Şermin Utku özellikle katıldıkları televizyon programlarının önemli bir etkisi olduğunu söylüyor. "İlk yıllarda başvuran kadınlar uğradıkları şiddetin tanımını yapmakta zorlanıyorlardı. Şimdi, ilk gün uğradığı şiddeti çok iyi tanımlayan kadınlar var, 'Psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet,' diye adını koyuyorlar. Ayrıca 4320 sayılı Aileyi Koruma Yasası, -her ne kadar ismini doğru bulmuyorsak da- bizim ve işbirliği yaptığımız diğer kadın gruplarının çalışmalarının sonucu çıkarıldı. Bunlar önemli kazanımlar," diyor.

Canan Arın'a göre de, dayaktan ilk söz edilen yıllara göre, bugün pek çok şey değişti.

Hatırlarsınız o yıllar, eşi başbakan Turgut Özal kadar popüler olan Semra Özal'ın "Avrupalı bir erkeğin karısına tokat atmasıyla, bir Türk erkeğinin karısına tokat atması aynı şey değil, bizim geleneklerimizde var," dediği yıllardı. Çankırı'daki hakim Mustafa Durmuş, şiddet nedeniyle kocasından boşanmak isteyen kadının davasını reddetmiş ve "Kadının karnından sıpası, sırtından sopası eksik olmaz, dayanak bizim geleneklerimizde var," demişti. Ardından kadınlar Mustafa Durmuş aleyhine dava açmış ve 17 Mayıs 1997'de Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası başlatmışlardı. İşte Canan Arın'a göre, o yıllar dayaktan söz ettikleri için feministlerin hafif alındıkları yıllardı. Arın "Bugün, söylediklerimizin, yaptıklarımızın toplumda önemli bir etkisi oldu," diyor. "Ama devlet hâlâ durduğu yerde duruyor. Çocuk Esirgeme Kurumu, kadın misafirhanesi adı altında sığınaklar açtı ama adına sığınak bile demiyor. Gönüllü kurumlara destek vermiyor, Yargıtay, 14 yaşında babasının tecavüze uğrayan kız çocuğu için 'Kendi rızası vardı' cümlesini kurabiliyor. Daha yapacak çok işimiz var."

Evet daha yapacak çok şey var. Ve sığınaklara şiddetle ihtiyaç var. Sadece şiddet gören kadınların can güvenliği için değil, aynı zamanda başka bir hayat, yeni bir hayat kurabilmeleri için... Şiddeti teşhir etmek için... Şiddet gören kadınların "Belki ben de yaşamını değiştirebilirim," diyebilmeleri için... Yasal kazanımlar ve politik kazanımlar için sığınaklara ihtiyaç var.

Destekleyin!

Mor Çatı'nın şiddete uğramış kadınlarla dayanışması sürüyor. Ancak parasızlık nedeniyle sığınak kapatıldı. Maddi destek vermek isteyenler ya da gönüllü emekle katkıdan bulunmak isteyenler

0212 248 16 80 numaralı telefonu arayabilirler.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst