Röportaj: Ebru Esen TURGUD
Gülse’nin beni keşfedeceğini biliyordum
Son zamanların dikkat çeken isimlerinden Okan Çabalar, ikinci sezonunda “Yalan Dünya”ya Bünyamin karakteriyle dahil oldu. Biraz deli, biraz psikopat ve aslında tamamen yalnız bir karakter olan Bünyamin, Gülse Birsel’in Çabalar için özel olarak yazdığı bir karakter. Yıllar önce bar tiyatrosu yaparken Birsel tarafından keşfedilmeyi isteyen Çabalar’ın hayali, bu rolle geç de olsa gerçek oldu. Genç oyuncuyla dizideki karakterini ve hayallerini konuşurken, bazen gülmekten soru soramadığımı itiraf edeyim...
Yeni sezonda “Yalan Dünya” dizisine dahil oldunuz. Canlandırdığınız karakteri sevdiniz mi?
- Tabii ki sevdim. Çünkü bu, benim için yazılan ilk karakter. O yüzden hediye gibi bana. Hayatımın dönüm noktası olarak nitelendirebilirim bu projeyi.
Sizi hep komedi işlerinde gördük şimdiye kadar. Neden?
- Ben kendimi komedyen olarak görüyorum. Drama yatkın bir yapım yok. Belki ileride dram işi yapabilirim ama önce kendimi bu alanda kanıtlamalıyım. Benim yapım böyle, olayım bu. Bendeki malzeme beni komediye yöneltti. Bundan daha çok zevk alıyorum.
“İnsanlar Alemi” de sevilen bir komedi programıydı. Neden bitti?
- Yapım şirketi ve kanalın politikasından ötürü. Yoksa reytingleri iyiydi.
İREM’LE SEVGİLİ BİLE OLSAK ZORLANMAZDIK
“Yalan Dünya” setindeki ortam nasıl? Alışabildiniz mi?
- Hemen kaynaştık. Herkesi az çok tanıyordum zaten, hemen adapte oldum. Onlar da beni çok sıcak karşıladı. Hepsini çok seviyorum.
Gülse Birsel’le yollarınız nasıl kesişti?
- Beni “Beşer Beşer” programında izlemişti, oradan tanışıyorduk. Dizi için de konuşmuştuk ama ilk sezonda bana uygun bir rol yoktu. İkinci sezon için anlaştık.
“Yalan Dünya”nın Tülay’ı İrem Sak’la “Şen Yuva” ve “Beşer Beşer”de de birlikte oynamıştınız. Sevgili olduğunuz iddia ediliyor, bu konuya da açıklık getirir misiniz?
- Bu özel bir durum olduğu için pek konuşmayı tercih etmiyorum aslında. Aramızda o anlamda bir ilişki bile olsa zorlanmazdık. Uzun zamandır birlikte iş yapıyoruz zaten.
BÜNYAMİN ASLINDA ERGENLİKTEN ÇIKAMAMIŞ
Bünyamin’e dönelim. Bize biraz onu anlatır mısınız?
- Bünyamin, alt metni çok geniş bir karakter. Komplike bir tip. Biraz sorunlu bir çocukluk geçirmiş. Aslında çok yalnız ve hayatı bir oyun olarak algılıyor. Tripten tribe giriyor. Aşırı film seyrediyor. İçinde yatan bir oyunculuk isteği var. Kadınlar konusunda tam bir fecahat! Bünyamin kaybeden, ezik bir tip. Babasından çok korkuyor. Aslında adam ergenlikten çıkamamış bir çocuk. Zararsız bir psikopat. Ama belli olmaz, zarar da verebilir. Sonra da korkup kaçabilir. Ben de Bünyamin’i tamamen kafamda bir yere oturtmuş değilim. Zamanla daha çok coşturacağım bir karakter. Böyle bir adamla sokakta dolaşmak tehlikelidir. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz.
Siz hiç böyle biriyle karşılaştınız mı?
- Benim üniversiteden bir arkadaşım vardı Bünyamin’e benzeyen. Zarar verir mi vermez mi bilemezdim. Psikopattı ama yaptıklarına bakıp gülerdik. Askerde de vardı böyle biri. Karakteri oluştururken onlardan beslendim tabii.
SUMRU YAVRUCUK HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ
Daha önce barmenlik, balıkçılık, satış danışmanlığı da dahil birçok iş yapmışsınız. Oyunculuğa nasıl başladınız?
- Ben İzmir’de bir tiyatro firmasında adım attım oyunculuğa. Lise yıllarımda da tiyatro yapmak istiyordum ama aileme bu konuyu açmaya cesaretim yoktu. Açtığım zaman da babam tepki gösterdi. Sonra iki yıllık satış yönetimi bölümünü kazandım. Okul bitince çalışmaya başladım. Ama baktım ki çok mutsuzum, Işıl Kasapoğlu’nun İzmir’deki “Bir Varmış Hiç Yokmuş” adlı oyununun seçmelerine girdim, kazandım. Ardından prodüksiyon tiyatrosuna girdim. Gişecilikten tutun da afiş asmaya kadar birçok iş yaptım. Sonra oranın sahibi beni Sumru Yavrucuk’la tanıştırdı.
Ve hayatınız farklı bir yön aldı...
- Aynen öyle. Onun asistanlığını yaptım. Oynadığı “Yalnız Kadın” adlı oyunda küçük bir rolüm de oldu. Sonra aklıma bar tiyatrosu yapmak geldi. İstanbul’a gelme kararı aldım. Şöyle düşünüyordum; “Kabare yapacağım ve birileri görüp beni fark edecek”! Hatta Gülse Birsel görür diye tahmin ediyordum. Bir oyun yazdım. Dört kişilik bir ekip, 15 gün içinde oyunu çıkardık ve oynadık.
ÖNER’İN RÖPORTAJINDAN ÇOK ETKİLENMİŞTİM
Kurduğunuz hayal geç de olsa gerçek olmuş.
- Biz çok isimsiz oyuncular olduğumuz için oyunumuza bırakın Gülse Birsel’i doğru düzgün seyirci bile gelmedi! (Gülüyor) O süreçte “Eyvah Eyvah”ın seçmelerine girdim. Sonra BKM Çocuk Tiyatrosu, ardından “Şen Yuva”nın seçmeleri... Oradan “Beşer Beşer”e dahil oldum. Yeni adıyla “İnsanlar Alemi” yani. İşte Gülse Birsel beni orada görüp teklifte bulundu. Aslında çok da geç sayılmaz... Ben “Avrupa Yakası”nı seyrederken de “Neden ben orada değilim” diye söylenirdim kendi kendime...
Yürekten istemişsiniz demek ki...
- Sanırım evet. Her yerde olayım demedim hiçbir zaman. Hep bir hayalim ve net isteklerim vardı. Negatif olmamak lazım hayatta. Bende pesimistlik vardı, çok işim bu yüzden gecikti. Ama oldu yine de. BKM’nin işlerini de çok severek takip ederdim. BKM Mutfak’ta çalışma fırsatı bulduğum için çok şanslıyım. Mizah anlayışıma çok büyük katkısı oldu. Yılmaz Erdoğan’ı çok severim. cem yılmaz’ın da hastasıyım bu arada! (Gülüyor)
Pesimistliği nasıl yendiniz?
- Düşüncelerimi değiştirdim. Pozitif düşünmeye başladım. Bu, kendi kapasitenin farkına varmakla da ilgili. Ne uçmak, ne düşmek lazım. Hiçbir zaman kendime karşı kör olmadım. Gereksiz bir egosantrik ya da gereksiz bir eziklik durumum yok. Neysem oyum. Öner Erkan’ın bir röportajını okumuştum İzmir’de yaşarken. “Gençler kendilerine güvensin, sevdikleri işi yapsınlar” diyordu. Çok etkilenmiştim. Şimdi onunla da birlikte oynuyoruz.
BARMENLİK YAPARKEN KIZ YURDUNDA KALDIM
İzmir’den İstanbul’a geldiğinizde sıkıntı çektiniz mi?
- Barınma sorunu dışında hiçbir sıkıntı yaşamadım. Geldiğimde barda barmenlik yapmaya başladım. Zaten Sumru Hoca’nın (Yavrucuk) desteğiyle geldim, onun verdiği güven bambaşkaydı. İstanbul’u gerçekten çok sevdim. Burada olanak çok. Bir yandan barmenlik bir yandan da bar tiyatrosu yapıyordum. Birinin beni göreceğine inancım tamdı. Çok keyifliydim. Tek sorunum kalacak yerimin olmamasıydı. Bir ara kız yurdunda kaldım...
Nasıl yani?
- Kızlar oradayken değil tabii. Yazın okullar tatilken... Gittim sahibine, “Kalacak yerim yok burada kalabilir miyim?” dedim, kabul etti.
TANINMAK BENİ SERSEMLETMEDİ
İstanbul’da en çok neyi sevdiniz?
- Sevdiğim işi yapabilmeyi... Satış danışmanlığı yaparken iki ayda bir kovuluyordum. Çünkü çok mutsuzdum. Girdiğim hiçbir iş yerine ait olmadığım dışarıdan bakınca da anlaşılıyordu. Bütün arkadaşlarım müdür oldu, ben ortalıkta dolaşıyordum. Risk aldım ve oyunculuğu denedim. Oyuncu olmasaydım mutsuz bir adam olurdum.
Şimdi de ‘ünlü’ bir oyuncusunuz... Dışarıda sizi görenler nasıl tepkiler veriyor?
- Ben birden değil, yavaş yavaş tanındım. Ama genelde sevdiklerini söyleyerek yanıma geliyorlar. Tanınmak beni sersemletmedi tabii ki.
Olumsuz tepkiler oluyor mu?
- Sevmeyenim de vardır elbette. İtici, abartılı bulanı vardır ama pek olumsuz tepki almıyorum.
TEK KİŞİLİK OYUN YAPMAK İSTİYORUM
Bundan sonrası için kendinize bir hedef koydunuz mu?
- Gülse Birsel’e, Sumru Yavrucuk’a, yönetmenimiz Jale Ataberk’e, BKM’den hocam Caner Aklaya’ya ve Necati Akpınar’a çok teşekkür ediyorum. Buralara gelmemde çok büyük emekleri var. Bundan sonra kendi yazdığım tek kişilik bir oyun yapmak istiyorum. Bir de senaryosunu yazdığım bir film var, onu da çekmek istiyorum. İnşallah bunları yapabilirim.
HAYATIM GÜLDÜRMEKLE GEÇTİ
Sosyal hayatınızda da ‘arkadaş grubunun espri yapan, güldüren adamı’ mısınız?
- Benim hayatım güldürmekle geçti. Üniversitedeyken derslerde yapmadığım şey kalmazdı. Bir gün yanıma bir hoca geldi, “Oğlum senin psikolojik problemlerin mi var?” diye sordu mesela. İnsanları güldürme hastalığı o yıllarda doruğa ulaşmıştı bende. Sınıfı bir seyirci olarak görüp sürekli şakalar yapardım. Tabii iki yıllık okul dört yılda bitti. Üniversite bitince büyük yıkım oldu benim için. Çünkü şirkette çalışmaya başladım. Tamam, insanları güldürüyorsun da patron gülmüyor ki! (Gülüyor)
Hürriyet