Namazlardaki ihmal tesbihata gösterilen ihmalle başlar

rüzgar gülü

Daimi Üye
Katılım
20 Şubat 2009
Mesajlar
10.973
Tepki
10.147
Puan
113
Yaş
43
Konum
istanbul
Ülfet, günlük hayatın verdiği yoğunluk, geçim sıkıntısı, aktüalite içine girip boğulma gibi pek çok sebeplerden dolayı dinî hayatımız adına canlılık ve zindeliğimiz, şevk ve heyecanımız zamanla pörsüyebiliyor. Çoğu zaman bunun farkında bile olamıyoruz ve zamanla verdiğimiz tavizlerin altında kalıp ezilebiliyoruz.

“Taviz, tavizi doğurur” şeklinde bir ifade var. Bu ifade, ibadet hayatımız için de geçerli. İbadetlerimizden verdiğimiz tavizler, zamanla bizi ibadetsizliğe kadar götürebilir. Çok sevdiğimiz bir hocamızın şu sözleri bu hakikati güzel bir şekilde dile getiriyor: “Namazlardaki ihmal, tesbihata gösterilen ihmalle başlar.” Yani namazlarımızdaki ihmal zincirinin veya taviz zincirinin ilk halkası tesbihata gösterilen ihmal oluyor. Buradan, tesbihatın ibadet hayatımızda asla ihmal edilmemesi gereken bir ibadet olduğu açıkça anlaşılıyor. Ayrıca yine bir mana büyüğümüz, asrımızda bir mümin için asgari takva ölçüsünü verirken şu maddeleri sayıyor: 1. Büyük günahları terk etmek 2. Beş vakit namaz kılmak 3. Tesbihat Evet, insandaki canlılığın asıl merkezi, insanın içidir, gönlüdür. Namazlardan sonra yaptığımız tesbihat, bu canlılığı koruma adına çok önemli bir iksirdir. Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde bunun önemini şu ifadelerle dile getiriyor: “Ben size, sizi geçenlere erişebileceğiniz, sizden sonrakileri geride bırakacağınız ve sizin yaptığınızı yapandan başka hiçbir kimsenin sizden daha üstün olamayacağı bir şeyi öğreteyim mi?” diye buyurur.

Bunun üzerine ashab: “Evet, ey Allah’ın Rasulü (öğretiniz).” derler. Efendimiz (sas) de: “Her namazın peşinden otuz üçer defa tesbih (subhanallah), hamd (elhamdülillah) ve tekbir (Allahu ekber) okursunuz.” buyurur. (Ebû Dâvud, İmâre, 20; Ahmed b. Hanbel, V, 196). Başka bir hadis–i şerifte ise bu mesele şöyle ifade ediliyor: “Kim her namazın peşinden otuz üç defa Allah’ı tesbih eder, otuz üç defa Allah’a hamd eder ve otuz üç defa da Allah’ı tekbir eder, yüzü tamamlamak için de: ‘Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve ala külli şeyin kadîr’ derse, deniz köpüğü kadar hata ve günahı olsa bile bağışlanır.” (Müslim, Mesacid, 144, 145, 146). Biz Cenâb–ı Hakk’ı ne kadar anarsak analım yine de O’nun nimetlerine karşı şükür, hamd ve tesbih mukabelesini gereğince yerine getirmiş olamayız. Bu sebeple, “Yâ eyyuhellezîne âmenüzkürullâhe zikran kesîrâ. Ey İman edenler! Allah’ı çok zikredin, O’nu sık sık anın.” denilip Allah’ın çokça anılması söylendikten sonra “Ve sebbihûhu bükraten ve asîlâ. Sabah–akşam onu tesbih ve takdis edin.” (Ahzab, 33/41) denilerek Cenâb–ı Hakk’ı tesbih ve takdis etme, O’nun noksan sıfatlardan uzak olduğunu anlatma mevzûu nazara verilmektedir. Biz de bunun için sabah–akşam “Sübhâneke Yâ Allah, teâleyte Yâ Rahman, ecirnâ mine’nnâr, bi afvike Yâ Rahman” veyahut “Ya Cemil Ya Allah, Ya Karib ya Allah, Ya Mücib Ya Allah...” diyerek O’nu tesbih etmeliyiz. Rabb’imizi tesbih etme mevzuunda “şu kadar yeter” dememeli, O’nu ne kadar anarsak analım yine de O’nun bize olan nimetleri karşısında zikir ve şükürde bulunamadığımız düşüncesini hatırımızdan çıkarmamalıyız.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst