“Sevda ve aşk adamı, geleneklerine bağlı ve yenilikçi, düşünce ve duygu insanı, kısaca çağdaş bir Mevlana.”
Muhammet İkbal 1873’de Hindistan’ın Lahor kentinde dünyaya gelmiştir. Babası Nur Muhammet Müslüman şahsiyetli, muttaki bir insandır.
Babasının tasavvufa olan ilgisi Muhammet İkbali çocukluk yıllarından itibaren etkilemiştir. Belki bu yüzden beklide bu konuda büyük bir yeteneğe sahip olduğu inancı Onun felsefeyi kendine branş olarak seçmesinde etkili olmuştur.
İlk önce Lahorda üniversiteye giden İkbal daha sonra batı düşüncesini ve batı felsefesini daha iyi öğrenmek için Cambridge Üniversitesine (İngiltere) gider. Burada felsefe ve iktisat tahsil eder. İngiltere üniversitelerinde mastır imkanı olmadığı için Almanya’ya gider. Almanya’da Münih Üniversitesinde ilk önce mastır daha sonra doktora yapar. Doktora tezi İslam öncesi ve sonrası İran’da felsefi düşünce(The Devalopment of ****physic in Persia)dır.Hindistan’a 1908 yılında döner. Tabiki bu dönüş öyle basit bir dönüş değildir buna daha ilerde değineceğim. Hindistan’a döndükten sonra yaklaşık yirmi altı yıl avukatlık yapar. Konferansları ve yayımlanan eserleriyle bir düşünce çığırı açan İkbal sentezci bir duruş sergileyip en doğruyu aramak adına tüm doğru ve yanlışları eleştirir.
En önemli eserleri “İslam da Dini düşüncenin Yeniden İhyası” ve şiirlerinin bulunduğu “Cavidname” dir.
Muhammet İkbalin asıl düşüncesi kendi değimiyle “hodi” beni,eneyi anlamaktı. Buradaki hodi bencillik duygusu değil, kendini anlama ve kendini bulmadır. İkbal yeni bir hayat için varlığı, varlığı anlamak için ene yi anlamayı kendine düstur edinmiştir. Bu anlayışın sonunda İkbalin inşa etmeye çalıştığı hatta inşa ettiği bir “Hayat Felsefesi” dir. O felsefeyi dine ters bulmamış aksine felsefeyle Hayata Yeniden Geri Dönüşün mümkün olacağına inanmıştır. İkbal “Hayata Dönüş” felsefesini “Yeniden Doğuş” diye nitelendirmiştir. Nitekim bir milletin kaderini değiştiren eserinde de bu Yeniden Doğuşu işlemiştir.”The Reconstruction of Relipious Thought in İslam”(İslam da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu).
İkbal düşünce şeklini belirlerken daha öncede dediğim gibi Avrupa dan faydalanmıştır.(Avrupa da Ömer Mevlütle birlikte adı gecen nadir Müslüman felsefecilerdendir.) Özellikle Avrupa’dayken Nietzsche, Goethe, Dante, Schopenhour, Einstain, Newton, Whitead, Aristo, Bergson… gibi batı filozoflarını tanımıştır. Özellikle Hegel Onun için bir üstattır taki Mevlana’yı tanıyana kadar. Kendi deyimiyle o hayatı bir rüyadan başka bir şey değildir. Sonra rüyadan uyanır ve karşısında tüm ihtişamı ve tevazusuyla Mevlana vardır. Bu tanıyış beklide keşfediş İkbalin hayatını tamamiyle değiştirir ve kendi medeniyetine geri döner. Ve anlar ki yeniden dirilişin tek çaresi yeniden özüne dönüştür. Bundan sonra en doğru için herkesi yargılar ne Gazalinin yaptığı gibi aklı arkaya itip sezgiyi ön plana alır nede Kantın yaptığı gibi sezgiyi bir köşeye atıp aklı ön plana çıkarır. Muhammet İkbal hem aklı hem de sezgiyi dünyayı ve gaybı anlamak için kullanmıştır.
İşte bu anlamayla ortaya çıkan yeniden doğuş fikriyle Allah’ı hayattan uzak yöneten vasfından kurtarıp Allah’ı hayatın merkezine koymuştur. Hayatı Allah(cc) ile yaşamayı öğretir. İkbal’in geçirdiği fikri bunalımlardan sonra kendi özüne dönüş devrimini geçirmesi yalnız kendini etkilememiştir. Onun ortaya attığı İslam ile yücelme ve İslami modernizim uyuyan bir milleti de bilinçlendirmiştir. İngiliz sömürüsü altındaki Hindistanlı Müslüman halk İkbalin düşünceleriyle bilinçlenmiştir ve bir milletin özgürlüğünü kazanmasında İkbalin düşünceleri büyük katkı sağlamıştır. Yalnız Hindistan’la kalmayan bu Yeniden Doğuş Pakistan’ın özgürlüğünde de büyük misyon yüklenmiştir…
İkbalin kendi Yürek Devrimi iki milleti uyandırdı ve şimdide biz dahil bir çok milletin uyanması için çalışıyor. Muhammet İkbali rahmetle anıyoruz. Allah Ondan ve Onun gibilerden selamını eksik etmesin…
Muhammet İkbal 1873’de Hindistan’ın Lahor kentinde dünyaya gelmiştir. Babası Nur Muhammet Müslüman şahsiyetli, muttaki bir insandır.
Babasının tasavvufa olan ilgisi Muhammet İkbali çocukluk yıllarından itibaren etkilemiştir. Belki bu yüzden beklide bu konuda büyük bir yeteneğe sahip olduğu inancı Onun felsefeyi kendine branş olarak seçmesinde etkili olmuştur.
İlk önce Lahorda üniversiteye giden İkbal daha sonra batı düşüncesini ve batı felsefesini daha iyi öğrenmek için Cambridge Üniversitesine (İngiltere) gider. Burada felsefe ve iktisat tahsil eder. İngiltere üniversitelerinde mastır imkanı olmadığı için Almanya’ya gider. Almanya’da Münih Üniversitesinde ilk önce mastır daha sonra doktora yapar. Doktora tezi İslam öncesi ve sonrası İran’da felsefi düşünce(The Devalopment of ****physic in Persia)dır.Hindistan’a 1908 yılında döner. Tabiki bu dönüş öyle basit bir dönüş değildir buna daha ilerde değineceğim. Hindistan’a döndükten sonra yaklaşık yirmi altı yıl avukatlık yapar. Konferansları ve yayımlanan eserleriyle bir düşünce çığırı açan İkbal sentezci bir duruş sergileyip en doğruyu aramak adına tüm doğru ve yanlışları eleştirir.
En önemli eserleri “İslam da Dini düşüncenin Yeniden İhyası” ve şiirlerinin bulunduğu “Cavidname” dir.
Muhammet İkbalin asıl düşüncesi kendi değimiyle “hodi” beni,eneyi anlamaktı. Buradaki hodi bencillik duygusu değil, kendini anlama ve kendini bulmadır. İkbal yeni bir hayat için varlığı, varlığı anlamak için ene yi anlamayı kendine düstur edinmiştir. Bu anlayışın sonunda İkbalin inşa etmeye çalıştığı hatta inşa ettiği bir “Hayat Felsefesi” dir. O felsefeyi dine ters bulmamış aksine felsefeyle Hayata Yeniden Geri Dönüşün mümkün olacağına inanmıştır. İkbal “Hayata Dönüş” felsefesini “Yeniden Doğuş” diye nitelendirmiştir. Nitekim bir milletin kaderini değiştiren eserinde de bu Yeniden Doğuşu işlemiştir.”The Reconstruction of Relipious Thought in İslam”(İslam da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu).
İkbal düşünce şeklini belirlerken daha öncede dediğim gibi Avrupa dan faydalanmıştır.(Avrupa da Ömer Mevlütle birlikte adı gecen nadir Müslüman felsefecilerdendir.) Özellikle Avrupa’dayken Nietzsche, Goethe, Dante, Schopenhour, Einstain, Newton, Whitead, Aristo, Bergson… gibi batı filozoflarını tanımıştır. Özellikle Hegel Onun için bir üstattır taki Mevlana’yı tanıyana kadar. Kendi deyimiyle o hayatı bir rüyadan başka bir şey değildir. Sonra rüyadan uyanır ve karşısında tüm ihtişamı ve tevazusuyla Mevlana vardır. Bu tanıyış beklide keşfediş İkbalin hayatını tamamiyle değiştirir ve kendi medeniyetine geri döner. Ve anlar ki yeniden dirilişin tek çaresi yeniden özüne dönüştür. Bundan sonra en doğru için herkesi yargılar ne Gazalinin yaptığı gibi aklı arkaya itip sezgiyi ön plana alır nede Kantın yaptığı gibi sezgiyi bir köşeye atıp aklı ön plana çıkarır. Muhammet İkbal hem aklı hem de sezgiyi dünyayı ve gaybı anlamak için kullanmıştır.
İşte bu anlamayla ortaya çıkan yeniden doğuş fikriyle Allah’ı hayattan uzak yöneten vasfından kurtarıp Allah’ı hayatın merkezine koymuştur. Hayatı Allah(cc) ile yaşamayı öğretir. İkbal’in geçirdiği fikri bunalımlardan sonra kendi özüne dönüş devrimini geçirmesi yalnız kendini etkilememiştir. Onun ortaya attığı İslam ile yücelme ve İslami modernizim uyuyan bir milleti de bilinçlendirmiştir. İngiliz sömürüsü altındaki Hindistanlı Müslüman halk İkbalin düşünceleriyle bilinçlenmiştir ve bir milletin özgürlüğünü kazanmasında İkbalin düşünceleri büyük katkı sağlamıştır. Yalnız Hindistan’la kalmayan bu Yeniden Doğuş Pakistan’ın özgürlüğünde de büyük misyon yüklenmiştir…
İkbalin kendi Yürek Devrimi iki milleti uyandırdı ve şimdide biz dahil bir çok milletin uyanması için çalışıyor. Muhammet İkbali rahmetle anıyoruz. Allah Ondan ve Onun gibilerden selamını eksik etmesin…