Ölmeden önce ne düşünürsünüz ?

gülbin

Daimi Üye
Katılım
19 Kasım 2008
Mesajlar
1.692
Tepki
2.180
Puan
113
Yaş
41
Konum
istanbul
Mahkemenin soğuk duvarları, hâkimlerin kendisine bir suçlu gibi yukardan bakmaları içini üşütüyordu. Ne söylese, ne anlatsa bütün deliller aleyhineydi.

Tuzağa düşmüş bir dağ ceylanı gibi çırpınsa da kurtulamıyordu bu kâbuslu rüyadan. Bazen sonunu kabulleniyor, bazen de işlemediği bir suçtan ceza almanın burukluğu ile isyan ediyordu.

Hâkim "Karar" diyiverince kendisine geldi. Toparlanıdı. Suçsuzluğuna, yüreğinin masumiyetine güvenerek ayağa kalktı.

Hâkim, mahkemenin verdiği kararı okuyordu. Hangi kanunun, hangi maddesine göre beş kişiyi öldürmek suçundan idama mahkûm edildiğini belirtip elindeki kalemi kırmıştı.

Mahkeme salonuna hâkimin kırdığı kalem sesinden sonra derin bir sessizlik düştü.

Hâkim ölüm diyordu, kısaca. Hâkimler kürsülerinden inip salondan çıkınca, güvenlik görevlileri eline kelepçe takıp alelacele çıkarmak istediler.

Annesi, babası, eşi ve çocuklarını gözleri ile süzdü. Mahkum X Müsaade isteyip son kez olsun onlara sarılmak istedi. Görevlilerin komutanı anlayışlı idi. Eline kelepçe takıp, sevdiklerine veda etmelerine izin verdi.

Son bir defa olsun onlara sarılmak istese de kelepçeler müsaade etmiyordu. Tüm sevdikleri akrabaları bir bir ona sarıldılar. Gözyaşları gizlenemeyecek kadar açıktan akıyordu onu sevenlerin gözlerinden.

En son biricik oğlu geldi. Yedi yaşında ki oğlu olanları anlamı ya çalışıyordu. Kelepçeli ellerini yanlara açıp oğlunu sarabilecek bir daire oluşturdu. İçine aldığı oğluna tüm yüreği ile sarıldı. Bir daha, bir daha, bir daha…

- Elveda oğlum babanı unutma. Bilesin ki baban bir katil değil.

Çocuk babasının gözlerine derin derin baktı. Sonu gelmeyen bir yolculuğun başında olduğunu fark etmiş olacak ki babasına doya doya bir daha sarıldı. Bu kadar duygusallığa müsaade etmeyen görevliler mahkûmun kollarına girerek salondan çıkardılar.

Adliye binası ile mahkûm taşınan aracın arasında beş metre ya vardı ya yoktu. Bu mesafeyi de merdivenler oluşturuyordu.

Adliye kapısından dışarıya adımını attığında merdiven inişinde dünya bir bir siliniyordu, her adımda. Mahkum x cezaevi aracı ile cezasının infaz edileceği hapishaneye doğru götürüldü. Mahkum aracının demirli penceresinden şehir kareleri geçiyordu tek tek. Evler, sesler, ışık, güneş, bulutlar…

Işığın girmekte zorlandığı hücreye koydular. Temyiz sonucuna kadar burada kalacaktı. Avluya bakan küçük pencereden nöbetçi askerlerin kulübesi, ve idam sehpası görünüyordu.

Mahkemenin verdiği karar üst mahkemeye, temyize götürülse de sonuç değişmemiş. Mahkeme idamı onaylamıştı. Hücresinde temyiz sonucuna umut bağladığı akşam eline bir zarf tutuşturuldu.

Elleri titreyerek zarfı açtı. Yarın sabaha karşı idam edileceği yazıyordu. Kâğıt elinden boşluğa doğru düştü.

Çocukluğundan itibaren hayatı gözlerinin önünden bir bir geçti. Kendisi ile konuşmaya başladı.

" Yarın yeni bir gün doğacak yaşayanlar için bense o günde olmayacağım. Bensiz çalışacak fabrikadaki işçiler. Bensiz kalkacak otobüsler. Bensiz kurulacak kahvaltı sofraları. Martılar yokluğumu fark eder mi acaba. Gökyüzü yağmur olup ağar mı halime.

Yıkılır anam, elleri böğründe kalır. Babamın boynu yana düşer, yüreğine düşer gözyaşları kurşun gibi.

Zavallı eşim bensizliğe ne kadar dayanır. Ne yapar bensiz. Ya oğluma okula giderken kim harçlık verir. Kim ödevlerini yapar. Kim balon alır, kim parkta oynar onunla. Ya kime baba der.

Gece ilerliyor, durdurmak lazım zamanı. Bütün geceler ne uzun olurdu. Bu gece ne çabuk geçiyor zaman. Dişlilerinin arasına almış öğütüyor saat benim inadıma zamanı.

Hayata veda etmeme 3 saat kalmış. Top topu üç saat.

Koridorun başındaki ayak sesleri de ne. Cellâtlarım mı geldiler. Alırlar şimdi beni alelacele.

Apar topar koridoru geçirip darağacının bulunduğu bahçeye çıkarırlar. Dışarıda ay var. Ne de severdim ay ışığında sahil boyu yürümeyi.

Acımasız bir cellât, ipi takar boynuma. Hiç düşünmez mi bu cellât bir gün kendininde öleceğini. Sahi neden yapılmıştır, bu ip.

Darağacının etrafında birkaç asker, savcı ve imam toplanırlar. Kanuni görevlerini yerine getirirler hepsi. Nerden bilebilirler benim yüreğimdeki kumsalda kopan fırtınayı.

Ölmek sıradandı hep başkalarının öleceğini sanırdım. Ölüm hiç bu kadar yaklaşmamıştı bana. Ölümle aradaki mesafe bir ip inceliği kadar kısalmış.

Cellâttın tekmesi ile düşecek yüreğim sosuz boşluğa. Nerden nereye, kimden kime gideceğim. Bir karanlık ötesi. Berisi çaresizlik. Boşluk boşuk, boşluk…"

Ayak sesleri Mahkûm X'in hücresine doğru yaklaştılar. Diğer hücrelerdeki mahkûmlar uyuyordu. Hücrenin kapısındaki kilide anahtar takılıp çevrildi. Demir kilit açılırken her anahtar çevrilisi hapishanenin koridorlarında yankılanıyordu. Mahkum X'sin bu sabah idam edileceğini bilen diğer hücredeki mahkumlardan bazıları uykularından sıçrayıp, kapının üzerindeki boşlukta Mahkum X sin hücresine doğru bakmaya çalıştılar. Gardiyanlar kapıyı açıyordu. Vakit gelmişti. Diğer mahkûmlar, yazık daha genç diye içlerinden geçiriyorlardı.

Mahkûm X sin hücre kapısı aralandı. Demir kapının araladığı boşluktan, içeriye koridordaki sarı ışık huzmesi düştü. Işığın düştüğü yerde Mahkûm X yatıyordu.

Gardiyanlar mahkûma dokundu. "Kalk müjde. İdamdan kurtuldun, ölümden kurtuldun. Gerçek suçlu yakalanmış"

Yusuf'un düştüğü kuyu gibi değildi bu kuyu. Derin ve bir o kadarda sessizdi ve de karanlıktı.

Mahkûm X elleri boynuna doğru uzanmıştı. Sanki elleri ile boğazını sıkan bir şeyden kurtulmak ister gibi bir görüntüsü vardı. Ortalıkta boğazını sıkacak bir ip benzeri malzeme olmamasına rağmen boynunda kızarıklar vardı. Bedenini ruhu terk etse de vücut sıcaklığı hala devam ediyordu. Daha yeni ölmüştü.
 

ilk_nur

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
32.413
Tepki
37.064
Puan
113
Konum
.....
işte ecel artık o psikolojiye naasıl girdiyse ama çok duygulu bi hikaye
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst