Yüz gençliğe bedel ihtiyarlıklar

rüzgar gülü

Daimi Üye
Katılım
20 Şubat 2009
Mesajlar
10.973
Tepki
10.147
Puan
113
Yaş
43
Konum
istanbul
Allah'a ve ahirete inanan bir insanın ihtiyarlığa bakışıyla inanmayan bir insanın bakışı birbirinden çok farklıdır.

Bediüzzaman Hazretleri, namazın ehemmiyetini anlattığı ve onun sa'ye nasıl büyük bir şevk ve amelde nasıl büyük bir kuvve-i manevîye olduğunu ifade ettiği bir yerde, bağ-bahçe işleriyle meşgul olan bir Müslüman'ın yaşlandıkça, "Daha ziyade ibadetle beraber sa'y-i helâle çalışacağım. Tâ, kabrime daha ziyade ışık göndereceğim, âhiretime daha ziyade zahîre tedarik edeceğim." düşüncesiyle o yaşta dahi bağına-bahçesine ihtimam göstererek çalışıp çabalamaktan geri durmayacağına dikkat çeker. Evet, o mü'min, defter-i hasenatının açık kalması için ahir ömründe, daha bir azim ve kararlılıkla, daha bir ciddiyet ve ihtimamla dertleri, sıkıntıları göğüsler ve son nefesine kadar çevresinde bulunanlara hep faydalı olmaya çalışır.

Diğer taraftan yaşlı ve hasta insanlar ölümü daha fazla düşünür, bunun neticesinde öteler için daha dikkatli ve daha temkinli bir hayat yaşarlar. Gençler bir yaşlının hissettiği ölçüde ölümü duyup hissedemezler. Mesela 60-70 yaşlarına gelmiş bir mü'min yaşadığı her günün son günü olabileceği düşüncesiyle o günü çok iyi değerlendirmeye çalışır. Tek bir namazın tesbihatını dahi aksatmama gayreti içinde bulunur ve ihsan şuuru içinde sürekli "Allah'ım, hayatımda pek çok hata ve kusurlarım olmuştur. Ancak kirpiklerimin ucunda ölümü hissediyor, kaşlarımdaki beyazlıklarda ölümün şafağını görüyor gibi oluyorum. İşte ben şu an ömrümün sonuna doğru yol alırken, şimdiye kadar yaptığım hata ve kusurların bütününden sıyrılıp yürekten Sana teveccüh etmek istiyorum." der ve ahir ömrünü daha bir semereli hâle getirmeye çalışır.

Evet, ölümün habercisi diyebileceğimiz ve şakaklardan başlayıp çeneye doğru yayılan, daha sonra bıyıkları sarıp en nihayetinde kaşlara sıçrayan o beyazlıklar ahirete inanmayan insanlara bir şey ifade etmeseler de bunların inanan insanlara ifade ettiği ne derin ve engin mânâlar vardır. Mesela inanan bir gönül kimi zaman "Ölüm haktır." der, ölümün apaçık bir gerçek olduğunu ikrar eder. Kimi zaman da "Her nefis, her lâhza ölümü tatmaktadır." (Ankebût Sûresi, 29/57) hakikatini hatırlar ve şu muvakkat misafirhanede gidici olduğu şuuruyla hareket eder. İşte Hazreti Pir, yaşlılığın bu çok hoş ve çok kazançlı yanlarını bildiğinden İhtiyarlar Risalesi'nde, "O halde biz bu ihtiyarlığımızı, yüz gençliğe değişmemeliyiz." ifadesini kullanır.

Böyle bir mü'min hakikatlere, bile bile gözlerini kapamaz; kapamaz ve bundan dolayı ecel yaklaştıkça onun yakîni daha bir artar, daha bir güçlenir. Bu istikamette acz ve zaafını, fakr ve ihtiyacını seslendirerek Cenâb-ı Hakk'ın nazar-ı merhametini celbeder; tefekkür ve şefkat ile Allah'a yaklaşma yolları arar. Evet, yürüdüğü yolda yavaş yavaş ötelere doğru kayıp gittiğini ve bir yönüyle vuslatın koridoruna gelip dayandığını fark eden mü'min, kapı ha açıldı ha açılacak, ha yüz yüze geldim ha geleceğim mülâhazası içinde bulunur; bulunur ve bu şuurla daha temkinli, daha tedbirli, daha dikkatli bir hayat yaşamaya çalışır. Bu yönüyle başkaları için bir nikmet ve musibet olan yaşlılık, mümin için derinlemesine ve sonsuz bir nimet olur.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst