Şeytanın Dostları

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.379
Puan
113
Yaş
49
Konum
izmir
Şeytanın Dostları

“Veli” kelimesi Türkçede genelde müspet bir manayı çağrıştırır. Bu kelimenin çoğulu “evliya” şeklinde gelir. Ama Kur’an’da bu kelimelerin şeytan dostları hakkında da kullanıldığını görürüz.
Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz ki Allah’ın evliyası olduğu gibi, şeytanın da vardır. Allah, veli kullarını desteklediği gibi, şeytan da kendi velilerine destek çıkar, onları kendi hallerine bırakmaz.
Anlatılır ki, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a biri “Peygamber olduğunu iddia eden Muhtaru’s-Sakafî kendisine vahiy geldiğini sanıyor” deyince, İbni Ömer “Doğru söylemiş,” der ve şu âyeti okur:
“Şeytanlar, kendi dostlarına sizinle mücadele etmelerini vahyederler.” (En’am Suresi, 121)
Buradaki vahiy, Allah’tan peygambere gelen mesajı değil, şeytandan insana gelen talimatı ifade etmektedir.
Ayetten öyle anlaşılıyor ki, Allah’ın dostları olduğu gibi, şey*tanın da dostları vardır. Yüce Allah kendi seçkin kullarına va*hiy ve ilhamla konuştuğu gibi, şeytan da kendi bendelerine bir şekilde mesajlar gönderir, onları devamlı kışkırtır.
Bunun sonucu olarak, şeytandan ilhamını alan kimseler kendileri bozuldukları gibi, başkalarını da bozmaya gayret gösterirler. Yarasanın ışıktan rahatsız olması gibi, güzel gelişmelerden rahatsızlık duyarlar.
 
OP
Oruc

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.379
Puan
113
Yaş
49
Konum
izmir
Şeytanın Askerleri

Kur’an-ı Kerim’de, “Şeytanın hizbi, şeytanın dostları” gibi ifadeler yanında “İblis’in askerleri” ifadesi de dikkat çeker. Bu ifade, şeytanın yoldaşlarının onun bir nevi emir kulları olduklarını anlatır. İlgili kısımda şöyle bildirilir:
“O hesap günü, Cennet günahlardan sakınanlara yaklaştırılır.
Cehennem de taşkınlık yapanlar için gözler önüne serilir.
Cehennemliklere, “Hani nerede Allah’ı bırakıp da taptıklarınız? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.
Ve arkasından hepsi, putlar ve taşkınlık yapanlar o cehenneme fırlatılır.
Ve İblis’in bütün askerleri de oraya gönderilir.
Orada birbirleriyle çekişirlerken derler ki:
“Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.
Ve bizi hep o günahkârlar saptırdı.
Artık bizim için ne bir şefaatçi var,
Ne de yakın bir dost.
Ah keşke dünyaya bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilsek.
Şüphesiz bunda bir ayet (alınacak bir ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, Aziz- Rahimdir. (Mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.)” (Şuara Suresi, 90-104)

İnsî ve Cinnî Şeytanlar
Kur’an-ı Kerîm, “şeyatıne’l- insi ve’l- cinn” yani “ins ve cin şeytanları” ifadesiyle, insanlardan da şeytanlar olduğuna işaret eder. (En’am Suresi, 112)
Keza, Nas Suresi’nde de “minel cinneti ve’n nas” ifadesi, insanlara vesvese veren şeytanın hem gözle görülmeyen cinlerden, hem de gözle gördüğümüz insanlardan olduğu nazara verilir.
Bediüzzaman, bu noktayı şöyle açıklar:
“İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli ervah-ı habîse (pis ruhlar) bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervah-ı habîse dahi bulunduğu o katiyyettedir. Eğer onlar mad*dî ceset giyseydiler, bu şerir insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar.”
Görülüyor ki, insan şeytanlarıyla, cinnî şeytanlar arasında sadece ceset farkı vardır. Mahiyetleri ise, aynıdır. Bütün meş*gu*liyeti insanları saptırmak olan bir kısım insanlar, şeytanın yaptığının aynısını yapmaktadırlar.
Şeytanın maiyetine giren ve onun mahiyetine bürünen insanın, şeytanca işler yapması artık kaçınılmaz olur. Mesela köpek mahiyetini düşünelim. Köpeğin havladığını gördüğümüzde pek de garibimize gitmez, “Köpektir, havlar” deriz. Benzeri bir durum şeytan ve dostları için geçerlidir. O mahiyetteki varlıklardan hayırlı şeyler beklememek gerekir. Çünkü hayırlı iş yapmak, şeytan mahiyetine aykırıdır.
İslamî gelişmelerden rahatsızlık duyan kimseleri bu nokta-i nazardan değerlendirebiliriz. Zaman zaman, “Bunlar neden rahat durmuyorlar? Milletin dindar olması neden bunları rahatsız ediyor? Neden güzel gelişmelerden hoşlanmıyorlar?” diye hatırımıza gelebilir. Ama bunların mahiyetlerini bi*lince, kendi mahiyetlerine uygun hareket ettiklerini anlarız ve zihnimizdeki sorular cevabını bulur.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst