GÜLÇİN
Daimi Üye
Spor Psikolojisi Üzerine
Dr. Ziya Koruç
Egzersiz ve spor psikolojisi şu anda, pek çok farklı bakış açısı nedeni ile doğasının kolayca açıklanamayacağı bir alan gibi görünmektedir. Bu karmaşıklık sadece kavramsal tanımlamalardan değil, aynı zamanda spor psikoloğunun üstlenmesi gereken rollerden de kaynaklanmaktadır. Pek çok yazar spor psikolojisine ilişkin olarak farklı tanımlar yapmıştır. Bu tanımlar, spor psikolojisini spor bilimlerinin ya da psikolojinin alt alanı şeklinde ele alma ile ilgili olarak değişiklikler göstermektedir. Alderman (1980) spor psikolojisini "sporun insan davranışları üzerine etkisi" şeklinde açıklarken; Gill (1986) "spor ortamında insan davranışları ile ilgili sorulara yanıt bulmaya çalışan spor ve egzersiz biliminin bir alt alanı" olarak açıklamaktadır. Bunlara karşın Cox (1994) "psikoloji ilkelerinin spor ortamına uygulanmasını içeren bir alan olarak", Singer (1978) ise "spor branşlarına ve spor ortamına uygulanan psikoloji bilimi" olarak tanımlamaktadır.
Spor psikolojisi, gelişimsel spor psikolojisi, psikofizyolojik spor psikolojisi ve bilişsel spor psikolojisi gibi alt alanlara bölünmeye çalışılmıştır (Cratty, 1982; Duda, 1987; Hatfield ve Landers, 1983; Straub ve Willims, 1983). Bu karmaşa nedeni ile , Dishman (1983) gibi bir kısım spor psikoloğu, kaçınılmaz olarak spor psikolojisinin kimlik krizi içinde olduğunu belirtmişlerdir.
Spor psikolojisini kavramsallaştırabilmek için bu çerçevede spor olgusunu açmak yararlı olacaktır. Günümüzde spor iki farklı biçimde ele alınmakta ve işlev görmektedir. Bunlardan Elit Spor denilen performans sporu, varolan performansı aşmak amacı ile yapılır ve müsabaka kazanmanın temel olduğu yaklaşımı temsil eder. Spor bu biçimi ile ulusal kahramanların yaratılması, tüm dünyanın tanıdığı süper yeteneklerin oluşması ile "daha hızlı, daha yükseğe, daha kuvvetli" ilkesine ulaşmaya çalışır. Diğer yaklaşım biçimiyle Rekreasyon Sporu, bireylerin kendilerini yeniden yaratmalarını, sağlıklarına kavuşmalarını, yaşam kalitelerini yükseltmelerini ve yabancılaşmadan kurtulmalarını sağlamak amacı ile yapılan "herkes için spor" sloganında kristalleşen spor anlayışıdır.
Sporun günümüzde, ekonomik yanı ile de ihmal edilemez bir fenomen olduğu açıktır. Spor, izleyeni, sağlık için spor yapanı ve yarışan sporcusu ile gerek reklamlardan, gerek basından, gerekse de sanayici ve yatırımcılardan büyük destek alarak olağanüstü bir ekonomik ivme kazanmış görünmektedir.
Spor bu denli büyük bir kurum olma yolunda ilerlerken, kaçınılmaz biçimde içine bilim adamlarını da alıp kendine özgü bir bilim dalının doğmasına yol açmıştır. Spor psikolojisinin egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olduğunu ileri süren beden eğitimi kökenli spor psikologları, psikoloji, fizyoloji, anatomi, biyomekanik ve sosyoloji gibi disiplinlerin spor ortamına uygulanması üzerinde değil, bu alana ilişkin bir kısım kavram üzerinde çalıştıklarını belirtmektedirler (Henry, 1981). Aynı düşünceyi paylaşan Gill (1986), Dishman (1983), Morgan (1989) gibi bir kısım uygulamacı, spor psikolojisinin spor biliminin bir parçası olduğunu desteklemektedir. Kimi araştımacılar ise spor ve egzersiz bilimini çok disiplinli bir alan olarak ele alıp, bu alanı oluşturan alt alanların kuram ve kavramlarının birbirinden ayrılabileceğini belirtmektedir (Gill, 1986). Spora özgü olguları anlayabilmek için spor ve egzersiz biliminde yeralan diğer disiplinlerden gelecek bilgiye de gereksinim olduğunu öne süren araştırmacılar vardır (Feltz, 1989; Morgan, 1989). Psikoloji kökenli uygulamacılar ise, spor psikolojisinin kullandığı kuramların psikoloji kökenli olduğunu, psikolojinin kendine özgü kavramlarının bu alanda kullanıldığını ve sporcuya müdahale için klinik ya da psikolojik danışmanlık türünde bir eğitime gereksinim olduğunu ileri sürmektedirler (Anshel, 1992; Goldstein, 1979; Mahoney, 1985; Martens, 1987).
Spor psikolojisi ister psikolojinin, ister egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olarak ele alınsın, her ikisinde de varılan nokta önemlidir; ancak bakış açısı kişinin çalışma alanını belirlemektedir. Örneğin; spor psikolojisi, psikolojinin alt alanı olarak ele alınırsa spor ve egzersiz psikolojisinin kuramlarının ve ilkelerinin uygulanması önem kazanır. Egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olarak ele alındığında ise genellikle spor ortamındaki davranışların belirlenmesine ve açıklanmasına odaklanılır (Feltz, 1994).
Spor psikolojisi görüldüğü gibi ya egzersiz ve spor bilimlerinin ya da psikolojinin alt alanı olarak ele alınmaktadır. Bunu daha net olarak ortaya koyabilmek için spor psikologunun rolü ve niteliğini de gözden geçirmek gerekecektir. Spor psikoloğunun iki ana rolünden bahsedilebilir. İlki akademisyen ve araştırmacı rolü, diğeri ise uygulamacı rolüdür.
Nideffer ve arkadaşları (1980), spor psikoloğunun uygulamacı rolünün, performansı geliştirici programlar üretmek, psikolojik değerlendirme tekniklerini kullanmak, bunalımı önleyici servis hizmetleri vermek, antrenörler ve sporla doğrudan ilgili olan diğer kişiler için programlar geliştirip, danışmanlık hizmetleri vermek olduğunu belirtmektedirler. Bull’a (1993) göre spor psikoloğunun uygulamacı rolü performansı arttırmak ve takım içinde iyi bir havanın yakalanmasına yardımcı olmaktır. Spor psikoloğu bu rolü ile sporculara müsabaka stresi ve müsabaka kaygısı ile başaçıkma stratejilerini öğretmeli, konsantrasyonu geliştirmeli, takımın güdülenme düzeyini yükseltmeli ve güdülenmenin devam etmesini, kendine güvenin artmasını sağlayabilmelidir.
Yine spor ortamlarında hızla artan bir kısım klinik problem söz konusudur. Alkol ve ilaç kullanımı, ilişki bozuklukları, yeme bozuklukları ve şiddetli depresyon gibi durumlara müdahale edebilmek için spor psikoloğunun klinik psikoloji eğitimi alması söz konusudur. Bull (1993), klinik eğitim almış spor psikoloğunun rolünün çok belirgin olmadığını ileri sürmektedir. Tüm spor dallarındaki sporcuların zihinsel nitelikli çalışmalardan daha fazla yararlandıklarını, buna karşın klinik yardım isteyenlerin sayısının çok az olduğunu bu nedenle daha az klinik eğitimli psikoloğa gereksinim olduğunu ileri sürmektedir. Heyman (1987) ise spor psikologlarının sadece normal popülasyonla çalışmadıklarını aynı zamanda duygusal bozuklukları, yeme ve ilaç kullanma gibi sorunları olan sporcular ile de uğraştıklarını belirtmektedir. Anshel (1992) tüm spor ortamındaki müdahaleler düşünüldüğünde klinik ya da psikolojik danışmanlık eğitimi almış spor psikologlarına gereksinim olduğunu; müsabaka stresi ve müsabaka kaygısı ile başaçıkabilme yollarının ya da pek çok bilişsel sürecin, klinik psikoloji eğitimli bir uzman tarafından uygulanmasının daha doğru olduğunu belirtmektedir.
Son yıllarda ise, spor psikoloğunun bu iki rolünün birbiri içine geçebileceği şeklinde görüşler de ortaya atılmıştır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Olimpiyat Komitesi (U.S.O.K.) ve Amerikan Psikologlar Birliğinin (A.P.A) ortak yürüttükleri bir tarama çalışması sonucunda, spor psikologlarının rolü üç başlık altında toplanmıştır. Danışmanlık rolü, eğitimci rolü ve araştırmacı rolü (May, 1986; Weinderg ve Gould, 1995).
Spor psikoloğunun rolleri arasında, araştırmacılık çok küçükmüş gibi görünmesine karşın önemlidir. Araştırmacı spor psikologları, sporda davranış ve performansı etkileyen faktörleri araştırmaktadırlar. Bu çalışmalar kimi zaman laboratuvarda kimi zaman spor salonlarında kimi zaman da müsabakaların yapıldığı ortamlarda ya da soyunma odalarında yapılmaktadır. Bunun için de pek çok araç ve gerece gereksinim duyulmaktadır. Bu araçların önemli bir bölümü genel ya da klinik psikolojinin kullandığı araçlardır. Spora özgü olarak geliştirilmiş araç sayısı ise henüz çok azdır.
Dr. Ziya Koruç
Egzersiz ve spor psikolojisi şu anda, pek çok farklı bakış açısı nedeni ile doğasının kolayca açıklanamayacağı bir alan gibi görünmektedir. Bu karmaşıklık sadece kavramsal tanımlamalardan değil, aynı zamanda spor psikoloğunun üstlenmesi gereken rollerden de kaynaklanmaktadır. Pek çok yazar spor psikolojisine ilişkin olarak farklı tanımlar yapmıştır. Bu tanımlar, spor psikolojisini spor bilimlerinin ya da psikolojinin alt alanı şeklinde ele alma ile ilgili olarak değişiklikler göstermektedir. Alderman (1980) spor psikolojisini "sporun insan davranışları üzerine etkisi" şeklinde açıklarken; Gill (1986) "spor ortamında insan davranışları ile ilgili sorulara yanıt bulmaya çalışan spor ve egzersiz biliminin bir alt alanı" olarak açıklamaktadır. Bunlara karşın Cox (1994) "psikoloji ilkelerinin spor ortamına uygulanmasını içeren bir alan olarak", Singer (1978) ise "spor branşlarına ve spor ortamına uygulanan psikoloji bilimi" olarak tanımlamaktadır.
Spor psikolojisi, gelişimsel spor psikolojisi, psikofizyolojik spor psikolojisi ve bilişsel spor psikolojisi gibi alt alanlara bölünmeye çalışılmıştır (Cratty, 1982; Duda, 1987; Hatfield ve Landers, 1983; Straub ve Willims, 1983). Bu karmaşa nedeni ile , Dishman (1983) gibi bir kısım spor psikoloğu, kaçınılmaz olarak spor psikolojisinin kimlik krizi içinde olduğunu belirtmişlerdir.
Spor psikolojisini kavramsallaştırabilmek için bu çerçevede spor olgusunu açmak yararlı olacaktır. Günümüzde spor iki farklı biçimde ele alınmakta ve işlev görmektedir. Bunlardan Elit Spor denilen performans sporu, varolan performansı aşmak amacı ile yapılır ve müsabaka kazanmanın temel olduğu yaklaşımı temsil eder. Spor bu biçimi ile ulusal kahramanların yaratılması, tüm dünyanın tanıdığı süper yeteneklerin oluşması ile "daha hızlı, daha yükseğe, daha kuvvetli" ilkesine ulaşmaya çalışır. Diğer yaklaşım biçimiyle Rekreasyon Sporu, bireylerin kendilerini yeniden yaratmalarını, sağlıklarına kavuşmalarını, yaşam kalitelerini yükseltmelerini ve yabancılaşmadan kurtulmalarını sağlamak amacı ile yapılan "herkes için spor" sloganında kristalleşen spor anlayışıdır.
Sporun günümüzde, ekonomik yanı ile de ihmal edilemez bir fenomen olduğu açıktır. Spor, izleyeni, sağlık için spor yapanı ve yarışan sporcusu ile gerek reklamlardan, gerek basından, gerekse de sanayici ve yatırımcılardan büyük destek alarak olağanüstü bir ekonomik ivme kazanmış görünmektedir.
Spor bu denli büyük bir kurum olma yolunda ilerlerken, kaçınılmaz biçimde içine bilim adamlarını da alıp kendine özgü bir bilim dalının doğmasına yol açmıştır. Spor psikolojisinin egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olduğunu ileri süren beden eğitimi kökenli spor psikologları, psikoloji, fizyoloji, anatomi, biyomekanik ve sosyoloji gibi disiplinlerin spor ortamına uygulanması üzerinde değil, bu alana ilişkin bir kısım kavram üzerinde çalıştıklarını belirtmektedirler (Henry, 1981). Aynı düşünceyi paylaşan Gill (1986), Dishman (1983), Morgan (1989) gibi bir kısım uygulamacı, spor psikolojisinin spor biliminin bir parçası olduğunu desteklemektedir. Kimi araştımacılar ise spor ve egzersiz bilimini çok disiplinli bir alan olarak ele alıp, bu alanı oluşturan alt alanların kuram ve kavramlarının birbirinden ayrılabileceğini belirtmektedir (Gill, 1986). Spora özgü olguları anlayabilmek için spor ve egzersiz biliminde yeralan diğer disiplinlerden gelecek bilgiye de gereksinim olduğunu öne süren araştırmacılar vardır (Feltz, 1989; Morgan, 1989). Psikoloji kökenli uygulamacılar ise, spor psikolojisinin kullandığı kuramların psikoloji kökenli olduğunu, psikolojinin kendine özgü kavramlarının bu alanda kullanıldığını ve sporcuya müdahale için klinik ya da psikolojik danışmanlık türünde bir eğitime gereksinim olduğunu ileri sürmektedirler (Anshel, 1992; Goldstein, 1979; Mahoney, 1985; Martens, 1987).
Spor psikolojisi ister psikolojinin, ister egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olarak ele alınsın, her ikisinde de varılan nokta önemlidir; ancak bakış açısı kişinin çalışma alanını belirlemektedir. Örneğin; spor psikolojisi, psikolojinin alt alanı olarak ele alınırsa spor ve egzersiz psikolojisinin kuramlarının ve ilkelerinin uygulanması önem kazanır. Egzersiz ve spor bilimlerinin bir alt alanı olarak ele alındığında ise genellikle spor ortamındaki davranışların belirlenmesine ve açıklanmasına odaklanılır (Feltz, 1994).
Spor psikolojisi görüldüğü gibi ya egzersiz ve spor bilimlerinin ya da psikolojinin alt alanı olarak ele alınmaktadır. Bunu daha net olarak ortaya koyabilmek için spor psikologunun rolü ve niteliğini de gözden geçirmek gerekecektir. Spor psikoloğunun iki ana rolünden bahsedilebilir. İlki akademisyen ve araştırmacı rolü, diğeri ise uygulamacı rolüdür.
Nideffer ve arkadaşları (1980), spor psikoloğunun uygulamacı rolünün, performansı geliştirici programlar üretmek, psikolojik değerlendirme tekniklerini kullanmak, bunalımı önleyici servis hizmetleri vermek, antrenörler ve sporla doğrudan ilgili olan diğer kişiler için programlar geliştirip, danışmanlık hizmetleri vermek olduğunu belirtmektedirler. Bull’a (1993) göre spor psikoloğunun uygulamacı rolü performansı arttırmak ve takım içinde iyi bir havanın yakalanmasına yardımcı olmaktır. Spor psikoloğu bu rolü ile sporculara müsabaka stresi ve müsabaka kaygısı ile başaçıkma stratejilerini öğretmeli, konsantrasyonu geliştirmeli, takımın güdülenme düzeyini yükseltmeli ve güdülenmenin devam etmesini, kendine güvenin artmasını sağlayabilmelidir.
Yine spor ortamlarında hızla artan bir kısım klinik problem söz konusudur. Alkol ve ilaç kullanımı, ilişki bozuklukları, yeme bozuklukları ve şiddetli depresyon gibi durumlara müdahale edebilmek için spor psikoloğunun klinik psikoloji eğitimi alması söz konusudur. Bull (1993), klinik eğitim almış spor psikoloğunun rolünün çok belirgin olmadığını ileri sürmektedir. Tüm spor dallarındaki sporcuların zihinsel nitelikli çalışmalardan daha fazla yararlandıklarını, buna karşın klinik yardım isteyenlerin sayısının çok az olduğunu bu nedenle daha az klinik eğitimli psikoloğa gereksinim olduğunu ileri sürmektedir. Heyman (1987) ise spor psikologlarının sadece normal popülasyonla çalışmadıklarını aynı zamanda duygusal bozuklukları, yeme ve ilaç kullanma gibi sorunları olan sporcular ile de uğraştıklarını belirtmektedir. Anshel (1992) tüm spor ortamındaki müdahaleler düşünüldüğünde klinik ya da psikolojik danışmanlık eğitimi almış spor psikologlarına gereksinim olduğunu; müsabaka stresi ve müsabaka kaygısı ile başaçıkabilme yollarının ya da pek çok bilişsel sürecin, klinik psikoloji eğitimli bir uzman tarafından uygulanmasının daha doğru olduğunu belirtmektedir.
Son yıllarda ise, spor psikoloğunun bu iki rolünün birbiri içine geçebileceği şeklinde görüşler de ortaya atılmıştır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Olimpiyat Komitesi (U.S.O.K.) ve Amerikan Psikologlar Birliğinin (A.P.A) ortak yürüttükleri bir tarama çalışması sonucunda, spor psikologlarının rolü üç başlık altında toplanmıştır. Danışmanlık rolü, eğitimci rolü ve araştırmacı rolü (May, 1986; Weinderg ve Gould, 1995).
Spor psikoloğunun rolleri arasında, araştırmacılık çok küçükmüş gibi görünmesine karşın önemlidir. Araştırmacı spor psikologları, sporda davranış ve performansı etkileyen faktörleri araştırmaktadırlar. Bu çalışmalar kimi zaman laboratuvarda kimi zaman spor salonlarında kimi zaman da müsabakaların yapıldığı ortamlarda ya da soyunma odalarında yapılmaktadır. Bunun için de pek çok araç ve gerece gereksinim duyulmaktadır. Bu araçların önemli bir bölümü genel ya da klinik psikolojinin kullandığı araçlardır. Spora özgü olarak geliştirilmiş araç sayısı ise henüz çok azdır.