Sıradan bir insanım. Sıradan olmayı hiç istemedim. Dünya’yı yelkenliyle gezip, burada anılarımı anlatmak, zenginliğim ile nispet yapmak veya acılı dahi olsa, maceralarla dolu bir hayattan pasajlar sunmayı öyle çok isterdim ki…
Geriye kalan büyük çoğunluk gibi her şeyi orta karar yaşıyorum. Ay sonunda kemer sıktıran bir iş, sağlıklı olduğu için şükredilen orta zekada çocuklar. Manken gibi olmasa da başarılı bir ev kadını. Bütün gün köşedeki divanında yatıp, gelinine huysuzluk eden bir hasta anne.
Sahip olamayanlar için bunların büyük birer mutluluk olduğunu düşünmek pek teselli etmiyor açıkçası. Daha fazlasını istemek kendimi suçlamama neden olmamalı.
Beni onlar engelledi belki de. Bu insanlar hayatımı düzenlemeseydi. Tek başıma olsaydım, biraz da şansım olsaydı, belki bir sanatçı olmayı başarabilirdim. Bir müzisyen, belki siyasete atılır insanları yönetirdim, ünlü biri, zengin biri, çok daha önemli biri, kim bilir…
Bu dünyayı terkettiğimde bir iz bıraktığımı bilerek kapardım gözlerimi böylece. Bir şeyleri değiştirmiş olduğumu anladığım an, ölüm tatlı bir serinlik yayabilirdi vucuduma.
Bunları düşünmek için çok geç olduğunu bilmek, hepsinin ölümünden daha fazla acı veriyor bana.
İşte yine aynı şeyler. Sıradan 2 odalı evimde estirdiğim padişah esintisinin ürünü, kimsenin oturmaya tenezzül etmediği baba koltuğuma kuruldum. Sıradan çocuklarım okuldan dönüyor kırık notlarla. Annem, divanında bağdaş kurmuş, duyamadan bakıyor televizyona.
Öyle sıkıldım ki! Ben bu adam olmayı hiç istememiştim. Öyle güzel düşlerim vardı ki. İlk adımlarımda umutluydum. Hedeflerime ulaşacağımdan hiç şüphe etmiyordum. Sanırım hatam hedeflerimi sürekli değiştirmem oldu.
Hiçbir yolda sonuna kadar ilerleyemeden, rahmetli babamın bir kopyası oldum çıktım sonunda.
Artık dayanamıyorum! Sigara almaya gidiyorum deyip, alıp başımı gitsem ne olur acaba. Perişan olup, sabah akşam arkamdan beddua ederler mi?
Her şeyimi bırakıp giderim belki, beş kuruşsuz. Filmlerde olur ya, sıfırdan başlanır hani çok uzaklarda, o zaman perişanda olmazlar.
Gidiyorum der öyle giderim. Durdurmaya kalksalar da alır başımı giderim. Başınızın çaresine bakarsınız dükkanda sizin evde sizin derim. Neden olmasın? Nereye gidicem. off!…
Sonunda sıradan eşim de mutfaktan çıktı. Tiksinç bayağılık tablomun son parçası. Yüzüme bile bakmadı.
Her zaman bir “Hoşgeldin bey” duyulurdu ağzından. Pek bir şey ifade etmese de alışmıştım ben bu “Hoşgeldin bey“e. O da usandı belki artık, her akşam aynı ruhsuz seramoniyi sergilemekten. Yüzünü bile göstermeden yatak odasına ilerledi.
- Bey kalk artık yemek hazır.
- Görüyorum Asuman kör değiliz, sofra karşımda işte.
- Bey! bey!… Hiii!… Aman Allah!
- N’oluyo Asuman, ne var geldim, sessiz ol kadın!
Bu ben miyim? Sırtüstü ağzı açık yatan… O zaman?
- Burdayım Asuman, çocuklar! Bana bakın burdayım! Anne! O ben değilim burdayım yanınızdayım........
Geriye kalan büyük çoğunluk gibi her şeyi orta karar yaşıyorum. Ay sonunda kemer sıktıran bir iş, sağlıklı olduğu için şükredilen orta zekada çocuklar. Manken gibi olmasa da başarılı bir ev kadını. Bütün gün köşedeki divanında yatıp, gelinine huysuzluk eden bir hasta anne.
Sahip olamayanlar için bunların büyük birer mutluluk olduğunu düşünmek pek teselli etmiyor açıkçası. Daha fazlasını istemek kendimi suçlamama neden olmamalı.
Beni onlar engelledi belki de. Bu insanlar hayatımı düzenlemeseydi. Tek başıma olsaydım, biraz da şansım olsaydı, belki bir sanatçı olmayı başarabilirdim. Bir müzisyen, belki siyasete atılır insanları yönetirdim, ünlü biri, zengin biri, çok daha önemli biri, kim bilir…
Bu dünyayı terkettiğimde bir iz bıraktığımı bilerek kapardım gözlerimi böylece. Bir şeyleri değiştirmiş olduğumu anladığım an, ölüm tatlı bir serinlik yayabilirdi vucuduma.
Bunları düşünmek için çok geç olduğunu bilmek, hepsinin ölümünden daha fazla acı veriyor bana.
İşte yine aynı şeyler. Sıradan 2 odalı evimde estirdiğim padişah esintisinin ürünü, kimsenin oturmaya tenezzül etmediği baba koltuğuma kuruldum. Sıradan çocuklarım okuldan dönüyor kırık notlarla. Annem, divanında bağdaş kurmuş, duyamadan bakıyor televizyona.
Öyle sıkıldım ki! Ben bu adam olmayı hiç istememiştim. Öyle güzel düşlerim vardı ki. İlk adımlarımda umutluydum. Hedeflerime ulaşacağımdan hiç şüphe etmiyordum. Sanırım hatam hedeflerimi sürekli değiştirmem oldu.
Hiçbir yolda sonuna kadar ilerleyemeden, rahmetli babamın bir kopyası oldum çıktım sonunda.
Artık dayanamıyorum! Sigara almaya gidiyorum deyip, alıp başımı gitsem ne olur acaba. Perişan olup, sabah akşam arkamdan beddua ederler mi?
Her şeyimi bırakıp giderim belki, beş kuruşsuz. Filmlerde olur ya, sıfırdan başlanır hani çok uzaklarda, o zaman perişanda olmazlar.
Gidiyorum der öyle giderim. Durdurmaya kalksalar da alır başımı giderim. Başınızın çaresine bakarsınız dükkanda sizin evde sizin derim. Neden olmasın? Nereye gidicem. off!…
Sonunda sıradan eşim de mutfaktan çıktı. Tiksinç bayağılık tablomun son parçası. Yüzüme bile bakmadı.
Her zaman bir “Hoşgeldin bey” duyulurdu ağzından. Pek bir şey ifade etmese de alışmıştım ben bu “Hoşgeldin bey“e. O da usandı belki artık, her akşam aynı ruhsuz seramoniyi sergilemekten. Yüzünü bile göstermeden yatak odasına ilerledi.
- Bey kalk artık yemek hazır.
- Görüyorum Asuman kör değiliz, sofra karşımda işte.
- Bey! bey!… Hiii!… Aman Allah!
- N’oluyo Asuman, ne var geldim, sessiz ol kadın!
Bu ben miyim? Sırtüstü ağzı açık yatan… O zaman?
- Burdayım Asuman, çocuklar! Bana bakın burdayım! Anne! O ben değilim burdayım yanınızdayım........