GÜLÇİN
Daimi Üye
Tarihte Rüya
İLKELLERE AİT ANLATILARDA RÜYA MOTİFİ
Rüya; Arapça “re’y: görme, görüş” mastarından türemiş bir kelimedir. Sözlükte “düş” (Develioğlu 1997: 902); “uyku sırasında görülen şey”(Doğan 1987: 944) gibi anlamlara gelir. Genel olarak rüya; insanın, uyku sırasında zihninde canlanan hayallerdir. Eskiler rüyayı ikiye ayırırlardı: Birincisi rü’yâ-yı kâzibe (gerçekleşmeyen yalancı rüya); ikincisi ise rü’yâ-yı sâdık (gerçekleşen rüya).
İnsanlık tarihi boyunca bütün dünyada pek çok bilinmeyenin anahtarı, insanın ve geleceğinin habercisi olarak zaman zaman korkulan, zaman zaman hayranlık duyulan rüyalar, edebi eserlerin pek çoğuna konu olmuş, bu eserlere farklı akisler meydana getirmiştir. (Günay 1992: 88). Çalışmamızda bu düşüncelerden yola çıkarak, geçmiş dönemlerde yaşamış toplumlara ait edebi ürünlerde gördüğümüz rüya motifi üzerinde durmak istiyoruz. İlkçağlarda yaşayan milletlerle ilgili olarak elimizde bulunan önemli edebi kaynaklar mitolojik anlatılardır. Mitolojiler dışında ilkçağlarda yaşamış milletlere ait olan, ancak bütünüyle mitolojik bir metin olarak kabul edilmemesine rağmen, içerisinde pek çok mitolojik unsur ihtiva eden anlatılar da hareket noktamız olacaktır.
Mitolojik metinler genel bir ifadeyle, “en eski zamanda, ‘başlangıçtaki’ masallara özgü zamanda olup bitmiş olayları anlatır.”(Eliade 1993: 13). Her ne kadar tarihi gerçekliği tartışılırsa da bizim gayemiz böyle bir tartışmada bulunmak değil, bu anlatıların edebi değerleri üzerinde durmaktır.
Bu çalışmayı hazırlarken ilkçağ toplumlarına ait pek çok anlatıyı inceledik. İnceleme sırasında olay kişilerinin gördüğü birçok rüya ile karşılaştık. Ancak anlatılarda karşımıza çıkan her rüya konumuzla doğrudan ilişkili değildir. Konumuzla ilgili olmayan rüyalar bizim de ilgi alanımız dışında kaldı. Bunun yanında konumuzla ilgili olan her rüyayı buraya almanın da (makalenin sınırlarını göze aldığımızda) zevaitten sayılacağını düşündük. Bu nedenle, bütün örnekleri yazının içine koymaktansa, konuyu en açık bir biçimde ortaya koyacağını düşündüğümüz rüyaları tercih ettik.
Yazımızın konusu rüyaların motif niteliği taşıyıp taşımamasıyla ilgili olduğu için “Her rüya motif midir?” sorusu üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Metinlerde geçen her rüya elbette motif özelliği taşımaz. Bir rüyanın motif sayılabilmesi için, olaylarda aktif bir rol oynaması, daha açık bir deyişle olayların akışını değiştirici, fonksiyonel bir özelliğinin bulunması gerekmektedir. Bu nedenle de metinde olayların başlangıcına, gelişimine veya sonuçlanmasına, kısacası olay örgüsüne etki eden, metinde belirli bir işlevselliğe sahip olan rüyalar ancak motif sayılabilir.
Bu kısa açıklamadan sonra konuyla ilgili olarak tespit ettiğimiz örneklere ve değerlendirmelere geçmek istiyoruz.
İLKELLERE AİT ANLATILARDA RÜYA MOTİFİ
Rüya; Arapça “re’y: görme, görüş” mastarından türemiş bir kelimedir. Sözlükte “düş” (Develioğlu 1997: 902); “uyku sırasında görülen şey”(Doğan 1987: 944) gibi anlamlara gelir. Genel olarak rüya; insanın, uyku sırasında zihninde canlanan hayallerdir. Eskiler rüyayı ikiye ayırırlardı: Birincisi rü’yâ-yı kâzibe (gerçekleşmeyen yalancı rüya); ikincisi ise rü’yâ-yı sâdık (gerçekleşen rüya).
İnsanlık tarihi boyunca bütün dünyada pek çok bilinmeyenin anahtarı, insanın ve geleceğinin habercisi olarak zaman zaman korkulan, zaman zaman hayranlık duyulan rüyalar, edebi eserlerin pek çoğuna konu olmuş, bu eserlere farklı akisler meydana getirmiştir. (Günay 1992: 88). Çalışmamızda bu düşüncelerden yola çıkarak, geçmiş dönemlerde yaşamış toplumlara ait edebi ürünlerde gördüğümüz rüya motifi üzerinde durmak istiyoruz. İlkçağlarda yaşayan milletlerle ilgili olarak elimizde bulunan önemli edebi kaynaklar mitolojik anlatılardır. Mitolojiler dışında ilkçağlarda yaşamış milletlere ait olan, ancak bütünüyle mitolojik bir metin olarak kabul edilmemesine rağmen, içerisinde pek çok mitolojik unsur ihtiva eden anlatılar da hareket noktamız olacaktır.
Mitolojik metinler genel bir ifadeyle, “en eski zamanda, ‘başlangıçtaki’ masallara özgü zamanda olup bitmiş olayları anlatır.”(Eliade 1993: 13). Her ne kadar tarihi gerçekliği tartışılırsa da bizim gayemiz böyle bir tartışmada bulunmak değil, bu anlatıların edebi değerleri üzerinde durmaktır.
Bu çalışmayı hazırlarken ilkçağ toplumlarına ait pek çok anlatıyı inceledik. İnceleme sırasında olay kişilerinin gördüğü birçok rüya ile karşılaştık. Ancak anlatılarda karşımıza çıkan her rüya konumuzla doğrudan ilişkili değildir. Konumuzla ilgili olmayan rüyalar bizim de ilgi alanımız dışında kaldı. Bunun yanında konumuzla ilgili olan her rüyayı buraya almanın da (makalenin sınırlarını göze aldığımızda) zevaitten sayılacağını düşündük. Bu nedenle, bütün örnekleri yazının içine koymaktansa, konuyu en açık bir biçimde ortaya koyacağını düşündüğümüz rüyaları tercih ettik.
Yazımızın konusu rüyaların motif niteliği taşıyıp taşımamasıyla ilgili olduğu için “Her rüya motif midir?” sorusu üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Metinlerde geçen her rüya elbette motif özelliği taşımaz. Bir rüyanın motif sayılabilmesi için, olaylarda aktif bir rol oynaması, daha açık bir deyişle olayların akışını değiştirici, fonksiyonel bir özelliğinin bulunması gerekmektedir. Bu nedenle de metinde olayların başlangıcına, gelişimine veya sonuçlanmasına, kısacası olay örgüsüne etki eden, metinde belirli bir işlevselliğe sahip olan rüyalar ancak motif sayılabilir.
Bu kısa açıklamadan sonra konuyla ilgili olarak tespit ettiğimiz örneklere ve değerlendirmelere geçmek istiyoruz.