- Thread Starter
- #61
Nereye razıysan orada kalırsın
Görünenin ötesini ziyaret etmek istedim bir gün, iç içe kapıları vardı. Hangisinden girsem bilemedim. Girsem dediysem, sanki hangisini açmaya niyetlensem açılır zannetmemdendir. Oysa denediklerimden sonra anladım ki, her birinin açılması için bir basamak gerekiyormuş Aynı zeminde durupta yukarılara tırmanacağını sanmak yanılgımla tanıştım. Yeni bir soru kapımı çaldı, peki şimdi, şimdi ne yapacağım? Yok mu bu basamakaların ne olduğunu ve nasıl adım atılacağını öğretecek rehber ve yol gösterecek kılavuz? Derinliği olmayan sularda kulaç atmaya çalışanlar gibi hissttim kendimi.
Yüzeysel yaşamak, günübirlik ve günü kurtaracak işleyişle yuvarlanıp giderken, üstelik iyi bir gidiş içinde olduğum zannı içinde olmak, galiba ilk basamak olmalı. Bunun için mi varım ben? Bu kadarcık mı bendeki hikmetin görüntüsü. Olamaz ve olmamalıydı. Amacını bilmeden yürüyenin, nereye gittiğini bilmeden adım atıp duranın, güzel ve ulvî bir yerlere rastlaması ne kadar mümkünse, işte bu gidişle iyi bir seviye yakalama ihtimali de o denli zayıf bence. Zamanın kimsenin hatırını saymadan alıp başını gitmesi, bir saniyenin bile sizin ricanızla hatta yalvarmanızla yanınızda fazladan kalması mümkün görünmüyorsa, ve benim "hoşça kalın" deme zamanım ne zaman bunu bilmiyorsam, acele etmenin hatta hızlıca acele etmenin vakti geçiyor bile.
En yukarılara çıkmak mümükünken, en diplerde kuytu bir nefeslik hayatmiş gibi dehlizde yaşamak, Allah'ımızın "Sana verdiğim fırsatları niçin görüpte yakalamadın, ben seni en iyi olabilecek bir kapasitede yaratmıştım, sen en düşüğünü seçtin" demesi o zamanki pişmanlığımın anlamsızlığına tanık olacak. O gün gelmeden; fakir sofralarında iftar ederek, ekmeğimizi aşımızı dökmeyecek şekilde ayarlayarak, konuşabileceğimiz halde susup gönül kırmadan günü kurtarabilerek, gece gündüz duyarak düşünerek ibadet ederek, samimiyetle af dileyip, af edeceğine gönülden inanarak ve yarattıklarına saygı duyarak bu hayatı yaşamanın, basamaklar anlamına geldiğini bilenler biliyormuş. İnsanı merkeze alarak, onu koruyarak, onun iyiliği için çalışıp hayrına sevinerek mesafeler katediliyormuş. Yürek olmadan sadece beyin taşımak insan olmaya yetmiyormuş.
Ağlamayı unutmadan ve acıya duyarlı, doğru yaşamanın kılı kırk yaran hassasiyeti ile, utanmayı ve edebi daima gözümüzün önünden ayırmamak gerekiyormuş. Acı söz taşları ile, karşımızdakinin kafasını gözünü yarıp ta "ben halâ duyarlıyım, Peygamberimi çok çok seviyorum, ibadetlerimi hamdolsun yapıyorum, tabiidir ki Allah'ımdan korkuyorum" deyip çok sevdiğimizi söylediklerimizin yapma dediklerine kulak tıkayarak sevgi olmayacağını bilmek gerekiyormuş. Bedel ödemeden, hakını vermeden, onun istediği gibi olmadan sevgi olmuyormuş. Sevgimiz adına sıkıntı çekmeyi, yokluğa mahrumiyete katlanmayı bilmek ve bunu hayata yaymak gerekiyormuş.
Dilimizin kötü sözlerini ayıklayacak bir zihin filtresi takmamız gerekiyormuş, kırmamaya çalışmak ve doğrulukta ve adalette kararlı olmak için dua ve kesintisiz gayret gerekiyormuş, yukarılara tırmanabilmek için. Velhasıl, diğer gerekenlerin yanında, insan olmaya ve kalmaya çalışmak ve böyleleri ile birlikte olmak ve vijdanımızın pasını silip sesini açacak ayet desteğimizin ve resul örneğimizin her daim yanımızda ve gönlümüzde olması gerekiyormuş. Dualarımın ayyuka çıkması ve doğruluk özleminin yüreğimi kavurması gerekiyormuş.Yürek dolusu yaşamalıymışım. Ancak böyle tırmanılırmış basamaklar.
Ya Rab'bim, niyetimi halis, dularımı makbul, dileğimi hayırlı ve rızana gidecek yolları sevimli ve kolay kıl. Senin şanına uygun yaşamamı sağlayacak şeyleri nasip et ve benim bunu kesintisiz talep etmemi ihtiyacım eyle, cümle ile birlikte. Rab'bim, rızanı sevdamız eyle ne olur, rızanı sevdamız eyle....
SALİHA ERDİM
Görünenin ötesini ziyaret etmek istedim bir gün, iç içe kapıları vardı. Hangisinden girsem bilemedim. Girsem dediysem, sanki hangisini açmaya niyetlensem açılır zannetmemdendir. Oysa denediklerimden sonra anladım ki, her birinin açılması için bir basamak gerekiyormuş Aynı zeminde durupta yukarılara tırmanacağını sanmak yanılgımla tanıştım. Yeni bir soru kapımı çaldı, peki şimdi, şimdi ne yapacağım? Yok mu bu basamakaların ne olduğunu ve nasıl adım atılacağını öğretecek rehber ve yol gösterecek kılavuz? Derinliği olmayan sularda kulaç atmaya çalışanlar gibi hissttim kendimi.
Yüzeysel yaşamak, günübirlik ve günü kurtaracak işleyişle yuvarlanıp giderken, üstelik iyi bir gidiş içinde olduğum zannı içinde olmak, galiba ilk basamak olmalı. Bunun için mi varım ben? Bu kadarcık mı bendeki hikmetin görüntüsü. Olamaz ve olmamalıydı. Amacını bilmeden yürüyenin, nereye gittiğini bilmeden adım atıp duranın, güzel ve ulvî bir yerlere rastlaması ne kadar mümkünse, işte bu gidişle iyi bir seviye yakalama ihtimali de o denli zayıf bence. Zamanın kimsenin hatırını saymadan alıp başını gitmesi, bir saniyenin bile sizin ricanızla hatta yalvarmanızla yanınızda fazladan kalması mümkün görünmüyorsa, ve benim "hoşça kalın" deme zamanım ne zaman bunu bilmiyorsam, acele etmenin hatta hızlıca acele etmenin vakti geçiyor bile.
En yukarılara çıkmak mümükünken, en diplerde kuytu bir nefeslik hayatmiş gibi dehlizde yaşamak, Allah'ımızın "Sana verdiğim fırsatları niçin görüpte yakalamadın, ben seni en iyi olabilecek bir kapasitede yaratmıştım, sen en düşüğünü seçtin" demesi o zamanki pişmanlığımın anlamsızlığına tanık olacak. O gün gelmeden; fakir sofralarında iftar ederek, ekmeğimizi aşımızı dökmeyecek şekilde ayarlayarak, konuşabileceğimiz halde susup gönül kırmadan günü kurtarabilerek, gece gündüz duyarak düşünerek ibadet ederek, samimiyetle af dileyip, af edeceğine gönülden inanarak ve yarattıklarına saygı duyarak bu hayatı yaşamanın, basamaklar anlamına geldiğini bilenler biliyormuş. İnsanı merkeze alarak, onu koruyarak, onun iyiliği için çalışıp hayrına sevinerek mesafeler katediliyormuş. Yürek olmadan sadece beyin taşımak insan olmaya yetmiyormuş.
Ağlamayı unutmadan ve acıya duyarlı, doğru yaşamanın kılı kırk yaran hassasiyeti ile, utanmayı ve edebi daima gözümüzün önünden ayırmamak gerekiyormuş. Acı söz taşları ile, karşımızdakinin kafasını gözünü yarıp ta "ben halâ duyarlıyım, Peygamberimi çok çok seviyorum, ibadetlerimi hamdolsun yapıyorum, tabiidir ki Allah'ımdan korkuyorum" deyip çok sevdiğimizi söylediklerimizin yapma dediklerine kulak tıkayarak sevgi olmayacağını bilmek gerekiyormuş. Bedel ödemeden, hakını vermeden, onun istediği gibi olmadan sevgi olmuyormuş. Sevgimiz adına sıkıntı çekmeyi, yokluğa mahrumiyete katlanmayı bilmek ve bunu hayata yaymak gerekiyormuş.
Dilimizin kötü sözlerini ayıklayacak bir zihin filtresi takmamız gerekiyormuş, kırmamaya çalışmak ve doğrulukta ve adalette kararlı olmak için dua ve kesintisiz gayret gerekiyormuş, yukarılara tırmanabilmek için. Velhasıl, diğer gerekenlerin yanında, insan olmaya ve kalmaya çalışmak ve böyleleri ile birlikte olmak ve vijdanımızın pasını silip sesini açacak ayet desteğimizin ve resul örneğimizin her daim yanımızda ve gönlümüzde olması gerekiyormuş. Dualarımın ayyuka çıkması ve doğruluk özleminin yüreğimi kavurması gerekiyormuş.Yürek dolusu yaşamalıymışım. Ancak böyle tırmanılırmış basamaklar.
Ya Rab'bim, niyetimi halis, dularımı makbul, dileğimi hayırlı ve rızana gidecek yolları sevimli ve kolay kıl. Senin şanına uygun yaşamamı sağlayacak şeyleri nasip et ve benim bunu kesintisiz talep etmemi ihtiyacım eyle, cümle ile birlikte. Rab'bim, rızanı sevdamız eyle ne olur, rızanı sevdamız eyle....
SALİHA ERDİM