GÜLÇİN
Daimi Üye
Tarihte Akıl
Tarihte Akıl (HEGEL)
Hegel
TARİHTE AKIL’dan
Tarih felsefesi, tarihin düşünen bakış tarafından ele alınmasından başka bir şey değildir; düşünmeyi burada asla bir yana atamayız. Çünkü insan d ü ş ü n e n dir; hayvandan bu noktada ayrılır, insanca olan her şeyde, insanca olduğu ve hayvanca olmadığı sürece, düşünme vardır; böylece, tarihle ,her türlü uğraşmada düşünme vardır. Tarihte olduğu kadar insanla ilgili her şeyde de bu genel düşünme payının kabul edilmesi, düşünmeyi Varolan'a, Verilen'e bağımlı kılma ve onu bu temelden türetmek tutumumuz yüzünden bize yetersiz gözükebilir. Oysa, felsefede spekülasyonun, varolanı gözetmeksizin kendisinden meydana getirdiği birtakım sonuçlar yer alır; spekülasyon; bu sonuçlarla tarihe gider ve onu malzeme olarak ele alınır, olduğu gibi bırakmaz, tam tersine sonuçlara göre düzenler, tarihi a p r i o r i olarak kurar. Buna karşılık, tarih, yalnızca olanı, olmuş olanı, olayları ve eylemleri kavratmak zorundadır. Yalnızca verilene bağlı ka1dığı kuşkusuz bu, düşünmeyle birlikte giden çeşitli araştırmaları gerektiren ve hemen gerçekleşemeyecek bir şeydir ve yalnızca olanları kendine erek edindiği ölçüde, tarih olmaktadır. Felsefenin çabası, işte bu erekle çelişme halinde gözüküyor; 'girişte aydınlatmak istediğim nokta da, bu çelişme, bunun tarih bilimine getirdiği veriler ve tarihi bu verilere uygun olarak işlemesi yüzünden felsefeye karşı yapılan eleştirilerdir. Bu aydınlatma için, ilkin Dünya Tarihi Felsefesinin Genel Belirlenimini vermek ve buna bağlanan en yakın sonuçları belirgin kılmak ,gerekiyor.
Tarih Felsefesi Genel Kavramı
Felsefenin tarihe getirdiği biricik kavram, sadece Akıl kavramıdır, buna göre Akıl dünyaya egemendir ve Dünya Tarihinde her şey akıla uygun olmuştur. Bu kanı ve bilgi, yukarda ki biçimde kendisini ortaya koyan tarih açısından 'bir varsayımdır.. Ama felsefede varsayım değildir; felsefede spekülatif bilgi yoluyla şu nokta kanıtlanır: Akıl, -Tanrı'yla olan bağıntı ve ilgisini daha yakından tartışmaksızın burada bu anlatımla yetinebiliriz-. yani Töz, S o n s u z G üç olarak, bütün doğal ve tinsel yaşamın Sonsuz Maddesidir; Sonsuz form olarak da, kendinde taşıdığı içeriğin gerçekleşmesidir; T ö z deyince, tüm gerçekliğin kendisiyle ve kendisinde varlığını ve kalıcılığını kazandığı şey anlaşılır; Akıl'ın sonsuz güç olması demek kendi içeriğini yalnızca İdeal ve Gerekirlik alanına getirebilecek ve gerçekliğin dışarıda, kimbilir belki de bazı insanların zihinlerinde Özel Birşey gibi varolacak derecede güçsüz olmaması demektir; Sonsuz I ç e r i k deyince de, tüm Öz ve Doğru anlaşılır; bu sonsuz İçerik kendi kendisinin maddesi olup bu maddeyi işlenmek üzere kendi etkinliğince verir. Akıl'ın, sonsuz olmayan eylem gibi, dış malzemenin koşullarına, kendilerinden besleneceği ve etkinliği için nesneler alacağı, hazır araçlara gereksemesi yoktur; o kendisinden beslenir, kendi kendisi için malzemedir ve bu malzemeyi işler. Hem kendisi kendisinin ön koşulu ve varmak istediği erek mutlak Son Erektir, hem de yalnız doğal Evren'in değil aynı zamanda tinsel Evren'in içten çıkıp Görünüş alanında dışlaşmasıdır: bu da Dünya Tarihi'nde olur. İşte bu Idea'nın, doğru, Sonsuz ve kesinlikle Güçlü İdea olduğu, dünyaya kendisini açtığı ve bu açtığı şeyin kendi ululuğundan başka bir şey o1madığı felsefede kanıtlanır, kanıtlandığı biçimde de burada varsayılmaktadır.
İçinizde felsefe ile henüz tanışmamış olanlardan, Dünya Tarihi üzerine olan bu derslere, Akıl'ın gücüne inanarak ve Akıl yoluyla kazanılacak bilgiye susuzluk duyarak katılmalarını dileyebilirdim; zaten bilimlerin öğreniminde öznel bir gerekseme olarak öngörülen de, hiç şüphesiz, akıla dayanan araştırmaya, bilgiye karşı duyulan istençtir, yoksa bilinenlerin şöyle kabaca derlenmesine karşı değil. Gerçekte ise böyle bir inancı önceden önerip istemek zorunda değilim. Daha önce söylemiş olduğum ve yine de üzerinde duracağım nokta -bizim bilimimiz, bakımından da- kabaca bir varsayım olarak değil ama tüme T o p t a n B a k ı ş olarak, sürdürdüğümüz Düşünüşün Sonucu olarak alınmak gerekir; bu sonuç benim için bilinen bir şeydir, çünkü T'üm'ü zaten bilmekteyim. Şu noktalar, ilkin anlaşılmıştır ve Dünya Tarihi'nin incelenmesinden de anlaşılacaktır: Dünya Tarihi'nde her şey Akıl'a uygun olmaktadır; Dünya Tarihi, Dünya Tini'nin Akıl'a uygun, zorunlu G i d i ş i olmuştur; Dünya Tini, Tarihin Tözü'dür; bu, Doğası hep bir ve aynı olan T'in’ dir ve Dünya varlığından bu Doğayı açıklar. Bu durum, söylendiği gibi, Tarih'in bir ürünüdür. Tarih'i ise olduğu gibi ele almak; historik, ampirik davranmak gerekir. Bütün bu şeyler arasında, meslekten tarihçilerin bizi yoldan çıkarmalarına da izin vermemeliyiz; çünkü hiç değilse Alman tarihçileri arasında, ,hem de büyük bir yetkiye sahip olup kaynak incelemesi denilen şeye kendilerini adamış olanlardan öyleleri vardır ki, tam kınadıkları filozoflar gibi, tarih için a priori şiirler yazmaktadırlar. Bir örnek verelim: Doğrudan doğruya Tanrı tarafından eğitilmiş,. yetkin bir görüş ve 'bilgelik içinde yaşayan, bütün doğa yasalarının ve tinsel Doğru'nun kavrayış bilgisine sahip olan ilk ve çok eski bir halkın varolmuş olduğu böyle yaygın bir şiirdir: şu ya da bu ruhaniler zümresinin, daha özel bir konuya geçecek olursak- Romalı tarih yazarlarının kendisinden daha eski tarihi çıkardıkları bir Roma Epos'unun varolmuş olduğu da öyle. Yabancısı olmadığımız bu çeşit a priori konuları, hevesli meslekten tarihçilere bırakıyoruz.
İlk koşul olarak, Tarihsel Olan'ı doğru kavradığımızı ileri sürebilirdik; ancak böyle genel anlatımlarda, ne kadar doğru ve kavranılmış da olsa, iki anlamlılık vardır. Az çok bir şeyler söyleyip iddialarda bulunan, alışılmış ve sıradan tarihçi de, yalnızca belgeler koysa, yalnızca verilmiş olanla yetinse bile, düşüncesi bakımından, edilgin değildir; kendi ,kategorilerini birlikte getirir ve varlıklara bu kategorilerin içinden bakar. Doğru, duyulardan meydana gelen yüzeyde bulunmaz; özellikle bilimsel olması gereken hiç bir şey de Akıl gaflet uykusuna dalmamalı, derinliğine düşünülüp inceleme yapılmalıdır. Dünyaya akıl 'gözüyle bakana, dünya da akıl gözüyle bakar; bunlar karşılıklıdır. Öte yandan ayrı inceleme, bakış açısı ve yargılama tarzları,. bizi hemen salt önem ve önemsizlik konusuna vardırır; bunlar" önümüzde yatan sonsuz malzeme arasında üzerine ağırlık verdiğimiz, ilk akla gelen kategorilerdir; ancak bu konunun yeri, burası değildir.
Tarihte Akıl (HEGEL)
Hegel
TARİHTE AKIL’dan
Tarih felsefesi, tarihin düşünen bakış tarafından ele alınmasından başka bir şey değildir; düşünmeyi burada asla bir yana atamayız. Çünkü insan d ü ş ü n e n dir; hayvandan bu noktada ayrılır, insanca olan her şeyde, insanca olduğu ve hayvanca olmadığı sürece, düşünme vardır; böylece, tarihle ,her türlü uğraşmada düşünme vardır. Tarihte olduğu kadar insanla ilgili her şeyde de bu genel düşünme payının kabul edilmesi, düşünmeyi Varolan'a, Verilen'e bağımlı kılma ve onu bu temelden türetmek tutumumuz yüzünden bize yetersiz gözükebilir. Oysa, felsefede spekülasyonun, varolanı gözetmeksizin kendisinden meydana getirdiği birtakım sonuçlar yer alır; spekülasyon; bu sonuçlarla tarihe gider ve onu malzeme olarak ele alınır, olduğu gibi bırakmaz, tam tersine sonuçlara göre düzenler, tarihi a p r i o r i olarak kurar. Buna karşılık, tarih, yalnızca olanı, olmuş olanı, olayları ve eylemleri kavratmak zorundadır. Yalnızca verilene bağlı ka1dığı kuşkusuz bu, düşünmeyle birlikte giden çeşitli araştırmaları gerektiren ve hemen gerçekleşemeyecek bir şeydir ve yalnızca olanları kendine erek edindiği ölçüde, tarih olmaktadır. Felsefenin çabası, işte bu erekle çelişme halinde gözüküyor; 'girişte aydınlatmak istediğim nokta da, bu çelişme, bunun tarih bilimine getirdiği veriler ve tarihi bu verilere uygun olarak işlemesi yüzünden felsefeye karşı yapılan eleştirilerdir. Bu aydınlatma için, ilkin Dünya Tarihi Felsefesinin Genel Belirlenimini vermek ve buna bağlanan en yakın sonuçları belirgin kılmak ,gerekiyor.
Tarih Felsefesi Genel Kavramı
Felsefenin tarihe getirdiği biricik kavram, sadece Akıl kavramıdır, buna göre Akıl dünyaya egemendir ve Dünya Tarihinde her şey akıla uygun olmuştur. Bu kanı ve bilgi, yukarda ki biçimde kendisini ortaya koyan tarih açısından 'bir varsayımdır.. Ama felsefede varsayım değildir; felsefede spekülatif bilgi yoluyla şu nokta kanıtlanır: Akıl, -Tanrı'yla olan bağıntı ve ilgisini daha yakından tartışmaksızın burada bu anlatımla yetinebiliriz-. yani Töz, S o n s u z G üç olarak, bütün doğal ve tinsel yaşamın Sonsuz Maddesidir; Sonsuz form olarak da, kendinde taşıdığı içeriğin gerçekleşmesidir; T ö z deyince, tüm gerçekliğin kendisiyle ve kendisinde varlığını ve kalıcılığını kazandığı şey anlaşılır; Akıl'ın sonsuz güç olması demek kendi içeriğini yalnızca İdeal ve Gerekirlik alanına getirebilecek ve gerçekliğin dışarıda, kimbilir belki de bazı insanların zihinlerinde Özel Birşey gibi varolacak derecede güçsüz olmaması demektir; Sonsuz I ç e r i k deyince de, tüm Öz ve Doğru anlaşılır; bu sonsuz İçerik kendi kendisinin maddesi olup bu maddeyi işlenmek üzere kendi etkinliğince verir. Akıl'ın, sonsuz olmayan eylem gibi, dış malzemenin koşullarına, kendilerinden besleneceği ve etkinliği için nesneler alacağı, hazır araçlara gereksemesi yoktur; o kendisinden beslenir, kendi kendisi için malzemedir ve bu malzemeyi işler. Hem kendisi kendisinin ön koşulu ve varmak istediği erek mutlak Son Erektir, hem de yalnız doğal Evren'in değil aynı zamanda tinsel Evren'in içten çıkıp Görünüş alanında dışlaşmasıdır: bu da Dünya Tarihi'nde olur. İşte bu Idea'nın, doğru, Sonsuz ve kesinlikle Güçlü İdea olduğu, dünyaya kendisini açtığı ve bu açtığı şeyin kendi ululuğundan başka bir şey o1madığı felsefede kanıtlanır, kanıtlandığı biçimde de burada varsayılmaktadır.
İçinizde felsefe ile henüz tanışmamış olanlardan, Dünya Tarihi üzerine olan bu derslere, Akıl'ın gücüne inanarak ve Akıl yoluyla kazanılacak bilgiye susuzluk duyarak katılmalarını dileyebilirdim; zaten bilimlerin öğreniminde öznel bir gerekseme olarak öngörülen de, hiç şüphesiz, akıla dayanan araştırmaya, bilgiye karşı duyulan istençtir, yoksa bilinenlerin şöyle kabaca derlenmesine karşı değil. Gerçekte ise böyle bir inancı önceden önerip istemek zorunda değilim. Daha önce söylemiş olduğum ve yine de üzerinde duracağım nokta -bizim bilimimiz, bakımından da- kabaca bir varsayım olarak değil ama tüme T o p t a n B a k ı ş olarak, sürdürdüğümüz Düşünüşün Sonucu olarak alınmak gerekir; bu sonuç benim için bilinen bir şeydir, çünkü T'üm'ü zaten bilmekteyim. Şu noktalar, ilkin anlaşılmıştır ve Dünya Tarihi'nin incelenmesinden de anlaşılacaktır: Dünya Tarihi'nde her şey Akıl'a uygun olmaktadır; Dünya Tarihi, Dünya Tini'nin Akıl'a uygun, zorunlu G i d i ş i olmuştur; Dünya Tini, Tarihin Tözü'dür; bu, Doğası hep bir ve aynı olan T'in’ dir ve Dünya varlığından bu Doğayı açıklar. Bu durum, söylendiği gibi, Tarih'in bir ürünüdür. Tarih'i ise olduğu gibi ele almak; historik, ampirik davranmak gerekir. Bütün bu şeyler arasında, meslekten tarihçilerin bizi yoldan çıkarmalarına da izin vermemeliyiz; çünkü hiç değilse Alman tarihçileri arasında, ,hem de büyük bir yetkiye sahip olup kaynak incelemesi denilen şeye kendilerini adamış olanlardan öyleleri vardır ki, tam kınadıkları filozoflar gibi, tarih için a priori şiirler yazmaktadırlar. Bir örnek verelim: Doğrudan doğruya Tanrı tarafından eğitilmiş,. yetkin bir görüş ve 'bilgelik içinde yaşayan, bütün doğa yasalarının ve tinsel Doğru'nun kavrayış bilgisine sahip olan ilk ve çok eski bir halkın varolmuş olduğu böyle yaygın bir şiirdir: şu ya da bu ruhaniler zümresinin, daha özel bir konuya geçecek olursak- Romalı tarih yazarlarının kendisinden daha eski tarihi çıkardıkları bir Roma Epos'unun varolmuş olduğu da öyle. Yabancısı olmadığımız bu çeşit a priori konuları, hevesli meslekten tarihçilere bırakıyoruz.
İlk koşul olarak, Tarihsel Olan'ı doğru kavradığımızı ileri sürebilirdik; ancak böyle genel anlatımlarda, ne kadar doğru ve kavranılmış da olsa, iki anlamlılık vardır. Az çok bir şeyler söyleyip iddialarda bulunan, alışılmış ve sıradan tarihçi de, yalnızca belgeler koysa, yalnızca verilmiş olanla yetinse bile, düşüncesi bakımından, edilgin değildir; kendi ,kategorilerini birlikte getirir ve varlıklara bu kategorilerin içinden bakar. Doğru, duyulardan meydana gelen yüzeyde bulunmaz; özellikle bilimsel olması gereken hiç bir şey de Akıl gaflet uykusuna dalmamalı, derinliğine düşünülüp inceleme yapılmalıdır. Dünyaya akıl 'gözüyle bakana, dünya da akıl gözüyle bakar; bunlar karşılıklıdır. Öte yandan ayrı inceleme, bakış açısı ve yargılama tarzları,. bizi hemen salt önem ve önemsizlik konusuna vardırır; bunlar" önümüzde yatan sonsuz malzeme arasında üzerine ağırlık verdiğimiz, ilk akla gelen kategorilerdir; ancak bu konunun yeri, burası değildir.