Nasıl ve neden hapşırırız?
Vücudumuza her gün milyonlarca mikroorganizma daha çok teneffüs ettiğimiz hava ile girmesine rağmen, sık sık hasta olmamamız bir İlâhî lütuftur. Teneffüs ettiğimiz hava ile burnumuza giren mikroplar, tozlarla birlikte buradaki silya adı verilen tüycüklere takılır. Buradan kurtulanlara burnun içini döşeyen epitelden salgılanan antibakteriyal mukus salgısı tarafından âdeta parola sorulur. Koku moleküllerinin sinir hücrelerince algılanabilmesi, mukusun kalınlığının 0,06 mm. civarında olmasına bağlıdır. Mukus tabakası daha kalın olsaydı kokuları algılamamız azalacaktı, daha ince olsaydı savunma sistemi zayıflayacak ve koku tüycükleri kolayca tahrip olacaktı. Ayrıca muhtevası ve yoğunluğu ile bu salgı, hava içindeki yabancı partikülleri filtre etmek ve havayı tam kıvama gelecek tarzda nemlendirmekle vazifeli kılınmıştır. Bu noktanın geçilmesi tehlike arz ettiğinden, vücudun hapşırma dediğimiz alarmı devreye girer ve mikroplar bu yolla defedilir. Hapşırma, üst solunum yollarının en mühim savunma mekanizmalarından biridir. Burundaki hususi sinir hücreleri eşik değerinin üzerinde uyarılınca sinyaller, beyne ulaştırılır ve hapşırma refleksi devreye girer. Mukus bezleri uyarılıp, mukus salgılanır ve kılcal damarlar genişler. Bu sırada burunda bir kaşıntı veya karıncalanma hissedilir. Beyinden gelen ikaz neticesinde baş, boyun ve karın kasları uyarılırken, ses tellerinin olduğu bölüm kapanarak, akciğerlerde hava basıncı iyice artar. Daha sonra da âniden açılıp, hava yüksek bir sesle dışarıya verilirken, burun ve solunum yolundaki yabancı maddeler de dışarı atılır. Hapşırmada vazifeli sinirler, aynı zamanda gözle de irtibatlı olduğundan hapşırma sırasında genellikle gözyaşı salgılanır ve bu esnada gözler gayriihtiyarî kapanır.
Grip, nezle, bronşit gibi rahatsızlıkların yanında, burun polipleri, uçuşan polenler, tozlar, parfümler, hayvan tüyleri ve hattâ âniden ışığa bakma gibi faktörler, hapşırmaya sebep olabilir. Bazı insanlar, bazı faktörlere karşı hassas olduklarından, daha çabuk etkilenip hapşırır. Bir kısmı da belirli dönemlerde hapşırmaya daha yatkındır. Meselâ, hamilelerin hormon miktarındaki değişiklikten dolayı, hapşırmaya daha meyyal oldukları tespit edilmiştir. Nesiller boyu bazı ailelerin fertlerinin arka arkaya belli sayılarda (3–5 defa) hapşırdığı tespit edilmiştir, bu durum hapşırık nöbetinin kalıtımla alâkalı olabileceği fikrini desteklemektedir. Erkeklerin kadınlardan, beyazların zencilerden daha çok hapşırdıkları bilinmektedir. İnsanların beşte biri karanlıkta ilerlerken, parlak bir ışığa baktığında hapşırır. Işığın âni yansımasından dolayı, gözbebekleri küçülür ve gözyaşı salgısı artar. Bu salgı, gözyaşı kanalıyla burun boşluğunun üst bölümüne ulaşır ve burun içindeki mukoza dokusunu uyararak hapşırmayı tetikler. Soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklarda burun mukozası, daha hassas olduğundan, hapşırma çabuk tetiklenmekte ve gerçekleşmektedir
Sızıntı Ocak 2012
Vücudumuza her gün milyonlarca mikroorganizma daha çok teneffüs ettiğimiz hava ile girmesine rağmen, sık sık hasta olmamamız bir İlâhî lütuftur. Teneffüs ettiğimiz hava ile burnumuza giren mikroplar, tozlarla birlikte buradaki silya adı verilen tüycüklere takılır. Buradan kurtulanlara burnun içini döşeyen epitelden salgılanan antibakteriyal mukus salgısı tarafından âdeta parola sorulur. Koku moleküllerinin sinir hücrelerince algılanabilmesi, mukusun kalınlığının 0,06 mm. civarında olmasına bağlıdır. Mukus tabakası daha kalın olsaydı kokuları algılamamız azalacaktı, daha ince olsaydı savunma sistemi zayıflayacak ve koku tüycükleri kolayca tahrip olacaktı. Ayrıca muhtevası ve yoğunluğu ile bu salgı, hava içindeki yabancı partikülleri filtre etmek ve havayı tam kıvama gelecek tarzda nemlendirmekle vazifeli kılınmıştır. Bu noktanın geçilmesi tehlike arz ettiğinden, vücudun hapşırma dediğimiz alarmı devreye girer ve mikroplar bu yolla defedilir. Hapşırma, üst solunum yollarının en mühim savunma mekanizmalarından biridir. Burundaki hususi sinir hücreleri eşik değerinin üzerinde uyarılınca sinyaller, beyne ulaştırılır ve hapşırma refleksi devreye girer. Mukus bezleri uyarılıp, mukus salgılanır ve kılcal damarlar genişler. Bu sırada burunda bir kaşıntı veya karıncalanma hissedilir. Beyinden gelen ikaz neticesinde baş, boyun ve karın kasları uyarılırken, ses tellerinin olduğu bölüm kapanarak, akciğerlerde hava basıncı iyice artar. Daha sonra da âniden açılıp, hava yüksek bir sesle dışarıya verilirken, burun ve solunum yolundaki yabancı maddeler de dışarı atılır. Hapşırmada vazifeli sinirler, aynı zamanda gözle de irtibatlı olduğundan hapşırma sırasında genellikle gözyaşı salgılanır ve bu esnada gözler gayriihtiyarî kapanır.
Grip, nezle, bronşit gibi rahatsızlıkların yanında, burun polipleri, uçuşan polenler, tozlar, parfümler, hayvan tüyleri ve hattâ âniden ışığa bakma gibi faktörler, hapşırmaya sebep olabilir. Bazı insanlar, bazı faktörlere karşı hassas olduklarından, daha çabuk etkilenip hapşırır. Bir kısmı da belirli dönemlerde hapşırmaya daha yatkındır. Meselâ, hamilelerin hormon miktarındaki değişiklikten dolayı, hapşırmaya daha meyyal oldukları tespit edilmiştir. Nesiller boyu bazı ailelerin fertlerinin arka arkaya belli sayılarda (3–5 defa) hapşırdığı tespit edilmiştir, bu durum hapşırık nöbetinin kalıtımla alâkalı olabileceği fikrini desteklemektedir. Erkeklerin kadınlardan, beyazların zencilerden daha çok hapşırdıkları bilinmektedir. İnsanların beşte biri karanlıkta ilerlerken, parlak bir ışığa baktığında hapşırır. Işığın âni yansımasından dolayı, gözbebekleri küçülür ve gözyaşı salgısı artar. Bu salgı, gözyaşı kanalıyla burun boşluğunun üst bölümüne ulaşır ve burun içindeki mukoza dokusunu uyararak hapşırmayı tetikler. Soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklarda burun mukozası, daha hassas olduğundan, hapşırma çabuk tetiklenmekte ve gerçekleşmektedir
Sızıntı Ocak 2012