Yakut Yüzük

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.400
Puan
113
45193.jpg



Kitap adı : YAKUT YÜZÜK
Yayına Hazırlayan : Seçkin Selvi
Çeviren : Serim Özdemir
Yazar : Diane Heager
Dizi : Çağdaş Dünya Edebiyatı
Özgün dili : İngilizce
Özgün adı : The Ruby Ring
Kitap türü : roman
ISBN : 978-975-07-1028-5
Sayfa sayısı : 436
Yayın tarihi : 2009


Yıl 1520. Kutsal Roma kenti, ününün doruğundayken ansızın ölen sevgili ressamı Raffaello’nun yasını tutmaktadır. O günlerde genç bir kadın, Roma yakınlarındaki bir manastıra sığınmak ister. Bu kadın, bir fırıncının kızı ve Raffaello’nun sevgilisi Margherita Luti’dir. Raffaello’nun pek çok Meryem Ana tablosuna modellik yapmış olan Margherita, Vatikan Kilisesi’nin hışmına uğramıştır...

Son yıllarda yapılan bir restorasyon çalışması, Rönesans’ın büyük ustası Raffaello’nun “Fırıncı Kız” tablosundaki genç kadının parmağındaki yüzüğün sonradan silindiğini ortaya çıkarmıştı. Tarihçilerin araştırmaları da, Raffaello ile Margherita’nın evlenmiş, ama Kilise’nin hışmından korunmak için bunu gizlemiş olabileceklerini gösteriyor. Diane Haeger, yeni romanı Yakut Yüzük’te, bu buluştan yola çıkarak, Raffaello ile son sevgilisi Margherita’nın tutku ve acı dolu aşk hikâyesini anlatıyor. Yakut Yüzük, İtalyan Rönesansı’nın görkemli olduğu kadar entrikalarla dolu dünyasında geçen usta işi bir tarihsel roman.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.400
Puan
113
Roma, 1520

Gece mavisi kadifeden bir pelerin ve kukuletayla örtünmüş olan Margherita, çanların boğuk ve kederli sesleri arasında sessizce ayakta duruyordu. Çan sesleri soğuk, kemerli ofis odasında yankılandı – Sant’Apollonia Manastırı’nda sabah ayini çağrısı. Kenarlarını sırmaların fır döndüğü kat kat lüks kumaşlar, coşkulu mavi bir çağlayan gibi dökülerek çevresinde dalgalanıyor, güzel olduğu kadar kötü şöhretiyle de tanınan bir bedeni gizliyorlardı. Büyük bir haçın süslediği, beyaz badanalı yüksek duvarlı odada taş kesmiş gibi ayakta dururken genç kadının yüzü neredeyse gözlerden saklanmıştı. Yalnızca gözleri, yaşça Margherita’dan büyük olan ve her ikisi de rahibelere özgü uzun başörtüleri takmış, beyaz kolalı yakaları olan soluk gri renkli bol muslin giysiler içindeki rahibeler tarafından seçilebiliyordu. İkisi de geniş bir meşe masanın arkasında oturmuş, dikkatle onu inceliyorlardı. Ama Margherita’nın koyu kahverengi ve altın pırıltılı gözleri çok şey anlatıyordu. Onlar, Roma’nın bir düzine farklı tasvirde yeniden yaratıldığını görmüş olan gözlerdi. Tablo ve fresklerde. Masum ve baştan çıkarıcı portrelerde. En utanç vericisi ise Madonna tasvirinde. Böyle büyük bir mastro’nun kendi metresini bu şekilde resmetmesi ne cüretti! Hiç ses çıkarmadı. Onun ölümünden beri kelimeler anlamını yi-tirmişti. Şimdi, yanındaki iyi giyimli genç adam onun adına konuşurken bile içine düştüğü o büyük boşluktan başka hiçbir şey hissetmiyordu. “Üzgünüm, Senyor Romano, istediğiniz şey artık mümkün değil. Onu kabul edemeyiz.” “Ama Mastro Raffaello iki hafta önce rica etmişti! Bu ricayı size bizzat ben ilettim!” “Korkarım ki bana, adı bu denli kötüye çıkmış bir kadını, belir-tildiği gibi onu korumak amacıyla kardeşliğimize kabul etmenin âdet-lerimizden olmadığı hatırlatıldı. Hele de geçmişinden pişmanlık duyup kendi isteğiyle tövbe etmezken olmaz.” “Onun ölümünden sonra Senyorina Luti’nin buraya gelmesi ko-nusunda anlaşmaya varılmıştı! Açıkça tövbe etmesiyle ilgili bir şart koşulmamıştı.” Başrahibe derin, hırıltılı bir nefes aldı, sonra damarlı eliyle ağzını kapayarak öksürürken eğilip yanındaki rahibeyi dinledi. Ardından usulca “Bir itiraz geldi,” dedi. “Tanrı aşkına, daha önceden anlaşmaya varılmış bir konuda kim itiraz edebilir?” “Kardinal Bibbiena dün beni görmeye geldi.” Margherita bu ismi duyduğuna şaşmadı. Anılar, geçmişten kareler, kara kargalar gibi zihnine üşüştüler. Demek Zatıâlileri sonunda intikamınızı aldınız. “Onun buna neden karşı çıktığını anlıyorsunuz sanırım,” diye tartışmayı sürdürdü Giulio Romano. “Anlıyorum. Ancak bu, hiçbir şeyi değiştirmez. Kardinal çok varlıklı ve güçlü bir adamdır.” “Senyor Raffaello’yu daha da varlıklı yapmış bir adam.” “Ama sizin de çok yerinde belirttiğiniz üzere Senyor Raffaello ölmüş bulunuyor. Ve bu kadın bile ikisinin neden olduğu rezaletten sonsuza dek korunamaz.” İki soğukkanlı rahibe bir kez daha bakışırlarken Giulio, gümüş iş-lemeli koyu renkli pelerininden altın florinlerle dolu siyah kadife bir kese çıkardı. Hayatının son on yılını büyük ustanın gereksinimlerini önceden tahmin edip hazırlıklı olarak geçirmişti ve onu, ölümünden sonra da aynı sadakatle onurlandırmaya şartlanmıştı. Keseyi, gösterişli bir şekilde masaya, iki yaşlı kadının arasına fırlattı. “Yüz altın florin. Bu yeterli olmazsa dahası da olacak. Mastro, Senyorina Luti’nin burada güvende olmasını istemişti, kendisi artık–.” Sarsıcı kelimeyi söylememişti ve Margherita, bunu onun iyiliği için yaptığını biliyordu. Giulio, esmer ve pürüzsüz teni ve tatlı gü-lümsemesiyle öyle iyi ve sadıktı, öyle yetenekli bir ressamdı ki. Ve Mastro’luğa giden yol tıpkı bir zamanlar Raffaello’nun önünde uzandığı gibi, şimdi onun önünde uzanıyordu. Giulio’dan ne kadar hoşlanırsa hoşlansın bu gerçek içini buruyordu. Margherita, yirmi altısında, şu anda onu yargılayan bu iki ihtiyar kadından daha yaşlı ve bitkin hissediyordu kendisini. Artık hayatı buydu, ve hayatının aşkı, son altı yıldır varlığının odak noktası olmuş olan adam, çok genç yaşta, otuz yedisinde ölmüş, mermer bir tabutta, soğuk ve yalnız, yatıyordu. Giulio onun adına pazarlığı sürdürürken Margherita bir an için gözlerini kapadı. Gerçek şuydu ki bundan sonra kendisine ne olacağı umrunda değildi. Ömrünün geri kalanını Sant’Apollonia Manastırı’nda da geçirebilirdi, olur da onu kabul ederlerse ailesinin fırınında ağızlara sakız olmak üzere evine geri de dönebilirdi. Ama iş bu noktaya gelmemiş olmalıydı. Mastro’nun daha yapacağı, resmedeceği öyle çok şey vardı ki. Şimdi yeni
San Pietro için başka bir mimar atanacak ve –işler Bibbiena’nın istediği gibi giderse– büyük Raffaello bir gün Vatikan tarihindeki bir dipnottan başka bir şey olmayacaktı. “Manastır için beş yüz altın florin.” Rahibenin duygudan yoksun bir sesle yapmış olduğu bu karşı teklif Margherita’yı sarstı ve oturan, parşömen beyazı soluk yüzlü, çökük kara gözlü bu cılız kadına baktı. Evet, Margherita burada gü-vende olacaktı. Ama burası aynı zamanda onun cezası da olacaktı. “Florinler... ve yüzük.”

KİTABIN DEVAMI İÇİN SATIN ALINIZ-ayse
 

munise

Daimi Üye
Katılım
12 Temmuz 2008
Mesajlar
540
Tepki
365
Puan
63
Yaş
47
Konum
izmir
En kısa zamanda alıp okuyacağım konusu hoşuma gitti.Teşekkürler.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst