YAY – Henüz Görülmemiş Rüyalarının Peşindeki Çocuk

bitter_im

Kılıç Arslan
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
65.261
Tepki
55.649
Puan
113
Yaş
33
Konum
kocaeli
yay-burcu-sembol.jpg


YAY, Aslan ve Koç ile paylaştığı ateş grubunun, değişken üyesidir. Yöneticisi göklerin cömert efendisi Jüpiter, doğal yeri ise kutsal bir düzene duyulan inancı, felsefe, bilim ve yüksek eğitimi, geleceğe dair planları ve uzak ufukları temsil eden 9’uncu evdir.

Ateş burçları, yoktan var etmek, yeni başlangıçları hayata geçirmek ve değişimin liderliğini yapmak görevini üstlenirler. Koç liderliği bileğinin hakkı ile alır :) Aslan liderliği doğum hakkı olarak görür :))) Yay ise, klasik bir liderden ziyade insanlık için kendini feda eden bir öncü, bilinmezliğin kapısını ilk açan olmayı göze alan, cesur bir maceracıdır…

YAY’a dair konseptler, mitolojik olarak Titan Prometheus’un öyküsünü çağrıştırır. İnsanın çamurdan yaratılmasına vesile olan Prometheus, ateşi tanrılardan çalarak fanilere getirir… Yani çamura tanrısal özü katar :)

Bu nedenle YAY, tüm insani zaaflarına rağmen, elinde kutsal meşaleyi yani tanrıların emanetini taşıyan kişidir… Seçilmiştir, şanslıdır, korunmaktadır ama yükü ağırdır! Kendisine verilen ekstra özellikler yüzünden, görevlidir, borçludur, hatta gerekirse gönüllü bir kurbandır… Yerçekimi ile gökçekimi arasında sıkışmış, inancından güç alan ama bedeninin zayıflıklarıyla ve korkularıyla mücadele eden, kaybolmamak için YOLA DEVAM etmesi gereken insanoğlunun, ta kendisidir!

YAY Olmak…

Mübareklerin ellerine sanki merkezde görünmez bir meşale tutuşturulmuş ve ”Hadi Evlat! Durmak yok…” denilip aramıza yollanmışlardır :))) O yüzden de YAY’ın vardığı bir durakta huzur bulduğunu, iki rekat rahat durduğunu görmek, daha hiç bir kula nasip olmamıştır :)))

YAY olmak, elinde olanla asla memnun olamamak, hep durduğun yerin az ötesindeki bir işarete gözünü dikmek ve habire kimsenin aklının ermediği bir takım antin kuntin işlerin peşinde olmaktır ;)

Bir Oğlak olarak doğan ancak yükselen burcu Yay olan (17 Ocak 1902, 04:00 civarı) Nazım Hikmet şöyle yazmıştır;

”En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür… ”

YAY olmayı bundan daha iyi anlatan bir şiir yoktur :)

Onlar İngiliz dilindeki ”larger than life” yani ”hayattan daha büyük” ifadesinin tanımladığı gibi, hayatın sunabildiği her şeyi ve daha fazlasını yaşamayı özler ve ömürlerini hep ”henüz denememiş oldukları” bir şeyin peşinde geçirmek isterler.

Bir insanı, bir durumu, bir amacı hedeflerine aldıkları zaman, aynen son sınırına dek gerilmiş bir yaydan fırlayan ok gibi ”odaklı, ödünsüz ve dönüşsüz” olur, sınır tanımayı, tedbir almayı, uyarılara kulak vermeyi, sabretmeyi ve elbette vazgeçmeyi bilmeden, sonuca doğru giderler.

Ne var ki hep henüz görmedikleri bir rüyanın peşinde oldukları için de, tam anlamıyla fethettiklerini düşündükleri her şehri arkalarında bırakıp, yeni bir amaca doğru ”altın kaseyi arayan bir şövalye” misali yola koyulurlar.

Bu arkalarında bıraktıkları şehirlerden vazgeçtikleri anlamına gelmez! Kaybetmek ihtimali doğar doğmaz, apansız bir ziyaret, en şıkından bir girizgah, en adanmışından bir çaba sergileyerek, durum üzerindeki ”ETKİNLİKLERİNİ” geri kazanmaya girişirler. Bir yandan da yüreklerinde sıradaki fetih seferine dair hevesler tomurcuklanmaktadır :)))
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst