Yazarların Gariplikleri

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.396
Puan
113
Dickens romanlarını büyük, görkemli çalışma odasında kaleme alırmış. Düzgün bir el yazısı ile mavi renkli kağıtlar üzerine, kağıdın rengine yakın tonda mürekkeple yazarmış...

Edgar Wallce ise, çalışmaya başlamadan önce bir işçi tulumunu giyer, sonra da kendini hava akımından korumak için çevresini cam paravanlarla çevirttiği büyük bir masanın başına geçermiş.
Bir yandan durmadan şekerli çay içer, öte yandan da bir
''dictaphon''a konuşurmuş. Böylelikle dakikada 60 sözcük yazabilirmiş.
Ünlü dedektif romanları yazarı, genellikle gündüzleri uyur, geceleri çalışırmış.

Mark Twain da yatakta yazanlardan... Yatağa uzanıyor,
kağıtları dizinin üstüne yerleştirip başlıyor kalem oynatmaya...
Yazdıklarını yatağın üstüne ya da yere atıyor. Yanındaki
komodinden piposunu doldurup boşaltırken yararlanıyor.
''Bana güzel bir yatak verin, size ölmez başyapıtlar vereyim.'' sözü onunmuş.

Walter Scott, erkencilerden. Sabahleyin çok erken kalkar,
kahvaltı yapmadan yazı masasına otururmuş. ''Ivanhoe'' adlı
ünlü romanını ise hemen hemen çalışmasına hiç ara vermeden,
gece gündüz bir çırpıda yazıp bitirmiş.

James Joyce"un yatağında, yüz aşağı yatarken yazdığı söylenir.
Eski tip siyah mürekkepli kalemle ilk müsveddelerini çiziktiren Joyce, daha sonra kırmızı kalemle düzeltmeler yaparmış.

Alexandre Dumas, en yeni, en süslü giysilerini kuşanıp yakasına da bir çiçek yerleştirdikten sonra otururmuş yazı masasının başına.
O da hiç ara vermeden çalışırmış. Hatta, söylentiye göre,
romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş.

Balzac, başucunda yanan bir mum olmadan hiçbir şey yazamazmış.
Kahve tiryakiliğiyle de tanınan Balzac"ın bir başka özelliği ise,
çoğu zaman yazı yazarken başına bir yün atkı sarıp ayaklarını da suya sokması... Öyle ki, onun bu adetini abartıp roman yazarken
keşiş cübbesi giydiğini bile söyleyenler var...!

Balzac"ın bir alışkanlığı da, her gün mutlaka belirli miktarda
yazı yazması. Sözgelimi günde 50 sayfa yazmaya karar verdiyse,
dişini sıkıp 50 sayfayı dolduruyor. Belirli bir yerde,
diyelim 30. sayfada takıldıysa, formunu kaybetmemek için
kopya ederek dolduruyor...

Wordsworth, hiçbir yapıtını evinde, çalışma odasında yazmamış.
Bu ünlü İngiliz şairin hizmetçisi gelen ziyaretçinin bir şey sormasına fırsat bırakmadan şöyle dermiş: ''Burası efendimin kitaplığıdır.
Kendisi şimdi çalışma yerinde; kırlarda bayırlarda dolaşıyor.''

Bernard Shaw, evinin bahçesine bir kulübe yaptırtmış
ve tüm yazılarını burada kaleme almış. Shaw, kendine göre
geliştirdiği bir steno yazısı kullanırmış. Daha sonra daktilo ile
yazmaya başlamış. Ancak, silik şeritlerden nefret edermiş.
Şerit silikleşince, makineyi kaptığı gibi tamirciye götürür,
şeridini değiştirtirmiş.

Schiller"in yazı masası üzerinde ekşi ya da çürük elma
bulundurmaktan hoşlandığı söylenir. Yazar elmayı sık sık koklarmış.
Bu koku ona yağmurdan sonra ormanda, otlar, yapraklar arasındaymış izlenimi verirmiş. Böylece bir düş evrenine girermiş. Bazen banyoda su içinde yazdığı olurmuş.

H.G.Wells"in yapıtlarını en okunaksız el yazısı ile yazdığı söylenir.
Özel sekreteri olmasaymış, Wells'in romanları kolay kolay basılma olanağı bulamayacakmış. Ayrıca, gençliğinde ayaklarını suya sokmadan yazamazmış.

Henry James ayakta yazanlardanmış.
Çalışma odasının çeşitli yerlerine yüksek sehpalar yerleştirir;
bunların üzerine kağıtlarını dağıtırmış. Ve düşüne düşüne dolaşır,
aklına gelen cümleyi en yakınında ki kağıda yazarmış.
Böyle dolaşa dolaşa çeşitli kağıtlara yazdığı cümleleri sonradan
birbirine monte edermiş.

Charles Dickens, çok güç uyuyan birisiydi.
Uyuyabilmek için yatağının başını kuzeye çevirir,
sonra da tam ortasına yatardı. Tam ortada olduğunu
anlayabilmek için iki kolunu uzatarak ölçü alırdı.

Alexandre Dumas, doktorunun tavsiyesi üzerine
uykusuzluğu yenebilmek için her sabah yedide Arc de Triomphe
önünde bir elma yerdi.

Richard Wagner, Porsifol Operası üstünde çalışırken (1882)
banyodan çıkmadı. Suyun sürekli olarak sıcak tutulmasını ve
içine egzotik kokular katılmasını istedi.

Edmond Rostand da Cyrano de Bergerac"ı banyoda yazmıştı.
Çalışırken kimsenin kendisini tedirgin etmesini istemezdi;
arkadaşlarını kapıdan çevirmeye yüzü tutmazdı. Bu yüzden,
çareyi banyosuna sığınmakta bulmuştu.

Dante, belirli bir şeye ilgisini yöneltme yönünden,
benzerine az rastlanır bir insandı.
Bir gün bir sokakta oturup üç saat süreyle elindeki kitabı okudu;
kitap bitince oradan uzaklaştı. O sokakta o sırada bir şenlik
yapıldığını söyledikleri zaman buna inanmak istemedi.

De Quincey, okumak üzere aldığı kitapları geri vermezdi.
Üstelik bunların canına okurdu. Elindeki kitap ne denli ender,
ne denli değerli olursa olsun, işine yarayacak bölümleri kopya etmek zahmetine katlanmaz, beğendiği sayfaları koparıp alırdı.

Ondokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış İngiliz şair Percy Byuhe Shelley bir okuma tutkunuydu. Günde on altı saat okuduğu olurdu.
Hem de oturarak veya yatarak değil, ayakta durarak okumayı severdi.
 

rüzgar gülü

Daimi Üye
Katılım
20 Şubat 2009
Mesajlar
10.973
Tepki
10.147
Puan
113
Yaş
43
Konum
istanbul
Ondokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış İngiliz şair Percy Byuhe Shelley bir okuma tutkunuydu. Günde on altı saat okuduğu olurdu.
Hem de oturarak veya yatarak değil, ayakta durarak okumayı severdi.
 

sadiye

Admin
Admin
Katılım
4 Mayıs 2010
Mesajlar
60.967
Tepki
56.317
Puan
113
Yaş
43
Konum
Almanya
Ben bu yazarlara hayranim, nekadar degisik aliskanliklari varmis. Farkliliklari oradan belli. -hmm
 
Katılım
5 Ekim 2010
Mesajlar
1.273
Tepki
914
Puan
113
Konum
ANKARA
Mark Twain da yatakta yazanlardan... Yatağa uzanıyor,
kağıtları dizinin üstüne yerleştirip başlıyor kalem oynatmaya...
Yazdıklarını yatağın üstüne ya da yere atıyor. Yanındaki
komodinden piposunu doldurup boşaltırken yararlanıyor.
''Bana güzel bir yatak verin, size ölmez başyapıtlar vereyim.'' sözü onunmuş.



Kahve tiryakiliğiyle de tanınan Balzac"ın bir başka özelliği ise,

Balzac"ın bir alışkanlığı da, her gün mutlaka belirli miktarda
yazı yazması. Sözgelimi günde 50 sayfa yazmaya karar verdiyse,
dişini sıkıp 50 sayfayı dolduruyor. Belirli bir yerde,
diyelim 30. sayfada takıldıysa, formunu kaybetmemek için
kopya ederek dolduruyor...



Schiller"in yazı masası üzerinde ekşi ya da çürük elma
bulundurmaktan hoşlandığı söylenir.


Ondokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış İngiliz şair Percy Byuhe Shelley bir okuma tutkunuydu. Günde on altı saat okuduğu olurdu.

e bunlar doğru valla . bunların hepsi bende de var ..ben de yazarımya o açıdan :kptmya:
gerçekten çok tuhaf insanlarız he..normal insan yazamaz zaten ..
bir insanın edebi yönünün kuvvetli olması için anormal olması gerekiyor :kptmya:
her halimden belli zaten :kptmya:
 

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.117
Tepki
83.535
Puan
113
Konum
İstanbul
Alexandre Dumas, en yeni, en süslü giysilerini kuşanıp yakasına da bir çiçek yerleştirdikten sonra otururmuş yazı masasının başına.
O da hiç ara vermeden çalışırmış. Hatta, söylentiye göre,
romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş.

Balzac, başucunda yanan bir mum olmadan hiçbir şey yazamazmış.
Kahve tiryakiliğiyle de tanınan Balzac"ın bir başka özelliği ise,
çoğu zaman yazı yazarken başına bir yün atkı sarıp ayaklarını da suya sokması... Öyle ki, onun bu adetini abartıp roman yazarken
keşiş cübbesi giydiğini bile söyleyenler var...!

Yok artık :ne:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst