Kristen Stewart
Daimi Üye
zlemek denince ilk aklıma gelen kolalı jelibonlar olur hep. “Bir pakette
sonsuz jelibon olsa” derdim küçükken. Ağzıma atınca patlayan sakızlar… Deli
gibi sağa sola koşarak yakar top oynamak. İkinci dondurmada fırça yemek anne
babadan. Yazlıkta bir grup “küçük” olarak defalarca ev-bakkal arası
koşturduğumuz anlar.
Sonra kışın bahçeye çıkamayınca pencerenin arkasından bakıp da yazı özlemek.
“Bir an önce yaz gelsin.” deyip de bisiklete bineceğim anı hayal etmek.
Akşam mahallede yarım saat daha fazla kalabilmek için karın ağrısı çekmek.
Sevdiğimiz dersi özlemek. Uzaktayken kavuşmayı özlemek. Köfte-patates
ikilisini özlemek.
Özlemek çocukken hep güzelliklerle ve heyecanlarla dolu olmuş.
Yıllar geçtikçe özlem yük katmış anlamına. Daha mantıklı daha ağır duygular
girince hayatımıza özlemek bir iç geçirişe kadar gelmiş. Hafta içi günlerde
Cuma’yı beklemek ve hafta sonuna özlem duymak olmuş .
Özlem duygularla daha iz bırakır olmuş sonralarda. Paylaşılan güzel
zamanların, heyecanların ve ardında iz bırakan tüm anların bir bütünü gibi
büyür olmuş özelden genele. Özlem denince aklıma balonlar gelir bir de.
Bazen özlemlerimiz bir balonu ipinden tutarak bakmaktır ona aşağıdan. İpini
bırakınca elimizden uçup gider ve gitgide yükselir. Yükseldikçe uzaklaşır
ama uzaklaştıkça küçük gelmeye başlar gözümüze. Ve koskoca gökyüzünde birkaç
dakika sonra göremeyiz bile artık ne rengini ne kendisini.
Kavuşmak varsa sonunda özlemin, ona ulaşana kadar geçeceğimiz basamaklardan
daha hızlı çıkmak isteriz. Biri olsa da arkadan ittirircesine hız katsa
bize. Özlediğimiz şeye olan kavuşma inancımızdandır koşarkenki hızımızın
artışı. Bazen ise içimizden öyle çok şey götürür ki, ertesi sabah
uyandığımızda birkaç yük birden ağırlaştığımız bile olur.
İki ucu keskin bıçaktır benim özlemim. Güldüğüm bir an sanki sırtıma bıçak
saplanırcasına varlığını kafama vurur. “Unutma” der. Zaten unutamam ki !!!
Bir akşam sahilde yürümektir özlemim sana sımsıkı elele. Akşam olsa da
sesini duysam diye zamanın akışını istememdir. “Yatıcaz-kalkıcaz-yarın
olacak-buluşacaz” diye heyecanlanmaktır. Yanımda olduğunda “yakındaki uzak”
oluşundur. Ortak kurulan bir hayali paylaşmaktır manzaralı bir yolda
arabayla giderken. “Canım” kelimesidir yüreğimden çıkarcasına. “Sana bir şey
olursa yaşayamam ben” demektir.
Arkandan bakmaktır el sallamak için. Gözlerine bakmak değil içine akmaktır
çoğu zaman. Bir an kapalı olsa da gözüm açtığımda yanımda görmektir seni.
Işığı kapatıp kahvenin fincanda köpürmesini beklemektir beraber. Elime
yapışan sakızı çıkarmaktır. İçine sıcak suyu koyduğunda rengi değişen
bardağında beni hatırlayacağını düşünmemdir.
Ve benim sana olan özlemim: “Asıl ben seni çok özlemişim.” deyişinin yanına
o hayali çiçeği eklememdir. Biraz senden biraz benden. Bugün seni özlüyorsam
bil ki asıl olan içimdeki sestir.
İnsanı mum gibi içine eriten özlemler de yaşanmak içinse, o mum bitip
mecburen sönene kadar yaşanacak demektir.
sonsuz jelibon olsa” derdim küçükken. Ağzıma atınca patlayan sakızlar… Deli
gibi sağa sola koşarak yakar top oynamak. İkinci dondurmada fırça yemek anne
babadan. Yazlıkta bir grup “küçük” olarak defalarca ev-bakkal arası
koşturduğumuz anlar.
Sonra kışın bahçeye çıkamayınca pencerenin arkasından bakıp da yazı özlemek.
“Bir an önce yaz gelsin.” deyip de bisiklete bineceğim anı hayal etmek.
Akşam mahallede yarım saat daha fazla kalabilmek için karın ağrısı çekmek.
Sevdiğimiz dersi özlemek. Uzaktayken kavuşmayı özlemek. Köfte-patates
ikilisini özlemek.
Özlemek çocukken hep güzelliklerle ve heyecanlarla dolu olmuş.
Yıllar geçtikçe özlem yük katmış anlamına. Daha mantıklı daha ağır duygular
girince hayatımıza özlemek bir iç geçirişe kadar gelmiş. Hafta içi günlerde
Cuma’yı beklemek ve hafta sonuna özlem duymak olmuş .
Özlem duygularla daha iz bırakır olmuş sonralarda. Paylaşılan güzel
zamanların, heyecanların ve ardında iz bırakan tüm anların bir bütünü gibi
büyür olmuş özelden genele. Özlem denince aklıma balonlar gelir bir de.
Bazen özlemlerimiz bir balonu ipinden tutarak bakmaktır ona aşağıdan. İpini
bırakınca elimizden uçup gider ve gitgide yükselir. Yükseldikçe uzaklaşır
ama uzaklaştıkça küçük gelmeye başlar gözümüze. Ve koskoca gökyüzünde birkaç
dakika sonra göremeyiz bile artık ne rengini ne kendisini.
Kavuşmak varsa sonunda özlemin, ona ulaşana kadar geçeceğimiz basamaklardan
daha hızlı çıkmak isteriz. Biri olsa da arkadan ittirircesine hız katsa
bize. Özlediğimiz şeye olan kavuşma inancımızdandır koşarkenki hızımızın
artışı. Bazen ise içimizden öyle çok şey götürür ki, ertesi sabah
uyandığımızda birkaç yük birden ağırlaştığımız bile olur.
İki ucu keskin bıçaktır benim özlemim. Güldüğüm bir an sanki sırtıma bıçak
saplanırcasına varlığını kafama vurur. “Unutma” der. Zaten unutamam ki !!!
Bir akşam sahilde yürümektir özlemim sana sımsıkı elele. Akşam olsa da
sesini duysam diye zamanın akışını istememdir. “Yatıcaz-kalkıcaz-yarın
olacak-buluşacaz” diye heyecanlanmaktır. Yanımda olduğunda “yakındaki uzak”
oluşundur. Ortak kurulan bir hayali paylaşmaktır manzaralı bir yolda
arabayla giderken. “Canım” kelimesidir yüreğimden çıkarcasına. “Sana bir şey
olursa yaşayamam ben” demektir.
Arkandan bakmaktır el sallamak için. Gözlerine bakmak değil içine akmaktır
çoğu zaman. Bir an kapalı olsa da gözüm açtığımda yanımda görmektir seni.
Işığı kapatıp kahvenin fincanda köpürmesini beklemektir beraber. Elime
yapışan sakızı çıkarmaktır. İçine sıcak suyu koyduğunda rengi değişen
bardağında beni hatırlayacağını düşünmemdir.
Ve benim sana olan özlemim: “Asıl ben seni çok özlemişim.” deyişinin yanına
o hayali çiçeği eklememdir. Biraz senden biraz benden. Bugün seni özlüyorsam
bil ki asıl olan içimdeki sestir.
İnsanı mum gibi içine eriten özlemler de yaşanmak içinse, o mum bitip
mecburen sönene kadar yaşanacak demektir.