Ölen eşimle konuşuyorum
Erol Büyükburç, müzik tarzıyla, sahne şovları vegiysileriyle Türk popununöncü isimlerinden oldu.
Bugün 77 yaşında olan Erol Büyükburç, Yapamadıklarımı şimdi yapıyorum diyor. Neler mi yapıyor; Erol Büyükburç Külliyatı ve Milenyum Vecizeleri kitabı hazırlıyor. Nasreddin Hocayı 7 dilde şarkıyla tanıttığı CDsi ile dünyayı dolaşıyor. Erol Büyükburç, hayatını anlattı...
Anneme eltisi, Sen artık doğuramazsın deyince o da kendini kanıtlamak istemiş ve beni ablamdan 10 sene sonra dünyaya getirmiş. Allah razı olsun o eltiden; 8 Ağustos 1936da Adanada doğdum. Babam Kafkasyalı Türkmen. Anne tarafından Giray Hanın soyundan geliyorum. Babam (Suphi Bey), Devlet Demiryolları güney hattında veznedardı.
Halepteki Frere Maurice adlı Fransız mektebine gidiyor, tatillerde Adanaya geliyordum. +Annem keman ve ud çalar keyfince, ablam piyano çalarak Fransızca şarkılar söyler, babamın tarafında herkes bir enstrüman çalar, güzel şarkı söylerdi. Evde fasıl kurulur, hepsi birer radyo icracısı gibi öyle güzel icra ederlerdi ki şarkıları; ben de onları dinler, feyz alırdım. Doğduğumda dedem anneme bir gramofon vermiş. Dedem ve babamın getirdiği taş plaklardan Tino Rossi, Caruso, Mozart, Hafız Burhan, Münir Nurettin plaklarını dinlerdik. Dinlediğim şarkıları çok güzel söylüyordum. İstanbula yerleşince, ortaokulda tenefüslerde arkadaşlarımın ısrarı üzerine bahçe duvarına çıkar, şarkı söylerdim.
Babam şarkıyla uğraşmamı istemedi, beni ticaret lisesine verdi. Memuriyetten çok çektiği için Sen tüccar olacaksın derdi. Okulun ikinci senesi konservatuvarın imtihanına girip kazandım. Babamdan gizli konservatuvarın gece eğitimine gittim. Evin altındaki kömürlükte nota çalışırdım. Babam eve geldiğinde annem topuğuyla yere vuruyor, ben de kömür almaya inmişim gibi bir parça kömürle yukarı çıkıyordum. Bir gece büyük bir sıkıntıyla uyandım. Malum oldu sanki bana. Babamın ani ölümüyle karşılaştım. Beni hiç sahnede seyredemedi.
Büyükburç Ailesi. 6 yaşındaki Erol Büyükburç, anne, baba, ağabey ve ablasıyla
Pırıltılı sahne elbiselerini Zeki Müren benden sonra giydi
1950lerde İngilizce sözlü yabancı besteleri söylüyordum. Leyla Sayar, beni bir menajerle buluşturdu, Kulüp Reşatta şarkı söylememi sağladı. Hayırsever bir kadındır, sonra kapandı; kendi tercihidir. İki yabancı şarkıya Türkçe söz yazmıştım, Fecri Ebcioğluna dinlettim, Ben bu işi yapacağım dedi. Ben yapmayacağım dedim; çünkü şarkılar, sözü, ezgisi, yorumcusu ve vokaliyle her şey bize ait olsun istedim. Anadolu popunun ortaya çıkışı benim halk türkülerini aranje etmemle başlayan süreçtir. Farklı olmak istiyordum. Zeki Müren ve diğer şarkıcılar sahnede siyah smokinle şarkı söylüyordu. O kadar ciddiyete gerek yok dedim. Las Vegas ve Hollywoodun pırıltısını sahne şovlarıma uyguladım ve kıyafetlerimde çok cüretkar davrandım. Renkli ve pırıltılı sahne elbiseleri yaptırmak için kumaşlarımı ve çizimlerimi alıp Galatasarayda o dönemin ünlü tüccar terzisi Sabahattin Beye gittim. Sert bir adamdı, modelleri gösterdim; ardından torbadan lame, dore, yeşil, kırmızı kumaşları çıkardım. Bunları mı giyeceksiniz? Ne derler biliyor musunuz? dedi. Biliyorum, deli derler dedim. Adam öyle endişeliydi ki, Siz rahat olun, ben giyeceğim diye devam ettim. 10 elbise yaptı, sahneye çıktım. Cesaretle giyince halk da benimsedi. 4-5 ay sonra yenilerini diktirmek için gittiğimde Sabahattin Bey; Herkes o elbiselerden istiyor, başıma bela ettin demez mi! Hatta Zeki Müreni de etkiledi kıyafetlerim, o da siyah smokini çıkardı. Hanımların ve erkeklerin renkli giyinme ortamını oluşturdum.
Ajlan araba kullanmamalıydı
Ajlan konuşurken çocukluktan beri birden kitlenir, gözü açık uyurdu. Annesi Türkana Aman ha, bu çocuğa büyüdüğünde araba almayacağız, araba kullanırken birden uyur kaza olur derdim.
Kızım büyüdü, belli bir yaşa kadar şoför tuttuk, onu istediği yere götürdü. Benden habersiz araba alıp Fethiyeye gitmiş. Üstelik acemi şoför. Bunu duyunca, Ne yaptın ya Türkan? Nasıl araba alırsınız, biliyorsun Ajlanı dedim. Benim hayatımın en büyük acısı kızım Ajlanın ölümüdür. Hemen akabinde panik atak, tansiyon ve şeker hastası oldum.
Millet zannediyorki duyarsız babayım. Ajlanla aramızdaki dargınlık da o kadar mühim değildi. Brezilyalı zenci bir çocukla evlenmek istedi. O çocuğun kan kanseri olduğunu duydum; Kızım aşka hürmetim sonsuz, duygu adamıyım zaten. Kan kanseriymiş, çocuklarınız için de tehlikeli olabilir, çok üzülürsün dedim. Baba karışma bana diye bir celallendi bana. Niye bu kadar bağırdı bana diye bayağı kırıldım.
Sonra gönlümü almaya çalıştı ama kırgınlığım sürdü. Ruhumu aşkla besleyen bir adamım. Duyguların israf edilmesini istemem. Aşık olmaktan hiç vazgeçmedim. Kızlarım Ajlan ve Jeyanın annesi Türkan Hanımla 70lerde beraberdik, resmi değil hoca nikahımız vardı. Çok kibar, çok hanımefendidir.
En çok ölen eşim Emeli sevdim
Sonra Emel girdi hayatıma, o ne güzel bir kadındı. Hayatıma girmesi bir mucizeydi. En çok onu sevdim. Onun zarafeti, asaleti başkaydı, Kanuni Sultan Süleymanın sadrazamlarından Ayas Paşanın torunuydu. Kızımız Evren 78de doğdu. Emel önce nörolojik bir hastalığa yakalandı, sonra kanser oldu, 2001de vefat etti. Fotoğraflarına bakarak konuşurum, dertleşirim onunla. Üçüncü eşimden (Gönül Demirkol) kızım Özlem dünyaya geldi. Kızlarımın hepsi iyi müzisyen, hepsini çok severim. Dördüncü eşim Uthe, Alman. Bir gün bana Bugün eve gelmeyebilirsiniz dedi.
Ama medyaya çıkıp ben terk etmişim gibi açıklama yaptı. Varımı yoğumu almak için bir tavır sergiliyor. Bir kere televizyonda sinirlendim, Erol sinirli adam diye çıktı. Ben evde asudeliği severim. Bu ev-ofisimde bütün gün çalışıyorum. Civardaki kediler her gün bahçeye beni görmek için gelirler, camın önüne dizilirler. Onlarla konuşurum, böyle bir bağımız var...
( 24.03.2013 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır. )
Posta