- Thread Starter
- #21
E
ECT (Elektrokonvülsif Terapi )
Elektropleksi olarak da bilinir.
1933 yılında Meduna şizofreni tedavisi için konvülsiyon terapisini yeniden psikiyatride kullanmaya başlamış ve 1937 yılında Cerletti ve Bini elektrikle harekete geçirilen nöbetlerin terapötik olarak daha önceleri kimyasal yoldan yaratılan konvülsiyonlar kadar etkin ama daha güvenilir ve daha az rahatsız edici olduğunu ispatlamışlardır. ECT tamamen ampirik bir tedavi biçimidir. Bu tip nöbetin hastaya niçin yararlı olduğu bilinmemektedir ancak son zamanlarda ECT'nin beyinde fizyolojik aktivite gösteren amin (bkz.) konsantrasyonlarını tıpkı antidepresan ilaçlar gibi arttırdığı ispatlanmıştır. Konvülsiyon terapisi ilk olarak şizofreni tedavisinde kullanılmış ama tek başına uygulandığı zaman ve fenotiazinlerin bulunmasından önce olumlu sonuçlar vermemiştir. Oysa fenotiazinlerle veya diğer majör trankilizanlarla kombine kullanımı gittikçe yaygınlaşmakta ve yalnızca çok kere dramatik bir tepki gösteren katatonik durumlarda veya affektif öğenin güçlü olduğu hastalarda değil aynı zamanda akut bir hastalık başlangıcı ya da şiddetlenmesi gösteren hattâ yalnızca medikasyonla tedaviye dirençli daha kronik paranoid şizofrenilerde bile uygulanmaktadır. ECT' nin başlıca endikasyonu daha ziyade endojen tipteki depresyondur. Uygun vakalardaECT hastalığın tamamen iyileşmesini sağlar ama tabii ki nüksetmeyi önlemez. Özellikle ilk olarak hayatın envolüsyonel döneminde başgösteren ve belirgin ajitasyonla karakterize olan endojen depresyonlarda etkindir. Oysa nörotik tipteki depresyonlarda hastalık nekadar şiddetli olursa olsun hiç yararlı değildir.
Pratikte ECT antidepresan ilaçlarla kıyaslanabilir. ECT bazı vakalarda hastalığın tamamen iyileşmesini oysa antidepresanlar yalnızca semptomatik rahatlamayı sağlar ve doğal bir remisyona kadar belki de aylarca tedavi gerekebilir. Öte yandan ECT tekrarlı anestetik kullanımını gerektirir ve poliklinik tedavide bile haftada bir veya iki kere yarım günlük iş kaybına yol açar. Pratikte evde tedavi veya poliklinik tedavinin mümkün olduğu hafif ve orta derecedeki depresyon vakalarında antidepresanlar çok yararlıdır. Daha entraktabl vakalarda veya antidepresanlarla tedavinin başarısız olması ihtimalinin bulunduğu şiddetli depresyon vakalarındaECT'ye başvurulmalıdır. Şiddetli depresyon geçiren hastalarda yeme güçlüklerinin yarattığı fizik rahatsızlık veya uykusuzluk genel ajitasyon ve huzursuzluk nedeniyle olan halsizlikten dolayı birçok hekim antidepresan ilaçları deneyerek zaman kaybedeceklerine tedaviye ECT ile başlamayı yeğlerler. Bu intihar tasarıları kuran hastalarda da geçerlidir; çünkü her iki tedavi yönteminde de iyileşme kaydedilmeden önce latent bir dönem geçmesine rağmen şiddetli depresyon geçiren hastalar şüphesiz ECT' den yararlanacaklardır ve daha az etkin bir tedaviyi deneyerek intihar riski göze alınmamalıdır. ECT ve antidepresan ilaçlar arasında bir seçim yapmak yerine özellikle ortam ve kişilik sorunları olan hastalarda yalnız ECT tedavisiyle başgösterebilecek bir nüksetmeyi önlemek için artık ECT ile birlikte antidepresan ilaçlar uygulanmaktadır. ECT öncelikle depressif hastalıklarda kullanılmakla birlikte mani durumlarında da yarar sağlayabilmesi bir çelişki gibi görünmektedir. Majör trankilizanların yetersiz bir kontrol sağladığı yahut hastalığın belirgin olduğu vakalarda ECT endikedir. Her iki durumdada genellikle daha sık uygulanan (örneğin ilk hafta üç kere sonra haftada iki kere) ECT kürüyle nöbetlere çok kere son verilir.
Tecrübeli bir ekip tarafından uygulandığındaECT son derece güvenli bir tedavidir ve ancak birkaç bin hastada bir ölüm vakası kaydedilir; başka bir deyimle genel anestezideki ölüm riskinden daha da az. Yalnızca yeni bir kardiak enfarktüs vakası ECT için bir kontrendikasyondur. Diğer kontrendikasyonlar nisbidir. Örneğin pülmoner tüberküloz veya konjestif kalb yetmezliği ve fizik gerileme vakalarında anestetik ve modifiye konvülsiyonların sakıncaları ve depressif hastalıktaki sürekli huzursuzluğun dezavantajları karşılaştırılmalıdır.
ECT başlangıçta genellikle haftada iki kere uygulanır ama tedavinin sonuna doğru haftada bire indirilir.Olumlu vakalarda üçüncü ya da dördüncü konvülsiyondan sonra düzelme kaydedilir ve altı yedi tedavi yeterli olabilir. Altı ya da yedi konvülsiyondan sonra düzelme görülmezse tedavinin sürdürülmesi tavsiye edilmez.
Tedavinin bir sonucu olarak kısmi amnezi özellikle yaşlı hastalarda sık görülür. Konvülsiyon sıklığı ve sayısı arttıkça amnezi de artar ve yaşlı hastalarda klinik durum elverir elvermez tedaviyi seyrekleştirmek yoluyla azaltılabilir. Amnezi hemen her zaman geçicidirama yaşlı hastalarda birkaç ay sürebilir.Ender olarak şiddetlidirama özellikle işi hafızaya dayanan bir hastada rahatsızlık yaratır. Çok kere bu gibi hafıza bozukluklarının ECT'nin ayrılmaz ve gerekli bir öğesi olduğu düşünülmektedir ama son zamanlarda yapılan çalışmalar bunun doğru olmayabileceğine işaret etmektedir. Böylece ECT' nin yalnızca non-dominant hemisfere uygulanmasına başlanmış ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Eğitimde Normalin Altında Performans
Bkz. ESN
Edward Sendromu (Trisomi E)
Bu sendrom E grubundan bir otosomal kromozomdaki trisomi ile ilgilidir (bkz. Denver Sistemi). Sendromda şiddetli akıl geriliğiyle birlikte hastalarda başka başka kombinasyonlarla başgösteren belirgin gross fizik formasyon bozuklukları mevcuttur. Belli başlı spesifik formasyon bozuklukları yüzde ellerde ayaklarda ve kalbde olur. Ayrıca bu sendromun bir özelliği olarak «falx cerebri» rapor edilmiş ve sık sık korpus kallosumda hipoplazi veya agenez vakaları kaydedilmiştir. Bu vakalarda çocukluk döneminden sonra yaşama şansı düşüktür. Belirgin bir büyüme geriliği ve gelişememe mevcuttur.
EEG (elektroansefalogram)
Elektroansefalogram kafatası yüzeyinde çeşitli noktalar arasındaki elektriksel potansiyel farklarının kaydıdır. Beyin yüzeyinde yahut derin serebral maddede karmaşık potansiyel analizleri yalnızca çok özel koşullar altında yapılabilir. Böylece kaydedilen elektriksel değişimler yüzey elektrodlarının yakınındaki elektriksel olayların toplamını yansıtır. Dolayısıyla kullanılan elektronik cihazın karmaşıklığına rağmen yapılan analiz temel olarak kabataslaktır.
Yine de aynı yaştaki kişilerde sağlıklı beyin traseleri tutarlılık gösterdiğinden anomaliler teşhis edilebilir. Kayıtta beliren ve normale uygun ritmlerin dağılım alanı yaş arttıkça daralır. Dalga biçimleri frekanslarına göre Grek alfabesiyle gösterilir.
Yeni doğmuş bebeklerde düzensiz ve asenkron delta (saniyede 4 cycle'dan az) ve teta (saniyede 4-7 cycle) bandlarında daha yavaş dalgalar hâkimdir. Üç yaşında bu predominans gittikçe teta bandına değişir voltaj artar ve alfa ritminin (saniyede 8-13 cycle) bazı öğeleri belirmeye başlar. Gittikçe alfa ritmi daha yavaş ritmlerin yerini alır ve 15 yaşında EEG ye alfa ritmi hâkim olur. Daha hızlı beta ritmleri (saniyede 14 cycle) de mevcuttur.
EEG organik serebral bozukluklarda ve serebral fonksiyonda sekonder etki yaratan bozukluklarda yararlıdır. Psikiyatride öncelikle bu bozuklukların doğrulanması ve teşhisin kesinleşmesinde katkısı olur. Ancak fonksiyonel bozukluklarla ilgili hiçbir bilgi vermez. Normal bir EEG trasesi akıl semptomlarının fonksiyonel kökeni bakımından zayıf bir dayanaktır. Epileptik bozukluklar EEG'de sık sık anormal ritmler gösterir. Bu ritmlerin karakteristikleri belli başlı nöbet tipleriyle ilgili bölümlerde anlatılmaktadır.
Temel ritmde desenkronizasyon ve yavaşlama sivri «spike» benzeri bölümler ve diğer tipte anomaliler (örneğin ritm yokluğu) özellikle beynin belli bir alanında lokalize olduğu zaman serebral fonksiyonun anormal olduğunu gösterir. Ancak birkaç bozukluk patognomonik EEG değişimleri gösterir.
Bkz. Grand Mal Petit Mal ve Lobus Temporalis epilepsisi
Efor Sendromu (Da Costa Sendromu)
(nöro-sirkülatuar asteni)
Savaş sırasında özellikle askerlerde görülen bu duruma barış zamanlarında veya sivil nüfusta ender rastlanır. Semptomları soluk kesilmesi sol meme altı ağrısı anksiete taşikardi çarpıntı ve efor durumunda bütün semptomlarda şiddetlenmedir.
Hastalığın kapsamında ya******ik faktörler önemli rol oynar. Ayrıca askeri hizmetten ayrılmak da bu kalıplaşmış klinik tablonun oluşumunu harekete geçirebilir. Bkz. Psikosomatik Bozukluklar
Kardiovasküler Sistem ve Psikosomatik Hastalık
Ego
Ego kişilik yapısının doğrudan doğruya dış ve iç ortamlarla ilgili bölümüdür. Id'den (bkz.) gelen içgüdüleri toplumsal ve emosyonel bakımdan uygun eylemlere doğru kanalize eder. Bu işlemde çeşitli mekanizmalar sözkonusudur: algılama motor hareket gerçekliğin kabulügüvenlik ve öz-korumayı sağlama arzusu. Ayrıca hafıza duygu düşünce ve genel sentez fonksiyonu da rol oynar. Ego'nun gelişimi fizik ve serebral olgunlaşmaya göre ve dış dünyadan gelen uyarıların kişilik üzerinde ilk etkileri bırakmaya başladığı doğumdan itibaren süregelen yaşantı faktörlerine göre değişir. Ego'yu kontrol ve modifiye eden ise Süperego (bkz.) veya vicdandır. Süperego ve ego arasındaki çatışma suçluluk duygularına ya da çok kere acı emosyonlarına yol açabilir.Ego çeşitli psikolojik savunma mekanizmalarıyla «id»in (içgüdüsel) uyarılarının hâkimiyetine ve kendisine çok güçlü gelen gerçekliğe karşı korunur.Bu mekanizmalar arasında represyon yadsıma projeksiyon regresyon yer değiştirme reaksiyon formasyonu rasyonalizasyon entellektüelleştirme süblimasyon (yüceltme) vs. vardır.
Ego-İdeal
Ego akıl proçeslerinin gerçekliği sınayan bölümüdür. Ego-ideal ise ego'nun bir öğesidir ve temelinde kişinin kendini ebeveyniyle özdeşleştirmesi ve olmak istediği gibi olmak için gösterdiği çaba vardır. Olgunlaşma sırasında ego-ideal değişebilir ama genellikle kişinin özdeşleşme umudu duyduğu ve çabası gösterdiği bir ideali yansıtır.
Egzibisyonizm
Egzibisyonizm erkek genital organlarının genellikle ereksiyon halindeki penisin kasten bir kadına gösterilmesidir. Genellikle pencerelerde ıssız yollarda veya genel tuvaletlerin yakınında olur. Bu eylemin erkekte tam bir cinsel heyecan yaratması için kadının şaşkınlık hattâ korku göstermesi gerekir. Egzibisyonist ender olarak fizik veya cinsel saldırıyı amaçlar. Hastalık adolesans döneminde zayıf cinsel dürtünün arttırılması için bir yöntem olarak başlar ve hastanın eşinin gebeliği sırasında yahut birikmiş saldırganlık duyguları ya da eşi tarafından cinsel bakımdan aşağılanması üzerine bir alışkanlık haline gelir.
Fantazi durumlarında aversiyon (engelleme) terapisi ve grup psikoterapisi en yararlı tedavilerdir. Nüksetme gösteren vakalarda östroienlerle kimyasal kastrasyon yararlı olabilir.
Egzistansiyel (Varoluşçu) Psikiyatri
Bu görüşün temelinde özellikle Kierkegaard Heidegger Husserl ve Sartre gibi düşünürlerin felsefe sistemleri vardır. Bu görüşe göre insan somut bireysel bir eylemcidir. Varoluş yalnızca yaşanabilir düşünülemez. Egzistansiyel analiz bu görüşün savunucularına göre geleneksel analizi tamamlayıcı niteliktedir ama kişiye ve dünyasına daha pratik ve geniş kapsamlı bir yaklaşım yöntemidir. Egzistansiyalistler özellikle şizofreni sorunlarıyla ilgilenirler. Böyle bir episodun hasta çevresindeki varoluş akımı içinde hayatını sürdürmeyi imkansız bulduğu zaman geliştiğini ileri sürerler. Hasta artık «bu dünyada değildir» (dasein). Egzistansiyel analiz semptomların gerisinde bu semptomları belirleyen spesifik yaşantı biçimlerinin araştırılmasından ibarettir. Kullandığı tekniklerin terapötik değeri konusunda kesin hiçbir delil yoktur- klasik analizde buna en yakın yaklaşım transferansm yorumlanması yani terapist ve hasta arasındaki ilişkinin ve bunun hastadaki hayata uyumsuzlukla ilişkisinin yorumlanmasıdır.
Eko-Ansefalografi (Sono-Ansefalografi)
Eko-ansefalografi endüstride kullanılan bazı yöntemlerden esinlenilerek geliştirilmiş yararlı bir teknik olup beyin orta çizgisindeki yapılarda yer değişikliği olup olmadığını saptamak amacıyla kullanılır. Bir çift baryum titanat kristali ihtiva eden bir prob'dan gönderilen bir ultra ses dalgası geri döner bu dalga beyin orta çizgisindeki vapılarda yansır ve sürekli bir eko oluşur. Bu yapılar merkezde olduğu zaman eko sırayla başın iki yanına yerleştirilen prob'lardan eşit uzaklıkta bulunur. Bu yapılarda kayma olduğu zaman ise eko başın bir yanındaki proba daha yakın bulunacaktır. Serebral atrofide subaraknoid boşluklardan eko'lar alınır ve vantriküller herbir hemisfere göre genişlemiş bulunur. Son olarak subdural hematomlar beyin orta çizgisinde eko oluşumunu önler.
ECT (Elektrokonvülsif Terapi )
Elektropleksi olarak da bilinir.
1933 yılında Meduna şizofreni tedavisi için konvülsiyon terapisini yeniden psikiyatride kullanmaya başlamış ve 1937 yılında Cerletti ve Bini elektrikle harekete geçirilen nöbetlerin terapötik olarak daha önceleri kimyasal yoldan yaratılan konvülsiyonlar kadar etkin ama daha güvenilir ve daha az rahatsız edici olduğunu ispatlamışlardır. ECT tamamen ampirik bir tedavi biçimidir. Bu tip nöbetin hastaya niçin yararlı olduğu bilinmemektedir ancak son zamanlarda ECT'nin beyinde fizyolojik aktivite gösteren amin (bkz.) konsantrasyonlarını tıpkı antidepresan ilaçlar gibi arttırdığı ispatlanmıştır. Konvülsiyon terapisi ilk olarak şizofreni tedavisinde kullanılmış ama tek başına uygulandığı zaman ve fenotiazinlerin bulunmasından önce olumlu sonuçlar vermemiştir. Oysa fenotiazinlerle veya diğer majör trankilizanlarla kombine kullanımı gittikçe yaygınlaşmakta ve yalnızca çok kere dramatik bir tepki gösteren katatonik durumlarda veya affektif öğenin güçlü olduğu hastalarda değil aynı zamanda akut bir hastalık başlangıcı ya da şiddetlenmesi gösteren hattâ yalnızca medikasyonla tedaviye dirençli daha kronik paranoid şizofrenilerde bile uygulanmaktadır. ECT' nin başlıca endikasyonu daha ziyade endojen tipteki depresyondur. Uygun vakalardaECT hastalığın tamamen iyileşmesini sağlar ama tabii ki nüksetmeyi önlemez. Özellikle ilk olarak hayatın envolüsyonel döneminde başgösteren ve belirgin ajitasyonla karakterize olan endojen depresyonlarda etkindir. Oysa nörotik tipteki depresyonlarda hastalık nekadar şiddetli olursa olsun hiç yararlı değildir.
Pratikte ECT antidepresan ilaçlarla kıyaslanabilir. ECT bazı vakalarda hastalığın tamamen iyileşmesini oysa antidepresanlar yalnızca semptomatik rahatlamayı sağlar ve doğal bir remisyona kadar belki de aylarca tedavi gerekebilir. Öte yandan ECT tekrarlı anestetik kullanımını gerektirir ve poliklinik tedavide bile haftada bir veya iki kere yarım günlük iş kaybına yol açar. Pratikte evde tedavi veya poliklinik tedavinin mümkün olduğu hafif ve orta derecedeki depresyon vakalarında antidepresanlar çok yararlıdır. Daha entraktabl vakalarda veya antidepresanlarla tedavinin başarısız olması ihtimalinin bulunduğu şiddetli depresyon vakalarındaECT'ye başvurulmalıdır. Şiddetli depresyon geçiren hastalarda yeme güçlüklerinin yarattığı fizik rahatsızlık veya uykusuzluk genel ajitasyon ve huzursuzluk nedeniyle olan halsizlikten dolayı birçok hekim antidepresan ilaçları deneyerek zaman kaybedeceklerine tedaviye ECT ile başlamayı yeğlerler. Bu intihar tasarıları kuran hastalarda da geçerlidir; çünkü her iki tedavi yönteminde de iyileşme kaydedilmeden önce latent bir dönem geçmesine rağmen şiddetli depresyon geçiren hastalar şüphesiz ECT' den yararlanacaklardır ve daha az etkin bir tedaviyi deneyerek intihar riski göze alınmamalıdır. ECT ve antidepresan ilaçlar arasında bir seçim yapmak yerine özellikle ortam ve kişilik sorunları olan hastalarda yalnız ECT tedavisiyle başgösterebilecek bir nüksetmeyi önlemek için artık ECT ile birlikte antidepresan ilaçlar uygulanmaktadır. ECT öncelikle depressif hastalıklarda kullanılmakla birlikte mani durumlarında da yarar sağlayabilmesi bir çelişki gibi görünmektedir. Majör trankilizanların yetersiz bir kontrol sağladığı yahut hastalığın belirgin olduğu vakalarda ECT endikedir. Her iki durumdada genellikle daha sık uygulanan (örneğin ilk hafta üç kere sonra haftada iki kere) ECT kürüyle nöbetlere çok kere son verilir.
Tecrübeli bir ekip tarafından uygulandığındaECT son derece güvenli bir tedavidir ve ancak birkaç bin hastada bir ölüm vakası kaydedilir; başka bir deyimle genel anestezideki ölüm riskinden daha da az. Yalnızca yeni bir kardiak enfarktüs vakası ECT için bir kontrendikasyondur. Diğer kontrendikasyonlar nisbidir. Örneğin pülmoner tüberküloz veya konjestif kalb yetmezliği ve fizik gerileme vakalarında anestetik ve modifiye konvülsiyonların sakıncaları ve depressif hastalıktaki sürekli huzursuzluğun dezavantajları karşılaştırılmalıdır.
ECT başlangıçta genellikle haftada iki kere uygulanır ama tedavinin sonuna doğru haftada bire indirilir.Olumlu vakalarda üçüncü ya da dördüncü konvülsiyondan sonra düzelme kaydedilir ve altı yedi tedavi yeterli olabilir. Altı ya da yedi konvülsiyondan sonra düzelme görülmezse tedavinin sürdürülmesi tavsiye edilmez.
Tedavinin bir sonucu olarak kısmi amnezi özellikle yaşlı hastalarda sık görülür. Konvülsiyon sıklığı ve sayısı arttıkça amnezi de artar ve yaşlı hastalarda klinik durum elverir elvermez tedaviyi seyrekleştirmek yoluyla azaltılabilir. Amnezi hemen her zaman geçicidirama yaşlı hastalarda birkaç ay sürebilir.Ender olarak şiddetlidirama özellikle işi hafızaya dayanan bir hastada rahatsızlık yaratır. Çok kere bu gibi hafıza bozukluklarının ECT'nin ayrılmaz ve gerekli bir öğesi olduğu düşünülmektedir ama son zamanlarda yapılan çalışmalar bunun doğru olmayabileceğine işaret etmektedir. Böylece ECT' nin yalnızca non-dominant hemisfere uygulanmasına başlanmış ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Eğitimde Normalin Altında Performans
Bkz. ESN
Edward Sendromu (Trisomi E)
Bu sendrom E grubundan bir otosomal kromozomdaki trisomi ile ilgilidir (bkz. Denver Sistemi). Sendromda şiddetli akıl geriliğiyle birlikte hastalarda başka başka kombinasyonlarla başgösteren belirgin gross fizik formasyon bozuklukları mevcuttur. Belli başlı spesifik formasyon bozuklukları yüzde ellerde ayaklarda ve kalbde olur. Ayrıca bu sendromun bir özelliği olarak «falx cerebri» rapor edilmiş ve sık sık korpus kallosumda hipoplazi veya agenez vakaları kaydedilmiştir. Bu vakalarda çocukluk döneminden sonra yaşama şansı düşüktür. Belirgin bir büyüme geriliği ve gelişememe mevcuttur.
EEG (elektroansefalogram)
Elektroansefalogram kafatası yüzeyinde çeşitli noktalar arasındaki elektriksel potansiyel farklarının kaydıdır. Beyin yüzeyinde yahut derin serebral maddede karmaşık potansiyel analizleri yalnızca çok özel koşullar altında yapılabilir. Böylece kaydedilen elektriksel değişimler yüzey elektrodlarının yakınındaki elektriksel olayların toplamını yansıtır. Dolayısıyla kullanılan elektronik cihazın karmaşıklığına rağmen yapılan analiz temel olarak kabataslaktır.
Yine de aynı yaştaki kişilerde sağlıklı beyin traseleri tutarlılık gösterdiğinden anomaliler teşhis edilebilir. Kayıtta beliren ve normale uygun ritmlerin dağılım alanı yaş arttıkça daralır. Dalga biçimleri frekanslarına göre Grek alfabesiyle gösterilir.
Yeni doğmuş bebeklerde düzensiz ve asenkron delta (saniyede 4 cycle'dan az) ve teta (saniyede 4-7 cycle) bandlarında daha yavaş dalgalar hâkimdir. Üç yaşında bu predominans gittikçe teta bandına değişir voltaj artar ve alfa ritminin (saniyede 8-13 cycle) bazı öğeleri belirmeye başlar. Gittikçe alfa ritmi daha yavaş ritmlerin yerini alır ve 15 yaşında EEG ye alfa ritmi hâkim olur. Daha hızlı beta ritmleri (saniyede 14 cycle) de mevcuttur.
EEG organik serebral bozukluklarda ve serebral fonksiyonda sekonder etki yaratan bozukluklarda yararlıdır. Psikiyatride öncelikle bu bozuklukların doğrulanması ve teşhisin kesinleşmesinde katkısı olur. Ancak fonksiyonel bozukluklarla ilgili hiçbir bilgi vermez. Normal bir EEG trasesi akıl semptomlarının fonksiyonel kökeni bakımından zayıf bir dayanaktır. Epileptik bozukluklar EEG'de sık sık anormal ritmler gösterir. Bu ritmlerin karakteristikleri belli başlı nöbet tipleriyle ilgili bölümlerde anlatılmaktadır.
Temel ritmde desenkronizasyon ve yavaşlama sivri «spike» benzeri bölümler ve diğer tipte anomaliler (örneğin ritm yokluğu) özellikle beynin belli bir alanında lokalize olduğu zaman serebral fonksiyonun anormal olduğunu gösterir. Ancak birkaç bozukluk patognomonik EEG değişimleri gösterir.
Bkz. Grand Mal Petit Mal ve Lobus Temporalis epilepsisi
Efor Sendromu (Da Costa Sendromu)
(nöro-sirkülatuar asteni)
Savaş sırasında özellikle askerlerde görülen bu duruma barış zamanlarında veya sivil nüfusta ender rastlanır. Semptomları soluk kesilmesi sol meme altı ağrısı anksiete taşikardi çarpıntı ve efor durumunda bütün semptomlarda şiddetlenmedir.
Hastalığın kapsamında ya******ik faktörler önemli rol oynar. Ayrıca askeri hizmetten ayrılmak da bu kalıplaşmış klinik tablonun oluşumunu harekete geçirebilir. Bkz. Psikosomatik Bozukluklar
Kardiovasküler Sistem ve Psikosomatik Hastalık
Ego
Ego kişilik yapısının doğrudan doğruya dış ve iç ortamlarla ilgili bölümüdür. Id'den (bkz.) gelen içgüdüleri toplumsal ve emosyonel bakımdan uygun eylemlere doğru kanalize eder. Bu işlemde çeşitli mekanizmalar sözkonusudur: algılama motor hareket gerçekliğin kabulügüvenlik ve öz-korumayı sağlama arzusu. Ayrıca hafıza duygu düşünce ve genel sentez fonksiyonu da rol oynar. Ego'nun gelişimi fizik ve serebral olgunlaşmaya göre ve dış dünyadan gelen uyarıların kişilik üzerinde ilk etkileri bırakmaya başladığı doğumdan itibaren süregelen yaşantı faktörlerine göre değişir. Ego'yu kontrol ve modifiye eden ise Süperego (bkz.) veya vicdandır. Süperego ve ego arasındaki çatışma suçluluk duygularına ya da çok kere acı emosyonlarına yol açabilir.Ego çeşitli psikolojik savunma mekanizmalarıyla «id»in (içgüdüsel) uyarılarının hâkimiyetine ve kendisine çok güçlü gelen gerçekliğe karşı korunur.Bu mekanizmalar arasında represyon yadsıma projeksiyon regresyon yer değiştirme reaksiyon formasyonu rasyonalizasyon entellektüelleştirme süblimasyon (yüceltme) vs. vardır.
Ego-İdeal
Ego akıl proçeslerinin gerçekliği sınayan bölümüdür. Ego-ideal ise ego'nun bir öğesidir ve temelinde kişinin kendini ebeveyniyle özdeşleştirmesi ve olmak istediği gibi olmak için gösterdiği çaba vardır. Olgunlaşma sırasında ego-ideal değişebilir ama genellikle kişinin özdeşleşme umudu duyduğu ve çabası gösterdiği bir ideali yansıtır.
Egzibisyonizm
Egzibisyonizm erkek genital organlarının genellikle ereksiyon halindeki penisin kasten bir kadına gösterilmesidir. Genellikle pencerelerde ıssız yollarda veya genel tuvaletlerin yakınında olur. Bu eylemin erkekte tam bir cinsel heyecan yaratması için kadının şaşkınlık hattâ korku göstermesi gerekir. Egzibisyonist ender olarak fizik veya cinsel saldırıyı amaçlar. Hastalık adolesans döneminde zayıf cinsel dürtünün arttırılması için bir yöntem olarak başlar ve hastanın eşinin gebeliği sırasında yahut birikmiş saldırganlık duyguları ya da eşi tarafından cinsel bakımdan aşağılanması üzerine bir alışkanlık haline gelir.
Fantazi durumlarında aversiyon (engelleme) terapisi ve grup psikoterapisi en yararlı tedavilerdir. Nüksetme gösteren vakalarda östroienlerle kimyasal kastrasyon yararlı olabilir.
Egzistansiyel (Varoluşçu) Psikiyatri
Bu görüşün temelinde özellikle Kierkegaard Heidegger Husserl ve Sartre gibi düşünürlerin felsefe sistemleri vardır. Bu görüşe göre insan somut bireysel bir eylemcidir. Varoluş yalnızca yaşanabilir düşünülemez. Egzistansiyel analiz bu görüşün savunucularına göre geleneksel analizi tamamlayıcı niteliktedir ama kişiye ve dünyasına daha pratik ve geniş kapsamlı bir yaklaşım yöntemidir. Egzistansiyalistler özellikle şizofreni sorunlarıyla ilgilenirler. Böyle bir episodun hasta çevresindeki varoluş akımı içinde hayatını sürdürmeyi imkansız bulduğu zaman geliştiğini ileri sürerler. Hasta artık «bu dünyada değildir» (dasein). Egzistansiyel analiz semptomların gerisinde bu semptomları belirleyen spesifik yaşantı biçimlerinin araştırılmasından ibarettir. Kullandığı tekniklerin terapötik değeri konusunda kesin hiçbir delil yoktur- klasik analizde buna en yakın yaklaşım transferansm yorumlanması yani terapist ve hasta arasındaki ilişkinin ve bunun hastadaki hayata uyumsuzlukla ilişkisinin yorumlanmasıdır.
Eko-Ansefalografi (Sono-Ansefalografi)
Eko-ansefalografi endüstride kullanılan bazı yöntemlerden esinlenilerek geliştirilmiş yararlı bir teknik olup beyin orta çizgisindeki yapılarda yer değişikliği olup olmadığını saptamak amacıyla kullanılır. Bir çift baryum titanat kristali ihtiva eden bir prob'dan gönderilen bir ultra ses dalgası geri döner bu dalga beyin orta çizgisindeki vapılarda yansır ve sürekli bir eko oluşur. Bu yapılar merkezde olduğu zaman eko sırayla başın iki yanına yerleştirilen prob'lardan eşit uzaklıkta bulunur. Bu yapılarda kayma olduğu zaman ise eko başın bir yanındaki proba daha yakın bulunacaktır. Serebral atrofide subaraknoid boşluklardan eko'lar alınır ve vantriküller herbir hemisfere göre genişlemiş bulunur. Son olarak subdural hematomlar beyin orta çizgisinde eko oluşumunu önler.