E
esmanur
Misafir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dünyanın bir hayal, bir rüya olduğunda şüphe yoktur, çünkü Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde, (İnsanlar uykudadır, öldükleri zaman uyanırlar) buyuruyor. İnsan rüyada çok zengin olabilir, yüksek mevki makam sahibi olabilir, çok işler yapabilir, ama uyanınca hepsi biter. Uyanınca, (Benim şu mallarım vardı, şöyle mevki makamım vardı) demesinin ne kıymeti olur? Bunun gibi, insanlar da ölünce, malı mülkü, serveti, evladı, hanımı, hepsi dünyada kalır. İnsanlar ölüp uyandıklarında, (Biz nereye geldik, burası neresidir? Bizim mallarımız, mevki makamlarımız vardı, eş dostlarımız vardı, nerde bunlar?) deseler de, hiç kıymeti olmayacak.
Bazı büyük zatlar da, (İnsanlar sarhoştur, ölünce ayılırlar) buyurmuşlardır. Yani sarhoşluk, ölünce biter. Mal sarhoşudur, rütbe sarhoşudur, mevki sarhoşudur, ama ölünce her şey biter. Gerçekler anlaşılır, ama iş işten geçmiş olur. Peygamber efendimiz, (Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz) buyuruyor.
İnsanlar, dünyaya meylettikçe sıkıntıdan kurtulamaz, çünkü dünya, sıkıntı kaynağıdır. Bu sıkıntıdan kurtulmak için, mutlaka ahirete, ışığa dönmek lazımdır. Eğer insan ışığa dönerse, gölgesi arkada kalır ve peşinden gelir. Işığa arkasını çevirirse, karanlığa dönmüş olur, işleri karanlık olur, hiçbir zaman gölgesine de yetişemez. İnsan, yönünü dünyaya çevirirse insanlarla çarpışır, ahirete çevirirse insanlar onun gibi olmak için yarışır.
Halife Harun Reşid, bir gün Behlül Dânâ hazretleriyle görüşmek, hikmetli sözlerini duymak istedi. Adamlarına onu bulup getirmelerini söyledi. Gidenler onu mezarlıkta uyur halde buldular. Uyandırdıklarında, (Siz ne yaptınız! Beni padişahlık makamından indirdiniz. Şimdi ben ne yapacağım?) dedi. Görevliler gidip bu sözleri bildirince, Halife buna bir mânâ veremedi, huzuruna geldiğinde sordu:
− Ey Behlül! Bu ne iş? Sen hangi padişahlıktan indirildin?
− Rüyada ne güzel padişahtım. Saraylarım, ordularım vardı. Saltanat ve ihtişam içindeydim, lakin senin adamların beni uyandırdı ve tahtımdan oldum ben.
− İyi ama Behlül, rüyadaki padişahlığa itibar olur mu? Bak, gözünü açınca her şeyin bittiğini gördün.
− Benim padişahlığım gözümü açınca bitti, seninki gözünü kapatınca bitecek. Aradaki fark ne? Üstelik, ben gözlerimi açınca hayat buldum. Sen gözlerini kapatınca, saltanatından olacaksın ve pişmanlığın başlayacak, sorgu suale çekileceksin. O halde söyler misin, hangimizin hükümdarlığına itibar edilir?
Harun Reşid söyleyecek söz bulamadı.
Dünyanın bir hayal, bir rüya olduğunda şüphe yoktur, çünkü Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde, (İnsanlar uykudadır, öldükleri zaman uyanırlar) buyuruyor. İnsan rüyada çok zengin olabilir, yüksek mevki makam sahibi olabilir, çok işler yapabilir, ama uyanınca hepsi biter. Uyanınca, (Benim şu mallarım vardı, şöyle mevki makamım vardı) demesinin ne kıymeti olur? Bunun gibi, insanlar da ölünce, malı mülkü, serveti, evladı, hanımı, hepsi dünyada kalır. İnsanlar ölüp uyandıklarında, (Biz nereye geldik, burası neresidir? Bizim mallarımız, mevki makamlarımız vardı, eş dostlarımız vardı, nerde bunlar?) deseler de, hiç kıymeti olmayacak.
Bazı büyük zatlar da, (İnsanlar sarhoştur, ölünce ayılırlar) buyurmuşlardır. Yani sarhoşluk, ölünce biter. Mal sarhoşudur, rütbe sarhoşudur, mevki sarhoşudur, ama ölünce her şey biter. Gerçekler anlaşılır, ama iş işten geçmiş olur. Peygamber efendimiz, (Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz) buyuruyor.
İnsanlar, dünyaya meylettikçe sıkıntıdan kurtulamaz, çünkü dünya, sıkıntı kaynağıdır. Bu sıkıntıdan kurtulmak için, mutlaka ahirete, ışığa dönmek lazımdır. Eğer insan ışığa dönerse, gölgesi arkada kalır ve peşinden gelir. Işığa arkasını çevirirse, karanlığa dönmüş olur, işleri karanlık olur, hiçbir zaman gölgesine de yetişemez. İnsan, yönünü dünyaya çevirirse insanlarla çarpışır, ahirete çevirirse insanlar onun gibi olmak için yarışır.
Halife Harun Reşid, bir gün Behlül Dânâ hazretleriyle görüşmek, hikmetli sözlerini duymak istedi. Adamlarına onu bulup getirmelerini söyledi. Gidenler onu mezarlıkta uyur halde buldular. Uyandırdıklarında, (Siz ne yaptınız! Beni padişahlık makamından indirdiniz. Şimdi ben ne yapacağım?) dedi. Görevliler gidip bu sözleri bildirince, Halife buna bir mânâ veremedi, huzuruna geldiğinde sordu:
− Ey Behlül! Bu ne iş? Sen hangi padişahlıktan indirildin?
− Rüyada ne güzel padişahtım. Saraylarım, ordularım vardı. Saltanat ve ihtişam içindeydim, lakin senin adamların beni uyandırdı ve tahtımdan oldum ben.
− İyi ama Behlül, rüyadaki padişahlığa itibar olur mu? Bak, gözünü açınca her şeyin bittiğini gördün.
− Benim padişahlığım gözümü açınca bitti, seninki gözünü kapatınca bitecek. Aradaki fark ne? Üstelik, ben gözlerimi açınca hayat buldum. Sen gözlerini kapatınca, saltanatından olacaksın ve pişmanlığın başlayacak, sorgu suale çekileceksin. O halde söyler misin, hangimizin hükümdarlığına itibar edilir?
Harun Reşid söyleyecek söz bulamadı.