Bütünsel sağlık sistemleri; beden sağlığı yanında zihin ve ruhun da dengede olduğu koşulların kendimizi iyi hissetmemiz bakımından önemli olduğunu vurgulamakta. Bedenlerinden çok kafalarının içinde yaşayanlar ya da sağlık kavramının sadece fiziksel yönüne takılanlar bu noktada yetersiz kalıyorlar. Sağlıklı bir yaşam; sağlıklı bir beden dingin ve pozitif bir zihin ve bunlarla uyum içinde bir ruh ve sonuçta da varlığımızın ışıl ışıl ortaya çıkması demek...
Milattan önce 500’lü yıllarda yaşayan Buda’nın; “olduğumuz herşey düşünmüş olduklarımızın sonucudur” sözleri pozitif düşünmemiz için yeterli olur mu sizce? Dünyaca ünlü ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan yazar Bob Proctor’un “hayatınıza giren herşeyi kendinize çeken sizsiniz. Bunu zihninizde tuttuğunuz imgeler ve düşüncelerinizle yapıyor; zihninizden geçirdiklerinizi kendinize çekiyorsunuz” sözleriyle; pozitif olmakla yaşamımızı pozitif yönde şekillendirmek ilişkilendirilebilir mi?
‘İyi olmak’ insanın doğasında var
Hayatımızdaki tüm deneyimler gibi hastalıkları da kendi düşünce kalıplarımızla yaratıyoruz. ‘Ne gelirse marazdan gelir’; büyüklerimizin yaşam tecrübesiyle onayladığı bir ifade. Tıp bilimcilerinin hastalarına ‘stersten uzak durun’ tembihleri de bu ifadenin bilimsel versiyonu.
Şifa ile ilgili yapılan çalışmalarda DNA’larımızdaki en güçlü kodun aynı zamanda DNA’nın en güçlü fonksiyonu olan ‘iyileşme kodu’ olduğu ve bu kodun da hastalıktan çok daha güçlü olduğu tespit edilmiş. Buna göre hasta olmak için bizim çok yüksek bir çaba göstermemiz gerekiyor. Hastalıklar; dıştan gelen unsurların bedenimizde stres kaygı korku öfke gibi duygu patlamalarına neden olarak DNA’larımızı sıkıştırmasıyla tetikleniyor bu araştırmacılara göre. Gevşemek ve rahat olmak da; kendi doğamıza dönmemizin bir koşulu.
Odak noktanızı değiştirin
Bazen yaşamda yolunda gitmeyen şeyler olabilir. Hatta bazen herşey sanki aleyhinize çalışıyormuş izlenimine kapılabilirsiniz. Bu istenmeyen koşulların tümünü de değiştirmeniz mümkün olmayabilir. Değiştirmenize de gerek yok aslında. Üzerinde durmaktan vazgeçin yeter. Olumsuz koşullarda kendinizi daha iyi hissettirecek şeyler bulup onları düşünün. İyi hissettiğiniz anda da sizi rahatsız eden olumsuzlukların yerine olmasını istediklerinize odaklanın.
Kendinize ‘siz’ değer verin
Bize değer veren insanları daha mı çok seviyoruz? Neden? Kendimizi değerli hissettiren şeyler hayatımızdan çıktığında değersiz mi olyoruz? Oysa hiçbirşey değişmemiştir kendimiz olmamıza dair. O zaman başka birinin değer vermesini beklemeyin. Kendinize ‘siz’ değer verin.
Çocuklar gibi olun
Hiç farkettiniz mi çocukların küçücük şeylerden nasıl mutlu olabildiklerini? Onlara uzatılan bir parça çikolata ya da sıcacık bir gülüş bile mutluluklarına yetiyor çoğu zaman. Belki de bazen bizim onları örnek almamız gerekiyor. Hayatı bir oyun gibi görmek ve hayata neşeyle sarılmak mutlu olmak için yetecektir kimi zaman.
Önce kendinizi keşfedin
Ne beklersiniz yaşamdan? Şu anda nerde olmak isterdiniz? En çok ne mutlu ederdi sizi ve ne kadar uzaksınız şimdi bunlardan? Ve engel var mıdır onlara ulaşmanıza? Belki de kendimiziz en büyük engel kendi düşünce kalıplarımız ve kendi oluşturduğumuz sınırlar. Hayatta neler istediğimizi bulmadan önce kendimizi keşfetmemiz gerekiyor. Çok da fazla sınır çizmeden önümüze. Ufkumuzun ve algımızın alabildiğince geniş olmasının; yaşamımıza katacaklarımızla doğru orantılı olduğunu unutmayın. Kendinizi keşfetmekle başlayın ve sonrasında neyi istediğinizle devam edin. Ve Einstein’in şu muhteşem sözünü anımsayın: “Hayal etmek herşey demektir. Hayatın size getireceklerinin bir ön gösterimidir.”
‘Tutku’ yu yakalamak
Tutku kendi gücünüzü hissetmeniz demektir. Tutku yaratmaktır. Her ne yaparsanız yapın bunu ‘tutku’yla şekillendirin. Ya da içinizde ‘tutku’yu yaratan şeylerin peşinden koşun. En güzeli de işinizi tutkuyla yapın. Kendinizi ifade etmenin bir yolu olarak görün işinizi. Ne patronunuz ne de maaşınız için sadece ve sadece ‘iyi birşeyler’ ortaya koyabilmek için. Uzakdoğuluların felsefesiyle netleştirelim bunu iyice: ‘bir işin bedelinin en iyi karşılığı sadece o işin iyi yapılmış olmasıdır.’ Bu düzlemden hareketle ortaya koyacağınız herşey emin olun ki günün sonunda size hem maddi hem de manevi tatmini sağlayacaktır.
Bolluğu tanımlayın ve farkedin
Nedir bolluk? Sayamayacağınız kadar para mı yoksa son model arabalar ve lüks objeler mi? Bolluğu ‘mutluluk veren herşey’ olarak kabul edersek; buna huzuru sağlığı yaşama coşkusunu almayı ve vermeyi neşeyi ve en önemlisi de ‘sevgi’yi de eklebilir miyiz? Kendi yaşamınızı düşünün ve farkedin aslında bolluğun kendi içinizde olduğunu. Bolluk akışta olmak ve yaşadığımız evrenle bir olmak demek. Para ise değişim aracı olarak görülmeli bolluk kavramlarının içinde.
Affedersiniz ama hayat sizi bekliyor
L. Grabhorn’un kaleme aldığı ‘affedersiniz ama hayat sizi bekliyor’ kitabından birkaç cümleyi okuyalım:
· Kendinizi iyi hissetmediğinizde hep daha iyi hissetmenin yollarını bulun.
· Hiçbirşeyin sizin kendinizi iyi hissetmenizden daha önemli olmadığını hatırlayın.
· Hayatta güzel şeylerin de gerçekleştiğine dair ipuçları arayın.
· Hislerinize kulak verin.
· Sadece ne istediğinizi düşünün.
· Geçmişi unutun.O artık yok.
· Sakinleşin gevşeyin doğal olun.
· Kendinizi bulmaya çalışmaktan vazgeçin. Kendiniz olun.
· Hiçbirşey yapamıyorsanız gülümseyin.
· Pesetmeyin. Ve sizin bir yaşam gücünüz olduğunu hep hatırlayın.
Soru cümleleriyle dolu olan bu yazı aslında sizin kendi içinizde verdiğiniz cevaplarda asılı kaldı. Hepimiz farklı cevaplar vermişizdir muhtemelen. Farklı mesajlar almışızdır. Hepimizi birbirinden ‘farklı’ kılan da bu değil mi zaten. Hayata bakış açımız ve düşünce biçimlerimiz. Bazen cevap bekleyen sorular biriktiğinde ve bir yardıma ihtiyaç duyduğumuzda veya bir fikre; durup da kendi içimize bakmamız gerekiyordur sadece belki de. Orda size gözkırpan bir cevap bir mesaj vardır anlaşılmayı bekleyen. Farketmekle başlayın. Çünkü farkındalıkla başlıyor herşey.
Ve pozitif olun. Ne kaybedersiniz ki?
Milattan önce 500’lü yıllarda yaşayan Buda’nın; “olduğumuz herşey düşünmüş olduklarımızın sonucudur” sözleri pozitif düşünmemiz için yeterli olur mu sizce? Dünyaca ünlü ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan yazar Bob Proctor’un “hayatınıza giren herşeyi kendinize çeken sizsiniz. Bunu zihninizde tuttuğunuz imgeler ve düşüncelerinizle yapıyor; zihninizden geçirdiklerinizi kendinize çekiyorsunuz” sözleriyle; pozitif olmakla yaşamımızı pozitif yönde şekillendirmek ilişkilendirilebilir mi?
‘İyi olmak’ insanın doğasında var
Hayatımızdaki tüm deneyimler gibi hastalıkları da kendi düşünce kalıplarımızla yaratıyoruz. ‘Ne gelirse marazdan gelir’; büyüklerimizin yaşam tecrübesiyle onayladığı bir ifade. Tıp bilimcilerinin hastalarına ‘stersten uzak durun’ tembihleri de bu ifadenin bilimsel versiyonu.
Şifa ile ilgili yapılan çalışmalarda DNA’larımızdaki en güçlü kodun aynı zamanda DNA’nın en güçlü fonksiyonu olan ‘iyileşme kodu’ olduğu ve bu kodun da hastalıktan çok daha güçlü olduğu tespit edilmiş. Buna göre hasta olmak için bizim çok yüksek bir çaba göstermemiz gerekiyor. Hastalıklar; dıştan gelen unsurların bedenimizde stres kaygı korku öfke gibi duygu patlamalarına neden olarak DNA’larımızı sıkıştırmasıyla tetikleniyor bu araştırmacılara göre. Gevşemek ve rahat olmak da; kendi doğamıza dönmemizin bir koşulu.
Odak noktanızı değiştirin
Bazen yaşamda yolunda gitmeyen şeyler olabilir. Hatta bazen herşey sanki aleyhinize çalışıyormuş izlenimine kapılabilirsiniz. Bu istenmeyen koşulların tümünü de değiştirmeniz mümkün olmayabilir. Değiştirmenize de gerek yok aslında. Üzerinde durmaktan vazgeçin yeter. Olumsuz koşullarda kendinizi daha iyi hissettirecek şeyler bulup onları düşünün. İyi hissettiğiniz anda da sizi rahatsız eden olumsuzlukların yerine olmasını istediklerinize odaklanın.
Kendinize ‘siz’ değer verin
Bize değer veren insanları daha mı çok seviyoruz? Neden? Kendimizi değerli hissettiren şeyler hayatımızdan çıktığında değersiz mi olyoruz? Oysa hiçbirşey değişmemiştir kendimiz olmamıza dair. O zaman başka birinin değer vermesini beklemeyin. Kendinize ‘siz’ değer verin.
Çocuklar gibi olun
Hiç farkettiniz mi çocukların küçücük şeylerden nasıl mutlu olabildiklerini? Onlara uzatılan bir parça çikolata ya da sıcacık bir gülüş bile mutluluklarına yetiyor çoğu zaman. Belki de bazen bizim onları örnek almamız gerekiyor. Hayatı bir oyun gibi görmek ve hayata neşeyle sarılmak mutlu olmak için yetecektir kimi zaman.
Önce kendinizi keşfedin
Ne beklersiniz yaşamdan? Şu anda nerde olmak isterdiniz? En çok ne mutlu ederdi sizi ve ne kadar uzaksınız şimdi bunlardan? Ve engel var mıdır onlara ulaşmanıza? Belki de kendimiziz en büyük engel kendi düşünce kalıplarımız ve kendi oluşturduğumuz sınırlar. Hayatta neler istediğimizi bulmadan önce kendimizi keşfetmemiz gerekiyor. Çok da fazla sınır çizmeden önümüze. Ufkumuzun ve algımızın alabildiğince geniş olmasının; yaşamımıza katacaklarımızla doğru orantılı olduğunu unutmayın. Kendinizi keşfetmekle başlayın ve sonrasında neyi istediğinizle devam edin. Ve Einstein’in şu muhteşem sözünü anımsayın: “Hayal etmek herşey demektir. Hayatın size getireceklerinin bir ön gösterimidir.”
‘Tutku’ yu yakalamak
Tutku kendi gücünüzü hissetmeniz demektir. Tutku yaratmaktır. Her ne yaparsanız yapın bunu ‘tutku’yla şekillendirin. Ya da içinizde ‘tutku’yu yaratan şeylerin peşinden koşun. En güzeli de işinizi tutkuyla yapın. Kendinizi ifade etmenin bir yolu olarak görün işinizi. Ne patronunuz ne de maaşınız için sadece ve sadece ‘iyi birşeyler’ ortaya koyabilmek için. Uzakdoğuluların felsefesiyle netleştirelim bunu iyice: ‘bir işin bedelinin en iyi karşılığı sadece o işin iyi yapılmış olmasıdır.’ Bu düzlemden hareketle ortaya koyacağınız herşey emin olun ki günün sonunda size hem maddi hem de manevi tatmini sağlayacaktır.
Bolluğu tanımlayın ve farkedin
Nedir bolluk? Sayamayacağınız kadar para mı yoksa son model arabalar ve lüks objeler mi? Bolluğu ‘mutluluk veren herşey’ olarak kabul edersek; buna huzuru sağlığı yaşama coşkusunu almayı ve vermeyi neşeyi ve en önemlisi de ‘sevgi’yi de eklebilir miyiz? Kendi yaşamınızı düşünün ve farkedin aslında bolluğun kendi içinizde olduğunu. Bolluk akışta olmak ve yaşadığımız evrenle bir olmak demek. Para ise değişim aracı olarak görülmeli bolluk kavramlarının içinde.
Affedersiniz ama hayat sizi bekliyor
L. Grabhorn’un kaleme aldığı ‘affedersiniz ama hayat sizi bekliyor’ kitabından birkaç cümleyi okuyalım:
· Kendinizi iyi hissetmediğinizde hep daha iyi hissetmenin yollarını bulun.
· Hiçbirşeyin sizin kendinizi iyi hissetmenizden daha önemli olmadığını hatırlayın.
· Hayatta güzel şeylerin de gerçekleştiğine dair ipuçları arayın.
· Hislerinize kulak verin.
· Sadece ne istediğinizi düşünün.
· Geçmişi unutun.O artık yok.
· Sakinleşin gevşeyin doğal olun.
· Kendinizi bulmaya çalışmaktan vazgeçin. Kendiniz olun.
· Hiçbirşey yapamıyorsanız gülümseyin.
· Pesetmeyin. Ve sizin bir yaşam gücünüz olduğunu hep hatırlayın.
Soru cümleleriyle dolu olan bu yazı aslında sizin kendi içinizde verdiğiniz cevaplarda asılı kaldı. Hepimiz farklı cevaplar vermişizdir muhtemelen. Farklı mesajlar almışızdır. Hepimizi birbirinden ‘farklı’ kılan da bu değil mi zaten. Hayata bakış açımız ve düşünce biçimlerimiz. Bazen cevap bekleyen sorular biriktiğinde ve bir yardıma ihtiyaç duyduğumuzda veya bir fikre; durup da kendi içimize bakmamız gerekiyordur sadece belki de. Orda size gözkırpan bir cevap bir mesaj vardır anlaşılmayı bekleyen. Farketmekle başlayın. Çünkü farkındalıkla başlıyor herşey.
Ve pozitif olun. Ne kaybedersiniz ki?