O YANGIN
İlkokula yeni başlayacaktım. Hani derler ya çok mutluydum. Yaşım küçük olduğu halde okula gitmek için can atıyordum. Dünyalar güzeli ablama önlüğümü hazırlamasını her gün tembih ediyordum. O zamanlar böyle hazır önlükler yoktu herhalde veya vardıda bizler bilmiyorduk. Babam dışarıda çalışıyordu beni de götürmüştü, o yazın dışarıyı görsün diye. Ama benim aklım önlükteydi. Acaba hazırlamış mıydı dünyalar güzeli ablam. Babam bizi arkadaşıyla Nuh’a gönderdi. Çiğiltepe de trenden inip köye yayan gittik. Dünyalar güzeli ablamı gördüğümde hemen benim önlük nerede diye sordum. O da canım tamam önlüğün hazır ama sen daha küçüksün seni okula alırlar belki diye ben önlüğünü ve çantanı hazırladım dedi. Dünyalar benim oldu. Ablacığım kendi elleriyle bana önlük dikmiş ve defterlerimi koymam için çantayı hazırlamış okula gideceğim kesin olmadığı halde. Ne bilsin ki bana bu son yaptığı iş olacağını. Ablam 16 yaşında köyün en güzel kızı. Herkes onunla evlenmek için çaba harcıyor. En sonunda ablam nişanlanıyor. Uzun saçları beline kadar geliyor tek hatırladığım zaten bu beline gelen saçlar. Çok akıllı ve etrafında sevilen biri ablam. Tam anlamıyla lider biri. Her zaman arkadaşlarıyla evde toplanıp muhabbet yaparlar. Yine böyle bir evde toplandıklarında olan oluyor. Ne gündü tam olarak bilemiyorum köyde bir bağrış çığrış herkes koşturuyor, benim yanımda 2 arkadaş beni köyden alıp Koca göle doğru götürüyorlar. Bunu büyüklerin onlara tembih ettiklerini daha sonra öğreniyorum.
Ablam ve 2 arkadaşı evde muhabbet yapıyorlarken ne konuştuklarını yıllar sonra arkadaşlarına sordum ama onlar hatırlamadıklarını söylediler. Bana göre çok güzel vede sürükleyici bir konuşma olmalı ki ablam elindeki gaz tenekesiyle yanmayan sobaya gaz dökerek yakmaya çalışıyor. Bir yandan da arkadaşlarına bakıyor demek ki ne kadar gaz döktüğünü görmüyor. O anda bir patlama oluyor ablamın fistanı (elbisesi) tutuşuyor. Yanında bulunan arkadaşları ona yardım edeceklerine kapıdan kaçıyorlar, kaçarken de kapıyı kapatıyorlar. Ablam yandım diye bağırırken aklı başına geliyor ve zorda olsa kapıyı açıp kendini dışarı atıyor. Bir yandan da yanıyorum diye sesinin çıktığı kadar bağırıyor.
O can havliyle dam başı denen evin önüne çıkıyor. Komşumuz elinde ibrikle koşuyor su döküyor etraftaki komşularda koşuyorlar suyla yangını söndürürler ama naylon olan fistan ablamın belden aşağısına öyle yapışır ki çok kötü olur. Ablam Afyon devlet hastanesine kaldırılır. Tam iki ay hastanede yatar. Ama ne hikmetse ben ve abım oraya gitmeyiz. Daha doğrusu götürülmeyiz. Ablam yatarken annem nişanlım beni böyle almaz ben ne yaparım diye anneme dert yanar. Bir ay sonunda Allahın rahmetine kavuşur. Ablamı tanıyamadan, ona doyamadan ablam cennete kavuşur. Bu yıl yanında bulunan arkadaşlarıyla görüştüm tek tek. Onlara neden kaçtıklarını sordum. Orada bulunan bir örtüyle neden ablamı örtmediklerini sordum. Aldığım cevap kısacıktı. Çok küçüktük nerden bilelim oldu. Onları da suçlayamam. Haklı olabilirlerdi. Annem çok kötü olur bu durumda. Hala o acıyla yaşar. Evde ablama ait hiçbir şey bırakmazlar. Okulda çektirdiği bir fotoğrafı da nişanlısı alır bunu büyüteceğim der. Bir fotoğraf cıya verir ama onu da alamaz nasıl olduysa. Şu anda elimde ablama ait hiçbir şey yok. Mezarını bile yıllar sonra bulabildik. Cenazesini köye getirmezler. Afyon mezarlığına defin edilir. Bunu da hiç anlayamadım. Daha sonra o zaman ki köyün ileri gelenlerine bunu sordum ama doyurucu bir cevap alamadım. Demek takdir böyleymiş. Allah’ım kimseye böyle acılar yaşatmasın.
Sadettin Kenkaya
İlkokula yeni başlayacaktım. Hani derler ya çok mutluydum. Yaşım küçük olduğu halde okula gitmek için can atıyordum. Dünyalar güzeli ablama önlüğümü hazırlamasını her gün tembih ediyordum. O zamanlar böyle hazır önlükler yoktu herhalde veya vardıda bizler bilmiyorduk. Babam dışarıda çalışıyordu beni de götürmüştü, o yazın dışarıyı görsün diye. Ama benim aklım önlükteydi. Acaba hazırlamış mıydı dünyalar güzeli ablam. Babam bizi arkadaşıyla Nuh’a gönderdi. Çiğiltepe de trenden inip köye yayan gittik. Dünyalar güzeli ablamı gördüğümde hemen benim önlük nerede diye sordum. O da canım tamam önlüğün hazır ama sen daha küçüksün seni okula alırlar belki diye ben önlüğünü ve çantanı hazırladım dedi. Dünyalar benim oldu. Ablacığım kendi elleriyle bana önlük dikmiş ve defterlerimi koymam için çantayı hazırlamış okula gideceğim kesin olmadığı halde. Ne bilsin ki bana bu son yaptığı iş olacağını. Ablam 16 yaşında köyün en güzel kızı. Herkes onunla evlenmek için çaba harcıyor. En sonunda ablam nişanlanıyor. Uzun saçları beline kadar geliyor tek hatırladığım zaten bu beline gelen saçlar. Çok akıllı ve etrafında sevilen biri ablam. Tam anlamıyla lider biri. Her zaman arkadaşlarıyla evde toplanıp muhabbet yaparlar. Yine böyle bir evde toplandıklarında olan oluyor. Ne gündü tam olarak bilemiyorum köyde bir bağrış çığrış herkes koşturuyor, benim yanımda 2 arkadaş beni köyden alıp Koca göle doğru götürüyorlar. Bunu büyüklerin onlara tembih ettiklerini daha sonra öğreniyorum.
Ablam ve 2 arkadaşı evde muhabbet yapıyorlarken ne konuştuklarını yıllar sonra arkadaşlarına sordum ama onlar hatırlamadıklarını söylediler. Bana göre çok güzel vede sürükleyici bir konuşma olmalı ki ablam elindeki gaz tenekesiyle yanmayan sobaya gaz dökerek yakmaya çalışıyor. Bir yandan da arkadaşlarına bakıyor demek ki ne kadar gaz döktüğünü görmüyor. O anda bir patlama oluyor ablamın fistanı (elbisesi) tutuşuyor. Yanında bulunan arkadaşları ona yardım edeceklerine kapıdan kaçıyorlar, kaçarken de kapıyı kapatıyorlar. Ablam yandım diye bağırırken aklı başına geliyor ve zorda olsa kapıyı açıp kendini dışarı atıyor. Bir yandan da yanıyorum diye sesinin çıktığı kadar bağırıyor.
O can havliyle dam başı denen evin önüne çıkıyor. Komşumuz elinde ibrikle koşuyor su döküyor etraftaki komşularda koşuyorlar suyla yangını söndürürler ama naylon olan fistan ablamın belden aşağısına öyle yapışır ki çok kötü olur. Ablam Afyon devlet hastanesine kaldırılır. Tam iki ay hastanede yatar. Ama ne hikmetse ben ve abım oraya gitmeyiz. Daha doğrusu götürülmeyiz. Ablam yatarken annem nişanlım beni böyle almaz ben ne yaparım diye anneme dert yanar. Bir ay sonunda Allahın rahmetine kavuşur. Ablamı tanıyamadan, ona doyamadan ablam cennete kavuşur. Bu yıl yanında bulunan arkadaşlarıyla görüştüm tek tek. Onlara neden kaçtıklarını sordum. Orada bulunan bir örtüyle neden ablamı örtmediklerini sordum. Aldığım cevap kısacıktı. Çok küçüktük nerden bilelim oldu. Onları da suçlayamam. Haklı olabilirlerdi. Annem çok kötü olur bu durumda. Hala o acıyla yaşar. Evde ablama ait hiçbir şey bırakmazlar. Okulda çektirdiği bir fotoğrafı da nişanlısı alır bunu büyüteceğim der. Bir fotoğraf cıya verir ama onu da alamaz nasıl olduysa. Şu anda elimde ablama ait hiçbir şey yok. Mezarını bile yıllar sonra bulabildik. Cenazesini köye getirmezler. Afyon mezarlığına defin edilir. Bunu da hiç anlayamadım. Daha sonra o zaman ki köyün ileri gelenlerine bunu sordum ama doyurucu bir cevap alamadım. Demek takdir böyleymiş. Allah’ım kimseye böyle acılar yaşatmasın.
Sadettin Kenkaya