Vay Haline Şöyle Namaz Kılanların!..
Soru: Mâ’ûn suresinde, bazı namaz kılanlar hakkında “veyl olsun” itabı kullanılıyor ve bu kınama onların “sâhûn” oluşlarına bağlanıyor. “Sâhûn” ifadesinden maksat nedir; kendilerine veyl edilen musallîn kimlerdir? Namaza devam ettiği halde “gâfil” sayılan kimselerden olmamak için hangi hususlara dikkat edilmelidir?
-Mâ’ûn sûresinde Cenâb-ı Hak, meâlen şöyle buyurmaktadır: “Bismillâhirrahmânirrahîm. Baksana şu dini, mahşer ve hesabı yalan sayana! O, yetimi şiddetle itip kakar. Muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez. Vay haline şöyle namaz kılanların: Ki onlar namazlarından gafildirler (Kıldıkları namazın değerini bilmez, namaza gereken ihtimamı göstermezler). İbadetlerini gösteriş için yaparlar; zekât ve sadakalarını esirger, ufacık bir yardımı bile engellerler.” (00.54)
-İlahî sistemi tekzip edenler en büyük yalancılardır. (02.3Cool
-Bediüzzaman hazretlerine göre, “Sen çalış, ben yiyeyim” anlayışı insanları kin, haset ve çatışmaya sevk etmiş, toplumların huzurunu ortadan kaldırmıştır. Zenginler ile fakirler arasındaki dengenin bozulmasının, kin ve düşmanlıkların ortaya çıkmasının bir diğer sebebi de “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne!” anlayışıdır. (04.44)
-Namaz, bütün ibadetlerin özü, ruhu ve pîridir. O, sefine-i dinin direği ve Allah’a kulluğun remzidir. (08.15)
-“Veyl” kelimesi, hem “yazıklar olsun” manasına gelmektedir, hem de Cehennem’in en derin deresinin ismidir. Dolayısıyla, namazın değerini bilmeyen ve ona gereken ihtimamı göstermeyen kimselerin, bunda ısrar edip etmemelerine ve tevbe kurnasında arınıp arınmamalarına göre, “yazıklar olsun” itabından Cehennem azabına kadar uzanan bir çizgide muhtelif cezalara çarptırılmaları söz konusudur. (08.42)
-Allah Teâlâ, laubali ve gafil bir kalbin duasını kabul etmez. (10.13)
-“Sâhûn”; namazın öneminde gaflet eden ve onu gerektiği gibi yerine getirmeyenlerdir ki, namazı dünyevî gayelere bağlayan tam münafıklardan onu hakkıyla ikâme etmeyen zayıf mü’minlere kadar pek çok kimsenin bu sınıftan kabul edilmesi söz konusudur. Bununla beraber “sâhûn” denince öncelikle namazın manasına inanmayan, onun eda edilip edilmediğine aldırmayan, vaktine dikkat etmeyen, vaktin namazsız geçmesine üzülmeyen, kıldığı zaman da Allah için halis niyet ile değil de dünyaya ait bir takım maksatlar için üşene üşene, kerhen kılan; açıkta, el yanında kılarsa da gizlide kılmayan ve hayatını “görünme” duygusuna bağlı götüren münafık kimseler akla gelir. (11.17)
-Mâ’ûn sûresinde, âhirette hesap vermeye inanmanın başlıca iki alameti olarak namazı gereğince yerine getirme ve toplumsal yardımlaşmayı gerçekleştirme üzerinde durulmaktadır. Namazdan gâfil oldukları halde dindar görünüp mürailik yaptığı gibi, zekat ve sadaka vermekten de kaçınan, hatta ödünç verme gibi en ufak bir yardıma bile mani olan cimri kimselere “veyl olsun” denmektedir. (16.23)
-Durup durup namazı vaktin sonunda verip veriştirenlerin de “sâhûn” kategorisine dahil edilmeleri söz konusudur. Namaz, vakte bağlı bir ibadettir ve mutlaka belirlenen vakit içerisinde eda edilmelidir. (19.31)
-“Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler ve şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” (Meryem, 19/59) mealindeki âyet-i kerime, hayırsız nesillerin en bâriz vasıfları olarak namazı zayi etmelerini ve hayvanî arzularının peşinde sürüklenmelerini nazara vermektedir. (20.53)
-Namazı hakkıyla ikâme etmeyenlerin günahlardan uzak kalmaları mümkün olmadığı gibi, günahlardan kaçınmayanların da namazı güzelce ikâme etmeleri düşünülemez. (24.43)
-Müddessir sûresinde, (74/43-47) Cehennemlikler kendilerini ateşe sürükleyen sebepleri şöyle sıralamaktadırlar: “Biz namaz kılanlardan değildik. Fakirleri doyurmaz, onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmezdik. Bâtıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık. Bu hesap gününü yalan sayardık. Ölüm bizi yakalayıncaya kadar hep böyle idik.” (27.06)
-Mü’minûn sûresinde ise, Cennetlikleri ebedî saadete ulaştıran vesileler şu şekilde sayılmaktadır: “Muhakkak ki mü’minler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler; boş şeylerden uzak dururlar; zekâtı ifa ederler; mahrem yerlerini günahlardan korurlar; üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar.. ve onlar, namazlarını vaktinde eda edip onu zayi olmaktan korurlar.” (28.22)
alıntıdır.
Soru: Mâ’ûn suresinde, bazı namaz kılanlar hakkında “veyl olsun” itabı kullanılıyor ve bu kınama onların “sâhûn” oluşlarına bağlanıyor. “Sâhûn” ifadesinden maksat nedir; kendilerine veyl edilen musallîn kimlerdir? Namaza devam ettiği halde “gâfil” sayılan kimselerden olmamak için hangi hususlara dikkat edilmelidir?
-Mâ’ûn sûresinde Cenâb-ı Hak, meâlen şöyle buyurmaktadır: “Bismillâhirrahmânirrahîm. Baksana şu dini, mahşer ve hesabı yalan sayana! O, yetimi şiddetle itip kakar. Muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez. Vay haline şöyle namaz kılanların: Ki onlar namazlarından gafildirler (Kıldıkları namazın değerini bilmez, namaza gereken ihtimamı göstermezler). İbadetlerini gösteriş için yaparlar; zekât ve sadakalarını esirger, ufacık bir yardımı bile engellerler.” (00.54)
-İlahî sistemi tekzip edenler en büyük yalancılardır. (02.3Cool
-Bediüzzaman hazretlerine göre, “Sen çalış, ben yiyeyim” anlayışı insanları kin, haset ve çatışmaya sevk etmiş, toplumların huzurunu ortadan kaldırmıştır. Zenginler ile fakirler arasındaki dengenin bozulmasının, kin ve düşmanlıkların ortaya çıkmasının bir diğer sebebi de “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne!” anlayışıdır. (04.44)
-Namaz, bütün ibadetlerin özü, ruhu ve pîridir. O, sefine-i dinin direği ve Allah’a kulluğun remzidir. (08.15)
-“Veyl” kelimesi, hem “yazıklar olsun” manasına gelmektedir, hem de Cehennem’in en derin deresinin ismidir. Dolayısıyla, namazın değerini bilmeyen ve ona gereken ihtimamı göstermeyen kimselerin, bunda ısrar edip etmemelerine ve tevbe kurnasında arınıp arınmamalarına göre, “yazıklar olsun” itabından Cehennem azabına kadar uzanan bir çizgide muhtelif cezalara çarptırılmaları söz konusudur. (08.42)
-Allah Teâlâ, laubali ve gafil bir kalbin duasını kabul etmez. (10.13)
-“Sâhûn”; namazın öneminde gaflet eden ve onu gerektiği gibi yerine getirmeyenlerdir ki, namazı dünyevî gayelere bağlayan tam münafıklardan onu hakkıyla ikâme etmeyen zayıf mü’minlere kadar pek çok kimsenin bu sınıftan kabul edilmesi söz konusudur. Bununla beraber “sâhûn” denince öncelikle namazın manasına inanmayan, onun eda edilip edilmediğine aldırmayan, vaktine dikkat etmeyen, vaktin namazsız geçmesine üzülmeyen, kıldığı zaman da Allah için halis niyet ile değil de dünyaya ait bir takım maksatlar için üşene üşene, kerhen kılan; açıkta, el yanında kılarsa da gizlide kılmayan ve hayatını “görünme” duygusuna bağlı götüren münafık kimseler akla gelir. (11.17)
-Mâ’ûn sûresinde, âhirette hesap vermeye inanmanın başlıca iki alameti olarak namazı gereğince yerine getirme ve toplumsal yardımlaşmayı gerçekleştirme üzerinde durulmaktadır. Namazdan gâfil oldukları halde dindar görünüp mürailik yaptığı gibi, zekat ve sadaka vermekten de kaçınan, hatta ödünç verme gibi en ufak bir yardıma bile mani olan cimri kimselere “veyl olsun” denmektedir. (16.23)
-Durup durup namazı vaktin sonunda verip veriştirenlerin de “sâhûn” kategorisine dahil edilmeleri söz konusudur. Namaz, vakte bağlı bir ibadettir ve mutlaka belirlenen vakit içerisinde eda edilmelidir. (19.31)
-“Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler ve şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” (Meryem, 19/59) mealindeki âyet-i kerime, hayırsız nesillerin en bâriz vasıfları olarak namazı zayi etmelerini ve hayvanî arzularının peşinde sürüklenmelerini nazara vermektedir. (20.53)
-Namazı hakkıyla ikâme etmeyenlerin günahlardan uzak kalmaları mümkün olmadığı gibi, günahlardan kaçınmayanların da namazı güzelce ikâme etmeleri düşünülemez. (24.43)
-Müddessir sûresinde, (74/43-47) Cehennemlikler kendilerini ateşe sürükleyen sebepleri şöyle sıralamaktadırlar: “Biz namaz kılanlardan değildik. Fakirleri doyurmaz, onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmezdik. Bâtıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık. Bu hesap gününü yalan sayardık. Ölüm bizi yakalayıncaya kadar hep böyle idik.” (27.06)
-Mü’minûn sûresinde ise, Cennetlikleri ebedî saadete ulaştıran vesileler şu şekilde sayılmaktadır: “Muhakkak ki mü’minler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler; boş şeylerden uzak dururlar; zekâtı ifa ederler; mahrem yerlerini günahlardan korurlar; üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar.. ve onlar, namazlarını vaktinde eda edip onu zayi olmaktan korurlar.” (28.22)
alıntıdır.