Adın Bahardı (Yazan : Nk83)

Hikayeyi nasıl buldunuz?

  • Çok beğendim

  • Beğendim

  • Eh işte

  • Beğenmedim


Sonuçlar yalnızca oylamadan sonra görülebilir.

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
ggghhfhg.png


ADIN BAHARDI

dftgyıhj.gif

Ana Karakterler / Oyuncular
Bahar Kaya : Aslı Enver
Mert Arslan : Henry Cavill
Erkan Sancak : İlker Kaleli
Simay Arslan : Zeynep Çamcı

Konusu : Bahar geçirdiği kazanın ardından gözlerini bir hastane odasında açmıştı. Şaşkın olduğu kadar endişeliydi de. Ancak onu kötü bir sürpriz daha bekliyordu. Genç kız maalesef ki orada olma sebebini de hayatıyla alakalı diğer detayları da hatırlayamıyordu. Üzerinden de ne bir kimlik ne de bir telefon çıkmıştı. Sadece elinde sıkı sıkıya tuttuğu buruşuk bir kağıt parçası vardı.

Bu kağıdın üzerine alelacele yazılmış olan adres ise Mert Arslan adlı genç bir yazara aitti. Bu adresin sahibi olan Mert Arslan hayatında nasıl bir yer kaplıyordu bilmiyordu ama belli ki bu kazayı geçirmeden önce onun yanına doğru gidiyordu.

Şu an bulunduğu durum sebebiyle de yapılacak en doğru şey o adresteki Mert Arslan'a ulaşıp ondan kendisine yardım etmesini istemek olacaktı. Tanımadığı birinden yardım beklemek Bahar'a ne kadar zor gelse de bunu yapmaktan başka çaresi kalmamıştı. Keşke bu karşılaşmanın Mert için neler ifade edeceğini bilebilseydi.

Not : Nedendir bilinmez Soner Arıca'nın "Adın Bahardı" adlı şarkısını bir ara o kadar çok dinledim ki aniden aklımda oyuncularıyla beraber bu hikaye canlandı. Esin kaynağım bu güzel şarkı oldu yani.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
15f3decd34066d66266705811261.png

1. Bölüm : İlk göz ağrım ilk gönül yaram

Bütün gece gözünü bile kırpmadan yeni romanının üzerine çalışan Mert sabah saatlerinde oldukça yorgun bir halde salonundaki kanepesine boylu boyunca uzanmıştı. Niyeti yardım çığlıkları atan zihnini birkaç saat dinlendirip sonra da yazmaya devam etmekti. Ancak bu mümkün olamamıştı çünkü kısa bir süre sonra telefonu durmaksızın çalmaya başlamıştı.

Kulağına ulaşan sese uykusu tatlı geldiği için ilk anda kayıtsız kalsa da bir yerden sonra telefonun ısrarlı çalışını daha fazla göz ardı edememişti. Ağırlaşan başını yastığından isteksizce ayırdıktan sonra yattığı yerden doğrulup ayağa kalktı. Evin dağınıklığına ve etraftaki boş fincanlara yüzünü buruşturarak bakıp üzeri karmakarışık olan çalışma masasının önüne geldiğinde yüzü iyice ekşimişti. Tabir-i caizse her yer her yerdeydi. Gerçi bu evin toplu olduğu bir gün olmuş muydu o da muammaydı. O karışıklık içinde notlar aldığı kağıtlarını ve kitaplarını kaldırıp sonunda telefonunu bulmayı başararak eline aldı. Kayıtlı bir numara olmamasına rağmen hiç düşünmeden telefonunu açıp aramayı cevapladı.

Hastaneden arandığını anlar anlamaz yorgunluktan neredeyse kapalı halde duran gözleri aniden açılmıştı. İçinde oluşan korkuyla aranma sebebini sorduğunda ise durum ortaya çıkmıştı. Geçirdiği kaza sonrası hafıza kaybı yaşadığı için kimliği belirlenemeyen genç bir kızın üzerinden kendisine ait bir adres ve isim çıkmıştı. Aklına bu genç kızın kardeşi Simay olabileceği gelince endişeli bir tavırla hemen geleceğini söyleyip telefonunu kapattıktan sonra da askıdan ceketini alarak evden ayrıldı.

Koşar adımlarla arabasına geçip garajından geri geri çıkarken bir yandan da ailesini arıyordu. Kardeşiyle ilgili bir sorun yaşanıp yaşanmadığını bir an önce öğrenmeliydi. Ancak kardeşi konusunda endişelenmesine gerek yoktu çünkü telefonu bizzat Simay cevaplamıştı.

ooouygh.png


"Ağabeyciğim nasılsın?"

"Ben iyiyim de seni merak ettim. Simay sen neredesin?"

"Evdeyim ağabey"

"Doğru söyle bak! Bir sorun yok değil mi?"

"Aslında bu sorundan ne anladığına bağlı"

"O ne demek şimdi?"

"Şey... Akşam eve biraz geç gelmiş ve bu yüzden de küçük çaplı bir ailesel kriz yaratmış olabilirim"

"Neredeydin peki?"

"Arkadaşımdaydım nerede olacağım? Merve ile ders çalışmaya o kadar dalmışız ki Allah seni inandırsın saate bakmak şuncacık aklımızdan geçmemiş. Yani geçmedi!"

"Eminim öyledir"

"Öyledir öyledir"

"Bu konuda şaibeli bir durum seziyorum. Bunu daha sonra tekrar konuşalım"

"Konuşmayayım ya boş ver zaten biz bir araya gelene kadar konu bayatlar"

"Geçiştirmeye çalıştığına göre sen bayağı fırçalık bir şey yapmışsın"

"Of!"

"Oflama Simay! Annem nerede?"

"Bahçede babamla beraber kahve içip hakkımda bir karara varmaya çalışıyorlar. Ağabey sen neden beni bu kadar merak ettiğini söylemeyecek misin?"

"Önemli bir şey değildi. Simay şimdi araba kullanıyorum ben sonra yine ararım tamam mı?"

"Peki öyle diyorsan..."

"Sonra görüşürüz fıstık annemle babama sevgilerimi ilet"

"Tamam ağabeyciğim öpüyorum"

Mert sağlıksal yönden kardeşiyle alakalı her şeyin yolunda olduğunu anlayınca derin bir nefes almıştı. Arkadaşlarından da herhangi bir sorun olmadığını öğrenince telefonunu kapatıp tüm dikkatini yola verdi. Artık kim için çağrıldığını da gittiğinde anlayacaktı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Kısa bir süre içinde hastaneye gelmişti. Arabasını park edip koşar adımlarla içeriye girdikten sonra önce danışmaya sonra da oradaki görevlinin yaptığı yönlendirme ile başhekimin yanına çıktı. Kapıyı tıklatıp içeriye girdikten sonra "Merhaba ben Mert Arslan. Kaza geçiren ve kimliği belirlenemeyen bir hastanız nedeniyle buraya gelmem istendi. Kendisiyle alakalı bilgi alabilir miyim?" dediğinde başhekim oturmasını isteyip hastayla ilgili detaylar vermeye başladı.

Üzerinde araç anahtarı bulunduğu için bir araba kazası olduğu düşünülüyordu ancak genç kızın bulunduğu yerde aracına rastlanmamıştı. Büyük ihtimalle arabasından çıkmayı başarıp yardım istemek için uzun süre yürümüş ama anayola çıktığında daha fazla dayanamayarak yolun kenarına yığılmıştı.

Hastaneye geldiğinde ise durumu çok iyi olmasa da tedavilere en iyi şekilde yanıt vermişti. Güçlü bir bünyesi olduğu açıktı. Tek sorun kendisiyle alakalı hiçbir şey hatırlamıyor oluşuydu. Bu işlerini epey zorlaştırmıştı. Ancak bir süre sonra ortaya bu sorunu yok eden bir kağıt parçası çıkmıştı. Hemşirelerden biri onu genç kızın yumruk yaptığı elinden alıp o kargaşa içinde kaybolmasın diye cebine atmış ve sonra da ne olduğuna bakmayı unutmuştu. Tabii ortalık sakinleştikten sonra aklına gelir gelmez açıp baktığında da o kağıttan Mert'in ismi ve ev adresi çıkmıştı. Yani sonunda ulaşılacak kişiyi bulmuşlardı.

"Kendisini görebilir miyim?"

"Tabii ki görebilirsiniz Mert Bey ama sonrasında sizinle tekrar konuşalım olur mu?"

"Çıkmadan önce muhakkak yanınıza uğrarım"

"Siz şimdi dördüncü kata inin. Kattaki personelimiz durumdan haberdar size yardımcı olacaklardır"

"Teşekkür ederim"

Konuşma sonlanınca Mert genç kızın yanına gitmek üzere başhekimin odasından ayrıldı. Elindeki buruşuk ve üzerine kan sıçramış olan kağıda üzgün bir halde bakarken bir yandan da asansörün önüne doğru yürüyordu. Bu kız kim olabilirdi aklı almamıştı. Ailesinden ya da arkadaşlarından biri olmadığına göre belki de kitaplarını takip eden okurlarından biriydi. Bunu da birazdan öğrenirdi elbet.

Kata geldikten sonra hasta kabul bölümünde duran görevliye durumu anlattı ve böylece Mert'i bir odanın önüne aldılar. Hemşire önden girip birkaç saniye içeride kaldıktan sonra "Buyurun hastanızı görebilirsiniz" diyerek kenara çekildi. Tuhaf bir durumdu çünkü içeride kiminle karşılaşacağını bilmiyordu. Hatta gerçekten tanışıyorlar mıydı o bile muammaydı.

Mert odanın önünde durup tedirgin bir halde kapıyı tıklattıktan sonra nihayet sorularına bir cevap bulmak için içeriye girmişti. Tabii içeriye girmesiyle yaşadığı şok da gözlerine çok net bir şekilde yansımıştı. Ama bu kız...

terydtufykg.png


Mert kapının önünde sanki kanı çekilmiş gibi bembeyaz bir yüzle bahsi geçen hastaya bakıp kalırken genç kızda yattığı yerden ona doğru ürkek gözlerle bakıyor kendisine bir şeyler söylemesini bekliyordu. Belki bu adam şu an onun için bir yabancıydı ama Mert için bu kız o kadar çok şey ifade ediyordu ki...

İkisi de farklı manalar içeren bakışlarıyla birbirlerine bakarken genç kız aralarındaki suskunluğu bozarak "Mert Arslan siz misiniz?" diye sordu. Ses çıkmıyordu. Mert kızın karşısında adeta donup kalmıştı. Gözlerine inanamıyor bahsi geçen kazayı zihninde canlandırmaya çalışarak içten içe "Hayır hayır o değil. O olamaz" deyip duruyordu. Bu kız Mert için çok kıymetliydi ve dolayısıyla böylesine kötü bir olay yaşamış olmasının da derin üzüntüsünü yaşıyordu.

Adam kendisine öyle acı dolu bir şekilde bakıyordu ki kız gözlerinin dolacağını hissetmişti. Henüz onu tanıyıp tanımadığını bile bilmiyordu ama bu adamın yaşadığı hüzün ona da yansımıştı. Neden böyle olmuştu anlayamıyordu. Sanki kendi halini unutup onu teselli etmek isteği duyuyor gibiydi.

"Cevap vermeyecek misiniz? Siz Mert Arslan mısınız?"

Kızın sesiyle kendisine gelen Mert yaşadığı şokla bir şey diyemeden sadece benim dercesine başını sallayabilmişti. Kapıyı örttükten sonra kızın yanına doğru yaklaşıp yatağın sağ tarafında duran sandalyeye oturan Mert gözlerini de üzerinden bir an olsun ayıramıyordu. Şu an gözlerine inanamadığı anlardan birini yaşıyor olmalıydı. Kız yakınlık seviyelerini bilmediği için bakışlarını kaçırıp sessizce dururken aynı anlarda Mert'te onun kollarındaki kaza izlerine içi acıyarak bakıp "İyi misin? Canın acıyor mu?" diye sordu. Bunu sorarken sesi titriyordu. Bu adam her kimse kendisini seven biri olmalıydı.

Genç kız bakışlarını yavaşça Mert'e çevirerek "Dayanılmayacak gibi değil" dedikten sonra ona uzun uzun bakmaya başlamıştı. Bu kadar üzgün göründüğüne göre onunla gerçekten yakın olmalılardı ama yine de aralarında bir mesafe olduğu açıktı. Kim bilir belki de kavga etmişlerdi ve uzun süredir de görüşmüyorlardı. Akrabası arkadaşı ya da sadece bir tanıdığı mıydı acaba? Kimdi ki bu adam?

"Bir kaza geçirmişsin. Bana öyle söylediler de..."

"Bana da öyle söylediler"

"O güne dair hiçbir şey hatırlamıyor musun? Ufacık bir şey..."

"Tek hatırladığım şey gözümü açtığımda kendimi bir hastane odasında bulduğumdu"

"Bana elinde sıkı sıkıya tuttuğun kağıttan ulaşmışlar. Üzerinde adım ve adresim yazıyormuş. Anladığım kadarıyla o kaza olmadan önce benim yanıma geliyormuşsun"

"Bu söyledikleriniz bana o kadar yabancı geliyor ki... Etrafımdaki her şey o kadar boş ve anlamsız ki. Neden elimde o kağıt vardı bilmiyorum. Neden sizin yanınıza geliyordum hiçbir fikrim yok. Sizi ne kadar tanıyorum dost muyuz yoksa düşman mıyız herhangi bir tanışıklığımız var mı yok mu bilmiyorum. Çok garip değil mi?"

"Öyle olmalı"

Mert özlemle bakarken genç kız da çekinerek "Peki siz beni hatırlıyor musunuz?" diye sordu. Bunu soruyordu çünkü mesafeli duran Mert hâlâ aralarındaki bağdan ya da yakınlıktan ona bahsetmemişti. O da haliyle tereddütte kalmıştı. Bu soruyla birlikte Mert'in gözünde de onu ilk gördüğü an ve hemen ardından da seneler önce son kez gördüğü an canlanmıştı. İlk anı da küçücük bir kız çocuğuydu.

Genç kız hatırlamıyordu ama Mert ile aynı mahallede büyümüşlerdi. Mert ne kadar çekingen sessiz sakin bir çocuksa o onun aksine son derece yaramaz ve ele avuca sığmayan bir çocuktu. Bu yüzden o uçuşan eteklerini sıkı sıkı tutarak arkadaşlarıyla sokaklarda koşarken önünden her geçişinde çocuksu hislerle başını eğerdi Mert. Yüzüne bakmaya çekinirdi çünkü. Belki aynı ana denk gelirlerdi de kendisine ne kadar hayran olduğunu anlardı belli mi olurdu?

Seneler bir bir geçmesine rağmen Mert yanına gitmeye de tanışmaya da cesaret edememişti. Ama onu izlemekten de kendisini alamazdı. Her sabah okula gidişleri ondan ayrı geçirdiği sıkıntılı saatlere tekabül ediyordu. Dönüşleri ise tam bir bayram havası estiriyordu sokaklarında. Karşılıklı kaldırımlarda o arkadaşlarıyla gülüşüp konuşarak evine doğru giderken Mert tek başına onun gülüşünü izleyerek yürüyordu. Yalnızlığını ona hissettirmeyen sıcacık bir gülüştü bu.

Şimdi ise o kız gelmiş Mert'e beni hatırlıyor musun diye soruyordu. Hatırlamaz mıydı hiç? Bu kız onun hem ilk göz ağrısı hem de ilk gönül yarasıydı.

Seneler önce cesaretini toplayarak karşısına çıkmaya hazırlanırken ne yazık ki onu bir başkasıyla el ele göz göze görmüştü. Karşısındaki adama gözlerinin içi gülerek bir şeyler söylüyor adam da onu öpüp sarılarak karşı cevap veriyordu. Sevdiği kız o adamla mutlu görünüyordu. Çok mutlu...

aesrdhtjf.gif


Mert ikisine bakıp kalırken kızla adam bir arabaya binip uzaklaşmışlardı. Elinde ona hediye etmek için getirdiği ilk kitabıyla gidişlerini izledikten sonra apartmana girip kitabını kapısının önündeki gazeteliğe bırakarak oradan ayrılmıştı. Onu okumasını istiyordu çünkü o roman ikisini anlatıyordu. Ona anlatamadığı her şey o kitaptaki satırlarda gizliydi. Yani anlayacağınız ne geçmişte ne de gelecekte doğru ana hiç denk gelememişti Mert. Ya çekindiği için ya da geç kaldığı için kaçırmıştı sevdiğini. Ta ki bugüne dek...

Tam umudunu kesip hayatına yeni bir yön vererek ilk ve belki de tek aşkı olan bu kızı unuttuğunu sandığı bir dönemde bu sefer de sevdiği ona gelmişti. Kendisini hatırlamıyordu ama şu an yanındaydı ve tam karşısında duruyordu. Mert'ten başka gidebileceği güvenebileceği kimsesi de yoktu. Her ne yaşadıysa bu kendisini görmeye gelmesini sağlamıştı. Belki de en zor anında Mert bir kaçış noktası olmuştu ona.

Aralarında uzunca bir sessizlik olunca genç kız Mert'i dikkatle inceleyip gözlerini kısarak "Daldınız" dedi. Doğru dalmıştı. Bu kız Mert'in hafızasında o kadar güçlü bir yere sahipti ki herhalde bir konuşmaya başlasa saatlerce hiç ara vermeden ondan bahsedebilirdi.

İlk defa yüzünde tatlı bir tebessüm oluşmuştu genç adamın. Hoş ve güven verici bir bakışla bakarken genç kız umutlanıp "Beni hatırlıyor musunuz diye sormuştum. En azından adımı söyleyebilirsiniz diye umuyorum" diyerek sorusunu yineledi. Mert dişlerini sıkarken gözünün önüne gelen hoş bir görüntüyle genç kıza doğru dönüp aynı romanının sonunda kendi el yazısıyla yazdığı gibi cevabını vermişti.

"Hatırlıyorum. Adın Bahar'dı"

syrdhjcg.gif


1.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
jdttfj.png


2.Bölüm İlk Aşk

"Hatırlıyorum. Adın Bahar'dı"

Mert'in sözü biter bitmez Bahar'ın yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmuştu. Nedenini bilmiyordu ama duyduğu şey bu haliyle kulağına çok tanıdık gelmişti. Sanki daha önceden de duymuş gibi gülümseyerek "Demek adım Bahar" dedi. Mert o anlarda gözlerini kaçırarak ellerini birbirine kenetlemişti.

Bahar da onun her hareketini dikkatle inceliyordu. Çekingen bir adamdı bu Mert. Sürekli gözlerini kaçırması kelimelerini özenle seçip tedirgince konuşması Bahar'da bu izlenimi uyandırıyordu.

Mert'in bu hallerini ilgiyle izlerken "Peki soyadım ne?" diye sorunca genç adam kısa bir an durup sonra da bakışlarını yavaşça ona doğru çevirdikten sonra çok hoş bir bakışla omzunu silkeleyerek "Bilmiyorum" dedi. Çocukken bunu merak edip öğrenme çabası olmadığı gibi büyüdüğünde de karşılaştığı durumlar sebebiyle öğrenme şansı olmamıştı.

Açıkçası Bahar soyadını bilememesine bir anlam verememişti. Demek ki yakın değillerdi. Akraba olmayı bırakın belli ki bu adam arkadaşı bile değildi. Gözlerini kısarak bakmayı sürdürürken Mert derin bir nefes alıp ayağa kalkarak pencerenin önüne doğru gitti.

Perdenin ucundan dışarıya bakarken çocukluğuna geri dönmüştü sanki. Bacağını kırıp aylarca evden çıkamadığı günlerde sokağı balkonlarından seyrederdi. Bahar'ın annesi de zaman zaman kendi pencerelerinde gözükür "Bahar hadi artık eve gel de dersini çalış!" diye bağırırdı. Mert de adını ilk defa bu sayede öğrenmişti. Bahar'ın beş dakika daha kalabilmek için annesine verdiği muzur cevaplar yüzünden de gülümsemesine engel olamazdı. Aynı şimdi de olduğu gibi.

"Anladığım kadarıyla birbirimizi pek tanımıyoruz"

Mert'in omzunun ucundan kendisine doğru bakarak "Soyadını bilmiyor olmam seni tanımadığım manasına gelmez ama öğrenmek istiyorsan söyleyeyim. Sen beni benim seni tanıdığım kadar iyi tanımıyorsun" demesi Bahar'ı şaşırtmıştı. İyi de neden kendisini gece vakti elinde tanımadığı bir adamın adresiyle yollara atmıştı ki o zaman?

Nedenini hatırlayabilmek için bunu sesli olarak dile getirip kendisini zorlarken Mert aklına gelen bir düşünceyle "Seneler önce seni görmeye gelmiştim. Hatta kapına bir kitap bıraktım. Belki de onu okuduktan sonra beni bulmaya karar vermişsindir" dedi. Demek evinin nerede olduğunu biliyordu. Bu iyi bir şeydi değil mi?

Bahar söylediği şeyi düşünüyor düşünüyor ama bir türlü bir bağlantı yakalayamıyordu. Gergince alnını ovalayarak "Anlayamıyorum. Nasıl olur da sıradan bir kitap beni tanımadığım birine getirebilir ki?" deyince Mert yanına yaklaşıp gözlerini Bahar'ın gözlerine dikerek "O sıradan bir kitap değildi" dedi. Bahar da ona baktığında gözleri ilk defa buluşmuştu. Bu bakışları onun gerçekten sıradan bir kitap olmadığının belgesi gibiydi. Bu sefer tuhaftır ki gözlerini ilk kaçıran Bahar olmuştu.

"Onu diğerlerinden ayıran özellik neydi peki?"

"O kitabı ben yazdım"

Bahar hayretle bakıp "Siz mi? Peki onu neden kapıma bırakmıştınız?" derken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Mert ise bu soruyu açık bir şekilde cevaplamaya gönüllü gözükmüyordu. Kapıya doğru yürüyüp üstü kapalı bir şekilde "Doğru zamanın geldiğini düşünmüştüm ama maalesef ki yanılmıştım" dedikten sonra kapıyı açıp "Başhekim ile konuşmam gerekiyor. Birazdan geri dönerim" dedi. Mert giderken Bahar da ardından bakıp kalmıştı.

Acaba geri dönecek miydi? Belki de başhekim ile konuşmayı bahane ederek onu orada bırakıp evine geri dönecekti. O yüzden mi konuşmalarını kesip aniden çıkmıştı acaba? Yapar mıydı bunu gerçekten? Ama Bahar'ın şu durumda ondan başka güvenebileceği ya da ulaşabileceği kimsesi yoktu ki.

•●●·٠•●●•٠·˙

Bahar onun gelmesini beklerken ister istemez uykuya yenik düşmüştü. Mert ise başhekim ile konuştuktan sonra genç kızın yanına geri dönmüş ve uyanmasını beklerken de onu seyre dalmıştı. Bu kızın güzel görünmediği tek bir an var mıydı acaba?

Mert elini Bahar'ın eline doğru uzatıp sonra da dokunmadan geri çekmiş ve tam o anda da telefonunun sesi duyulmuştu. Yerinden kalktıktan sonra pencerenin önüne gelerek telefonunu cevaplarken Bahar da sesler yüzünden gözlerini aralamıştı. Başını merakla diğer tarafa çevirdiğinde açık olan pencereye yaslanıp telefonla görüşen Mert'i görünce derin ve rahat bir nefes almıştı. Geri döneceğini sanmamıştı herhalde.

"Oğlum sen nerelerdesin? Cep telefonunu ayrı evini ayrı arıyorum ama açan yok. Öldüm meraktan Mert"

"Dışarıdayım anne ne oldu?"

"Simay'ı aramışsın. Ağabeyimin bir derdi var ama söylemedi kesin kötü bir şey olmuş belli etmiyor dedi"

"Bak sen şuna! Ben iyiyim anne merak etme. Küçük cadı ortalığı karıştırmak istemiş sanırım. Simay orada mı?"

"Yanımda ama yüreğim ağzıma geldi be oğlum!"

"Telefonu ona verir misin? Belli ki haftalık ağabey azarını işitmemiş hanımefendi"

"Tamam veriyorum. Kendine dikkat et yavrum"

"Tamam anne öpüyorum"

"Ağabeyciğim..."

"Ağabeyciğim demek! Küçük hanım neden ağabeyimin bir derdi var söylemiyor diyerek annemi meraklandırıyorsun?"

"Aaa aa! Öyle mi demişim? Kuru iftira!"

"Bir de koskoca kadını yalancı mı çıkarıyorsun? Kendi vukuatını kapatmak için beni öne sürdün değil mi?"

"Of! Yine kuru iftiraya kurban giden bir Simay kardeş vakasıyla karşı karşıyayız sayın izleyiciler"

"Sululuk yapma"

"Tamam o da var ve itiraf etmeliyim ki tam cezam açıklanırken mükemmel bir kurtarıcı oldun. Ama ne yapayım ya senin için de çok endişelendim. Telefonda sesin bir tuhaf geliyordu"

"Sen de gidip annemin yüreğine mi indireyim dedin?"

"Ya ağabey valla kötü bir niyetim yoktu"

"Bir daha ki sefere anlamadan etmeden insanları telaşlandırma"

"Peki tamam bu sondu"

"Ben şimdi eski bir arkadaşımı görmeye geldim. Bugün uğrayamam ama yarın yanınıza gelmeye çalışırım"

"Tamam ağabeyciğim bekliyoruz"

"Söz vermiyorum gelirsem ararım. Görüşürüz ağabeyinin tatlı belası"

"Ya of!"

"Ağabeylere oflanmaz Simay şunu bir öğrenemedin gitti!"

"Tamam oflamıyorum sadece öpüyorum. Görüşürüz"

Mert gülümseyerek telefonu kapatıp cebine koyduktan sonra dışarıyı izlemeye dalmıştı. O sırada ağabey kardeş arasındaki bu tatlı görüşmeye tanık olan Bahar da yüzünde hoş bir ifadeyle onu izleyip "Geri dönmeyeceksiniz sanmıştım" dedi. Mert sesini duyar duymaz doğrulup ardına bakmıştı. Sonsuza kadar yanında kalmasını istediği birini nasıl bırakıp gidebilirdi ki?

Bahar'ın yanına doğru yürüyüp sandalyeye oturduktan sonra "Başhekim ile konuşup son durumun ne olduğunu sordum. O da bana seni gün içinde taburcu etmeyi düşündüklerini söyledi" deyince Bahar'ın yüz ifadesi düşmüştü. İçini bir korku kapladığını inkar edemezdi. Bu halde ne yapar ne eder hiçbir fikri yoktu. Mert ona yardım edecek miydi onu bile bilmiyordu.

Bahar huzursuz olmuş gibi üzerindeki pikeyi sıkı sıkı tutarak sessiz kalınca Mert buna bir mana veremeyip "Sevinirsin sanmıştım" dedi. Genç kız tedirgin bakışlarla "Sevindim tabii ama buradan çıktığımda nereye gideceğimi ne yapacağımı kime güvenip kime güvenmeyeceğimi bilmiyorum ki" deyince Mert onun ne kadar zor bir durumda olduğunu daha net anlamıştı. Bana güvenebilirsin demek istiyordu ancak bunu söylemek bir şey ifade eder miydi emin değildi.

"Benimle gelmek ister misin?"

"Nereye?"

"Benim evime. Eğer istersen kendini toparlayana kadar yanımda kalabilirsin. Hatırlarsan eğer daha önce evine geldiğimi söylemiştim. Kendini iyi hissettiğinde seni oraya götürürüm. Böylelikle seni tanıyacak birilerine ulaşabiliriz. Umarım hâlâ aynı yerde oturuyorsundur"

"Yardımlarınız için teşekkür ederim. Çok iyisiniz gerçekten"

"Bana sadece Mert de lütfen"

"Peki olur"

•●●·٠•●●•٠·˙

Mert hastaneden çıkabilmeleri için gerekli olan işlemleri yaparken Bahar da hemşirenin yardımıyla giyinip onu beklemeye başlamıştı. Bu adam kimdi bilmiyordu ama yine de yanında olup kendisine destek verdiği için mutlu olmuştu. O olmasaydı ne yapardı nereye giderdi hiç bilmiyordu. Herhalde sokaklarda boş boş gezip başına da bin bir türlü şey gelirdi. Daha önceden kıymetini biliyor muydu orası muammaydı ama Mert gibi bir tanıdığı olduğu için belli ki çok şanslıydı.

"Hazır mısın?"

Bu sesin gelişiyle arkasını döndüğünde Mert kapıda durmuş ona bakıyordu. Bahar'ın üzerinde kaza geçirdiği gün giydiği kıyafetler vardı ve gerçekten çok kötü görünüyordu. Keşke bilseydi de gelirken ona yeni elbiseler getirebilseydi.

Mert'in kendisine karşı olan bakışlarını takip eden Bahar perişan bir halde olan kıyafetlerine baktığında çok utanmıştı. Bunun neticesinde de gözlerini kaçırıp "Hazırım" dedi. Kendilerine arabaya kadar refakat etmek için gelen genç adam da o sırada tekerlekli sandalyeyi Bahar'ın yanına doğru yanaştırmıştı. Artık hastaneden çıkabilirlerdi.

Asansöre geçip otoparka inerken Bahar da belli etmemeye çalışarak aynadan Mert'in yüz ifadesine bakıyordu. O an ne düşündüğünü aklından neler geçtiğini bilmek istiyordu ama bu pek mümkün değildi tabii. Asansör durduğunda Mert önden gidip arabasının kapılarını açmıştı. Onlara refakat eden genç adam Bahar'ın kalkmasına yardım ederken de hemen araya girip "Teşekkür ederim bundan sonrasını ben hallederim" dedi.

Adam geçmiş olsun dileklerinin ardından uzaklaşmış o sırada da Mert Bahar'ın oldukça dikkatli bir şekilde araca binmesine yardımcı olmuştu. Kapıyı kapatıp şoför tarafına geçtikten sonra da aynalarını kontrol edip Bahar'ın göz hapsinde olarak torpidodan güneş gözlüklerini çıkardı. O kadar uykusuzdu ki gün ışığı bile gözlerini son derece rahatsız ediyordu.

"Hâlâ seninle nereden tanıştığımızı söylemedin"

Mert dikiz aynasından arka tarafa doğru bakarak "Seninle aynı mahallede büyüdük. Evlerimiz karşılıklıydı. Bütün gün bıkmadan usanmadan bir an olsun oturmadan koşuşturduğun sokaklar ortak oyun alanımızdı" dediğinde bu duyduğuna biraz şaşıran Bahar gülümseyerek "Çocukluk arkadaşıyız o zaman" dedi. Pek öyle sayılmazdı aslında.

Mert kısa bir an durup "Arkadaş olduğumuzu söyleyemem. Seninle sadece bir kez konuşabilmiştik onda da zaten karşındakinin ben olduğumu fark etmemiştin" dedikten sonra düşünceli bakışlarıyla yola bakmayı sürdürünce Bahar bu dediğine şaşırıp "Fark etmedin derken... Nasıl yani?" diye sordu. O günü düşünürken Mert'in yüzünde tatlı bir gülüş belirmişti.

"Arkadaşlarınla birlikte saklambaç oynuyordun. Gözükmemek için o kadar çok çaba harcıyordun ki gelen giden olup olmadığına bakarken kayıp yüzüstü çamurun içine düşmüştün"

"Gerçekten mi?"

"Siz oynarken ben de uzaktan izliyordum. Senin düştüğünü görünce yardım etmek için yanına koştum. Yüzün gözün çamur içindeydi. Seni kaldırdığımda bir yandan o haline durmaksızın gülüyordun bir yandan da gözlerim yanıyor lütfen bir şey yap diyerek bağırıyordun"

"Aman Allah'ım düşünmesi bile kulağa çok komik geliyor. Ee! Sonra ne oldu peki?"

"Çocukluk aklı işte üzerimdeki gömleği çıkarıp gözlerini silmen için sana vermiştim. Sonra da bir yerlerden yüzünü yıkayabilmen için su bulmaya gittim. Geri döndüğümde arkadaşların etrafını sarıp sana yardım etmeye başlamışlardı bile"

"Yanıma gelmedin mi?"

"Hayır"

"Neden?"

"Çünkü artık bana ihtiyacın yoktu"

Mert aniden susup tüm dikkatini yola verirken Bahar da aynadan bir süre onu izleyip sonra da "Teşekkür ederim" dedi. Mert bakışlarını ona doğru çevirip neden dermiş gibi baktığında Bahar sebebini açıklar bir edayla "O gün bana yardım ettiğin için... Anladığım kadarıyla sana teşekkür etme fırsatım olmamış" deyip gülümsedi. Aman Allah'ım! Ne güzel gülüyordu o öyle. Sanki gülmüyor güneşin doğuşunu haber veriyordu.

"Hep böyle misin Mert?"

"Nasıl?"

"İhtiyacı olan herkesin yardımına kayıtsız şartsız koşar mısın?"

"Herkes kadar"

Verdiği kısa cevap onun böyle konularda övgü almaktan hoşlanmadığını belli eder gibiydi. Bahar da bunu anladığı için imalı bir tavırla "Demek herkes kadar" dedikten sonra bir an onunla göz göze gelip önüne döndü. Bahar'a göre bu konuda kesinlikle mütevazilik yapıyordu. Bu söyleyiş şeklinden de yüzündeki ifadeden de belli oluyordu.

•●●·٠•●●•٠·˙

Kısa bir süre sonra evin önüne gelmişlerdi. Mert yürüme mesafesini uzatmamak için garaja girmeden arabayı kapıya yakın bir yere park etmişti. Gözlüğünü çıkarıp yerine geri koyduktan sonra da arabadan çıkarak Bahar'ın kapısını açtı.

Genç kızın çıkmak için yaptığı atılım Mert'in kolunu uzatmasıyla kesilmişti. Bu vesileyle de birbirlerine bakarken Bahar elini Mert'in koluna dolayıp rahatça çıkmıştı. Eve doğru ağır adımlarla yürürken Bahar oldukça sessizdi çünkü o sırada evi incelemeye başlamıştı. Ufak tefek bahçeli müstakil bir evdi ama hem sıcacık hem de sempatik bir havası vardı. Sevmişti burayı...

Mert kapıyı açtıktan sonra aniden evi bıraktığı son hali hatırlamıştı. Bu yüzden de içeriye girmeden önce yüzünü ekşiterek Bahar'a bakıp "Dağınıklık için kusura bakma bütün gece çalıştım da etrafı toparlamaya fırsatım olmadı" dedi. Bahar kibarlık edip sorun olmadığını söyleyerek içeriye girdiğinde evin halini görür görmüş ve bu sözünü geri alırcasına da "Aman Allah'ım! Evine bomba düşmüş gibi" deyip Mert'i şaşırtmıştı. Daha iyi bir benzetme yapılamazdı ki.

Mert böyle bir şey söyleyeceğini tahmin etmediği için garip bakışlı gözlerini ona doğru döndürürken Bahar da Mert'e bakıp "Affedersin bütün gece çalıştım deyince sadece tek bir yerde çalışmışsındır diye düşündüm. Evin geneline bu kadar yayılmış olabileceğin aklıma gelmedi" deyip güldü. Bu söylediği şey Mert'i de güldürmüştü. Hay aksi! Ev gerçekten de bir kasırgaya ev sahipliği yapmış gibi görünüyordu.

sertret.gif


Ayakkabılarını ve ceketlerini çıkardıktan sonra Bahar salondaki kanepeye geçmiş Mert ise telaşla etraftaki boş bardakları ve ıvır zıvır eşyaları toparlamaya başlamıştı. O kadar hızlıydı ki birkaç saniye içinde kasırganın izleri silinmeye başlamıştı.

Bahar gözlerini yavaş yavaş evin içinde gezdirirken Mert ona evet demesini umarmış gibi "Acıktın mı?" diye sordu. Acıkmaz mıydı hiç? Hem de kurt gibi acıkmıştı. Bahar acıktığını söyleyip yemek hazırlarken yardım isteyip istemediğini sorunca Mert telefonunu eline alıp ona doğru bakarak "İyi günler ben Riva sitesinden Mert Arslan pizza siparişi verecektim. Evet evet her zamankinden" deyiverdi. Her zamankinden dediğine göre bu evde pek tencere kaynamıyordu herhalde.

Bahar tebessüm ederek önüne dönerken gözüne oldukça zengin gözüken kitaplık çarpmıştı. Koltuğun kenarına tutunup yavaşça kalktıktan sonra gözünü ayırmadan kitapların önüne geldi. Garip bir şekilde suskunlaşmıştı. İşaret parmağını kitapların isimleri üzerinde gezdirirken de bir anda geri dönüp "İlk Aşk" adlı kitabı yerinden çıkararak eline aldı.

glııgl.png


Kapağını inceleyip sayfalarına baktıktan sonra her ne hissettiyse aniden durup kitabın en son sayfasına baktı. Bir şeyler mi hatırlamıştı acaba? O sırada yanına gelen Mert "Bir şey mi oldu?" diye sorunca Bahar kitabı hızla kapatıp arka kapaktaki Mert'in yakın çekim resmiyle karşı karşıya kaldı. Evet bir şey olduğu açıktı. Bu cam gibi parlayan mavi gözler ona hafızasını zorlamasını emrediyordu sanki.

Mert kendisini duymadığı için koluna dokununca Bahar refleksle geri çekilip o sırada da elinde tuttuğu kitabı yere düşürdü. Bu dokunuş bile ona tedirgin olduğu şeyler hissettirmişti. Doğal olarak Mert ne olduğunu anlayamamıştı. İkisi sözleşmiş gibi aynı anda eğilip kitabı tutunca ister istemez bakışları da yeniden buluşmuştu. Bahar o resimdeki gözleri en canlı haliyle karşısında görünce nefesini tutup sonra da gözlerini onun gözlerinde gezdirerek Mert'i şaşırtan bir soru sordu.

"Evimin kapısına bıraktığın kitap bu muydu?"

2.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
rtrytuu.png


3.Bölüm : Bir şey hatırladım

Bahar'ın "Evimin kapısına bıraktığın kitap bu muydu?" sorusu içinde bulunduğu durum sebebiyle Mert için beklenmedik bir soru olmuştu. Kitabı eline aldıktan sonra Bahar'a doğru tutup onunla alakalı herhangi bir şey hatırlayıp hatırlamadığını sorarak merakla vereceği cevabı beklemeye başladı. Aslında hatırlıyorum demek Bahar'ın durumu için pek de doğru olmayacak gibiydi. O kitapla ilgili bir şey hissetmişti ama bunun neden kaynaklandığını anlayamamıştı.

Bahar ayağa kalkarken düşünceli bir ifade ile "Bilmiyorum ama bir an onu daha önceden de gördüğümü hissettim" dediğinde aslında daha çok yazarın yani Mert'in resminden bahsediyordu. O resimdeki bakışlar gözüne çok aşina gelmişti. Mert ayağa kalkıp kısa bir an sessiz kaldıktan sonra "Haklı olabilirsin çünkü sana hediye ettiğim kitap buydu. Hafıza kaybının geçici bir durum olduğu söylenmişti belki de hatırlamana yardımcı olmalıyız. Bu kitap iyi bir başlangıç gibi görünüyor" dedi.

Bahar kendisine uzatılan kitabı eline alıp "Tamam ama bu kitap hafızamın geri gelmesine nasıl yardımcı olacak ki?" diye sorunca Mert aynı küçükken yaptığı gibi gözlerini kaçırıp başını eğerek "Okumaya başladıktan sonra yavaş yavaş anlayacaksın" dedi. Bahar duyduğu şey ile birlikte sessiz kalıp koltuğa oturarak merakla elindeki kitabı incelemeye almıştı. Genç kız kendi geçmişini okuduğundan habersiz sayfalar arasında dalıp giderken çalışma masasının önündeki sandalyesine oturan Mert ise alışık olmadığı bir heyecanla onu izlemeye başlamıştı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yaklaşık yarım saat kadar sonra kapı telefonunun çalınışı duyuldu. Bahar bu sesle irkilip elindeki kitabı bırakarak etrafa bakınırken Mert'in kolunu çalışma masasına yaslayarak uyumuş olduğunu fark etmişti. Görünen o ki odanın sessizliği derin bir uykuya dalmasını sağlamıştı. Yanına geldiğinden beri uykulu bir hâli vardı zaten. Şimdi ise sessiz sedasız oturduğu köşesinde huzur içinde uyuyordu. Demek ki sessizlik olunca hissettiği yorgunluğa daha fazla dayanamayarak içi geçmişti.

"Mert!"

Bahar seslense de karşı cevap alamıyordu. Mert'in uyanmayacağını anlayınca yerinden kalkıp kapıya doğru giderek telefonu eline aldı. Tedirginliğini yansıtan bir ses tonuyla "Efendim?" dedikten sonra pizza siparişlerinin geldiğini ve içeriye gönderildiğini söyleyen güvenlik görevlisine haber verdikleri için teşekkür edip Mert'in yanına yaklaştı. Of! Nasıl uyandıracaktı ki şimdi?

Mert'i korkutmadan uyandırmak için hafifçe kıstığı sesiyle "Mert uyan pizzacı geldi. Mert!" derken bir an susarak ona bakıp kaldı. Bahar kendisine kayıtsız şartsız yardım eden bu genç adamı hatırlamayı gerçekten çok istiyordu ama kendisini ne kadar zorlasa da onunla alakalı bir ipucu yakalayamıyordu. Sadece bu karakteristik yüz hatları ona tanıdığı bildiği biriymiş gibi hissettiriyor bu da Mert'e güven duymasını sağlıyordu.

Bahar hoş bir bakışla Mert'in uyuyan halini izlemeye dalmışken kapının zili çalmıştı. İşin kötüsü Mert sesle birlikte aniden o cam gibi parlayan masmavi gözlerini açınca da kendisine bakan Bahar ile yüz yüze kalmıştı. Ooops! Açıkçası Mert kendisini izlediğini anlayınca çok şaşırmış Bahar'da bu şekilde yakalanınca çok utanmıştı. Telaşla doğrulup saçlarını toparlaya toparlaya "Seslendim ama uyanmadın. Pizzacı geldi" diyerek geri çekilirken Mert ona şaşkın bir halde bakmayı sürdürüp ayağa kalktıktan sonra da kapıya doğru gitti. Açtığı gibi de karşısına ışıl ışıl gözlerle bakan kurye genç çıkmıştı.

"İyi günler Mert ağabey"

"Nasılsın Emre?"

"İyiyim ağabey koşuşturup duruyorum"

Mert pizzayı alıp ücretini öderken gözleri üzerinde olan Bahar'da kenardan onları izliyordu. Genç çocuk "Az kalsın unutuyordum" dedikten sonra çantasından bir kitap çıkarıp Mert'e doğru tutarak "Ağabey kız arkadaşıma kitabını hediye edeceğim de üzerini imzalar mısın?" dedi. Ne hoş bir hediyeydi o öyle. Bahar gülümserken "Tabii ki imzalarım. Kız arkadaşının adı Zeynep'ti değil mi?" diye soran Mert pizzayı "Evet ağabey Zeynep" diyen çocuğa geri verip kitabı alarak isme özel olarak imzaladı. Çocuk çok mutlu olmuştu. Nasıl olmasın ki?

"Çok sağ ol ağabey ben artık gideyim. Size afiyet olsun"

"Dikkatli git sitenin girişi yine kayıyor"

"Geçen sefer düştüğümden beri buradan çıkarken çok dikkatliyim ağabey merak etme"

Pizzayı teslim alıp çocuğu geçirdikten sonra Mert'in gözü kenarda duran Bahar'a takılmıştı. Ah tabii ya! Aklından tamamen çıkmış. Oysaki ona giyecek uygun bir şeyler verecekti. Pizzayı masaya bırakıp "Kusura bakma bütün gece çalıştım ve bu yüzden de uyumaya fırsatım olmadı. Önce sana kalacağın yeri göstermeliydim. Şu sağdaki odada rahatça kalabilirsin. Kendine ait bir banyon ve dolapta da giysiler var. İstediğin gibi kullanabilirsin" dedi. Giysiler var derken?

Giysiler var deyince Bahar'ın yüz ifadesi değişmişti. Kimin kıyafetleriydi ki bunlar? O sessiz kalınca Mert sanki aklını okuyormuşçasına "Kardeşim Simay bazı zamanlar buraya gelip benimle kalıyor. Odada kendisine ait küçük bir elbise dolabı var. Umarım bedenleriniz uyuyordur" deyiverdi. He ondan yani! Yoksa bir kız arkadaş ya da eş meş vakası değil.

Bahar tebessüm eder gibi olup "Teşekkür ederim ama ya kardeşin kıyafetlerinin başkası tarafından kullanılmasını istemiyorsa ne olacak? Sormadan giymem ayıp olmaz mı?" diye sorunca Mert yüzündeki hoş gülümsemeyle "Kardeşim böyle şeyleri önemseyecek biri değildir. Hatta o kadar olaydan kopuktur ki emin ol elbiselerinden birini üzerinde görse onun kendi kıyafeti olduğunu anlamaz bile" dedi. İlginç bir kıza benziyordu.

"O halde ben yemeğe oturmadan önce üstümü değiştirip geleyim olur mu?"

"Rahatına bak"

"Hemen dönerim"

•●●·٠•●●•٠·˙

Bahar odanın kapısını kapattıktan sonra elbise dolabının önüne gelerek önce aynada kendisini inceleyip sonra da gördüğü şeyden memnun kalamayarak dolabın kapağını açtı. Askılar arasında gidip gelirken bordo ve oldukça rahat gözüken bir bluz ve kot pantolon seçip yatağın üzerine bıraktı. Bunlar üzerine olabilirdi sanki.

Bahar üzerini değiştirirken Mert mutfağından tabak ve içecekler için bardak alıp geri gelmişti. Masanın düzenini sağladıktan sonra peçete almaya giderken de Bahar odadan çıkıp "Çok beklettim değil mi?" diye sordu. Aksine gayet hızlıydı.

Mert ona baştan aşağıya baktıktan sonra başını iki yana sallayıp "Hayır bekletmedin. Hadi pizza hâlâ sıcakken oturup yiyelim. Ben peçeteleri alıp geliyorum" diyerek mutfağa doğru gitti. Bahar da onun ardından masaya doğru gelerek içecekleri bardaklara doldurmaya başlamıştı. Mert kısa sürede elinde peçeteler ile geri gelmiş ve beraber masaya oturduktan sonra sohbet ederek ilk pizza dilimlerini ellerine almışlardı.

"Kitabın çok sürükleyici inan elimden bırakmak istemedim"

"Beğenmene sevindim"

"Hikayeyi ağzından dinlediğimiz çocuk..."

"Ne olmuş ona?"

"O hayali bir karakter mi?"

"Neden sordun?"

"Duygularını ve olayları anlatışı o kadar içten ki sanırım okurken onun gerçek biri olmasını istedim"

Mert duyduğu şey ile mutlu olup sessizce pizzasını yemeğe devam ederken Bahar da bir şey söylememesi karşısında ona doğru bakıp gülümseyerek "Bu karakter gerçek biri öyle değil mi? O yüzden hikayesi daha ilk anda kalbime dokundu. Yaşanmış bir hikaye bu" dedi. Böyle söyleyince Mert'in bakışları Bahar'a dönmüştü. Kalbine dokunmuş muydu gerçekten? Mert başarabilmiş miydi bunu?

Mert kısa bir an düşündükten sonra yorgun gözlerini Bahar'dan uzaklaştırarak "Evet okuduğun kitabın konusu yaşanmış bir hikayeden alındı" dedi. Bahar bunu duyduğuna sevinmiş gibiydi.

"Yaşanmış bir hikaye ise o çocuk şimdi nerede?"

"Bunu neden merak ediyorsun?"

"O küçük çocuğu tanımak isterdim"

"O artık bir çocuk değil"

"Büyüdü yani"

"Evet"

rtfdhf.jpg


Bahar gözlerini üzerine diktiği Mert'e "Onu görüyor musun peki?" derken gülümsemeye başlamış bunun farkında olan Mert ise pizzasıyla ilgilenerek tatlı bir tebessümle "Evet kendisini sık sık görüyorum" demişti. Evet aynanın önüne her geçtiğinde o çocukla göz göze geliyordu. Verdiği cevap Bahar'ı mutlu etmiş bu da yüzündeki gülüşe yansımıştı.

"Mert..."

"Efendim?"

"Neden bana daha açıklayıcı cevaplar vermiyorsun?"

"Açıklayıcı mı?"

"Evet"

Birbirlerine bakarken Mert lokmasını yutup "Tam olarak ne bilmek istiyorsun?" diye sordu. Bahar tatlı bir gülüşle kısa bir an ona doğru bakıp sonra da "Tamam soruyorum ama kaçamak cevaplar vermek yok" dedikten sonra Mert'in kabul etmesiyle de arayı hiç uzatmadan "O küçük çocuk kim?" diye sordu.

Aslında Mert'in yüzündeki ifadeden cevabı tahmin edebiliyor gibiydi. Belki de sadece emin olma derdindeydi. Bunu Mert'te anlamıştı ve bu yüzden de lafı hiç dolandırmadan "O küçük çocuk benim" deyiverdi. Bahar buna şaşırmamıştı çünkü ilk bölümün açılış resminde gördüğü kadarıyla o küçük çocukta aynı Mert gibi ışıl ışıl bakan mavi gözlere sahipti ve onları da mütemadiyen kaçırma eğilimindeydi. Anlatımlardaki çekingen tavırları ve de en önemli ipucu olan iyilikseverliği de göze ilk çarpan detaylardı.

"Demek kendi hayat hikayeni yazdın"

"Onun benim hikayem olduğunu söylemedim"

"Kimin hikayesi peki?"

"Söylersem büyüsü bozulmaz mı?"

"Haklısın. Sanırım bu konuda yazara güvenmem gerekiyor"

Bahar pizzasından bir ısırık alıp bir süre düşündükten sonra "Aynı mahallede büyüdüğümüzü söylemiştin. Hikayende bana da küçücükte olsa bir yer verdin mi? Mesela şu çamura düşme anım gibi" diye sordu. Yer vermez miydi hiç? O kitap henüz farkında olamasa da aslında Bahar'ın kendi hikayesiydi. Onu dışarıdan gören bir göz yazmıştı o satırları.

Mert içeceğinden bir yudum alıp bardağını yerine bırakırken "Bence bu hikayede nasıl bir yer edindiğini kendin bulmalısın" dedi. Bahar ona bakarak düşüncelere dalmıştı. Ne tuhaf... Hafızasını kaybeden biri için fazla rahat değil miydi Allah aşkına? Yani sürekli sorular sorup gerekli cevapları almak için çırpınması ya da en azından Mert'e kendisini oturduğu eve götürmesi için ısrarcı olması gerekmiyor muydu? Ama nedense içinde garip bir dinginlik vardı. Burada huzur bulmuştu sanki. Tam da olması gereken yerdeydi şu an.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yemek sonrası Mert her ne kadar kendisini yormamasını söylese de Bahar onu dinlemeyip sofrayı kaldırmasına yardımcı olmuştu. Kendisini kötü hissetmiyordu. Aksine gayet iyiydi. Bulaşıkları hallettikten sonra Bahar içeriye dönüp kitabı tekrardan eline alırken Mert'te çayı koyup salona geri dönmüştü.

Tam önünde de rüya gibi bir görüntü vardı. Bahar salonundaki koltuğunda kıvrılıp oturmuş hoş bir gülüş eşliğinde de elinde sıkı sıkı tuttuğu kitabını okuyordu. Acaba kitaptaki kızın kendisi olduğunu ne zaman anlayacaktı? Aslında daha da önemlisi acaba o kızı yeniden hatırlayabilecek miydi?

"Neden kitaptaki kıza hislerinden hiç bahsetmedin Mert?"

O an daldığı için Bahar'ın sorusunu tam olarak algılayamayan Mert bunu yüz ifadesiyle de belli edince Bahar gülümseyip "Kıza diyorum... Yazdıklarından anladığım kadarıyla yıllar geçmesine rağmen ona hissettiklerini hâlâ söylememişsin" dedi. Ama Bahar hile yapıyordu. Belli ki meraktan sayfaları atlaya atlaya gidiyordu.

Mert ne desin ki şimdi? Tekli koltuğa geçip sırt tarafındaki yastığı kucağına aldıktan sonra Bahar'a mahzunca bakarak "Söyleyemedim çünkü hep geç kaldım" dedi. Bahar bu duyduğuna çok üzülmüştü. Halbuki Mert'in bu kıza olan sevgisini kıskanılacak ölçüde özel bulmuştu.

"Neden geç kaldığını düşündün ki? Bence ne olursa olsun kendisine karşı olan bu güzel duyguları bilmeye hakkı vardı"

"Üzgünüm ama ben öyle bir adam değilim"

"Nasıl bir adam?"

"Hayatında başka biri olduğunu bile bile sevdiğim kadına gidip ona olan duygularıma karşılık vermesini beklediğimi söyleyebilecek bir adam değilim. Gerekçesi ne olursa olsun var olan bir ilişkinin ortasına geçip taraflardan birine böyle itiraflarda bulunmak hoş olmaz diye düşünüyorum"

Bahar şimdi daha da çok üzülmüştü. Buruk bakışlarla birbirlerine bakarken içten içe hayır demesini isteyerek "Yoksa evlenmiş mi?" diye sordu. Mert başını olumsuzca iki yana sallayarak "Hayır bildiğim kadarıyla evlenmedi. Aslında şu an hâlâ birlikteler mi onu da bilmiyorum" dedi. Ee! İyi ya işte...

Bahar umut dolu bir ses tonuyla "Bence onu görmeye gitmelisin. Hatta gitmekle de kalmayıp eğer o bahsettiğin adam şu an hayatında değilse ona kesinlikle duygularını da söylemelisin" derken yok artık diye düşünen Mert "Olmaz bunu yapamam" dedi. Niye yapamıyor canım atla deve değil ya! Hem ne o öyle hayatında biri var yapamam hayatında biri yok öyle de yapamam. Ne bekliyordu acaba kızın kendiliğinden gelip sormasını mı? Kızın haberi bile yoktu ki!

Tabii Bahar sessiz kalamamıştı ve biraz da üstüne gitmek amaçlı "Neden yoksa korkuyor musun?" diye sormuştu. O anlarda durgun bir halde önüne bakan Mert gülümseyerek karşısındaki meraklı ve de muzur bakışlı gözlere doğru dönmüştü. Bunları gerçekten Bahar ile konuşuyorlar mıydı yoksa bu bir rüya mıydı?

"Belki de gerçekten korkuyorumdur"

"Ama neden? Düşünüyorum da en kötü ne olabilir ki Mert?"

Ciddileşme anı gelmişti. Bahar'ın bu sorusuyla düşüncelere dalan Mert üzgün bir ifadeyle "Ne mi olabilir? Söyleyeceklerim onun için bir şey ifade etmezse bana olumsuz bir yanıt verip..." dedikten sonra sustu. Öyle bir durumda ne hissedebileceğini düşünürken devam etmek zor gelmiş gibiydi. Bahar dikkatli gözlerle onu dinlerken Mert aniden susunca meraklanıp "Olumsuz yanıt verirse ne olur?" diye sordu. Ne olurdu biliyor musun? Bu Mert için her şeyin anlamını yitirdiği bir an olurdu.

Bahar sessizliğini koruyan genç adama pürdikkat bakarken Mert yüz ifadesi çökmüş bir halde ona bakarak "Bir insana yapılabilecek en kötü şey nedir biliyor musun? Umudunu elinden almaktır. Çünkü umudunu kaybedersen bu hayatla olan tüm bağlantını da kaybedersin" dedi. Birbirlerine bakıp kalmışlardı. Mert belli ki bu kızı Bahar'ın anladığından çok daha fazla sevmişti. Daha doğrusu hâlâ daha sevmeye devam ediyordu.

Mert huzursuz bir halde bakışlarını kaçırıp "Ben gidip çayları doldurayım" dedikten sonra yerinden kalkarak mutfağa gitmiş duyduklarıyla üzülen Bahar ise ardından bakıp kalmıştı. Okumaya ara verdiği kitabın sayfasına saçından çıkardığı tel tokayı tutturup kenara bıraktıktan sonra da pencereye doğru yaklaşarak dışarıya bakmaya başladı. Resmen kendi derdini unutmuş Mert ve şu meçhul kızla ilgili düşüncelere dalmıştı.

Umudunu kaybetmekten korktuğu için ya birlikte yaşayabilecekleri çok güzel bir sevgiyi geciktiriyorsa ne olacaktı? Belki de düşündüğü gibi değil kalbinin istediği gibi olacaktı her şey ne biliyordu ki? Gerçekten de çok üzülmüştü. Özellikle de Mert'in cesaret edemeyişine ve alacağı olası bir kötü yanıttan korkmasına üzülmüştü.

Bahar dalgın bir halde sessizce dışarıyı izlerken kısa bir süre sonra Mert elinde çay tepsisiyle içeriye girmişti. Ancak aksilik bu ya tam sehpaya yaklaşırken yerdeki gazeteliğe takılınca dengesini kaybedip tepsiyi ve çay bardaklarını büyük bir gümbürtü ile yere düşürüverdi. İşin garibi yerde un ufak olan bardakların çıkardığı sesin Bahar için hiç de hoş olmayacak şeyler çağrıştırmasıydı.

fgsrt.gif


Çıkan sesle birlikte Bahar'ın gözünde bir sahne belirmişti. Bir kavga anı gibiydi. Elindeki şişeyi bağırarak birine fırlatıp ıskalaması sonucu duvara çarpmış aynı şu an çıkan ses gibi büyük bir gümbürtü kopmuştu. Asıl kötü olan şey adamı ikinci sefer de ıskalamıyor oluşuydu. Eline aldığı vazo yüzünü seçemediği adamın başına isabet etmiş ve onun yere yığılmasına neden olmuştu.

Hissettiği korkuyla arkasını dönen Bahar sanki hayalet görmüş gibi bakıyordu. Mert ise henüz ne halde olduğuna bakamasa da onu korkuttuğu için özür dileyip yerdeki tepsiyi ve kırıkları toparlamaya çalışıyordu. Keşke başını kaldırıp bir baksaydı. Gördüğü şeylerin ne manaya geldiğini anlayamayan Bahar kısık bir ses tonuyla "Mert!" diye seslenince nihayet Mert'in dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştı.

Mert kırık camları tepsiye koyarken Bahar'ı duyunca ona doğru dönmüş ve donuk bakışlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Elindekileri hemen bırakıp ayağa kalkarak yanına giderken bir yandan da neyi olduğunu soruyordu. Bahar kilitlenmiş gibiydi. O sahnenin öncesini ve sonrasını hatırlamaya çalışıyordu. Kimdi ki o adam? Neden ona zarar vermeye çalışıyordu bir türlü anlayamıyordu. Ancak çok kızgın olduğu açıktı çünkü adama "Senden nefret ediyorum. Nefret!" diye bağırıyordu.

Bahar ses çıkarmayınca iyice paniğe kapılan Mert yüzünü ellerinin arasına alıp "Bahar neyin var? Bahar iyi misin konuş benimle!" demeye başladı. Konuşsun ama önce söyleyeceği şeyleri kafasında bir toparlaması gerekiyordu sanki. Bahar dolu dolu olan bakışlarını kaldırıp Mert ile göz göze gelerek "Bir şey hatırladım" dedikten sonra sesi titreyerek "Çok kötü bir şey..." dedi. Mert iyice meraklanmıştı. Onu bu denli etkileyecek ne hatırlamış olabilirdi ki?

Bahar'ı koltuğa oturtup "Ne gördüğünü benimle de paylaşmak ister misin?" diye sorunca Bahar tereddütlü bakışlarıyla ona doğru bakıp bir süre düşündükten sonra "Ben... Ben onu öldürdüm galiba" dedi ve zar zor nefes alıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ne demek onu öldürdüm galiba? Mert hıçkırıklara boğulan Bahar'a sarılıp sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da söylediği şeyin şaşkınlığıyla ne yapacağını bilemeden öylece bakıp kalmıştı.

3.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
15f6bb07e9b9c83d836051553803.png


4.Bölüm : Sen de kimsin?

Genç kız neler söylemişti öyle? Resmen birini öldürmekten bahsediyordu. Ama yok böyle bir şey olamazdı. Bu imkansız gibi bir şeydi. Mert'in tanıdığı Bahar durum ne olursa olsun asla böyle bir şey yapabilecek biri değildi. Hem öyle bile olsa Bahar'ın izini hemen bulmazlar mıydı? Sonuçta günlerce hastanede kalmıştı. Bir cinayet işlemiş olsa polis çoktan ona ulaşmanın bir yolunu bulurdu.

Mert'in kafası allak bullak olmuştu. Belki de Bahar adamı sadece bayıltmıştı ve korkup kaçarken de bu kazayı yapmıştı. Ama kendisi bu işin neresindeydi onu bir türlü çözemiyordu. Böyle bir anda yapılacak onca şey varken ya da güvenip gidebileceği bir sürü tanıdığı varken Bahar neden onca insan içinde Mert'i seçmişti ki?

Mert omzunda uyuyakalan Bahar'ı yavaşça koltuğa yatırdıktan sonra üşümesin diye de odasından pike almaya gitmişti. Durum düşündüğünden daha da karmaşıktı sanki. Ona evine gidip seni tanıyan kişilere ulaşmaya çalışırız demişti ama hâl böyleyse durum açıklığa kavuşana kadar Bahar ortalarda gözükmese daha iyi olurdu. Belki de Mert'in bunu tek başına yapması daha doğru olacaktı.

Salona geri dönen Mert elindeki pikenin kat yerlerini açtıktan sonra Bahar'ı uyandırmamaya özen göstererek üzerine örtüp karşısındaki koltuğa geçmişti. Gözlerini bir an olsun Bahar'ın üzerinden ayırmıyordu. Aklındaki soru işaretlerine makul cevaplar ararken de bir süre sonra ister istemez dalıp gitmişti. Aslında o da uyuyup kafasını toplasa iyi ederdi çünkü doğru düşünebilmesi için biraz dinlenmesi gerekiyordu.

•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙

Sabah olmuştu ama ev o kadar sessizdi ki insanın yataktan kalkası gelmiyordu. Bahar da saatin tik tak tik tak sesleri sebebiyle gözlerini ister istemez aralamak zorunda kalmıştı. Çok da yorgun hissediyordu. Sanki bütün kemikleri sızlıyor gibiydi.

ykxyk.gif


Yattığı yerden kalkmadan etrafa bakınırken sehpanın üzerine bırakılmış bir not olduğunu fark etti. Aklına gelen ilk şey de Mert'in oraya "Ekmek almaya gidiyorum birazdan dönerim" yazmış olabileceğiydi. Üzerindeki pikeyi çekerek kalktıktan sonra boynunu ovalaya ovalaya uzanıp kağıdı eline aldı. Mert sabah erkenden çıkmış ve Bahar'a da bu notu yazarak evinin bulunduğu yere gidip neler olduğunu kontrol edeceğini yazmıştı.

Bahar yazılanları okumasına rağmen kağıdı kenara bırakmıyor Mert'in el yazısını inceleyip duruyordu. Bazı harfleri yazış şekli farklı görünüyordu. Karakteristik bir el yazısı olduğu açıktı. Aynı yüzü gibi yani. Bu kadar küçük şeyler neden ona tanıdık geliyordu bunu da aklı almıyordu. Alt tarafı bir el yazısıydı işte.

O sırada kapı telefonunun sesi duyulmuştu. Tedirgin hislerle sese doğru dönüp ne yapması gerektiğini bilemeden bakarken bir süre sonra kapı telefonunun ısrarına dayanamayıp ağır adımlarla yanına doğru gitmeye başladı. İçinden yetişemeden kapansa keşke diye geçirirken de telefonun sesi kesilmişti. Başka bir şey istese olacaktı demek ki. İnşallah evde kimse yok diye gelen kişiyi geri göndermişlerdir çünkü kendisine ait olmayan bir eve kimi davet edip kimi etmeyeceğini doğal olarak bilemiyordu.

Derin bir nefes alıp yüzünü yıkamak için banyoya doğru gittiğinde kapıya da bir anahtar sokulmuş ve Mert'in kız kardeşi Simay eve giriş yapmıştı. Kapıdaki güvenlik görevlisi onu tanıdığı için belli ki içeriye girmesinde bir sakınca görmemişti. Simay gayet rahat bir tavırla etrafa bakınıp banyonun ışığını da açık görünce direkt pastaneden aldığı poğaçaları ve simitleri bırakmak için mutfağa girmişti.

O ağabeyi ve kendisi için tabak hazırlayıp çayı koyarken aynı anlarda Bahar da banyodan çıkıp evin içindeki tıkırtıları duyarak "Mert sen misin?" diye seslendi. Bahar tedirgince bir cevap beklerken Simay onun ne dediğini tam olarak duyamasa da bir kızın seslenişiyle gözlerini sonuna kadar açmış ve elindeki simit tabakla buluşamadan havada asılı kalmıştı. Ne oluyordu yahu!

Gözleri seri bir şekilde bir sağ bir sol yapmaya başlamıştı. Eğer ağabeyinin sesi bir yerlere kaçmadıysa bu ses kesinlikle evinin içinde dolanan bir kıza aitti. Ama bu imkansızdı. Bu saatte ağabeyinin evinde bir kız... Yok artık!

Hâlâ bir cevap gelmeyince Bahar korkuya kapılıp yabancı biri olabileceğini düşünmüştü. O etrafta kendisini savunabileceği bir obje ararken Simay da elindekileri bırakıp parmak uçlarında yürüyerek kapıya doğru yaklaştı. İkisi de bir diğerinden korkarken aynı anda "Bir... İki... Üç!" deyip birbirlerinin önüne çıkmış ve bu ani çıkışta senkronize bir şekilde atılan çığlıklarla doruğa ulaşmıştı.

Yüksek frekanslı bu iki çığlığın ardından ikisi de karşısında bir kız bulunca sakinleşmişti ama yine de elleri kalplerinin üzerinde olarak "Sen de kimsin?" deyip birbirlerine garip garip bakmaya başlamışlardı. Sessizliği ilk bozan da Bahar olmuştu ama bir yandan da umarım başka bir şey sormaz çünkü verecek başka bir cevabım yok diye düşünüyordu.

"Şey... Ben Bahar"

"Kıza bak ya! Güzelmiş de..."

fılfı.gif


"Efendim?"

"Yok bir şey sen üstüne alınma. Ben sadece içimden kendi kendimle fikir alışverişinde bulunuyordum"

"Anladım galiba"

"Sen anladın da ben hiçbir şey anlamadım. Sen de kimsin be! Ne işin var ağabeyimin evinde?"

Bahar rahatladığını hissedip şaşkın bir ifadeyle "Ağabey mi? Sen Mert'in kız kardeşi misin yani?" diye sorunca Simay da gözlerini kocaman açıp "Yok canım ya!" dedikten sonra eliyle olmayan bıyığını düzeltiyor gibi yaparak "Aslında amca oğluyum da bıyıkları yeni kestim o yüzden anlayamaman çok normal" deyiverdi. Bıyık mı? Tövbe estağfurullah!

"Hıı..."

"Şaka yaptım şaka! İnandın mı yoksa? Yok kız bende bıyık mıyık ne arar saçım bile zor uzuyor benim"

"İnanmadım da şaşırdım sadece"

"Ama itiraf et bir an için beni bıyıklı hayal ettin değil mi?"

Simay da böyle biriydi işte. Bahar şu an şaşkınlaşsa da bir saate kalmaz ona alışması yetmiyormuş gibi severdi de genç kızı. Bakmasın şimdi kendisiyle kafa bulduğuna Bahar'dan hoşlanmasa şu an onunla konuşmak yerine kapının yerini gösteriyor olurdu. Gerçi sonra da Mert onu ne yapardı o daha iyi bilirdi.

"O an değil ama şu an gözümde bir pos bıyık canlanmadı diyemem"

"Hem de pos! O kadar da uçmasaydın keşke"

Bahar gülümseyerek elindeki objeyi bir kenara bırakırken Simay korku dolu gözleriyle onu takip edip "Nasıl ya! Şansım yaver gitmeseydi onu kafama mı indirmeyi planlıyordun?" diye sordu. Böyle söyleyince Bahar'ın gözleri istemsizce dolmaya başlamıştı. Yapmadığı şey değildi sonuçta. Emin değillerdi ama belki de bu yüzden bir adamın ölümüne neden olmuştu.

Bahar'ın gözünden akan yaşı görünce hemen onun yanına gelen Simay kızın saçlarını yüzünden çekerek "Ay çok da hassas yerim! Dur kız ağlama kötü bir şey demedim ki. Valla şimdi ağabeyim şu kapıdan girip seni ağlattığımı görürse benim de anacığımı ağlatır" deyiverdi. Ay ne tuhaf bir kızdı bu Simay!

Ağlarken bir anda Simay'ın komik tavrına gülmeye başlayan Bahar "Kusura bakma sinirlerim bozuldu" deyince onu omzuna çekip sıkıca sarılan Simay'da dudaklarını bükerek "Aa! Dengesiz de aynı ben! Ağla ağla ferahlarsın sonra da gider kahve yaparız fal bakarım ben sana daha da çok açılırsın" dedi. Ne kahvesi ne falı şimdi?

•●●·٠•●●•٠·˙

Kızlar bir ağlayıp bir gülerek kendi aralarında anlaşırken Mert'te yaklaşık bir saati bulan yolculuk sonrası Bahar'ın evinin sokağına gelmişti. Bildiği kadarıyla Bahar küçüklüğünden beri burada yaşıyordu ama son gelişinden sonra taşınmış mıydı yoksa hâlâ aynı evde mi oturuyordu emin değildi.

Apartmanın önüne geldikten sonra arabasını park edip telefonunu da alarak aracından indi. Önce dışarıdan apartmana doğru şöyle bakıp sonra da biraz gergin hissederek içeriye girdi. Belki de kapıyı çaldığında karşısına Bahar ile birlikte gördüğü adam çıkar diyeydi bu gerginliği.

Apartmana girdiğinde gözleri ilk anda posta kutularına gitmişti. Küçükken boyu yetmez içlerinde ne olduğuna zıplaya zıplaya bakmaya çalışırdı ama şimdi içine bakmak için biraz eğilmesi bile gerekiyordu. Yıllar ne çabuk geçip gidiyordu öyle.

Posta kutularına tek tek göz gezdirirken üzerinde sadece daire numarası bulunan kutunun içindeki zarfı çekerek üzerine baktı. Zarfta "Bahar Kaya" yazıyordu. Yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Elini yazının üzerinde gezdirirken de aniden toparlanıp apartman girişine bakarak zarfı iç cebine koydu ve yukarıya çıkarak kapıyı tıklattı.

Belki evde birileri olabilirdi diye düşünmüştü ama maalesef Bahar evinde tek başına yaşıyordu. Anne ve babası yıllar önce Ayvalık'a yerleşmiş ama Bahar İstanbul'da bir düzen kurduğu için kalmayı daha uygun bulmuştu.

Kapının açılmayışı Mert'in yüzünün düşmesine neden olmuştu. Sakin sakin etrafına bakınırken belki bir komşusundan yardım alabilir diye düşünüp karşı kapıya doğru yaklaştı. Ancak o dairenin de zilini çalıp oradan da bir ses çıkmayınca olduğu yerde kalakalmıştı. Şimdi ne olacaktı peki? Bahar'ı tanıyan birileri muhakkak olmalıydı. Ama kim?

O sırada apartmanın içinde bir ayak sesi duyuldu. Biri yukarıya çıkıyor olmalıydı. Belki de bir komşuydu gelen. Mert sese odaklansa da bir an gözü daha önceden içine kitabını bıraktığı gazeteliğe takılmıştı. İçinde kitabı yoktu elbet ama kurumuş güller vardı. Kim bilir ne zaman ve kimin tarafından bırakılmışlardı.

Mert eğilip içine baktığında tam köşeye sıkışmış bir de kart olduğunu görmüştü. Eline alıp derin bir nefes alarak yazılanları okurken kaşlarının istemsizce çatılmasına da engel olamıyordu. Belli ki o daha önce de gördüğü adam hâlâ Bahar'ın hayatındaydı.

"Özür dilerim Bahar yalvarırım beni affet

Senden ayrı geçecek bomboş ve anlamsız bir hayatım olmasını istemiyorum
Beni ara konuşalım

Erkan"
thrts.jpg


Bir süre elindeki kartta yazılanlara bakan Mert onu da yanına alıp almamayı düşünürken arkasından yaklaşan birinin "Kime baktınız?" diye sormasıyla kartı cebine atıp ayağa kalktı. Tabii arkasını dönmesiyle de Erkan denilen adamla yüz yüze gelmesi bir oldu.

Erkan'ın sağ gözünün üst bölgesinde bir bant ve çevresinde de kızarıklıklar vardı. Belli ki Bahar o vazoyu fırlattığında tam da oraya isabet etmişti. Yani adam ölmemişti. Acaba ona Bahar'ın kendi evinde olduğunu söylemeli miydi? Aralarında yaşanmış olması muhtemel şeyleri düşününce Mert bu adama güvenip güvenemeyeceğini pek de bilememişti doğrusu. Önce Bahar ile konuşması daha doğru olacak gibiydi. Eğer o kendisini Erkan ile görüşmek için hazır hissediyorsa o zaman gereken ne ise o yapılırdı.

Mert kapıya doğru bakarak bir şeyler söylemeye çalışırken Erkan da aralarındaki sessizliği bozup "Bahar'ın arkadaşı mısınız?" diye sordu. Mert'in bakışları bu soruyla birlikte adama doğru dönmüştü. Erkan henüz cevabını alamasa da sözlerine "Eğer öyleyse nişanlım burada değil. İsminizi bırakın ben dönünce kendisine geldiğinizi iletirim" diyerek devam etmiş ve söyledikleriyle ne yazık ki Mert'in yüreğine bir ateş düşürmüştü. Nişanlım mı dedi o? Bahar ve bu adam nişanlanmış mıydı? Evleneceklerdi yani...

Mert zorlukla yutkunmaya çalışıp ifadesini toparlayarak "Evet ben Bahar'ın eski bir arkadaşıyım. Adım Mert. Bu arada nişanlı olduğunuzu bilmiyordum. Tebrik ederim. Neyse ben sizi tutmayayım iyi günler" dedikten sonra adamın ters bakışları altında merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. O kadar kötü hissetmişti ki Erkan'ın karşısında duracak gücü kendisinde bulamamıştı. Bir yumru oturmuştu boğazına... Geçecek gibi de görünmüyordu.

Berbat bir halde dışarıya çıkarken de kapının önünde apartman görevlisine rastlamıştı. Adamı içeriye girerken durdurup ağzını aramak için "Affedersiniz ben Bahar Kaya'nın bir arkadaşıyım. Kendisini arıyorum ama ulaşamıyorum evinde de bulamadım. Sizin bir bilginiz var mı acaba?" diye sordu. Adam tedirgin bir ifadeyle "Bahar Hanım o geceden sonra apar topar gitti daha da gelmedi" dedi. O geceden sonra mı? Belli ki adamın gördüğü bir şeyler vardı.

Mert bir gözü apartmanın içinde olarak "O gece derken demek istediniz? Bunu sanki bir sorun olmuş gibi söylediniz de merak ettim" dediğinde adam da sanki pot kırmış gibi çekinerek "Bana bir şey sorma beyim! Ahanda Erkan Bey'in arabası burada gidip ona sor" dedi. Adamın bildiği bir şeyler olduğu kesindi.

Mert tam ısrarcı olacakken merdivenlerden inen Erkan'ı görünce bunun için uygun bir zaman olmadığını düşünüp vazgeçmişti. Adama iyi günler dileyip arabasına doğru gittikten sonra kapıyı açıp oturduğunda Erkan da apartmandan çıkmış ve göz göze gelmişlerdi. Mert bu adamı ilk gördüğünde de sevmemişti şimdi de.

Birbirlerine dik dik bakarken Erkan da aracına geçmiş ve arabalarını çalıştırıp herhangi bir sıkıntı yaşanmadan aksi yönlere doğru gitmişlerdi. Erkan az önce görüp konuştuğu adamın şu an Bahar'ın yanına gittiğini bilse ne yapardı acaba?

4.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
syeurdtıkfy.png


5. Bölüm : Bir şeyler öğrenebildin mi?

Mert eve dönüş yolundayken Bahar ile Simay'da güzel bir sohbet eşliğinde çay ve simitlerini yiyerek birlikte vakit geçirmişlerdi. Hangi ara kaynaşmışlardı belli değildi. Gerçi Simay'ın da bu tatlılıkla kaynaşmadığı biri kalmış mıydı o da ayrı bir tartışma konusuydu.

Kahveler de içildikten sonra Simay'ın ısrarıyla fincanını kapatan Bahar belli belirsiz bir halde gülümseyerek falını yorumlamasını beklemeye başlamıştı. Sanki anlattıklarından bir şey anlayabilecekti.

"Neyse halin o çıksın falin"

"Ne?"

"Ne bileyim fal bakılırken hep böyle denir"

"İyi madem"

"Bahar senin için çok sıkılmış"

"Bildin"

"Bilirim tabii az önce konuştuk ya... Ama dur şimdi daha derinlere ineceğim asıl o zaman şaşırıp kalacaksın"

"Tamam bekliyorum"

"Şimdi ben bir kalabalık görüyorum da insanlar şey gibi... Ne gibi? Böyle yan yana dizilmiş yukarıdan bakınca kırkayak gibi görünüyor. Bu ne be!"

"Bana mı soruyorsun?"

"Dur çözerim ben bunu da ne saçma bir görüntü o öyle ya!"

"Boş ver o zaman başka ne var?"

"Hee! Anladım. Halay çekiyor bunlar ortalarında da el ele tutuşan bir çift var ama ikisinin de kafaları başka bir yöne bakıyor"

"Bu konuda yorumsuzum çünkü hiçbir fikrim yok"

"Senin derdin yakında çözülüyor bak "T" çıkmış. Tez zamanda demek bu"

"Buna sevindim işte"

"Derdine derman olacak kişinin adında da "T" harfi olabilir tabii. Aman canım hangisi uyarsa bak tuttu diye ona yorarız "

"Başka ne var peki?"

"Başka... Sana bir yol var ama önü kapalı"

Bunu söyledikten sonra sessizlik olmuştu ama sonra sırıtmaya başlayan Simay imalı imalı omuz attığı Bahar'a "Buraya gelmişsin ama geri dönemiyorsun galiba gidiş yolun kapalı. Ay bu önünde kapı gibi durup yolu ulaşıma kapatan zat-ı muhterem kim ki?" deyince Bahar da Mert'i işaret ettiğini anlayıp utanarak "O ne demek Simay? Tamam bu kadar yeter! Sen falı amacından saptırma niyetindesin belli oldu" dedi. Aa! Niye tutuştu ki hemen? Alı var ki alındı derler böylesine.

Simay haline kıs kıs gülerken Bahar da elinden fincanını alıp koşar adım mutfağa doğru gitti. Lavabonun önüne geçip fincanını yıkarken bir yandan da gülümsemesine engel olmaya çalışmıyor değildi. Deli kız neler demişti öyle?

"Film izleyelim mi Bahar?"

"Olur"

"Tamam sen mısır patlat ben de filmi seçeyim"

"Simay..."

"Efendim?"

"Şey... Ben neyin nerede olduğunu bilmiyorum ki"

"Aa doğru ya! Peki... O halde sen filmi seç ben mısır patlatayım"

"Peki"

"Televizyonun yerini bulabilecek misin?"

"Kaybolursam seslenirim Simay"

"Şakacı kız seni! Bak aynı dilden de konuşmaya başladık görüyor musun? İşin kötüsü bu yüzden ağabeyimin dönünce yapacağı ilk iş beni pataklamak olacak"

"Merak etme onun yanında dikkat ederim"

"Yalnız ben seni bayağı tuttum he! Bu aralar yeni kankam sensin Bahar"

"Hmm... Sağ ol diyeyim o zaman"

"İyi bir şey söyledim ya"

"Fark ettim"

Mısırlar patlatılmış güzel de bir film açılmıştı. Yalnız Simay izlemeye dalarken Bahar bir yerden sonra olaydan biraz kopmuştu sanki. Mert'in işe yarar bir şeyler bulup bulmadığını merak ediyordu. Keşke onunla gidebilmiş olsaydı. Hem belki gözüne tanıdık gelen bir şeyler olabilirdi.

Bahar'ın mısır almayı kestiğini fark eden Simay ona doğru bakıp "Ne oldu yoksa filmi mi sevmedin?" diye sordu. Aslında filmde sorun yoktu sadece Bahar dikkatini televizyona vermekte biraz zorluk yaşıyordu. Başaramasa da gülümsemeye çalışarak "Hayır film çok güzel sadece bir an dalıp gittim" dediğinde Simay elini tutup merak etmemesini çünkü ağabeyinin bir şekilde işleri yoluna koyacağını söyledi.

"Ağabeyini çok seviyorsun değil mi?"

"Tabii ki seviyorum. Kızsa da kızmasa da her nazıma her şımarıklığıma katlanan mükemmel bir ağabeyim var. Sence de öyle değil mi?"

"Ne öyle değil mi?"

"Yani fazla iyi değil mi? Aslında bazen insanı gıcık etmiyor da değil. O ne öyle ya misafirden misafire açılan derli toplu salonlar gibi... Salon erkeği diye bunlara mı deniyor acaba?"

Bahar bu son söylediğiyle gülerken Simay'da ona eşlik edip "Gerçi bazı zamanlar yani kızdığında o salon erkekliğinden çıkıyor o zaman da gözbebekleri kocaman oluyor. İşte o anlarda görüş alanından çıkmakta fayda var" dedi. Bahar Mert'in böyle anlarına hiç şahit olmadığı için Simay'ı destekleyen bir yorum yapamamıştı ama yine de gözlemleri doğrultusunda "Mert çok sakin biri gibi gözüküyor. Sanki hiç kızamazmış hep soğukkanlılığını korurmuş gibi bir hali var" demeyi de atlamamıştı. İyi de her insanın da bir sabır noktası vardır sonuçta değil mi? Mert'in de tüm sinirleri alınmamıştır herhalde.

Simay gözlerini kocaman açarak "O halde bir gün ona haber vermeden arabasını alıp kaçmalısın. Gör bak o zaman nasıl sıcakkanlı nasıl mülayim biri oluyor. Kulaklarından burnundan her yerinden dumanlar tütüyor dumanlar!" dedi. Acaba bu kardeşinin ehliyeti olmadığı için böyle oluyor olmasın?

•●●·٠•●●•٠·˙

Bir süre sonra kanepenin bir ucunda Bahar kitap okumaya diğer ucunda da Simay kulağında kulaklık başıyla da şarkıya ritim tutarak arkadaşıyla mesajlaşmaya başlamıştı. Mert ise içerideki durumdan habersiz eve gelerek arabasını park ediyordu. Simay'ın geldiğini bilmediği için Bahar'ın epeyce sıkılmış olacağını da düşünmeden edememişti.

Arabasından çıkıp alışveriş torbalarını alarak bagajı kapattıktan sonra evine doğru yürümeye başladı ve Bahar'ın uyuyor olma ihtimaline karşı anahtarını çıkarıp yavaşça kapıyı açtı. Açtı açmasına da içeriye girdiğinde Bahar'ın kendisine bakmasıyla ona doğru dönen Simay'ın kulaklığını indirerek "Vay! Ağabeylerin ağabeyi gelmiş hoş gelmiş!" deyip yerinden zıplaması da bir olmuştu.

Simay koşarak üzerine doğru gelirken ona tuhaf tuhaf bakan Mert bu görüntüyle tekrardan dışarıya çıkıp kapıyı da üstüne kapattı. Adamı kendi evinden kaçırdı resmen. Bahar bu yaptığına gülerken Simay kapıya yaklaşıp "Beni görünce heyecan yaptı ondan böyle oldu yoksa geldiğime sevinmiştir. Yani herhalde sevinmiştir" diyerek kapı kolunu kavradı. O esnada Mert kapı önünde derin bir nefes alıp kendi kendisine "Yanlış gördün Mert içerideki kardeşin değil" diyordu. Ama maalesef ki yanlış görmemişti.

Simay kapıyı açtıktan sonra ağabeyinin boynuna atlayıp yanağına da kocaman bir öpücük kondurarak "Özledin mi beni Arslan Bey?" diye soruverdi. Aah! Bunu yapmayacaktı işte. Mert yüzü beş karış halde yanağını omzuna silerek "Sulu sulu öpme insanı en sevmediğim şey!" derken ona bozulan Simay'da ağız burun bükerek Bahar'a dönüp "Oradan bakınca hâlâ sakin ve soğukkanlı gözüküyor mu?" deyip yerine geçti. Mert bunu söylemesine şaşırmıştı. Ne yani Bahar hakkında böyle mi düşünüyordu? Düşünmekle de kalmıyor kendisi hakkında kardeşiyle sohbet ediyordu.

"Senin burada ne işin var küçük hanım?"

"Aa! Ne ayıp ya hem de misafirin yanında"

"Simay!"

"Kızma ya! Annemler beni ceza olarak senin yanına gönderdiler"

"Ceza olarak... Emin misin?"

"Evet eminim. İnanmıyorsan telefon açıp kendin bizzat sor"

"Bizimkilere ne dedin de seni tatil manasına gelen buraya ceza olarak gönderdiler?"

"Hiiiç! Sadece ağabeyimle konuştum bana sizden daha çok kızdı. Ne olur bana içinde ağabeyim olan bir ceza vermeyin diğer türlü her cefaya her eziyete razıyım dedim. Biraz da ağladım galiba ama yalan söylemiş de olmayayım çünkü korkudan değil gülemediğim için kendimi biraz sıkmıştım o yüzden de istemsizce gözümden yaş gelmiş olabilir"

"Bir de yalan söylemeyeyim demiyor mu! Ben şimdi sana ne yapayım?"

"Beni iyiliğinle ez ağabey! Bana o kadar iyi davran ki bu yaptığım şeyden dolayı utanayım"

"Hey Allah'ım! Tam olarak ne yaptın peki?"

"Hay dilimi eşşek arıları soksun emi!"

"Dinliyorum"

"Of tamam! Ben Merve'ye gitmiştim. Gerçekten ders çalışıyorduk orası doğru ama sonra kızlar aradı. Böyle yayık yayık biraz da dalga geçer gibi ne o saaaatlerdir inekler gibi ders çalışıp duruyorsunuz deyince... Eee! Bizde de gurur var yani ne o öyle inek minek!"

"Sadede gel!"

"Kızlar bana Serhan parti veriyor siz neden gelmediniz herkes burada dediler"

"Serhan kim?"

"Ayça'nın erkek arkadaşı"

"Ayça kim ki?"

"Hakan'ın kardeşi"

"Çıldıracağım şimdi ama! Hakan da kim?"

"Hakan şeyin arkadaşı"

"Neyin arkadaşı?"

"Şey... Deniz'in arkadaşı yani benim arkadaşımın arkadaşı"

"Bu Deniz kız mı erkek mi?"

Mert'in sorusundan sonra Simay kısa bir an boş boş bakıp sonra da ağabeyinin kızdığını görünce kaygan bir cevap vererek "Valla kız mı erkek mi o duruma göre değişir" deyiverdi. Cinsiyet bu yahu ne demek duruma göre değişir!

dfghjj.jpg


Mert sinirlendiği için eliyle yüzünü kapatıp "Şu an bir şey demiyorum çünkü önce bizimkilerle konuşup kızdıkları şey tam olarak ne onu anlamam lazım. Babam boş yere tavır almaz kesin büyük bir şey yapmışsındır" dedikten sonra aldıklarını yerleştirmek için mutfağa doğru gitti. Görünen o ki Simay'ın bu konuyu en acilinden ağabeyine unutturması gerekiyordu.

Bahar Mert'in kardeşini sıkıştırma tarzını ve Simay'ın da onun karşısında kıvıra kıvıra bir hâl olmasını gülerek seyrediyordu ama bir yandan da kendi mevzusu nedeniyle de meraklanmıştı doğrusu. Acaba gittiği yerde bir şeyler öğrenebilmiş miydi?

"Simay ben gidip Mert'e yardım edeyim olur mu?"

"Yardıma geleyim diyeceğim ama ağabeyim beni görmesin şimdi. Özlesin azıcık"

"Bence de"

Bahar mutfağa girdiğinde Mert'in aldığı sebzeleri sessiz sedasız dolaba yerleştirdiğini görmüştü. Kaşları çatıktı ve canı da biraz sıkkın gibiydi sanki. Haline tavrına baka baka yanına gidip eğildikten sonra torbaların içindekileri çıkarmasına yardım etmeye başladı. Mert onu bu sayede fark edince durmuş göz göze gelince de Bahar korktuğu soruyu sorarak "Bir şeyler öğrenebildin mi?" demişti. Maalesef öğrenmez olsaydım diyeceği şeyler öğrenmişti.

Mert kısa bir an sessiz kalıp sonra da "Öğrendim" dedikten sonra onun meraklı bakışları altında da "Tahmin ettiğim gibi adam ölmemiş. Yaşıyor" dedi. Bahar o kadar rahatlamıştı ki herhalde bunu kelimelerle anlatamazdı. Elini kalbinin üzerine koyup "Şükürler olsun" dedikten sonra Mert'in ifadesine bakarak "Beni tanıyan birine ulaşabildin mi peki?" diye sordu. İşte Mert'in keyfini kaçıran kısım da tam olarak buydu. Başını olumlu anlamda sallayınca onun aksine Bahar'ın gözleri ışıldamıştı.

Genç kız heyecanlı bir tavırla elini onun kolunun üzerine koyup "Kim peki? Annem mi yoksa babam mı? Belki de kardeşim ya da bilmiyorum arkadaşım... Kim?" diye sorarken dişlerini sıkan Mert gözlerini kaçırarak ayağa kalkıp "Nişanlın... Evine gittiğimde nişanlınla karşılaştım. Kaş bölgesinde bir yara bandı ve göz çevresinde de kızarıklıklar vardı. Anladığım kadarıyla zarar vermeye çalıştığın kişi oymuş ama merak etme iyi görünüyordu" dedi. Nişanlın mı?

Bir nişanlısı olduğunu öğrenen Bahar'ın kaşları istemsizce çatılmıştı. Aslında normal şartlarda buna sevinmesi gerekmiyor muydu? Sonuçta Mert ona nişanlını gördüm ve görmekle de kalmayıp onunla konuştum diyordu. Bahar nedenini bilmiyordu ama bunu sevinçle karşılayamıyordu. Aksine korkmuş gibiydi. Onu korkutan endişelendiren şey neydi ki?

dxcfvgbhn.png

Bahar bir nişanlısı olduğunu öğrendikten sonra tuhaf bir hisse kapılmış ve bunu duyduğu an ayağa kalkıp istemsizce geri geri gitmesi de Mert'in dikkatinden kaçmamıştı. Yanına yaklaşıp neyi olduğunu sorarak sandalyeye oturmasını sağlarken Bahar çatık kaşlarla bakmasına rağmen yine de merakını gizleyemeyerek "O... Nasıl biriydi?" diye sordu. Ne duymayı bekliyordu belli değildi.

Birbirlerine bakıp kalmışlardı. Keşke bunu Mert'e sormamış olsaydı. Onun sessizliği karşısında tereddütlü bir ifade takınan Bahar çaresizce kolunu tutarak "Mert sen onu gördün lütfen bana bir cevap ver. Nasıl biriydi?" diyerek ısrarını sürdürdü. Mert ne diyebilirdi ki? O adam sevdiği kadının nişanlısıydı. Ayrıca düşündüğü şeyi söylemesi ne derece doğru olurdu bilemiyordu. Sonuçta ne olursa olsun Erkan'ı tanımıyordu. Bu yüzden bu konudaki kararı üstünde herhangi bir ön yargı oluşmadan Bahar'ın kendisi vermeliydi.

Mert sorusuna cevap vermek yerine yanında getirdiği zarfı ve kartı cebinden çıkararak ona doğru uzatmış böyle yapması yüzünden de Bahar biraz tedirgin olmuştu. Neden bir şey söylemek yerine kendisine bunları veriyordu ki? O adamla alakalı hoş olmayan düşünceleri vardı da belli etmek mi istemiyordu yoksa?

Bahar elindekilere düşünceli gözlerle birkaç saniye baktıktan sonra bakışlarını Mert'e döndürerek zarfı ve kartı almış onun aksine bakışlarını kaçıran Mert'te canı sıkkın bir halde başka yöne doğru bakmaya başlamıştı. Onda bir haller vardı. Sanki Bahar'ın ulaştığı her yeni bilgi Mert'in huzursuzluğunu daha da çok arttırıyordu.

Bahar önce zarfın üzerine bakıp "Bahar Kaya" yazısına gülümsemiş sonra da tam açmaya çalışırken Erkan'ın kartını yere düşürmüştü. Anlık bir refleksle "Ben alırım" diyen Mert ile aynı anda eğilip karta uzanınca da ikisi de ellerinin birbirine temas etmesiyle durmuştu ama nedense birbirlerine bakmaya çekinmişti. Niye böyle olmuştu ki şimdi?

Tabii bu durum uzun sürmemişti. Mert elini çektikten sonra kartı kastederek "Nişanlın güllerle birlikte gazeteliğine bırakmış" deyince Bahar da bir süre yerdeki karta bakmış sonra da içi sıkkın bir halde onu yerden alarak yazılanları okumaya başlamıştı.

"Özür dilerim Bahar yalvarırım beni affet

Senden ayrı geçecek bomboş ve anlamsız bir hayatım olmasını istemiyorum
Beni ara konuşalım

Erkan"
etdrfghj.jpg


Kartta yazılanlar Bahar'a hiçbir şey ifade etmiyordu. Nişanlısı olduğu söylenen bu adam neden kendisinden özür diliyordu ki? Acaba bu Erkan denilen adam yani nişanlısı Bahar'a çok mu kötü bir şey yapmıştı? Gerçi öyle olmasa Bahar neden eline ne geçirdiyse onun kafasına atsın ki? Aman Allah'ım! Bunu yapmış mıydı gerçekten? Yani o gözünde canlanmış olan sahne gerçekten yaşanmış mıydı?

Yaşanmıştı tabii yoksa Erkan'ın alnında neden yarasını gizleyen bir bant olsun ki değil mi?

5.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
dgfhgjhkj.png


6.Bölüm : Onunla evlenecek misin?

Bahar kartın üzerindeki notu okuduktan sonra düşüncelere dalmış ve ister istemez suskunlaşmıştı. Mert de onu izlerken çok farklı bir tutum sergilemiyordu. Hatırlamasını her ne kadar istese de yine de o kartta yazılanların Bahar için bir şeyler ifade etmesinden o kadar çok korkuyordu ki başaramasa da içten içe bu duruma kendisini hazırlamaya çalışıyordu.

Endişeli bekleyişi sürerken Bahar'ın "Nişanlı olduğumuzu söylemiştin" dediğini işitip "Bana öyle söyledi" dedi. Sesindeki ve halindeki tedirginliği fark eden Bahar onu izlemeye devam ederek "Ayrı olmamızı istemiyor" dedikten sonra Mert ile göz göze gelip sözünü de "Sanırım onu terk etmişim. Parmağımda yüzüğümün olmaması da bunu destekliyor öyle değil mi?" diyerek tamamladı. Mert'in yüzü düştükçe düşüyordu.

"Bilmiyorum"

"Sence bu yazdıklarında samimi olabilir mi?"

"Bilmiyorum"

"Hiç yardımcı olmuyorsun Mert"

"Ne diyebilirim ki?"

"Sen ondan hoşlanmadın değil mi?"


ryrdy.gif


"Böyle bir şey söylemedim"

"Evet ama başka bir şey de söylemedin. Söylememen de bana sebebinin bu olabileceğini düşündürdü"

Belli ki o anlarda Mert'in sözleri susmuş gözleri konuşuyordu. Bahar yine sesini çıkarmayan Mert'e gülümseyerek "Böylelikle bu düşüncemde de haklı olduğumu öğrenmiş oldum" dedikten sonra kartı sanki üzerinde yazılanları önemsemiyormuş gibi alelade bir şekilde masaya bıraktı. Mert'in gözü de karta takılı kalmıştı. O adamdan gerçekten hiç hoşlanmamıştı. Onda bir terslik olduğunu hissetmişti sanki.

Bahar bu kez zarfı eline alarak gönderenin kim olduğuna baktı. Soyadları aynıydı ama dürüst olmak gerekirse Çiğdem Kaya ismi ona pek de bir şey ifade etmemişti. Düşünceli bir ifadeyle bakarken aniden toparlanıp zarfın içinde ne olduğuna bakmaya başladı. Zarftan çok güzel üç boyutlu bir kartpostal çıkmıştı. Sanki el yapımı gibiydi. Belki de gönderenin elinden çıkmıştı kim bilir.

Gülümseyerek kabartmaları inceledikten sonra bunu gönderenin yakın bir akrabası olduğunu anlaması da pek uzun sürmemişti çünkü arkasındaki not "Merhabalar bir tanecik tatliş kuzenim" diye başlıyordu. Bu hitapla yüzü bir anda aydınlanmıştı. O gülümseyince bu Mert'e de yansımış o da yüzündeki hoş tebessümle Bahar'ı izlemeye başlamıştı.

Bahar ise kuzeninin karta yazdıklarına odaklanmıştı. İşte şu an burada yazılanlara bakarken Erkan'da hissedemediği heyecanı ve mutluluğu hissetmişti. Bu satırları yazan kişi hiç olmadığı kadar gerçek gelmişti Bahar'a...

"Beni seviyor"

"Kim?"

"Kuzenim Çiğdem"

"Kuzenin mi?"

"Evet burada öyle yazıyor. Ne tuhaf..."

"Tuhaf olan ne?"

"Onu hatırlayamıyorum ama bana olan sevgisini hissedebiliyorum"

Sonunda Bahar'ın yüzü gülünce Mert'in de içine serin sular serpilmişti. Onu böyle görmek daha güzeldi. Ancak bu hoş durum uzun sürmemişti çünkü kartın son kısmında yazan şeyleri okuyunca Bahar'ın yüzü aniden endişeli bir hâl almaya başlamıştı. İfadesinin bu kadar büyük bir hızla değişmesi şaşırtıcıydı.

Mert yüzündeki garip ifade nedeniyle meraklanıp ne olduğunu sorunca Bahar ona doğru tedirgin bir halde bakarak "Ayın yirmisinde evleniyormuşum! Kuzenim davetiyemin ellerine ulaştığını ve hazırlıklara yardım etmek için hafta sonuna kalmadan burada olacaklarını yazmış" dedi. Sevdiği kızın nişanlı olduğu gerçeğine bile henüz alışamamışken bir de Bahar’ın bu kadar kısa bir zaman içerisinde evlenme olasılığının olması Mert için çok sarsıcı olmuştu.

Duyduğu şeyi hazmetmeye çalışarak "İptal edilir! Bu durumdayken evlenemezsin" dedikten sonra Bahar'ın yüzündeki ikilemli bakışı yadırgayıp "Evlenemezsin öyle değil mi?" diye sordu. Ona uzun uzun bakan Bahar ne diyeceğini bilememişti. Davetiyeler aynı kuzeni gibi daha birçok kişiye de ulaşmış olmalıydı. Hafızasını kaybetmeden önce belli ki tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Ayın yirmisinde evleniyordu şaka gibi!

Ne yapacağını da ne düşüneceğini de bilemeyen Bahar dudakları titreye titreye "Evlenmek üzere olduğumuza göre onu çok seviyor olmalıyım" dediğinde Mert'in hayal kırıklığı yüzüne birebir yansımıştı. Ne demekti bu şimdi? Bahar'ın söylediği şeyin ne manaya geldiğini düşünürken bir yandan da netleşebilmek adına "Ne yani onunla evlenecek misin?" diye sordu. Bunu söylerken içinden de sürekli "Hayır de" diye geçiriyordu.

Bahar bir şeyler söylemek istercesine dudaklarını oynatırken Simay içeriye girerek "Hâlâ torba mı boşaltıyorsunuz? Bütün marketi mi aldın anlamadım ki" dedi ama ikisini o halde görünce aniden sustu. Kardeşi araya kaynayınca konunun kapandığını anlayan Mert mutfaktan çıkmak için adım atınca Bahar da aniden onun kolunu kavrayıp "Onunla konuşmam gerek. Beni yanına götürür müsün?" diye sordu.

Erkan'dan bahsediyor olmalıydı. Ayın yirmisine de şunun şurasında ne kalmıştı ki? Bahar'ın her şeyi yoluna koymak için iki haftadan az süresi vardı. Mert bir şey diyemeden buruk bir ifadeyle başını salladıktan sonra ikisini orada bırakıp mutfaktan çıktı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Akşama doğru Mert çalışma masasına geçmiş ve bir süredir üzerinde çalıştığı yeni romanını yazmaya devam etmişti. Açıkçası bu şekilde dikkatini dağıtıp düşüncelerini başka konulara yönlendirmek ona çok iyi gelmişti. Sonuçta eli kolu bağlanmıştı ve konu üzerine hiçbir şey yapamadığı için de düşüne düşüne çıldıracak gibi oluyordu.

Bu sırada Bahar ile Simay beraber yemek hazırlıyordu. Neyse ki Mert hızlıca hazırlanabilecek bir şeyler almıştı da işleri epey kolaylaşmıştı. Simay ocağın başında kalırken Bahar da tabakları alıp salona doğru gitmiş ama gözü Mert'e takılınca neden orada olduğunu unutup kendisini onu izlerken bulmuştu.

Ne kadar konsantre olmuştu öyle. Ayrıca yazım anlamında da çok hızlıydı. Seri düşünüyor ve aynı hızla da yazıyor olmalıydı. Olduğu yerden Mert'e doğru bakıp dalıp giderken mutfaktan elinde bardaklarla çıkan Simay da onu görür görmez çarpmadan durmak istemiş ama maalesef bunu başaramayıp resmen Bahar'a toslamıştı. Yahu yolun ortasında evin kolonu gibi durulur mu öyle? Durursa Simay da gelir böyle küüt diye çarpar işte!

İkisi de ellerindekileri sıkı sıkı tutup birbirlerine affedersin diyerek gülerken onların aksine Mert bu sesler karşısında hiç istifini bozmadan işine devam etmişti. Pes yani! Demek ev yıkılsa dönüp bakmayacak bile. Bu kadar tepkisiz oluşu Bahar'ın dikkatini çektiği gibi kardeşi için de küçük çaplı bir dalga konusu olmuştu.

Simay bardakları masaya bırakıp Bahar'a da "Dalmış yine dur bak şimdi ne yapacağım" dedikten sonra yavaşça ağabeyine doğru yaklaştı. Yemek öncesinde aperatif olarak ağabey azarı yiyesi gelmişti herhalde. Bahar elindeki tabakları masaya koyup sandalyeye oturarak pürdikkat neler olacağını izliyordu.

Simay ağabeyinin sol omzundan yazdıklarına bakarak sırıtırken bir anda Yeşilçam ağzıyla bağırıp "Tüp patladı beyim yetiş! Senin mutfak salon ev cayır cayır yanıyor!" dediğinde Bahar gülmeye başlamış aynı şekilde Simay'da gülse de ona eliyle susmasını işaret ederek ağabeyine geri dönmüştü. Deliydi bu kız!

Mert artık nasıl daldıysa çıt çıkarmıyordu. Simay bu sefer de ses tonunu ayarlayıp babalarını taklit ederek "Mert! Kalk hadi balığa gidiyoruz" dediğinde yaptığı taklide çok şaşıran Bahar eliyle ağzını kapatırken kıkır kıkır gülen Simay'da Mert'in aniden arkasını dönüp "Simay!" diye bağırmasıyla yerinden sıçramıştı.

O nasıl bağırmak be! Kızın yüreği oynamış sek sek oynar gibi sekerek soluğu Bahar'ın yanında almıştı. Tabii gülmesi de durmuyordu. Korksa da gülerken katılmak üzereydi.

"Ne biçim bağırıyorsun ağabey ya aklım çıktı! Valla böbreğimde taş olsa kesin düşürmüştüm he!"

Mert çalışırken kendisini rahatsız ettiği için tam kardeşine fırça çekecekti ki Bahar'ın onların bu halini izlerken çok mutlu gözüktüğünü fark edince bir anda ifadesini değiştirip tebessüm etti. Bahar'ın bu gülüşü her şeye değer gibiydi.

ılıyv.gif


Mert gözlerini ikisinin arasında gezdirirken Bahar'da sabit kalıp "Sen de mi bu çatlağa uydun?" diye sorunca Bahar şirin bir bakışla omuzlarını yukarıya kaldırıp "O kadar dalmıştın ki kendinden geçmiş gibi görünüyordun. Ayrıca kardeşinin yaptığı taklitler de çok komikti" diyerek gülümsedi.

Simay olduğu yerden Bahar'ı işaret ederek "En azından birimizin espri anlayışı gelişmiş" derken ağabeyinin sert bakışlarını görünce hemen toparlanıp "Eyvah! İşte yine o saniyeler içinde kocamanlaşan gözbebekleri! O görüş alanımdan hemen kaybol mesajı veren mavişten siyaha dönen korkutucu bakışlar! Gitmem gerek ağabeyimi kardeş katili yapmaya gönlüm el vermez. Onu bu azapla yaşatamam. Bana siper ol Bahar!" dedikten sonra mutfağa kaçtı. Yok yok! Deli değil zırdeliydi bu kız!

Mert ise gülmekle gülmemek arasında gidip gelirken bir yandan da kendisine tebessümle bakan Bahar'a "Aslında çok normal bir ailem var ama bu Simay kime çekti gerçekten hiçbir fikrim yok" dedikten sonra yazdıklarını kaydetmek için masasına geri döndü. O ne derse desin Bahar ikisini de izlemekten büyük keyif alıyordu.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yemek sonrası Mert çalışmaya geri dönerken Bahar da merakla okuduğu kitabı yeniden eline almıştı. Simay ise televizyondaki bir bilgi yarışmasına takılıp kısa bir süre sonra da koltukta sızıp kalmıştı. Onun uyuduğunu da ne Mert ne de Bahar pek anlayamıyordu çünkü ara sıra gözlerini açıp cevabı yalapşap verdikten sonra tekrardan dalıp gidiyordu.

Mert boşalan fincanını eline alıp yenilemek için sandalyesinden kalkarken Simay'ın uyuduğunu sonunda fark etmişti. Fincanı sehpaya bıraktıktan sonra da yanına eğilerek kardeşinin omzuna küçük dokunuşlar yaparak "Simay... Simay hadi kalk yatağa yat" dedi. Ancak belli ki Simay'ın rahatını bozmaya pek niyeti yoktu.

Yattığı yere iyice yerleşip gözlerini açmadan "Ağabey bırak şurada kıvrılıp uyuyayım ilişme ne olur" dediğinde Mert hemen itiraz edip "Olmaz fıstık böyle uyursan boynun tutulur hadi kalk bakalım" dedikten sonra Simay'ın mızmızlanmaya devam etmesi üzerine kardeşini kucakladığı gibi kendi odasına götürdü.

Simay yatağa yattıktan sonra uykulu halde kollarını açıp "Öpeceğim ağabey gel barışalım. Valla bundan sonra uslu duracağım artık öyle onun bunun gazına gelmek yok. İsteyen inek desin isteyen manda söz veriyorum bir daha sizden habersiz iş yapmayacağım. Gerçi uykuluyken verilen söze de güven olur mu bilemedim ama şu an tutarım gibime geliyor artık sabaha duruma bakarız" derken ona ne diyeceğine karar veremeyen Mert gülerek "O halde bu konuyu sabah bir daha konuşalım. İyi geceler tatlı belam benim" deyip kardeşine sarıldı.

Mert kardeşinin üstünü örterek salona geri dönerken Bahar da kitabı okumasına rağmen bir gözüyle de onu takip ediyordu. Onun Simay'a karşı olan tavırları hoşuna gitmiş gibiydi. Sürekli kızdırılmasına rağmen yine de şefkatini eksik etmiyor kardeşini her yönden düşünmeye devam ediyordu. Önüne dönerek gülümserken Mert fincanını alıp "Kendime kahve alacağım sana da getirmemi ister misin?" diye sordu.

Bahar bakışlarını ona doğru çevirip bir süre düşündükten sonra hoş bir bakışla da "Kahve sever miyim?" diye sorunca Mert kısa bir an sessiz kalıp sonra da "Aslında sevmezsin. Çay da getirebilirim" dedi. Bahar haliyle şaşırmıştı. Sevmediğini nereden biliyordu acaba?

"Demek kahve sevmiyorum. Bir sebebi var mı?"

"Hatırladığım kadarıyla sınav zamanları ders çalışırken çok fazla kahve tüketiyordun ve bu yüzden de aranız epeyce bozulmuştu"

"Sen bunu nereden biliyorsun?"

"Apartmanın kapısından çıkar çıkmaz seni bekleyen arkadaşlarına doğru "Bütün gece su gibi kahve içtim midem altüst oldu. Bir daha asla ağzıma kahve koymayacağım!" diye bağırmıştın"

"Ooouv! Peki sevdiğim bir şey var mıydı?"

"Üzerine çikolata sürülmüş kağıt helva"

"Ne? Sakın bana küçükken yüz kiloydun deme"

Mert onun komik yüz ifadesi sebebiyle gülümserken bir an boş bulunup "Hayır aksine çok güzeldin. Yani zayıftın! İnce anlamında güzel" dedikten sonra Bahar'ın bakışları yüzünden çekinip gözlerini kaçırarak başını da önüne eğdi. Az önce pot kırmıştı değil mi? Kahretsin! Evet kırmıştı.

Mert'in iltifatının ardından sessizlik olmuştu. Bahar böyle anlarda Mert'in o utangaç hallerini izlemeyi sevmeye başlamıştı. Onun gerginliğini biraz olsun almak içinde yüzündeki tatlı gülüşle sorularına devam edip "Çocukken en sevdiğim oyun neydi?" diye sordu. Mert ona doğru dönüp hiç düşünmeden "Dokuz taş" dediğinde işin rengi değişmiş ve bu sohbet Simay'ın izlediği bilgi yarışmasının havasına bürünmüştü. Hmm... Her şeyi de biliyor ama bir yerde illaki fire vermeliydi.

"En sevmediğim oyun ne?"

"Körebe"

"Neden?"

"Sevmiyordun çünkü arkadaşların dokundukça gıdıklanıyordun. İnsanların sana karşı ani hareketler yapmasından hoşlanmıyorsun"

"Ne sorsam ne sorsam... Buldum! En sevdiğim ders?"

r6utr.gif


"İptal olan ders"

"Şaka yapıyorsun!"

"Yapmıyorum"

"Kötü bir öğrenci miydim?"

"Hayır kötü diyemeyiz. Sadece akıllı olmasının yanı sıra biraz da muzur ve yerinde duramayan bir öğrenciydin"

"Aynı sınıfta mıydık?"

"Hayır ben bir üst sınıftaydım"

"O halde muzur ve yerinde duramayan bir öğrenci olduğumu nereden biliyorsun?"

"Sınıfında tanıdığım birileri vardı"

"Sen nasıl bir öğrenciydin?"

"Fena değildim ama dikkatim biraz dağınıktı"

"Dikkatini ne dağıtıyordu ki kitaptaki kız mı?"

"Konu neden bir anda bana geldi?"

"Çünkü seni de en az kendim kadar tanımak istiyorum"

"Bence sana geri dönelim"

"Hmm... Kapalı bir kutu olarak gizemini sürdürmek istiyorsun demek. Pekala Mert bana geri dönelim. En sevdiğim arkadaşım?"

"Yeni dönem mi eski dönem mi? Şu sıralar en yakın arkadaşın kim bilmiyorum"

"Eski dönem diyelim o zaman"

"Bunu biraz düşünmeliyim"

"Peki bekliyorum"

"Hale... Aa! Affedersin Hande isimlerini hep karıştırırım da"

"İlk aşkım kim?"

Ah! Bunu niye sordu ki şimdi? Mert boşluğa bakarak "Dağhan" dediğinde bu soruya cevap verebilmesine çok şaşıran Bahar "Onu da mı biliyorsun?" diye sordu. Bahar bunu sorduktan sonra başka ne sorsam diye kara kara düşünürken Mert'in keyifsiz bir ses tonuyla "Sınıf arkadaşımdı" dediğini duyup ona doğru döndü. Sen de ne çekmişsin be Mert!

Mert bunu söylerken bir yandan da boş gözlerle televizyona doğru bakıyordu. O dönemki hayal kırıklıklarını düşünüyor olmalıydı. Bahar bir süre onu yan gözle izleyip sonra da sanki cevabını biliyormuş gibi bilgiç bir tavırla "En sevdiğim renk ne?" diye sorunca Mert onu da hiç düşünmeden yanıtlayıp "Mavi" diyerek bakışlarını Bahar'a doğru döndürdü.

Tabii bu duyduğu renk Mert'in kendisine döndürdüğü cam gibi parlayan mavi gözleriyle birleşince de enteresan bir etkileşim olmuştu. İtiraf edilmeliydi ki bir insan maviden nefret bile etse onun gözleriyle buluşunca bu renge aşık olabilirdi çünkü Mert rengiyle dikkatleri üzerine toplayan anlamlı bakışlarıyla da insanı içine çeken gözlere sahipti. Tabii kendisi bunun farkında mıydı orası biraz muammaydı.

Bahar gözlerini Mert'in gözlerinde gezdirirken bir yandan da hafifçe tebessüm ederek "Senin gözlerinin rengi yani..." deyiverdi. Ne dedi o? Ağzından mı kaçtı yoksa bilerek mi söyledi acaba? Bahar'ın yüzüne bakılacak olunursa ağzından kaçmışa daha çok benziyordu.

Birbirlerine bir şey diyemeden tuhaf bir ifadeyle bakıp bir süre de öyle kalınca Mert gözlerini kısıp dikkatini başka yöne vererek "Neyse ben çalışmaya devam edeyim" dedi. Bahar da söylediği şey yüzünden çok zor bir durumda kalmıştı. Denizin mavisi gibi deseydi ya da gökyüzü gibi deseydi ya! Yahu hiçbiri aklına gelmiyorsa şu örtünün rengi gibi diyeydi ne olurdu yani? İş miydi şimdi adamın yüzüne baka baka en sevdiğim renk senin gözlerinin rengi diye ima etmek!

Mert ayağa kalkıp çalışma masasına doğru giderken aniden durmuştu. Ah! Akıl mı kalmıştı sanki. Geri döndükten sonra elini kolunu nereye koyacağını şaşıran Bahar'a usulen gülümseyerek sehpadaki fincanını "Kahve almayı unuttum" diyerek eline aldı. Aslında ikisi de o anlarda aynı ölçüde telaşlanmış gibiydi. Yani birbirlerinin bu hallerini yadırgayacak ya da bir anlam yüklemeye çalışacak durumda değillerdi.

Ne yapacağını bilemeyen Bahar da su almak için kalkınca Mert bir anda burun buruna geldiği Bahar'ın heyecanıyla tam yanından geçecekken dizini sertçe sehpaya vurdu. Kahretsin! Tam da ucu gelmiş ayağı kasılır gibi olmuştu. Bu nasıl bir acıydı öyle? Çarpma sırasında çıkan sesle beraber ona doğru dönen Bahar kolunu tutup iyi olup olmadığını sorunca Mert yüzüne bakmamaya çalışarak başını sallayıp iyi olduğunu belli ettikten sonra hızla mutfağa doğru gitti.

Ne güzel tatlı tatlı konuşuyorlardı iş bu noktaya nasıl gelmişti anlayamamışlardı. Önce Mert çok güzeldin diye hoş bir pot kırmış sonra da Bahar altta kalmayarak onun potuna gözlerinin mavisine yaptığı göndermeyle karşılık vermişti. Belli ki birbirlerinin yanında kendilerini fazla rahat hissedince içeriden çıkacak sözlerin de neye sebep olacağını pek hesap edememişlerdi.

6.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
rytfyk.png


7.Bölüm : Ben bunları mı yaşadım Mert?

Mert mutfağa girer girmez fincanını masaya bıraktı. Tezgahtan destek alarak bacağının düzelmesini beklerken bir yandan da Bahar'ı düşünüyordu. Seneler geçmiş ama bu kıza olan aşkı hâlâ geçmemişti. Nasıl oluyordu da ona karşı olan hisleri ilk günkü sıcaklığını hâlâ koruyabiliyordu anlayamıyordu.

Bu duyguları bir şekilde içinden söküp atması gerekiyordu. Hiç hoşuna gitmese de Bahar nişanlı bir kızdı ve bugün de anladığı kadarıyla büyük ihtimalle iki hafta içinde o adamla nikah masasına oturacaktı. Tabii böylelikle Mert onu sonsuza dek kaybedecek ayakta kalmasını sağlayan umudu da tuzla buz olacaktı.

Keşke şimdi içeriye gidip "O adam hakkında ne düşünüyorum biliyor musun? O adamın iyi biri olmadığını seni sevmediğini ve mutlu etmekten çok üzeceğini düşünüyorum" diyebilseydi. Ama yapamıyordu. Ya onun hakkında hissettiği kötü şeyler sadece Bahar'ı kendisinden koparıp alacağını düşündüğü içinse? Ya tam tersiyse ve Bahar o adamla çok mutlu olacaksa ne olacaktı? Sadece kendisini düşünerek böyle bir bencillik yapamayacağını hissediyordu.

Mert salona geri döndüğünde Bahar da uyumak için kaldığı odaya doğru yönelmişti. Açık konuşmak gerekirse eğer az önceki telaşlı ruh halleri yine kendisini her iki cephede de belli etmeye başlamıştı. Mert'in güçsüz bir ses tonuyla "Yatıyor musun?" sorusuna karşılık başını evet dercesine sallayan Bahar da ona "Az önce ayağını çok kötü vurdun. Şimdi nasıl oldu daha iyi mi?" diye sorup endişeli bir halde cevabını beklemeye başladı.

Aslında Mert ayağının acısını çoktan unutmuş şimdi Bahar hatırlatınca inceden inceden gelen sızının farkına varmıştı. Buna rağmen durgun bir halde gayet iyi olduğunu söyleyince Bahar birkaç saniye sessiz kalıp "Sevindim. İyi geceler Mert" dedikten sonra kapıyı açarak odaya girdi. Keşke gitmeseydi. Keşke uyumak için bile olsa Mert'ten ayrı düşmeyip her baktığında onu görebileceği bir yerde kalsaydı.

Mert ardından bakarken duyamayacağını bile bile "İyi geceler" dedikten sonra çalışma masasına geri dönmek yerine salondaki koltuğa geçip oturdu. Bahar'ın oturduğu köşeye kıvrılıp kahvesinden bir yudum alsa da içmeye devam edememişti. İçi almıyor gibiydi.

Kahvesini bitirmeden fincanını sehpaya bırakıp bu sefer de başını koltuğa yasladı. Yorgundu ve gözlerini kapatarak Bahar'ın koltuğa sinen o hoş kokusu eşliğinde düşüncelere daldı. Tabii dalış o dalıştı çünkü kısa bir süre içinde uykuya yenik düşmüştü. Belli ki Simay'a derken boynu tutulan kendisi olacaktı.

Bahar ise üstünü değiştirip hemen yatağa uzanmıştı. Ancak Mert'in aksine onun uykusu pek yok gibiydi. Boş bakan gözleriyle yanına aldığı kitabın sayfaları arasında gezerken aniden kitabı kapatıp arka kapağını incelemeye başladı. Orada kendisinden gözlerini kaçırmayan bir Mert vardı ve bu yüzden de Bahar'ın ilgisini başka yöne kaydırmadan tamamen kendisine sabitlemeyi başarıyordu. Bahar resme bakıp istemsizce işaret parmağını üzerinde gezdirirken bir yandan da karşısında kanlı canlı duruyormuş gibi onunla konuşmaya başlamıştı.

"Kimsin Mert? Hayatımda nasıl bir yer edindin de gecenin bir vakti gidebileceğim tek kişi sen oldun? Sana gelmemi sağlayan şey neydi? Sana bu kadar güvenmemin yanında bu kadar rahat hissetmemin sebebi ne?"

•●●·٠•●●•٠·˙

Bahar kitabı elinden bırakmasa da sonunda uyumayı başarmıştı. Evde de tüm ışıklar kapanmış derin bir sessizlik hakim olmuştu. Koltukta oturur vaziyette uyuyan Mert ise gecenin ilerleyen saatlerinde daha rahat bir pozisyona geçerek uyumaya devam etmişti. Ta ki Bahar'ın odasından gelen çığlık sesine kadar.

Bu bağırışla gözlerini açtığında önce uyku mahmurluğuyla ne olduğunu anlayamamıştı ama sonra hemen yattığı yerden kalkıp odaların önüne gelmişti. Ses kesildiği için doğru duyup duymadığı konusunda da tereddütte kalmıştı ve bu yüzden de ilk önce kardeşine seslendi. Ancak Simay'dan ses gelmiyordu. Kapıyı tıklatıp araladığında kardeşini bilmem kaçıncı uykusunda fosur fosur uyurken bulmuştu. Demek bağıran o değildi. Mert kapıyı ses çıkarmadan kapatırken evin içinde ağlama sesleri duyuldu. Bahar'dı bu...

Evin derinliklerinden gelen hüzün dolu ağlama sesleri adeta kalbini sıkıştırmıştı. Kardeşinin kapısından çekilip Bahar'ın kaldığı odanın önüne geldikten sonra kapıyı tıklatarak "Bahar iyi misin?" diye sordu endişeyle. Mert merakla cevap beklerken Bahar bir şey söylemek yerine yattığı yerden fırladığı gibi kapıyı açmış karşısında duran Mert'e gözleri yaşlı bir halde baktıktan sonra da ona yaklaşarak aniden kollarını beline sarıp ağlamaya başlamıştı.

Bu beklenmedik sarılma her ne kadar Mert'i şaşırtıp ilk anda tepkisiz bıraksa da kendisini hızlıca toparlamayı bilip Bahar'a da neyi olduğunu sordu. Bahar düşünmek dahi istemiyordu ama yine de başını Mert'in göğsüne yaslayıp gözlerini kapatarak "Kabus gördüm. Ama çok gerçek... Çok da tanıdıktı" dedi. Bu kabusun aslında yaşanmış bir şey olabileceği gerçeği Bahar'ı epeyce korkutmuşa benziyordu.

Mert onu salondaki koltuğa oturtup eline aldığı peçeteyle gözyaşlarını silerken bir yandan da "Neler gördüğünü bana da anlatmak ister misin?" diye sordu. Bahar zorlukla yutkunduktan sonra "Yine o adamı gördüm" dediğinde Mert canı yansa da yine de araya girip buruk bir ses tonuyla "Nişanlını" diyerek Bahar'ın lafını düzeltti. Böyle söylemesi onun gibi Bahar'a da tuhaf geliyordu. Belki de Mert'in de ikidir sözünü bu şekilde düzeltmesinin sebebi Bahar'ın "Ondan nişanlım diye bahsetme çünkü belli ki ayrılmışız" demesini beklemesiydi. Ancak henüz Bahar'dan böyle bir çıkış gelmiyordu.

Bahar başını evet der gibi sallayıp "Bir davetteydik. Üzerimizde çok şık giysiler vardı. Mutlu gibiydik gülüp eğleniyorduk. Sonra bir şeyler oldu. Görüntü bulanıklaştı ve o artık yanımda değildi. Bağrışlar çağırışlar duymaya başladım. Onu tekrar gördüm ve bu sefer elime ne geçirdiysem bağırarak ona doğru atmaya başladım. Ondan nefret ettiğimi bir daha da bana asla dokunmamasını söylüyordum. Çıldırmış gibiydim Mert! O ise her ne olduysa gördüklerimi de duyduklarımı da yanlış anladığımı söyleyerek yanıma gelmeye çalışıp bir şeyler açıklamaya çalışıyordu ama ben yaklaşmasına izin vermiyordum. Başına isabet ettiğimde kapının vurulma sesini duyup arkamı döndüm ama bir anda görüntü değişti ve kendimi o kaza yaptığım arabanın içinde buldum. Durmaksızın ağlıyordum. Hızla giderken bir anda ne olduğunu anlamadım ama direksiyonun hakimiyetini kaybettim ve... Sonrası korkunçtu" dedikten sonra minik bir es verip daha da çok ağlayarak "Ben bunları mı yaşadım Mert? Sevdiğim ve beni seven bir adamla alakalı neden iyi şeyler hissetmiyorum neden hep ona zarar vermek istediğim şeyler görüp adını duyduğumda irkiliyorum? Nasıl bir hayatım var benim? Hatırlamaya çalıştığım şeyler bunlar mı? Eğer öyleyse istemiyorum... Ben bunları hatırlamak istemiyorum!" dedi.

gdhfcgkvh.gif


Bahar karşısında için için ağlarken akıttığı her gözyaşında Mert'in de içinde bir şeyler kopuyordu sanki. Kendisini en aciz hissettiği anlardan biri de bu an olmalıydı. İnsan sevdiğinin gözündeki yaşı kurutamıyorsa o sevgiye sevgi denir miydi hiç? Bahar ağlamaya devam ederken onu izleyen Mert aynı hastane odasında yaptığı gibi elini yavaşça uzatmış ama bu defa geri çekmeyip Bahar'ın elini tutmuştu.

"Hatırlamaktan korkma Bahar... Yüzleşmekten çekindiğin her ne varsa onları zihninde engellemeye çalışma. Bırak serbest kalsınlar. Yaksınlar yıksınlar kırsınlar döksünler ama direnme ki bir an önce bitsinler. Bak ben nişanlınla neler yaşadığını bilmiyorum. Neden yıllar sonra benim yanımdasın inan hiçbir fikrim yok ama güven bana kırılıp dökülen parçalarını toparlayıp güçlü bir şekilde ayağa kalkarken etrafında sana destek olmak için bekleyen bir sürü sevenin olacak"

Bu son söylediğinden sonra Bahar onun küçükken yaşadıkları bir anıyı anlatışını düşünmüştü. Yine o günkü gibi olmasını istemiyordu. Bu yüzden de gözleri dolu bir halde Mert'e bakıp "Bu sefer o insanların içinde sen de olacak mısın?" diye sordu. Olmayı çok isterdi ama Bahar hayatına o adamla devam etmeye karar verirse ikisini birlikte görmeye yüreği nasıl dayanabilirdi ki? Onların mutluluğuna şahitlik etmek hatta belki de buna alkış tutmak zorunda kalmak Mert'i yakıp kül ederdi. Böyle durumlarda gözden uzak olma seçeneği en makul görünen seçenekti.

"Olmayacaksın değil mi?"

Mert'in sessiz kalışı Bahar'a cevabın olumsuz yönde olduğunu düşündürmüştü. Ses tonunu değiştirip sitemkar bir tavırla "Cevap vermediğine göre yine mi düşüncemde haklıyım?" dedikten sonra sorusuna yeni bir soru daha ekleyip "Yoksa yine etrafımdaki insanları görüp sana ihtiyacım olmadığını düşündüğün için benden uzaklaşacak mısın Mert?" diyerek Mert'e bakmaya başladı. Gözleri "Sakın uzaklaşma! Herkes gitsin sen kal" der gibiydi.

Bahar bir şey söylememesine üzülmüştü ama o sırada Mert yapamayacağını bilse de yine de ona olan duygularını paylaşmak için doğru bir an olup olmadığını düşünmeye başlamıştı. Evet tam olarak bunu düşünüyordu. Aslında ne diye bu kadar düşünüyordu ki? O adamın da canı cehennemeydi. Kendi gözünden bile sakındığı Bahar'ı neden mutlu değildi? Neden ağlıyordu? Neden gözlerinin içine perişan bir halde "Yardım et! Beni bu durumdan kurtar" der gibi bakıp Mert'in içini paramparça ediyordu?

Bahar cevap alamamanın üzüntüsüyle yeniden ağlarken Mert elini yavaşça kaldırıp Bahar'ın yanağına doğru uzattı. İkisi de sessizdi. Bahar gözleri dolu dolu olsa da sonunda sakinleşerek kendisine yaklaşan ele bakmaya başlamış Mert'te çok istese de tenine dokunamadan elini geri çekip "Sen istersen gitmem. Kal dersen kalırım" demişti. Bu da "Yeter ki sen üzülme ağlama gerekirse ben aşkımı içime gömer senin mutlu olman için küle dönerim" demek oluyordu sanki.

yrshfx.gif


Mert'in derinleşen bakışları gibi ses tonu da o kadar kalbe dokunur haldeydi ki Bahar ağlamayı keserken bir yandan da Mert'e bambaşka duygularla bakmaya başlamıştı. Düşündüğü gibi olabilir miydi acaba? Mert ile aralarında sandığının aksine daha özel bir bağ olabilir miydi?

Mert'in verdiği cevap sonrası Bahar'ın içinden geçen tek bir şey olmuştu. Evet gitmesini istemiyordu. Yanında kim olursa olsun çevresi ne kadar kalabalık olursa olsun Mert'in de bir şekilde yanında kalmasını istiyor onu hatırlamamasına rağmen yanında bu kadar huzur bulabildiği bir adamı kaybetmeyi de hiç istemiyordu.

Mert ise söylediklerinden sonra daha fazla bir şey diyemeden bakışlarını kaçırıp boşluğa bakmaya başlamıştı. Yine Bahar'ın ona karşı neler hissettiğini anlamasından çekinmiş olmalıydı. Keşke saklamayıp anlamasına engel olmasa...

Bahar bakışlarını bir an bile olsun üzerinden çekmeden baktığı Mert'e "Ben gitmeni istemiyorum. Aksine hep yanımda kalmanı istiyorum Mert" dedikten sonra kolunu tutup dikkatini kendisine doğru çekerek "Artık hatırlamak da istiyorum. Ama bunu sadece tek bir şey için istiyorum. Tek bir şeyi hatırlamak için..." dedi. Herhalde bu tek nedeni şu an ona açıklamak istemiyordu. Dünyadaki tek çekingen insan Mert değildi öyle değil mi?

Aslında bu anlarda ikisinin de bakışları o kadar çok şey anlatıyordu ki bunları yorumlayamamaları büyük talihsizlik oluyordu. Mert kalbini ısıtan bu cevabın ardından kolundaki ele bakıp sonra da bakışlarını Bahar'a doğru çevirerek "Sen istediğin sürece hep yanında olacağım. Söz veriyorum" deyince Bahar'ın da yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Şu gülüş Mert için her şeye değer gibiydi.


•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙

Mert sabahın erken saatlerinde evin içinden gelen takır tukur seslerle gözlerini aralamıştı. Aslında yalnız yaşayan bir adam olarak evindeki bu hareketliliği de yadırgamıyor değildi.

Yerinden doğrulup boynunu ovuşturarak kalktıktan sonra banyoya girip hemen ardından da üzerini değiştirmek için odasına gitti. Mutfakta bir hareketlilik olduğuna göre kızlar çoktan kahvaltı hazırlığına başlamış olmalıydı. Açılmaya çalışıp saçlarını düzelterek mutfağa girdiğinde içeride sadece Simay'ın olduğunu görünce şaşkınlığını gizleyememişti. İyi de Bahar neredeydi?

"Günaydın ağabeylerin en tatlişi!"

Mert yanağını öpen kardeşine günaydın dedikten sonra merakına yenilip "Simay ben Bahar'ı göremiyorum. O nerede?" diye sordu. Simay elindeki salatalığı katır kutur yiyerek çaydanlığın altını açarken bir yandan da ağabeyinin sorusunu yanıtlayıp "Biraz hava almak istediğini söyledi. Fazla uzaklaşmayacakmış zaten telefonumu yanına verdim bir sorun olursa arayacak" dedi. Nasıl yani! Şimdi Bahar bilmediği tanımadığı sokaklarda tek başına mıydı?

Kardeşindeki bu rahatlık Mert'e hiç sirayet etmemiş gibi görünüyordu. Hatta aksine Bahar'ın akşamki halinden sonra epeyce de huzursuz olmuştu. Neden bir başına dışarıya çıkmıştı ki? Kendisine söylemiş olsa beraber de gidebilir istedikleri kadar da hava alabilirlerdi. Mert kafasının çok karışık olduğundan emindi. Bahar hatırladığı şeyler ile hissettikleri şeylerin arasında sıkışıp kalmış olmalıydı.

Simay mutfağın ortasında heykel gibi hareketsizce duran ağabeyinin önüne geçmiş niye öyle durduğunu anlamaya çalışıyordu. Tabii bakıp dursa da buna bir mana konduramamıştı. Uyanamadı mı acaba?

Elindeki salatalığı ağabeyinin gözlerinin önünde bir sağ bir sol yaptırarak gezdirirken aynı anda da "Hu huu! İyi misiniz Arslan Bey?" diye sorunca Mert sofraya şöyle bir bakıp "Ben fırından ekmek alıp geleyim" dedi. Hoppala! Simay'ın şaşkınca sofraya bakıp "Ekmek var ya!" dediğinde ise derin bir nefes alarak "O zaman simit alır gelirim" diyerek apar topar evden çıktı. Ben illa gideceğim tut tutabilirsen diyor yani.

Simay ağabeyinin arkasından ağzını burnunu bükerek "Sanki bunca yıllık ağabeyimizin asıl derdini anlayamayacak kadar kıt akıllıyız! Sen şuna açık açık simit bahane Baharcığım nerede desene yahu! Hey Allah'ım! Bir de simit alayım diyerek kendi kendisine iş çıkarıyor" dedikten sonra elindeki salatalığın son lokmasını ağzına atıp sofrayı kurmaya devam etti.

Mert simit alma bahanesiyle evden çıkıp sokaklarda dolaşırken aynı anlarda Bahar'da gördüğü rüyanın etkisinden henüz kurtulamamış olacak ki nereye gittiğini bilmeden boş sokaklarda keyifsizce yürüyordu.

Aslında sabah uyandığında hatırladığı bir şey daha olmuştu. Kazayı parmağındaki yüzüğü sinirle çıkarmaya çalışıp camdan dışarıya fırlatırken yapmıştı. O kızgınlıkla söylenerek yüzüğü camdan atıp önüne dönerken de gecenin o karanlığında bir anda arabanın önüne bir köpek atlamış ve Bahar da ona çarpmamak için direksiyonu kırarak arabanın hakimiyetini saniyeler içinde kaybetmişti. Sonrası malum... Araba büyük bir hızla ilerleyip uçurumun kenarındaki ağaca doğru çarparken Bahar'ın da çığlık sesleri yükselmişti.

lyfu.gif


Arabadan çıkışını da hatırlıyordu. Kendisine geldikten sonra zorlukla kemerini çözüp kapıyı açmaya çalışmış ama bir türlü dışarıya çıkmayı başaramamıştı. Arabası her ne kadar çarptığı ağacın korumasıyla uçuruma düşmekten son anda kurtulmuş olsa da bir süre sonra yavaş yavaş sallanmaya başlamıştı. Belli ki ağaç onu daha fazla taşıyamayacak haldeydi.

Bahar şoför tarafından dışarıya baktığında arabanın uçuruma düşme tehlikesi olduğunu anlamış bu da haliyle onun daha da çok korkmasına yol açmıştı. Tabii korksa da bu her şeyin bittiği anlamına gelmiyordu. O arabadan bir şekilde çıkmak zorundaydı. El alışkanlığıyla anahtarı alıp dengeyi bozmamaya çalışarak arka tarafa geçtikten sonra kapıyı zorlasa da yine açamamış kırık olan camdan kolunu çıkarıp dışarıdan açmaya çalışmıştı. Zorlaya zorlaya kapıyı açmıştı ama kolunda oluşan cam kesikleri de canını bir hayli yakmıştı.

Bu kesikler Mert'in hastaneye geldiği gün Bahar'ın kolunda gördüğü izlere neden olmuştu. Bu kadarla da bitmemişti elbet. Arabadan güç bela çıktığında o sırada oluşan sarsıntılar yüzünden araçta daha fazla dengesinde kalamayıp büyük bir gümbürtüyle uçurumdan aşağıya düşmüştü.

Bahar bu görüntü eşliğinde kendisini yere bırakıp bir süre dinlendikten sonra zorlanarak yerden kalkıp yardım bulmaya gitmişti. Bir süre düşe kalka yürüdükten sonra da vücudu artık onu daha fazla taşıyamamış ve yol kenarında bilincini kaybederek yere yığılmıştı. Tabii sonra ne olduğu açıktı. Günler sonra gözlerini bir hastane odasında açmış ve tüm bu olanlarla alakalı anılarını kaybetmişti. Ta ki bu sabaha dek...

Bahar düşünceler arasında kaybolup giderken yeterince de yürümüş gibiydi. Artık nasıl seri adımlar attıysa ayaklarına şu hep bahsedilen kara sulardan inmişti sanki. Keyifsizce etrafa bir göz attıktan sonra geri dönmeden önce kaldırıma oturarak sokaktan gelip geçenleri izlemeye başladı.

Bugün Mert onu nişanlısının yanına götürecekti. Hatta belki de buradaki son günüydü çünkü büyük ihtimalle nişanlısı onun geri dönmesini istemeyecekti. Bahar onu görünce ne hissedeceğini bilemiyordu doğrusu. Mert'i ilk gördüğünde ona güvenmişti ve bu konuda da yanılmamıştı. Ama ya nişanlısı? Ona bakınca ya gözlerinin önünde kötü şeyler canlanırsa ne olacaktı? Belki de orada kalmak istemeyip Mert ile geri dönmek isteyecekti. Peki bu garip olmayacak mıydı? Hangi adam nişanlısının tanımadığı bir adamla gitmesini isterdi ki?

Daha da kötüsü Bahar geri dönmek isterse Mert buna asla hayır demezdi ama nişanlısı kalması konusunda ısrarcı davranırsa bu da aralarında istenmeyen bir sürtüşmeye neden olabilirdi. Tamam Bahar'a göre Mert gayet sessiz ve konuşarak anlaşmayı savunan sakin bir adamdı ama böyle bir durumda yine de sessizliğini koruyabileceğini pek sanmıyordu.

Gitmekten vazgeçtim mi deseydi ya da adresi alıp tek başına mı gitse acaba? Of! Neyin doğru neyin yanlış olacağını bir türlü kestiremiyordu.

Bahar bunları düşünerek dalgın bir halde otururken sokakta "Bahar!" diyen tanıdık bir ses yankılanmıştı. Başını hızla sese doğru çevirdiğinde de kendisine doğru koşar adım gelmekte olan Mert'i görmüştü. Endişeli gözüküyordu. Evet çok endişeliydi çünkü sokağa girer girmez Bahar'ı kaldırıma oturmuş üzgün üzgün düşünürken bulunca ona bir şey oldu diye çok korkmuştu.

Bahar onu görmenin şaşkınlığıyla "Mert! Senin ne işin var burada?" diye sorarken yanına yaklaşan Mert önce onun iyi olup olmadığına bakıp sonra da hiç bozuntuya vermeden "Simit almaya çıktım" dedi. Ne! Sadece simit almak için mi çıkmış yani? Acaba bu masalı kimin külahına anlatsa inandırabilirdi? Ayrıca Bahar simitçiyi daha doğrusu simit satan fırını iki sokak önce görmüştü. Hâl böyleyken Mert'in bu tarafta ne işi vardı ki?

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
nk83'ün Hikayelerine Yorumlarınız
 
Son düzenleme:

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst