rüzgar gülü
Daimi Üye
Dünya, mahkeme salonu gibi... Rabbimiz, belki de yalnız bunun için kulunu dünyaya gönderdi. Yaratan’a, O’nun Elçisine; buyruklarına; hakka, hakikate, doğrulara şahitlik etsin, diye… Her şeyi vahiy ile yargılasın, kendi benliğini de vahiy ile hesaba çekip kendi kendisinin şahidi olsun diye…
Hâkimler hâkimi olan Rab, belki bu nedenle hikmetli kitabına hâkimlik ve hakemlik görevi veriyor; “Kur’an’il hâkim” diyor ona. Bu gözle bakmalı insanlar Kitaplarına. Bugün hesaba çekilmekten kaçınanlar, yarın hesaba çekilmekten kurtulamayacak ve yine kendi tanıkları kendileri olacak:
“Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.”[1] “Artık insan, kendi kendinin şahididir.”[2]
Şehadet; hazır olmak, şahit olmak, tanıklık etmek demektir. Görmek, bilmek, tanımak, müşahede etmek, anlamak, idrak etmek ve kabullenmek, onaylamak, tasdik etmektir. Elmalılı Hamdi Yazır, yemin manasına geldiğini de söyler. Zaten insan, niçin yemin eder? İnsanları, tanıklığına inandırmak için...
Şehadet; kabul etmemenin, yalanlamanın, inkârın, zıddıdır. Fakat aslında inkâr, yalan ve iftira da olumsuz bir şahitlik değil mi? Aklını çalıştırmayanların, dürüst davranmayanların, vicdanlarını satanların, sahtekârların, yalancıların şahitliği… “Onların (da) şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorguya çekilecekler.”[3]
Şehadet; gaybın (gözle görülmeyenin) zıddı olarak; görülen ve bilinen anlamında da kullanılıyor.[4]
Şahitlik, aidiyettir (mensup olmaktır). Kabullenmektir ve kabul edilmeyi teklif etmektir. Teslimiyettir. Müslümanlık da bu zaten… Allah’a teslimiyet… O’nun vahyine teslimiyet… Resulüne teslimiyet… Bu manada şahitlik, Müslüman olmak demektir. Müslüman olmak da şahid olmaktır. İnanmak, iman etmek, imanın gereğini yerine getirmeyi kabullenmek demektir şahitlik.
Şehadeti kabullenen kişi, Âdem Peygamberden kıyamete dek devam edecek olan İslam cemaatinin bir üyesidir artık. Kardeş olmuştur Müslümanlara. Hayatı, vahiy ile inşa etmenin bir işçisi olmuştur.
Hayat, kelime-i tevhitte özetlenmiş. Şehadet; “Kelime-i tevhid”i[5] görmek, anlamak, bilmek ve onaylamaktır. Muvahhit Müslüman olmanın ahitleşmesidir. “Kelime- i şehadet”[6], tevhidin itirafından başka bir şey değil.
Kişi, şehadet kelimesiyle, tevhid kelimesine şahitlik eder. Bu bağlamda bir bakıma bütün bir ömür, hatta bütün hayat şehadet kelimesiyle anlam kazanıyor. Esasen kâinatın yaratılış sebebi de bundan başka ne ki? İnsanlar, eseri görerek, müessirin varlığına, birliğine, kudret ve büyüklüğüne şahid olsunlar, yalnız O’nun önünde eğilsinler, mutlak manada yalnız O’na itaat etsinler diye yaratıldı kâinat.
İşte bütün Allah elçilerinin gönderiliş sebebi de özetle buydu. Bunu anlatmak için gönderildiler. Bunun için her türlü çile ve sıkıntılara göğüs gerip insanlara soluklarını ulaştırmak için çırpındılar. Rabbimiz, bu hususu şöyle ifade buyuruyor: “(Ey Muhammed), senden önce hiçbir resul göndermedik ki, ona; ‘benden başka ilah yoktur, yalnız bana ibadet edin’ diye vahyetmiş olmayalım.”[7] Şehadet bu işte!
“Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve hâkim olan O'ndan başka ilah yoktur.”[8] Amennâ ve saddeknâ!.. Biz de senden başka ilah olmadığına şahitlik ediyoruz ya Rabbi. Sen de bizim şehadetimize şahid ol ya Rab!
Kuşkusuz, “inandık” demekle iş bitmiyor.[9] Şehadet de bedelsiz olmuyor. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden resulullah” diyen dil; aklın, iradenin, gönlün, kalbin dili olur. Bütün uzuvların dili olur. Kişi, Allah’tan başka ilah tanımayacağını ve O’ndan başkasına kulluk etmeyeceğini taahhüt etmiş olur. Bu nedenle bütün uzuvlar, Hesap Günü gelende, şahitlik etsinler diye -şehadetin gereğini yerine getirmek için- seferber olur. Şehadet getiren insan, sadece canıyla da değil; malıyla, her şeyiyle şehadet akdine vefa göstererek yoğun bir gayret içerisine girer. İbadet ve itaatini, hayatını ve ölümünü yalnız Allah’a adayarak bedel öder. Şehitlik de bu işte. Allah’a adanan bir hayatın hikâyesi... Ömrü, Allah yolunda tüketmektir şehitlik. Bedel ödemektir. Müslüman olmak kolay değil.
“De ki: Benim “salât”ım (namazım, duam, yakarışım, övgüm ve bütün ibadetlerim), “nusuk”im (kurbanım, bütün itaat ve kulluğum), hayatım ve ölümüm; âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu”[10] dedikleri ve ahitlerini hayatlarına uygulayarak bu uğurda can verdikleri için şehit oldular. Allah yoluna kendini kurban adamak… Şehidlik bu!
Allah’a adanmadan şehid olunmaz. Hayatı güzel olmayanın, ölümü de güzel olmaz. Onların, hayatlarını ve ölümlerini Allah’a adadıklarına Allah şahit oluyor.
Rabbimiz, övüyor şehidleri.[11] Resul bunun için: "Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmemi, sonra tekrar dirilip cihad ederek tekrar öldürülmemi, sonra tekrar dirilip cihad ede*rek tekrar öldürülmemi arzu ederdim"[12] buyuruyor.
Rabbimiz, Allah’a ve resulüne itaat edenlerin, Allah’ın nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacağını müjdeliyor. Şehitleri de; peygamberler, sıddıklar ve salihlerle beraber sayarak; “onlar, ne kadar güzel arkadaşlardır” buyuruyor.[13]
Önderimiz (a.s.) bir hadislerinde: “Kim sıdk ile Allah'tan şehid olmayı isterse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa” buyuruyor.[14]
Kuşkusuz, “Samed” olan Allah’ın ihtiyacı yok bizim onun dinini yaşamamıza, yaymamıza, korumamıza ve bu uğurda şehid olmamıza… İbadet ve itaatimizi, vesile kılarak O’nun memnuniyetini ve sevgisini kazanmaya bizim ihtiyacımız var. O, dileseydi, kendisine savaş ilan edenleri de, onların yurtlarını da altüst eder, bütün kötülükleri kaldırır; dinini yeryüzüne egemen kılardı. Bu görevi, kullarına yükleyerek deniyor onları.
“İşte böyle, eğer Allah dileseydi, onlardan kendisi intikam alırdı. Fakat savaş, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin gayretlerini asla boşa çıkarmayacaktır. Onlara yol gösterecek ve durumlarını düzeltecektir. Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır. Ey iman edenler, eğer (dini uğrunda savaşarak) Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım edecek ve ayaklarınızı sabit kılacaktır.”[15]
Allahu Teâlâ, şahitliği kendisi için de sıfat kabul ediyor:
“O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye şahittir.”[16]
“Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi!”[17] “Şahit olarak Allah yeter.”[18] Çünkü “hiçbir şey ona gizli kalamaz.”[19] “Şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.”[20] “kalplerde geçenleri de bilir.”[21]
Şahitlik, Kur’an’ın da sıfatı: “Allah, özellikle sana indirdiği ile şahitlik ediyor ki, onu kendi bilgisi ile indirdi. Melekler de şahitlik ediyorlar. Kaldı ki Allah'ın şahit olması yeter.”[22] Kişinin, okuyarak hayatına uyguladığı Kur’an, Kıldığı namaz ve bütün ibadetleri kendisine şahit olacak.[23]
Şahitlik, meleklerin ve cinlerin de sıfatıdır.[24]
Şahitlik, herkesin görüp bileceği kesin gün olan Ahiret günü için de sıfat olmuş: “Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.”[25]
Müslümanların ve bütün insanların da önemli bir özelliğidir şehadet.[26]
Rabbimiz, şahitliklerini dosdoğru yapanları överken;[27] şahitliklerini gizleyenler için de: “(Onlardan) daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir” buyuruyor.[28]
Anne ve babamızın, yakınlarımızın aleyhine bile olsa, zengin veya fakir olsalar da dili eğip bükmeden Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olmamız isteniyor.[29] “Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin”[30] buyruluyor.
“Peygambere indirilen (Kur'an)ı dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: Ey Rabbimiz, iman ettik, bizi de şahitlerden yaz, derler.”[31]
“Rabbimiz, indirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi şahit olanlarla beraber yaz.”
Hâkimler hâkimi olan Rab, belki bu nedenle hikmetli kitabına hâkimlik ve hakemlik görevi veriyor; “Kur’an’il hâkim” diyor ona. Bu gözle bakmalı insanlar Kitaplarına. Bugün hesaba çekilmekten kaçınanlar, yarın hesaba çekilmekten kurtulamayacak ve yine kendi tanıkları kendileri olacak:
“Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.”[1] “Artık insan, kendi kendinin şahididir.”[2]
Şehadet; hazır olmak, şahit olmak, tanıklık etmek demektir. Görmek, bilmek, tanımak, müşahede etmek, anlamak, idrak etmek ve kabullenmek, onaylamak, tasdik etmektir. Elmalılı Hamdi Yazır, yemin manasına geldiğini de söyler. Zaten insan, niçin yemin eder? İnsanları, tanıklığına inandırmak için...
Şehadet; kabul etmemenin, yalanlamanın, inkârın, zıddıdır. Fakat aslında inkâr, yalan ve iftira da olumsuz bir şahitlik değil mi? Aklını çalıştırmayanların, dürüst davranmayanların, vicdanlarını satanların, sahtekârların, yalancıların şahitliği… “Onların (da) şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorguya çekilecekler.”[3]
Şehadet; gaybın (gözle görülmeyenin) zıddı olarak; görülen ve bilinen anlamında da kullanılıyor.[4]
Şahitlik, aidiyettir (mensup olmaktır). Kabullenmektir ve kabul edilmeyi teklif etmektir. Teslimiyettir. Müslümanlık da bu zaten… Allah’a teslimiyet… O’nun vahyine teslimiyet… Resulüne teslimiyet… Bu manada şahitlik, Müslüman olmak demektir. Müslüman olmak da şahid olmaktır. İnanmak, iman etmek, imanın gereğini yerine getirmeyi kabullenmek demektir şahitlik.
Şehadeti kabullenen kişi, Âdem Peygamberden kıyamete dek devam edecek olan İslam cemaatinin bir üyesidir artık. Kardeş olmuştur Müslümanlara. Hayatı, vahiy ile inşa etmenin bir işçisi olmuştur.
Hayat, kelime-i tevhitte özetlenmiş. Şehadet; “Kelime-i tevhid”i[5] görmek, anlamak, bilmek ve onaylamaktır. Muvahhit Müslüman olmanın ahitleşmesidir. “Kelime- i şehadet”[6], tevhidin itirafından başka bir şey değil.
Kişi, şehadet kelimesiyle, tevhid kelimesine şahitlik eder. Bu bağlamda bir bakıma bütün bir ömür, hatta bütün hayat şehadet kelimesiyle anlam kazanıyor. Esasen kâinatın yaratılış sebebi de bundan başka ne ki? İnsanlar, eseri görerek, müessirin varlığına, birliğine, kudret ve büyüklüğüne şahid olsunlar, yalnız O’nun önünde eğilsinler, mutlak manada yalnız O’na itaat etsinler diye yaratıldı kâinat.
İşte bütün Allah elçilerinin gönderiliş sebebi de özetle buydu. Bunu anlatmak için gönderildiler. Bunun için her türlü çile ve sıkıntılara göğüs gerip insanlara soluklarını ulaştırmak için çırpındılar. Rabbimiz, bu hususu şöyle ifade buyuruyor: “(Ey Muhammed), senden önce hiçbir resul göndermedik ki, ona; ‘benden başka ilah yoktur, yalnız bana ibadet edin’ diye vahyetmiş olmayalım.”[7] Şehadet bu işte!
“Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve hâkim olan O'ndan başka ilah yoktur.”[8] Amennâ ve saddeknâ!.. Biz de senden başka ilah olmadığına şahitlik ediyoruz ya Rabbi. Sen de bizim şehadetimize şahid ol ya Rab!
Kuşkusuz, “inandık” demekle iş bitmiyor.[9] Şehadet de bedelsiz olmuyor. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden resulullah” diyen dil; aklın, iradenin, gönlün, kalbin dili olur. Bütün uzuvların dili olur. Kişi, Allah’tan başka ilah tanımayacağını ve O’ndan başkasına kulluk etmeyeceğini taahhüt etmiş olur. Bu nedenle bütün uzuvlar, Hesap Günü gelende, şahitlik etsinler diye -şehadetin gereğini yerine getirmek için- seferber olur. Şehadet getiren insan, sadece canıyla da değil; malıyla, her şeyiyle şehadet akdine vefa göstererek yoğun bir gayret içerisine girer. İbadet ve itaatini, hayatını ve ölümünü yalnız Allah’a adayarak bedel öder. Şehitlik de bu işte. Allah’a adanan bir hayatın hikâyesi... Ömrü, Allah yolunda tüketmektir şehitlik. Bedel ödemektir. Müslüman olmak kolay değil.
“De ki: Benim “salât”ım (namazım, duam, yakarışım, övgüm ve bütün ibadetlerim), “nusuk”im (kurbanım, bütün itaat ve kulluğum), hayatım ve ölümüm; âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu”[10] dedikleri ve ahitlerini hayatlarına uygulayarak bu uğurda can verdikleri için şehit oldular. Allah yoluna kendini kurban adamak… Şehidlik bu!
Allah’a adanmadan şehid olunmaz. Hayatı güzel olmayanın, ölümü de güzel olmaz. Onların, hayatlarını ve ölümlerini Allah’a adadıklarına Allah şahit oluyor.
Rabbimiz, övüyor şehidleri.[11] Resul bunun için: "Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmemi, sonra tekrar dirilip cihad ederek tekrar öldürülmemi, sonra tekrar dirilip cihad ede*rek tekrar öldürülmemi arzu ederdim"[12] buyuruyor.
Rabbimiz, Allah’a ve resulüne itaat edenlerin, Allah’ın nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacağını müjdeliyor. Şehitleri de; peygamberler, sıddıklar ve salihlerle beraber sayarak; “onlar, ne kadar güzel arkadaşlardır” buyuruyor.[13]
Önderimiz (a.s.) bir hadislerinde: “Kim sıdk ile Allah'tan şehid olmayı isterse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa” buyuruyor.[14]
Kuşkusuz, “Samed” olan Allah’ın ihtiyacı yok bizim onun dinini yaşamamıza, yaymamıza, korumamıza ve bu uğurda şehid olmamıza… İbadet ve itaatimizi, vesile kılarak O’nun memnuniyetini ve sevgisini kazanmaya bizim ihtiyacımız var. O, dileseydi, kendisine savaş ilan edenleri de, onların yurtlarını da altüst eder, bütün kötülükleri kaldırır; dinini yeryüzüne egemen kılardı. Bu görevi, kullarına yükleyerek deniyor onları.
“İşte böyle, eğer Allah dileseydi, onlardan kendisi intikam alırdı. Fakat savaş, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin gayretlerini asla boşa çıkarmayacaktır. Onlara yol gösterecek ve durumlarını düzeltecektir. Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır. Ey iman edenler, eğer (dini uğrunda savaşarak) Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım edecek ve ayaklarınızı sabit kılacaktır.”[15]
Allahu Teâlâ, şahitliği kendisi için de sıfat kabul ediyor:
“O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye şahittir.”[16]
“Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi!”[17] “Şahit olarak Allah yeter.”[18] Çünkü “hiçbir şey ona gizli kalamaz.”[19] “Şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.”[20] “kalplerde geçenleri de bilir.”[21]
Şahitlik, Kur’an’ın da sıfatı: “Allah, özellikle sana indirdiği ile şahitlik ediyor ki, onu kendi bilgisi ile indirdi. Melekler de şahitlik ediyorlar. Kaldı ki Allah'ın şahit olması yeter.”[22] Kişinin, okuyarak hayatına uyguladığı Kur’an, Kıldığı namaz ve bütün ibadetleri kendisine şahit olacak.[23]
Şahitlik, meleklerin ve cinlerin de sıfatıdır.[24]
Şahitlik, herkesin görüp bileceği kesin gün olan Ahiret günü için de sıfat olmuş: “Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.”[25]
Müslümanların ve bütün insanların da önemli bir özelliğidir şehadet.[26]
Rabbimiz, şahitliklerini dosdoğru yapanları överken;[27] şahitliklerini gizleyenler için de: “(Onlardan) daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir” buyuruyor.[28]
Anne ve babamızın, yakınlarımızın aleyhine bile olsa, zengin veya fakir olsalar da dili eğip bükmeden Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olmamız isteniyor.[29] “Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin”[30] buyruluyor.
“Peygambere indirilen (Kur'an)ı dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: Ey Rabbimiz, iman ettik, bizi de şahitlerden yaz, derler.”[31]
“Rabbimiz, indirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi şahit olanlarla beraber yaz.”