AYNADA KALAN YÜZÜN
Dedi kapı: Kimsin
nerden gelir nereye gidersin? Dedim: Sır’ım
insandan gelir aşka giderim. Dedi aşk: Rüya rüya içinde/ Suret asıl peşinde/ kim görür gölgesini/ görenin gördüğünde
perdenin ötesinde…
Geçmişten kalan çaresiz cesetleri içimin kabristanından göğü olmayan kentlerin otoban görünümlü kabristanlarına gömüyorum. O otobandan geçenler yalnızca dünyanın gezgin fanileri; aşk mazereti dünyanın.
Kalacak yeri kalmayan kentin aralıklara kaçmış ara sokaklarına daldım uykusuz gözlerimle. Yaramın onulmazlığında merhemleri sürmedim gözkapaklarıma. Beni hiç bilen adım kadar yokluğunu var bilme cesaretiyle kanadı kirpiklerim. Bugünün eksiğini yarının tamlığıyla kapatmak için bir avuç gözyaşı elzemdi. Döktüm içimi kelimeleri aklarken. Sitemime bir aşk uydurdum da kılıfsızdı yüzünü görmelere yattığım uykular. Rüyasızlığım sensizliğimdendi. Çok geldi yangınım yanmalara Şükeyra.
Konuşurken susandı sağırlığıma dilsiz kalan aşk yitimli bulmalarım. Bir ömrün sefaletine yatırdım gülüşlerimi. Ezberini çoktan unuttum geri dönüş yollarının. Göğümden yıldız kaydırırken kokuna düşüp kalmalarımı ve özlemine yaktığım alfabeleri susturdum hiç yoktan ve varken aşk. Geçmişin nefesine sığınırken ağlamalarım
hıçkırıklarıma kırıksız keder kattım. Yorulmaktan yoruldum Şükeyra. Bilinçli kayıp bir aşkla görünen köyün deli kılavuzu olmaktan usandım. Gitmişliğime ses ver de boğazımda düğümlenen ayrılığı kusayım tek seferde.
Çocuk kalmışlığına bir ruh giydiremeyecek kadar ölüsün. Ölmüşlüğüne cesetler bulamadığından bu susmak bilmeyen şımarıklığın. Dövünüp duran geveze yalnızlığınla oyalama kederimi. Sınama intihara meyilli
ilkbahara yeminli ağıtlarımı. Gidenin dönüşü olsaydı döndüğünde unuturdu gittiğini. Bir daha dönmemek üzere kurulmuştu aşkın ayrılık saati. Varlığımı çürütürken kovulduğum kuyularda aslımın vesikasını yaktım. Dibini tuttu yangınım Şükeyra.
Dostun karanlığında kalan aşkın kahramanı nasıl olacaksın Şükeyra? Haklılığının sınırını bilmezken o
coğrafyana düşmüş marazın düşünü kemirişiyle bunca haksızlığımızla nasıl bulacaksın bizi? Yitirdiğin bizin kefenini siyah biç. Mevsimlerden sonra gömülürüz ancak. Gündüzüne ışık olamadığımız yüreğinde enkazımıza tufan ayıplısı bir harabe ayırt. Yeter ki gülüşünden sonra yak cesetlerimizi Şükeyra.
Dosta mağlup kendine hüsran aşkın izinden yürüdüm mağlubiyeti tatmak için. Yüzümün ışık bilmez yanına yazmıştım adını oysa. Karanlığa el ettim çağırdım gözlerimi med-cezirden. Zehirden tatlıymış ayrılık anladım Şükeyra. Yazdığım cümlelerin sonuna yetişemeyen otobüslerle uğurladım ellerini. Rüzgâra dolanan yanlarını sevmiştim saçlarının. Mavisine kalp harcadığım içinin göğünün bulutuna ekmiştim umuttan yağmurlarımı. Her adımda ömrümün sonuna virgül koyup aşktan devam ettin ayrılığa. Sonunu hatırlamadığım öykülerde öyküsüzlüğümü resmettin sensizlik uğruna. Uğruna yandığım ömrüne sığmadı mı gülüşüm?
Ayrılığın saatine zaman yetiremedim. Aşk ayrılığa sadıktı her zaman. Yollarına kan düşürdüğüm kokunun kıyısında uyuyamadım. Akşamlardan sonra ağlayan denizin kıyısında tuzundan bir gözyaşı yapamamanın korkaklığıyla kendi gözyaşımı çözdüm koynuna. Haddini bilmez yüzün
hududunu aşan sevginin sürgünü bendim. Savur külümü tenine ki yazdığında hatırlanan unutmak ben olayım. Kendine gelemeyip sensizliğe dönen kalbimin isyanı hüznüm olsun. Yandığıma delil gözlerinin rengiyken gözlerini yumabilme becerisiyle ağladın düşümde. Körlüğümün aynısı olmadın Şükeyra. Git kendine avunacak ayna bul. Bu ben hâlin savunmaz seni korunaklı kahkahalara karşı.
Soluğuma batan dikeni kalbime sapladım her gece. Afakın kızıllığı kadardı ömrümün yırtılışı. Aşk bütün söküklerin dikiği değil miydi Şükeyra? Gittiğin kadar yakınım sana ve kaldığın kadar büyürken acım uzak tuttun gölgemi bile. Ölümüne özlerken ellerini yangınıma bir göz nuru kadar dokunma şimdi. Eksilen yanlarıma gecenin tennuresini giydirdim. Giderken ağlayışındı aşkın korsan eylemi. Yasadışı özlemler biriktirirken uçurumluğunda
düştüğümü göremeyecek kadar sendim oysa. Sen güneşin şemsi
şemsin güneşi. Bilmiyorum sen kimsin?
Düşüne inanmazdı aşk bilirdim. Ama unutmaya yeminli olmayan kalbin yağmur yemiş rüzgârıydı saçların ya gidişine düşümü ektim. Ayrılığın kavşağında kalbimden geri döndüm yüzüne. Ağrılarla kalıp acıyla yoğurdum içimi. Gözlerinin tenhalığında yalnız kalmayı dilemenin telaşıydı yalnızlık oysa. Tren istasyonlarında bir yolcunun bavulunda sakladığı umutmuş aşk. Gitmek bu yüzden kolaymış Şükeyra ve kalmak gidenin umudu olmakmış çoğu zaman… ve gitmek kalmakmış kokuna yaslana yaslana.
Aynada kalan aşktı yüzün. Gördüğümün kördüğümü saçların. Bir daha sevmeyecek aşk seni sevdiğim kadar. Yara aşktan kıymetlidir aşk ile yaralanana Şükeyra.
CENGİZHAN KONUŞ