Beni Aşka İnandır (Yazan : Nk83)

Hikayeyi nasıl buldunuz?

  • Çok beğendim

  • Beğendim

  • Eh işte

  • Beğenmedim


Sonuçlar yalnızca oylamadan sonra görülebilir.

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul

sdfgdc3forumtipi.jpg


Hikayenin Adı : Beni Aşka İnandır
Yazan : nk83
Tür : Romantik, Dram, İntikam, Polisiye

Not : Hikaye Kolpa grubunun "Beni Aşka İnandır" şarkısının yaptığı çağrışım sebebiyle yazılmıştır :)

Her hakkı saklıdır. Yazardan izin almadan kopyalanıp çoğaltılamaz.

Gifler/Resimler yazdığım hikayenin sahnelerine uyacak şekilde benim tarafımdan yapılmıştır. Hazır giflerin üzerine yazılmış bir hikaye değildir ;)

Hikaye içinde geçen kişi kurum mekan ve markalar tamamen hayal ürünüdür yani kurgusaldır. Hikayede geçebilecek herhangi bir şeyde de reklam niyeti yoktur.

•●● ·٠•●●•٠·˙
catsft.jpg


Ana Karakterler / Oyuncular
Sarp Demirkan : Matt Bomer
Mira Çeliker : Nina Dobrev
Selçuk Öktem : Sam Heughan
Defne Sargın : Britt Robertson

catsft1.jpg

Yan Karakterler / Oyuncular
Savaş Utkan : Michael Trevino
Derin Algın : Bridget Regan
Barış Demirkan : Jay Ryan
Gizem Demirkan : Kristin Kreuk
Elif Demirkan : Alexis Bledel
Levent Zorlu : Michael Emerson
Nevra Sargın : Cate Blanchett
Fuat Çeliker : George Clooney
Meltem Çeliker : Catherine Zeta Jones
Tuğçe Gencer : Holland Roden
Kemal Gencer : Shane West


Of ki ne of, bir daha of
Az daha dayan
Son bir dilek alacağım var
Kayıp giden yıldızlardan
Of, ki ne of
drfgtjhj.gif

Bir daha kim duyar sesimi?
Ya bu kader baştan yazılsın
Ya da hayatın kendisi
Nasıl silinir ben bilemedim
dfvbhn.gif

Yüzümden yaşam izleri
Şimdi bana öyle bi' şeyler
Söyle ki durup dururken
Tam hayattan vazgeçerken
Beni aşka inandır
esdfcvgbhn.gif

Şimdi bana öyle bi' şeyler
Söyle ki durup dururken
Tam hayattan vazgeçerken
Beni aşka inandır
dfhgj.gif
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
etryuıo.png


1.Bölüm : 27 Mart 2015 / Olay Günü

"Barış ben birkaç saniye içinde evin önünde olurum. Hazırsan çık da vakit kaybetmeyelim"

Sarp geldiğine dair kardeşine mesaj attıktan sonra siteye giriş yapmış ve eve doğru yaklaşarak aracını uygun bir yere park etmişti. Bugün ikisinin de izin günüydü ve uzun zamandan sonra iki kardeş nihayet birlikte geçirebilecekleri bir an yakalamıştı. Bu nadide vakti de futbol tutkunu olan Barış'ın ısrarı sebebiyle derbi maçına giderek değerlendirmek istiyorlardı. En azından şimdilik planları buydu.

Karmakarışık olan torpidonun içinde gözlüğünü ararken Barış evinden çıkmış ve enerjik bir ruh haliyle aracın kapısını açıp "Tribünleri uçurmaya hazır mıyız Demirkan!" diyerek koltuğa oturmuştu. Aslında başkalarına gerek yoktu Barış tek başına da bütün stadyumu uçuracak enerjiye sahipti. İki kardeş selamlaşıp konuşurken "Hey Sarp!" diyen otoriter bir ses duyulmuştu. Bu sesin sahibi Barış'ın yedi aylık hamile eşi Gizem olmalıydı.

Bu seslenişle birlikte araçtan çıkan Sarp pencereden kendilerine doğru bakan Gizem'i görmüş ve "Nasılsın Gizem her şey yolunda mı?" sorusuna da Gizem'den eliyle şöyle böyle iması taşıyan bir işaret almıştı. Hamile haliyle sabahtan beri Barış'ın maç heyecanına ortak olmak onu biraz yormuşa benziyordu.

Gizem eşinin oturduğu yerden kendisine öpücük attığını fark edince neden cama çıktığını hatırlamış ve işaret parmağını sallaya sallaya "Barış sana emanet tamam mı? Sakın yine saçma sapan nedenlerden dolayı milletle kavgaya tutuşmasın yoksa bu gittiği son maç olur. Gerekirse onu tutuklamaktan da çekinme çünkü yüzünün gözünün dağılmasındansa onu nezaretten toplamayı tercih ederim" diyerek Sarp'ı güldürmüştü. Böyle dediğine göre Barış'ın sabıkası epey kabarıktı herhalde.

Barış elinin ayasını alnına vurup "İçeride bana tembihlediği yetmiyormuş gibi bir de çocukmuşum gibi beni ağabeyime emanet ediyor" derken aynı anda Sarp da Gizem'e "Maç bitiminde seni arar rapor veririm merak etme. Görüşürüz Gizem!" diyerek koltuğuna dönüp aracını hareket ettirdi.

Sarp'ın sessiz olsa da muzip bir ifadeyle gülümsemesi Barış'ın dikkatinden kaçmıyordu. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Başını iki yana hafifçe sallayıp "Şu halimle çok eğleniyorsun değil mi?" dediğinde Sarp ona evet dercesine bir bakış atıp daha önceki vukuatları sebebiyle de Gizem'in endişe etmesinin normal olduğunu söyleyerek radyoyu açtı.

Sarp kanallar arasında gezerken Barış karşı atağa geçmek istemiş olmalı ki imalı bir tonlamayla "Deriiin nasıl Sarp?" diye sordu. Belli ki o da ağabeyini uzun süredir adları beraber anılan güzeller güzeli ekip arkadaşıyla vurmak istiyordu. Sarp kendisine yöneltilen bu sorunun ardından şaşkın bir bakışla kardeşine dönüp "Derin mi? Of Barış! O da nereden çıktı şimdi?" diye sorunca Barış az önce onun kendisine yaptığı gibi muzip bir gülümseme ile Sarp'a doğru dönmüştü.

ryfhgcjhvmnm.png

"Şu işin adını artık koyun da Derin'de seni bana emanet etmeye başlasın artık"

"Mutlu olmamdan çok kısasa kısas yapma niyetindesin yani"

"Eh! Bir nevi öyle"

"Ancak bu konuda aramızda kocaman bir fark var unutuyorsun galiba"

"Neymiş o fark?"

"Sen bir doktorsun ben ise bir polisim"

"Bunu unutmam ne mümkün"

"Güzel! Bu da demek oluyor ki kimsenin beni bir başkasına emanet etmesine ihtiyacım yok. Ama senin var!"

"Öyle mi? Sana vücudundan çıkardığım kurşunları yıllara göre ayırdığımı söylemiş miydim?"

"Abartma istersen"

"Güzel fikir ama yapacağım. Bu daha önce nasıl aklıma gelmedi anlamıyorum"

"Pekala! Koleksiyonunu genişletmek için elimden geleni yaparım. Sanırım 2015 senen hâlâ boş değil mi? Bakalım bunun için ne yapabiliriz"

"Tamam tamam! Sen işin eğlencesine geçtiğine göre artık burada kesebilirim. Bu arada az önce konuştuklarımızla ilgili sakın annemin yanında herhangi bir imada bulunma yoksa beni fena pataklar"

Sarp içten gelen bir gülümsemeyle bu konunun aralarında kalacağını söylerken telefonunun sesi duyuldu. Radyoyu sessizleştirerek telefonuna şöyle bir göz attığında arayanın ortağı Selçuk olduğunu görüp aracını hiç düşünmeden kenara çekti. Bu arama Sarp'ı biraz endişelendirmişti çünkü Selçuk onun kardeşiyle olacağını bile bile arıyorsa büyük ihtimalle bir terslik yaşanmış olmalıydı. Yüzünde oluşan ciddi ifadeyle telefonunu açıp "Ne oldu Selçuk?" diye sorduğunda kalabalık bir ortamdan Selçuk'un telaşla "Sarp nerelerdesin?" demesi duyuldu.

"Barış ile stada doğru gidiyoruz"

"O halde Barış'a randevunuzu böldüğüm için özür dilediğimi söyle çünkü hemen buraya gelmen gerekiyor"

"Sorun ne?"

"Cuma günü olacağı söylenen sevkiyat öne alınmış. Birkaç saat içinde adamları yakalayamazsak hem onlar hem de ellerindeki kaçak mallarla dolu konteynerler buhar olup uçacaklar"

"Bilginin kaynağı sağlam mı?"

"Minik kuş cama kondu Sarp"

"Ona güvenmiyorum"

"Kendisini tanıtmayıp gizli tuttuğu için güvenmiyor olabilir misin?"

"Belki de göz boyama konusunda ehil olduğunu düşündüğüm için güvenmiyorumdur"

"Her neyse! Sonuçta emir büyük yerden geldi. Gizemli muhbirimizin yaptığı ihbarın doğru olup olmadığını kontrol etmek zorundayız yoksa Levent Amir canımıza okur"

"Hemen geliyorum"

"Acele et yoksa beklemekten sıkılmaya başlayan Savaş adlı başına buyruk ekip arkadaşımız birazdan içeriye tek başına girmeye kalkacak"

"Tut yakasından sakın bırakma"

"Elimden geleni yaparım. Sen de çabuk ol!"

Ağabey kardeş olarak izlenmesi planlanan derbi maçının başka bahara kaldığını anlayan Barış'ın yüzü düşmüştü. Ancak o da biliyordu ki görev asla beklemezdi. Telefonunu kapatan Sarp kardeşine mahcup olmuş bir halde bakıp "Çok özür dilerim ama orada olmalıyım" dedikten sonra Barış'ın keyifsizce "Tamam sorun değil başka zaman telafi ederiz" demesiyle de yola şöyle bir bakıp müsait olduğunu görünce de yönünü değiştirerek hızla olay yerine doğru gitti.

•●●·٠●●•٠·˙

Yaklaşık 20-25 dakika kadar sonra aracı olay mahallinden epeyce uzağa park etmişlerdi. Sarp'ın araçtan çıkışının ardından direksiyon başına geçmek için Barış'ta onunla beraber hemen dışarıya çıkmıştı. Biraz da huzursuzdu. Kardeşini tek başına yollamak Barış'a kendisini kötü hissettiriyordu. Tamam Sarp iyi bir polisti ve kendisini koruyabildiği gibi etrafında da onu koruyabilecek bir sürü ekip arkadaşı vardı ama Barış'ın da birlikte büyüdüğü ağabeyiydi. İster istemez korku salıyordu içini.

"Seni ileride de bırakabilirdim Sarp onca yolu yürümene gerek yoktu"

Sarp bagajdaki özel çantasından silahını alırken bir yandan da kardeşine cevap verip "Burası senin için daha güvenli. Hadi sen de burada fazla oyalanma anahtar arabanın üzerinde hemen buradan uzaklaş ve rica ediyorum başını belaya sokma bir de seni düşünmek zorunda kalmayayım. Eğer senin yüzünden yine Gizem ile karşı karşıya gelirsem canını fena yakarım" dedi. İkisi de gülümsüyordu. Barış'ın fevriliğinin faturası belli ki hep ağabeyine kesilmiş ki o da baştan önlemini almak istiyordu.

Sarp kardeşinin koluna hoşça kal manasına gelen hafif bir vuruş yapıp olay yerine doğru koşarken Barış'ın arkasından seslenip "Arkanı kolla kardeşim!" dediğini duymuş ve hemen ona doğru dönmüştü. İki kardeş birbirlerine bakarak dururken de Sarp bu dediğine karşılık elini tuhaf bir hisle kaldırıp "Sen de kardeşim!" dedikten sonra koşmaya devam etti.

Bu bakış Barış'a da sirayet etmişti. Ağabeyinin ardından bakarken nedenini bilemediği bir sıkıntı çökmüştü içine. İçinde oluşan bu sıkıntıyla birlikte de arabaya bindikten sonra ellerini direksiyona koyup beklemeye başladı. Neyi beklediğini o da bilmiyordu ama bir türlü de oradan gidemiyordu. Sanki birazdan olacakları hissetmiş gibiydi.

Barış gitmek ve kalmak arasındaki o sinir bozucu ince çizgide yürürken o sırada Sarp telefonunu eline alarak geldiğini haber vermek için Selçuk'u aramaya başlamıştı. Ancak ne kadar çaldırsa da telefon bir türlü açılmıyordu. Savaş'ın numarasını girmeye çalışırken aniden silah sesleri yükselmeye başlayınca da çatışma yaşandığını anlayıp belindeki silahı çıkararak sese doğru daha hızlı koşmaya başladı.

Tabii silah sesleri ona olduğu gibi Barış'a da ulaşmıştı. Tam gitmeye karar verip arabayı çalıştırdığı sırada bu seslerini duyunca tekrardan durup dayanamayarak aracından çıktı. Aslında Sarp hemen uzaklaşmasını istemişti ama onu dinleyemeyecekti galiba. Doktor olduğu için yardıma ihtiyaçları olabileceğini düşünüp Sarp'ın onu görünce çıldıracağını bile bile koşarak sese doğru gitmeye başladı. Elbette ki operasyonun ortasına dalmaya niyetli değildi ama acil bir durum olursa anında müdahale edebileceği bir yerde olmak istiyordu.

•●●·٠•●●•٠·˙

Sarp deponun etrafından dolanarak olay mahaline adım adım yaklaşırken nakliye amaçlı kullanılan bir tırın arkasında Selçuk'un vurulduğu için kolunu tuttuğunu ve Derin'in de onu korumak adına ateş açmaya hazır olduğunu görmüştü. Onun gibi Derin'de Sarp'ın geldiğini hemen fark etmişti ve alaycı bir tavırla da "İşte SSS'in son üyesi de geldi" deyiverdi. Bu aralarında takılma amaçlı söylenen sinir bozucu bir kısaltmaydı. Ekip arkadaşları Sarp Selçuk ve Savaş ile ilgili bir şey konuşurken genellikle lafı uzatmamak için bu kısaltmayı kullanıyordu. Tabii üç arkadaşın bundan çok da hoşlandığı söylenemezdi.

Sarp dikkat çekmemeye çalışarak yanlarına doğru giderken bir yandan da Savaş ve diğerlerinin nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gelir gelmez de Selçuk'un koluna bakıp iyi olup olmadığını kontrol ederek "Neden beni beklemediniz?" diye sordu. Selçuk canı acır bir halde gözlerini Sarp'a dikerek "Valla onlar başlattı ortak!" deyince Derin de hemen Sarp'a göz süzerek "Ee! Sen gelene kadar biz de karşılarında armut toplamadık tabii" dedi. Belki armut değil ama mermi topladıkları açıktı.

Sarp gözlerini kocaman açıp Selçuk'un yarasını kastederek "Fark ettim" dedikten sonra konuya dönüp "Tırları kontrol edebildiniz mi?" diye sordu. Bu soruya Selçuk'tan hiç de tatmin etmeyen bir "Ettik" cevabı gelmişti. Ne demek ettik? Bu kadar mı yani başka bir detay yok muydu?

"Evet ettiniz ve... Devamını bekliyorum. Hadi!"

"Bundan hiç hoşlanmayacaksın"

"Neden?"

"Çünkü tırlar boş"

"Ne demek boş?"

"Aslında tam olarak boş sayılmaz. İşaretli olanın içinde bunu bulduk"

"O da ne?"

"Bir çizgi roman"

"Şaka mı bu?"

Sarp çizgi romanı eline alır almaz kapağına bakıp kalmıştı. Durgundu ve dişlerini sıkıyordu. Selçuk yapılan imayı anladığı için arkadaşının halini dikkatle izleyip bir yandan da "Şaka yaptıklarını sanmıyorum. Bence Hayalet'e mesaj yolluyorlar" demeden edememişti. Haklıydı. Bu çizgi romanın içinde hiç de hoş olmayan bir mesaj vardı.

Sarp sayfaların arasında gidip gelirken Selçuk'un söylediği şey yüzünden aniden durmuştu. Gözlerini arkadaşına doğru çevirerek "Sevimli Hayalet Casper vasıtasıyla mı? Espri anlayışlarına hayran kaldım dersem kendime hakaret etmiş sayılır mıyım acaba?" dediğinde Selçuk da alaycı bir şekilde tebessüm edip "Manidar olmuş değil mi? Baskın yapacağımızı anlayıp önlem almış olmalılar" dedi. Evet biraz öyle olmuştu gerçekten.

Kısa bir an sessiz kalan Sarp son sayfaya baktığında oraya sonradan eklenmiş bir sayfa olduğunu görmüştü. Bu gerçekten garipti. Dörde katlanıp tek tarafı deftere yapışık halde olan kağıdı açtığında ise Hayalet Casper'in başına gelenlerin elle çizildiği bir sahne daha olduğunu görmüştü. Asıl manidar olan şey de buydu çünkü romanın sonunda küçük şirin hayaletimiz sırtından vuruluyor ve insan bedenine dönerek grafiti şeklinde "Günün Kaybedeni Sensin Hayalet!" yazan duvarın önünde kanlar içinde yere yığılıyordu. Bu alenen yapılmış ciddi bir tehdide benziyordu.

Sarp çizgi romanı sertçe kapatıp montunun iç cebine koyarken bir yandan da kendi kendisine "Hayaletler öldürülemez çünkü onlar zaten ölüdürler!" deyince Derin onun ağzında bir şeyler gevelediğini duyup "Ne dedin?" diye sordu. Sarp söylediği şeyi tekrar edemeyecek kadar gerilmişti. Hiç hoşlanmamıştı bu durumdan çünkü bir dolap döndüğü ya da döneceği açıktı.

"Sadece sesli düşünüyordum"

"Aklındakini bizimle de paylaşacak mısın peki?"

"Tırlar boş dediniz. Yani ortada bir suç yok ama yine de panikleyip ateş açarak bir adamımızı vuruyorlar öyle mi?"

"Beni panikledikleri için vurduklarını sanmıyorum"

"Dertleri ne o zaman Selçuk?"

"Bilmiyorum ama bu işte bir tuhaflık var. İster inan ister inanma ama burnuma kötü kokular geliyor Sarp"

"Birazdan tepelerine binip onları konuştururken dertleri neymiş anlarız. Ben Savaş'ın yanına gidiyorum"

"Dur bekle!"

"Ne oldu?"

"Düşünüyorum da..."

"Ne düşünüyorsun?"

"Bak Derin orada gayet açık bir hedefken yani onu indirebilecekleri kesinken hiçbir şekilde ona dokunmayıp direkt bana yöneldiler. Bunun bir anlamı olmalı"

Derin bunu duyunca şaşkın bir ifadeyle ikisine dönüp "Bir dakika bir dakika! Şimdi neden Derin'i vurmadılar da beni vurdular diye trip mi atacaksın Selçuk?" diye sordu. Başını tıra yaslayan Selçuk "Aah..." derken Sarp'ta bıkkınlık anlamı taşıyan bir tonlamayla arkadaşının sözünü tamamlayıp "Kadınlar!" diyerek tırlara doğru baktı.

İkisini hayretler içinde dinleyen Derin ise gözlerini devirerek "Tamam bunu sonra tartışırız!" dedikten sonra konuya hızlı bir geri dönüş yapıp "Benim yerime Selçuk'u vurmaları illaki bir anlam içermeliyse bence bunun tek bir açıklaması olabilir" dedi. Acısı yüzünden kolunu tutan Selçuk o halde bile Derin'e takılmaktan geri kalmayıp "Belki de kızıl saçlı hatunların neslini koruma altına alma konusunda bilinçlendirilmişlerdir" deyiverdi. Densiiiz!

"Haklısın Selçuk! Ben korunması gereken nadide bir canlıyım ama senden zaten çok var değil mi? Yani ha bir eksiksiniz ha bir fazla... Haklısın arkadaşım çok haklı!"

İkisi de ters ters bakışırken Derin'in önceki sözleriyle birlikte düşüncelere dalan Sarp konuyla alakalı parçaları birleştirmeye başlamıştı. Evet Derin'i değil de direkt Selçuk'u hedef almaları kesinlikle bir anlam içeriyordu. Gergin bir halde ellerini saçlarının arasından geçirerek ensesini tutup "Sevkiyat yeri belki ama günü kesinlikle değişmedi. Bugün de buraya en başından beri neden ona bu kadar güveniyoruz dediğim muhbirimizin satışı üzerine özellikle çekildik. Ortada bir sorun yokken çatışma çıkarmaları ve Derin'in yerine seni hedef alıcı davranmaları da bana ikimizden birini indirmelerinin cuma günkü sevkiyat sırasında onlara bir üstünlük sağlayacağını düşündürüyor" dedikten sonra bir an çizgi romanın son sayfasını düşündü ve gerçek hedefin kendisi olduğunu anlayarak "Kahretsin! İçlerinden en az birini yakalayıp konuşturmak zorundayız. Destek istediniz mi?" diye sordu. Selçuk gelmek üzere olduklarını söyledikten sonra da Savaş'ın yanına gitmek için bir atılım yaptı ama bu atılımı da Derin'in kolundan tutup durmasını sağlamasıyla yarım kaldı.

Sarp neden kendisini durdurduğunu sorarken Derin tuhaf bir ifadeyle ona bakıp birkaç saniye düşündükten sonra da elini onun göğsüne koydu. Sarp bakışlarını Derin'den çekip göğsündeki eline doğru indirmişti. Derin ise gözlerini kapatıp avucunun içinde atan kalbi hissetmeye çalıştıktan sonra aniden kendisine gelip tedirgin bir halde de "Buraya böyle mi geldin? Hepimizde kurşun geçirmez yelekler varken sende neden olmadığını öğrenebilir miyim?" diye sordu. Bu soruyla birlikte ikisinin de gözleri birbirlerine kenetlenmişti.

"Maça giderken beni yoldan çevirdiğinizi unuttun mu? Stada üzerimde çelik yelekle gideceğimi düşünmedin herhalde"

"Silahla gidiyorsun ama!"

"Derin!"

"Oraya korunmasız bir halde gidemezsin Sarp! Bak ben buna müsaade edemem. Bırak ben gideyim ne yapılacaksa bizimkiler ile birlikte halledelim"

"Derin şu durumda bana çelik yelek arattırıp durma!"

"Sana bir şey olursa kendimi asla affetmem Sarp"

"Neden?"

srdhjghk.png


Neden Sarp'a bir şey olacağını düşünüp bu denli korkmuştu ki? Sarp şaşırarak Derin'in bunu neden söylediğini anlamaya çalışırken Selçuk araya girip "Neden aramayı bırakın da şu lanet olası ceketi çıkarmama yardım edin!" dedi. Belli ki sevkiyat yeri gibi yeleklerde yer değiştirecekti. Selçuk'a Derin yardım ederken Sarp'ta üzerindeki montu çıkarıp kenara bıraktı. Büyük bir hızla yapılan değişim sırasında da garip bir sessizlik olmuştu.

Gergin görünen Derin silahını kontrol eden Sarp'a yaklaşıp aniden boynuna sarılmış ve bu yaptığıyla da şaşkınlık uyandırmıştı. Ayrıca Sarp'ın bu sarılışı karşılama şekline bakılacak olunursa aralarındaki şey her ne ise tek taraflı değil gibi görünüyordu.

Uzun bir sarılışın ardından gözleri birbirlerine kenetlenirken Derin sesi titreyerek "Kendine çok dikkat et" dedikten sonra geri çekildi. Sarp ona cevap veremeden bakıp kalmıştı. İkisi arasında herkes tarafından fark edilen bir yakınlaşma vardı ve bunun üzerine imalar yapılmasına rağmen iki tarafta ne kabul etmiş ne de böyle bir şeyin varlığını reddetmişti. Şimdi de onca zamandan sonra Derin'in bunu bu kadar aleni bir şekilde belli etmesi Sarp'ı epeyce şaşırtmıştı. Tabii onları izleyen Selçuk'u da...

mmmmko.gif


Sarp elinin tersiyle yanağına yumuşak bir dokunuş yaptığı Derin'e dikkatli olacağını söyleyip Savaş'ın yanına doğru giderken Derin içinde oluşan sıkıntıyla ardından bakakalmıştı. İşin kötüsü Sarp gider gitmez de bir süredir kenarda bekleyen Barış yanlarına gelmiş ve Selçuk'un "Senin ne işin var burada!" demesine aldırmadan kolundaki yaraya bakmaya başlamıştı. O anlarda Selçuk'un bir gözü de doğal olarak Sarp'a kaymıştı. Kardeşinin burada olduğunu görmesi onun bütün konsantrasyonu etkileyebilirdi ve bu da pek istenen bir şey değildi.

Selçuk kolundaki yarayı kontrol edip yardım gelene kadar da bir çaresine bakmaya çalışan Barış'ı ağabeyini aratmayacak ölçüde fırçalayıp geri göndermeye çalışırken o sırada Sarp da diğerlerinin yanına gidip ikişer kişi olmak üzere üç kola ayrılarak depolardan birinin etrafını kontrol amaçlı sarmaya başlamıştı. Destek gelmeden bir şey yapmaya niyetli değillerdi elbet sadece beklerken içeride kaç kişi olduğunu öğrenmek istiyorlardı.

Hâl böyle olunca Barış'ın da tüm dikkati onlara doğru kaymıştı. Karşısındaki görüntüden dolayı endişeliydi çünkü daha önce ağabeyini hiç görev başındayken görmemişti. Sarp yaralandığı takdirde yapılan operasyonun ardından hastaneye geliyordu ama o zaman da zaten her şey çoktan olup bitmiş oluyordu. Ancak bu sefer ki farklıydı. Ne olup biteceği konusunda henüz hiçbir şey belli değildi. Bu yüzden içindeki sıkıntı da arttıkça artıyordu.

Çamur içinde olan camlardan içeriye bakan Sarp kapının önündeki adamları görüp bakışlarını diğer tarafı kontrol eden Savaş'a doğru yöneltmişti. O da kendisine baktığında birbirlerine tespit edilen kişi sayısını belli edip sessiz olmayı sürdürerek arka tarafa geçmeyi işaret etmişti. Birbirlerini onayladıktan sonra da sessizce arka kapıya doğru yürümeye başladılar. Ancak ne olduysa da o anla beraber olmuştu çünkü aniden arka taraftan silah sesleri yükselmeye başlamıştı.

Selçuk sesle birlikte yardıma gitmek için apar topar kalkmaya çalışırken Barış'ın kendisini sıkı sıkı tutup "Kanaman durmuyor Selçuk bu halde gidemezsin!" demesiyle engellenmiş ve o öfkeyle "Derin bakma öyle hadi git!" diye bağırmıştı. Derin kendisini korumaya alarak tırların arkasından geçmiş ve hedefini alıp dikkat dağıtacak şekilde peşi sıra pencerelere ateş etmeye başlamıştı. Tabii camların büyük bir şangırdamayla aşağıya indiğini duyan Savaş bunu avantaja çevirmeye kararlıydı. Hızlı hareket edip kırılan camdan içeriye sis bombası attıktan sonra büyük bir keyifle saymaya başlayıp ön kapıyı kırarak ekip arkadaşıyla birlikte hızla içeriye girmişti. Bir anda kaos olmuştu ama Sarpların arkadan Savaşların da önden yaptığı baskın sonucu adamlar nihayet etkisiz hale getirilmişti.

•●●·٠•●●•٠·˙

Kelepçeler takılıp yakalanan adamlar gelen ekibin arabasına doğru götürülürken Sarp da o hengame içinde adamlardan birini yakasından tuttuğu gibi arka kapıdan dışarıya alıp deponun duvarına yapıştırmıştı. Kolunu adamın nefesini kısıtlayacak şekilde boynuna dayayıp cebinden çıkardığı çizgi romanın elle çizilmiş kısmını da adeta gözüne sokarak "Bana hemen şimdi bu işin arkasında kimin olduğunu söyleyeceksin yoksa vücudunda kırılmadık kemik bırakmam!" dedi hiç şakam yok dercesine.

Adam söylemeye niyetli değildi ve bunu da resme bakıp sırıta sırıta "Bunu çizen her kimse resmi bayağı kuvvetliymiş" diyerek belli etmişti. Tabii verdiği cevap Sarp'ı sinirlendirmiş bunun neticesinde de adam yüzüne sert bir yumruk yemişti. Sarp faydası olmayacağını bile bile adamı zor kullanarak konuşturmaya çalışırken Barış'ta ağabeyini göremeyince telaşa kapılmıştı. İyi olduğunu söylemişlerdi ama neden hâlâ ortalarda gözükmüyordu bunu bir türlü anlayamıyordu.

Yakalanan adamlar tek tek ekip araçlarına bindiriliyor Selçuk'un koluna da sağlık görevlileri tarafından ilk müdahalesi yapılıyordu. O sırada tek başına kalan Barış olanları izlerken merakına yenilip Sarp'ı bulmak için deponun yanına doğru gitmeye başlamıştı. Sonuçta olaya el konulmuştu ve herhangi bir tehlike de kalmamıştı. Ama yine de birilerinin dikkatini çekmese iyi olurdu.

Barış çevreyi kontrol ederek yürürken ileride Sarp'ı bekleyen Derin'i görünce sırtını tıra yaslayıp beklemeye başladı. Şimdi görürse kesinlikle geçmesine izin vermez ve Sarp'ın iyi olduğunu söyleyerek onu geri çevirirdi. Ama Barış zaman geçmesine rağmen hâlâ ortaya çıkmayan ağabeyinin iyi olup olmadığını kendi gözleriyle görmek istiyordu. Bunu da o an hiç kimse anlayamazdı.

Barış Derin'e görünmeden eğilerek tırların arkasından geçmek isterken bir anda Sarp'ın yakaladığı adamı ite kaka getirdiğini görmüştü. İtiraf etmeliydi ki onu sağ salim bir şekilde görünce içi çok rahatlamıştı. Kardeşi gayet iyi görünüyordu. Belki içindeki sıkıntı bir anda ortadan kaybolmamıştı ama yine de her şey yolunda gözüküyordu. Tabii sadece öyle gözüküyordu çünkü birkaç dakika içerisinde öyle şeyler olacaktı ki kimse bu hadisenin nasıl bu kadar seri bir şekilde cereyan ettiğini anlayamayacaktı.

Sarp sırtı kardeşine dönük bir halde Derin'den kelepçesini isterken Barış elini beline atan Derin'in ileriye doğru olan garip bakışını görerek başını çevirmişti. Nereye baktığını anlamaya çalışıyordu ve dikkatle bakınırken ön duvarında grafiti şeklinde "Günün Kaybedeni Sensin Hayalet!" yazan binanın çatısında pusuya yatmış bir adam olduğunu görmüştü. Bir oraya bir de adamın nişan aldığı Sarp'a doğru bakıp hiçbir şey düşünemeden olduğu yerden çıktı ve hızla koşarak "Yere yatın!" diye bağırdıktan sonra adamın tetiğe basmasıyla beraber Sarp'ı ileriye doğru itip onunla birlikte yere düştü.

Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Derin onları korumak adına silah sesine doğru ateş ederek ilerlerken Sarp arkasını dönmüş ve döner dönmez ileride ayağa kalkarak çatıdan inmeye çalışan adamı görmüştü. Yüzü taktığı maskeden ötürü seçilmiyordu ama adamı görebildiği kadarıyla hafızasına kazımaya çalışıyordu. Ayrıca duvardaki yazıyı o da fark etmişti. Ancak olayın en dramatik yanı da kendisini kimin kurtardığını anlamak için az önce durduğu yere baktığında kardeşini yerde bulması olmuştu. Sarp'a gelmesi planlanan kurşun şu an Barış'ın sırtındaydı ve onu yavaş yavaş ölüme yaklaştırıyordu.
sdfghb.png

Sarp kardeşini bu halde görünce gözlerine inanamamıştı. Barış'ın burada olmaması gerekiyordu. Onun şu an stada varmış ve yerine yerleşmiş olması gerekiyordu. Sarp içine düşen ateşin acısıyla "Hayır hayır hayııır! Bu olamaz! Barış kalk! Barıııış!" diye bağırıp ayaklanarak yanına gittiğinde Barış'ı kendisine doğru çevirerek kollarına aldı. Sesler yüzünden herkesin bakışları da onlara dönmüştü. Selçuk sarılı olan kolunu tutarak yaralıya bakmaya giden görevliyle beraber yanlarına doğru gelirken Savaş'ta ilk anda Derin ile beraber kaçan adamın peşine takılmıştı. Ama şu an hiçbir şeyin bir anlamı yoktu.

Yaşadığı büyük şokun üstüne yaşanan durumu idrak etmeye çalışan Sarp gözleri dolarak "Barış iyi olacaksın sakın korkma ben yanındayım tamam mı? Sakın korkma kardeşim" derken Barış ağabeyinin yakasını sıkıca tutup onu kendisine doğru çektikten sonra zorlukla yutkunarak "Derin gördü. O... O adamı gördü" dedi. Bunu söylerken aralarında tuhaf bir bakışma yaşanmıştı. Barış ağabeyini Derin ile alakalı uyarmak istiyordu ancak Sarp o an bu uyarıyı doğru anlar mıydı anlamaz mıydı belli değildi.

Bu bakışın ardından Sarp başını olumlu bir şekilde sallayarak "Merak etme Derin seni vuran adamı gördü ve Savaş ile birlikte peşinden gitti. Sen sakın kendini yorma. Şimdi yarana bakıyorlar birazdan da hastaneye gideceğiz ve her şey düzelecek" derken aynı anda yarasına da bakılan Barış canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturup "Sarp... Derin'e... Ona güven..." derken daha fazla dayanamayarak ne yazık ki Sarp'ın kollarında son nefesini verdi. Kardeşinin yakasını tutan eli ağır çekimdeymiş gibi yere düşerken onunla beraber Sarp'ın da hayat ışığı sönmüştü.

O anla beraber o kadar da tuhaf bir durum olmuştu ki anlatılması gerçekten çok zordu. Sağlık görevlisi Barış'ın nabzına bakıp durumu anlayarak geri çekilirken Sarp henüz ne olduğunu algılayamamış gibi kardeşine boş gözlerle bakıp kalmıştı. Neden hareket etmiyordu? Neden seslenmesine bir yanıt vermiyordu? Sarp şu an sanki bir kabusun içindeydi. Aslında tüm bunlar olmamış ve gözlerini korku içinde açtığında kendisini kan ter içinde yatağında bulacak gibiydi. Böyle de olmalıydı. Başka türlüsü olamazdı. Ellerine kanı bulaşan ve kollarında cansız bir şekilde duran kişi kardeşi olamazdı.

Sarp gerçeklik algısını yitirmiş gibi tuhaf bir sakinlikle "Barış... Barış hadi kalk maça gidecektik unuttun mu? Maça gidecektik. Hadi kalk kardeşim! Barış yalvarırım kalk Gizem'e söz verdim seni ona geri götürmem gerek! Barış kalk!" derken omuzunu tutan Selçuk'un elini hisseder hissetmez başını kaldırdı. Bu iki dost o an ki göz göze gelişlerini hayatları boyunca unutamayacaklardı.

fdgh.gif


Ancak henüz her şey bitmemişti. Bu sırada yere düşünce bayılan ve yavaş yavaş bu konuşmalarla kendisine gelen adam da yattığı yerde yavaşça dönüp bu manzaraya şahit olmuştu. Gözlerini üçünün arasında gezdirirken bir yandan da mutlu bir ifadeyle pişkin pişkin sırıtıyordu. Tabii Sarp'ın da onun bu manasız gülüşünü halini fark etmesi gecikmemişti. Sinirden gözü dönmüş bir halde Barış'ı yavaşça bırakıp ayağa kalktıktan sonra etrafındakilerin "Hey hey dur! Selçuk durdur onu!" demesine aldırmadan adamı yakasından tutup yerden zorla kaldırarak silahını çenesinin altına dayadı.

Selçuk arkadaşının kendisinde olmadığını anladığı için sakin olmaya çalışarak "Sarp önemseme onu! Şimdi silahını indir adamı teslim alıp götürelim. Kaçacak bir yeri yok zaten" derken Sarp büyük bir öfkeyle "Karışmayın!" diye bağırdıktan sonra adama da "Söyle! Bana hemen şimdi kardeşimi kimin vurduğunu söyle yoksa iki saniye içinde beynini dağıtacağım!" dedi. Adamın yüzündeki ifadeden bu konuda ağzını açmaya hiç de niyetli olmadığı belli oluyordu. Aldıkları emir de böyleydi zaten. Öleceklerini bilseler bile tek kelime edemezlerdi.

"Kardeşini buraya getirmek yerine parka bırakmalıydın. Vuran bir başkası olabilir ama buna neden olan da sendin bunu hayatın boyunca unutma. Hadi beni de öldür çünkü ne ben ağzımı açıp tek kelime ederim ne de beni o tıktığınız delikte yaşatırlar. Şimdi sana bir sorum var. Hazır mısın? Hazır olduğunu varsayıyorum. Şimdi her iki türlü de ölü sayılırken neden sana yardım edeyim ki?"

Sarp'ın yüzünde korkulacak derecede sakin bir ifade vardı. Kim bilir aklından neler geçip gidiyordu. Dik dik bakarken kardeşinin kollarındaki son hali gözünün önüne gelince bir anda kızarak adamın çenesini ittirip silahı ateşlemeye kalktı ancak Selçuk'un "Sarp!" diye bağırmasıyla da kendisine gelmesi gecikmedi. O kadar kötü hissediyordu ki şu an etrafında olup bitenleri algılayacak durumda değildi.

Toparlanmaya çalışırken anlık bir şekilde gözünü kapatıp dikkati dağılınca da adam seri bir hareketle bileğine sert bir vuruş yaparak başını kenara aldı ve bu sayede kendisini silahtan kurtarır kurtarmaz Sarp'ın karın boşluğuna dirsek atarak kaçmaya başladı. Aslında kanatları olmadığı sürece buradan çıkamayacağı açıktı ama durum bu hale geldiğinde yapmaları söylenen emri de uygulamak zorundaydı.

O anlarda Derin ve Savaş maalesef ki Barış'ı vuran adamı ellerinden kaçırdıkları için geri dönmüştü. Tabii bu manzarayla karşılaşınca da silahlarını bu kadar polisin olduğu bir ortamda aptal gibi kaçmaya çalışan adama doğru yöneltmişlerdi. Adam durması için ihtar üstüne ihtar alırken Sarp da seri bir şekilde yere düşen silahını alarak tırın bulunduğu yere doğru ateş etmeye başladı. Çok sinirliydi ve kendisine geri çekilmesini söyleyen kimseyi duymuyor sadece adama doğru öfkeyle yürüyordu.

Tırların arkasına gizlenen adam ise Sarp'ın dışarıya çıkmasını istemesiyle birlikte olduğu yerde kalmıştı. Adam için yolun sonu burasıydı. Yani emirlere uyup B planını uygulayarak aynı Selçuk gibi Sarp'ı da saf dışı bırakmak için son kozunu oynama vakti gelmişti.

Sırtını tıra dayayarak gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra beklenmedik bir şekilde açıklığa doğru koşmaya başladı. Sarp onu takip ede ede ardından giderken de adam Sarp'ın son uyarısıyla birlikte ona sırıtarak bakmış ve silahını ateşlemek üzere olduğu anı gözleyip aniden durarak "Teslim oluyorum!" deyip ellerini kaldırmıştı. Ancak çok geçti çünkü adam teslim olmak için öyle kurnazca bir an yakalamıştı ki son duyulan şey Sarp'ın silahından çıkan kurşun eşliğinde Selçuk'un Derin'in ve Savaş'ın bağırışları olmuştu.

"Sarp dur! Sakın yapma!"

hfghfgh.png


1.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
7ty8uoıo.png

2.Bölüm : Harika! Babam beni bir katile mi emanet ediyor yani?

•●●4 YIL SONRA·٠•●●•٠·˙

"Sarp dur! Dur sakın yapma!"

Patlayan silah sesiyle ansızın uyanan Sarp kan ter içinde yattığı yerden doğrulsa da yine de kendisine gelebilmişe benzemiyordu. Yine aynı rüyayı görüyordu. Yıllardır tek bir karesi bile değişmeyen bu rüya adeta onun kabusuna dönüşmüştü.

Komodine bir göz atıp bardağının boş olduğunu görünce pikeyi üzerinden atarak ayağa kalktı ve bardağını da yanına alıp mutfağına gittikten sonra dolaptan buz gibi bir su şişesini çıkardı. Suyu doldurmaya başladığı sırada gözleri karşısındaki konsolun üzerinde duran çerçevelere takılınca bardağını tezgahın üzerine bırakıp onların yanına doğru gitti. Yıllar öncesine ait olan bu fotoğraflara bakarken içi acıyordu. Bir yanda açığa alınmadan önce ekip arkadaşlarıyla geçirdiği günleri anımsatan fotoğraf diğer yanda da dolaylı yoldan ölümüne sebep olduğu kardeşinin eşi Gizem ile birlikte çekilmiş fotoğrafı vardı.

Çerçeveyi eline alıp Barış'ın o hayat dolu haline bakarken içindeki yıllardır sönmeyen ateş daha da çok harlanıyordu sanki. Üzerinden dört yıl geçmesine rağmen Sarp için sanki her şey dün yaşanmış gibiydi. Kollarına aldığı kardeşinin kanlar içindeki görüntüsü aklından hiç çıkmıyordu. Böyle anlarda aklından tek bir şey geçiyordu ve o da dilinden "Orada ölmesi gereken kişi bendim sen değil" diyerek dökülüyordu.


sdfghjk.jpg

Ancak artık yapabileceği hiçbir şey yoktu. Barış gitmişti ve o kalmıştı. Hayatını da bunu kabullenmek zorunda kalarak geçirmek zorundaydı. İçindeki bu ateş belki de Barış'ı öldüren adamı bulup cezasını çekmesini sağladıktan sonra yavaş yavaş sönmeye başlardı ama o ana kadar bundan kimse emin olamazdı.

Çerçeveyi yerine bıraktıktan sonra fotoğraflara bir süre daha buruk gözlerle baktı ve bardağına doldurduğu suyu içmeyi unutup hazırlanmak için odasına doğru gitti. Bugün bir iş görüşmesi vardı ve bu görüşmenin iyi geçmesi Sarp için çok önemliydi. Muhakkak o işe kabul edilmeli ve bunun için de tüm meziyetlerini ortaya dökmeliydi. Gerçi bir süredir de bunun üzerine birtakım girişimler içerisindeydi. Yani temelini oturtmuş sıra katları çıkmaya gelmişti.

Maalesef ki Sarp artık eski görevinde değildi. Dört yıl önce yaşanan olayın ardından hakkında soruşturma başlatılmış ve olay detaylıca incelenirken Sarp'ın yanında olanlar olabileceği gibi şaşırtıcı bir şekilde karşısında duranlarda olmuştu. O gün orada bulunan tüm ekip arkadaşları tek tek sorguya alınmıştı. Yaşanan olayı en ince detayına kadar anlatmaları istendiğinde ise isminin saklı tutulduğu iki kişi Sarp'ın aleyhine tanıklık etmişti. İkisi de ağızbirliği etmişçesine Sarp'ın kardeşinin ölümü yüzünden çok sinirli olduğunu suçlunun teslim olmak istemesine ve verilen dur emrine rağmen öfkesine yenilip onu gözünü bile kırpmadan öldürdüğünü söylemişlerdi.

Bu doğru değildi. Tamam Sarp adamı vurmuştu ama onu birçok kez uyardıktan sonra hâlâ durmamakta direndiği için silahını ateşlemişti. Öyle öldürme niyeti de yoktu. Öfkeli olsa da karşısındaki adamı durdurmak istediğinde canına kastetmeden nasıl vurması gerektiğini bilirdi o. Bu olayda bambaşka bir soru işaretiydi zaten. Ayrıca onu sinirlendiği için öldürmek isteseydi silahını çenesine ilk dayadığında da yapabilirdi ama kardeşinin kollarında ölmesinin üzerinden saniyeler geçmesi bile kontrolünü kaybetmesini sağlamamıştı. Adam başına gelecekleri bile bile resmen Sarp'ı bağlı olduğu kişilerin önünden çekmek için son ana kadar beklemiş ve silahını ateşlediği sırada da aniden durup sözüm ona teslim olmuştu.

İnsan kendi kendisini ölüme götürür mü diye düşünüyorsunuz değil mi? Eğer yasa dışı işlere karıştıysanız ve bir şekilde polisler tarafından yakalandıysanız bağlı olduğunuz kişiler tarafından içeride ya da dışarıda konuşmamanız için susturulmak isteneceksinizdir. O adam da bunu biliyordu ve kendisi gibi Sarp'ı da olup olabileceği en zor duruma sokup görevini de bu şekilde tamamlamıştı.

Hastane süreci ise tam bir muammaydı. Adamın hayati tehlikesi olmadığı düşünülürken saatler sonra beklenmedik bir şekilde ölüm haberi gelmişti. Sarp'ın görevinden alınması ve Selçuk'un da yarası düzelene kadar masa başı görevine getirilmesi onları bu duruma düşüren kişilerin ekmeğine yağ sürmüştü tabii. Cuma günü yapılan sevkiyatta da maalesef Derin ve Savaş çok da etkili bir başarı sağlayamamış adamlar da izlerini kaybettirerek işlerini istedikleri gibi yürütmüşlerdi. Sarp'ın değil ama amirlerinin çok güvendiği muhbir bu sefer ikili oynayıp onları şaşırtmış ve bu işlerin üzerine korkusuzca giden Sarp ve Selçuk gibi iki önemli adamın saf dışı kalmasına neden olmuştu.

Selçuk'un durumu arkadaşı kadar kötü değildi elbet. O kısa zamanda toparlanıp görevinin başına bıraktığı yerden tekrar geçmişti ama aynı şey Sarp için geçerli değildi. Soruşturması sona erene kadar her yönden oldukça zorlu bir süreçten geçmişti. Psikolojisi deseniz darmadağındı. Kardeşini kaybetmiş görevinden alınmış ailesiyle özellikle de Barış'ın eşi Gizem ile araları kötüleşmişti. Zor günlerdi. Sonuç olarak da yıllar sonra belki her zaman üzerinde gururla taşıdığı üniformasına geri dönmemişti ama yapılan son görüşmeler sonunda onun için bir dönem kapanmış bambaşka bir dönem başlamıştı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Sarp görüşmesine gitmek üzere hazırlanmış ve son kontrollerin ardından evden çıkmıştı. Telefonunu cebine koyarken merdivenleri de seri şekilde iniyordu. Aklından bir sürü şey geçiyordu. Soğukkanlı bir yapısı olduğu için heyecanlı değildi ama her şeyin kusursuz ilerlemesini istiyordu.

Apartmandan çıkıp seri adımlarla aracına doğru yürürken aniden durdu. Kalbinde sıra dışı atışlar olmaya başlamıştı. Bunun bir sebebi vardı elbet. Yine aynı şey oluyordu. Her seferinde olduğu gibi yine gözlerinin dolmasına engel olup kendi kendisini "Burada değil... O sadece bir hayal" diyerek kontrol altına tutmaya çalışıyordu. Tabii ki gördüğü şey hayaldi yoksa dört yıl önce ölen kardeşinin arabasının ön koltuğunda ne işi vardı öyle değil mi?


dfghh.jpg


Bu acı verici anı yaşarken Sarp'ın iç sesi yeniden dile gelip ona "Bu gördüğün gerçek değil. Bu sadece bir göz aldanması ya da bir hayal. Kardeşin artık aramızda değil" demeye başlamıştı. Ama kalbi mantıklı olmanın soğuk gerçeklerini kabul etmek yerine umut dolu bir direniş gösteriyordu. Barış'ın varlığını hissetmek kardeşiyle tekrar bir araya gelmek birlikte eski günleri yaşamak... Bunlar Sarp için güçlü isteklere dönüşüyordu.

Barış'ın hayalinden gözlerini çekemeden ağır adımlarla aracına doğru yürümeye başladı. Kardeşinin bakışları da onu takip eder gibi hareket ediyordu. Sarp elini kapının koluna götürse de açtığı takdirde kardeşinin yok olabileceği endişesiyle hemen açamamıştı. Camın ardından uzun uzun baktı kardeşine. İçindeki özlem her geçen saniye daha da çekilmez bir hâl alıyordu. Şu an kapıyı açıp kardeşine sıkı sıkı sarılmayı o kadar çok isterdi ki. Ama bu mümkün değildi tabii. Yapıp yapabileceği tek şey karşısındaki hayale bakarken kardeşiyle kalpten kalbe konuşup ondan özür dilemek oluyordu.

Kardeşine özlemle bakarken bakışları direksiyonu tutan eline daha doğrusu bileğine takılmıştı. Barış'ın bileğinde daha önce hiç görmediği bir dövme vardı. Aynı o lanet çizgi romanda resmedilen hayalete benziyordu. Bunu görür görmez o günü hatırlayıp kapıyı açtı ama içeriye baktığında kimse yoktu. Arabanın içi bomboştu. Bunun böyle olacağını içten içe o da biliyordu ama her seferinde de bu boşluğa düşüyordu işte. Yani Sarp bunu sık sık yaşasa da yine de alışmış değildi. Sanki bir gün Barış'ın ortadan kaybolmadığı bir an olacak gibi geliyordu.

Sarp boş koltuğa içi acıyarak bakıp zorlukla yutkunurken telefonu çalmaya başlamıştı. Arayan kişi birazdan görüşme yapacağı Fuat Çeliker'in asistanı Defne Sargın'dı. Aranma sebebi ise Fuat Bey'in Sarp'ı ofisinde değil evinde ağırlamak istemesiydi. Bu değişim Sarp'a biraz tuhaf gelse de yine de orada olacağını söyleyip verilen adrese doğru yol aldı.

Böyle önemli adamların iş görüşmelerini evlerinde yapmaları biraz sıra dışıydı doğrusu. Resmi olmayan ortamlarda sunulan teklifler bazılarına cazip gelse de bazıları üzerinde hakaret niteliği taşıyabilirdi çünkü. Sarp'ın gittiğinde ne ile karşılaşacağı da birazdan belli olacaktı.

Verilen adrese geldiğinde karşısına oldukça gösterişli bir malikane çıkmıştı. Bu onu şaşırtmamıştı çünkü civarı oldukça yakinen tanıyan biri olduğu için bu bölgeyi avucunun içi gibi biliyordu. Yüksek demirlikli kapıya yaklaştığında üzerine dönen kameraya bakıp güvenlik görevlisine de Fuat Bey'in kendisini beklediğini söyledi. Bu esnada arabası da her yanıyla kontrolden geçip didik didik ediliyordu. Sarp kimliğini de verip gerekli onayı aldıktan sonra nihayet içeriye girmeyi başarmıştı.

Arabasını gösterilen yere park ettikten sonra da yanına yaklaşan son derece zarif bir genç hanım "Hoş geldiniz Sarp Bey!" dedikten sonra elini uzatıp "Ben Fuat Çeliker'in asistanı Defne Sargın. Telefonda benimle görüşmüştünüz" dedi. Sarp hoş bir gülümsemeyle kendisine uzatılan eli tutup "Merhaba Defne Hanım umarım sizi çok bekletmemişimdir" dediğinde Defne de onun hoş gülümsemesine aynı şekilde karşılık verip "Hayır bekletmediniz. Buyurun lütfen size Fuat Bey'in odasına kadar refakat edeyim" dedi. Etsin bakalım.

Sarp kibar bir tavırla önden yol verdiği Defne'nin ardından evi inceleyerek yürürken üst kattaki camdan kendisine doğru bakan biri olduğunu görmüştü. Doğru görüyordu çünkü şu kapıdan girdiği andan itibaren Fuat Bey'in kızı Mira'nın gözleri üzerindeydi. O son derece meraklı bir kızdı ve babasının evlerine gelmesine müsaade ettiği misafirinin kim olduğunu görmek istiyordu. Normalde zor çıkardı bu izinler.


sdfxgh.jpg


Sarp için bulunduğu mesafeden Mira'nın yüzünü seçmesi biraz zordu ama yine de pencereden kendisine doğru bakan kızın kim olduğunu tahmin edebiliyordu. Bakışlarını ondan uzaklaştıramadan düşüncelere dalarken Defne'nin "Her şey yolunda mı Sarp Bey?" demesi de toparlanmasına neden olmuştu. Sarp sesle birlikte kendisine geldikten sonra hemen merdivenlerin basamaklarını çıkmış ve Defne'nin tam da önünde durup "Affedersiniz dalmışım. Mimarideki kusursuzluk gözlerimi kamaştırdı" diyerek az önceki dalgınlığına da güzel bir kılıf uydurmuştu.

Defne gerçekte nereye baktığını içten içe merak etse de yine de sorgulama gereği duymadan "Buyurun içeriye geçelim" deyip evin kapısını sonuna kadar açtı. Sarp nezaketi bozmayıp Defne'nin ardından içeriye girdikten sonra ona belli etmeden göz ucuyla evi incelemeye başlamıştı. Oldukça şık ve pahası hatırı sayılır olan antikalarla bezeli bir evdi burası. Sarp ünlü ressamların tablolarına bakarken Defne de onu Fuat Bey'in odasına doğru yönlendirip içeriye girebileceğini söyledi.

"Karşılamanız ve refakatiniz için teşekkür ederim Defne Hanım"

Defne'nin zarif bir tebessümle "Rica ederim Sarp Bey" demesiyle de kapıya yaklaşıp aniden yüzünü ciddileştirdi ve kapıyı tıklatarak Fuat Bey'den onay alır almaz içeriye girdi. Sarp'ın görüşmesi başlarken merdivenlerden de Mira'nın ayak sesleri yükselmeye başlamıştı. Seri adımlarla indiğine göre gelen kişi merakını epey cezbetmiş olmalıydı.

Defne de aşağıya indiğini anladığı için hiçbir yere kıpırdamamış ve Mira'nın yanına gelişini beklemişti. Defne her ne kadar Fuat Bey'in asistanı olsa da Mira'nın da en yakın arkadaşıydı. Hatta tek arkadaşı bile diyebiliriz. Mira'nın içinde bulunduğu ihtişamlı hayat maalesef ki onun hayatını her normal genç kız gibi yaşamasına olanak tanımıyordu. Tahammül edilmesi güç bir hayatı vardı çünkü bahçeye çıktığında bile evin çevresindeki güvenlik görevlilerinin gözleri hemen üzerine dönüyordu. Hayır yani bu kız evinin bahçesinde ne yapabilirdi ki? Tünel kazıp şehrin öte yanından çıkarak firar mı edeceğini sanıyorlardı acaba?

Okuluna gittiğinde bile bu durum sorun olmaya devam ediyordu. 48 yaşındaki suratsız korumasının işi bitene kadar onu kapıda beklemesi arkadaşları arasında artık alay konusu olmaya başlamıştı. Bu yüzden arkadaş edinmesi ya da edindikten sonra ilişkisini sürdürmesi de zorlaşıyordu çünkü hiç kimse peşlerinde bir korumayla gezip tozmak istemiyordu. Onlar da kendilerince haklılardı ama bu da Mira'nın suçu değildi. Babası böyle olması gerektiğini söyleyip koruma istememesine yönelik tüm isteklerini geri çeviriyordu. Belli ki çevirmeye de devam edecekti.

Her adımının kontrol ediliyor olması Mira gibi özgürlüğüne düşkün bir kız için epeyce büyük bir baskı yaratıyordu. Hatta bu baskı yüzünden daha birkaç gün önce aptalca bir şey yapmaya bile kalkışmıştı. Neyse ki şimdi gayet iyiydi ama bu durum ihmalkâr davranan korumasının işine son verilmesine yol açmıştı.

"Mira neden ayağa kalktın? Hemen odana geri dön senin dinlenmen gerekiyor"

"Yatmaktan çok sıkıldım Defne"

"Nasılsın peki? Boynun hâlâ ağrıyor mu?"

"Altı oldu"

"Ne altı oldu?"

"Gözümü açtığımdan beri bana altı kere nasılsın diye sordun"

"Hiç farkında değilim"

"Farkında olmadan sorup durduğunu anlıyorum ama artık sorma çünkü sinirlerim bozulmaya başladı"

"Tamam artık sormamaya çalışacağım"

Mira bakışlarını babasının çalışma odasına doğru yönelttiğinde cam kapıdan Fuat Bey ile konuşan Sarp'ı görmüştü. Görmekle de kalmayıp bayağı bayağı incelemeye almıştı. Onun kim olduğu ve burada neden bulunduğu aklını kurcalıyordu. Tuhaf... Bu adam ona bir yandan yabancı gibi geliyordu diğer yandan da tam aksine siması sebebiyle daha önce karşılaşmışlar gibi hissettiriyordu. Ama hafızasını zorlasa da bir sonuç çıkmıyordu. En nihayetinde bıraktı tanıyıp tanımadığını. Birazdan şu kapıdan çıkıp gidecek bir daha da gelmeyecek olan biri için o ağrıyan başını hiç yoramayacaktı doğrusu.

Cam kapıdan Sarp'ı izlerken aniden bakışlarını Defne'ye çevirip bıkkın bir halde de "Babam kiminle konuşuyor?" diye sordu. Yüzünü buruşturan Defne elini destek amaçlı Mira'nın omzuna atarak "Yeni korumanla" deyince kaşlarını çatarak bedenen ona dönen Mira büyük bir hayal kırıklığıyla "Hayır! Koruma istemediğimi söylemiştim" dedi. Önceleri de istememişti ama sonuç ortadaydı.

Defne şımarık bir tavırla arkadaşının yanağını sıkıp "Üzgünüm ama bu konuda söz hakkın yok gibi görünüyor Miracığım" dedikten sonra Mira'nın kendisine ciddi bir tavırla "Bu sefer ki kimmiş peki?" demesi üzerine de bakışlarıyla Sarp'ı işaret ederek "Adı Sarp Demirkan" dedi. O anla beraber Sarp'ın da bakışları kendisini izleyen Mira'ya doğru kaymıştı.

dgfhj.gif

Aslında Mira'nın onu tanıyıp tanımama konusunda ikilemde kalması çok normaldi çünkü bu onların ilk karşılaşmaları değildi. Birkaç gün önce o aptallık olarak isimlendirilen kriz sırasında Sarp da Mira'nın yanındaydı. Ancak Mira o sırada Sarp'ın aksine körkütük sarhoş olduğu için Sarp'ın yüzünü tanıdık bulsa da bu olayla bağdaştıramıyor dolayısıyla da o geceye dair pek bir şey hatırlayamıyordu.

İkisinin bakışları garip bir enerjiyle buluşurken Mira dikkati Sarp'ın üzerinde olarak "Çok gençmiş neredeyse yaşıt olmalıyız" dedi. Bu dediği Defne'yi gülümsetmişti çünkü Mira yanılıyordu. Bakalım yaşıt olmadıklarını hatta aralarındaki uçurum yaş farkını öğrenince ne düşünecekti Mira Hanım.

"Sen 24 o ise 38 yaşında hayatım. Yaşını hiç göstermiyor öyle değil mi?"

"38 mi? Şaka yapıyor olmalısın. Gitti 48 geldi 38 desene..."

"Hayır şaka yapmıyorum. Fuat Bey onunla ilgili bilgi toplamamı istediğinde doğum tarihini kimlik bilgilerinde gördüm. Bu arada kendisi yükseleni ile birlikte koyu bir akrep burcu dikkat et"

"Burcunu yaşını bilmem ama tecrübesiz görünüyor. Tabii bu da benim işime gelir çünkü istediğim an onu rahatlıkla atlatabilirim"

"Yerinde olsam kendime o kadar da güvenmezdim"

"Neden?"

"Bakma böyle Fashion Week podyumundan fırlamış gibi göründüğüne kendisi "Hayalet" lakaplı eski bir polis"

"Hayalet mi? Sevimli Hayalet Casper gibi mi?"

"Mira!"

"Tamam tamam sen devam et. Bu arada neden eski dedin?"

"Eski diyorum çünkü 2015 yılında teslim olmuş bir suçluyu gözünü bile kırpmadan öldürdüğü için açığa alınmış. Sonrası malum..."

"İşte bu harika! Babam beni bir katile mi emanet ediyor yani? Sevgili babacığımın beni koruma şekline her zaman hayran kalmışımdır zaten"

"Soruşturması bittikten sonra daha önceki başarıları da göz önüne alınarak göreve geri çağırılmış ama o kesin bir dille reddetmiş"

"Niye reddetmiş?"

"Özel nedenler"

"Ne o açığa alınması gururuna mı dokunmuş? O da mı siz beni kovamazsınız asıl ben istifa ediyorum diyenlerden yoksa?"

"Dalga geçmeyi bırak! Geri dönmeme konusunda o kadar kararlı ki vücuduna bir dövme yaptırmış"

"Ne var ki bunda?"

"Polisler eşkal belirleyici bir unsur sayıldığı için dövme yaptıramaz"

"Nasıl bir dövmesi var peki?"

"Enteresan bir dövme"

"Merak ettim"

"İlk bakışta kendi ismi yazıyor ama tersten bakınca..."

"Tersten bakınca ne yazıyor?"

Mira sorusuna cevap beklerken aniden Fuat Bey'in kapısı açılmıştı. Konuşmaları ne kadar kısa sürmüştü öyle. Kızların bakışları gelen sesle birlikte kapıya doğru döndüğünde "İyi günler Fuat Bey" diyen Sarp odadan çıkmış ve dikkatleri de hemen üzerine çekmişti.

Defne onu geçirmesi gerektiğini söyleyip Sarp'ın yanına doğru giderken o sırada Sarp da göz göze geldiği Mira'ya başıyla belli belirsiz bir selam verdi. O geceden sonra ilk kez karşı karşıya geliyorlardı ve haliyle bunun gerginliğini de üzerinde taşıyordu. Şu an en olmaması gereken şey Mira'nın "Hey! Ben seni tanıyorum. Sen Tuğçe'nin doğum günündeki adamsın" demesi olurdu herhalde. Neyse ki böyle bir şey olmamıştı. Mira ona dikkatle bakıyor olsa da tanıdığına dair herhangi bir emare göstermiyor sadece aynı şekilde onu başıyla selamlıyordu.

Sarp tanıştıkları günle alakalı hatırladığı bir detayla birlikte tebessüm eder gibi olup hemen ardından da bakışlarını çekerek Defne'nin ardından dışarıya çıktı. Aklına kızın sarhoş kafayla kendisine söylediği sözler gelmiş olmalıydı. Tabii onların ardından Mira da hemen pencereye yaklaşmış ve ikisini izlemeye başlamıştı. Özel bir durum yoktu. El sıkıştıktan sonra Sarp arabasına doğru yürürken Defne'de içeriye girmek için kapıya yaklaşmıştı.

Sarp ise aracının kapısını açtıktan sonra tekrardan eve doğru bakmış ve o anda da gözü pencerenin önünde kendisini izleyen Mira'ya kaymıştı. Belli ki ilk geldiğinde üst kattaki camdan bakan kız da oydu. Sarp bakışlarını yavaşça çekip arabasına geçtikten sonra torpidodan güneş gözlüğünü çıkarıp aracını hareket ettirmişti. Buradan bir an önce gitme isteğinde olduğu hâl ve hareketlerinden çok net anlaşılıyordu.

Güvenlikten kimliğini alıp yüksek demirlikli kapıdan geçtikten sonra malikaneden yavaş yavaş uzaklaşıp bir yandan da telefonunu eline aldı. Kulaklığını takıp bir gözü yolda bir gözü de telefonundayken Selçuk'u aramaya başladı. O da Sarp'ın arayacağını bildiği için şu sıralarda telefonun başında olmalıydı.

Sarp derin bir nefes alıp telefon açılır açılmaz da tüm ciddiyetiyle "İçerideyim" dedi. Bu onların camiası için dost görünüp düşmanın yanına sızdım demek gibi bir şeydi. Selçuk oturduğu yerden işaret verdiği Savaş ile birlikte aynı anda parmağını şıklatıp "Aksini düşünmemiştik zaten! Aramıza farklı bir şekilde dönmüş olsan da yine de tekrardan hoş geldin ortak" dediğinde Sarp'ın da yüzünde buruk bir tebessüm oluşmuştu. Bunca zaman sonra yeniden arkadaşlarıyla aynı havayı solumak ona iyi gelmişti sanki.

Soruşturma bittiğinde elbette ki yaptığının bir bedeli olmuş ve bu bedel de üniformasının iadesine neden olmuştu. Ancak daha önceki başarıları ve göreve karşı olan tartışmasız sadakati yüzünden Sarp'a birkaç hafta önce özel bir teklif gelmişti. Sarp dört yıldır ortalarda gözükmeyince artık herkes Hayalet'in yok olduğunu düşünmüştü. Bu yüzden de bu gizli görev meselesi ortaya çıktığında bunun avantajlarını kullanmak için Sarp'ın kulaktan kulağa göreve geri çağrılmasına rağmen çok kızgın olduğu ve dönmeyi de hiçbir şekilde kabul etmediği yayılmıştı. Tabii inanan da vardı inanmayan da...

İşte bu kısımda da Sarp'ın dövmesi devreye giriyordu. Bu dövme sadece kendisi için hazırlanan bir solüsyonla çıkabiliyordu ve muhteviyatı özel olduğu için öyle herkesin eline geçebilecek bir şey de değildi. Yani her şey detaylıca düşünülmüştü. Şimdi ise Sarp'ın yapması gereken şey kaçakçılık şüphesiyle gözlerin üzerinde olmasına rağmen yıllardır hiçbir açık vermeyen Fuat Çeliker'in güvenini kazanmak ve Fuat Bey'in kalesini içten çökertecek önemli bir açık vermesine de zemin hazırlamak olacaktı. Ancak tüm bunlar olurken hiç hesap etmediği bir durum da yaşanacaktı.

Ne mi olacaktı? Fuat Çeliker'in güzeller güzeli hırçın kızına gönlünü kaptırması Sarp açısından işleri bir miktar karıştıracaktı. Bir yanda kardeşinin katiline ulaşma şansı bir yanda Fuat Çeliker'in ipini çekme fırsatı bir yanda da Mira'ya olan hisleri dururken Sarp hiç olmadığı kadar zorlanacağa benziyordu.

2.Bölümün Sonu


•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
Bu bölümde Sarp göreve nasıl dönmüş onu göreceğiz ;)
3.png

3.Bölüm : Sarp ve Fuat Çeliker nasıl tanıştılar?

"Savaş için en güçlü olduğunuzda, kendinizi güçsüz göstermeli, kuvvetlerinizi harekete geçirirken hareketsizmiş gibi durmalı, düşmana yaklaştığınızda, uzakta olduğunuz izlenimi vermeli, uzakta olduğunuzdaysa düşmanın burnunun dibinde olduğunuza düşmanı inandırmalısınız." Sun Tzu

•●●3 HAFTA ÖNCE·٠•●●•٠·˙

"Selçuk!"

"Ne oldu Derin?"

"Duyduğum şey doğru mu?"

"Eren'in konuşmaya dalıp yanlışlıkla Fırat'ın üzümlü çöreklerinin üzerine oturması mı? Maalesef doğru! Fırat çıldırdı zor sakinleştirdik şimdi de yeni çöreklerinin gelmesini bekliyor"

"Hayır ondan bahsetmiyorum. Yemeğe çıkmıştım döndüğümde herkes Sarp'ın burada olduğunu konuşuyordu"

"Evet burada ve şu anda da amirin yanında"

"Ve siz ikiniz bunu bilmenize rağmen bana haber verme nezaketinde bile bulunmadınız!"

"Duymuşsun işte!"

"Neden gelmiş peki yoksa geri dönmeyi kabul mü etti?"

"Hiç sanmıyorum. En son konuştuğumuzda geri dönmeme konusunda çok kararlıydı"

"Belki fikrini değiştirmiştir"

"Umarım değiştirmiştir"

"İşte şimdi keyfim yerine geldi. Eğer Sarp geri dönmeyi kabul ederse size de her sabah kepekli kurabiyelerimden getireceğim"

Kepekli mi? Bu iki arkadaş için "Yok canım ya sağ ol! Getirmiş kadar oldun" denecek bir şeydi çünkü o diyet kurabiyelerde zerre kadar lezzet yoktu. Selçuk ile Savaş ses etmeden imalı bir şekilde bakışırken Derin de heyecanlanıp "Burada hiçbir şey yapmadan bekleyemem. Yukarıya çıkıp yüz ifadelerinden bir sonuç çıkarmaya çalışacağım" dedikten sonra odadan çıktı. Derin merdivenlere doğru hızla yürürken bir an göz göze gelen iki arkadaş meraklarına yenilip masalarından apar topar kalkarak onun ardından gitti.

Yukarıya çıktıklarında aynı onlar gibi meraktan köşeye sinmiş birkaç kişi daha olduğunu görünce Derin hızla yanlarına doğru giderek heyecanlı bir ses tonuyla "Ee! Konuşmalarından olumlu sinyaller alıyor musunuz?" diye sordu. Kimse kesin bir şey söyleyemiyordu çünkü ne Sarp ne de masasında olduğu için zar zor görünen amirleri aralarında geçen konuşmayı belli edecek herhangi bir mimik kullanmıyorlardı.

"İçeriye gireli ne kadar oldu Tim?"

"Arkadaş şu adama Timuçin desenize Tim ne ya!"

"Savaş bir karışma lütfen! Ee! Ne kadar zamandır içerideler? "

"Bir saati geçti galiba"

"O kadar oldu mu ya? O halde ikna olma süresi sonra ermiş. Geçmiş olsun bitmiş bu iş!"

"Şomluk yapma Savaş!"

"Şişşt! Kızılgerdan düzgün konuş benimle"

"Kaç kere söyledim beni şu aptal kuşa benzetip durma diye!"

"Beni kızdırmadan konuş o zaman"

"Konuşmazsam ne olurmuş?"

İkisi burun buruna gelip birbirlerine diklenirken bir süredir konuşmalarına şahit olan Selçuk hallerine gülüp "Savaş'ı kızdırma sandalyene sakız yapıştırır sonra" deyiverdi. Sessizlik olmuştu. Ne saçmaladı o? Hem Savaş hem de Derin duydukları manasız şey ile birlikte aynı anda bakışlarını soğuk espriler uzmanı olan Selçuk'a doğru çevirmişti. İmalı bir tavırla bakarken de Derin'in "Ha ha haa!" demesini Savaş "Mizah katili!" diye tamamlamış etraftan da hafiften hafiften gülüşmeler duyulmaya başlanmıştı.

Öyle ya da böyle bu soğuk espri tartışmayı bitirip onları gülümsetmişti ve önemli olan da buydu. Hep aynı şey oluyordu. Manasız bir tartışmayı kırk saat devam ettiriyorlar Selçuk'ta çareyi bu şekilde araya girmekte buluyordu çünkü yaptığı soğuk esprili tarafların birbirini unutmasına neden oluyordu. Aynı şimdi de olduğu gibi.

Birkaç saniye sonra herkes tüm dikkatlerini yeniden amirlerinin odasına çevirirken bu sefer gerçek anlamda ölüm sessizliği olmuştu. Amirleri tüm ciddiyeti ile Sarp'a geri dönüş biletinin elinde olduğunu ve istediği takdirde onu tekrardan aralarında görmekten mutlu olacaklarını söylerken Sarp da düşünceli gözlerle bakıp kalmıştı. Aslında aralarındaki sessizlik o kadar çok şey anlatıyordu ki...

"Sarp..."

"Buyurun Levent Bey"

"Levent Bey mi? Buyurun amirim demeni tercih ederdim"

"Biliyorum"

"Ben de senin ne düşündüğünü biliyorum"

"Öyle mi?"

"Seni çok iyi tanıyorum Sarp ve şu an aklından Barış'ın geçtiğini biliyorum"

Sarp güçlü durup duygusallaşmamaya büyük özen gösterirken amirinin "Kardeşinin katilini tek başına bulamazsın Sarp" demesiyle o gücünü de yavaş yavaş yitirmeye başlamıştı. Amiri ile göz göze gelmemeye çalışırken onun aksine gözlerini Sarp'a sabitleyen amiri hız kesmeden sözlerine devam ediyordu.

"Onu bulmak için dört yıldır girmediğin delik kalmadı bilmiyor muyum sanıyorsun? Yeraltına inip sırf bilgi toplamak uğruna dövüşlere katıldığını ve daha önceden olsa bileklerine kelepçe takacağın adamlarla formaliteden de olsa el sıkıştığını duymamış olabilir miyim? Son dövüşünde her şeyin bittiğini düşünerek yumduğun gözlerini bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi evinde nasıl açtın sence? Görevinden alındın diye elimi üzerinden çekeceğimi mi düşündün yoksa? Eğer böyle düşündüysen gördüğün gibi çok yanılmışsın. Biz meslektaştan öte burada koskocaman bir aileyiz Sarp bunu sakın unutma. Barış senin olduğu kadar bizim de ailemizin önemli bir üyesiydi. Kaç tane ekip arkadaşımızı hayata geri döndürüp ailelerine dünyaları armağan ettiğini saymamı ister misin? Ama gerek yok çünkü hepsine birebir şahitlik ettin zaten. Bak sana sunulan teklifi değerlendirdiğin takdirde hem sen eski imkanlarına tekrardan kavuşacaksın hem de biz senin gibi kaybetmeyi asla göze almayacağımız acar bir polisi yeniden kazanmış olacağız. Düşünsene araştırmak istediğin tüm bilgilere hızlıca erişip belki de bu sayede suçluya birkaç adım daha yaklaşabilirsin. Ama bunu kanunlar çerçevesinde yapacaksın Sarp ve her adımından da beni haberdar edeceksin. Diğer türlü olmaz. Olursa yakanı bırakmam"

Sarp teklifi birçok yönden değerlendirmeye çalışırken bu son dört yıldır verdiği tüm uğraşları da gözünün önünden geçirmeye başlamıştı. Tamam belki tek başınayken bağımsız hareket edebiliyor kimseye de yaptıkları hakkında hesap vermiyordu ama gerçek şu ki amiri haklıydı. Sivil olduğu sürece bazı durumlar karşısında yeterli gelemediği de oluyordu. Tek bir telefonla ulaşabileceği küçücük bir bilgi için günlerce belki de haftalarca aranıp duruyor bazen de vakit kaybetmekten öteye gidemiyordu. Şüphesiz ki kendisine sunulan bu teklif çok cazipti ama bir yandan da kendisine verdiği sözü de tutmak istiyordu.

"Aklına takılan ne Sarp?"

"Selçuk iki gün önce benimle konuşmak için evime geldi"

"Onu ben gönderdim"

"Tahmin etmiştim"

"Sana söylemedi mi?"

"Halinden belli oluyordu ama onu zor durumda bırakmamak için sormak istemedim"

"O konuşmanız sırasında benim bilmediğim ne oldu?"

"Bana göreve geri dönme konusunda ne düşündüğümü sordu"

"Dönmeyi düşünmediğini söylemişsin"

"Evet dönmeyi düşünmediğimi söyledim ve hemen ardından da bir söz verdim"

"Selçuk'a mı?"

"Hayır kendime"

"Ne sözü bu?"

"Barış'ın katilini bulmadan bir daha o üniformayı üzerime geçirmeyeceğime dair yemin ettim"

"Bu görevi kabul ettiğin takdirde değil üniforma giymek en yakınına bile bu durumdan bahsedemezsin Sarp"

"Sizin dışınızda demek istiyorsunuz sanırım"

"Bir de içeride olup sana destek sağlayacak iki ekip arkadaşın dışında"

Sarp keyifsizce derin bir nefes alırken onu izleyen amiri sırtını koltuğuna yaslayıp net bir tavırla da adeta nokta atışı yaparak "Sence Barış katilini bulman için hangi yolu seçmeni isterdi Sarp? Yasal olanı mı yoksa illegal olanı mı?" diye sordu. Bu soruyla birlikte Sarp'ın bakışları kendisine dönünce de sözüne "Seçim senin ama her iki durumda da seni dikkatle izleyeceğimi unutma. İllegal yolu seçtiğin takdirde yapacağın ilk yanlışta bu sefer hiç yerinmem gelir o kelepçeyi bileklerine ben takarım haberin olsun" diyerek devam etti. Aralarındaki bakışmadan bu konuşmanın kazanını o kadar belli oluyordu ki.

Kısa süreli bir sessizlik olmuştu. O anlarda Derin Selçuk ve Savaş başta olmak üzere herkes pürdikkat içeriyi izliyor neredeyse alt alta üst üstte duruyorlardı. Hani ellerinde bir çekirdekleri eksik derler ya... İşte şu an tam da o durumdaydılar. Sarp oturduğu yerden arkadaşlarının ne halde olduğunu fark edip gözlerini kısarak onlara garip bir ifade ile bakarken amiri de o beklenen kritik soruyu sorarak görevi kabul edip etmediğini net bir şekilde belirtmesini istedi.

Bakışlarını arkadaşlarından alarak amirine çeviren Sarp kısa bir an düşündükten sonra kabul edince ifadesi ile belli etmese de buna gerçekten çok sevinen amiri de çekmecesinden aldığı USB belleği masasına koyup ani bir hareketle Sarp'ın önüne savurmuş Sarp'ta onu aynı hızla yakalamıştı. Bu belleğin içinde Sarp'ın inceleyip olaya tam olarak vâkıf olabilmesi için şüpheli Fuat Çeliker ile alakalı birçok bilgi bulunuyordu. Ailesi iş çevresi hobileri girdiği ihaleler yaptığı işler her ama her şey bu küçücük bellekte saklıydı.

"Şimdi sana içeride ve dışarıda yardımcı olabilmeleri için yeteneklerine en çok güvendiğin iki ekip arkadaşını seçmeni ve bana söylemeni istiyorum Sarp"

Sarp bu soru sonrası elindeki belleğe bir süre bakıp iç cebine koymuş ve hemen ardından da arkadaşlarına doğru bakmıştı. Tabii bakar bakmaz da ağzından çıkan ilk isim şüphesiz ki Selçuk olmuştu. Değil yeteneğine ona hiç düşünmeden canını bile emanet edecek kadar güveniyordu. Tabii Selçuk'ta ona. Yıllardır omuz omuza yürümüşler ve birçok zorlu görevi birbirlerinin eksiklerini tamamlayarak sonuca erdirmişlerdi. Hem ortak hem dost hem de kardeş gibiydiler ötesi var mı?

İlk isim belki dudaklarının arasından kolayca çıkmıştı ama ikinci isim onu iki arada bir derede bırakıyordu. Bir yanda dostu Savaş diğer yanda ise kalbinde özel bir yere sahip olan Derin duruyordu. Ayrıca ikisi de Selçuk gibi yıllardır aynı yolda beraber yürüdüğü arkadaşlarıydı. Aralarında nasıl karar verecekti bilemiyordu. Belki de basit düşünüp bir kadın bir erkek seçmenin işine daha çok yarayacağına kanaat getirebilirdi. Gözleri bir Savaş'a bir Derin'e doğru gidip gelirken tuhaftır ki kulaklarında da Barış'ın ölmeden önceki son sözleri çınlamaya başlamıştı.

"Sarp... Derin'e... Ona güven..."

Belki de yaşadığı kararsızlığın sonucunda bu sefer kardeşinin sözünü dinlemeliydi. Sarp bakışlarını Derin'e çevirip tam ikinci isim olarak onun adını söylemek üzereydi ki Savaş'ın ona takılmak için kuş taklidi yaptığını ve Derin'in de çok kızıp ona ciddi bir ifadeyle bağırdığını görmüştü. Büyük ihtimalle yine birlik olmuş onunla Kızılgerdan kuşu benzetmesi yaparak dalga geçiyorlardı.

Bu hep yaptıkları bir şeydi ama Sarp şaka yapan ve kendisine yapılan şakaları da çok iyi kaldıran Derin'in bu espriyi neden bu kadar kişisel algıladığını anlayamıyordu. Tuhaf olan şey Sarp ilk defa bu sahneye daha öncekiler gibi gülememişti. Bu bile kendisini düşünmeye sevk ediyordu.

Onları dikkatle izlerken Derin'in ismini tamamlayamadan öylece kalmıştı. Bir yandan kardeşinin sözleri bir yandan da bu sahne kafasından milyon tane şey geçmesine neden oluyordu. O gürültünün patırtının içinde Sarp'ın kendilerine doğru baktığını fark eden Derin de çekici bir tavırla tek kaşını hafifçe kaldırarak ona gülümsemişti. Sarp ise onun bu hareketine hiçbir karşılık veremiyordu. Ne gülümsemiş ne kaşlarını çatmış ne de hissettiği şeyin anlaşılmasına imkan verecek ölçüde bir şey yapmıştı.

dfhgjbj.gif


Amiri kendisine bir cevap vermesini beklerken Sarp gözünü Derin'in üzerinden ayırmadan sanılanın aksine ikinci isim olarak Savaş'ın adını vermişti. Derin diyecekken bir anda vazgeçmesine neden olan şey neydi acaba? Savaş'ın ismini söyledikten sonraki gergin halleri amirin de dikkatinden kaçmamıştı tabii. Şu an Sarp'ın aklından her ne geçiyorsa kafasını allak bullak etmiş gibiydi.

İçeriden ona yardımcı olacak kişiler de belirlendikten sonra amiri bundan sonraki süreç hakkında Sarp'ı bilgilendirmeye başlamıştı. Önceden de söylediği gibi ismi geçen kişiler haricinde hiç kimse Sarp'ın göreve geri döndüğünü bilmeyecekti. Bu kulaktan kulağa yayılmaması için çok mühim bir önlemdi. Bu odadan çıktıktan sonra da Selçuk ve Savaş da dahil soran her kim olursa olsun artık burada olmayacağına ve kendisine yeni bir hayat kurma niyetinde olduğuna onları inandırmalıydı. Selçuk ve Savaş'ın da doğal bir tepki verebilmeleri için bu gerekliydi. Nasılsa amirleri onlara bu özel durumu anlattığında ikisi açısından da her şey açıklığa kavuşmuş olacaktı.

Şimdi Sarp'ın yapması gereken şey evine gidip görevi ile ilgili tüm bilgileri dikkatle incelemek ve kendisine bir yol haritası belirlemekti. Olaya vâkıf olduğunda da artık harekete geçilebilir ve kaçakçılık şüphesiyle gözlerinin üzerinde olduğu Fuat Çeliker'in hayatına istediği yoldan giriş yapılabilirdi.

Konuşma sonlanınca Sarp ayağa kalkmış ve amiri ile el sıkışıp ayrıldığını belli etmek için de birbirlerine sarılmışlardı. Tabii o anla beraber onları izleyen arkadaşları da büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı çünkü bunun ne anlama geldiğini biliyorlardı. Sarp kapıya doğru yürüyüp arkadaşlarıyla keyifsizce bakışırken amirinin "Sarp!" diyen sesini duyunca tam çıkacakken tekrardan geri dönmüştü.

"Buyurun amirim"

ugkj.gif

"Kendine dikkat et"

"Ederim"

"Başını da belaya sokma. Ne demek istediğimi anladığını düşünüyorum"

"Biliyorum yoksa bizzat gelir kelepçeyi bileklerime siz takarsınız"

"Bunu kulağına küpe yap ve sakın bana bu sahneyi yaşatmaya kalkma"

"Elimden geleni yaparım"

"Hadi git şimdi"

Sarp merdivenleri ağır ağır inerken koşturarak yanına gelen Derin önünü kesip onu adeta markaja alarak "Bu kadar uzun ne konuştunuz Sarp? Aramıza geri dönüyor musun? Artık bizimle misin? İkna oldun mu? Neden cevap vermiyorsun?" demeye başladı. O sırada gözlerini devire devire yanlarına gelen Savaş da Derin'in bu halleri sebebiyle "Etrafında pervane olan kızıl saçlı hatunun bir türlü susmaması yüzünden konuşamıyor olabilir mi acaba?" deyip ona eliyle kenara çekilmesini işaret etti. Haklıydı sanki.

"Savaş seni severim nişanlın da arkadaşım ikinizle de bunca zamandır belli başlı bir hukukumuz var tüm bunlar tamam ama sen bugün benden biraz uzak mı dursan acaba? Cidden tahammül sınırlarımı zorluyorsun"

"Sarp görüyorsun değil mi? Sen gittiğinden beri sürekli bu haldeyiz! Geri döndüğünü söyle de şu Derin artık benim yakamdan düşüp eskisi gibi yine seninkine asılsın"

"Eskisi gibi seninkine mi asılsın? Bana bak Savaş!"

"Yalan mı?"

"Adamı bir rahat bırakın da konuşsun. İnsanın başını şişirmekte üstünüze yok!" diyen Selçuk'un da gelmesiyle üçü yeniden didişmeye başlarken Sarp da olaydan kopmuş bir halde Derin'in onlara laf yetiştirirken kocaman açtığı masmavi gözleri bakıp kalmıştı. Onu ilk gördüğü anı düşünüyordu da gözlerinin güzelliğine bakmaktan konuştukları hiçbir şeyi aklında tutamamış adını da Derin yanlarından gittikten sonra bir kez de Selçuk'a sorup öyle öğrenmişti.

Derin belki diğerleri için Kızılgerdan'dı ama Sarp için Derin Mavi'ydi. Ama şimdi... Şimdi aynı gözlere bir kez daha baktığında ona karşı adlandıramadığı çok tuhaf ve rahatsız edici şeyler hissediyordu sanki. Neden böyle olmuştu ki? Bakışlarının hedefinde olan Derin ise kendisine söylenen sözlerin ardından "Sarp şu zevzek arkadaşlarına bir şey söyle benimle uğraşmasınlar yoksa..." derken Sarp'a dönünce ikisi de birbirlerine bakıp göz göze kaldı. Tabii lafını da tamamlayamamış sus pus olmuştu.

Derin kendisine bakarak dalıp giden Sarp'ın koluna dokunup "Sen iyi misin?" diye sorunca Sarp onun sorusuyla hemen toparlanıp başını olumlu anlamda hafifçe salladıktan sonra tüm arkadaşlarına hitaben "Levent Bey ile uzun uzun konuştuk ama sonuç benim açımdan değişmedi. Ben bir daha geri dönmeyecek şekilde gidiyorum. Sizlerle çalışmak burada aynı havayı solumak benim için bir ayrıcalıktı. Aranızdan ayrılıyor olmam bağlarımızı koparacağımız anlamına gelmiyor. Dostluğumuzun baki olduğunu zaten hepimiz biliyoruz" dedi. Selçuk arkadaşının bu kararda olduğunu zaten biliyordu. Savaş'ın da tahmin etmesi pek zor değildi ama Derin geri döneceğine çok inandığı için hayal kırıklığına uğramıştı.

Derin yüzü asık bir halde hiçbir şey söylemeden hızla yanlarından uzaklaşırken Sarp'ın ardından seslenip "Derin dur!" demesine bile kayıtsız kalmıştı. Bu durumu kabullenmesi zor olacak gibi görünüyordu. Sarp diğer arkadaşlarına şöyle bir bakıp "Ben onunla konuşup anlamasını sağlarım" dedikten sonra tek tek herkesle vedalaşarak hızlı adımlarla Derin'in ardından gitti.

Derin ise dışarıya çıkmış bir sağa bir sola giderek ağlamamak için kendisini tutmaya çalışıyordu. Bunu başarıyordu da ama keşke Sarp yanına gelip onu kendisine doğru çekerek sıkıca sarılmamış olsaydı. Derin onu hissetmesiyle birlikte boynuna sıkıca sarılıp ağlamaya başlamıştı çünkü...


dcfvgbh.gif

"Gitme Sarp! Ne olur gitme"

"Yapma Derin yalvarırım beni buradan bu şekilde gönderme"

"Gitmeni istemiyorum"

"Gitmem demek bir daha görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor biliyorsun. Eskisi gibi yine bir araya geliriz"

"Eskisi gibi olmaz"

"Bak neler yaşadığımı en iyi bilenlerden biri de sensin. Hepsi çok ağırdı Derin... Ben hâlâ kafamı toplayamadım anlıyor musun? İyi değilim. Olamıyorum"

"Ben her zaman yanında olur toparlanmana yardım ederim. Hepimiz yardım ederiz"

"Biliyorum ve bu süreçte hepinize yanımda olduğunuz için zaten minnettarım. Levent Bey görüşmeye çağırdığında geri dön diyeceğini biliyordum ve yapabilirim de sandım. Belki de atlatmışımdır bazı şeyleri dedim ama atlatamamışım. Emniyetin içinde dolanırken görevimi şerefli bir şekilde sürdürememiş olmak bana buraya ait değilmişim gibi hissettirdi"

"Öyle deme sen hâlâ şerefli bir polissin kimsenin bundan bir şüphesi yok"

"Birini öldürdüm Derin... Suçlu da olsa teslim olmuş birini öldürdüm"

"Öldürmek için vurmadığını hepimiz biliyoruz"

"Fark eder mi? Adam öldü ve ben mesleğimi kişisel meselem için kötüye kullanmış gibi oldum"

"Sarp..."

"Efendim?"

Derin ona bir şey söylemek istiyormuş gibi bakarken biraz vakit kaybetmiş olacak ki Sarp'ın "Ne oldu Derin?" demesi ile kendisine gelmiş sonra da gözünden akan yaşla birlikte "Özür dilerim Sarp! Çok özür dilerim" deyip yeniden boynuna sarılmıştı. Sarp bu özrün nedenini anlayamamıştı. Derin hıçkırıklara boğulurken Sarp'ın saçlarının kokusunu içine çekerek neden özür dilediğini sormasıyla birlikte yeniden bir şeyler söylemek ister gibi olup sonra da vazgeçerek "Seni durdurmalıydım. O adamın ne yapmaya çalıştığını hemen anlamalı ve senin silahını ateşlemene engel olmalıydım" dedi. İkisinin de gözlerinde o an vardı.

Sarp onun yüzünü ellerinin arasına alıp "Derin bunu istersen de yapamazdın. Başaramazdın. Ok yaydan çıkmıştı bir kere... Belki de böyle olması gerekiyordu" derken bu sözlerle daha da çok ağlayan Derin "Hayır böyle olması gerekmiyordu. Lanet olsun! Böyle olmamalıydı Sarp ne olur bana böyle olması gerektiğini söyleme!" dedi. Derin perişan olmuştu ve onu bu halde görmek Sarp'ın da içini acıtmıştı.

Derin'in önüne düşen saçlarını yüzünden uzaklaştırırken bir yandan da kendisine bakmasını sağlayıp "Dinle! Derin dinle beni... Dinliyor musun?" dediğinde Derin'in evet dercesine başını sallaması üzerine "Kendini suçlamanı asla istemiyorum çünkü ben ne seni ne de orada bulunan diğer arkadaşlarımı beni durdurmadılar ya da beni engellemediler diye suçlamıyorum. Orada hiçbirinizin elinden bir şey gelmezdi anlıyor musun beni? Suçlanması gereken sizler değilsiniz. Buna sebep olanlar! Kardeşime o kurşunun gelmesine neden olan insanlar ki güven bana onları bulduğumda bunun bedelini çok ağır ödeyecekler" dedi. Derin bu sözlerle ağlamayı kesmiş ve tuhaf bir bakışla Sarp'ın gözlerine bakıp kalmıştı. Sarp'ın öfkesi gözle görülmeyecek gibi değildi.

Bu bakışlar korkutmuştu Derin'i... Hem de çok korkutmuştu. Korkmalıydı da çünkü Sarp er ya da geç kendilerinden bir can alınmasına neden olan o hain muhbirin de kim olduğunu öğrenecekti. Kafasında şimdiden onun kim olabileceğine dair bir acaba oluşmuştu bile.

•●●·٠•●●•٠·˙

Sarp evine döndükten sonra hemen kendisine yiyecek bir şeyler hazırlayarak salonuna geçmişti. Tabağını sehpaya bıraktıktan sonra da televizyonunun önüne gelerek alttaki dolabın içinde bulunan bilgisayar kasasını açtı ve gerekli ayarlarını yapmaya başladı. Savaş elektronik işlere özellikle de bilgisayarlara çok meraklıydı ve Sarp'a da zamanında öyle kullanışlı bir düzenek kurmuştu ki bu da her işini tek bir yerden halletmesine olanak tanıyordu.

Sarp incelemesi için verilen USB belleği yerine yerleştirip klavyesini de aldıktan sonra köşe koltuğuna geçerek çıkan ekrana onu her yazışında canını acıtan şifresini yani "2732015" rakamlarını tuşladı ve açılmasını bekledi. Bu esnada da hazırladığı atıştırmalıklardan bir bir ağzına atıp çayını yudumluyordu.

Bilgisayarın okuduğu belleğin içine girdiğinde kategorilere ayrılmış klasörler olduğunu görmüştü. Fuat Çeliker'in ailesini ve dostlarını içeren ilk klasöre tıkladığında aynı anda davetsiz misafirleri tarafından kapısı da tıklatılmıştı. Kimseyi beklemediği açıktı ama büyük ihtimalle gelen ya Savaş ya Selçuk ya da her ikisi birdendi.

Sarp ayağa kalkıp belleği çıkararak cebine atarken bir yandan da kapıya doğru "Açıyorum!" diye seslendi. Etrafa göz atarak antreye çıktıktan sonra kapı deliğinden bakmasıyla da kapıyı açması bir oldu. Gelenler tam da tahmin ettiği gibi güzel haberi alan Selçuk ve Savaş'tı. İkisi de kapı açılır açılmaz kardeşim dedikleri Sarp'a sarılıp geri döndüğü için çok mutlu olduklarını söylemeye başlamıştı. Amirleri Sarp'tan sonra ikisiyle de konuşmuşa benziyordu. Sarp her ne kadar buruk olsa da yine de onların mutluluğuna ortak olmaya çalışmıştı. Neler yaşanmış olursa olsun yine tek yürek olduklarını görmek iyi gelmişti ona.

Üçü de içeriye girdikten sonra Sarp pizza sipariş etmiş ve hep beraber salona kurulup Fuat Çeliker dosyasını incelemeye başlamışlardı. Aile ve dost çevresinin bulunduğu dosya bir hayli kabarıktı. İlk göze çarpanlar da Fuat Bey'in eşi Meltem Hanım ve kızı Mira olmuştu. Özellikle de Sarp'ın bilgilerini hem bellekteki klasörden hem de Selçuk'un getirdiği dosyadan uzun uzun incelediği Mira Çeliker güzelliğiyle olduğu kadar kabarık dosyasıyla da bir hayli dikkat çekici gözüküyordu.

Sarp okuduklarından sonra Mira'nın resmine takılı kalınca Selçuk imalı bir tavırla Savaş'ı dürterek "Adı Mira Çeliker. Şüpheli Fuat Çeliker'in biricik kızı ve göz bebeği. Veterinerlik okuyor ve bu sene mezun olması bekleniyor. Her türlü hayvana karşı zaafı var. Tabii belli bir ölçüde. Gidip de kızın ellerine ay ne şirin diye akrep ya da hamam böceği bırakmaktan bahsetmiyorum. Bir köpeği var. Adı Çakıl ve yıllardır da onunla birlikte. Onu yol kenarında ezilmiş bir halde bulmuş sonra da tedavisini yaptırıp sahiplenmiş. Aa! Özgürlüğüne de epey düşkün. Bu yüzden de ortadan kaybolmak gibi babasının hiç de onaylamadığı sorunlar çıkarıyor ve bu da genelde korumalarının başına bela açıyor. Korumalarının diyorum çünkü belirttiğim sebepten ötürü hiç uzun süreli koruması olmamış. Fuat Çeliker kızının atlatmayı başardığı hiçbir korumaya ikinci bir şans tanımıyor'" dedi. Sarp söylenenleri duysa da duymamış gibi "Böyle bir adamın kızı olmak için fazla mutlu gözüküyor" deyince iki arkadaş birbirlerine bakıp kalmıştı. Kızın resimdeki bakışı ve gülümseyişi onu daha çok ilgilendirmişe benziyordu.

rdfghvhjb.gif


Selçuk pizzasını ısırıp "Sakın yüzündeki o tatlı gülüşe aldanma çünkü kendisi bu dünya üzerinde görüp görebileceğin en hırçın en laf dinlemez ve en aksi kız" dediğinde Sarp'ın dudağının kenarında bir gülümseme belirmişti. Bu gülüş arkadaşlarının gözünden kaçacak gibi olmamış Savaş'ın "Tamamdır! Sarp operasyondaki "çatlağı" buldu. Kıza yanaşarak içeriye onun vasıtasıyla sızacak" demesine Selçuk'un da söylediğine imalı bir tavırla gülmeye başlamasına neden olmuştu.

Ancak Sarp'ın hiç de böyle bir düşüncesi yoktu. Bunu da ikisine dik dik bakıp "Bunu aklınızdan tamamen çıkarın çünkü babasına karşı kızını kullanmayacağız. Kız mümkün olduğu kadar bu işin dışında kalmalı" diyerek gayet açık bir şekilde belli etmişti. Şimdiden bir korumacılık söz konusu olmuş gibiydi.

•●●·٠•●●•٠·˙

Saatler ilerleyip dosyalar bir bir açıldıkça Fuat Bey daha da yakından tanınmaya başlanmıştı. Adamın girdiği ihaleler yaptığı işler mesleki ilişkileri özel çevresi hobileri her ama her şey ellerinin altındaydı. Sarp tüm bunları inceledikten sonra arkadaşlarının aksine sessizliğini korumuştu.

Arkadaşlarının konuşmalarını dinleyip bir yandan da Fuat Bey'e ne şekilde yaklaşırsa yerini sağlama alabilir diye düşünerek dalıp giderken Savaş bıkkın bir halde alnını ovalayıp "Şuraya bak! Ülkenin sayılı zenginleri arasına giriyorsun ama onca yapabileceğin şey varken bir golf kulübüne üye olup tek boş vaktini de orada değerlendiriyorsun. İyi ki zengin bir aileye mensup değilim. O kadar sıkıcı hayatları var ki herhalde ailemin başına epeyce bela olurdum" dedi.

Selçuk bu söylediğini önce gülerek karşılamış sonra da Sarp'a dönüp onunla hemen hemen aynı şeyi düşünerek "Kulübe sadece iş adamlarının katılmasına izin veriliyor. Dikkatini çekmen için hiç de fena bir yol değil" deyip güzel bir noktaya parmak basmıştı. Sarp bunu olumlu bulmuştu ama yine de bu şekilde Fuat Bey'e istediği kadar yakın olamayacağını düşünüyordu. Tabii ne kadar tipinde değişiklik yapsa da tanındığı takdirde yalan söylediği de ortaya çıkabilirdi. Eğer Fuat Çeliker'e yakın olmak ve onun güvenini kazanmak istiyorsa ona yalan söylememeliydi. Tamam bu işe girdiklerinde Sarp ile ilgili tüm bilgiler yepyeni bir kimlikle örtbas edilebilirdi ama Sarp böyle olmasını istemiyor gibiydi. Risk almaya gerek yoktu.

Sarp içeriye sızmak için en uygun yol ne olabilir diye düşünürken Selçuk düşüncelerinin arasına girerek "Ee! Ne diyorsun?" diye sordu. Sarp bakışlarını arkadaşına döndürüp başını sallayarak "Tamam diyorum" deyince fikri kabul gören Selçuk "Harika! Giriş kartın ve yeni kimliğin yarın öğlene doğru elinde olur. Peki hangi meslek grubunda olmak istersin?" diye sorup o cevap verene kadar da Savaş ile beraber meslek bulma yarışına girdi.

yyhıll.png


İkisi de Fuat Bey'in kaçak malları taşıma konusunda işbirliği yapmak isteyebileceği tarzda bir meslek grubunda olmasından yanaydı. Onlar kafa kafaya verip en nihayetinde de armatör olmasının uygun olabileceğini konuşurken ikisinin aksine Sarp hangi meslekten olacağını çoktan bulduğunu söyledi. Savaş merakla ne olduğunu sorunca da gözlerini kısıp "Golf kulübünde top toplayıcısı" deyiverdi. Hem Selçuk hem de Savaş "Ne diyor bu?" dercesine Sarp'a bakıp kalmıştı. Onlar etkili bir meslek bulma derdindeyken Sarp'ın neden bu işi seçtiği ilk anda akıllarına yatmamıştı tabii.

Ancak Sarp'ın verdiği kararın doğruluğu kendisini hemen belli etmişti. Orada bulunan iş adamlarıyla nasıl tanışacağım stresine girmeden yardımcı olma bahanesi ve etkili konuşma becerisi ile henüz yeni olmasına rağmen bahsi geçen golf kulübünde kendisini sivriltmeyi başarmıştı. Tek sorun Fuat Çeliker'in henüz ortalarda gözükmemesiydi. Bunun sebebi de yurt dışı seyahatinde olmasıydı. Bu her ne kadar sorun gibi görünse de Sarp bunu avantaja çevirmeyi bilmiş ve Fuat Bey ile bağlantısı olan kişilerle tanışıp onlar üzerinde iyi izlenimler bırakarak kredisini çoğaltmıştı.

Neyse ki hafta sonu Fuat Bey'in döndüğü haberi gelmiş ve bir süre sonra da artık sıklıkla kulüpte görünmeye başlamıştı. Sarp şüphe çekmemek için onu sadece uzaktan izleyip işini yapmakla meşgul olmuştu. Gelir gelmez Fuat Bey'e yanaşmaya çalışması pek hoş karşılanmazdı tabii. Ancak beklenmedik bir durum vardı. Fuat Bey de birkaç dostuyla konuştuktan sonra belli etmeden Sarp'ı göz hapsine almıştı.

Sarp'ın kim olduğunu bildiği ve eski bir polisin burada ne işi olduğunu araştırdığı açıktı. Bazı günler birkaç saniyeliğine bir araya geldikleri de oluyordu ama iki taraftan da birbirlerine karşı herhangi bir adım gelmiyordu. Sanki birbirleriyle hiçbir işleri yokmuş gibiydi. Ta ki bir gün Sarp'ın çıkış saatinde evine gitmek yerine golf oynamayı tercih etmesine kadar...

Aslında bu artık tanışma zamanının geldiğini düşünen Sarp'ın attığı bir yemdi. O gün kulüp pek kalabalık değildi ve Sarp bunun harekete geçmek için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüştü. Direkt Fuat Bey'in yanına da gidebilirdi ama o bunu yapmayıp üstünlük sağlayabilmek adına ilk yaklaşımın karşı taraftan gelmesine yönelik adımlar atma derdindeydi. Öyle de olmuştu. Dalgın bir halde peş peşe vurduğu topları hedefe o kadar ustaca yolluyordu ki bu da zaten Sarp'ı göz hapsinde tutan Fuat Bey'in dikkatini daha da çok üstüne çekmesine neden oluyordu. Belli ki Sarp'ın işe kabul edildikten sonra aldığı hızlandırılmış golf kursu epeyce işe yaramıştı.


ghh.png


Sarp yeni bir vuruş yapmak için hazırlanırken Fuat Bey de onu izlemek yerine oyuna iştirak etmeyi tercih etmişti. Bu sebeptendir ki sessiz sedasız Sarp'ın yanına doğru geliyordu. Tabii centilmenlik gereği vuruşunu tamamlamasını bekleyip konsantrasyonunu bozmamak için kenarda duracaktı. Sarp ise onun gelişini fark etse de bir an bile olsun o yöne bakmıyor sadece vuruşuna odaklanıyordu. Yaklaşık 30-40 saniye süren hazırlanışın ardından top sert bir vuruşla havalanıp tek seferde de delikle buluşunca Fuat Bey sessizliğini bozup "Nadir olduğu kadar beceri de gerektiren bir atış" diyerek Sarp'ın dikkatini kendisine doğru çekti.

Sarp kulüp çalışanı olduğu için çekinmiş gibi geri dururken Fuat Bey de bunu anlayıp eliyle devam etmesine yönelik bir işarette bulunarak "Profesyonelsin. Ne kadar süredir golf ile ilgileniyorsun?" diye sordu. Birbirlerine bakıp kalırken Sarp'ın dürüstlüğü elden bırakmayıp "Bir haftadır" demesiyle Fuat Bey de belli belirsiz bir tebessümde bulunup "Bir süredir seni izliyorum ve bu isabetli atışlara acemi şansı damgası vurmanın sana büyük bir haksızlık olacağını düşünüyorum" dedi. İkisi de bu haklı iltifat sonrası gülümsemişti.

Bu esnada Fuat Bey habersizce oyun alanına girdiği için kibarlık edip önce Sarp'tan izin istemiş sonra da onun müsaadesi ile atış yapmak için duruşunu almıştı. Bu sefer de atışını tamamlamasını sessizce bekleyen Sarp olmuştu. O anlarda çıt çıkmıyordu. Fuat Bey konsantrasyonunu sağlayıp topa sertçe vurduktan sonra ikisi de topun gittiği yöne doğru bakarak sonuca odaklandı. Top havada hızla giderken Fuat Bey daha yere bile yaklaşmamasına rağmen "Hay aksi! Kıl payı kaçırdım" dedi ve yan gözle Sarp'ı izleyip tepkisini bekledi. Top gerçekten de kıl payı denecek ölçüde deliğe çok yakın bir yerde durmuştu. Bunu nasıl bilebilmişti ki?

Sarp her zaman yaptığı gibi hızlıca düşünüp bunun altında bir anlam aramaya başlamıştı. Fazla düşünmesine gerek kalmadan da bulmuşa benziyordu. Şaşırdığını gizleyerek ifadesiz bir yüzle Fuat Bey'e bakarken düşüncesinde de çok haklı olduğunu fark ederek büyük bir özgüvenle "Açık konuşmam gerekirse ben de bir süredir kendimi golf konusunda geliştirebilmek adına sizi izliyordum. Bu yüzden de yaptığım gözlemlere dayanarak bu atışınızı kıl payı kaçırdığınız gerçeğine inanmak istemiyorum. Bence top zaten varmasını istediğiniz yere ulaştı. Belki golf oynarken değil ama başka kulvarlarda hedefi bilerek ıskalamak rakibe on ikiden vurmuş olmanızdan çok daha fazla tedirginlik verebilir. Bu rakibinize ben istediğim sürece varsın demek gibi bir şeydir çünkü. Etkisi de bir hayli yüksek bir gözdağıdır. Yani takdiri bana düşmez ama bence bu gayet iyi bir atıştı Fuat Bey" dedi. Sarp'ın üstü kapalı anlatılmak isteneni bir çırpıda anladığını belli eden bu sözleri farkındaydı ya da değildi ama Fuat Bey cephesinden artı bir puan kazanmasına neden olmuştu.

Fuat Bey topu attığı yere doğru bakarken derin düşüncelere dalmıştı. Aklından Sarp ve söyledikleriyle ilgili birçok şey geçtiği açıktı. Sessizlik uzayınca gitmesinin uygun olacağını düşünen Sarp "İzninizle ben artık gideyim Fuat Bey" diyerek golf sopasını bırakırken Fuat Bey de yan gözle ona doğru bakıp "Yazık olmuş" dedi. Yazık olmuş derken ne demek istiyordu?

Sarp aniden durup tekrardan ona doğru dönünce de daha net bir tavırla "Senin gibi zeki ve gözü pek bir polisin mesleğini icra edemiyor olması yazık olmuş. Bu büyük bir kayıp" dedi. Aralarında garip bir bakışma yaşanmıştı. Belki de bu birbirlerine yaklaşma niyetlerini gözlerinden okuyabildikleri içindi. Eğer Fuat Bey açısından da durum böyleyse Sarp bunu hemen lehine çevirmek zorundaydı. Ne yapmaya çalıştığının Fuat Bey tarafından anlaşılması bu planın ellerinde patlamasına neden olurdu çünkü.

"Neden buradasın Sarp Demirkan? Mesleğine geri dönme şansın varken neden emniyetle bütün bağlantılarını kesip burada top toplayıcılığı yapıyorsun?"

Hakkındaki haberler tahmininden daha hızlı yayılmışa benziyordu. Sarp hiç bozuntuya vermeden sakin bir tonlamayla "Stressiz bir iş" dedi. Fuat Bey bakışlarını çekmeden gülümserken Sarp'ta ona aynı şekilde karşılık vermişti. Bu işi sırf stressiz bir hayat istediği için seçmediği çok belliydi.

Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Fuat Bey derin bir nefes alıp "Nedense burada olmanın bambaşka bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Hatta bu nedenin 2015 yılında vurduğun suçlunun başındaki insanlarla bir ilgisi olduğuna da adım gibi eminim" deyince kaşları çatılan Sarp'ın yüzü asılmıştı. Fuat Bey'in söylediği şey Sarp için beklenmedik bir şeydi. Neden bu konuya girmişti ki?

Sarp sessizliğini korurken Fuat Bey kendinden gayet emin bir tavırla "Şaşırdın değil mi? Gördüğün gibi seni sandığından daha iyi tanıyorum Sarp ve bence sen suçlu bile olsa birini bile isteye öldürecek tarzda birine benzemiyorsun. Hele ki karşındaki seni kardeşinin katiline götürebilecek biriyse bunu yapmanın ahmaklık olacağını en az benim kadar iyi biliyor olmalısın. Yanılmıyorum değil mi?" dedi. Sarp kötü etkileneceğini bile bile hiç istemese de maalesef o güne geri dönmüştü. Yaşananlar gözünün önünden o kadar hızlı bir şekilde geçiyordu ki sanki o günü tekrardan yaşıyor gibi oluyordu. Barış'ın vurulması kollarında ölmesi onu vuranın kaçıp kendisinin de birini öldürmesi hepsi ama hepsi onun durduramayacağı şekilde hızla akıp gidiyordu.

Sarp dağıldığını belli etmeden kendisini toparlamaya çalışırken Fuat Bey de onun verdiği tepkileri dikkatle izleyip "Dört yıldır yana yakıla aradığın adamı burada top toplayıcılığı yaparak bulamazsın" dedi. Sarp bunun arkasından ne geleceğini merak ediyordu. Sanki Fuat Bey bir teklifin ön hazırlığı içerisindeymiş gibiydi. Evet bu konuda haklıydı. Fuat Bey Sarp'ın orada oluş amacını tam olarak anlayamamış olsa da yine de tedirgin olup dostunu yakın tut düşmanını daha yakın demeyi tercih etmiş gibiydi.

Sarp bakışlarını Fuat Bey'e çevirip tam "Siz benimle ilgili bu kadar şeyi nereden biliyorsunuz Fuat Bey?" demişti ki bir an adamın sol omzunun üstünden gördüğü görüntüyle cevabını bile beklemeden bakışlarını o noktaya doğru sabitledi. Bütün dikkati dağılmıştı. Yine oluyordu. Barış'ın hayali en olmadık anlarda yine kendisini gösteriyor ve Sarp'ı allak bullak ediyordu.

Sarp nefesini tutup o an neden orada olduğunu unutarak istemsizce kardeşinin arkasından gitmek isterken Fuat Bey de elini yanından geçmek için atılım yapan Sarp'ın göğsüne sertçe dayayıp onun durmasını sağladı ve hemen ardından da gözlerine bakarak "İkimiz de kardeşinin orada olmadığını biliyoruz. Boşu boşuna bir hayalin peşinden koşma" dedi. Fuat Bey'in de haber kaynaklarının çok iyi çalıştığı su götürmez bir gerçekti. Sarp bir ona bir de Barış'ı gördüğü yere doğru bakıp hiçbir şey söylemeden göğsündeki eli çekmişti.

ggjj.png


Ancak tam birkaç adım atmıştı ki Fuat Bey ona doğru dönüp "Kardeşini öldüren adamın kaçtığını ve bir daha da izine rastlanmadığını duymuştum. Ne diyorum biliyor musun? Belki de sana bu konuda yardımcı olabilirim. Tabii şartlarda anlaşabilirsek" dedi. İşte bu gerçekten beklenmedik bir şeydi. Sarp bambaşka sebeplerle yaklaştığı Fuat Bey'in hiç ummadığı bir şekilde kardeşinin olayıyla aralarına bir bağlantı kurmasının verdiği şaşkınlığı yaşıyordu. Ayrıca ne gibi bir şartı vardı ki? Buna karşılık Sarp'tan ne yapmasını isteyebilirdi?

"Bu şartların ne olduğunu bilmiyorum ama bu şekilde söylenince üzgünüm ama kulağıma pek de kabullenebileceğim tarzda gelmediler Fuat Bey"

"Ön yargılı davranmamalısın. Pazartesi günü şirkete geldiğinde karşılıklı olacak şekilde şartlarımızı etraflıca konuşuruz. Bunu bir iş görüşmesi olarak kabul et. İnan bana kabul ettiğin takdirde iki tarafta bu işten oldukça karlı ayrılacak"

Aslında bu teklif Fuat Bey'e yakın olmasına en kısa yoldan zemin hazırlayacaktı ama Sarp düşünüyordu da sanki ne olursa olsun bu teklifi bu kadar kolay kabul etmemeliydi. Hem bu ona orada olma sebebinin direkt Fuat Bey olduğunu da belli edecek gibi gelmişti. Bu yüzden de kendisiyle bir işi olmadığını belli etmek için blöf yapıp başını iki yana sallayarak "Ben kardeşimin katilini kendi yöntemlerime göre bulmayı tercih ediyorum Fuat Bey. Bana neden mesleğine geri dönme şansın varken emniyetle bütün bağlantılarını kesip burada top toplayıcılığı yapıyorsun demiştiniz. Hemen söyleyeyim. Geri dönmedim çünkü kardeşimin katilini bulmadan o üniformayı bir daha üzerime geçirmeyeceğime dair bir yemin ettim. Geri dönmedim çünkü o adamı ararken bir yere bağlı olmak da görevimi yapmak zorunda olup dikkatimi dağıtacak bambaşka işlerle uğraşmak da istemedim. Yaptığım ya da yapabileceğim şeyler yüzünden birilerine özellikle de amirime hesap vermek de istemedim. Bu yüzden geri dönmedim. Kimsenin bana neyi yapıp neyi yapamayacağımı söylemesini istemiyorum" dedi.

Bu tavrı Fuat Bey'i şaşırtmıştı. Gerçekten de Sarp'ın bu ucu açık teklife hemen olumlu bir yanıt vereceğini düşünmüştü ama o böyle yapmamıştı. Açıkçası Fuat Bey onun sadece kardeşinin katiline odaklandığına da inanmış gibi görünüyordu. Sarp'ın orada olmasının altında başka nedenler aramayı bırakması da istenilen bir durumdu tabii.

Sarp'ın sözleri tahmininden daha etkili olmuş Fuat Bey ona bir adım daha yakınlaşmıştı. Bu da yapılan blöfün yerini bulduğu anlamına geliyordu. Sarp söyleyeceğini söyleyip giderken arkasından "Ben yine de asistanıma senin için bir randevu ayarlamasını söyleyeceğim. Gününe ve saatine seni aradığında beraber karar verirsiniz. Bence düşünerek vakit kaybetme çünkü o adamı bulmak istiyorsan eninde sonunda yolun bana düşecektir. İstediğim takdirde elimin kolumun nerelere kadar uzanabildiğini bir bilsen şaşar kalırdın. Aradığın adamı girdiği delikten çıkarabilecek biri varsa emin ol bu kişi benden başkası olmayacaktır Sarp" diyen Fuat Bey'e dönüp gözlerini hafifçe kısarak imalı bir şekilde "İyi akşamlar Fuat Bey" dedi.

Arkasını dönüp giden Sarp belki hedefi on ikiden vuramamış gibi gözükmüştü ama bugün Fuat Bey'den aldığı olumlu krediler aslında onun en başından beri varmak istediği yere çoktan vardığını ispatlar nitelikteydi. Elbette o "iş" görüşme olacaktı ama bu Fuat Bey'in değil Sarp'ın istediği zamanda olacaktı.

3.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
Mira hatırlamıyor ama Sarp ile "ilk" tanışma anlarına bir yolculuk yapalım dedim. Hatırlarsanız 2.Bölümde Mira'nın üzerindeki baskı yüzünden aptalca bir şey yapmaya kalkıştığından bahsedilmişti. İşte o aptalca şeyi nasıl yapmış Sarp'ın yerine geçtiği koruması neden kovulmuş bunu öğreneceğiz ;)

sdgfghj.png


4.Bölüm Sarp&Mira İlk Karşılaşma

Alarm Johnny B. Goode şarkısı eşliğinde ısrarla çalmaya devam ediyor odanın içi de seçilen müzikteki elektro gitar sesiyle inim inim inliyordu ama Mira inatla başını yastıktan kaldırmıyordu. Neden kaldırsın ki? Her gün bir önceki günü en baştan yaşıyormuş gibi hissetmek artık canını fena halde sıkmaya başlamıştı.

Hayatında değişkenlik gösteren tek şey sıkıldıkça değiştirdiği bu alarmın sesiydi. Gözünü açıyor tavan aynı tavan perde aynı perde yatak aynı yatak. Aşağıya indiğinde ailesiyle aynı sofrada olmasına rağmen yalnız hissederek kahvaltısını yapıyor ve hemen ardından da robottan hallice olan korumasının nezaretinde okuluna gidip akşam da aynen tıpış tıpış evine geri dönüyordu.

Arkadaşlıkları da yüzeysellikten öteye geçemiyordu çünkü korumasının peşlerinden ayrılmaması bir süre sonra insan ilişkilerine de ciddi zararlar veriyordu. Artık bunalmış yavaş yavaş da afakanlar basmaya başlamıştı. Bugün bu korumanın da ipi Mira tarafından çekilmeliydi ama nasıl? Belki de bu sefer daha büyük oynamalıydı.

Yatağından isteksizce hatta sürüne sürüne çıkıp penceresine doğru gittiğinde daha perdeyi bile aralayamadan biricik sevgili korumasını kapının önünde kendisini beklerken bulmuştu. Yahu adam bir kere de uyuyakal ne bileyim karınla kavga et bu yüzden de işe geç kal yap bir şey ama her zaman tam saatinde burada olma işte!

Mira'nın yüzü adamı evin önünde bostan korkuluğu gibi dikilmiş görünce fena halde asılmıştı. Yapacak bir şey de yoktu. Saçlarını lastik tokasıyla toparladıktan sonra banyoya girip ardından da üzerini değiştirerek odasından çıktı. Etrafa göz gezdirirken bir yandan da köpeği Çakıl'a sesleniyordu ama kim bilir neredeydi ki sesi soluğu çıkmıyordu. Büyük ihtimalle sıcacık bir yer bulup uyuşuk uyuşuk yan gelmiş yatıyordur. Mira onun adını Çakıl değil de Miskin koymalıymış aslında. Evet şüphesiz ki bu ona daha uygun bir isim olurdu.

Merdivenlere yöneldiğinde aşağıdan da babasının sesi geliyordu. Sanki telefonla konuşuyor gibiydi. Suratı beş karış bir halde aheste aheste merdivenleri inerken bir yandan da zihninde şu an tutunduğu tırabzanlara oturup aşağıya doğru kaydığını ve o esnada da annesinin yüzünde oluşan şok dolu ifadeyi canlandırmaya çalışıyordu. Bunu yapması aile içinde küçük çaplı bir kriz yaşamalarına neden olurdu herhalde.

Aşağıya indiğinde babasını gerçekten de telefonla konuşurken bulmuştu. Yanına yaklaşıp sessizce yanağına bir öpücük kondurduktan sonra karşılıklı olarak dudak hareketleriyle birbirlerine "Günaydın" deyip annesine yöneldi. Meltem Hanım o sırada vereceği davet için notlar alıyordu. Hmm... Yine bir sürü kasıntı insan evlerine doluşacaktı yani.

Meltem Hanım kendisini öpen kızına bakmadan "Günaydın canım" deyip notlar almaya devam ederken Mira da annesine ve elindeki deftere boş gözlerle bakıp kalmıştı. Neyse buna da şükürdü. En azından öptüğünü hissetmişti değil mi? Ya da yemek odasına girdiğini...

Masadaki yerini alırken yanına yanaşan Ayten Hanım "Günaydın Mira Hanım" diyerek ona da bir servis açtı. Ancak Mira tam kadıncağızla mini bir sohbete girişmişti ki Meltem Hanım'ın yan gözle bakmasıyla Ayten Hanım mesajı alıp izin isteyerek mutfağa geri döndü. İyi de kiminle konuşsun bu kız canım! Duvarlara mı konuşsun ya da çiçekle böcekle mi muhabbet etsin? Of! Keşke Defne izinli olmasaydı. O olduğunda en azından kız kıza konuşup biraz vakit öldürebiliyorlardı.

Fuat Bey görüşmesine çalışma odasında devam etmeye giderken Meltem Hanım da ciddiyetini koruyan bakışlarıyla yazmadığı bir şey kaldı mı diye düşünüyordu. O anlarda Mira'da yazık peçetesini kucağına koyduktan sonra dirseklerini masaya dayayıp yanaklarını da yumruklarıyla destekleyerek önündeki tabağa bakmaya başlamıştı. Aklından neler geçiyordu belli değildi.

Yan gözle annesine bakıp tekrardan tabağına döndükten sonra kinayeli bir şekilde "Merhaba nasılsın? Sormadın ama ben yine de söyleyeyim. Biraz canım sıkkın be kaşar peyniri! Kendimi şu acımasızca dilimlenip birçok parçaya ayrılmış zavallı domates gibi hissediyorum. Kimse benimle ilgilenmiyor. Baksana yeşil zeytinler bile siyah zeytinlerle birbirlerine kaş göz yaparak anlaşıyorlar. Durumları benden iyi yani" demeye başlayınca annesinin dikkatini nihayet çekmişti.

Elindeki defteri masaya bırakan Meltem Hanım kendi kendisine saçma sapan şeyler konuşan kızına dönüp ona endişeli gözlerle bakarak "Kızım sen ne yaptığının farkında mısın?" diye sordu. Mira hemen dirseklerini indirip hazır ola geçmişti.

"Şey... Ben sadece sıkıldım da kendi kendimi eğlendiriyordum"

"Peynirle konuşarak mı?"

"En azından beni dinliyor"

O an anne kız göz göze kalmış Mira'nın da yüzü ister istemez ekşimişti çünkü son sözlerindeki ses tonunu pek beğenmemişti. Ne o öyle acıyıp sevin beni okşayın pamuklara sarın der gibi! Bir de ağlasaydı da tam olsaydı bari.

Meltem Hanım tam kızının elini tutmak için uzanırken Ayten Hanım yemek odasına gelerek "Feraye Hanım geldi efendim" dedi. Ooo! Sabah sabah sosyetenin ayaklı gazetesi mi gelmiş? Yine ne acayip havadisler yumurtlayacak bu kadın acaba?

Mira yine ikinci plana düştüğünü hissedince keyifsizce elini geri çekip "Benim derse yetişmem lazım anne akşama görüşürüz" dedikten sonra yerinden kalkıp yarım ağızla da "Yani müsait olursanız görüşürüz herhalde" dedi. Mira çantasını alıp evden çıkmıştı ama ardından bakan annesinin aklından psikoloğu ile bir görüşme ayarlamak geçtiğini bilseydi herhalde bu kadar rahat olmazdı.

Mira oraya gitmekten de tanımadığı birine derdini anlatmaya çalışmaktan da nefret ediyordu. Annesi de elini taşın altına koyup bu kızın ne derdi var bir oturup ailece konuşalım demek yerine hemen topu psikoloğa atıyordu. Böylesi daha kolay oluyordu çünkü.

•●●·٠•●●•٠·˙

Mira evden çıktıktan sonra hızlı adımlarla merdivenleri inip bahçeye girmişti. Şöyle bir bakınıp ıslık öttürerek "Çakıl! Neredesin kızım? Hadi bak ben gidiyorum ama!" dediğinde köpeği de sonunda yattığı yerden sallana sallana çıkmıştı. Şu gelişe bak... Hay tembel teneke!

Mira köpeğinin yanına gidip tüylerini severek onu şımartırken bir yandan da "Seni gidi uyuşuk seni! Neden odadan kaçtın bakalım yoksa bıktın mı benden?" diye sitem ediyordu. O sırada babası da şirkete gitmek için evden çıkmıştı. Fuat Bey köpeğini sevgiyle öpen kızına doğru bakıp "Kızım hadi okuluna geç kalacaksın. Köpeğinle de akşam eve döndüğünde ilgilenirsin" deyince Mira da babasının sesini duyar duymaz ona doğru dönüp ayaklanmıştı. Ellerini silkeleye silkeleye Çakıl'a göz kırparak "Baba kızdı ben gidiyorum. Sonra görüşürüz" dedikten sonra "Şirkete mi gidiyorsun baba?" diye sorup Fuat Bey'in yanına doğru yürümeye başladı.

"Evet tatlım"

"Bugün beni okula sen bırakır mısın?"

"Çok isterdim ama toplantım var. Belki başka zaman"

"Baba..."

"Söyle kızım"

"Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"İste bakalım"

"Bizim okula yeni gelen bir kız var"

"Ee! Ne olmuş?"

"Bugün doğum günüymüş bizim bölümden de birkaç kişi orada olacak. Uzun zaman sonra ilk defa beni de bir partilerine davet ettiler. Gidebilir miyim?"

"Doğum günü olan arkadaşın kim peki ben tanıyor muyum?"

"Adı Tuğçe Gencer. İyi bir kıza benziyor"

"Gencer mi?"

"Evet ne oldu?"

"Hiçbir şey olmadı. Tamam gidebilirsin"

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten"

"Teşekkür ederim baba"

Mira nasıl oldu da izin verdi diye şaşkın bir ifadeyle tebessüm ederken Fuat Bey kızının korumasına doğru dönüp "Mira'yı bu akşam arkadaşının doğum günü partisine götüreceksin. Rahatsız etme ama etrafından da bir an olsun ayrılma. Saat sınırlamasını biliyorsunuz geç olmadan eve geri dönün" dedi. Bunu duyunca Mira'nın gözleri olduğu yerde tam tur atmıştı. Yüzünü asıp içinden de "Ne bekliyordum acaba? İyi de kızlarla da koruma yok diye anlaşmıştık. Şimdi ne olacak peki?" diye geçirmeden edemedi.

Şu an babasına koruma istemediğini söylemesi de pek uygun olmayacaktı sanki. Sonuçta bunu derse Fuat Bey büyük ihtimalle kararından vazgeçip o zaman hiçbir yere gitmiyorsun küçük hanım diyecekti. Neyse babası gideceğini bilsin de korumasını bir şekilde hallederdi herhalde.

Baba kız vedalaştıktan sonra kendi araçlarına geçerek evin önünden ayrıldılar. Mira hareket ettiklerinden bu yana bir gözü korumasında olarak derin derin düşünmeye başlamıştı. Bu adamın ayağını ne şekilde kaydırsaydı acaba? Akşama kadar etkili bir şeyler bulsa iyi olurdu yoksa partiye gitmesi sıkıntıya girecekti.

Yavaş yavaş okula da yaklaşmaya başlamışlardı. Mira dudaklarını kemirerek etrafı izlerken bir gözü de korumasına takılınca aklına gelen bir düşünceyle "Ben okulun önünde inmeyeceğim. Beni uygun bir yerde bırakın lütfen. İsterseniz arkamdan takip edebilirsiniz ama o okula yalnız girmek istiyorum" dedi. Dedi ama maalesef ki adam talimatlara harfi harfine uyan biriydi.

Koruması aynadan Mira'ya doğru bakıp "Üzgünüm Mira Hanım sizi okulunuzun önünde indirip işiniz bitince de bıraktığım yerden almak zorundayım. Fuat Bey'in emri böyle" deyince Mira da boynunu sımsıkı tutan hayali ellerin gittikçe daha da sıkı tutmaya başladığını hissedip gözlerini devirdi.

"Babamın duymasına gerek yok ki bu aramızda kalabilir"

"Olmaz efendim"

"Sana emrediyorum! Bana karşı mı geleceksin?"

"Ben emirleri sadece Fuat Bey'den alıyorum Mira Hanım. Ancak isterseniz kendisine sorup size izin vermesini sağlayabilirsin. O zaman sizi istediğiniz yerde bırakabilirim"

"İzin vermez ki!"

"İnanın benim yapabileceğim bir şey yok"

Mira sessizleşmişti ama adama da fena bilenmişti. Bu kadar da etik olunmaz ki canım biraz esneklik lazım sonuçta! Araç okulun önünde durup koruması da kapıyı "Buyurun efendim. Bir ihtiyacınız olursa ben buradayım" diyerek açınca Mira'nın da kafası iyice atmıştı. Eline bir megafon alıp okulun çatısından da bağırsaydı keşke!

Mira arabadan sinirle inip adama da "En azından derse dalıp orada da yanımda oturmaya kalkmıyorsun. Bu da tesellim olsun bari!" dedikten sonra derin bir nefes alarak üzerindeki gözlerin yarattığı gerginlikle içeriye girdi. Sanki herkes onun hakkında fısıldaşıyormuş gibi geliyordu. Belki de bu birkaç konuşmaya şahit olduğu içindir çünkü kızlar tuvaletindeyken onun orada olduğunu fark etmeyen bir grup kız hakkında acımasızca konuşup epeyce dalga geçmişlerdi. Bu da Mira'yı çok üzmüştü tabii.

Neyse ki okulda sadece onlar gibi düşünen kızlar yoktu. Mira'yı bu konuşmaların üzerine üzgün bir halde gören Damla önce o kızları takmamasını söylemiş sonra da kendisini tanıtarak Mira ile biraz sohbet etmişti. Şimdi de onun davetiyle okulun gelir gelmez popüler olan kızı Tuğçe Gencer'in doğum gününe çağrılmıştı. Mira bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğini biliyordu. Korumasını atlatıp geceye tek başına giderse resmen rüştünü ispat edecek herkesin de ağzına bir fermuar çekecekti. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yoğun ve yorucu geçen bir günün ardından nihayet akşam olmuştu. Yemek sonrası Mira odasına kapanmış sessizliğini bozmadan bir yandan hazırlanmaya çalışıyor bir yandan da kafasının içinde dönüp duran düşüncelerle uğraşıyordu. Korumasını atlatacak yolu hâlâ bulabilmiş değildi. Bu zamana dek o kadar çok yol denemişti ki elindeki seçenekler artık kısıtlı hale gelmişti.

Saçlarını tarayıp aynadaki görüntüsüne odaklı bir şekilde öylece dururken aniden aklına gelen şey ile birlikte elini indirdi ve kendi kendisine "Niye her zaman sınırları zorlamaya çalışıyorum ki? Belki de basit düşünüp basit hareket etmeliyimdir" dedi. Bir de bu yolu deneyelim bakalım hisleriyle telefonunu alıp Damla'yı aramaya başladı. Onun yardımı gerekiyordu çünkü.

Damla ailesiyle değil iki tane kız arkadaşıyla birlikte kalıyordu. Mira'nın derdi de korumasını gerçek parti mekanı yerine Damla'nın evine yönlendirmekti. O yanlış kapının önünde beklerken Mira da arka bahçeden kaçarak asıl partinin olacağı yere gidecekti. Tabii korumasının buna inanması için biraz yardım alması gerekiyordu. Bunun için de Damla çıkmadan önce evin ışıklarını ve müziğin sesini açık bırakırsa her şey süper olurdu.

Aslında Mira'nın bu taktiği de tutmuşa benziyordu. Evden ayrıldıktan sonra aynen düşündüğü gibi Damla'nın evine gitmişlerdi. Işıklar ve müzik sesleri yani her şey olması gerektiği gibiydi. En güzeli de Damla'nın arkadaşlarının o gece kendi bölümlerindeki arkadaşlarını evlerinde toplaması olmuştu. Bu sayede giren çıkanlar sebebiyle koruması burada bir parti olduğuna ve Mira'nın da içeride olduğuna inanacaktı. Mira arabadan gayet rahat bir tavırla inip korumasının gözetiminde eve yaklaştıktan sonra zile bastı ve kapıyı açan Damla'ya birbirlerine kaş göz işaretleri yaparak içeriye girdi.

Planın ikinci kısmı için de korumaya yiyecek ve içecek bir şeyler hazırlanmıştı. Mira kendi kullandığı uyku ilacını adamın içeceğine karıştırınca Damla'ya da onu ikram etmesi kalmıştı. Adam ilk anda nezaketen kabul etse de hemen yiyip içmeye yeltenmemişti. Bu da pencereden onu gözleyen Mira'yı sinir etmişti. İçinden "İçsene şunu!" diye diye bekleyişini sürdürürken nihayet adam bir yandan gazetesini okuyup bir yandan da gayri ihtiyari bir şekilde ikramlıkları yemeye başlamış kızlarda rahat bir nefes almıştı.

Çok geçmeden adamın esnemeye başladığı ve ardından da başını uykulu bir halde geriye yasladığı görülmüştü. Bu olduğunda Mira ve Damla an bu andır düşüncesiyle dikkat çekmemeye çalışarak evden çıkmış ve arka bahçeye doğru yönelmişti. Ancak Mira'nın hesap etmediği bir şey vardı. Görevine hazırlanmak için tüm gün Fuat Bey ile ilgili gözlem yapan Sarp kızın bir işler karıştırdığını düşünüp peşine takılmıştı.

stgdfhgy.gif


Haklı da çıkmıştı. Kızın koruması çok yönlü düşünüp verilen yiyeceklerden tatmaması gerekirken bir süre sonra hem kanepelerden yemeye başlamış hem de buz gibi içeceği yudumlamaya başlamıştı. Bu büyük bir hataydı ve yaptığı bu hata da bugün işinden olmasına neden olacak olaylara sebebiyet verecekti.

Sarp ise korumanın aksine Damla'nın evini göz hapsinde tutmaya devam ediyordu. Başlarda bir sorun yok gibiydi ama kısa süre sonra bir hareketlenme olmuştu. Sarp adamı uyarıp uyarmama arasında gidip geldikten sonra tanınmayı göze alamadığı için aniden vazgeçerek tek başına kızların peşine takılmıştı.

Mira ve Damla ise uzunca bir yol gittikten sonra partinin olacağı asıl mekana gelmişti. Onlar içeriye girerken Sarp etrafa şöyle bir göz gezdirip dışarıda beklemeye başladı. Aslında gayet sıradan bir parti gibi gözüküyordu. Belli ki kız sadece arkadaşlarıyla biraz eğlenmek istemişti. Şu an için tek sorun korumasını atlatmış olmasıydı.

Sarp kapı önünde dolanıp gelenleri gidenleri incelerken Damla ve Mira da onca kalabalığın içinde sonunda Tuğçe'yi bir köşede arkadaşlarıyla konuşurken bulmuştu. Kızın partisi resmen iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı. Bu kadar kişiyle hangi ara arkadaş oldu da evine davet etti inanılır gibi değildi. Damla ile yanına gidip hediyelerini verdikten sonra da parti bir anda Tuğçe'nin ortamı coşturmasıyla hareketlenmişti.

Gençler çalan müzik eşliğinde sahnenin tozunu attırırken bir yandan da bittikçe yeniden doldurulan kadehler art arda devriliyordu. Mira onlara uyum sağlamaya çalışsa da yine de alışık olmadığı için temkinli gidip içiyormuş izlenimi vererek göze batmamaya çalışıyordu ancak bir yerden sonra işler karışmıştı. Bir yudum iki yudum derken kızlarında iteklemesiyle bir anda kendisini eğlenceye kapılmış bir halde bulmuştu.

Mira ve Damla ile aynı masada olan Tuğçe kızlara ilk kez tanıdığı kişileri bir dizi ön elemeden geçirmek için sorular soruyor bunun neticesinde de birçok kişiye şimdiden çiziği atıyordu. Gerçi o daha çok kılık kıyafetlerini ve ortama uyum sağlayıp sağlamamalarını önemsiyordu. Bu yüzden de Damla'nın kişilerin okul ve aile durumlarını anlatmasını kulak arkası yapıyordu. Onun için dış görünümler daha önemliydi çünkü yanında popülaritesini olumsuz yönde etkileyecek insanlar bulundurmak istemiyordu.

Tuğçe gözlerini salonun bir köşesinden bir diğer köşesine doğru yolculuğa çıkarırken tam karşılarındaki masaya geçip son derece havalı bir tavırla içkisini yudumlayan genci fark etmişti. Tuğçe radarına yakalanarak "İşte bu!" alarmını ciddi bir şekilde öttüren genci gözleriyle baştan aşağıya tarayıp "Kızlar günün en önemli sorusu geliyor. Kim bu? Her neyse canım kimse kim! Onu istiyorum. Kız arkadaşı var mı? Yanlış anlamayın vazgeçmek için sormuyorum onu iki saniye içinde kimden ayırmam gerektiğini öğrenmeliyim de o yüzden soruyorum" dedi. Yavaş gel Tuğçe!

sdtggh.gif


Tuğçe'nin sözleri kadar bunu yapacağı konusunda ciddi de görünmesi Mira'ya tuhaf gelmişti. Ne yani çocuğun bir kız arkadaşı olsa onları ayırmakta bir an bile olsun tereddüt etmeyecek miydi? Bu kadar kolay mıydı diye düşünmeden edemiyordu. Ne yalan söylesin bir anlığına benim ne işim var burada ne işim var bu insanların içinde hislerine de kapılmıştı. Bu his Damla'nın şaka yollu kendisine hafifçe omuz çarpmasıyla bölünmüştü. Sanki daldın diyen bir kendine gel dokunuşuydu bu.

Mira zoraki bir şekilde tebessüm ederken Damla da Tuğçe'yi bilgilendirme maksadıyla "Adı Burak Sarrafoğlu. Şu salonda kaç kız var bilmiyorum ama emin ol %80'ini büyük bir ustalıkla idare ediyor olmalı" dedi. Bu hiç de hoş hissettirmeyen bir bilgiydi doğrusu. Tuğçe gözlerini kısıp o %80'lik dilimin içinde siz de var mısınız der gibi kızlara bakınca Mira yanlış anlaşılma olmaması için hemen "Benim onunla işim yok. Hiçbir zaman olmadı bundan sonra da olmayacak" dedi. Kendisinden son derece emin olan tavrı Tuğçe'nin ona inanmasını sağlamıştı sanki. Mira kendisini bu işten sıyırınca bu sefer de gözler Damla'ya dönmüştü. O niye sessiz duruyordu ki?

"Damla..."

"Efendim Tuğçe?"

"Ya sen?"

"Ya ben ne?"

"Soruma ses çıkarmadın. Mira benim onunla hiçbir ilgim yok diyor. Peki senin var mı? Bak dikkatli düşün!"

"Ee...."

"Seni paralarım Damla! Var değil mi?"

"Hey! Tamam güzel günlerdi ama artık görüşmüyoruz"

"Artık görüşmediğinize emin misin? Ben pek emin olamadım çünkü!"

Damla kuşku uyandıracak şekilde gözlerini kaçırıp "Sadece birbirimizi görünce selamlaşıyoruz o kadar" deyince Tuğçe de verdiği cevabın altında neler olabileceğini sezip "Anlamıştım!" diyerek ellerini sinirle birbirine vurdu. Sessizlik olmuştu ama Tuğçe düşünürken rahatsız edici bakışlarını Damla'nın üzerinden bir an olsun çekmemişti.

Mira elindeki bardağı masaya bırakıp çaktırmadan "Kızlar Sarrafoğlu buraya doğru geliyor" deyince Damla ile Tuğçe bu uyarıyla toparlanmıştı ama şimdi de hedef Mira olacak gibi görünüyordu. Tuğçe tam çocuğun dikkatini çekmek için çekici bakışlarını fırlatırken Burak onu görmezden gelerek yanından geçtiği Mira'nın önüne bir kokteyl bıraktı ve şok dolu bakışlar eşliğinde "Gülüşünü sevdim" dedikten sonra da arka tarafa doğru gitti. Hay aksi! Derin bir sessizlik olmuştu. Mira hiç istifini bozmadan önündeki bardağa bakarken Damla ile Tuğçe ona doğru eğilmiş şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordu. Of! Başkasının yaptığı bir davranışı neden Mira açıklamak zorundaydı ki?

"Mira!"

"Efendim Tuğçe?"

"İkinci bir emre kadar Burak'ın bulunduğu ortamlarda gülümsemen yasaklandı. Tabii sana savaş açmamı istemiyorsan"

"Merak etme bana güvenebilirsin gerçekten hiç ama hiç tipim değil"

Demek tipi değildi. Tuğçe bülbül gibi ötsün diye Mira'nın eline bir kadeh daha tutuştururken bir yandan da "Senin tipin nasıl peki? Bilelim de ne olur ne olmaz" diye sordu. Soruyordu da Mira ne diyeceğini bilemediği için soruyu kaynatmaya çalışıyor Tuğçe'de öğrenmek için dürtüklemeyi sürdürüyordu. En nihayetinde Mira alkolün etkisiyle safça gülümseyip "Uzun boylu olmalı yani benden uzun olsun. Sarılmak istediğimde parmak uçlarımda yükselmeliyim. Öyle bir yükseklik yani. Bir de insanı mavi tura çıkmış gibi hissettirecek mükemmellikte gözlere sahip birine hayır diyemem doğrusu. Olgun da olmalı. Ben biraz çocuksuyum çünkü. O beni olgunluğuyla dengelesin ben de onu çocuksu şımarıklıklarımla uğraştırıp biraz zorlayayım" dedi. Etrafında bu tarife uygun biri vardı aslında.

Sözünü tamamlar tamamlamaz Mira'nın yüzünde bir afallama ifadesi belirmişti. Söylediği şeylere kendisi bile şaşırmış gibiydi. Daha önce hiç bu konu hakkında düşünmemişti herhalde. Yüzünde tatlı bir tebessüm olsa da bir yandan da alkolün etkisiyle görüşü bulanıklaşmış olmalı ki alnını tutup gözlerini kapattı.

Tam o anda da Damla'nın böyle birini okulda asla bulamayacağını söylediğini işitti. Acı bir gülümseyişle "Aslında durumumu düşününce onun beni bulması gerekiyor gibi görünüyor. Malum okul dışındaki sosyal hayatım sıfır" dedi ama bu sohbet Tuğçe'yi hiç açmamıştı. Resmen daha konuşmanın başında konudan kopmuş bir miktar da darlanmıştı. Kafasında da tilkiler dolanıyor gibiydi. Burak'ın bıraktığı kokteyli alıp içindeki yıldızlı pipeti sinirle fırlatarak bir dikişte içince Mira'nın da gözleri kocaman açılmıştı. Kız gerçekten kızmışa benziyordu.

Bardak sert bir şekilde yeniden masayla buluşurken Tuğçe müzik tesisatının olduğu yere doğru bakarak "Mira sesin nasıl?" diye sordu. Neden soruyordu ki? Mira yüzünü buruşturarak "Ne zaman odamda şarkı mırıldanmaya kalksam köpeğim Çakıl iki gün ortalarda gözükmüyor" deyince Tuğçe derin bir nefes alarak "Güzel! Benim istediğimde bu zaten. Hadi gel benimle!" dedi. Eyvah!

"Tuğçe dur!"

Tuğçe onu çekeleyerek salonun ortasına kurulan sahnedeki mikrofonun yanına çıkarırken Mira'da bir yandan gergince gülüp bir yandan da bunu yapmamasının daha iyi olacağını söylüyordu ama onu dinleyen yoktu. Tuğçe'nin işgüzarlığı sonucunda sahne artık Mira'ya emanetti.

Mira ne yapacağını bilemez bir halde etrafına bakınırken içinden de neden burada duruyorum diye düşünüyor ama bu düşünceye rağmen kıpırdamadan durmaya devam ediyordu. Tuğçe ise mikrofonu tutup "Baylar ve bayanlar! Şimdi sizi muhteşem bir sesle tanıştıracağım. Buna hazır mıyız?" dedikten sonra yanında durarak ses sistemine boş boş bakan Mira'yı kolundan tuttu ve kendisine dönmesiyle birlikte de "Karşınızda Mira Çeliker!" dedi. Damla yüzü beş karış bir halde Tuğçe'nin kızı düşürmeye çalıştığı durumu izlerken Mira da eline tutuşturulan mikrofona bakıp kesik kesik gülmeye başlamıştı. Şarkı söylemek kim o kim Allah aşkına? Ayıkken bile iki sözü bir araya getirip melodiye ayak uyduramazken sarhoş haliyle ne yapardı belli değildi.

"Tuğçe senin kulaklarına saygın yok mu ya?"

"Var canım beni merak etme kulak tıkaçlarım yanımda"

"Kulak tıkacı... Özgüvenim tavan oldu şu an"

Tuğçe omzuna teselli dokunuşu yaparak giderken Mira'nın da başı alkole alışık olmadığı için hafif hafif sallanmaya başlamıştı sanki. Neyse ki ayakta durabilecek gibiydi ama yine de hafiften bir çakırkeyiflik baş göstermişti tabii. Tamamen kendinde olsa o sahneye ayak bile basmazdı zaten.

Herkes sahnede hareketsizce durup saf saf etrafına bakınan Mira'yı izlerken müzik sesi gelmeye başladı. Tuğçe'nin mikrofonla yaptığı anonsu duyan Sarp ise Mira'nın adı geçtiği için içeriye davetli gibi girmiş bir kenardan neler olduğunu izlemeye başlamıştı. Mira sahnedeydi ve kendisine bakan bir salon dolusu insan karşısında tahtaya çıkan tembel öğrenciler gibi ne yapacağını bilmez bir şekilde duruyordu. Sanki birazdan da hocam elektrikler kesikti şarkıya çalışamadım diyecek gibiydi. Sarp Mira'yı görür görmez onu ait olmadığı o yerden çekip almak istemişti. Yapamamıştı tabii.

Mira şarkının ilk sözlerini kaçırıp arkadaşlarının ikazıyla tam ortasından kel alaka bir şekilde daldıktan sonra Damla'nın işaretiyle de elindeki mikrofonu biraz kaldırıp şarkıyı robot edasıyla söylemeye devam etti. Bu durum Tuğçe'ye derin bir oh çektirmişti çünkü bu güvensiz ve pısık ses tonu Burak'ın ilk duyduğunda yüzünü ekşitmesine neden olmuştu. Artık Mira'nın yüzüne bile bakmazdı herhalde.

Tuğçe salına salına Burak'ın yanına doğru giderken veterinerlikten tanıdığı birkaç kişinin Mira'yı coşturacak ölçüde iyi tezahürat yapması ve oldukları yerden ona şarkıyı söyleyerek eşlik etmesi işleri biraz değiştirmişti. Mira onlar sayesinde oldukça rahatlayıp olduğu yerde hafif hafif omuz sallayarak arkadaşlarına uyum sağlarken şarkının ikinci kıtasında adeta bambaşka biri gibi ortamı bir anda uçurmuştu. İçten içe battım zaten iyice salayım gitsin diyor olmalıydı. Artık insanlar gülmüyor resmen sahnedeki kızı hayranlıkla izleyip tempo tutuyordu. Buna Sarp'ta şaşırmıştı çünkü bu gerçekten de kargalıktan bülbüllüğe geçiş yapan çok hızlı bir değişim olmuştu. Ayrıca itiraf etmek gerekirdi ki kızın sahnesi de yıkılıyordu.

Of ki ne of!
Bir daha kim duyar sesimi?
Ya bu kader baştan yazılsın ya da hayatın kendisi
Nasıl silinir ben bilemedim yüzümden yaşam izleri.

setdrfhgvjh.gif

Şimdi bana öyle bir şeyler
Söyle ki durup dururken
Tam hayattan vazgeçerken
Beni aşka inandır


Salondaki herkes gibi Sarp'ta sahnedeki Mira'yı dört gözle izliyordu. Ancak son nakaratlara gelirken Mira'nın bakışlarında bir tuhaflık olmuştu çünkü kız o andan itibaren karşısındakileri çift görmeye başlamıştı. Midesindeki çalkalanma da ayrı bir vakaydı tabii. En son ne içmişti o öyle? Her neyse bir daha ağzına o ayarda bir şey sürmeyeceği kesindi. Şarkının son sözlerini yarıda kesip müziğin bitmesini beklemeden mikrofonu bırakınca alkışlayan arkadaşları da "Bir daha! Bir daha!" demeye başlamıştı ama bu mümkün değil gibi gözüküyordu. Aslında başına bela almak istemiyorsa bir an önce eve dönse iyi olacaktı.

Kafası o kadar bulanmıştı ki biri gelip şarkıyı çok güzel söylediğinden bahsetse ona "Ne şarkısı?" diyebilecek haldeydi. Bir dakika öncesi yok gibiydi. O noktada kalmıyor ileri gidiyordu sadece. Saçlarını karıştırıp sahneden inmek için adımını attığında ise biraz dikkatsizce davranmış ve bu yüzden de kablolara takılıp fena halde tökezlemişti. Neyse ki düşmesine izin vermeyen biri yardımına hemen yetişmişti.

Kendisini düşmekten kurtaran kişinin elini tutarak ondan destek aldığını anlayınca bakışlarını yanındaki kişiye doğru çevirdi. Bunu yapmasıyla da Burak "Hoş bir tarzın var" dedi. O da şarkının bitmek üzere olduğunu anladığı anda Mira ile tanışmak için Tuğçe'nin yanından ayrılmıştı. Burak'ın iltifatı sonrasında birbirlerine bakarken Mira gözlerini kısmıştı. "Kim bu ya?" diyordu kendi kendisine. Kim olduğunu irdelemeyi bırakıp bakışlarını beline dolanan kola doğru indirdi ve "Beşe kadar sayıyorum çek elini!" dedikten sonra yavaş yavaş beşten geriye saymaya başladı. Burak ise dediğini yapmak yerine her geri sayışında gülümsüyordu çünkü Mira tam sayarken sıradaki sayıyı unutup tekrar başa sarıyordu.

Burak rahatsız edici bir tavırla "Hadi gel de dışarıya çıkıp biraz hava alalım" dediğinde Mira ona tip tip bakmaya başlamıştı. Tuhaf... Bu çocuk ikiz miydi? Halbuki az önce tek başına duruyordu. Değildi tabii ki! Sadece içkinin şişede durduğu gibi durmadığının kanıtıydı gözlerindeki yanıltıcı görüntü.

Damla ile Tuğçe yanlarına doğru gelirken Mira da Burak'ın kolunu itip "Bırak beni çünkü ben kendim de gidebilirim. İnsana sarhoş muamelesi yapmayın!" dedi ama Burak'ın fazlaca samimi olan tavrı ve yardım konusundaki ısrarı onları izleyen Sarp'ı kızdırmıştı. Kız istemediğini alenen belli ediyorken bu ısrar can sıkıcı olmaya başlamıştı. Tanınacak olmasını göze alıp yanlarına gittikten sonra tam Tuğçe Mira'ya seslenecekken ortaya çıkıp otoriter bir ses tonuyla da "Mira!" diye seslendi. Bu sefer de tüm gözler Sarp'a dönmüştü.

Tuğçe ilk tepki olarak "Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?" dese de hemen toparlanıp Sarp'ı baştan aşağıya beğeniyle inceleyerek "Sen de kimsin ya?" diye sordu. Sarp önce ne diyeceğini şaşırsa da hemen durumu toparlayıp "Mira'nın arkadaşıyım. Onu evine götürmeye geldim" dedi. Bu nasıl arkadaş böyle! Damla ile Tuğçe şok dolu gözlerle Mira'yı Burak'ın yanından alan Sarp'ı izlerken Mira da başını kaldırıp sessizce "Arkadaşım mı? İyi de bundan benim niye haberim yok?" diye sordu. Sordu da Sarp'ın ona laf yetiştirecek hali yok gibiydi.

Sarp kızın kulağına sokulup küçük bir hatırlatma yaparak "Babanızı biliyorsunuz 15 dakika içinde evde olmanız gerekiyor" dedi. Mira bunu duyunca gözlerini kırpıştırıp "Aa! Bunu bildiğine göre beni gerçekten tanıyor olmalısın. Ee! Hadi gidelim o zaman" dedikten sonra kızlara veda edip Sarp'a sıkıca tutunarak evden çıktı. Hangi ara bu kadar içmişti anlayamamıştı. Resmen etrafında yıldızlar uçuşuyordu. Belki de alışık olmadığı için bu kadar çabuk çarpılmıştı.

"Neden her yer dönüyor?"

"Ayarsızca içtiğiniz için olabilir mi Mira Hanım?"

"Mira Hanım mı? Bir dakika bir dakika! Sen benim korumam mısın yoksa? Şimdi anladım!"

"Neyi anladınız?"

"Sen normalde yaşlı ve çirkinsin ama alkollüyüm diye gözüme bir hoş gözüktün. Bu da epey bir yanıltıcı oldu. Gerçekten de şişede durduğu gibi durmuyormuş. Bu arada sen de şoför koltuğunda durduğun gibi durmuyormuşsun"

"Ben sizin korumanız değilim"

"Kimsin o zaman? Arkadaşım olsan bu haldeyken bile tanırdım seni. Yani tanırdım herhalde. Tanırdım değil mi?"

"Sadece sizi sağ salim evinize götürmek isteyen bir dostum diyelim olur mu?"

"Yok olmaz! Büyük ihtimalle aklımda tutamayacağım ama yine de kimlik bilgilerini istiyorum yoksa avazım çıktığı kadar bağırıp herkesi başına toplarım"

Sarp kızı kaldırıma oturtup kısa bir an düşündükten sonra "Tamam madem bana karşı bir güven sorunu yaşıyorsunuz o zaman telefonunuzu verin de korumanızı arayalım o da sizi buradan alıp evinize götürsün. Ne dersiniz?" dediğinde Mira etrafa boş boş bakıp panikle de "Çantam nerede? Çantam yok!" demeye başladı. Ah! Doğru ya Sarp Mira'yı alırken masalarındaki çantasını da almayı akıl edememişti. Neyse ki fazla uzaklaşmadan fark etmişlerdi.

"Tamam sakin olun!"

Mira'yı orada bırakmayı göze alamadığı için "Hadi kalkın da geri dönüp çantanızı alalım" diyerek kolundan tutunca Mira da zar zor ayaklanıp Sarp'a yaslanarak yürümeye başladı. Sarp kolunun altındaki kıza bakarken bir yandan da bir sonraki karşılaşmalarında kendisini tanımaması için dua ediyordu. Fuat Bey kızının etrafında dolaşmasını yanlış yorumlayabilir ve bir anda tüm bağlantılarını koparabilirdi çünkü.

Evin önüne geldikten sonra Mira'yı bahçedeki masaya doğru götürüp sandalyeye oturtmuş ve ona kendisini burada beklemesini söyleyip içeriye girmişti. Burası da ne kadar kalabalıktı böyle! Şimdiden başı ağrımaya başlamıştı bile. Sarp çatık kaşlarıyla gençlerin arasından geçerken Damla'yı fark edince yanına doğru gitmeye başladı. Arkadaşının çantasına sahip çıkmış olmalıydı değil mi?

Sarp yanına gittiği Damla'ya selam verip Mira'nın çantasını görüp görmediğini sormuş ondan da çantayı güvende olması için Tuğçe'nin odasına çıkardıklarını öğrenmişti. Damla kolundan tuttuğu Sarp'a "Hadi gel benimle! Tuğçe üzerini değiştirmek için odasına çıkmıştı zaten ben alırım ondan" dediğinde ikisi de kalabalıktan sıyrılıp yukarıya çıkarak Tuğçe'nin odasının önüne geldiler. Sarp koridorda beklerken Damla kapıyı tıklatıp Tuğçe'nin gelmesini söylemesiyle odaya girmişti. Evin bu katı tamamen sessizdi. Ne oluyorsa aşağıda oluyordu yani.

Sarp kızın hâlâ bıraktığı yerde olup olmadığını da merak etmişti. Mira'yı kontrol etme niyetiyle pencereye doğru yaklaştıktan sonra da konsolun üzerindeki fotoğrafları fark edip Mira'ya bakmadan önce onlara bir göz gezdirmeye başladı. Bunu neden yapıyordu o da bilmiyordu ama bakıyordu işte. Resimdekiler Tuğçe'nin ailesi olmalıydı. İçlerinden birini eline alıp aile üyelerine tek tek bakarken gözleri Tuğçe'nin ağabeyi Kemal'in üzerinde durmuştu. Garip bir andı. Bu adamı tanıyor gibiydi de tanımıyor gibiydi de.

Sarp hafızasını zorlayıp gözlerini resimdeki adamdan ayrılmakta zorlansa da yine de "İşte çanta burada!" diyen Damla'ya teşekkür ederek çerçeveyi konsolun üzerine bıraktı. Ancak tam da o sırada bir de ne görsün? Gözü pencereye doğru gidince karşılarındaki binanın tepesinde bir kadın olduğunu fark etmişti. Saçlarındaki uçuşmaları görünce "Sakın bunu yapmış olma! Sakın yapma..." diye diye camı açıp aşağıya doğru bakarak "Mira!" diye bağırdı ama kız bıraktığı yerde değildi.

"Kahretsin!"

Korkuyla karışık kızgınlıkla çantayı Damla'nın elinden kaptığı gibi önce merdivenlere sonra da evin kapısına doğru koşmaya başladı. Dışarıya çıkıp karşıdaki binaya doğru büyük bir hızla giderken Mira da artık gözükmüyordu. Yetişemeyip atlamış mıydı acaba?

wrsedtfghh.gif


Sarp nefes nefese bir halde binanın önüne gelip durum itibarıyla da sizli bizli konuşmayı bir kenara bırakarak "Mira!" diye seslendi. Cevap gelmeyince bir kez daha bağırıp onu görebilmek için binanın camlarına bakmaya başladı ama yok! Yer yarılmış o da içine girmişti sanki. Üçüncü seslenişiyle birlikte oturduğu yerden kalkarak kendisini belli eden Mira da başı döndüğü için korkuyla geri geri gidip duvara tutundu. Sarp onu görünce ne düşüneceğini bilememişti. Oraya hangi akla hizmet etmek için çıkmıştı bu kız Allah aşkına!

Sarp onu binanın tepesinde görmenin verdiği ilk şoku üzerinden attıktan sonra "Mira hemen aşağıya in!" diye bağırdı ama belli ki Mira'nın aşağıya tıpış tıpış inmeye pek niyeti yoktu. Bir şekilde buradan atlayacaktı ama bu atlayış öyle çok büyük bir hasar yaratmamalıydı. Ailesini birazcık korkutsa birazcık dikkatlerini çekse yeterdi sanki.

Mira olduğu yerden aşağıya bakıp yüksekliği beğenmeyince çıktığı yerden geri girmiş Sarp'ta aşağıya geliyor diye rahatlamıştı. Ama yok o kadar da rahatlamasın. Mira aşağıya inmişti ama bir kat aşağıya inmişti. Dışarıya çıkıp tekrardan aşağıya bakınca da yüzünü buruşturarak "Yok ya! Yukarıdan atlarsam ölürdüm de buradan atlarsam da kesin kolum bacağım kırılır aylarca yatakta kalırım. Haftaya sınavlar var zorlanırım olmaz" dedi ve bir kez daha içeriye girdi.

Bu esnada aşağıda eli kolu bağlı bir halde onu izlemek zorunda kalan Sarp fenalık geçiriyordu. Mira söylediği hiçbir şeye cevap vermiyor kendi kendisine mırıldanıp bir içeriye giriyor bir dışarıya çıkıyordu. Ancak bu defa çıktığında yüksekliği beğenmişti sanki. Sarp ona inmesi için telkinlerde bulunurken o sırada Mira da dikkatle aşağıya bakıp hesap kitap yapıyordu. Şimdi buradan atlarsa vücudunda en fazla ezik olurdu ya da burkulma morarma falan olurdu. Mesafe gayet uygundu yani.

Yukarıda durum buydu ama Sarp'ta Mira'nın rahatlığından eser yoktu. Dökmediği dil kalmamıştı ama yok kız onu duymuyordu bile. Şimdi yukarıya çıkmaya çalışsa o yetişemeden kız çoktan aşağıya atlamış olabilirdi. Birkaç saniye sonra Mira dudağını kemirerek olduğu yere oturmuş ayaklarını da aşağıya sarkıtmıştı. Biraz cesareti de kırılmıştı sanki. Mesafe az olsa da belli ki yine de ne olur ne olmaz diye korkuyordu. Önce cesaretini toplamalıydı. O sıradaki sessizlikte de nihayet Sarp'ın seslenişlerini duyup ona doğru bakmıştı. Odaklanmadığı sürece net göremiyordu ama olsun yine de onun varlığından haberdar olmuştu.

"Sen gitmedin mi hâlâ? Düşsene yakamdan!"

"Aşağıya in söz veriyorum seni bir taksiye bindirip kendi yoluma gideceğim"

"Tuhaf iş..."

"Hangi iş?"

"Biliyor musun sanki ben seni biraz biraz tanımaya başladım gibi. Tipin hiç ama hiç yabancı gelmedi"

Sarp telaşlanmıştı ama Mira'nın bahsettiği şey korkmasına gerek olmayacak bir şeydi. Tuğçe konuşurlarken Mira'nın beğendiği erkek tipinin ne olduğu sormuş Mira'da saf saf resmen Sarp'ı tarif etmişti. Tipin yabancı gelmemesi de aslında buradan ileri geliyordu. Tabii Mira henüz bunun farkında değildi. Düşünüyordu taşınıyordu ama bir türlü onu nereden tanıyor bulamıyordu.

Onun aksine Sarp acaba evin çevresini gözlerken ya da evde yaşayanları takip ederken mi kendisini gördüğünü düşünüp bu işten nasıl sıyrılacağını düşünüyordu. Neyse ki Mira bu düşüncelerinin arasına girerek "Tamam buldum! Sen ünlü birisin değil mi? Hani şu ünlü film yıldızlarından biri" dedi. Film yıldızı mı? Yanından bile geçmiyordu oysaki.

Sarp söylediği şey sebebiyle boş bakışlı gözlerle Mira'ya bakıyordu. Sevinmeliydi aslında. Yani tanınacaksa da bu şekilde tanınsın sorun yoktu. Şaşkınlığını yansıtmayıp hiç bozuntuya vermeden "Evet! Evet doğru hatırladın. Ben şey de oynuyorum. Şey de..." derken fazlaca zaman kaybedince Mira hemen söze atlayıp gülerek "Sen "Aşkın gözü kör mü acaba?" filmindeki kör göze parmak sokan jönsün. O filmi sevdim hem romantikti hem de çok komikti" dedi. Aşkın gözü ne?

Sarp ne dediğini anlayamadığı için iyice afallarken Mira da oturduğu yerde sıkılıp ayaklarını sallaya sallaya "Sence buradan atlarsam dikkatlerini çeker miyim? Üzülüp artık hayatımı istediğim gibi yaşamama izin verirler mi?" diye sordu ve aynı anda da kulağındaki küpeleri çıkararak bir kenara bıraktı. Sarp binaya yaklaşıp tam da Mira'nın altında durduktan sonra yukarıya bakarak "Kimler?" diye sordu. Mira'nın da yüzü asılmıştı. Kimler olacak? Ailesi tabii ki.

Sarp'ın sorusunu es geçip başını kaldırarak bir süre yıldızları izledikten sonra dramatik bir yüz ifadesiyle "Bir yıldız ol hayatımda. En karanlık gecemde ortaya çıkıp yalnız olmadığımı hissettir bana. Kimse olmasın... Sen ol yeter. Sakın gözlerimin önünden de kayıp gitme. Senin kaybolmana değecek hiçbir dilek yok kalbimde" demeye başlayınca Sarp bomboş bakan gözleriyle ona bakıp kalmıştı. Ne dediğini anlamaya çalışıyordu ama kız konudan konuya hızla geçişler yapıp tüm sistemi çökertiyordu.

Mira yıldızlara karşı gülümseyip hemen ardından da Sarp'a bakarak "Tanem ile bu sahnedeki karşılıklı diyaloglarınız çok güzeldi. Birbirinize gerçekten aşıkmış gibi bakıyordunuz. Sahi o duyguları nasıl bu kadar gerçekçi yansıtabiliyorsunuz? Bunun bir tekniği mi var?" diye sorunca Sarp da neden bahsettiğini bilemediği için ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Bu soru cidden de çalışmadığı yerden gelmişti. Ensesini ovalayıp kem küm ederken bir yandan da kızın tekrardan konu değiştirmesini umuyordu ama bu sefer öyle olmayacak gibiydi.

"Aslında dediğin gibi biraz teknik işi. Ee! Aşağıya inmeyecek misin?"

"Bence sen yukarıya gel. Gerçi en üst katın manzarası daha iyiydi ama burası da fena sayılmaz. Ya da dur ayağa kalkayım öyle daha iyi görürüm"

"Bence bunu yapma!"

Sarp haklıydı çünkü otura otura Mira'nın dengesi iyice bozulmuştu ve ayağa da öyle tehlikeli bir şekilde kalkmıştı ki resmen salıncak gibi sallanıyordu. İşin kötüsü aşağıya doğru bakıp "Yanıma gelmeme konusunda kararlı mısın?" demeye çalışırken ayağı boşluğa basınca dengesini kaybetmiş ve Sarp'ın "Dikkat et!" demesine kalmadan hızla aşağıya düşerek birkaç saniye içinde de kendisini Sarp'ın kollarında bulmuştu. Her şey o kadar hızlı ve beklenmedik bir anda gerçekleşmişti ki Sarp bile bunun gerçekten yaşanmış olduğunu algılamakta zorlanmıştı.


drtfyghjknl.gif


Mira ise düşerken gözlerini sımsıkı kapattığı için henüz yaşanan şeyin tam olarak farkında değildi. Sadece anlam vermediği bir korku vardı içinde. Bu da az önce susmak bilmeyen çenesinin kitlenmesine neden olmuştu. Neyse ki dişleri birbirine baskı yaparken zar zor "Neden hâlâ düşmedim?" diye sormayı başardı. Onun gibi Sarp'ta az önce yaşanan şeylerin şokunu yaşıyordu. İçten içe "Ölebilirdi" diye geçirirken bir yandan da endişeli gözlerle Mira'nın bir şeyi olup olmadığına bakarak "Çoktan düştün bile... İyi misin Mira?" diye sordu. İyi olduğunu söylemek isterdi ama boynu pek iyi değil gibiydi sanki.

Sarp etrafta yardım alabileceği birileri var mı diye bakarken boynunun çok acıdığını ve fena halde uykusunun geldiğini söyleyen Mira da ona doğru odaklanarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gerçekten atlamış mıydı oradan? Ciddi ciddi yapmış mıydı böyle bir aptallık? Aman Allah'ım! İyi ki katlarda indirime gitmişti yoksa Sarp'a rağmen yere çakılması işten bile değildi. Bir daha alkol almaya kalkarsa biri ansızın ortaya çıkıp ağzına kürekle vursun olur mu?

Sarp sıkıca tuttuğu Mira'yı dikkatle yere yatırdıktan sonra gözü üzerinde olarak onun çantasından telefonunu çıkardı. Boynunda bir sorun olduğu için onu kıpırdatmak istememişti. Bu yüzden de ambulans çağırması gerekiyordu. Tabii bunu yaparken de kendi telefonunu kullanamazdı çünkü bu kendisinden geride bir iz daha bırakması anlamına gelirdi. Arama cevaplanır cevaplanmaz o seri bir şekilde durumu anlatırken Mira'da ağrıyan boynunun acısıyla ahlayıp vahlıyordu. Yine de ucuz atlatmıştı ama ne olacağı belli olmazdı tabii.

Sarp telefonu çantaya atıp kızın yanına eğildikten sonra Mira'nın gözlerinin içine bakarak "Mira şimdi bana doğru bakmanı istiyorum" dedi ve onun dediğini yapmasıyla da ellerini tutup "Gözlerini kapatmıyorsun tamam mı? Uyumak yok. Benimle kalıyorsun ve ambulans gelene kadar seninle sohbet edip bilincini açık tutuyoruz" dedi. O kadar da yakın duruyordu ki Mira ona bakarken dalıp gitmişti. Sarp bu donuk ifadesi sebebiyle endişelenip "Mira!" deyince de Mira gözlerini onun gözlerinde gezdirerek "Bence bir kızı kendine aşık etmek için tekniğe ihtiyacın yok" dedi. Ne demekti bu şimdi?

Sarp ona aynı dikkatle bakarken Mira'nın "Tuhaf..." demesiyle bunu neden dediğini merak edip tuhaf olan şeyin ne olduğunu sordu. Mira'nın yüzünde boynundaki acıya rağmen çok hoş bir gülümseme vardı. Birkaç saniye sonra da sorusuna "Gerçekmiş demek ki" diye cevap verince Sarp şaşkınca tebessüm edip bu sefer de "Ne gerçekmiş?" diye sordu. Mira karşısında ışıl ışıl duran mavi gözlere bakıp dalarken bir yandan da "İnsan birinin gözlerine bakınca sahiden de mavi tura çıkmış gibi hissedebiliyormuş. Hırçın dalgalara bile huzur verebilecek bir dinginlik var sende. Rotasını kaybetmiş birini güvenle ait olduğu limana ulaştırabilirsin sanki" dedi. Bu sözlerden sonra ikisi de birbirine bakıp kalmıştı.

Sarp daha önce hiçbir kadından bu tarz şeyler duymadığı için etkilenmek ve şaşırmak arasında kalmış gibiydi. Mira'nın alkollü olduğunu da göz önüne alacak olursak eğer bu haldeki birinin sırf karşısındakini etkilesin diye rol yapamayacağını da kolaylıkla söyleyebiliriz herhalde. Yani Mira şu an her ne söylüyorsa bunu gerçekten hissederek söylüyordu.

Tek kelime edemeden öylece dururken Mira'nın canı çok acıyormuş gibi yüzünü ekşittiğini görmüş ve sanki aynı acıyı hissediyormuş gibi onun saçlarını çaresizce okşayıp "Canın çok acıyor farkındayım ama biraz dayan olur mu?" demişti. Ancak aldığı cevap onu yine şaşkına çevirmişti. Çevirmişti çünkü Mira acısına rağmen ona "Boyun kaç senin?" diye sorup konuyu yine ışık hızıyla değiştirmişti. Boyu mu kaçmış? İyi de ne alaka şimdi!

Sarp gözlerini kısıp "Boy... Neden sordun?" deyince Mira da acıyan boynunu tutarak "Hayallerimde yarattığım ideal erkek prototipime çok benziyorsun da... Evet neden bu kadar fazla benziyorsun? Ben promili fazla mı aştım acaba?" dedikten sonra Sarp'a bakıp gülmeye başlayarak "Aslında sen yoksun değil mi? Şu an bildiğin boşluğa konuşuyorum. Aman Allah'ım! Sabah kaşar peyniriyle yaptığım mini sohbetten sonra bu gerçekten içler acısı oldu" dedi. Kaşar peyniriyle sohbet etmek mi?

Sarp yıllardır yaşadığı tüm sıkıntıların tüm üzüntülerin üzerine ilk defa şu an içten bir şekilde gülmüştü. Enteresan bir kızdı bu Mira Çeliker. Değişikti ama kötü anlamda değil. Aksine insana kendisini iyi hissettiren bir yanı vardı. Ne yalan söylesin Sarp onun babasına benzemiyor oluşuna mutlu olmuştu. Öyle karanlık bir adamın kızı olmak için fazla masumdu çünkü. Kızın bu tatlı hallerini tebessümle izlerken derinlerden gelen ambulansın sesi de duyulmuştu. Şu an kimseye görünmemeliydi yoksa tüm planını yeniden düzenlemek zorunda kalırdı.

Sarp gitmeden önce kendisine dikkat etmesini söylemek için Mira'ya doğru eğilmiş ama sonra söyleyeceği şeyden aniden vazgeçmişti. Buna da birbirlerine karşı olan bakışları neden olmuştu. Ona sadece kuru bir "Kendine dikkat et" demek istememişti sanki. Kızın gözlerinin içine baka baka tüm içtenliğiyle "Kimseden yıldızın olmasını isteme. O yıldız kendin ol. Yanında kimse olmasa da tek başına aydınlat tüm geceyi. Böylece yalnız olmadığını hissettiren o yıldız asla kayıp gitmez hayatından. Öyle de bir dileğin olsun ki kalbinde bir gün kayman gerekse bile buna sonuna kadar değsin" dediğinde Mira'nın yüzündeki tatlı tebessüm Sarp'a da sirayet etmişti elbet.

Mira o halde bile Sarp'ın söylediklerinin etkisine kapılırken Sarp'ta kızın önüne düşen saçı kenara alıp "Kendine çok dikkat et rüzgarı kucaklayan kız çünkü bir daha ki sefere seni tutmak için yanında olamayabilirim. Bana sakın neden orada değildim pişmanlığı yaşatmaya kalkma olur mu?" dedi. Mira gözlerini tamam der gibi kapatıp açmış Sarp'ta doğrulduktan sonra arkasına baka baka oradan koşarak uzaklaşmıştı. Mira'nın da yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Hâlâ Sarp'ın hayalen orada olduğunu düşünse de söyledikleri ona iyi gelmiş gibiydi.

Birkaç saniye içinde ambulans gelmiş ve sağlık görevlileri Mira'ya sorular sorarak gerekli müdahaleyi yapmaya başlamıştı. Buradaki işleri bittiğindeyse Mira'nın boynunu korunaklı bir hale getirip onu dikkatli bir şekilde sedyeye aldıktan sonra kulakları sağır eden sirenler eşliğinde hastaneye doğru yol almışlardı. Sarp ise Mira'ya yapılan müdahaleyi uzaktan izlemişti. Bu kızla alakalı adlandıramadığı bir his oluşmuştu içinde. Aynı Derin'de olduğu gibi. Tek fark Derin'e karşı hissettiği şey onu rahatsız ederken Mira'ya karşı hissettiği şeyin onda olumlu etkiler bırakmasıydı.


setdrfyghkjnk.gif


Ambulansın gidişinin ardından az önce durdukları yere geri dönüp kızın çantasının geri de kalıp kalmadığını kontrol ederken yerde pırıl pırıl parlayan kolyeyi fark edip eğilerek onu yerden aldı. Uzun bir zincire takılmış yıldızlı bir kolyeydi bu. Düşerken Mira'nın boynundan kopmuş olmalıydı. Önce kolyeye sonra da gökyüzündeki yıldızlara bakıp gülümsedikten sonra bir anda yüzünü asıp kolyeyi cebine atarak oradan uzaklaştı.

Sarp belki bu geceyi hep hatırlayacaktı ama aynı şey Mira için pek geçerli olamayacaktı. Tabii Sarp bir gün ona bu geceyi anlatmaya karar vermezse...

4.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
cvgbhj.png

5.Bölüm Sarp'ın ilk iş günü (2019)

Yepyeni bir gün başlamıştı. Aralık kalan perdesinden yüzüne doğru süzülen günışığı sebebiyle uyansa da henüz gözlerini açamamıştı çünkü belli ki Mira Hanım'ın zihni ve bedeni uyanmak için henüz hazır değildi. Yorganındaki sıcaklığı hissederek ona daha sıkı sarıldı ve hemen ardından günışığının kendisine doğru gelişini engellemek için yorganı başına çekti. Uykusuna geri dönmeye çabalıyordu ancak bunu yapamıyordu. Kaçan kaçmıştı bir kere yani yeniden dalması pek mümkün görünmüyordu.

Uyumaya devam edemeyeceğini anlayınca "Ne çabuk sabah oldu ya!" diye söylenerek yorganını açıp başını ve kollarını gergin bir şekilde dışarıya çıkardı. Gözlerini aralayıp tavana bakarken bir yandan esniyor bir yandan da kalkıp bir an önce hazırlanmaya başlaması gerektiğini düşünüyordu. Düşünüyordu da uygulamaya gelince işler sarpa sarıyordu. Yan dönüp bacaklarını karnına çekerek ellerini yanağının altına aldığında komodininin üzerindeki saati görüp bakışlarını pencereye doğru çevirdi. O anla birlikte aklına yeni korumasının bugün işbaşı yapacağı gelmişti.

Bitkin bir halde yorganını üzerinden atıp ayağa kalktıktan sonra ağır adımlarla pencereye yaklaştı ve kendisini belli etmemeye çalışarak dışarıya bir göz attı. Şaşırmıştı çünkü hayatında ilk defa korumasının olması gereken yerde olmadığını görmüştü. Sahi neredeydi ki bu adam? İşe başlamadan kovuldu mu yoksa düşüncesi keyifsiz hissederken bile tebessüm ettirmişti Mira'yı. Keşke öyle bir şey olsa ama en nihayetinde o gitse yerine yine bir başkası gelecekti. Yani Mira için değişen bir şey olmayacaktı.

Mira bu olağan dışı durum karşısında "Dakik olmayan bir koruma..." diyerek bir süre tepkisiz kaldı ama sonra yüzündeki ifadeye sinsi bir hâl eklenir eklenmez "Süpermiş!" deyip direkt banyoya doğru gitti. Yüzüne bolca su çarpsa iyi olacaktı çünkü gördüğü şey gerçekse sonunda arzu ettiği gibi bir korumaya kavuşmuş olacaktı. Yatakta tüm gücü emilmiş gibi bitap bir şekilde yatmış olsa da bu detay biraz olsun keyfini yerine getirmişti.

Gergin hissediyor oluşunun da bir sebebi vardı elbet. Bugün başka bir ilke daha imza atacaktı. Kısa bir aranın ardından yeniden okuluna geri dönüyordu ve açıkçası Tuğçe'nin doğum gününde yaşananların ona nasıl bir geri dönüşü olacağını da epeyce merak ediyordu. Gerçi gecenin büyük bir bölümünü hatırlamıyordu ama hatırladığı kadarı onda güzel etkiler bırakmıştı. İşte asıl sorun da hatırlamadığı kısımdaydı ki bu da en çok Sarp'ın işine yaramıştı.

Mira aynanın karşısına geçip yeni korumasını okul yolunda nasıl başından savacağını düşünerek saçlarına şekil vermeye çalışırken odasının kapısı tıklatılmıştı. Gözlerini aynadan ayırmadan çattığı kaşlarıyla kendisine bakarak "Girin!" diye seslenince de kapı açılmış ve içeriye çok tatlı bir ses tonuyla "Günaydın Miracığım" diyen Defne girmişti. Mira saçlarını yapmaya devam edip bir yandan da enerjisi düşük bir halde "Günaydın" deyince bu hali Defne'ye biraz tuhaf gelmişti doğrusu. Neyi vardı onun Allah aşkına?

"Bugün sende ekstra bir güzellik var Defne"

"Doğum günümde aldığın elbiseyi giydim ondandır"

"Doğru! Ben de diyorum bu ışıltı nereden geliyor?"

"Aşk olsun!"

"Şaka yapıyorum alınma hemen. Senin ışıldaman için fazladan bir şeye ihtiyacın yok zaten yeteri kadar güzelsin"

"Teşekkür ederim Mira Hanım o sizin güzelliğiniz"

Defne arkadaşının elindeki saç maşasını alıp Mira'nın saçlarının arka kısmını yaparken bir yandan da yüzünün yeniden düştüğünü fark edip "Keyfin mi yok senin?" diye sordu. Ah! Tam üstüne bastı. Mira yüzünü ekşiterek aynada kendisine bakarken Defne'ye de "Bugün üzerimde nedenini anlayamadığım sinir bozucu bir gerginlik var. Sanki gözünün üstünde kaşın var deyip saçma sapan sebeplerden ötürü kavga çıkarabilirim gibi geliyor" deyince Defne de maşayı geri verip tekli koltuğa oturarak "Sakın acısını yeni korumandan çıkarmaya kalkma. Adamın daha ilk günü biliyorsun" dedi. İkisi de gülümsemişti. İlk günü olması Mira'nın çok da umurundaydı sanki. O da kaderine boyun eğip nasibini alacaktı kaçarı yoktu.

Mira saç maşasının fişini çekip kablosunu sarmaya başladıktan sonra gözlerinin önüne Sarp'ı getirip "Tanışalım bakalım şu Sarp Demirkan'la da Mira Çeliker kimmiş bir öğrensin. Eminim günün sonunda Fashion Week mankenliği yerine korumalık yaptığı için bin pişman olacak" dedi. Defne'nin gözleri kocaman açılmıştı çünkü bu dediğini yapacağını adı gibi biliyordu. Ama bir yandan da Sarp'ı fazla zorlamaması gerektiğini de düşünüyordu.

"Artık buna bir son mu versen Mira?"

"Neye?"

"Korumalarına savaş açmaya"

"Üzgünüm ama parmağımda oynatıp her dediğimi yaptırabileceğim bir korumam olana dek bu savaş sürecek"


koıjuhy.jpg


"Fuat Bey senin istediğin o ideal korumaya asla iş vermez"

"O zaman buldukları da geldikleri gibi giderler"

"Bu seferki gidecek gibi görünmüyor"

"Böyle düşünmene ne sebep oldu?"

"Sarp Bey diğer korumalarına hiç benzemiyor"

"Senin gözün onu tuttu galiba"

"Saygılı nazik ve işini bilen biri gibi görünüyor. Bana burada tahminimizden çok daha uzun süre kalacak gibi geliyor"

"Lafımı dinlerse kalır yoksa sonu da diğerleri gibi olur. Bu konuda şakam yok"

"Bakalım hanginiz bir diğerinin hakkından gelecek"

"Ben tabii ki... Bundan şüphen mi var?"

"Bu defa bilemiyorum. Hadi hazırsan aşağıya inelim artık"

"Babamlar da sofrada mı?"

"Evet canım az önce indiler"

"Defne..."

"Efendim?"

"Babama hafta sonu gezisinden bahsettin mi?"

"Henüz söyleyemedim"

"Tamam o halde konuştuğunda durumu mümkün olduğu kadar dramatize et olur mu? Mira'nın olanlardan ötürü morali çok bozuk bu gezinin onu toparlayacağını düşünüyorum falan de"

"Sen onu bana bırak ben hallederim"

"Bu arada hevesli olduğumu belli etme ki altında bir mana aramasın. Sen Mira'ya biraz bahsettim ama hiçbir şekilde evden çıkmak istemiyor gezi falan da andırmıyor sanırım depresyonun eşiğinde de tamam mı?"

"Senden gerçekten korkulur"

"Dur dur! Depresyonun eşiğinde deme yoksa beni yine o sevimsiz psikoloğun yanına gönderirler. Şey de... Ben de onunla giderim hem yanında ben olursam size nasıl olduğuyla alakalı bilgi de veririm merak etmezsiniz de"

"Hafta sonu seninle gelemem ki"

"Neden?"

"İşim var"

"Ne işin var?"

"Var işte bir şeyler..."

Defne konuyu kapatmak istercesine hızlanınca Mira onu "Defne dur!" diyerek kolundan tutup durdurmuş yüz yüze geldikleri gibi de meraklı bir tavırla "Ne işi bu? Özel biri ile özel bir iş mi?" diye sormuştu. Defne yalan söylemek istemediği için gerilmişti biraz. Saçlarını kulaklarının arkasına alıp "Annemin kitapevi açılışına davetliyim" dediğinde duyduğuyla ne düşüneceğini bilemeyen Mira da "Annenin mi? Açılışa beni neden çağırmadın?" diye sordu. Çağırması doğru olmazdı çünkü.

Defne nedenini düşünürken huzursuzluğunu örtmek adına tebessüm etmiş hemen ardından da "Hafta sonu gezin olduğu için söylemek istemedim. Çok heyecanlıydın ve ben kendini gelmek için mecbur hissedebilirsin diye düşündüm. Ben de fazla kalamayacağım zaten Fuat Bey'in ilgilenmemi istediği işler var" deyip bakışlarını kaçırmıştı. Mira bu kadar düşünceli olduğu için gülümseyip sıkıca sarılmıştı Defne'ye. Defne de içi huzursuz olsa da ona sarılıp "Kırdıysam özür dilerim" dedi mahcup olduğunu sonuna kadar hissettirerek.

Mira kırılmadığını söyleyip "Ama bir ara beni annenin kitapevine götüreceksin tamam mı?" derken tam sessizlik olmuştu ki aşağıdan "Defne nerede?" diyen Fuat Bey'in sesi gelmeye başlamıştı. Ayten Hanım Mira'nın yanında olduğunu söylerken Defne konuşmalara kulak kabartıp "Fuat Bey erken çıkıyor galiba sonra görüşürüz Miracığım!" dedikten sonra Mira'nın ağzını bile açmasına fırsat tanımadan merdivenlerden apar topar indi ve Fuat Bey'in çantasını da alarak ardından gitti.

Mira ise onlara bakarak buruk bir ifadeyle "Hoşça kal baba" diye mırıldandıktan sonra aşağıya inip annesinin yanına giderek "Günaydın anne" dedi ve masadaki yerine geçip oturdu. Meltem Hanım günaydın derken aynı zamanda da kızını baştan aşağıya inceleyip "Tatlım birkaç gün içinde gardolabını yenilememiz lazım. Hatta hemen okuldan sonra birlikte Tamay'ın butiğine gidelim olur mu? Akşam geldiğinde de giymediklerini ayırırsın Ayten Hanım kutulara koyar" deyince Mira afallamış ve ne var ki üstümdekilerde dercesine kıyafetlerine bakıp kalmıştı.

"Niye böyle bir şey yapıyoruz anne?"

"İncilay'ın düzenlediği kermes için kıyafet bağışladım da ondan"

"Kermese mi gidiyoruz? Harika!"

"Ben gidiyorum canım sen değil"

"Elbiselerim gidiyor da ben niye gelemiyorum?"

"İyi de sen daha önce hiç gelmedin ki"

"Haber vermedin ki"

"İyi tamam gel bakalım. Haftaya pazar günü beraber gideriz"

"Kermeste satış yapabilir miyim? Boy boy çeşit çeşit teraryumlar hazırlar hem onları hem de Ayten teyz... Yani Ayten Hanım'dan öğrendiğim şeker hamuru kaplı pastaları satarım. Aslında bileklikler ve kolyeler de yapabilirim. Harika olacak!"

"Aklından bile geçirme! Sen Fuat Çeliker'in kızısın insanlara bir şeyler satın almaları için yalvaramazsın"

"Yalvarmak mı? Tuhaf bir kermes anlayışınız var. Tamam o zaman yalvarmadan kasım kasım kasılarak yaparım satışımı sonuçta Fuat ve Meltem Çeliker'in kızıyım öyle değil mi? Kasılmam şart!"

"Benimle alay mı ediyorsun Mira?"

"Aa! Hiç olur mu anne? Sadece hata yapmamak için nasıl davranmam gerektiğini öğrenmeye çalışıyorum. Tamam mı? Ben satmasam da hazırlar başka birine sattırırım"

"İyi tamam bakarız. Senin okula gitme vaktin gelmedi mi?"

"Doğru! O zaman ben gideyim bunları da arabada yerim"

"Kızım ne yapıyorsun?"

"Yanıma peynirle salatalık alıyorum"

"Bırak şunları! Ayten Hanım'a söyle sana derli toplu bir sandviç yapsın. Gitmişken ellerini de yıka yapış yapış oldular"

Mira elinde kalan salatalığı yesin mi yemesin mi ikilemi yaşayıp annesinin bakışları yüzünden de mecburen tabağına geri bıraktıktan sonra mutfağa doğru gitti. İçeriye girdiğinde Ayten Hanım ve kızı da alışveriş için liste hazırlıyordu. Sessiz sedasız geldiği için Mira'nın mutfakta olduğunu fark edememişlerdi. Mira ise ne yaptıklarına bakarak yanlarına geldikten sonra dirseklerini tezgaha dayayıp içli içli "Sakızlı lokum da alsak ya dün akşam kavanoza baktım kalmamış" deyiverdi. Onun sesiyle doğrulan Ayten Hanım hemen toparlanmış kızı Pelin'de gülümseyerek "Yazdık Mira abla merak etme" demişti.

Kızının Mira'ya abla diye hitap etmesini uygun bulmayan Ayten Hanım kızının lafını düzelterek "Yani yazdık Mira Hanım merak etmeyin" deyince hem Mira hem de Pelin gerekli mesajı almıştı. Meltem Hanım kendileri gibi kızının da evdeki çalışanlarla belli bir mesafede olmasını istiyordu ve bu yüzden de sürekli uyardığı Ayten Hanım bu düzeni sağlamaya çalışıyordu yoksa o da Mira'yı kendi kızından ayrı koymuyordu. Ama emir büyük yerdendi karşı çıkmak biraz zordu.

"Siz mutfağa niçin gelmiştiniz Mira Hanım bir isteğiniz mi var?"

"Okula giderken arabada yemek için bir sandviç hazırlayacaktım da"

"Siz istediğiniz malzemeleri söyleyin ben hemen hallederim"

"Onu da mı kendim yapamıyorum?"

"Efendim?"

Belli ki yapamıyordu. Mira yüzü asık bir halde hiç laf kalabalıklığı yapmadan "Peynir salatalık ve üzerine biraz çörekotu serperseniz çok sevinirim" deyip hemen ardından da fincan almak için dolaba yöneldi. Kendisine bir kupa seçip içine su doldurduktan sonra da adım adım pencereye yaklaşıp dışarıya şöyle bir göz attı. Sarp'ın da neden odasının penceresinden gözükmediği o an anlaşılmıştı. Demek mutfak tarafında beklediği için Mira'nın radarına yakalanmamıştı.

Acaba orada tesadüfen mi duruyordu yoksa bu bilinçli bir yerleşim miydi? Sonuçta evin bu bölümünden hem arka bahçe hem de ön bahçe rahatlıkla kontrol edilebiliyordu. Mira "Yok canım o kadar da cin fikirli olmaz herhalde" diye düşüyordu ama tam da üstüne basmıştı. Sarp tabii ki de o niyetle orada duruyordu. Ayrıca belirlediği birkaç farklı nokta daha vardı ve buraları dönüşümlü olarak kullanmayı düşünüyordu. Mira'ya güven olmayacağını daha onu ilk gördüğünde anlamıştı zaten. Ee! Kızı kapının önünde bırakıp bacadan almışlığı daha doğrusu kucağına düşmüşlüğü vardı yani o temkinli olmasın da kim olsun değil mi?


dxgv.gif


Mira dışarıda çıkışını bekleyen Sarp'ı suyunu yudumlaya yudumlaya izlerken sandviçi de hazırlanmıştı. Ayten Hanım içine bir tane de elma koyduğu paketi kızına verirken aynı anda da "Sandviçiniz hazır Mira Hanım" dedi. Dedi demesine de o sıralarda Sarp'ı incelemeye alan Mira'dan ses seda çıkmıyordu çünkü onu nasıl arkasına bile bakmadan kaçırabileceğini düşünüyordu. Keşke bunun imkansız olduğunu bilseydi de o güzel kafasını yormak zorunda kalmasaydı.

"Mira Hanım..."

"Efendim Pelin?"

"Daldınız herhalde annem paketinizin hazır olduğunu söylüyor. İçeriden çantanızı da getirdim buyurun"

"Teşekkür ederim"

"Afiyet olsun"

Mira göz hapsinde tuttuğu Ayten Hanım'a çaktırmadan Pelin'e doğru eğilip "Geri döndüğümde odamda laflayalım mı biraz? Niye yanımda olduğunu sorarlarsa elbise dolabımı boşaltırken yardım ettiğini söyleriz" deyince Pelin de bir gözü annesinde olarak "Peki olur gelirim" dedi. İkisi de gülümseyip birbirlerine hoşça kal dedikten sonra Mira mutfak kapısından dışarıya çıktı. Kız resmen kaçak göçek halde arkadaş ediniyordu şaka gibi.

Sarp ise sırtı kapıya dönük olsa da birinin varlığını hissedip arkasını dönmüş ve o anla birlikte de Mira ile karşı karşıya gelmişti. Tek kelime etmeden birbirlerine bakarken her ne kadar Sarp'ın gözlerinin önünden o geceki sarhoş ve tatlı halleri geçse de yine de mesafesini koruyarak kendisini tanıtmaya başlamıştı. Bu noktada profesyonelliğini konuşturup kıza önceden tanıştıklarına yönelik bir açık vermemesi gerekiyordu.

"Günaydın Mira Hanım ben Sarp Demirkan. Fuat Bey'in isteğiyle bugünden itibaren yakın korumanız olarak hizmetinizdeyim"

"Duydum! Kara haber tez yayıldı"

Sarp söylediğini duysa da duymamış gibi davranıp "Bir şey mi dediniz Mira Hanım?" diye sorunca Mira da ima içeren ses tonundan ötürü anında kıvırıp "Defne korumam olacağından bahsetmişti dedim. Bilgim var yani" dedi. Sarp inanmış gibi yapsın bakalım. Eliyle yolu gösterip "Hazırsanız okulunuza gitmek üzere çıkalım mı?" dediğinde Mira dudağını büzüp keyifsizce ona bakmaya başlamıştı. Bir tebessüm mebessüm bir şey yapsaydı bari sanki lisedeki tarih hocası gelmiş çıkarın kağıt kalemi yazılı var diyordu. Ne suratsız adam ya!

Mira sinir olmuştu bir kere Sarp'a ters ters bakıp duruyordu. Bu bakışlar eşliğinde de "Konuşurken ciddiye alındığımı görebilmek için gözlerime bakılmasını tercih ederim" deyince Sarp da itiraz etmeden dediğini yapıp o cam gibi parlayan gözleriyle Mira'ya baktıktan sonra "Bundan sonra dediğiniz gibi yaparım Mira Hanım" dedi. Hay aksi! Göz göze gelip sözü biter bitmez Mira ona bakıp öylece kalmıştı. Tamam mavi gözlere karşı bir zaafı vardı ama bu Sarp'ın gözlerinde başka bir şey var gibiydi.

kojhgtfrdftgh.jpg


Sarp ise Mira'nın bakışlarında yakaladığı bir işaretle hemen gözlerini çekmişti çünkü kız etkilenmekten çok gözlerini tanıdık bulmasından kaynaklı hatırlama çabasına girmiş gibiydi ki bu da Sarp için tehlike arz ediyordu. Sarp'ın bakışlarını çekmesiyle Mira hiçbir şey hatırlayamadan kendisini zar zor toparlayarak "Neyse sen bakmasan da olur. Ne de olsa katı kuralları seven biri değilim" dedi ve seri adımlarla da Sarp'ın yanından geçip gitti. Sarp'ın acilen Mira'nın o geceyi hatırladığı takdirde kendisini zor durumda bırakmayacak bir bahaneye ihtiyacı vardı.

Mira önden Sarp arkadan evin önüne doğru yürüyüp arabanın yanına gelmişlerdi. Sarp aracın arka kapısını açmak için bir atılım yaparken Mira her zamanki gibi şansını denemek istemiş olmalı ki "Of! Daha ilk günden yanlış kapıyı açıyorsun. Ben her zaman ön koltukta otururum yoksa midem bulanır. Sana söylemeyi unuttular herhalde" deyip başını dikleştirerek beklemeye başladı.

Ancak şansı yine yaver gitmemişti çünkü Sarp en baştaki tavrını hiç bozmadan "Bana hakkınızda söylenen şeylerden biri de sizin araç yolculuğu sebebiyle bir gün bile olsun bulanmayan midenizi öne sürerek ön koltukta oturmak isteyeceğinizdi. Ayrıca okula yaklaştığımızda arkadaşlarınız tarafından yine mi korumasıyla geldi denmemesi için araçtan inmek isteyeceğiniz ve yolun geri kalanını yürüyerek gitmek isteyeceğiniz de söylendi" dedikten sonra arka kapıyı açıp sözünü de "Ben yine de her ihtimale karşı mideniz bulanır diye yanınıza zencefilli şeker soğuk su ve torba koydum. Gerekirse kullanırsınız" diyerek tamamladı. Torba mı koymuş? Duyduklarından sonra Mira'nın şekli şemali kaymıştı. Bu adamla işi olduğu daha ilk dakikadan belli olmuştu.

Mira ses etmeden arka koltuğa geçmek zorunda kalmış ilk adımı geçen Sarp ise kapısını kapatıp arabanın etrafından dolanarak şoför tarafına oturmuştu. Bir çift çatık kaşlı göz de onu izliyordu. Sarp bakışlarını saklayan güneş gözlüğünün ardından kemerini de taktıktan sonra evin önünden hareket edip güvenliğe başıyla selam vererek geçip gitmişti. O kadar da rahattı ki bu rahatlığı insanı özellikle de Mira'yı çatlatırdı.

Sarp ara sıra dikiz aynasından arka tarafı kontrol ederken Mira da güneş gözlüğü yüzünden bunu fark edememiş olacak ki elindeki paketi açarak sinir içinde sandviçini yemeye başlamıştı. Midesinin bulanma ihtimali olan birine göre şansını fazlaca zorlamıyor muydu o? Küçük yalancı ne olacak!

•●●·٠•●●•٠·˙

Okula yaklaştıklarında herkesin sorgulayıcı bakışlarını üzerine çekeceğini düşünen Mira dirseğini kapının koluna dayayıp eliyle de yüzünü kapatmıştı ama o an beklemediği bir şey olmuştu. Sarp aracı okula yakın bir yere park ettikten sonra arabadan çıkıp kendisine şaşkın şaşkın bakan Mira'nın kapısını açarak çıkmasını beklemeye başlamıştı. Mira bunu neden yaptığını anlayamamıştı ama sorgu sual etmeye de niyeti yoktu. Korumasının boşluğuna denk geldiğini düşünüp aklı başına gelmeden önce çantasını ve paketin içinden elmasını da alıp hemen arabadan çıktı.

Ancak bu kadar erken sevinmesin çünkü Sarp onu tek başına salacak gibi görünmüyordu. Kapıyı kapattıktan sonra Mira'nın "Çıkışta beni yine buradan alırsın" diyerek okula doğru yürümesiyle ardından gidip onunla aynı hızla yürüyerek "Sizi buradan değil okulun kapısından alacağım Mira Hanım. Fuat Bey'in talimatı böyle" dedi. "İyisiniz hoşsunuz da talimatlarınız batsın!" demezse Mira'nın içinde patlardı ki patlamıştı da.

Mira yanında yürüyen Sarp'a bakmamaya çalışırken bir yandan da içinden hiç yoktan iyidir diye geçiriyordu. Sonuçta adam dış bir gözle bakınca o kadar da koruma gibi görünmüyordu. Tabii o mahkeme duvarından hallice olan yüzünü saymazsak.

Birlikte okul kapısının önüne geldiklerinde Mira tam "Sen artık git çünkü anaokuluna bırakılan bebekler gibi görünmek istemiyorum" diyordu ki yanlarına Damla ile birlikte gelen Tuğçe ikisini görünce şaşkın bir halde "Mira bizi arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" diye sordu. Arkadaş?

Mira gözlerini dikkat çekici şekilde açıp "Sarp benim şeyim..." diye diye ağzında bir şeyler gevelemeye başlamış Sarp'ta seslenenleri görmek adına arkasına bakmıştı. Baktığı gibi de kızların partide gördüğü kızlar olduğunu anlayıp tedirgince Mira'ya doğru geri dönmüştü. İçinden kendisini tanımamaları için dua ettiği açıktı. Ancak bu defa şans ondan yana değildi çünkü Tuğçe gibi Damla'da onu hemen tanımıştı.

"Erkek arkadaşın mı yoksa? Tuğçe'nin doğum gününde de karşılaşmıştık ama tanışma fırsatımız olmamıştı"

Doğum günü detayının verilmesi Sarp'ı çok huzursuz etmişti. An itibarıyla Mira ile daha önceden karşılaştıkları ortaya çıkmıştı ve bunu ona durumunu riske atmadan nasıl açıklayabileceğini de şu an kestiremiyordu. Mira ise duydukları karşısında anlık bir şekilde dalmıştı. Bahsedilen karşılaşma anını hatırlamaya çalışıyordu ama Tuğçe'nin doğum gününde Sarp'ın olduğunu hatırlamadığı gibi orada bulunmasının da manasız olacağını düşünüyordu. Belki de insan insana benzer misali Damla başka birini Sarp sanmıştı. Sonuçta o gün o kadar çok içilmişti ki Mira bile doğum gününün büyükçe bir bölümünü hatırlamakta zorluk yaşıyordu. En nihayetinde düşünmeyi bıraktı ve gayet işine yarayan bir durum olması sebebiyle "Evet Sarp erkek arkadaşım" diyerek parmaklarını Sarp'ın parmaklarına kenetleyip diğer eliyle de bozma dercesine kolunu sıktı.

Bu şahane olmuştu! Şimdi Sarp ile ne zaman görünse herkes onu erkek arkadaşı sanıp tuhaf tuhaf bakmaktan vazgeçecekti. Mira bu genç görünümlü koruma işini sevmeye başlamıştı. Sırf bunun için bile bu suratsız adama alışabilirdi sanki.


wrergthgfnh.gif


"Ama henüz kimseye söylemedik gizli tutuyoruz. İlk öğrenenler de sizsiniz"

"Harika! Bu arada selam Sarp ben Tuğçe... Tuğçe Gencer"

"Memnun oldum Tuğçe Hanım"

"Hanım mı?"

Sarp durumun saçmalığıyla sessizce "Ne Hanım'ı ya!" diyerek koluna asılan Mira'ya dönüp otoriter bir bakışla da "Gitmeden önce biraz konuşabilir miyiz?" diye sordu. Mira bu tehditkâr bakışın üzerine hayır diyemezdi ki. Tuğçe her ne kadar gitmemek için dirense de Damla onu kolundan çekip "O halde içeride görüşürüz. Hadi Tuğçe gidelim. Bu arada ben de Damla'yım Sarp! Tanıştığımıza sevindim" dedi. Onlar giderken Sarp da Mira'ya ters ters bakıp "Üzgünüm ama bu durumu hemen düzeltmeniz gerekiyor. Ben sizin erkek arkadaşınız değil korumanızım Mira Hanım" dedi. Azıcık halden anlasaydı ne olurdu sanki!

"Tamam korumamsın ama biraz insan ilişkilerime de yardımcı olsan olmuyor mu?"

"Bu şekilde olmaz Mira Hanım"

"Ama neden?"

"İşe kabul edilme şartlarından biri de sizinle aramda olması gereken mesafeyi koruyabilmemdi. Ancak benden istediğiniz şey Fuat Bey'in kulağına giderse çok zor durumda kalırım"

"Gitmemesini sağlarım. Hem arkadaşlarım senin erkek arkadaşım olduğunu zannederlerse benimle her yere girip çıkabilirsin ama korumam olduğun ortaya çıkarsa her zaman kapı önünde beklemek zorunda kalırsın. Ne diyorsun?"

"Dersinize geç kalıyorsunuz Mira Hanım"

Mira bu cevap sebebiyle kabul görmediğini anlayınca Sarp'a iyice bilenmişti ama ona bunu kabul ettirmenin bir yolunu illaki bulacaktı. Halbuki burnunun ucundaki kozu göremiyordu. Belli ki düşünmek için biraz zamana ihtiyacı vardı. Sarp'ın yanından ayrılıp keyifsizce arkasını dönünce pencereden kendilerine bakan Tuğçe'yi fark etmişti. Sarp'ı da ne süzmüştü öyle. Beğendi belli ki...

Mira bu sevgililik oyununu devam ettirecek bir şey yapması gerektiğini düşünürken elindeki elmadan ısırık alınca olduğu yerde kalmıştı. Ağır ağır çiğnerken bir yandan da Tuğçe'nin yanındaki Damla'ya bir şeyler söylemesini izliyordu. Aslında ne söylediğini de anlayabiliyordu. Bu yüzden de "Hey Sarp!" diyerek arkasını dönmüş ve elindeki elmayı ona doğru atarak şirin şirin el sallamıştı. O anlarda Sarp da Mira içeriye girene kadar olduğu yerde bekliyordu ve bu seslenişin ardından üzerine doğru gelen elmayı görür görmez de refleksle elini kaldırıp onu havada yakalamıştı. Kız gerçekten de dediğim dedik birine benziyordu.

Mira bir gözü Tuğçe'de olarak tebessümle okula girerken Sarp da bir süre ardından bakıp sonra da arabaya geçti. Dersleri başlayacağı için Tuğçe de henüz Mira'yı sorguya çekememişti ama illaki ara verildiğinde onu sıkıştıracak vakti kendisine yaratırdı. Hatta niye bekliyordu ki? Aynı bölümlerde olmasalar da ellerinde telefon denen bir iletişim aracı vardı öyle değil mi?

Mira kendi sınıfına girdikten sonra Sarp'ı rahatça görebilmek için cam kenarındaki boş yere geçmişti. Gözü üzerinde olarak kızlarla yaptıkları konuşmayı düşünürken de çok geçmeden dalıp gitmişti. Yardım isteğini imalı yoldan geri çevirmişti değil mi? Yapmıştı bunu yani. İyi de şimdi kızlara attığı yalanı nasıl açıklayacaktı ki? En kötüsü de hem yalancı olacaktı hem de yine dışlanacaktı. Tuğçe onun bu yalanını normal bir şekilde karşılayacak birine benzemiyordu. Kesin bütün okula rezil kepaze ederdi Mira'yı. Eğer Sarp'ın koruması olduğu ortaya çıkarsa ki çıkacak gibi görünüyor onu da başından temelli salmanın bir yolunu bulmalıydı. Acaba Sarp atlatılmaya ne kadar müsaitti? Bir anlık dalgınlığından faydalanabilir miydi ki? Bunu en kısa zamanda test edip öğrenmeliydi.

O sırada yanına gelen bazı arkadaşları da Mira'ya Tuğçe'nin doğum gününde söylediği şarkıyla çok eğlendiklerinden bahsediyordu. Tabii o kısımlar Mira'nın pek hatırında değil gibiydi. Arkadaşlarının söylediklerini üstünkörü dinleyip aşağıda telefonla konuşan Sarp'a bakarken aniden aklına gelen bir fikirle birlikte önce "Alışveriş!" dedi sonra da "Sen bana karşı gelirsen ben de seni bitiririm Sarp! Elinde bir dünya torbayla ayaklarına kara sular inmesi ne demekmiş bugün öğren bakalım" deyip sırıtmaya başladı. Belli ki işe yeni korumasını çıldırtmakla başlayacaktı. Önce bir sabrını ölçmek lazımdı ki nereye ne kadar baskı yapması gerektiğini bilsin değil mi?

Düşüncelere daldığı sırada telefonuna da Tuğçe'den bir mesaj gelmişti. Tuğçe ona "Dua et kafayı Burak Sarrafoğlu'na takmış vaziyetteyim yoksa gözünün yaşına bakmaz alırdım mavi boncuğunu elinden" yazınca Mira da okuduklarıyla mesaja şaşkın şaşkın bakıp kaldı. Arkadan gelen fısır fısır seslerde kulak tırmalamıyor değildi hani!

Omzunun ucundan arkasına doğru baktığında sınıftaki kızların neredeyse hepsi cama yapışmış Sarp hakkında konuşup gülüşüyorlardı. Mira bir onlara bir elindeki mesaja bir de Sarp'a bakıp kendi kendisine kızarak "Çok meraklıysanız alın da başınıza çalın!" deyip çatık kaşlarla önüne döndü. Mira açısından dışı sizi içi beni yakar durumu yaşandığı açıktı.

Hocaları gelene kadar da kulaklarını kapatmak zorunda kalmıştı çünkü kızlar Sarp gibi hocaları olsa ömür boyu okula gidip gelmeye razı olacaklarından bahsedip duruyorlardı. Belli ki Sarp şimdiden okuldaki kızların gözdesi olmuştu. Böyle koruma mı olur ya! Koruma dediğin korkutucu sevimsiz istenmeyen tuhaf bir adam olurdu ama bu Sarp ne canım! Poker suratlı bile olsa bütün okulu önünde paspas edecekti neredeyse.

Kızlar cam önünde eriyip biterken Mira da tek bir noktaya bakıp onların konuşmalarına ister istemez maruz kalıyor ve kalmakla da yetinmeyip içinden sinirle söylenerek "Sarp kadar başınıza taş düşsün de kaşınız gözünüz yer değiştirsin önünüzü bile göremeyin inşallah!" deyip duruyordu. Tabii hayaller Sarp hayatlarda Muzaffer Hoca olunca ders başlar başlamaz herkes yerlerine geçmek zorunda kalmış Mira'da rahat bir nefes almıştı. Artık derse odaklanabilirdi herhalde.

•●●·٠•●●•٠·˙

Dersleri sona erdiğinde Sarp'a bakan kızların yanında bir dakika bile beklemeden hemen eşyalarını alıp sınıftan çıkmıştı. Tuğçe'ye de görünmeden yemekhaneye gitmek ve kuytu bir köşede sessiz sedasız karnını doyurmak istiyordu. Ancak bu isteği kursağında kalmıştı çünkü daha kapıdan çıkar çıkmaz onun gelmesini bekleyen Tuğçe koluna girip "Hadi Sarp'ı ara da yemeği dışarıda yiyelim. Burak şu yeni açılan yere gitmiş kalkmadan önce yakalayalım" demişti bile. İyi de şimdi Sarp yalanını sürdürmezdi ki!

Mira yüzünü gözünü ekşitip hemen bir bahane uydurarak "Biz Sarp ile çok fena tartıştık şimdi inadı tutar onun hiçbir yere gelmez. Bir de akrep burcu biliyor musun? Akrep erkeği ile ters düşmek bu hayatta yapmamanız gerekenler listesinin en başında yer alır" derken arkalarından koşup onlara yetişmeye çalışan Damla da onu yalanlar gibi "Sarp zaten kapının önünde dersinin bitmesini bekliyor görmedin mi? Tartıştıysanız seni üzgün bir halde bırakmak içine sinmedi herhalde" deyiverdi. Hay dilini eşek arısı soksun emi!

Bir koluna Damla diğer koluna da Tuğçe girince Mira kaşla göz arasında kendisini okulun dışında bulmuştu. Kızlar onu Sarp'ın yanına doğru götürürken Sarp da onları uzaktan görüp kendisine çekidüzen vererek tam bir koruma edasıyla beklemeye başladı. Yüzündeki meymenetsiz ifadeden bu sevgililik oyunu konusunda taviz vermeyeceği de belliydi.

Of ya! Ne vardı sanki azıcık sevgilisi gibi davransa? İncileri mi dökülür ya da o Kaf Dağı'nın eteklerindeymiş gibi görünen burnu yere mi inerdi? Öyle ya da böyle Mira birazdan arkadaşları karşısında iki büklüm olmaktan kurtulamayacaktı galiba. Alacağın olsun Sarp!

kjhgfdfgh.jpg


5.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
6.png


6.Bölüm Fashion Week mankeni!

"Sarp hiç itiraz kabul etmiyorum yani boşuna çeneni yormaya kalkma. Harika bir yer açılmış Mira'yı da ikna ettim hep beraber oraya yemek yemeğe gidiyoruz"

Mira stresten kemikleri birbirine girerek Tuğçe'yi dinlerken Sarp da tüm ciddiyetiyle "Emredersiniz Tuğçe Hanım" dedikten sonra arabanın arka kapısını açtı. Emredersiniz mi? Gerçekten alacağın olsun Sarp! Resmiyetin dibine vurması sebebiyle Mira yüzünü ekşitmişti ama Sarp'ın bu şekilde hitap etmesi ve resmi davranması bu defa kızlar tarafından yadırganmamıştı çünkü Tuğçe'nin emir verir tarzdaki konuşmasına iştirak ederek latife yapmış gibi görünmüştü.

Arabaya ilk önce Damla geçip oturdu sonra da Tuğçe kapısını tutan Sarp'a gülümseyerek "Yakışıklı olduğun kadar centilmensin de... Mira şanslı kız" deyip hemen arkasından Damla'nın yanına oturdu. Tuğçe iltifat ediyordu ama Sarp'ın duyduklarından ve kızın imalı bakışlarından hoşlandığı söylenemezdi. Ayrıca Damla bir yere kadar makul görünebilirdi onda şimdilik bir sorun yoktu ama bu Tuğçe denen kız ona göre Mira'nın yanına yakışan bir arkadaş modeli değildi.

Tüm bunlar olurken kendisini kenar köşede tutan Mira da nefesini tutmuş onları izliyordu. Tek kelime bile edemiyordu ama Sarp kapılarını kapatıp ona doğru dönerek "Arkadaşlarınıza sadece korumanız olduğumu açıklamadınız mı Mira Hanım?" diye sorunca suskunluğunu bozmak zorunda kalmıştı.

"Henüz söyleyemedim"

"Neden?"

"Özel nedenler"

"O özel nedenleri öğrenebilir miyim çünkü sonuçları beni de ilgilendiriyor"

"Söylesem de beni anlayamazsın hiç zorlama"

"Sorduğuma göre anlamaya meyil etmişim demektir"

"Okulda herkesin sana bir yaratıkmışsın gibi bakıp her fırsatta da arkandan atıp tutması ne demektir biliyor musun? Bilemezsin. Nereden bileceksin ki? Sen Fuat Çeliker'in soyadını taşımıyorsun. Korunman değil koruman gereken bir konumdasın. Bak uzun zaman sonra ilk defa arkadaş edindim ve onları kaybetmek istemiyorum. Eğer senin korumam olduğunu öğrenirlerse yine yalnız kalırım çünkü hiç kimse yanlarında koruma ile gezen biri olsun istemiyor. Rica ediyorum Sarp bak lütfen diyorum! Lütfen o rahatsız edici gözleri üzerimden çekip normalleşmeme yardım et"

Sarp Mira'ya doğru bakıyordu ama kız şu lanet olası güneş gözlükleri yüzünden bakışlarındaki olumlu ya da olumsuz manayı göremiyordu ki! Gerçi gözlükleri olmasa da bir fark olmazdı çünkü Sarp belli ki içinden geçenleri yüzüne yansıtan insanlardan değildi.

Sarp başını diğer yöne çevirip birkaç saniye düşündükten sonra Mira'nın yanından çekilip arabanın diğer tarafına geçerek kapıyı açtı ve beklemeye başladı. Bundan ne anlam çıkarmalıydı ki? Şimdi Mira'ya ön koltuğa geçebilirsiniz çünkü arka koltukta yer kalmadı Mira Hanım mı demek istiyordu yoksa ön koltukta oturabilirsin Mira çünkü normalleşmene yardım edeceğim mi demek istiyordu?

Birbirlerine bakarken Mira ağır adımlarla Sarp'a doğru yürüyüp gözlerini üzerinden ayırmadan da tedirgince ön koltuğa geçip oturdu. Onun ne karar verdiğini bilmediği için gerginliği de arttıkça artıyordu. Bir an önce rengini belli etsin de ne olacaksa olsun artık.

Mira belirsizlik içinde kıvranırken araca geçen Sarp'ın kendisine doğru dönüp kemerini takması için eliyle işaret yaptığını görünce önce uyarısını dinleyip kemerini taktı sonra da gıcıklık değil mi o da Sarp'a eliyle ver ver yapıp "Güneş gözlüklerini alabilir miyim Sarp? Gün ışığı gözlerime pek iyi gelmiyor da" dedi. Aslında daha çok bu adamın o kara camların ardından nereye baktığını bilememek sinir ediyordu ya neyse!

Sarp bakışlarını dikiz aynasına çevirip kendilerine bakan gözleri görünce tek kelime etmeden gözlüğünü çıkarıp Mira'ya doğru uzattı. Aralarında da garip bir bakışma yaşanmıştı. Mira "Lütfen beni bozma" der gibi bakarken sanki Sarp da ona gözleriyle "Üzgünüm ama aldığım emirler bunu yapmama engel teşkil ediyor" diyordu. Hâl böyle olunca Mira da bir yandan eline aldığı gözlüğü takıp bir yandan da içinden "Neyse en azından herkesin içinde buyurun Mira Hanım demedi" diye geçirdi.

Gözlüğü de takmıştı ama bir türlü gözünde düzgün durmuyordu. Sahibini yadırgadı belli ki! Gözlüğü mecburen geri çıkarıp elinde tutmaya başlayınca Sarp da hem isteyip hem de neden çıkardığına bir mana verememişti. Gerçekten de tuhaf bir kızdı bu Mira Çeliker...

Araba hareket ettiğinde içeride sinir bozucu bir sessizlik olmuştu. Bu yüzden de Tuğçe hafifçe öne doğru eğilip dikiz aynasından Sarp'ın gözlerine dik dik bakarak "Öğrenci gibi görünmüyorsun. Ne iş ile uğraşıyorsun Sarp?" diye sorup sohbet ortamı yaratmaya çalıştı. Ancak Sarp ağzını bile açamamıştı çünkü Mira oturduğu yerden sinir içinde yola bakarak onun adına "Fashion Week mankeni!" diye sert ve kinayeli bir çıkış yaptı. Artık kafasından neler geçiyorsa bu onu öfkelendirmiş gibiydi.

gfgh.gif

Fashion Week mankeni olduğunu Mira'dan öğrenen Sarp yaşadığı şaşkınlıkla "Ne saçmalıyorsun?" der gibi bakan bakışlarını Mira'ya doğru döndürmüştü. Mira ise tek kelime etmeden cins cins ona bakmayı sürdürüyordu. Bu da onun tarzı biri için "Diyeceğimi dedim daha fazla konuşmak istemiyorum" demekti herhalde.

Bu bakışları fark edemeyen Tuğçe ise gayet rahat bir şekilde hız kesmeden konuşmaya devam ediyordu. Mira'nın dediğini duyunca da mankenliğin tam da Sarp'a göre olduğunu düşünerek onu şöyle bir alıcı gözle süzüp "Şaşırtıcı! Moda ile çok içli dışlıyımdır seni daha önce neden görmedim acaba? Hayır yani görmüş olsam bu bir ressamın başyapıtı sayılabilecek kadar etkileyici olan mavi gözlerini unutmam mümkün olmazdı. Bu arada ışık vurunca yeşile mi çalıyorlar? Sanki hafiften bir turkuazlık da var değil mi Damla?" diye sordu. Mira şimdi çalacaktı onu bir yere!

Tuğçe'nin sohbet adı altında Sarp'a kur yapması Mira'yı sinir etmişti. Demek gerçekten sevgili olsalar Tuğçe erkek arkadaşına sarkmaktan hiç çekinmeyecekti. Çok sinir bozucu çok! Hem sana ne elin adamının gözlerinin nereye çaldığından değil mi?

Mira elinde sıkı sıkıya tuttuğu gözlüğü Sarp'a geri uzatarak takmasına yönelik işaretler yaparken bir yandan da onun gözlüğü takmayıp inat eder gibi cebine koymasıyla daha da sinir olmuştu. İşi vardı bu adamla! Sarp'ın taviz vermemeyi sürdürüp önüne dönmesinin siniriyle de Tuğçe'ye hitaben "Hıı... Sağa bakınca yeşile sola bakınca maviye aşağıya yukarıya bakınca da mor ile sarıya çalıyor. Lens o lens! Bir yere çaldığı falan yok" deyiverdi. Tabii tabii kesin lensti! Ondan gördüğü ilk anda kendisini mavi tura çıkmış gibi hissetmişti.

Sarp araçta dönen konuşmalara müdahale etmeden arabayı mekanın girişine park ederken Damla da ön koltukta oturan Mira'ya doğru sokulup sessizce "Tuğçe'nin Burak diye tutturduğuna bakma biraz daha incelerse Sarp'ı yedek kulübesine alıverir haberin bile olmaz" dedikten sonra yerine dönüp "Hadi gidelim de şu yeni açılan mekan nasıl bir yermiş görelim. Umarım salataları güzeldir" dedi. Kız hiç de haksız değildi çünkü Tuğçe şimdiden bu yönde adımlar atmaya başlamıştı bile.

Damla ile Tuğçe arabadan çıkarken Mira da kendisini ortada bırakacağından emin olduğu Sarp'a dönüp son bir kez daha şansını deneyerek "Tamam belli ki bana yardım etmeyeceksin ama en azından ben bir yolunu bulup onlara gerçeği söyleyene kadar lütfen beni bozma. Tuğçe okulun en gözde kızı ve ben okula gittiğimde sırf arkadaş edinebilmek uğruna böyle bir yalana başvurduğum için insanların bana acıyarak bakmalarını istemiyorum" dedi. Sarp kızın söylediklerini düşünürken bir yandan da haklı olarak "Neden sizi böylesine kötü bir duruma düşürmekten çekinmeyecek biriyle arkadaş olmaya çalışıyorsunuz? Siz onun değil asıl o sizin arkadaşınız olmaya layık mı gerçekten?" deyince Mira başını eğip sessiz kalmıştı. Of! Böyle konuları konuşmayı da ezik ezik görünmeyi de hiç sevmiyordu. Ayrıca ilk defa arkadaş edindim demenin nesini anlamamıştı ki?

Cevap gelmediğinden ötürü Sarp oturduğu yerde ona doğru dönüp "Size bir soru sordum Mira Hanım" deyince Mira da sesi elinde olmadan titreyerek "Çünkü çok yalnızım anladın mı? Konuşabileceğim sohbet edebileceğim bir derdim olduğunda arayabileceğim Defne haricinde tek bir arkadaşım bile yok. Defne var işte deme çünkü o da bir var bir yok çünkü Fuat Çeliker'in en çok güvendiği çalışanı o olduğu için babamın özel işlerine koşuşturmaktan doğru düzgün bir araya gelemiyoruz" dedi. Özel işlerine derken? Demek Fuat Bey'in en güvenilir çalışanı asistanı Defne Sargın. Bu bilgi kayıtlara geçsin bakalım.

Mira için üzülmesine rağmen Sarp'ın yüz ifadesinde bir değişim olmamıştı. Bu kızla arasındaki mesafeyi rol ya da gerçek kaybetmek istemiyordu. O sadece Fuat Çeliker'in açıklarını yakalayana dek korumalığını üstlendiği sıradan bir kızdı ama bir yandan da gerçekten durumu içler acısı görünüyordu.

Sarp arabanın kapısını açıp "Arkadaşlarınıza gerçeği söylemenin bir yolunu bulabilmeniz için yaklaşık yarım saatiniz var. Ben bu süre içinde herhangi bir şey söylemeyeceğim ama oyununuza da ortak olmayacağım Mira Hanım" dedikten sonra dışarıya çıkıp Mira'nın kendi kendisine "Katır inadı diye bir şey gerçekten de varmış demek ki" demesi eşliğinde onun da kapısını açıp dışarıya çıkmasını bekledi.

Mira çantasını omzuna asarak suratı beş karış bir halde arabadan çıkınca birlikte mekanın girişine doğru yürümeye başladılar. Aralarında çıt çıkmıyordu. Belki de bu sessizlik farklı farklı şeyler düşündükleri içindi. Sarp'ın aklı tabii ki de ona verilen görevdeydi ve az önce öğrendiği şey doğrultusunda Defne'yi daha sıkı bir şekilde takibe alması gerektiğini düşünüyordu. Onunla arayı sıcak tutsa hiç de fena olmazdı doğrusu.

Onun aksine Mira daha masum çareler peşindeydi. Arkadaşlarına gerçeği nasıl söyleyeceğini düşünürken bir yandan da Sarp'ın açtığı kapıdan geçip yarım ağızla "Teşekkür ederim pek de nazikmişsin. Ara sıra bunu hatırlat!" diyerek gözlerini devire devire Tuğçe ve Damla'nın yanına gitti. Hatırlatmış! Normalde kabasın diyor yani. O daha Sarp'ın ters hallerine hiç denk gelmemişti oysaki.

Arkadaşlarına "Ne yiyoruz peki?" diyerek zoraki bir şekilde gülümseyen Mira hatırlatma konusundaki emri yerine getirip sandalyesini çeken Sarp'ın ifadesiz yüzüne yan yan bakarken bu sefer de "Gülümsesene biraz insanları ürküteceksin" diye fısıldayınca aralarında kısa süreli ters bir bakışma yaşandı. Ürküteceksin de ne demekti şimdi? Adam yabani bir hayvan mı ki ürkütsün insanları!

Artık Sarp nasıl baktıysa Mira gözlerindeki alev saçan bakıştan bir hayli korkmuştu. Halbuki Fuat Bey dışında hiç kimsenin onu korkutmaya gücü yetmezdi. Belki de Sarp'ın geçmişi sebebiyle bir korku yaşamıştı. Sonuçta karşısındaki kişi suçlu da sayılsa bir adamı öldürebilmiş biriydi öyle değil mi?


wesrdtf.jpg


Tam da bu noktada aklına Defne'nin onun hakkında verdiği bilgiler gelince huzursuz olup gözlerini kaçırdı. Mira o günle alakalı detayları tam olarak bilmediği için Sarp'ı gözü kara bir katil olarak değerlendirip korkmakla birlikte bir tedirginlik de yaşamıştı. Sonuçta edindiği bilgi bu doğrultudaydı.

O sırada Tuğçe'nin gözlerini ikisinin arasında gezdirerek "Otursana Sarp" demesiyle Mira paniğe kapılıp "Yok oturma!" dedikten sonra aniden toparlanarak "Yani oturmadan önce gidip siparişleri bizzat kendin verir misin diyecektim. Salatama yedi damladan fazla yağ koymamaları için de uyar lütfen. Hatta emin olmak için onlar damlatsın sen de say" dedi. Yedi damla yağ mı? Sarp hayatında ilk defa damla hesabı yapan bir kıza rastlıyordu. Mira'nın elbette ki yağla bir sorunu yoktu. Tek derdi Sarp'ı olabildiğince kendilerinden uzak tutmaktı.

Sarp bu dediğini yadırgasa da yine de Mira'nın arkadaşlarına durumu daha rahat açıklayabilmek için kendisini göndermek istediğini düşünüp hiç itiraz etmeden kızlara ne yemek istediklerini sorarak hemen ardından da yanlarından uzaklaştı. Tuğçe bir gözüyle etrafı tarayıp Burak'ı ararken bir gözüyle de Sarp'ın ardından bakıp "Mira siz Sarp ile ne ara tanıştınız? Babanın sana göz açtırmadığını duymuştum. Hem tuhaf bir şekilde koruman da ortalarda yok yoksa azat mı edildin?" deyiverdi. Mira muhatap kaldığı soruyla ne diyeceğini şaşırmıştı. Şimdi nasıl o benim sevgilim değil korumam desin kız?

Mira iki büklüm bir halde bu soruyu atlatmanın yollarını ararken Sarp'ın açıklama yapmaya başlaması için kendisine eliyle işaretler yaptığını görünce ani bir kararla "Sarp benim yakın korumam!" dedi. Tuğçe ile Damla aynı anda Mira'ya doğru bakıp gözlerini açarak "Ne?" deyince de aldığı tepkiyle bir onlara bir de Sarp'a bakıp "Korumam ama aynı zamanda da erkek arkadaşım! Sadece kimsenin bilmemesi lazım. Özellikle de babamların" dedi. Kızlar ne düşüneceklerini şaşırdıkları için boş ve manasız bakışlarla Mira'ya bakıyorlardı. Ne saçmalıyordu bu kız Allah aşkına!

"Bir dakika bir dakika! Ben hiçbir şey anlamadım"

"Nesini anlamadın Tuğçe? Her şeyi açık açık anlattım işte!"

"Sen korumana mı aşık oldun?"

"Aslında şöyle... Sarp ve ben... Yani ben ve Sarp... Biz..."

"Mira hemen şimdi şuracıkta keseceğim kendimi doğru düzgün anlat şunu!"

"Olay şu ki babam beni korumam olmadan hiçbir yere salmadığı için doğal olarak bu Sarp ile aramızda sorun oluyordu çünkü bana o kadar aşık ki beni görmeden edemiyor. Her neyse buralara çok girmeyelim çıkamam gibime geliyor. Sonra düşündük taşındık yani daha çok o düşündü taşındı ve rahatça görüşüp tüm gün birlikte olabilelim diye korumam olarak iş başvurusunda bulundu. Biliyorsunuz ki eski korumam yakın bir zamanda kovulmuştu. O gider gitmez yeni bir koruma aranmaya başlandı. Sarp da o sırada babamın testlerinden pirüpak bir şekilde geçince bu sabah işe başladı. Yani bizim birlikte olduğumuzu kimse bilmiyor. Sizin dışınızda tabii... Sizin de bilmemeniz gerekiyordu ya oldu artık ne yapalım"

"Çok sevdim bu hikayeyi! Demek sizi bir arada yakaladığımızda Sarp ondan bozuldu"

"Aynen öyle süper yakaladın! Hani size çok fena tartıştık demiştim ya işte bu yüzden tartışmıştık. Bir de ben size erkek arkadaşım dedim ya fark ettiyseniz o anda beti benzi attı. Şimdi kulaktan kulağa yayılınca durum ortaya çıkacak ve işinden olup bir daha görüşemeyeceğiz ya üzüldü benim minik balkabağım! Lütfen bize yardımcı olun çünkü Sarp'ın işinden olmaması için aramızdaki patron çalışan ilişkisini korumamız gerekiyor. Yani benim erkek arkadaşım gibi değil korumam gibi mesafeli davranması gerekiyor. Benden de bu durumu düzeltmemi ve sizi aslında onun benim erkek arkadaşım değil korumam olduğuna inandırmamı istedi"

Mira durumu açıklayayım derken iyice arapsaçına döndürmüştü ya hadi hayırlısı bakalım. Damla daha Mira'nın sözü biter bitmez "Tamam ben yardımcı olurum. Her şeyi bildiğimi Sarp'a bile belli etmem" derken onun aksine Tuğçe bir süre sessiz kalmıştı. Aslında bu sırra ortak olmayabilirdi ama bir yandan da Mira ile ilgili böyle bir sırrı elinde tutmak ona cazip de gelmiyor değildi. Sonuçta neyin ne zaman işe yarayacağı belli olmazdı.

Mira ne diyeceğini merakla beklerken Tuğçe bakışlarını Sarp'ın üzerinden Mira'ya doğru çevirerek "Tamam ben de yardım edeceğim. Sarp'a erkek arkadaş yalanını ortaya atarak bize şaka yaptığını ve onun senin sadece koruman olduğuna inandığımızı söyleyebilirsin" dedi. Mira o kadar rahatlamıştı ki bu kelimelerle anlatılmazdı. Oh be! Ne şiş yanmıştı ne de kebap!

"Konuşmaya daldığıma inanamıyorum! Şu arkası dönük olan çocuk Burak değil mi?"

"Evet o"

"Saçlarım ve makyajım nasıl? Dişimde ruj izi yok değil mi?"

Damla ile Mira heyecanına ortak oldukları Tuğçe'ye mükemmel göründüğünü söylerken Tuğçe de kendinden gayet emin bir tavırla yerinden kalkıp "Herhalde mükemmelim! Başka türlüsü beklenemezdi zaten" diyerek Burak'ın yanına doğru gitti. Onun ardından Damla makyajını tazelemeye gideceğini söyleyince Mira da masada tek başına kalmıştı. Durumu şahane şekilde kurtarsa da yine de yalanı ortaya çıkacak diye endişe etmiyor değildi.

Sarp ise masada tek kalan Mira'ya doğru bakıp kızlara gerçeği söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyordu. Söylemişti de söylerken konuyu da biraz çarpıtmıştı. Neyse ki şimdilik Sarp'ın bu kısımdan haberdar olmaması daha iyiydi. Uzaktan uzağa anlaşamayınca Mira telefonunu eline almış ve Defne'nin daha önceden kendisine gönderdiği mesajı açmıştı. Lazım olur diye Sarp'ın telefon numarası kayıtlıydı bu mesajda. Mira hâlâ kendisine baktığını görünce hiç beklemeden mesajını yazıp Sarp'a gönderdi. Durumu açıkladığını bilsin de sürekli sorar gözlerle bakıp durmasın çünkü bu Mira'yı kızdırıyordu.

Sarp telefonuna gelen mesaja baktığında "Senin korumam olduğunu öğrendiler. Rahatladın mı şimdi?" yazdığını görünce Mira'ya evet dermiş gibi zoraki bir gülümsemede bulunmuştu. Sevimsiz! Mira da bu gülüşe karşılık "Gülme kaslarının paslanmamış olması çok şaşırtıcı!" yazılı ikinci mesajını gönderdikten sonra ona yalancı bir gülüş attı ve gıcık gıcık el sallayarak önüne döndü.


dcfvgbhjn.gif


Damla masaya geri dönüp "Sarp ile karşıdan karşıya işaretleşeceğinize gelip otursa ya şuraya merak etmeyin bozmayız sizi" diyerek yerine geçerken Mira da lafı geçiştirip "O iyiymiş böyle siz kız kıza oturun dedi. Bak salatalarımızda geldi zaten... Bu arada Tuğçe nereye kayboldu?" diye sordu. Tuğçe ulaşıma kapalıydı çünkü o anlarda Burak'ı kıskacına almış dikkatini çekmeye çalışıyordu. İşin kötüsü Tuğçe uğraşıp didinse de Burak'ın gözleri ondan çok Mira'ya doğru kayıyordu. Belli ki peşinden koşan değil peşinde koştuğu kızlar daha çok ilgisini çekiyordu.

Kızlar Tuğçe ve Sarp'sız olarak yemeğe başlarken bir süre sonra Tuğçe bir hışımla yanlarına gelip "Sarrafoğlu'nun iki canı kaldı!" dedikten sonra ellerini masaya çarparak yerine oturdu. Bu ne hiddetti böyle? Damla'nın ucunda salata bulunan çatalı ağzına ulaşamadan havada kalmış Mira'nın da yudumladığı içeceği Tuğçe yüzünden üstüne başına damlamıştı.

"Ne oldu Tuğçe niye kızdın?"

"Bırak Damla ya! Güzel güzel konuşuyorduk tam kafesledim yemini suyunu koyuyorum derken..."

"Ee! Ne oldu? Gözlerinden alevler çıkıyor"

"Çıkar tabii! Burada olimpiyat meşalesi gibi herkesi ardından sürükleyen koskoca bir Tuğçe Gencer gerçeği duruyor ama o Burak adlı körün göz bu şaheseri görerek gözlerinin kamaşmasına izin vermek yerine ondan başka bir kızın telefon numarasını istiyor. Bilinmeyen numaralar servisi miyim ben! An itibarıyla Burak Sarrafoğlu'nun bir canını daha alıyor ve onu son eleme turuna çıkarıyorum"

"Şaka yapıyorsun! Kimin numarasını istedi?"

Tuğçe fıttırmış bir halde etrafa bakınarak "Benden Mira'nın telefon numarasını istedi!" deyince Mira bu sefer de içeceğini boğazına kaçırıp öksürük krizine girdi. Damla iyi olup olmadığını sorarak sırtına vururken Mira da yan gözle baktığı Sarp'ın yardım etmek için yanlarına geldiğini görüp elini gelme der gibi ona doğru uzattı. Bir şey oldu diye meraklanmış olmalıydı.

Damla'nın içmesini istediği suyu yudumlarken bir yandan da "Numaramı vermedin değil mi?" diye sorunca Tuğçe sert bakışlı gözlerini Mira'ya yönlendirerek "Bunu ciddi ciddi sormuyorsun herhalde!" dedi. Mira rahatlasa da bir yandan da tedirgindi. Bu Burak denen çocuktan hiç hoşlanmamıştı ama aynı şey onun için geçerli değildi herhalde. Bu da Mira'yı huzursuz ediyordu. En kötüsü de onun yüzünden Tuğçe ile de arası bozulacaktı. Bunun olmasını hiç istemiyordu. Sarp işini zar zor halletmişken şimdi bir de başına böyle gereksiz tipler çıkmasın lütfen!

Kızlar kendi aralarında konuşurken Mira çalan telefonuna bakıp "Eyvah annem arıyor! Birlikte alışverişe çıkacaktık unuttum" diyerek telefonunu açtı. Meltem Hanım da kızını tam da bu sebepten arıyordu. Acil bir işi çıktığı için alışverişi yarına ertelemeleri gerektiğini söylerken Mira da kızların yönlendirmesiyle kıyafet işini birkaç arkadaşıyla halledebileceğini söyledi. Tuğçe'nin engin moda bilgisini kullanmamak olmazdı.

Neyse ki Meltem Hanım kızının alışverişe arkadaşlarıyla gitmesinde bir sakınca görmemişti. Kızına yeni korumasının ne durumda olduğuyla ilgili birkaç soru sorarken o anlarda kulakları çınlatılan Sarp da gözü onlarda olarak Selçuk ve Savaş ile konuşuyordu. Mira'nın anlattıkları ışığında Defne'yi daha detaylı araştırıp kendisine de bulduklarıyla alakalı bilgi vermelerini istemişti ve görünen o ki Selçuk şimdiden bu isteğini yerine getirmeye başlamıştı bile.

Savaş ise döner sandalyesine oturmuş başını geriye atarak gözlerini kapatmıştı. Anlatılanları sessizce dinleyip birbirleriyle birleştirerek ortak bir bağlantı yakalamaya çalışıyor olmalıydı. Açıkçası Defne de enteresan birine benziyordu. İlk anda Sarp'ın gözüne çok batmamıştı ama kızın öyle herkesin kolay kolay kabul edilemeyeceği okullardan hatırı sayılır eğitimleri vardı. Ayrıca şu an bir asistana göre yaşam standartları da bir hayli yüksekti. Fuat Bey'in en güvenilir çalışanı olmak için belki de ellerini kirletmek zorunda kalıyor ve bunun da bedelini yüklü bir maaşla alıyordu.

Sarp sessiz kalıp Defne hakkında düşüncelere dalmışken bir anda telefonda "Bir soru!" diyen Savaş'ın sesi duyulmuştu. Selçuk ile Sarp'ın konuşmalarına katılmayıp bir anda ortaya atılması bir şeyler yakalamış olmasına delalet ediyordu.

"Ne oldu Savaş?"

"Defne Sargın! Fuat Çeliker'in yıllardır yanından ayırmadığı biricik asistanı"

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Kızı yanından ayırmadığı gibi ona her konuda güveniyor. Özel hayatıyla iş hayatını birbirine karıştırıp evine girip çıkmasına ve kızı Mira'nın tek arkadaşı olmasına da izin veriyor. Ayrıca inkar edemezsiniz çok da güzel bir kız yani bir erkeğin kafasını kolaylıkla karıştırabilir"

Sarp gibi Selçuk'ta yaptığı nahoş imayı anlayıp "Soruya gel Savaş" deyince birkaç saniyelik sessizliğin ardından Savaş ikisini de şaşırtıp "Basit düşünün. Fuat Çeliker gibi kolay kolay kimseye inanmayan ve iş yaşamı kuşku yaratan bir adam neden sıradan bir çalışanına bu kadar güvensin ki? Düşündüğümüz kadar sıradan değil mi yoksa? Bence aralarında duygusal bir şeyler olabilir. Hatta bu kızın sadece bir asistan olmadığına bire on veririm. O kadar da iddialı konuşuyorum" dedi. Bu konuda yanılsa iyi ederdi.

Selçuk bilgisayar ekranına düşen bilgileri bir kez daha gözden geçirip Defne ile Fuat Bey arasında Savaş'ın dediği gibi bir durum olup olamayacağını kontrol etmeye başlamıştı. Sessiz kalan Sarp ise Savaş'ın dedikleri doğru çıkarsa Mira'nın büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağını düşünüyordu. Kızın söylediğine göre Defne onun tek arkadaşıydı ama belki de arkadaş sandığı kız aynı zamanda babasının da sevgilisiydi. Bir de Meltem Hanım var tabii. Yani Fuat Bey'in eşi... Eğer ortada böyle bir ilişki varsa kocasının bu ihanetini yanına bırakır mıydı?

"Sarp!"

"Söyle Selçuk"

"Defne Sargın'ın üzerine kayıtlı olan bir ev daha var. Bil bakalım Florya'da bulunan bu lüks evin el değiştirmeden önceki sahibi kim?"

"Fuat Çeliker"

"Bingo!"


sdfvghbnj.png


6.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
dfghj.png

7.Bölüm : Leb demeden leblebiyi anlamak


Selçuk'un Defne hakkında verdiği bilgi aralarında kimsenin bozmaya yanaşmadığı derin bir sessizliğe neden olmuştu. Savaş her zamanki gibi koltuğunda geriye yaslanmış düşünürken elindeki tenis topunu havaya atıp atıp tutuyor Selçuk başka ne bulabilir diye araştırmalarını sürdürüyor Sarp ise Mira'ya doğru bakarken bir yandan da Defne'nin babasının hayatındaki yerini öğrendiğinde nasıl büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağını düşünüyordu.

Sarp öğrendiği takdirde ortalığın da karışabileceğini ve kendileri için de sıkıntılı durumlar olabileceğini düşünürken Savaş çalışma arkadaşlarından birinin işareti ile Selçuk'a çıktığını belli edip gitmiş Selçuk'ta şüpheli aşıklar teorisini destekleyecek kanıtlar ararken telefonun diğer ucundaki Sarp'a "Bu arada kızla durumlar ne? Mira Hanım seni ilk günden zorluyor mu?" diye sormuştu. Ne kadar zorlayabilirdi ki?

"Küçük bir kız çocuğu gibi benimle oynamaya çalışıyor"

"Ve karşısında darbelere dayanıklı bir duvar buluyor"

"İdare edemeyeceğim bir durum yok. Siz beni kafanıza takmayın"

"Kızını koruma görevi Fuat Çeliker'in seni deneme yolu olabilir. Evinin sınırları içerisindesin yerinde olsam her an beni izlediğini düşünerek hareket eder bakışlarıma bile şüphe çekmemek için dikkat ederdim. Eminim kızına ara sıra seninle ilgili şeyler soracaktır. Gün içinde kimler ile görüşüp konuştuğunu ya da şüpheli hareketlerin olup olmadığını bilmek isteyecektir. Asistanı desen çoktan seninle ilgili bir sürü şey öğrenmiştir bile"

"Bunu aklımda tutmaya çalışıyorum"

"Aslında seni bu şekilde yanında bulundurarak bir yandan da bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Sonuçta kızını emanet edebileceği senden daha güvenilir birini bulması zor. Seni araştırdığında şartlar ne olursa olsun kızını canın pahasına koruyacağını anlamıştır"

"Bakalım beni yanında tutma isteğinin gerçek nedenini ne zaman ortaya çıkaracak. Biraz zaman geçsin ilk izlenimi doğru bir şekilde vereyim şu böcek yerleştirme işini halledelim"

"Sen bu haftayı sorunsuz geçir sonra uygun bir an yakalarız elbet"

"Selçuk bizim acilen Defne Sargın'ın gerçekten de Fuat Çeliker'in genç sevgilisi olup olmadığını öğrenmemiz lazım"

"Nasıl yapalım peki aklında bir şey var mı yoksa biz mi bulalım?"

"Var ama bunu ben yapamam çünkü buradaki varlığımı tehlikeye atar. Savaş hâlâ yanında mı?"

"Hayır az önce çıktı. Sen bana söyle"

"Defne Hanım ile tesadüfi bir karşılaşma ayarlayıp bir nabız yoklasa diyorum"

"Nasıl yani?"

"Rahatsız etmeden gittiği yerlerde bulunup ilgisini çekmeye çalışsın. Başarılı olursa kahve içmeye davet etsin ağzını arasın bakalım kalbi gerçekten de dolu mu yoksa boş mu? Fuat Çeliker ile duygusal bir bağı varsa ilişkilerini riske atmamak için kabul etmez ederse de düşündüğümüz gibi bir bağı yok demektir"

"Savaş bunu hayatta yapmaz! Ben nişanlı adamım beni bulaştırmayın böyle kur yapmalı işlere diye başımın etini yer benim"

"Sen yap hiç Savaş'ı bulaştırmayalım derdim ama hem benim gibi senin de kim olduğun alenen ortada hem de böyle bir şeyi en son seninle yaptığımızda fena çuvallamıştık. Karşındakinden etkilenmiş görünmen gerekirken benim burada ne işim var der gibi boş boş baktığın anlar hâlâ hafızamda. En kötüsü de gayet iyi gittiğini sanmandı"

"Bir kadından gerçekten etkilenmiyorsam etkilenmiş gibi davranamıyorum ne yapayım? Bu konularda rol yapma yeteneğim olmadığı için beni suçlayamazsın. Bu sivil hayatta parmakla gösterilecek kadar güzel bir özellik Sarp"

"Bu yüzden ne yap et Savaş'ı ikna et çünkü tanınma konusunda çok daha az riskli ve en önemlisi de ondan başka seçeneğimiz yok"

"Başıma bela açıyorsun ama elimden geleni yaparım ortak!"

"Bu arada Defne Hanım ünlü ressamların sergilerini yakından takip ediyordu değil mi? Bilgilerine bakarken gözüme böyle bir detay çarpmıştı diye hatırlıyorum"

"Sadece ünlü ressamların sergilerini değil sanatın her dalıyla yakından ilgileniyor"

"Yakınlarda bir sergi açılışı var mı diye bir araştır bakalım. Bulursan iki davetiye ayarlayıp birini bana gönderirsin diğerini de Savaş'a verirsin. Ben Defne Hanım'ın oraya gitmesini sağlarım. Tanışma şekli de Savaş'a kalmış"

"Bir kızla sergi randevusu... Savaş öğrenince harakiri yapacak"


dryr.gif


İkisi konuşurken Sarp'ın gözleri de sürekli Mira'nın üzerindeydi ve bu sayede de kendisine baktığı anı hemen fark etmişti. Telefon görüşmesini sonlandırmasının zamanı gelmiş gibiydi. Mira da ne yalan söylesin kiminle konuştuğunu merak etmişti doğrusu. Birbirlerine dik dik bakarken Sarp "Şimdi kapatmam gerekiyor Selçuk yeni bir bilgi yakalarsanız beni haberdar edin" demiş Selçuk'ta ona cevaben "Sen de bir şey öğrenirsen bizi haberdar et ortak!" deyip karşılıklı olarak telefonları kapatmışlardı.

Sarp telefonu iç cebine koyarken bir yandan da düşünüyordu. Aslında kendisi de Defne ile sohbet içerisinde olsa fena olmazdı. Bu sayede Savaş bir yandan kendisi bir yandan öğrendiklerini harmanlar daha çabuk sonuca varırlardı. Aralarındaki samimiyeti arttırmak için de Mira harika bir bahane olabilirdi. Ona nasıl davranması gerektiğiyle alakalı birkaç tüyo alma bahanesiyle dostça yakınlaşmalarını sağlayabilirdi.

"Hey Sarp!"

Mira masaya gelmesine yönelik bir işaret yapınca Sarp kalkmak istediklerini düşünüp hiç bekletmeden yanlarına doğru gitti. Kızlar sandalyelerinden kalkarken Damla iki adım ilerisinde duran Sarp'a Mira'yı rahatlatan bir konuşma yaparak "Mira seninle ilgili bize küçük bir şaka yaptığını ve aslında erkek arkadaşı değil koruması olduğundan bahsetti. Belli ki bir çalışan olarak ona karşı çıkamadın ama rahat ol çünkü biz bu konuyu aramızda konuşup kapattık. Sana da yeni görevinde başarılar dileriz. Umarım arkadaşımızı canın pahasına koruyacak kadar gözü karasındır" dedi. Bu açıklamayı Tuğçe yerine Damla'nın yapması iyi olmuştu çünkü konu ancak bu kadar iyi kapatılabilirdi.

Sarp bu kadar çabuk söyleyebilmiş olmasına şaşırmıştı doğrusu. Senin korumam olduğunu öğrenirlerse yine yalnız kalırım çünkü hiç kimse yanlarında koruma ile gezen biri olsun istemiyor sözlerine ne olmuştu? Sarp'ın kafasında soru işareti olsa da Mira gözle görülür ölçüde rahatlamıştı. Hem artık Sarp onu gerçeği söyle diye sıkıştıramayacak hem de Tuğçe ile Damla onu koruma görünümlü erkek arkadaşı sanmaya devam edecekti. Bu yalan da mecburen gidebildiği yere kadar gidecekti.

Sarp bakışlarını Damla'dan alıp Mira'ya çevirerek "Bundan hiç şüpheniz olmasın" dedikten sonra Tuğçe'nin "Hadi alışverişe!" diyerek kızların koluna girmesiyle arkalarından gitti. Normalde birine bile tahammül etmek zor görünürken üç tane kızla alışverişe çıkmak herhalde pek de eğlenceli olmasa gerekti.

Dışarıya çıkar çıkmaz Sarp bulunduğu yerden arabanın kapılarını açmış kızlarda kendi aralarında konuşup gülüşerek yerlerine oturmuşlardı. Ancak Sarp tam kapıları kapatıp şoför tarafına geçiyordu ki ani bir şekilde durdu. Aklı yine onunla oyunlar oynamaya başlamıştı çünkü ilerideki kalabalığın içinde gördüğü kardeşi ara sıra arkasına bakıp yine ona gülümsüyordu. Bu halüsinasyonlar da bir süredir sıklaşmıştı sanki.

Sarp yanına gitmeyi çok istese de kendi kendisini telkin etmeye çalışarak "Orada değil. O sadece bir hayal... O kardeşim değil. Barış öldü. Bir daha da geri dönmeyecek. Dönmeyecek!" deyip duruyordu. Sarp'ın gördüğü görüntünün etkisinde kaldığı anlarda Mira da emniyet kemerini takmak için önüne dönerken onun bu halini hemen fark etmişti. Ne olduğunu anlayamamıştı ama Sarp'ın yüzünde çok farklı bir ifade vardı. Daha doğrusu insani bir duygu hissettiğini belli eden hüzünlü bir ifade vardı. Sabahtan beri heykel gibi duran adamın yüzünde oluşan bu hüzün Mira'yı nedeni konusunda düşündürmüştü doğrusu.


sdfg.gif


Sarp kendisine engel olamayarak Barış sandığı o görüntünün ardından gidecekken Mira önce onun baktığı yöne bir göz gezdirmiş sonra da tam Sarp bir adım atmışken aracın kornasına güçlü bir şekilde peş peşe basmaya başlamıştı. Sarp'ın dikkati de bu sesler ile birlikte anında dağılmıştı. Refleksle önce arabaya bakıp sonra da tekrardan kardeşinin olduğunu düşündüğü yola baktığında Barış artık orada değildi. Yine gitmişti ve geriye de canı bir kez daha yanan bir ağabey kalmıştı.

Zor olsa da derin bir nefes alıp toparlandıktan sonra gözlüğünü yeniden takıp o heykelvari haline geri dönerek aracın kapısını açtı. Sarp yerine otururken Mira da bakışlarını onun üzerinden ayıramıyordu. Az önceki hüzünlü adam gitmiş yerine yine buzdolabından derin donduruculuğa terfi eden buz adam gelmişti. Mira onun seri bir hareketle kemerini bağlamasını ve arabayı donuk bir yüz ifadesiyle hareket ettirmesini izledikten sonra arka yola doğru bakıp tekrardan önüne döndü. Canını sıkan bir şey olduğu açıktı.

Sarp'ın kaşları çatılırken Mira'nın da yüzü asılmıştı. İşin kötüsü ne olduğunu da çok merak ettiği için bir anda Sarp'a doğru dönüp irdelememesi gereken bir konuyla alakalı "Neden orada durdun sen bir şey mi oldu?" diye soruverdi. Sordu da gerçek bir cevap alamayacak gibiydi çünkü Sarp dişlerini sıkarken yüzüne bile bakmadan "Bir şey olmadı Mira Hanım sadece yolun durumuna baktım" demeyi tercih etmişti.

Mira gerçeği söylemediğini anlayabiliyordu. Kesinlikle onu etkileyen bir şey olmuştu yoksa neden yola doğru öyle bir garip baksın ki diye düşünüyordu. Hatta gözlerini kısmış çaktırmadan Sarp'a bakarken içinden de kesin kız mevzusudur diye geçirmeden edememişti. Acaba sevdiği biri vardı da az önce onu mu görmüştü? Belki de kızı başkasıyla kol kola gördü olamaz mı? Ah kıyamam! Sarp Bey'in var olduğundan bile şüphe duyduğu kalbi mi kırılmıştı yoksa?

"İçerideyken kiminle konuşuyordun peki?"

"Özel bir görüşme"

"Söylemek istemediğine göre ortada sıkıntılı bir şeyler var gibi"

Sarp kuşkulanıp da mevzuyu uzatmasın diye yan gözle Mira'ya doğru bakıp "Bir arkadaşımın doğum gününü unutmuşum hatırlayınca kutlayayım istedim. Başka öğrenmek istediğiniz bir şey var mı Mira Hanım?" diye sorduğunda Mira da sorusuna soruyla geri dönüş yapıp "Bu bir kız arkadaş mı yoksa erkek arkadaş mı?" dedi. Sarp'ın gözleri "Seni ne ilgilendirir!" dercesine yeniden Mira'ya dönmüştü ama neyse ki gözünde güneş gözlüğü vardı da Mira bu bakışı da sorgulamamıştı.

O anlarda arka koltukta olan Damla ile Tuğçe'de kıskançlık durumları mı var diye düşünüp kendi aralarında fısıldaşıyordu. Mira bilinçli olarak konuyu uzatmasa da kendilerini izleyen arkadaşlarını sevgili olduklarına da farkında olmadan inandırıyordu yani.

"Erkek!"

"Adı ne?"

"Neden sordunuz?"

"Korumamla alakalı bilgi edinmeye çalışıyorum. Daha yakinen tanıyayım da aile gibi olalım diye yoksa senin kalıcı olman biraz zor da!"

"Serkan!"

"İyi! Serkan Bey'in doğum günü kutlu olsun o halde"

Mira işaret parmağıyla boynunu ovalayıp niye çıldırmıyor bu adam diye düşünürken Tuğçe de gidilecek alışveriş merkezinin yolunu tarif etmeye başladı. Aslında ismen söylese yeterdi çünkü Sarp gerçek mesleği dolayısıyla her yeri avucunun içi gibi biliyordu. Hatta çoğu kimsenin girip çıkmadığı yerlerden bile geçip gitmişliği vardı.

•●● ·٠•●●•٠·˙

Kısa süre içinde bahsedilen alışveriş merkezine gelmişlerdi. Mira kemerini açtıktan sonra tedirgince Damla'ya dönüp "İyi de annem Tamay Hanım'ın butiğinden alışveriş yapmamı istemişti. Neden buraya geldik ki?" diye sorunca Damla'dan önce söze Tuğçe atlayıp "Tamay Hanım'ın butiği mi? O kadının modadan haberi yok Mira her anlamda demode olduğunu saç modeline bakarak bile anlayabilirsin. Bu o kadar da zor değil yani" dedi. Tuğçe de bir gelmiş pir gelmiş her konuya hakimiyet sağlamıştı. Tamay Hanım'ı nereden araştırıp öğrenmişti belli değildi. Araştırma ağı epey kuvvetli olmalıydı.

Kızlar arabadan inerken Sarp çoktan çıkmış ve Mira'nın kapısını açarak inmesini beklemeye başlamıştı. Ancak Mira henüz inmek için bir atılım yapmıyordu. Buraya gelmişti ama ya annesi neden alışverişini benim dediğim yerden yapmadın derse ne olacaktı? Şimdi beğenmezdi de aldıklarını hep bir kulp takıp dururdu. Mira bunları düşündüğüne şaşırıp kendi kendisine "Abarttım mı biraz?" derken Sarp da sahte öksürüğüyle bir nevi "Hadi çık artık!" demeye getirmişti.

Mira onun sesiyle kendisine gelip arabadan çıktıktan sonra tam kızların ardından gidecekken vazgeçip ani bir dönüşle Sarp'a baktı. Sarp bir şey söylemeye niyetlendiğini anladığından "Buyurun Mira Hanım" deyip onu dikkatle dinlediğini belli edecek şekilde bakışlarını Mira'ya sabitledi ama Mira konuşmadan önce belli ki onu baştan aşağıya inceleyerek biraz germek istiyordu. Başaramıyordu ama yine de deniyordu.

"Alışveriş sırasında başımızda bekleme biraz ötede dur çünkü senin yanında sadece kızları ilgilendiren konular hakkında rahatça konuşamam. Olur da sana bir sebepten ötürü seslenirsem de sorgusuz sualsiz hemen yanıma gel ya da bir şey istediğimde hiç nedenini niçinini aramadan hemen dediğimi yap ve yine yanıma gel. Bir lafı on kere söylemekten hoşlanmam. Leb demeden leblebiyi anlayacaksın tamam mı?"

Sarp'ın gözlükleri bakışlarını saklamış olsa da yine de dik dik Mira'ya baktığı anlaşılıyordu. Ancak bu iş onun için koruma olmaktan daha öte bir durum olduğu için hiçbir aykırılık yapmayıp Mira'nın sözünü onaylayarak "Emredersiniz Mira Hanım" dedi. Şu Mira Hanım deyişleri de Mira'yı sinir etmiyor değildi. Öyle bir tonluyordu ki ismini mi söylüyordu yoksa küfür mü ediyordu belli olmuyordu.

Mira gözlerini devirerek Tuğçe ile Damla'nın yanına gitmiş Sarp'ta hemen arkalarından onları takip etmeye başlamıştı. Alışveriş başladığında ise Sarp'ın sabrına şapka çıkarmak gerekirdi çünkü kızlar o mağazadan bu mağazaya hızlı geçişler yapıp aldıklarını da eline tutuştururken çıtı bile çıkmıyordu. Aslında ne yalan söylesin Mira onun bu halini sevmiş gibiydi. Hem koruma gibi görünmüyordu hem ne yapsa emredersiniz diyordu hem de arkadaşları tarafından kabul görüyordu. Ama yine de çiçeği burnunda bir koruma olduğu için onu bezdirmeden canına okumadan olmazdı diye düşünüyordu. İlk defa bir korumasını kabullenecek gibiydi ama önce adamı iyice zorlayıp sınırlarının ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Bakalım babasının bu sefer ki seçimi doğru muydu?

"Hey Sarp!"

"Buyurun Mira Hanım"

"Bu elbisenin 36 bedenini bu eteğin aynı bedende farklı desenlerini Damla'nın elindeki pantolonun 26/32 olanını ve Tuğçe'nin elindeki botun da siyah süet olup 37 numara olanını bulmanı istiyorum. Ayrıca bir yetkili ile konuşup yeni sezona ait daha özel parçalar olup olmadığını da sorarsan işimiz daha da kolaylaşır"

wrertvybn.gif


Bu istekleri Sarp'a iletirken de olabildiğince hızlı söylemeye çalışmıştı ki yaptığı bir yanlışta hemen yüzüne vurup "İlk hatanı yaptın ikincisi için bu kadar anlayışlı olmam" diyebilsin ama Sarp'ın hafızasını da yabana atmamak gerekirdi. O neleri aklında tutmuştu bu iki parça şeyi mi tutamayacaktı değil mi? Mira alışveriş merkezine girmeden önce ona lafı ikiletmeyi sevmediğini söylediği için Sarp'ın kendisine unuttuğu şeyleri soramayacağını da düşünüp içten içe sırıtıyordu.

Sarp ise ondan bekleneni yapmayıp gayet saygılı bir şekilde "Dediklerinizi yapıp birazdan yanınıza geri dönerim" dedikten sonra bir gözü kızların üzerinde olarak Mira'nın istediklerini yapmaya başladı. Biri bu adamın sinirlerini mi almıştı Allah aşkına! Halbuki Sarp biraz sert mizaçlı ve ters birine benziyordu. Özellikle sabah arabanın arka koltuğuna koyduğu şeker su ve torbanın neden orada olduğunu açıklaması Mira'ya bu adamla çok işimiz var bile dedirtmişti.

Damla yanına yaklaşıp arkadaşının koluna girerek "Ne oldu Mira seninki alışverişten sıkılıp söylenmeye mi başladı?" diye sorunca Mira da iç çekip tereddütlü bir halde ona "Aksine ne desem hiç şikayet etmeden yapıyor. Bu normal mi?" diye sordu. Damla söylediği şeye gülerek "Kesinlikle değil!" derken yanlarına bir sürü kıyafet seçeneğiyle geri dönen Tuğçe de "Bırakın adamı çekiştirmeyi de deneyin şunları bir de üzerinizde görelim" dedi.

Kızlar kendilerine yardımcı olan görevli ile kabinlere gittiğinde Mira'nın aklına da Sarp'ı epey zorda bırakacak bir şey gelmişti. Buradan kimseye görünmeden çıkıp gitse acaba o koruma görünümlü Robocop'un yüz ifadesi ne hâl alırdı? Kesin Mira onun bu halini dışarıdan büyük bir keyifle izlerdi. Bakalım onu atlatmak kolay mıydı yoksa zor muydu? Küçük bir deneme yapmanın zararı olmazdı herhalde.

Mira dediklerini yaparken bir yandan da kendisini bakışlarıyla kontrol eden Sarp'a kabinde elbise deneyeceğini işaret edip sonra da onu yanıltmak için içeriye girdi. İçeride birkaç saniye durduktan sonra da kapının ucundan ona doğru bakarak sessiz sedasız dışarıya çıktı. Koskoca mağazaydı ve müşterilerin kalabalığı bir yana belli bölgelere yerleştirilmiş orta reyonlar da kamufle olmasına yardımcı olabilirdi. Yani çaktırmadan buradan çıkabilir sonra da Sarp'ın gözünün içine bakarak ukala ukala onu atlatmanın hiç de zor olmadığını söyleyip böbürlenebilirdi. Evet bunu sevmişti ve kesinlikle yapacaktı.

Reyonların arasından kimseye görünmemeye çalışarak süzülürken bir yandan da Sarp'ın olduğu yöne bakıyordu. O da ortalarda yoktu. Herhalde ondan istediği üzere bir yetkili bulmaya gitmişti. O sırada da Damla'nın sesi duyuldu. Mira'yı kabinde sandığı için elbisenin üzerine olup olmadığını soruyordu. Hay aksi tam da sırası!

Mira birazdan kabinde olmadığı anlaşılacak diye adımlarını hızlandırmış ve askıların arasından Sarp'ın nerede olduğuna baka baka ilerleyip çok kısa sürede kendisini dışarıya atmıştı. İşte bu kadar basit! Olduğu yerden mağazaya keyifli keyifli bakarak "Bakalım içeride olmadığımı anladığında ne yapacaksın?" dedikten sonra bir yerlerden dondurma almak için yürümeye başladı. Aklından da Defne'nin Sarp ile ilgili söyledikleri geçiyordu. "İstediğim an onu rahatlıkla atlatabilirim" dediğinde Defne Hanım "Yerinde olsam kendime o kadar da güvenmezdim" demişti değil mi? Acaba dondurmasını yerken Defne'yi görüntülü olarak arayıp bu sözünü ona hatırlatsa mıydı? Evet bunu da kesinlikle yapmalıydı.

Mira dondurmayı almak için satıcının önüne gelip kızlar için de seçim yaptıktan sonra elini çantasına attı ancak adam tutarı söyler söylemez arkasında duran Sarp'ın "Buradan alın lütfen" deyip parayı uzatmasıyla olduğu yerde kaldı. Bu adam en son mağazanın bir diğer ucunda değil miydi? Hangi ara kaçtığını anlayıp da peşinden geldi ki? Bu da polisliğinin tüm nimetlerinden faydalanma hakkı kazanan Sarp'ın kazancı olmalıydı. Görünen o ki kaçma serüveniniz Sarp'a gelen uyarı bildirimine kadarmış Mira Hanım!

"Hava mı almak istediniz Mira Hanım?"

sdgfhgj.gif


Havasını aldığı kesindi ama bu Sarp'ın bahsettiği gibi nefes aldıran bir hava değildi. O daha çok kazanan taraf olması gerekirken mevcut durumdan eli boş çıkmayı temsil eden bir havaydı.

Mira birkaç saniye tutukluk yaşasa da bozuntuya vermemeye çalışarak "Aynen öyle! Havamı aldım şimdi de dondurmamı alıp mağazaya geri döneceğim. Senin için bir sakıncası var mı?" diye sorunca Sarp ona şöyle bir bakıp sonra da başını iki yana sallayarak "Yanımda olduğunuz sürece sakınca da yok sorun da..." dedi. Birbirlerine dik dik bakarken Mira'nın tavırlı bir tonlamayla "İyi!" demesi Sarp'ın da aynı tavrı sürdürerek "İyi!" demesine neden olmuştu.

İlk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da Mira onu atlatmanın bir yolunu bulabileceğine kesinlikle inanıyordu. Hem bu çok basit bir kaçma şekli olmuştu öyle değil mi? Yakalanması gayet normaldi. Öyle Sarp Bey'de kendisini kaçağı anında yakaladım diye çok zeki bir şey sanmasın yani!

•●● ·٠•●●•٠·˙

Birkaç eksik kalsa da nihayet kızların alışverişi sona ermişti. Gerçi kendilerini fazlaca kaptırınca Mira ile Damla son derslerini kaçırmışlardı ama elbet bunu telafi etmenin bir yolunu bulurlardı. Alışverişin ardından Sarp önce Tuğçe ile Damla'yı evlerine bırakmış sonra da Mira ile birlikte Çeliker malikanesine giriş yapmıştı. Güvenliğin önünden geçip aracı evin önüne bıraktıktan sonra da hemen inip Mira'nın kapısını açarak inmesini beklemeye başladı. Mira ona ters ters baksa da karşıdan gelen köpeğini fark edince o asık yüzü saniyeler içinde aydınlanıp harika bir gülüşle taçlanmıştı. Uyuşuk şey nasıl da sallana sallana geliyordu öyle!

"Çakıl! Özledin mi beni?"

Sarp ise aracın kapısını kapatıp bagajdaki paketleri almaya giderken bir yandan da Mira'yı izliyordu. Köpeğine olan sevgisi gözle görülür ölçüde büyüktü. Ona bakarken bile ifadesi değişiyor merhametli ve sevgi dolu bir insana dönüşüyordu. Bugün kendisiyle uğraşıp duran huysuz aksi kızdan eser yoktu yani.

Sarp paketleri alıp bir kenarda beklerken köpeği ile oynayan Mira da tüylerini okşayıp o tatlı yüzüne bir öpücük kondurduğu Çakıl'a "Ver bakalım patini Mira'ya" diyerek talimat veriyordu. Ancak Çakıl'ın onu dinleyeceği yok gibiydi çünkü Mira'ya yorgun gözlerle bakıp yanından geçtikten sonra beklenmedik bir şekilde Sarp'a doğru hantal hantal yürümeye başlamıştı. Mira bakışlarıyla onu takip edip gittiği yeri görünce biraz bozulmuştu doğrusu.

Şaşkınlık içinde "Çakıl!" diye seslendiği sırada Çakıl da Sarp'ın yanına geçmiş gayet huzurlu bir halde ayak ucuna yatmıştı. Durup dururken niye böyle bir şey yapmıştı ki şimdi? Hem yatacak başka yer mi yoktu canım!

O anlarda Sarp elindeki paketler sebebiyle eğilip onunla ilgilenememişti ama yine de kendisine bakan Çakıl'a gülümseyip göz kırpmayı da ihmal etmemişti. Mira'nın bu durumdan hiç ama hiç hoşlanmadığı belliydi. Bu ne canım daha dün bir bugün iki! Çakıl'a da aferin yani daha kimdir nedir demeden ayağının dibine çökmüştü adamın!

Aslında kimdir nedir sabah erken saatlerde öğrenmişti çünkü Sarp işinin başına geçtiğinde bir süre Çakıl Hanım'la sohbet edip ona oyunlar oynatmıştı. Birbirlerine çok da yabancı değillerdi anlayacağınız.

Mira suratı beş karış bir halde eve doğru yürürken "Paketleri odama bırakıp hemen mutfağa in!" deyince Sarp da tavrını hiç bozmayıp "Emredersiniz Mira Hanım!" dedikten sonra onun ardından eve girdi. İyi de neredeydi ki bu kızın odası diye düşünürken ilk geldiği gün kendisini izleyen Mira'nın bulunduğu pencereyi düşünüp merdivenlere yöneldi. Orasıdır herhalde.

Sarp merdivenleri çıkarken çatık kaşlarıyla etrafa sinirli bakışlar atan Mira da onun aksine mutfağa girmişti. İçeriye de öyle bir girmişti ki Ayten Hanım ve kızı Pelin ne oluyor dercesine birbirlerine bakmışlardı. Bir şey olduğu yoktu canım birazdan ne olacaksa Sarp'a olacaktı. Mira onun sinirleriyle oynamaya kesin kararlı gözüküyordu.

Mira kısık gözlü sinsi bakışlarını mutfağın içinde gezdirerek beklerken kısa bir süre sonra Sarp görüş alanına girmişti. Aferin öyle uzun uzun kalmadığına göre odayı kurcalamamıştı. Sarp gelir gelmez tam da Mira'nın karşısında durup "Paketlerinizi odanıza bıraktım. Başka bir isteğiniz var mı Mira Hanım?" diye sorunca Mira onu baştan aşağıya süzüp emreder gibi de kendisine çay yapmasını istedi. Bakışları da bakış değildi hani.

Pelin içten içe "Eyvah!" diyerek dudağını kemirirken Ayten Hanım meraklı gibi izlemesin diye kızının eline bir kepçe tutuşturup "Sen bakma onlara önüne dön" dedi. Sarp ise Mira'nın neden korumasından çay istediğini ilk anda anlayamasa da bunun nereye varacağını merak etmişti. Tabii bu merak yüzüne hiç yansımamış aksine hemen Mira'nın dediğini yapmak için suyu kaynatıp çayı hazırlamaya başlamıştı.

Mira düşüncelere dalmış pür dikkat onu izliyordu. Resmen adamın her hareketi mercek altındaydı. Sarp'ın hazırladığı çayı fincana dökmesi karşısında da kollarını önünde kavuşturup "Şimdi de içine bir küp esmer şeker yarım küp de beyaz şeker koy" dedi. Sarp bu dediğine de itaat etmiş ve fincanı tezgaha bırakıp bir tane şeker attıktan sonra diğerini de elinde kırıp fincanın içine bırakmıştı. Şu ana kadar iyi gitmişti ama Mira her an patlayabileceğini düşünüyordu. Sonuçta adam Mira'nın korumasıydı böyle özel işlerini yapmak zorunda değildi.

Sarp tam söylemesine gerek kalmadan çayı karıştıracaktı ki aniden bunu yapmaktan vazgeçip fincanı eline alarak arkasını döndü. Mira Hanım'ın oyununa iştirak etmeye niyetliydi herhalde. Bakalım bir ipin üzerinde iki cambaz olarak düşmeden yürüyebilecekler miydi?

Mira karıştırma sesini duyamadığı için sıradaki emrini hali hazırda tutuyordu ve bu yüzden de kendisine yaklaşan Sarp'a çatık kaşlı bakışlarını üzerinden bir saniye bile olsun çekmeden "Umarım şekerleri attıktan sonra karıştırmışsındır. Sana leb demeden leblebiyi anlaman gerektiğini daha birkaç saat önce söylemiştim. Hafızanı bir yokla istersen" deyiverdi. Hafızasını yoklamasına gerek yoktu çünkü kendisine neler denildiğini gayet iyi hatırlıyordu.

Yalnız iyi ki bu görev için Sarp seçilmişti zira sabır konusunda eline su dökülebilecek biri değildi. Mesela onun yerinde Savaş olmuş olsaydı Mira büyük ihtimalle şu an gözünün içine baka baka yere bırakılıp parçalara ayrılan fincanına bakıyor olur Savaş'ta ona "Afiyet olsun Mira Hanım" deyip kapıyı vurarak mutfaktan çıkmış olurdu. İlk günden maaşa zam işe son durumu kaçınılmaz olurdu yani.

Sarp birkaç saniyelik duraksamanın ardından Mira'ya gözlerini kısarak bakıp "İlk günüm olmasına verin lütfen" dedikten sonra çayı karıştırarak kaşığını da tezgahın üzerine bıraktı. Ancak tam da bu noktada Mira'nın hiç de beklemediği bir durum yaşanmıştı çünkü Sarp fincanı uzattıktan sonra Mira'nın tabağını tutmasıyla birlikte içindeki fincanı alıp kızın yüzüne baka baka çayı içmeye başlamıştı. Bu anlarda Mira'nın yüzü görülmeye değerdi doğrusu.

Sarp çayı bir bir yudumlarken Mira da ilk şoku atlatıp sinirli bir halde "Sen ne yaptığını sanıyorsun? O benim çayım ve bu yaptığın da düpedüz saygısızlık!" diye çıkıştı. Yok o daha çok etkiye tepkiydi aslında. Mira bu kadar sinirliyken Sarp sakin tavrını sürdürmesinin yanı sıra biraz da imalı konuşup "Siz bana çay yap içine şeker koy sonra da karıştır deyince doğal olarak bir sonraki adımınızın şimdi de benim yerime iç olacağını düşündüm çünkü istek gidişatınız bu yönde ilerliyordu. Ben birinin yüzüne bakınca leblebi mi demek istediğini yoksa leb derken aslında başka bir şey mi demek istediğini çok iyi anlarım Mira Hanım! Bu konuda aramızda bir sıkıntı yaşanacağını sanmıyorum. Şimdi izninizle gerçek işime yani sizin güvenliğinizi sağlama görevime geri dönmem gerekiyor" dedikten sonra gözlerine dik dik bakarak mutfaktan çıktı.


wesrdtfyu.gif


Demek ki neymiş? İki cambaz bir ipte oynarsa birinden biri kendisini yerde bulurmuş. Ayakta kalan cambazın kim olduğunu söylemeye gerek yoktu herhalde.

Belli ki Sarp onun niyetinin ne olduğunu çok iyi anlamıştı. Açıkçası Mira Sarp'ı sinirlendirip kızdırarak zor durumda bırakmak istiyorsa çok daha etkili yöntemlere başvurmalıydı çünkü bunlar onun gibi bir adam için fazla amatör yöntemlerdi.

Sarp kapının önüne bıraktığı arabayı garaja bırakmaya giderken mutfakta kalan Mira hâlâ kendisine gelememişti. Olduğu yerden kızgın bakışlarla Sarp'ın çıktığı kapıya bakarken bir yandan da "Ukalalığın dibini kazıyoruz demek! Tam da yeni koruma fikrine alışmak üzereydim ama kendin kaşındın Sarp!" diyerek kendi kendisine söyleniyordu. Mira ona iyice bilenmişti ama Sarp dışarıya çıkar çıkmaz bu konuyu unutmuştu bile çünkü onun aklını daha çetrefilli ve önemli işler meşgul ediyordu.

Mira pencereye yaklaşıp düşünceli bir ifadeyle dışarıya bakarken arabayı park ederek bekleme noktasına dönen Sarp'ı ve hemen ardından da güvenlikten geçen Defne'nin aracını görmüştü. Aslında Defne'nin gelmesi de iyi olmuştu. Biraz kız kıza konuşurlarsa büyük ihtimalle kendisini daha iyi hissedecekti. Şu yeni koruma ile ilgili ağzına geleni çekinmeden tartıp süzmeden söylemeye gerçekten de çok ihtiyacı vardı.

Aslında Defne'nin gelmesi iyi mi olmuştu kötü mü olmuştu birazdan belli olurdu çünkü Sarp şaşırtıcı bir şekilde gülümseyerek Defne'nin aracına yaklaşmış ve onun kapısını açmasıyla da nazik bir tavırla elini uzatıp çıkmasına yardım etmeye başlamıştı. Bu sahneye şahit olan Mira ise söylenmeden edemiyordu. Sesli konuştuğunun farkına varamadan "Benim etrafımda beş karış suratla dolaşan adam Defne'yi görünce gülüyor mu yoksa ben mi yanlış görüyorum?" derken Defne de kendisine yardım eden Sarp'a çok tatlı bir gülüşle bakıp teşekkür ediyordu. Şakalar herhalde!

lkjhghjkl.jpg


İkisinin birbirlerine karşı olan bu sıcak halleri Mira'yı çok şaşırtmıştı. Hadi Defne tamam o zaten konuşkan ve kibar bir kızdı da bu adama ne oluyordu Allah aşkına! Kendisinin yanında sırtından kurmalı eski model bir robot gibi dururken nasıl oluyor da Defne'ye karşı bu kadar sıcakkanlı olabiliyordu gerçekten anlamıyordu. İşin aslı aralarındaki samimiyetten de pek hoşlanmamıştı sanki. Gerçi Sarp'ın hangi niyetlerle Defne'ye yakınlık gösterdiğini bilse hoşlanmamaktan ziyade hem Defne açısından hem de babası açısından büyük bir hayal kırıklığı yaşardı.

Neyse ki şimdilik bundan haberdar değildi. Uzunca bir süre de haberdar olmasa iyi olurdu çünkü Defne'nin babasının asistanından öte sevgilisi olduğunu bir duyarsa bu konuda sessiz kalmaz ortalığı birbirine katardı. Bu da Sarp'ın hiç işine gelmezdi tabii. En azından şimdilik...

7.Bölümün Sonu


•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
sgrdtfhyg.png


8.Bölüm : Biz seninle daha önceden karşılaştık mı?

"İlk gününüz nasıl geçti Sarp Bey?"

Defne ile evin önüne doğru yürüyen Sarp hoş bir tebessümle "Sadece Sarp deyin lütfen" dedikten sonra Defne'nin tamam dercesine başını sallayıp "O halde karşılıklı olarak resmiyeti bir kenara bırakalım. Sonuçta ikimizde burada eşit şartlar altında çalışıyoruz" demesiyle de "Benim için uygun" dedi. Ancak Sarp bu eşit şartlar konusunda pek emin değildi doğrusu. Ona ve ekip arkadaşlarına göre Defne'nin Fuat Bey'in yanında olmasının kimse tarafından bilinmeyen bir nedeni vardı.

Defne adımlarını mümkün olduğu kadar ağır atıp "Sorum hâlâ geçerli. Mira ile ilk günün nasıl geçti? Umarım seni çok fazla zorlamamıştır" dediğinde Sarp onun sorusunu Mira'nın yaptıklarını düşünerek tam "Benim sorun olarak görebileceğim şeyler değildi" diyerek yanıtlayacaktı ki neyse ki son anda bunların ağzından çıkışını engelledi. Defne ile muhabbeti koyultabilmesi için bu konuda sorun yaşıyor görünmeliydi çünkü.

Cevabını yorgun bir ifadeyle "Mira Hanım benden pek hoşlanmadı sanırım. Aslında bu konuda tavsiyelerine ihtiyacım olabilir çünkü ona kendimi nasıl kabul ettireceğimi bilmiyorum. Bana karşı olan negatif tavrı işimi doğru şekilde yapmamı engellesin istemem" diyerek verince Defne buna hiç şaşırmamıştı. Mira şimdiye kadar hiçbir korumasından hoşlanmamıştı ki Sarp'tan hoşlansın.

Defne kendilerini evin penceresinden tırnaklarını kemirerek izleyen Mira'yı kıskandıracak kadar güzel bir gülüşle "Bunu sakın kişisel algılama. Mira özgürlüğüne çok düşkün bir kız olduğu için kendisini gözeten ve her hareketini babasına ileten birinin varlığından son derece rahatsız oluyor. Bugün aranızda neler geçti tabii ki de bilmiyorum ama emin ol bu sana has bir muamele değildi. Senin yerinde bir başkası da olsa Mira'nın tavrı değişmezdi" dedi. Bunu tahmin etmek çok da zor değildi doğrusu.

"Aslında bu yönden birbirimize benzediğimizi söyleyebilirim çünkü ben de aynı Mira Hanım gibi göz hapsinde tutulmaktan pek hoşlanmam. Bunun sıkıntısını da en çok..."

"Polis olduğun dönemde mi çektin? Amirine her hareketinin hesabını vermek seni epey zorlamış olmalı"

Nokta atışı diye buna denirdi. Sarp bu soru sonrası evin önüne gelmişken yürümeyi kesip "Birkaç yıl öncesine kadar o üniformayı şerefle taşıyan bir adam için bu sıkıntılar çekilmeye değerdi" deyince Defne de aynı onun gibi durmuş ve düşünceli gözlerle Sarp'a doğru bakıp "Vaktin var mı? Bizim için kahve hazırlayayım sohbetimize öyle devam edelim" demişti. Bu teklif Sarp'ın kaçırmak istemeyeceği bir teklifti.

Bahçeye şöyle bir göz atıp "Olur tabii ama zahmet olmasın" dediğinde Defne koluna hafifçe dokunup "Zahmet sayılacak bir durum yok. Sen nerede oturacağımıza karar ver ben de hemen dönerim" dedikten sonra Sarp'ın bakışları altında eve girdi.

Bu bakış Mira'yı sinir etmişti. Kendi kendisine "İlk günden Defne'ye asılmıyordur herhalde!" diye söylenirken kapı açılmış ve Defne içeriye girip "Mira ne yapıyorsun burada?" diye sormuştu. Ne yapıyorsa yapıyordu ya onun da mı hesabını verecekti? Mira sizi izliyorum diyemeyeceği için küçük bir yalana başvurarak "Pelin'i bekliyorum. Gardolabımı boşaltırken bana yardım edecekti ama hâlâ gelmedi" deyip Defne'nin ardından mutfağa girdi. Gözlerini de üzerinden ayıramıyordu. Defne Hanım'ın bu neşesini neye borçluyuz acaba?

"Sen ne yapıyorsun Defne?"

"Kahve yapıyorum"

"Neden iki fincan çıkardın? Bana yapıyorsan eğer..."

Defne kahve makinesine kahveleri koyarken Mira'nın sözünü de "Sana değil canım Sarp ile ikimize yapıyorum ama istersen sana da yapabilirim" diyerek kesince Mira'nın yüzü anında asılmıştı. Sarp'a kahve yaptığı yetmiyormuş gibi bir de hangi ara senli benli olmuşlardı ki? Bu Sarp kafasını iyice bozmaya başlamıştı. Önce Çakıl'a sonra da Defne'ye sevdirmişti kendisini. Yerini böyle mi garantilemeye çalışıyordu yoksa?

Mira olduğu yerde kalmış Defne'nin kahvelerini kontrol edip bir yandan da servis tabağına kuruyemiş ve çikolata koymasını izliyordu. Tam o anda da Defne'nin lokum kavanozunu eline almasıyla elinde olmadan yükselip "Orada dur bakalım! Korumam olan zatı muhteremin bir sakızlı lokumlarımı almadığı kalmıştı o da oldu sonunda!" deyiverdi. Defne kavanozun kapağını açamadan ona bakıp kalmıştı. Daha neler?

"Bence birkaç lokumunu seve seve feda edebilirsin çünkü birazdan Sarp ile senin şu hafta sonu gezin hakkında konuşacağım"

"Niye onunla konuşman gereksin ki izni ondan mı alacaksın yoksa babamdan mı?"

"Buraya gelmeden önce Fuat Bey ile konuştum o izin verdi"

"Gerçekten mi?"

"Dur hemen sevinme. Tek bir şartı var o da Sarp'ın da seninle gelmesi yoksa olmaz dedi"

"İyi tamam gelsin. Onu bir şekilde peşime takacaktı zaten şaşırmadım"

"İşte o iş pek öyle değilmiş Miracığım"

"Nasıl değil?"

"Fuat Bey ile hafta sonları çalışmayacağı konusunda bir anlaşmaları olmuş"

"Ne? Hafta sonları koruma yoksa babam beni evden dışarıya çıkarmayacak mı?"

"Merak etme hafta sonları yanında geçici biri olacak ama baban olay gezi olduğundan yani ev dışı bir yerde kalman gerekeceğinden sadece Sarp'a güvenebileceğini söyledi. Onu ikna eder de hafta sonu da çalışması için rica ederseniz benim için sorun yok dedi"

Defne kahveleri fincanlara bölüştürürken Mira ellerini belinin iki yanına koymuş bir yandan da oflayıp puflayarak "Bugün onunla çok uğraştım ya kesin gıcıklığından olmaz diyecek. Bende de şans olsa zaten..." diyordu. Mira yüzünü asmıştı ama Defne'nin bu konuda bir fikri var gibiydi.

"Sarp ondan hoşlanmadığını düşünüyor ve az önce benden de kendisini sana kabul ettirebilmesi için tavsiye vermemi istedi" derken aynı anda da kahve tepsisini eline aldı ve sözünü "Sanırım birazdan ona bu hafta sonu gezisi için sorun çıkarmazsa senin bunu bir iyi niyet göstergesi olarak kabul edip artık ona karşı önyargını kırabileceğini söyleyeceğim" diyerek tamamladıktan sonra "Sen var ya cansın can!" diyen Mira'dan bir teşekkür öpücüğü kapıp dışarıya çıktı.

Aslında böyle bir şey yaparak bir taşla üç kuş vurulmuş olacaktı. Birincisi Mira istediği geziye yanında yakışıklı bir korumayla gidip onu herkese erkek arkadaşı diye yutturabilecekti ikincisi Sarp hiçbir mecburiyeti yokken ekstra mesai yapmayı kabul edip Mira'nın gözüne biraz da olsa girebilecekti üçüncüsü ve en önemli olan da Fuat Bey kızının gerçekten de düşündüğü kadar güvenilir birinin yanında olup olmadığını kendi yöntemlerince test edebilecekti. Bu gezi herkesin hayrınaydı yani.

Mira pencerelerin önünden geçerek ne tarafa gittiklerini anlamaya çalışırken Pelin gelmiş ve "Mira abla ben geldim" demişti ama Mira henüz yukarıya çıkmaya niyetli değil gibiydi. Önce bir nerede olduklarını anlasın olumlu olumsuz yüz ifadelerinden durum belli olsun öyle giderlerdi.

O anlarda Defne bahçeye çıkmış ileride kendisini bekleyen Sarp'a doğru gidiyordu. Tabii Sarp onu görür görmez hemen yanına yaklaşarak elinden tepsiyi almış ve masaya bırakıp sandalyesini çekerek Defne'nin oturmasına yardım etmişti. Bunları yapması Mira'yı sinir ediyordu. Yahu bu adam bir bana mı kaba davranıyor diyordu içten içe. Bak ne güzel yardımcı olmayı da biliyordu sandalye çekmeyi de. Hem de öyle söylenmeden kendisi düşünüp yapıyordu. Yok yok... Kesin bu Sarp'ın kendisine bir garezi vardı.

Sohbetleri kaldığı yerden devam ederken kahvesinden ilk yudumunu alan Sarp beğenisini sunduktan sonra Defne'nin "Afiyet olsun. Bu arada hafta sonu ne yapıyorsun Sarp? Bir planın var mı?" diye sormasıyla Fuat Bey ile alakalı bizimkilerle biraz çalışmamız lazım diyemeyeceği için küçük bir yalana başvurup "Tam olarak plan diyemeyiz. Evim buraya biraz uzak kalıyor o yüzden cumartesi günü yakın bir çevrede yeni bir ev arayışına girmek istiyorum. Pazar günü de dinlenirim diye düşündüm. Neden sordun?" dedi. Defne yan gözle eve daha doğrusu pencereden merakla kendilerini izleyen Mira'ya baktıktan sonra yeniden Sarp'a dönmüştü.

"Hani benden Mira konusunda tavsiye istemiştin ya"

"Bu tavsiyeyi almak üzereyim sanırım"

"Mira bu hafta sonu okuldan arkadaşlarıyla beraber bir geziye katılmak istiyor. Bunun için çok heyecanlı ve Fuat Bey'in onay vermesi için de uzun süredir sabırsızlıkla bekliyor. Cuma akşamından gidip pazar sabahı geri dönecek. Fuat Bey sana sormasını ve ancak sen de onunla birlikte gitmeyi kabul edersen bu geziye izin verebileceğini söyledi"

"Mira Hanım'a hafta sonları için başka bir korumanın eşlik edeceğini sanıyordum. Fuat Bey ile bu şekilde konuşmuştuk hafta sonları izinli olacaktım"

"Öyle tabii ama bu durum başka. Günübirlik gidip geleceği yakın yerler olsaydı sorun olmazdı ancak Fuat Bey kızı söz konusu olunca fazla titiz davranıyor"

"Bana neden bu denli güveniyor? İşe başlayalı daha bir hafta bile olmadı"

"Açık değil mi Sarp? Tahmin edersin ki seninle alakalı birçok bilgiye sahibiz. Sen hem özel hem de mesleki hayatı çok düzgün olan bir adamsın değil mi? Ayrıca şu an polislik görevine devam edemiyor olsan da algıları açık tehlikenin nereden gelebileceğini çabuk sezen yanındakini ve kendini nasıl koruyacağını bilen de birisin. Bence Fuat Bey'in kızını sadece sana emanet etmek istemesi garipsenecek bir şey değil"

"Fuat Bey neden kızını bu kadar sıkı bir koruma alanında tutmaya çalışıyor? Sonuçta kendisi saygın bir iş adamı ve kızının çevresi de normal sayılabilecek arkadaşlardan oluşuyor. Bu kadar katı olmasına neden olacak bir şey mi yaşandı?"

Defne bu soruya nasıl cevap vermesi gerektiğini bilemese de yine de sessiz kalmamak için "Fuat Bey sadece kızını her türlü bilinmezlikten korumaya çalışan bir baba" dedi. Sarp bu "Bilinmezlikten koruma" kısmına takılmıştı. Aklındaki soru işaretini "Fuat Bey vesveseli düşünceler ile hareket edebilecek birine benzemiyor. Onu rahatsız eden böylesine sıkı önlemler almaya iten somut şeyler olmalı" diyerek belli ederken Defne kahve fincanını tabağının içinde minik dokunuşlarla kıpırdatıp asıl nedeni söyleyip söylememe arasında ikilemde kalmıştı. Evet Fuat Bey'in çok geçerli bir sebebi vardı ancak bunu Sarp ile paylaşacak kişi Defne değildi.

Defne kuşku uyandıracak şekilde sessiz kalırken Sarp'ın "Haddimi aştım sanırım. Ben sadece Mira Hanım konusunda nelere karşı gözümü dört açmam gerektiğini bilmek istemiştim. Bilirsem ona da hissettirmeden çok daha korunaklı bir alan yaratabilirim çünkü" demesiyle bakışlarını yeniden ona doğru çevirdi.

Birbirlerine bakarken Defne'nin yüzünde konunun kapandığını belli eden bir gülüş vardı ve bu kapanışı da "Sen her şeye karşı gözünü dört aç ve ona göre hareket et yeter. Bilmen gereken şeyler olursa Fuat Bey muhakkak seni bilgilendirir zaten" diyerek Sarp'a da alenen belli etmişti. Bunun üzerine ne denirdi ki? Sarp diyememiş sadece hoş bir gülüşle kahvesinden son yudumunu almıştı.

Onlar konuşurken Pelin ile birlikte elbiselerini ayırmak için odasına çıkan Mira'da sürekli pencerenin önünden geçerek onlara doğru bakıyordu. Acaba bu Sarp denen adam hafta sonu izinli olmak yerine kendisiyle gelmeyi kabul etmiş miydi? Ne yalan söylesin Mira gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Dudaklarını kemire kemire araladığı perdeden aşağıya bakıyor bir yandan da bu geziye gitmeyi çok ama çok istediği için kendi kendisine "Sorun yaratmadan gelmeyi kabul edersen geri dönene kadar sana kötü davranmayacağım. Lütfen lütfen lütfen evet de!" diyordu. Bu dediğini yapabilir miydi bilinmez ama en azından bir çaba sarf ederdi.

"Mira abla bir bakar mısın? Ben bunları ayırdım ama sen de bir kontrol et istersen"

"Geldim"

Mira bir yandan elbiseleri kontrol edip katlıyor bir yandan da göz ucuyla Pelin'e bakıyordu. Genç kız bu bakışlardan habersiz boş askıları yerleştirirken de "Yeni korumam hakkında ne düşünüyorsun Pelin? Sence nasıl biri? Gerçi çok yeni olduğu için bir şey söylemek zor ama ilk intibası ne uyandırdı sende?" sorusuyla muhatap kalıp hemen Mira'ya döndü. Gözleri ışıldayarak "Ben Sarp ağabeyi sevdim. Çok kibar nazik ve yardımsever biri" dediğinde Mira elini kendi bacağına vurup "Pelin'i de kaybettik!" dedikten sonra Pelin'in gülmesine karşılık "Bu adamda ne var ki bir ben göremiyorum?" dedi. Önyargıyla bakıyor demek ki.

Pelin bilmediğini belli edercesine omuz silkerken Mira pencereden bir kez daha bakmış ve Defne'nin telefonla konuşarak aracına doğru gittiğini görmüştü. Halbuki daha yeni gelmişti biraz daha kalsaydı da sohbet etselerdi keşke. Hem Sarp'ın ne cevap verdiğini de öğrenememişti.

Bakışlarını Defne'den alıp bu defa da masadaki fincanları ve tabakları toparlayan Sarp'a döndürdü. O anla birlikte de pencerenin önünden çekilip gardolabının önüne geldi ve kıyafetleri kucaklayıp zar zor yatağın üzerine bırakarak "Bunların hepsini kermes için katlayıp kutulayalım olur mu?" dedikten sonra Pelin'in koluna dokunup "Sen başla ben de hemen geliyorum" dedi. Pelin nereye bile diyemeden Mira odadan bir hışımla çıkıp merdivenlere yönelmişti. Basamakları koşar adım indiği sırada Sarp da evin önüne gelmişti ve zile basmasıyla Mira'nın kapıyı açması da bir olmuştu.

Mira her ne kadar aşağıya inerken "Defne ile ne konuştunuz? Tamam dedin mi geliyor musun?" demeyi planlasa da Sarp ile karşı karşıya gelince bunları düşündüğü kadar hızlı bir şekilde soramamıştı. Bu adam soğukluğuyla donukluğuyla geriyordu onu.

Sarp ise geliş sebebini açıklamak için "Defne'nin şirkete gitmesi gerekti o yüzden tepsiyi ben getirdim" dedikten sonra baktı Mira'dan hâlâ bir tepki yok bu kez daha açıklayıcı olarak "Geçebilir miyim Mira Hanım?" diye sordu. Kibarca başka bir derdin yoksa çekil önümden diyordu yani. Mira bu soruyla hemen kendisine gelip kenara çekilmiş Sarp'ta teşekkür ederek yanından geçip mutfağa yönelmişti. Tabii onun hemen ardından da kapıyı kapatan Mira geliyordu.

Sarp içeriye girdiği gibi gayet normal bir şekilde elindeki tepsiyi tezgaha bırakmış ve hemen ardından da fincanları sudan geçirerek makineye koymaya başlamıştı. Mira da onun bu hallerini çattığı kaşlarıyla kapı eşiğinden izliyordu.

Kısa bir süre sonra ağır adımlarla yanına yaklaşıp tezgaha yaslandıktan sonra bir gözü onda olarak tabakta kalan iki tane sakızlı lokumdan birini alıp ağzına attı. Sarp neden şu an etrafında gezindiğini anlamışa benziyordu. Kesin geziye gelip gelmeyeceğini merak etmişti ve bunu sormanın bir yolunu arıyordu ama Sarp onun işini kolaylaştırıp sormadan cevabı vermeye niyetli değildi. Çok merak ediyorsa sorsun öğrensin.

Mira gözleri üzerinde olarak ikinci lokumu da aldığında Sarp boşalan küçük tabağı sudan geçirip makinenin üst gözüne koydu. Sessizliğini sürdürerek tepsiyi de uygun gördüğü bir yere bıraktıktan sonra mutfaktan çıkmak için kapıya doğru yürümeye başladı. Mira ise içten içe "Söylesene ya!" dese de ani bir çıkışla "Defne sana geziden bahsetti mi?" diye seslendi. Sarp sorusunu işitir işitmez durdu ve ona doğru döndü. Yüzünde hiçbir ifade yoktu ve bu da Mira'yı sinir ediyordu. Poker surat ne olacak!

"Bahsetti"

"Ee?"

"Ne duymayı bekliyorsunuz Mira Hanım?"

Mira uzattığı için kızıp tam "İstifa ettiğini!" diyecekti ki çenesine hakim olmayı başarıp onun yerine kendisiyle gelip gelmeyeceğini merak ettiğini söyledi. Sarp ağır adımlarla kendisine doğru yaklaşırken olduğu yerde hafiften bir toparlanışa geçen Mira onun tam önünde durup "Fuat Bey ile hafta sonları izinli sayılacağım konusunda anlaşmıştık ama Defne bu gezinin sizin için önemli olduğunu hissettirdi bana" demesiyle bu kez dilini tutamayıp sessizce "Başka şeylerde hissettirmişe benziyor" deyiverdi. Sarp söylediği şeyi duysa da duymazlıktan gelip imalı bir şekilde "Affedersiniz duyamadım" dedikten sonra gözlerini gözlerine dikmiş Mira'da cevap veremeden onun cam gibi parlayan masmavi gözlerine bakıp kalmıştı.

wersdgtfyh.gif


Etkilenme anlamında bir bakış değildi bu. Sarp'ın ikinci keredir tanıdık bulduğu gözlerine bu kadar yakın bir mesafeden bakarken zihni onu başka bir görüntüyle eşleştirmiş Mira'da tam olarak hatırlayamadığı bu anıyla gözlerini kapatıp kaşlarını çatarak başını sağ yöne çevirmişti.

Hatırlayamadığı ama saniyelik olarak zihninde canlanan bu an Mira'nın sarhoş olduğu gece ambulans beklerken Sarp'ın gözlerine baka baka "Kimseden yıldızın olmasını isteme. O yıldız kendin ol. Yanında kimse olmasa da tek başına aydınlat tüm geceyi. Böylece yalnız olmadığını hissettiren o yıldız asla kayıp gitmez hayatından. Öyle de bir dileğin olsun ki kalbinde bir gün kayman gerekse bile buna sonuna kadar değsin" dediği ana aitti. Yüzünü hatırlayamasa da şu an Sarp'ın gözleri o an hayal sandığı adamın gözleriyle eşleşmişe benziyordu.

Sarp kendisini kötü hissettiğini sandığı için endişeli bir halde kolunu tutup "İyi misiniz? Başınız mı döndü Mira Hanım?" dediğinde Mira bu sözlerle gözlerini açmış ve düşünceli bir bakışla Sarp'a bakarak "Biz seninle daha önceden karşılaştık mı? Yani sen burada çalışmaya başlamadan önce" diye sorup onu tedirgin etmişti.

Sarp huzursuz oluşunu gayet iyi saklayıp "Dünya küçük... Belki aynı zamanda aynı mekanlarda bulunmuş olabiliriz" diyerek durumu kurtarsa da Tuğçe'nin doğum gününde olmasının bir gün ayağına dolanacağını da iyice anlamıştı. Bu konuyu bir şekilde Mira ile konuşup ona bunu yanlış yorumlamayacağı şekilde açıklaması lazımdı yoksa arkadaşlarından duyması onun kafasını epeyce karıştırabilirdi.

Mira sessizdi ve sanki zihnini zorlayarak kendisini hatırlamaya zorluyor gibiydi. Sarp bunu fark eder etmez dikkatini dağıtmak için "Geleceğim" dedi hiç düşünmeden. Mira'nın bakışları anında ona doğru dönmüş bu dikkat dağıtma işi de başarıya ulaşmıştı.

Sarp gözlerini gözlerinde gezdirirken "Defne babanızın izin vermesini sabırsızlıkla beklediğinizden bahsetmişti. Madem bu kadar istiyorsunuz ve babanız da sadece yanınızda ben olursam gitmenize izin veriyor o halde tamam... Hafta sonu izin yapmayıp sizinle birlikte o geziye geleceğim" dediğinde ilk defa Mira'nın gözlerinin içi gülmüştü. Yine de ne kadar mutlu olduğunu gizlemeye çalışarak sadece "Teşekkür ederim" dediğinde Sarp derin bir nefes alıp sorun olmadığını söyledi ve bir yandan da "Ama sizden de bir ricam var" demeyi ihmal etmedi. Konu güzel güzel sonuca bağlanmışken ne ricası şimdi?

"Rica mı?"

"Oraya gittiğimizde benim işimi yapmama engel olmayacaksınız. Buna sözümden çıkmak ve beni atlatmaya çalışmak dahil"

"Ama..."

"Aksi takdirde gidip gitmemeyi bir kez daha düşünmem gerekecek ya da gittiğimizde erken dönüp dönmeyeceğimizi..."

"O halde benim de senden bir ricam var"

"Ben de bu süre içinde sizi arkadaşlarınızın yanında sıkboğaz eden sevimsiz bir koruma olmayacağım"

"Böyle bir şey isteyeceğimi nereden bildin?"

"Bana leb demeden leblebiyi anlayacaksın dememiş miydiniz? Anlıyorum işte"

"O zaman anlaştık diyebilir miyiz?"

"Diyebiliriz"

Sarp başını hafifçe eğdikten sonra "İzninizle" deyip önce mutfaktan sonra da evden çıktı. Mira da onun hemen ardından pencerenin önüne geçmiş gidişini izliyordu. İzlendiğinden habersiz olan Sarp ise biraz uzaklaştıktan sonra telefonunu eline alıp Selçuk'u aramaya başladı. Defne üstü kapalı konuşup detay vermeyince kafasına takılan şeyler olmuş gibiydi. Ancak o an Selçuk'a ulaşamamıştı. İşi olabilir diye düşünüp bu sefer de Savaş'ı aramaya başladı.

"Selam Sarp"

"Ne var ne yok Savaş? Sen koşuşuyorsundur diye ilk Selçuk'u aradım ama açmadı"

"Onlar Derin Atakan Bilge falan hepsi toplanıp operasyona gittiler"

"Sen?"

"Birinin amire verilmesi gereken raporları bitirmesi için burada kalması gerekiyordu. Taş kağıt makasta Selçuk'a kaybedince kaldım bu dosyaların içinde yoksa mis gibi operasyonun göbeğine düşecektim"

"Siz Selçuk ile konuşabildiniz mi? Fuat Bey ve asistanı ile alakalı olan konu..."

"Hayır fırsatımız olmadı. Konunun içeriği ne?"

"Neyse Selçuk gelince sana tüm detaylarıyla anlatır. Ben senden bir şey isteyeceğim Savaş"

"Tamam söyle"

"Fuat Çeliker'in kızına ilk defa ne zaman koruma tuttuğunu ve o dönemlerde yaşadıkları olağandışı bir durum olup olmadığını öğrenmek istiyorum. İlk olarak herhangi bir zaman diliminde Çeliker ailesinden bir şikayet ya da koruma talebi olmuş mu diye bir baksana"

"Bir şey mi biliyorsun?"

"Defne ile konuştuk ve bu konuda bir şeyler saklanıyor gibi hissettim. Öğrenirsek belki işimize yarayabilir"

"Tamam hallederim merak etme. Bu arada Defne dediğine göre arkadaşlık adımları atılmışa benziyor"

"Öyle oldu. Neyse benim şimdi kapatmam lazım Fuat Bey'in eşi üst kattaki camdan bana doğru bakıyor. Durup dururken kuşku uyandırmayayım"

"Dikkat et"

"Sen de dikkat et"

Savaş'ın yüzünü ekşiterek "Nerede masa başında mı? Tamam üzerime çay dökmemeye çalışırım ya da dilimi zımbalamamaya..." demesine gülen Sarp "Sonra görüşürüz ara sıra çık oksijen al bir kahve falan iç" dedikten sonra iki arkadaş karşılıklı olarak telefonlarını kapattı.

Bu gülüş iyi olmuştu çünkü Meltem Hanım bu görüşmeye Sarp'ın endişe duyduğu gibi bir anlam yüklemeden pencerenin önünden ayrılmıştı. Sarp ise olduğu yerden eve doğru bakarken bir yandan da derin düşüncelere dalmıştı. Fuat Bey'in koruma konusundaki hassasiyetinin muhakkak önemli bir nedeni olmalıydı. Aksi halde kızını bu kadar sıkboğaz etmesi çok manasız olurdu.

•●●·٠•●●•٠·˙

Akşam olduğunda Fuat Bey iş yemeği olduğu gerekçesiyle gecikeceğini haber vermiş bu yüzden de Mira ve Meltem Hanım akşam yemeğini baş başa yiyip ayrı odalara dağılmıştı. Zaman da geçmek bilmiyor gibiydi. Mira sıkıntıdan ne yapsam ne etsem diye düşünürken kapısı Pelin tarafından çalınmış ve an itibarıyla sıkıntısına çare bulunmuştu çünkü İncilay Hanım'ın kermesi için yapmayı planladığı takıların malzemeleri gelmişti.

Mira torbaları kaptığı gibi "Ben çardaktayım bütün gece bunlarla uğraşmak istiyorum. Bana bir de müzik çalar getirir misin?" deyip apar topar odadan çıkmış ve annesine de bahçede olduğunu haber verip hemen çardağa geçmişti. Kısa süre içinde de oraya kendisine ait küçük bir yerleşim alanı kurmuştu.

Bu tek başına halleri halen orada olan Sarp'ın da dikkatini çekmişti. Ayten Hanım bir tepsiye Sarp için çay ve çörek koyuyor bu defa pencereden Mira'yı izleyen taraf Sarp oluyordu. Aklından Mira'nın "Çünkü çok yalnızım anladın mı? Konuşabileceğim sohbet edebileceğim bir derdim olduğunda arayabileceğim Defne haricinde tek bir arkadaşım bile yok" deyişleri geçiyordu da bu konuda hiç de mübalağa etmiyor gibiydi.

Mutfakta yaptıkları konuşmanın ardından Mira odasına kapanmış ve Sarp ne zaman Pelin'e sorsa hâlâ odasında olduğunu öğrenmişti. Hava onun yaşındaki bir kızın eve kapanmak istemeyeceği kadar güzeldi ama o kendisini dört duvara hapsetmişti. Defne'de ortalarda yoktu. O da muhtemelen şu iş yemeğinde Fuat Bey'e eşlik ediyordu. Sarp düşünüyordu da bu iş yemeği gerçekten de bir iş yemeği miydi acaba? Belki de değildi.

Sarp'ın düşüncelere daldığı sırada içeriye Pelin girmiş ve "Anne Mira abla çörek pişti mi diye sormuştu ona da bir tabak yapalım" der demez Ayten Hanım'dan "Ben sana Mira Hanım'a abla diye hitap etme sonra Meltem Hanım mesafemizi koruyamıyoruz diye bana kızıyor dememiş miydim Pelin?" uyarısı almıştı.

"Hanım deyince de Mira abla düzeltip bana hanım deme diyor"

"Meltem Hanım ne diyorsa o. Seni bir kez daha uyarmak istemiyorum Pelin lütfen daha dikkatli ol"

"Peki tamam. Şimdi Mira Hanım'ın yanına gidebilir miyim? Yardım için yani... Kermese kadar takıları yetiştirmesi lazımmış hem teraryum malzemeleri gelince daha onları da yapacak"

"Sakın! Şimdi siz konuşurken ipin ucunu kaçırıp gülüşürsünüz Meltem Hanım'ın da kulağına gider. Akşam akşam kriz çıkmasını istemiyorum. Sen yarın Mira Hanım okuldayken takıları yapmaya devam edersin"

"Peki anne"

Sarp bu konuşmalara ister istemez kulak kabartmıştı. Kızın kiminle nasıl konuşulacağına bu denli karışılıyorsa Mira'ya evinde bile rahat yoktu anlaşılan. Arkasını dönüp "Ben bahçede olacağım. Mira Hanım'ın çay tepsisi hazırsa giderken onu da götürebilirim" dediğinde Ayten Hanım hemen ikisinin tabaklarını tek ve büyük bir tepside bir araya getirmiş Sarp'ta beklerken Pelin'den Mira'nın üzerine bir hırka ya da şal gibi bir şey getirmesini rica etmişti.

Tüm bunlar olurken Mira da bir yandan müzik dinliyor bir yandan da dalmış bir halde takılarını yapıyordu. Kapı tarafındaki hareketlenme dikkatini çekince de gözü tek omzunda hırka ve elinde tepsiyle kendisine doğru yaklaşan Sarp'a takılmıştı. Şaşırmıştı da. Bu şaşkınlığını "Senin gittiğini sanıyordum" diyerek belli ederken Sarp önce tepsiyi masaya bırakmış sonra da "Mesaim bitti ama Fuat Bey kendisi gelene dek bir süre daha burada kalmamı istedi" deyip elindeki hırkayı estiği gerekçesiyle izin isteyerek Mira'nın omuzlarına koymuştu.

Mira böyle bir incelik yapmasını beklemiyor olacak ki tek kelime edemeden ona bakıp kalmıştı. Hay aksi! Bir de adama bütün gün o kadar laf etmişti. Sarp ise onun gerçekten çok yalnız olduğunu gözleriyle gördüğü için tavrını bu sabahın aksine biraz yumuşatmak istemişti. En azından mesai saatleri dışında. Bu doğrultuda da sandalyeyi işaret edip "Biraz sizinle oturabilir miyim? Belki yardımım da dokunur. Pelin bu takıların kermese kadar yetişmesi gerektiğini söylemişti" diyerek kızı şok üstüne şoka sokmaya devam ediyordu.

Afallayan Mira kesik kesik "Ta-Tabii... Otur yani sorun değil" dediğinde Sarp çayını ona doğru yaklaştırıp malzemelere ve hazırladığı takılara şöyle bir göz attı. Mira da çaktırmamaya çalışarak ona bakıyordu. Ne olmuştu bu adama böyle anlamıyordu. Defne ile bir konuştu 180 derece döndü resmen.

"Sen takı yapmaktan anlar mısın ki?"


sdfghj.gif


Mira'nın sorusuyla bakışlarını ona doğru çeviren Sarp yüzündeki ciddiyete pek de uymayan sempatik bir ses tonuyla "Anlayıp anlamadığımı bilecek herhangi bir tecrübem olmadı desem?" deyince onun aksine Mira hemen gülmüş ve kollarını önündeki kutulara sarıp "O halde sakın malzemelerime dokunma derim tabii ki" demişti. Böyle yapması Sarp'ın da yüzünde minik mini minnacık bir tebessüm belirmesine neden olmuştu.

"Takılıyordum. Yardıma asla hayır diyemem"

"Pekala sizin için ne yapabilirim?"

"En kolayından başlayalım"

Mira önüne bir bileklik bırakıp ucunu kapattığı misinayı uzattı ve Sarp'ın almasıyla da önünde gördüğü bileklikteki gibi boncukları sırayla misinaya geçirmesini söyledi. O basitleri hallederken Mira da daha çetrefilli modelleri rahat rahat yapardı artık.

Onlar müzik dinleyerek takıları yaparken Meltem Hanım da pencerenin önünden ikisini izliyordu. Aslında aşağıya inip bir görünmek o sırada da Pelin'e yaptığı gibi Sarp'a da sadece işiyle ilgilenmesi gerektiğini söylemek isterdi ama Fuat Bey kendisinin haberi olmadan Sarp'a herhangi bir müdahalede bulunulmamasını söylemişti. Meltem Hanım da böyle bir şey için şu an eşini arayıp iş yemeğini bölmek istemiyordu. Ama geldiğinde muhakkak eşiyle bu konuyu konuşacaktı.

"Yapabildin mi?"

Sarp yaptığı kadarını gösterip onay aldıktan sonra aynı şekilde yapmaya devam etmiş sonra da Mira'nın gösterdiği şekilde kapama aparatlarını takıp bitenler kısmına koymuştu. Hiç de fena gitmiyordu doğrusu. Bayağı yapmıştı yani. Bir yerlerden kafalarına taş falan yağmasa bari. Mira metal aksesuarların olduğu kutuyu Sarp'ın önüne koyup boncukların aralarına onlardan da koymasını söyledikten sonra kendi elindeki kolyenin yapımına devam etti.

Sarp söylendiği şekilde yapıp metal aksesuarların olduğu kutunun içinden birbirlerine uyacak olanları seçmeye başlamıştı. Ancak bunu yaparken bir süre sonra gözüne çarpan B harfli uç ve stetoskop şeklindeki kolye ucu onları gören Sarp'ı allak bullak etmişti. B harfi ve stetoskop kardeşi Barış'ı hatırlatan şeylerdi. Biri ismini diğeri de kardeşinin mesleğini çağrıştırıyordu.

Onları diğerlerinin arasından alıp birkaç saniye baktıktan sonra hissettiği şeylerin ağırlığıyla avucunun arasına aldı. Mira kardeşine olanları bilmediği için Sarp'ın bu üzgün görünen haline bir mana verememişti. Bakışları içindeki acıyı ister istemez belli ediyordu ve Mira bunun nedenini bir türlü anlayamıyordu.

Sarp'ın gözlerinin önünden de Barış'ı son gördüğü gün geçmeye başlamıştı. Birlikte maça gitmek için buluştuğu kardeşi ona büyük bir coşkuyla "Tribünleri uçurmaya hazır mıyız Demirkan!" diyerek sesleniyordu sanki. Kalbinin sıkıştığını hissederken elinde olan metal stetoskobu ve harfi daha sıkı tuttu. Onlara dokunmak kardeşine dokunmak gibi gelmiş bu hissi de garipsemişti.


steteskop.gif


Stetoskobu ve harfi avucunun içinde hissederken arabanın içindeki neşeli halleri gözlerinin önünden geçiyor bu güzel görüntülerin üzerine Barış'ın ağabeyine "Sana vücudundan çıkardığım kurşunları yıllara göre ayırdığımı söylemiş miydim?" deyişi Sarp'ın da kardeşine "Koleksiyonunu genişletmek için elimden geleni yaparım. Sanırım 2015 senen hâlâ boş değil mi? Bakalım bunun için ne yapabiliriz" diye cevap verişi gölge düşürüyordu. Bu konuşmayı hatırlamak iyi gelmemişti ona. Boş olan 2015 senesini Sarp'ın üzerinden çıkan alelade bir kurşunun değil Barış'ın sırtından çıkan ve onun ölümüne neden olan kurşunun doldurması canını çok acıtıyordu.

Sarp farkında değildi ama Mira'nın tüm dikkati ona doğru kaymıştı. Bir eline bakıyor bir ona bakıyor o metal uçlara bakarken ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. Bunu bilebilmesi mümkün değildi elbet. Sarp tuttuğu nefesi zorlukla verdikten sonra harfle stetoskobu görebileceği şekilde masanın üzerine bıraktı. Bir gözü onlarda bir gözü eline aldığı bileklikte olarak işine devam ederken Mira'nın merakına yenilip "Bir şey mi oldu?" diye sormasıyla Sarp'ın telefonunun çalması bir oldu. Zamanlama o kadar iyiydi ki...

Sarp oturduğu yerden "Kusura bakmayın bunu cevaplamam gerek. Hemen dönerim" diyerek kalktıktan sonra durgun bir halde masadan uzaklaştı. Mira da onun ardından masadaki metal uçları eline almıştı. Sarp nasıl sıkı tuttuysa hâlâ sıcaklardı. Bunların onu neden bu denli etkilediğini ister istemez merak etmişti. Acaba sorsam söyler mi diye düşünmüyor değildi.

O anlarda Barış'ı hatırladığı için ister istemez sarsılan Sarp da arayanın Savaş olduğunu anlayınca hemen açıp direkt konuya girerek "Bir şey bulabildin mi?" diye sordu. İşe yarar bir şeyler vardı elbet. Onun gibi aynı Savaş'ta direkt konuya girmiş ve her zamanki duygusuz anlatımıyla öğrendikleri şeyleri bir bir sıralamaya başlamıştı.

"Kız için ilk kez ne zaman koruma tutulduğunu araştırırken ilgini çekebilecek çok daha önemli bir detay yakaladım. Bununla bağlantılı olabilir hatta büyük ihtimalle aynı senelere denk geliyordur"

"Ne buldun?"

"Fuat Çeliker'in yıllar öncesine ait bir ifadesi... Uzun bir ifade o yüzden özet geçmeye çalışacağım. İstersen sonra tam halini okursun"

"Dinliyorum sen anlat"

"Kızı Mira'nın on altıncı yaş gününde Fuat Çeliker'e gönderenin belli olmadığı şüpheli bir kutu ve hemen ardından bir zarf gelmiş. Kutuyu açtığında içinden kızının neredeyse her adımının gözlendiğini belli eden fotoğraflar çıkmış. Bahçede oynarken okula giderken yüzme ve binicilik kurslarında arkadaşlarının doğum günlerinde yani aklına gelip gelebilecek her yerde fotoğrafları çekilmiş. Gelen zarfın içindeki notta da "Sevdiklerinin kıymetini kaybetmeden önce bilmelisin" yazıyormuş"

"Üstü kapalı şekilde kızının hayatıyla tehdit edilmiş yani"

"Aynen öyle. Ama bekle çünkü dahası da var. Fuat Çeliker kutuyu zarfı ve kızının bulunduğu yerlerdeki güvenlik kameralarını inceletmiş polislerin yardımına da başvurmuş ama bir sonuç alınamamış. O her kimse profesyonel biri olmalı ki ardında hiçbir iz bırakmamış. Uzun zaman da sesi soluğu çıkmamış. Ta ki Mira Çeliker'in on dokuzuncu yaş gününe kadar. O gün aynı kutudan ve zarftan birer tane daha gelmiş takibi bırakmadım gözüm hâlâ kızının üzerinde der gibi"

"Zarfta yine aynı sözler mi varmış?"

"Bu defa "Zaman azalıyor" yazıyormuş"

"Bu kutu ve zarftan en son ne zaman gelmiş?"

"Yirmi ikinci yaş gününde"

"Zarfta yazılan ne?"

"Son üç"

"Ne olacaksa yirmi beşinci yaş gününden sonra olacak yani"

"Öyle görünüyor"

"Nereye geliyormuş bu kutular ve zarflar?"

"Bazen eve bazen şirkete bazen de golf kulübüne"

"Mira bu tehdidin başrollerinden biri olduğunu biliyor muymuş?"

"On altı yaşındayken ifadesine başvurulmuş ama kız takip edildiğinin farkında bile olmadığından pek bir şey çıkmamış. Babasının kendisiyle tehdit edildiğini bildiğini düşünmüyorum ama yine de belli olmaz tabii sonradan konuşmuş olabilirler"

Sarp'a göre Mira hâlâ bilmiyordu. Bilseydi bu denli başına buyruk bir kız olmaz babasının endişelerini anlamaya çalışırdı ama şimdi bir şey bilmediği için daha çok yasaklara karşı kendine göre bir duruş sergilemeye çalışıyordu. Sarp sessizdi. Fuat Çeliker'i kızıyla tehdit eden ve etmeye de devam eden kişi bunu neden yapıyor olabilir diye düşünüyor ama bir sonuca varamıyordu. Bunca senedir bu konuda herhangi bir gelişme kaydedilememiş olması da aklına hiç yatmamıştı. İlla gözden kaçan bir şeyler olmalıydı.

"Mira'nın on altıncı yaş günü demiştin değil mi? Bir araştıralım bakalım o yıllarda Fuat Çeliker ile çatışma halinde olan kimler varmış"

"Tamamdır. Bir şey öğrenen diğerini arıyor o halde"

"Sağ ol Savaş"

"Ne demek işimiz..."

"Selçuk'un niye sesi soluğu çıkmıyor? Operasyona gitti demiştin yaralanma gibi bir durumu olmadı değil mi? Bak hastanedeyse ve ben bunu sonradan öğrenirsem fena bozuşuruz"

"Tek parça halinde geldi merak etme. Akşam eve gittiğinde arar o seni zaten... Aa! Hatta şu an kendisi kadrajıma girdi. Asansörlerin önünde Derin'e yakalanmış bizim Kızılgerdan ne anlatıyorsa bitik bir halde gözlerini deviriyor"

"Hadi sen git kurtar onu sonra yine görüşürüz"

"Görüşürüz"

Telefonu kapattıktan sonra Sarp bir süre olduğu yerde kalmış hemen masaya geri dönmemişti. Açıkçası bu korumalık görevini artık çok daha ciddiye alması gerektiğini düşünüyordu. Defne'nin "Fuat Bey sadece kızını her türlü bilinmezlikten korumaya çalışan bir baba" demesi de şimdi anlamlanmıştı. Görünen o ki bunca zamandır ne zaman ve nereden geleceği belli olmayan bir tehlike ile karşı karşıya kalmışlardı.

Bakışları kulağına gelen müziğin sesiyle birlikte masaya doğru gittiğinde Mira'yı oturduğu yerde göremedi. Anlık bir endişeyle "Mira!" diye seslendi bir yandan da etrafa bakınarak. Ancak boşuna telaşlanmıştı çünkü Mira bu seslenişle eğildiği yerden çıkıp saçı başı karışmış halde "Ne?" deyip etrafına bakınmaya başladı. Elindeki boncuk düşünce onu yerden almak için masanın altına eğilmiş herhalde.

Göz göze geldikleri anda Sarp'ın rahatladığı çok net anlaşılıyordu. Ağır adımlarla yanına gidip az önceki yerine otururken "Bir an sizi göremeyince..." demeye çalışınca Mira da hemen muzur bir tonlamayla "Ne o senden kaçmayı başarabilen biri olduğunu anlayınca korktun mu Sarp?" diye sorarak sözünü kesti.

"Böyle bir endişe taşıdığımı gerçekten de düşünüyor musunuz?"

"Elbette! Sonuçta bunu yaptığım ilk seferde işsiz kalacaksın"

"Neyse ki böyle bir şeyi asla başaramayacaksınız"

"Bu iddia ilgimi cezbetti! Sanırım geziden döndükten sonra bu konuda seninle biraz uğraşacağım"

"Yenilgiye uğradığınız anlardaki üzüntünüzü görmek beni sevindirmeyecek Mira Hanım"

"Yana yakıla beni aradığın anlarda yüzündeki ifadeyi izlemek beni çok güldürecek Sarp Demirkan"


anigif.gif


Mira ona bakıyordu da Sarp'ta gerçekten de bir farklılık vardı. Acaba bu devamlılığı olacak bir değişim miydi yoksa mesai saatleri dışında olmasının verdiği bir rahatlık içerisinde miydi? Açıkçası Mira mesai saatleri dışındaki halini daha tahammül edilir bulmuştu. Hep böyle olursa onunla gayet güzel anlaşabilir gibi görünüyordu.

Aralarındaki buzları biraz da olsa eriten bu konuşmanın üzerine Mira az önce yaptığı anahtarlığı eline alıp tam onu Sarp'a uzatacaktı ki gözü güvenlik kapısından geçen araca takılınca bunu hemen yapamayıp "Babam geldi" dedi. Fuat Bey'in geldiğini duyunca Sarp önce giriş kapısına bakmış sonra da "Babanız geldiğine göre ben artık gidebilirim. İyi akşamlar Mira Hanım" diyerek ayaklanmıştı. Ancak tam kalktığı anda da Mira tedirgin bir ses tonuyla "Sarp beklesene!" deyince diğer adımını atmaya fırsat bulamamıştı.

Mira oturduğu yerden kalkıp yanına geldikten sonra avucunun içinde sıkı sıkı tuttuğu anahtarlığı ani bir şekilde ona doğru uzatıp "Neden bilmiyorum ama senin için bir anlamı var gibiydi. Bu sende kalsın" dedi. Sarp'ın bakışları anahtarlıktan sarkan metal stetoskoba ve B harfine takılmıştı. Anlamı vardı. Hem de onun için çok büyük bir anlamı vardı.

Mira'nın böyle bir şey yapacağını beklemediği için ne diyeceğini de ilk anda bilememişti ama sonra anahtarlığı avucunun içinden alıp sıkı sıkı tutarak Mira'ya baktı ve biraz önceki keyifli halinden eser kalmamış gibi burukça "Teşekkür ederim Mira Hanım. Çok teşekkür ederim" dedikten sonra kendisine seslenen Fuat Bey'e doğru yürümeye başladı. Yürüyordu ama bir yandan da Mira'nın ellerinde ısınan anahtarlığı sıkı sıkı tutmaya devam edip ara sıra omzunun ucundan ona doğru bakıyordu.

Mira'nın da gözleri üzerindeydi. Gerçeği söylemek gerekirse Sarp'ın sadece atlatılamaz biri olması değil hayatındaki gizemli tarafları da merakını epey bir cezbetmişti. Onunla ilgili daha fazla şey öğrenme isteğiyle dolduğu bir gerçekti. Enteresan şeyler öğrenecek gibiydi çünkü.

Fuat Bey ile kapı önünde kısa bir konuşma yapan Sarp çok geçmeden içeriden çantasını alıp kendi aracına doğru yürümeye başladı. Anahtarıyla uzaktan kapıları açtığında istemsizce çardağa doğru baktı. Mira oradaydı ve gidişini izliyordu. Kısa bir an birbirlerine baktıktan sonra Sarp aracına binip oradan uzaklaşmış Mira'da Defne dışında biriyle ilk defa rahat bir şekilde konuşabilmesinin şaşkınlığıyla ardından bakıp kalmıştı. Sarp'ın gelişi bu evdeki düzeni her yönden değiştirecek gibiydi.

erdghjk.gif


8.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 

Ekli dosyalar

  • sedfgh.jpg
    sedfgh.jpg
    46,5 KB · Görüntüleme: 9
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
MirSar.png

9.Bölüm : Defne'nin özelliği ne?

Sarp'ın ardından masaya geri dönen Mira yaptıkları takılara şöyle bir göz atıp malzemelerinin olduğu kutunun içine doğru eğildi. Yuvarlak uçlu kargaburnu eline alıp metal malzemeleri onunla karıştırırken Sarp'a yaptığı anahtarlıkta kullandığı metal uçlardan birer tane daha olduğunu görüp onları diğerlerinden ayırdı. B harfi ve stetoskop ne anlama geliyordu elbette şu an için bilemiyordu ama merakını da epey bir cezbetmişti. Belki de Defne biliyordur diye düşünmeden edemiyordu.

Babasının yanına gitmeyi kısa bir süreliğine erteleyip masaya geri oturdu ve bu iki metal ucun Sarp için ne manaya geldiğini düşünerek onlardan bir tane daha anahtarlık hazırladı. Biten anahtarlığı gözünün önünde sallarken aynı anda da "Kız arkadaşı doktor olabilir mi? Mesela Buket adında bir doktor..." diye fısıldadı ama bunu yapar yapmaz da gözleri kısıldı. Sarp'ın bir kız arkadaşı olamazmış gibi gelmişti ona. Adamın suratı mahkeme duvarı gibiyken hangi kız dayanırdı ki ona? Sürekli ciddiydi ve insana kendisini hata yapmış da özür dilemeliymiş gibi hissettirecek şekilde dik ve otoriter bakışları vardı. Öyle miydi gerçekten?

Mira elindeki anahtarlığı kendisi için saklamak istediğinden cebine atmış o sırada da Sarp ile Defne'nin sohbetlerini anımsamıştı. O anlarda bu koruma efendi gayet güler yüzlüydü ve kabul etmek gerekirdi ki karşısındaki kadına gerçekten de nazik ve kibar davranıyordu. Düşünüyordu da mesai dışındaki Sarp kendisine de gün içindeki halinden farklı davranmıştı. Gözlerinin önüne önce yanına gelirken getirdiği hırkayı omuzlarına koyuşu sonra da takı yaparken ki hâl ve tavırları gelmişti. Bu adam kafasını çok karıştırıyordu çünkü sabah farklı akşam farklı bir Sarp ile karşı karşıya getirmişti Mira'yı.

Ne yalan söylesin Mira mesai saatlerinin dışındaki Sarp'ı daha tahammül edilesi bulmuştu. O diğeri gibi somurtkan donuk katı ve korkutucu değildi. Bunların hiçbiri olmadığı gibi aksine hoş sohbet biri gibiydi. Hatta ona "Bu iddia ilgimi cezbetti! Sanırım geziden döndükten sonra bu konuda seninle biraz uğraşacağım" dediğinde yüzündeki gülüş de sıcacıktı. Öyle soğuk usulen olan bir gülümseme değildi yani gözlerini de işin içine katan samimiyetteydi.

Oturduğu yerden uzanıp Sarp'ın hazırladığı bileklikleri eline alarak onlara bakarken hepsinin aynı muntazamlıkta ve yanlışsız dizilmiş olduğunu görünce "Hiç fena değil Robocop!" deyip tebessüm etti. Yüzündeki ifade çok geçmeden silinmişti çünkü bir an Defne'nin onun ile ilgili "2015 yılında teslim olmuş bir suçluyu gözünü bile kırpmadan öldürdüğü için açığa alınmış" dediğini anımsamıştı. Bu detayı hatırladıkça kaşları da istemsizce çatılıyordu. Nasıl bir insan teslim olmuş birine ateş açardı ki diye düşünmeden edemiyordu. Vurduğu adamın ölmüş olması da ürpermesine neden olmuş ve hemen oturduğu yerden kalkıp malzemelerini toparlamaya başlamıştı.

Malzemeleri koyduğu kutuları üst üste dizip önce torbaları bileklerine geçirdi sonra da kutuları eline alıp kapıya doğru gitti. Neyse ki kapı çalmasına gerek olmadan açılmış ve Pelin onu görür görmez elindekilerin bir kısmını alarak "Ben de bir ihtiyacınız var mı diye sormak için yanınıza geliyordum Mira Hanım" demişti. O an Mira'nın gözleri devrilmiş ve genç kızı "Yine hitaplar konusunda bir ambargo uygulanmış galiba. Benim de her defasında şaşırmam yok mu?" diyerek gülümsetmişti.

Kızlar kendi aralarında konuşup sessiz sedasız gülüşürken Sarp'ta onlardaki keyiften eser yoktu. Malikaneden ayrıldığından beri arabasını nereye gittiğini bilmeden sürmüştü. Sonunda aracını sahile yakın bir yere park edip dışarıya çıktı ve temiz havayı ciğerlerine doldurup gözlerini yumdu. Yumduğu gibi de açmıştı çünkü o karanlığın içinde kardeşinin son nefesini verirken ki ifadesi canlanıyordu her seferinde. Kravatını sökercesine çıkarıp sahile doğru attı adımlarını. Her adım gözlerinin doluşunu hızlandırıyor o da buna engel olacak gücü kendisinde bulamıyordu.

lkjh.gif


Sahil kenarına gelip atabileceği bir adımı kalmadığında başını eğip olduğu yere hafifçe vuran dalgaları izlemeye başladı. Önünde korkuluk yoktu. O an kollarını iki yana açıp kendisini öne doğru bırakarak o dalgaların arasında kaybolup gitmek istemişti. Zihnen yapmıştı da bunu. Çırpınmadan dibe doğru hızla inen bir Sarp vardı gözlerinin önünde.

Gün geçtikçe hissettiği acı dayanma sınırını iyiden iyiye zorlar olmuştu. Dört yıl... Boşa kürek çektiğini hissettiği dört koca yıl! Katilini bulamadığı her gün Barış'a bir özür borçlanıyormuş gibi hissediyordu. Başarısız olmuştu. O tetiği çeken her kimse ona yaklaşacak adımlara bir türlü yaklaşamamıştı. Delirecek gibi oluyordu. O kimdi ki kendisini bu kadar güzel kamufle edip ardında iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu?

Başını gökyüzüne doğru kaldırırken az önce ne kadar kötü hissediyorsa parlayan yıldızları gördüğünde de içini bir o kadar huzur kaplamıştı çünkü bir umudu olduğunu hatırlatmıştı bu yıldızlar ona. Önce Mira'yı onunla ilişkili olarak da Fuat Bey'i anımsamış ve kendisine söylediği "O adamı bulmak istiyorsan eninde sonunda yolun bana düşecektir. İstediğim takdirde elimin kolumun nerelere kadar uzanabildiğini bir bilsen şaşar kalırdın. Aradığın adamı girdiği delikten çıkarabilecek biri varsa emin ol bu kişi benden başkası olmayacaktır Sarp" sözleri zihninde dönüp durmaya başlamıştı. Yapabilir miydi bunu diye düşünmeden edemiyordu. Tabii bunu öğrenmenin de tek bir yolu vardı o da küçük bir avans almaktı. Fuat Bey bu dediğini gerçekten de yapabilecek biriyse küçükte olsa Sarp'a bir bilgi vermeliydi artık.

Olay yeri incelenirken bölgedeki hiçbir kameradan sağlıklı bir görüntü elde edememişlerdi. İşe yarar olabilecekler de her ne hikmetse o anı görüntülememişti. Belki de Fuat Bey o uzun olduğunu iddia ettiği koluyla gerekli kişilere ulaşıp o güne dair bir kayıt elde edebilirdi ya da daha çok işine yarayacak bir şey...

Sarp'ın bunları düşündüğü sırada Fuat Bey de Mira'nın yeni koruması hakkında ne düşündüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Açıkçası kızının kafası Sarp konusunda biraz karışıktı yani henüz kesin bir kanıya varamamış iyi kötü yanlarının baskınlığını ölçer olmuştu.

Baba kız konuşurken Meltem Hanım'ın sohbetlerine kulak kabartıp okuduğu kitaptan gözlerini almadan "Şimdilik tek sorun Mira ile mesafesini ayarlayamaması. Onun haricinde dikkatli ve profesyonel bir gence benziyor" demesi dikkatleri üzerine çekmişti. Mira ile Fuat Bey'in bakışlarını üzerinde hisseden Meltem Hanım başını kaldırmadan sadece bakışlarını onlara yöneltmiş ve söylediği şeyi biraz daha açması gerektiğini anlamıştı. Görünen o ki böyle düşünen sadece kendisi vardı.

"Çardakta otururken bir koruma ve işveren gibi görünmüyordunuz. Ayrıca senin çalışanlarımızla bu kadar senli benli olman benim canımı biraz sıkıyor Miracığım. Sayende bu konuda bir adım bile ilerleyemedik. Seni sürekli uyarmak zorunda kalmaktan bıktım"

"Saat göz önüne alınacak olunursa eğer o sırada o koruma ben de işveren değildim. O sadece evine gitmesi gerekirken babamın isteği üzerine hiçbir mecburiyeti olmamasına rağmen biraz daha burada kalmıştı ve o sırada da kermes için takı yapmama yardım etti. Konuşurken insani bir tepki vererek ara sıra tebessüm etmiş olabiliriz ama bunun kötü bir şey olduğunu sanmıyorum. İçini rahatlatacaksa eğer bana mesai saatlerinin içinde de dışında da hâlâ Mira Hanım diyor"

"Aksi olamaz zaten"

Mira kitabını okumayı sürdüren annesine uzun uzun baktıktan sonra cevabını gerçekten merak ediyormuş gibi "Defne'nin özelliği ne?" diye sorunca Meltem Hanım'ın bakışları "Bu soruya sen cevap vermek ister misin Fuat?" dercesine eşine dönmüştü. İstemiyor gibiydi. Fuat Bey'in sessizliği karşısında Meltem Hanım kitabını sinirle kapatıp sehpanın üzerine bıraktı. Görünen o ki Defne'nin varlığı Mira'nın sandığının aksine annesini epey bir rahatsız ediyordu.


dfhgfh.png


Mira sorusunun ardından ortamın soğuması sebebiyle bakışlarını anne ve babasının arasında gezdirirken aniden sessizliği bozup "Defne ile olan arkadaşlığıma bir şey demiyorsunuz. Ayrıca birbirimize de ismen hitap ediyoruz. Ama sizin açınızdan bakacak olursak eğer onun da bana Mira Hanım demesi gerekiyor. Sonuçta babamın asistanı öyle değil mi? Tırnak içinde "çalışan" yani. Ama demiyor. Demediği gibi onunla istediğim gibi görüşüp konuşup şakalaşabiliyorum ve bununla ilgili ne bana ne de ona bir uyarı gelmiyor" deyince bu defa Fuat Bey konuya dahil olmuş ve "Defne'yi uzun yıllardır tanıyoruz ve o artık sadece bir çalışan değil aileden de biri oldu. Annenin çalışanlarla alakalı konularda bazı zamanlar fazla detaycı olduğunu düşünsem de yine de ona hak vermiyor değilim. Bu evde bir düzen sağlaması gerekiyor ve bunun için de kendi uygun gördüğü yolda ilerliyor" diyerek Meltem Hanım'ın rahatsız edici bakışlarının muhatabı olmuştu.

Mira az önceki konuyla alakalı derin düşüncelere dalarken bir yandan da saçından seçtiği tutamı parmağına dolaya dolaya anne ve babasını izliyordu. Ne yalan söylesin Defne'nin her durumdan muaf tutulması ve annesinin babasına karşı olan imalı tavırları kafasını kurcalamıştı. Bu konu aralarında ciddi ciddi gerginlik mi yaratıyordu onların?

Ortamda ölüm sessizliği yaşanırken salona elinde telefonla Pelin girmiş ve doğrudan Mira'ya yaklaşıp telefonu ona uzatarak "Damla Hanım size kişisel telefonunuzdan ulaşamayınca merak etmiş Mira Hanım" demişti. Ulaşamamış mı? Bakışlarıyla etrafı tarayan Mira "Cep telefonumu bahçedeki sandalyede unuttum galiba. Ben konuşurken sen de telefonumu getirir misin Pelin?" dedikten sonra genç kızın elindeki telefonu aldı. Ayağa anne ve babasından izin isteyerek kalktıktan sonra da "Selam Damla" diyerek gözlerini devire devire salondan ayrıldı. Annesinin kime nasıl davranması gerektiğini hatırlatan konuşmasından bunalmış gibiydi.

Meltem Hanım ayak seslerine odaklanmış kızının odasına girip kapısını kapatmasını bekliyordu. Çok beklemesine de gerek kalmamıştı. Kapının kapanma sesiyle birlikte salonda yalnız kalmalarını fırsat bilip eşine doğru döndü ve Fuat Bey'e de hissettiği gerginliği birebir yansıtarak "Bir an Defne'nin hayatımızdaki yerinin ne olduğunu kızımıza itiraf edeceğini sandım" dedi. Böyle bir şey yapmayacağını elbette biliyordu ama ben gerildiysem sen de geril Fuatcığım isteğinde olduğu aşikârdı.

Fuat Bey kendisine dik dik bakmayı sürdüren eşine "Bu konu zamanında konuşulup kapatıldı. Yeniden açmaya çalışmak da aile içinde huzursuzluk yaratmaktan başka bir işe yaramaz hayatım" derken aynı anda da yerinden kalktı ama gitmeden önce bir kez daha eşine döndü. "Şu Sarp konusu..." dediğinde Meltem Hanım "Ne olmuş?" der gibi tek kaşını kaldırmıştı. Bir şey olduğu yoktu canım sadece bu konuda da Meltem Hanım'ın bir uyarı alması gerekiyordu.

"Mira'nın yanında seni onaylıyor gibi görünmüş olabilirim ama Sarp konusunda ne ona ne kızımıza ne de bir başkasına herhangi bir müdahalede bulunmanı istemiyorum. Birinin uyarılması icap ederse de bunu ben yaparım. Sen bu işlere karışma lütfen"

"O adamın kızımızla samimiyet kurmasını istemiyorum Fuat"

"Ama ben aksini düşünüyorum. Bunu nasıl yapar bilemem ama Sarp Mira'ya kendisini ne kadar çabuk kabul ettirirse o kadar iyi olur. Ayrıca polislik geçmişi bulunan bir profesyonel olarak kızımızla arasında olması gereken mesafeyi ayarlayabilecek biri. Bu konuda endişelenmene gerek yok"

"Onun bir katil olduğunu unuttun galiba"

"Sen de sana Sarp'ın katil olmadığını söylediğimi unuttun galiba. Bunu en başında seninle konuşmuştuk diye hatırlıyorum"

"Yaşananlar sırasında orada değilken bundan nasıl bu kadar emin olabilirsin ki?"

Fuat Bey eşinin oturduğu koltuğun koluna ellerini dayayıp yüzüne doğru eğildikten sonra "Sence ben bir şeylerden emin değilsem birini körü körüne savunur muyum?" dedi. Meltem Hanım ona doğru dönmemiş sadece bakışlarını eşinin gözleriyle buluşturup beklemeye başlamıştı. Fuat Bey ise önce elindeki gerçek katile ait olan görüntüleri düşünüp tebessüm etti sonra da bakışlarını ciddileştirip "Sen her zaman olduğu gibi yine davetlerinle ilgilen ve Sarp ile alakalı konulara karışma. Zamanı geldiğinde ben ona istediğini verirken o da başına ne zaman ne geleceğini bilemediğimiz kızımızın özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak. Yani onun bana bizim de ona ihtiyacımız var hayatım" dedikten sonra ellerini çekti ve yorgun olduğu gerekçesiyle yatacağını söyleyip salondan ayrıldı. Anlaşılan o ki Fuat Bey Sarp'ın tahmin ettiğinden çok ama çok daha fazla bilgiye sahipti.

•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙

Sarp bu sabah uyanmakta epey bir güçlük çekmişti. Dün gece Çelikerlerin yanından ayrıldıktan sonra eve hemen dönmemiş ve elinde sıkı sıkıya tuttuğu anahtarlıkla kardeşini düşünerek tek başına sahil kenarında oturmuştu. Dalgaların hışırtısı ve rüzgarın hafif esintisi eşliğinde yalnızca Barış'ı değil aynı zamanda Mira'yı da düşünmüştü. Bir yandan kardeşinin katili diğer yandan Fuat Bey'i kızıyla tehdit edenin kim olabileceği derken kafası da allak bullak olmuştu. Eve çok geç bir saatte geldiği için de üzerini bile değiştirmeden salonundaki kanepede uyuyakalmıştı.

Uyanmayı başardıktan sonra hızlıca bir duş alıp gecikmemek adına giyinmeye başladı. Tam o sırada telefonunun sesi de odanın sessizliğini bozup dikkatleri üzerine çekti. Göz ucuyla ekrana baktı ve arayanın Selçuk olduğunu görünce telefonunu hoparlöre alarak "Günaydın ortak!" dedi. Gömleğinin düğmelerini kapatmaya devam ederken Selçuk'un "Günüm pek aymadı be ortak ölüyorum uykusuzluktan" diyen sesi epeyce yorgun olduğunu belli eder haldeydi. Bunun üzerine Sarp'tan da bir "Al benden de o kadar" yanıtı gelmiş ve karşılıklı buruk hislerle tebessüm etmişlerdi. Yıllar geçtikçe iyice ikiz gibi olmuşlardı. Biri ne yaşıyor ne hissediyorsa sanki diğeri de o ayarda şeyler hissedip yaşıyordu.

"Niye uykusuz kaldın Selçuk?"

"Savaş bendeydi. Dün konuştuğunuz şeylerden bahsetti yani şu kızın peşindeki illegal fotoğrafçıdan"

"Bir şey bulabildiniz mi?"

"Konuyla alakalı mı emin değiliz ama..."

"Olsun sen yine de söyle"

"Rauf Gencer ismiyle alakalı bir şey duydun mu bilmiyorum ama o dönemler Fuat Çeliker ile epey bir papaz olmuşlar. Alenen restleşmekten de hiç çekinmemişler. Sonra ne olmuş bilmiyorum ama kanlı bıçaklıyken araları bir anda düzelmiş hatta Fuat Çeliker ve adamın oğlu birlikte iş yapmaya bile başlamışlar. Bu arada baba oğul da golf kulübüne üye. Bu golf kulübünde ne var anlamadım kirli işlerini golf oynama süsü vererek mi planlıyorlar acaba? Gerçi günahını almayayım oğul pek sık gitmiyor gibi görünüyor. Aylardır giriş yapmamış da..."

Sarp bir yandan Selçuk'un anlattıklarına kulak kabartıyor bir yandan da Rauf Gencer ile alakalı düşünüyordu. Aslında golf kulübünde isminin geçtiğini hatırlıyordu ama şu an bambaşka bir şey gelmişti aklına. Bunun neticesinde "Tuğçe Gencer adında bir kızla tanıştım. Mira'nın arkadaşlarından biri hatta sana bir doğum günü partisinden bahsetmiştim ya o partinin sahibesi de oydu" dediğinde araştırdığı bilgileri hafızasından geçiren Selçuk'un "Kızı olabilir mi diye bir araştırayım. Bu arada adamın oğlunun adı Kemal senin de aklında olsun. Bir şey duyarsan ya da tanışırsan daha bir dikkatli incele bakalım bağları ne durumdaymış öğrenelim" demesiyle kapının zilinin çalması bir oldu. Kimdi ki bu?

"Savaş yanında mı?"

"İçeride hazırlanıyor. Ne oldu?"

"Biri geldi. Biraz bekle Selçuk"

Sarp telefonu alıp koridoru geçerek kapı deliğinden baktığında arkası dönük halde olan birini görse de onun Derin olduğunu anlaması hiç de zor olmamıştı. Tanıdığı ve şu an kapısının önünde olabilecek kaç tane kızıl saçlı kadın vardı ki?

Geleni gördüğü gibi hemen Selçuk'a geri dönüp sessizce "Hay aksi! Derin geldi. Benim çıkmam gerek Selçuk oyalanamam. Birazdan arayıp onu bir sebepten yanınıza çağır çünkü çıkmam gerektiğini söylediğimde nereye gittiğimi merak edip beni takip etmesini istemiyorum" dedi. Karşılıklı anlaşıp telefonları kapatırken Sarp kapıyı açmış Derin ise yüzündeki kocaman tebessümle elindeki torbaları kaldırıp "Sana kahvaltı getirdim" dedikten sonra davet bile beklemeden yanağına bir öpücük bırakarak içeriye girmişti. Tabii Sarp'ın yüzünü ekşitip elinin ayasıyla kapıya vurması da bir olmuştu.

Çıkan çarpma sesiyle birlikte irkilip "Yanlış zamanda mı geldim?" diyen Derin bir yandan da evde bir kadın mı var telaşıyla etrafı çaktırmadan incelemeye başlamıştı. Sarp alnını kaşıya kaşıya yanına gelip "Odamın camı açıktı cereyan yapmış olmalı" deyince Derin rahatlamış gibi tebessüm etmiş hemen ardından da bir yandan salonu toparlayıp bir yandan da "Bu evin hali ne böyle? Sen eskiden bu kadar dağınık değildin" adı altında söylenmeye başlamıştı. Hayatı da dağınık değildi o zamanlar. Şimdi hangi parçası nerede onu bile bilmeden yaşayıp gidiyordu.

Sarp onunla birlikte hızlıca ortalığı toparlarken "Neden geldin Derin?" dediğinde aniden durup ona doğru bakan Derin de gelişinden hoşlanmamış gibi görünmesi karşısında kırılsa da yine de bunu sorgulamadan "Seni görmeye geldim. Özledim Sarp" dedi. Göz göze kaldıklarında bakışlarını ilk çeken Sarp olmuştu. Eskiden Derin'in gözlerine ne zaman baksa güzelliğine kapılarak kaybolup gittiğini hissediyordu ama artık öyle değildi. Bir süredir ne zaman Derin ile karşılaşsa onu rahatsız eden bir hisle çevreleniyordu ve bundan da hiç hoşlanmıyordu.

İçten içe bir aksilik mi oldu diye düşünüp "Arasana Selçuk!" dese de bir yandan da yastıkları yerlerine yerleştirip "Ben de öyle" dedi ama isteksiz görünüşüyle Derin'i buna inandırabilmişe benzemiyordu.

"Seni benden uzaklaştıran bir şey mi var Sarp?"

"Uzaklaştıran mı? Bunu da nereden çıkardın?"

"Artık eski Sarp ve Derin gibi değiliz. Bunu bir tek ben fark ediyor olamam öyle değil mi?"


hfghgf.png


Evet artık eskisi gibi değillerdi çünkü Derin'in bahsettiği dönemin üzerinden çok zaman geçmiş çok da büyük acılar yaşanmıştı. Ayrıca ona karşı olan güveni azaldığı için artık eski sevgisinin yerinde olmadığını da hissediyordu. İki eski dost ve iki eski çalışma arkadaşı olmaktan öteye geçmeyeceklerinden artık emindi.

Derin bilmese de Sarp kardeşinin ölümüyle alakalı Derin'den de şüphe ediyordu. Karşı tarafın muhbirinin Derin olma olasılığı canını yaksa da bu seçeneği sırf onu tanıyor diye yabana atmayacaktı. İşin kötüsü ondan şüphelendiğini ne ona ne de Selçuk ile Savaş'a söyleyemiyordu. Onlar çok yakınlardı yani birilerini itham edebilmek için bir şeylerden de emin olmak gerekiyordu. Aslında belki de emin olmak adına bir şeyler yapmalıydı artık.

Derin onun sessizliği ve düşünceli bakışları sebebiyle huzursuz olmuştu. Sarp'ın kendisine karşı duygusal olarak değiştiğini fark ediyordu ama buna sebep olan şeyi anlayamıyordu. Tamam çok ağır şeyler yaşamış ve üstesinden gelmekte de zorlanmıştı ama bu noktada kendisinin sevgisine daha çok ihtiyaç duyması gerekmez miydi? Derin'e göre gerekmeliydi.

İçgüdüsel olarak elini Sarp'ın yanağına yerleştirdikten sonra gözlerinin içine olumlu bir cevap vermesini umar gibi bakarak "Kaldığımız yerden devam etsek olmaz mı Sarp?" dedi. Bu soru sonrası ikisinin de gözlerinin önüne gelen şey aynıydı. Yani depoda yaşanan kaos öncesi birbirlerine sarıldıkları an.

Derin her şeye rağmen birlikte olmalarını istiyor olsa da Sarp için bu şu an mümkün görünmüyordu. Karşısındaki kadın Derin bile olsa güvenmediği ve içinde şüpheler taşıdığı bir kadını hayatına alamazdı. O da Sarp'tı işte! Duygulara kapılarak hata yapmak ona göre değildi. Bazı kırmızı çizgileri vardı ve canının yanacağını bilse de kendisi olmaktan vazgeçemiyordu. Bunu da Derin'den şüphelendiğini hissettiği ilk anda kalbine bir perde çekerek yapmıştı zaten.

"Derin seninle geçmişimize dair harika hatıralarımız var ve emin ol ne yaşarsak yaşayalım onları hiçbir zaman unutmayacağım. Ama biliyorsun işte söylememe bile gerek yok. Yaşadığım olaylar verdiğim kayıplar içine düştüğüm boşluk içimde tahmin bile edemeyeceğin kadar ağır yaralar açtı ve sizler de görüyor olmalısınız ki ben hâlâ o yaraları sarabilmiş değilim. Odağım bambaşka yerde kafam desen hayatım gibi karmakarışık. Benim hayatımın bu döneminde kalbimin sesini dinleyecek gücüm yok. Bu süreçte seni de istemeden üzüp incitebilirim ve ben bunu yapmak istemiyorum. Seninle olan dostluğumuz benim için çok önemli ama eski Sarp olabilmek için öncelikle kendimi her yönden iyileştirmeliyim"

Sözleri biterken belki sesli olarak değil ama zihninden de "Ve seninle ilgili yanıldığımı görmem o muhbirin de sen olmadığından emin olmam gerek" sözleri akıp gitmişti. Sarp'ın gözlerindeki soğukluk Derin'i bu sözlerin üzerine üzmüş ve neyse ki tam gözleri dolarken telefonu çalmaya başlamıştı.

Bakışlarını kaçırıp çantasına yöneldikten sonra telefonunu eline alarak "Selçuk arıyor" dedi ve Sarp'ın sanki bilmiyormuş gibi "Selam söyle. Sen konuşurken ben de gidip çayları getireyim" demesine sadece başını salladı. O konuşurken Sarp da mutfağa gidiyordu. Çay falan koyacağı yoktu çünkü birkaç saniye içinde Derin acilen gitmesi gerektiğini söyleyecekti ama yine de oyalanmak adına yavaşça fincanları çıkarmaya başladı.

Çok geçmemiş ve Derin mutfağa yaklaşıp kapının ucundan buruk bir halde "Kahvaltı ederiz diye geldim ama kalamayacağım. Levent Amir bizi yanına çağırmış anlayacağın acilen gitmem gerek" demişti bile. Anlaşılan o ki Selçuk'un araması amirden gelen çağrı sebebiyle gecikmişti. Neyse en azından yalan söylemiş gibi bir duruma düşmemişler Derin'i de gerçek bir nedenden ötürü çağırmışlardı.

Sarp elindeki çay kavanozunu tezgaha bırakıp "Olsun bir dahaki sefere bizimkilerde gelir hep beraber güzel bir kahvaltı yaparız" diyerek yanına gelirken çantasını omzuna atan Derin'de bir yandan kapıya doğru yürüyor bir yandan da bu "hep beraber" detayı sebebiyle kinayeli bir şekilde gözlerini deviriyordu. O Sarp ile baş başa olmak yeniden gözlerinde kendisine dair bir şeyler görmek istiyordu ama bu isteği şu sıralar pek mümkün olmayacak gibiydi.

•●●·٠•●●•٠·˙

Çelikerlerin evinde de sıradan bir sabah yaşanıyordu. Kahvaltı bitmiş Fuat Bey çıkmış Meltem Hanım günü planlamaya Mira'da okula gitmek üzere çantasını almak için odasına çıkmıştı. Ancak tam aşağıya inerken gelen bir telefon işleri değiştirmişti çünkü ders iptali söz konusuydu.

Gün içindeki programına göz atıp yaklaşık üç saatlik bir boşluğu olduğunu anlayınca çantasını bırakıp kapısının önünden Pelin'e seslendi. Pelin gelince birlikte kermes için yapacağı şeylere ait malzemeleri yanlarına alarak bahçeye indiler. Tabii Meltem Hanım'ın sorgu sual seansı da başlamıştı. Neyse ki kısacık sürede bahçeye bir örtü serip üzerine de malzemeleri koyarak işe koyulmuşlardı.

Kızlar bir yandan teraryumları hazırlayıp bir yandan da sohbet ederken güvenliğin önünde bir hareketlenme oldu. Mira elinin tersiyle önüne düşen saçı kenara çekip gelen araca baktıktan sonra Sarp'ın geldiğini anlayıp hemen alaycı bir tavırla da "Haah! Bizim dakik Robocop da geldi" deyiverdi. Pelin gülümsemeye başlamış Sarp'ta aracı park edip onları görerek yanlarına doğru yürümeye başlamıştı. Aklından da Mira'nın neden okula gitmek için hazırlanmadığı sorusu geçmiyor değildi.

Sarp kızlara yaklaşmışken koşturarak yanına gelen Çakıl'ın etrafında fır dönüp şirinlikler yapmasıyla kısa bir duraksama yaşamak zorunda kalmıştı. İyi anlaşıyorlardı ve bu Mira'yı sinir ediyordu. Sarp Çakıl Hanım'ı oynatarak yürümeyi sürdürürken onlara tip tip bakan Mira'da kıskançlık dolu bakışlarla "Of Çakıl! Neden ona bu kadar yüz veriyorsun? Ben sana Sarp'ı görünce hırlayacaksın demedim mi? Sevmeyeceğiz biz onu kaçıracağız buraya geldiğine bin pişman olacak. Maviş maviş gördün diye yılışma adama ya!" diye geveliyor Pelin'de söylediklerine gülmeden edemiyordu. Tüm bunları köpeğe mi tembihlemişti gerçekten?

"Mira Hanım"

"Sonunda gelebildiniz Sarp Bey!"

"Okulunuza gitmek için hazır olduğunuzu sanmıştım"

"Ders iptal olmuş yani birkaç saatliğine ikimizde serbest moddayız"

Mira'nın sözü biter bitmez Ayten Hanım'ın kızına seslenişi duyulmuştu. Pelin ne olduğunu anlamak için annesine bakarken Mira'nın gözleri de salondaki pencereden bakıp kızıyla göz göze gelerek perdeyi sertçe çeken Meltem Hanım'a gitmişti. Ayten Hanım'ı annesinin gönderdiğini anlamıştı zaten. Pelin mahcup olmuş bir halde "Ben mutfağa gideyim Mira Hanım" dediğinde ortamda soğuk bir rüzgar esmişti. Bir gün sağlam patlayacaktı ama bakalım o gün ne zaman gelecekti.

Yan gözle Pelin'in eve girişini izlerken "Böyle anlarda kendimi cüzzamlı gibi hissediyorum" deyince Sarp bakışlarını Pelin'den alıp Mira'ya döndürdü. Kız derin bir iç çekip sonra da önündeki aksesuarlardan birkaç tane seçerek canı sıkkın bir şekilde fanusa yerleştirmeye başlamıştı.

Sarp ise yerine geçmek için izin isteyecekken aniden bunu yapmaktan vazgeçip "Size yardım etmemi ister misiniz?" diye sormuş Mira'da bu soruyla ona bakıp kısacık bir an durmuştu. İsterim demek geliyordu içinden ama bunu diyemeden bakışları annesinin az önce durduğu pencereye kaymıştı. Belli ki dün akşamki konuşmaları hatırlamıştı. Halbuki babasının Sarp konusunda annesine çizdiği sınırı bilse çok daha rahat olurdu.

Annesinden çekindiği için önce "Gerek yok sağ ol" dese de Sarp tam yerine geçecekken bu düşüncesinden vazgeçip "Ya da gerek var ya!" diye seslendi. Sarp duyduğu ile şaşırıp "Var mı yok mu?" dercesine bakarak ona doğru döndü. Mira omuzlarını şirin bir tavırla kaldırıp "Laflarız da biraz" deyince ağır adımlarla yanına yaklaştı ve Mira'nın bakışları altında ceketini çıkarıp kenara bıraktı. Yerdeki örtünün üstüne oturduktan sonra Mira neyi nasıl yapacağını anlatmaya başlamış Sarp'ta onu dikkatle dinleyip dediklerini uygulamaya başlamıştı. Bir de ciddiydi ki sormayın gitsin.

Mira ona bakarken bir yandan da düşünüyordu. Bu yüzden de onu biraz daha yakından tanımak için "Kendinden bahsetsene biraz" dedi. Sarp'ın gözleri onun gözleri ile buluşurken Mira'nın içinde tuhaf bir his oluşmuştu. Sanki Sarp kendisinden bahsetmeyi pek de seven biri değil gibiydi.

"Kendimden mi? Neden?"

"Fazla gizemlisin ve hakkında merak uyandırıyorsun. Kafamı kurcalıyor oluşun canımı sıkıyor"


hjk.gif


Sarp sessiz kalınca Mira ona doğru bakıp yüzünün asılmasıyla da "Sustuğuna göre bu aralar kendinle pek de barışık değilsin galiba. Aranız mı limoni?" dedi nokta atışı yapar gibi. Sarp çiçekleri yerleştirmeyi bırakıp düşünceli bir tavırla etrafa şöyle bir baktıktan sonra "Evet kendimle aram biraz limoni. Benden konuşmasak olur mu? En azından şimdilik" deyince Mira'nın merakını daha da çok cezbetmeye başlamıştı.

Mecburen "Peki" demiş olsa da birkaç saniye sonra çenesine hakim olamayıp "Ailenle mi yaşıyorsun?" diye sordu. Tabii sorar sormaz bakışlarını kaldırıp kendisine bakan Sarp ile göz göze gelmiş ve hemen ellerini kaldırıp "Pardon ya sormadım farz et" demek zorunda hissetmişti.

Şaşırtıcı olan şey ikisi de önlerindeki işe odaklanırken Sarp'ın dile gelip "Ailemle yaşamıyorum. Sizin deyiminizle onlarla da aram biraz limoni. Sadece bazı zamanlar kız kardeşimle görüşüyorum o kadar. O da sizin yaşlarınızda" demesi olmuştu. Mira'nın bakışlarının üzerinde olduğunu fark etse de üzgün olduğunu anlamasın diye ona bakmak istememiş sadece derin bir nefes alıp "Doğru yapıyor muyum?" diye sorup konuyu değiştirmeye çalışmıştı. O an Mira'nın aklından başka şeyler geçtiği için sorusu cevapsız kalmıştı. Sarp'ın yüzündeki ifade ona anahtarlık hediye ettiği zamanki gibiydi ve bu da Mira'yı "Ne yaşadı ki bu adam?" sorusuyla baş başa bırakıyordu.

Sohbetin devamlılığını sağlamak isteyen Mira tam "İki kardeş misiniz?" deyip Sarp'ın acısına parmak basmıştı ki bahçeye giren Defne'nin "Ne yapıyorsunuz bakalım?" deyişi duyulmuştu. İkisi de sese doğru bakarken Mira selam verip "Dersim iptal oldu da biz de fırsattan istifade edip kermes için teraryum hazırlıyoruz. Sen de yapmak ister misin?" diye sordu. Bu soruyla birlikte Sarp'ın telefonu çalmaya başlamış ve arayanın Fuat Bey olduğunu görüp kızlardan izin isteyerek yanlarından uzaklaşmıştı.

Mira onun telefonla konuşarak gidişini dalmış bir halde izlerken kulağına gelen şıngırtı sesiyle başını çevirip Defne'nin ceketi çekerken yere düşen anahtarlığı Sarp'ın cebine attığını gördü. O an yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti çünkü belli ki Sarp yaptığı anahtarlığı bir köşeye atmamıştı. Gerçi Defne'nin de bu anahtarlığı görmesi ileride Sarp'ın başına dert olacaktı ya neyse.

"Geleceğini bilmiyordum. Bir şey mi oldu?"

"Fuat Bey golf kulübüne gitti bana da birkaç saatliğine izin verdi. Meltem Hanım konuştukları sırada senin evde olduğunu söylemiş ben de gelip seni göreyim istedim"

"İyi yaptın"

"Müjde mi desem kara haber mi desem bilemedim ama Rauf Bey'in oğlu dönmüş hep beraber kulüpte yemek yiyecekler"

"Ay! O sırnaşık adam mı? Sinir oluyorum ona tabii ki kara bir haber bu!"

"Niye sırnaşık diyorsun ki adam senden hoşlanıyor olamaz mı?"

"Ben ondan hoşlanmıyorum"

"Yakışıklı ama"

"Evet çok yanıltıcı bir görünüşü var. Ben onu fare tuzağına takılmış göz alıcı bir peynir olarak adlandırıyorum ve elimi uzatmaya hiç mi hiç niyetim yok"

"İlahi Mira! Niye adamı bu derece kötü etiketledin anlamadım"

"Gözlerinde karanlık bir şeyler var. Bence vitrinine koyduğu Kemal ile ilgisi yok sadece insanlara kusursuz ama sahte bir kişilik sergiliyor. Hani hikayede katil uşak ya da bahçıvan çıkar herkes şok olur ya... İşte ortada bir hikaye dönüyorsa oradaki uşak ya da bahçıvan o"

"Sadece birkaç kez karşılaştınız ve edindiğin izlenim bu mu gerçekten?"

"İyi bir gözlemciyim diyelim"

"Bence sana ilgisini açıkça gösterdiği ve ısrarcı olduğu için ona sinir oldun o kadar yoksa gayet klas bir adam"

"O halde tez zamanda sana aşık olması dileğiyle!"

"Saçmalama! Bu arada o sırnaşık dediğin adamın kız kardeşiyle arkadaş olduğunun farkında mısın?"

"Ne?"

"Tuğçe Gencer'i diyorum. Hiç bahsetti mi bilmem ama Kemal Bey'in kız kardeşiymiş"

"Şaka yapıyorsun. Soyadı benzerliği olamaz mı?"

"Olamaz"

"Bendeki de şans olsa..." derken Mira'nın gözleri Sarp'a takılmıştı. Babasıyla ne konuşuyor olabilirdi anlamıyordu. Kendisini mi gammazlıyor diye düşünüyordu ama bir şey de yapmamıştı ki ispiyonlayacağı bir şey olsun. Aslında tedirgin olmasına neden olabilecek bir şey yoktu çünkü konuştukları konunun Mira ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu.

Sarp evinden çıkıp buraya gelirken Fuat Bey'e de müsait olduğunda kendisiyle görüşmek istediğine dair bir mesaj göndermişti. Görünen o ki Fuat Bey de müsait bir an yakalamış şimdi de Sarp'ı kulübe çağırıyordu. Ayrıca tanışmasını istediği birileri de vardı. Sarp görüşmeyi sonlandırırken bir iki saatliğine yerine bakacak olan koruma güvenliğin önünden geçmiş o da Mira'nın yanına doğru yürümeye başlamıştı. Tabii Mira onu görünce takılmadan edememişti.

"Hayırdır Sarp babama benimle ilgili şikayetlerini mi sıralıyordun? Halbuki tabiatıma aykırı olarak son derece uslu durmaya çalışıyorum"

Sarp yanlarına geldiği gibi yerdeki ceketini almış ve silkeleyip üzerine giyerken de bu sorusunu "Ortada herhangi bir şikayet yok. Sadece bir iki saatliğine Fuat Bey'in yanına gitmem gerekiyor. Okul saatinize yetişirim" diye cevaplayıp Mira'ı bir yandan rahatlatmış bir yandan da meraklandırmıştı. Niye gidiyordu ki babasının yanına?

Sorgulayıcı bakışlarını üzerine dikip "Sen benim korumam değil misin ne işin var babamla? Yoksa transfer mi oluyorsun Robocop? Hayııır! Lütfen beni bırakma tam da sana alışmaya başlamıştım" dediğinde Defne söyleyiş şeklindeki muziplikten ötürü gülmesini gizlemeye çalışsa da başaramamış Sarp ise renk vermeden "Ben Fuat Bey'i bekletmeyeyim" deyip uzaklaşmaya başlamıştı. Ne ketum adam ya! İnsan bir esprisine karşılık verir hiç olmadı şu sebepten gidiyorum merak etmeyin der.

Sarp geçici olarak gelen korumaya selam verip aracını garajdan almaya giderken Mira da onu izliyordu ve gözden kayboluşuyla birlikte de Defne'ye dönüp büyük bir merakla "Bu adam beni çatlatacak! Ağzından kerpetenle bile laf alamıyorum" deyiverdi. Defne gülümsüyordu. "Ne bilmek istiyorsun ki?" dediğinde Mira da ona "Sen ne kadarını biliyorsun?" diye sordu. Göz göze geldiklerinde Defne herhangi bir şey söylememiş ama Mira'nın "Her şeyi değil mi?" demesiyle de omuzlarını silkip "Baban koruman olarak işe alınacak birini ne kadar araştırmıştır sence?" demişti. Ölümüne araştırmıştır!

Mira kısacık bir an düşünüp küçük bir blöf yaparak "Gerçi böyle diyorum ama ben de bir şeyler öğrendim. Yani kerpetenle çekebildiğim kadarını. Mesela ailesi. Onlara çok üzülüyor. Nasıl üzülmesin ki? Paramparça olmuşlar. Hem kardeşi falan..." deyince Defne şaşırmıştı. Sarp gerçekten de ona Barış ile ilgili yaşananları anlatmış mıydı diye düşünüyor bu kadar sürede bu güveni sağlayabilmelerine de şaşırıyordu. Halbuki Mira kardeş derken Barış'ı değil Sarp'ın bahsettiği kız kardeşini kastediyordu. Paramparça oluşlarını da aralarının limoni oluşundan çıkarmıştı. Ama blöfü de işe yarayacak gibiydi.

"Sarp sana bunları anlattı mı gerçekten?"

"Sen gelmeden önce konuşuyorduk. Niye şaşırdın ki?"

"Kardeşinin ölümüyle alakalı kimseyle konuşmadığını sanıyordum. Sanırım hâlâ kendisini suçluyor"

Ölümü mü? Mira afallamıştı çünkü Sarp kız kardeşiyle görüştüklerini söylemişti. Kaç kardeşi vardı bu adamın yahu! Yine de bozuntuya vermemek için oyuna devam edip "Ölüm bu tabii. Travması çabuk geçmez öyle değil mi? Hem kendisini de suçluyorsa çok daha ağır" demeye çalıştı ama Defne gözlerindeki şaşkınlıktan hâl ve hareketlerindeki tuhaflıktan bir şeyleri çakmış ve bıkkın bir halde "Of Mira! Ağzımdan laf almaya çalışıyorsun değil mi? Yoksa bir şey bildiğin yok" deyip blöfünü patlatmıştı.

"Siz de sorunca paşa paşa anlatın ben de dedektifçilik oynamak zorunda kalmayayım!"

"Yaptığın şey çok ayıptı!"

"Özür dilerim ama anlat ne olur. Bu adamın neler yaşadığını çok merak ediyorum ve asla peşini bırakmaya niyetim yok. Gerekirse gidip ailesini bulur onlara sorarım ortalıkta bir güzel karışır. Hayır yani onu bu kadar taşlaştıran şey ne olabilir ki?"

"Sakın böyle bir şey yapma"

"Anlat o zaman! Gizemi sürdürdükçe merakım daha da çok artıyor"

Defne ne kadarını anlatsa sorun olmaz diye düşünürken Mira'nın dik bakışlarına maruz kalmış ve ona "Söylerim ama kimseye anlatmayacaksın konuştuklarımız da sadece ikimizin arasında kalacak tamam mı? Konuyla alakalı Sarp'a bir şey sormak ya da ima etmek yok" demişti. Oh be!

Mira ağzına görünmez bir fermuar çekip "Ağzımı bile açmam" dediğinde Defne dudaklarını kemirip onun "Hadi!" demesiyle de "Şu Sarp'ın 2015 yılında bir suçluyu vurduğu operasyon vardı ya..." dedi. Mira ne ile karşılaşacağını bilemediği için tedirgin bir ruh haliyle o gün ne olduğunu sordu. Öğrenecekleri Sarp'a olan bakış açısında bir miktar değişime neden olacak gibiydi.

"Sarp'ın kardeşi de oradaymış. Barış doktor olduğu için yardıma ihtiyaçları olabileceğini düşünüp Sarp'ın haberi olmadan operasyon bölgesine girmiş. Sonra bir kargaşa yaşanmış ve Sarp'ı korumak için önüne atladığı sırada sırtından vurulup onun kollarında ölmüş"

Mira anlatılanları gözlerinin önünde canlandırarak dinlerken bir an aklına Sarp'a hazırladığı anahtarlık gelmişti. Demek oradaki metal aksesuarlar ona ölen kardeşini hatırlattığı için bu kadar sarsılmıştı. Mira üzgün bir halde dinlemeyi sürdürürken Defne ona anlatmasının iyi olduğunu düşünüp biraz daha bilgi vererek "Dediğim gibi Sarp kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tutuyor gibi görünüyor. Anladığım kadarıyla ailesi de onu suçluyor ve bu yüzden görüşmüyorlar. Barış'ın eşi de o dönem hamileymiş ve olayı öğrendiğinde erken doğum yapmış. Az kalsın bebeği de kaybediyorlarmış. Ama çocuk ölmemiş yaşıyor. Ona kaybettiği babasının adını vermişler. Barış... Sarp yanına gidemese de bazen uzaktan izliyor yeğenini. Çocuğun annesi onu görmesine izin vermiyor çünkü. Kardeşinin katili de yıllar geçmesine rağmen hâlâ yakalanmadı. Ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolduğuna göre çok profesyonel biri olmalı. Babanla da bir anlaşmaları var. Sarp seni canı pahasına koruyacak baban da tüm imkanlarını seferber edip ona kardeşinin katilini bulması konusunda yardım edecek. Durum kabaca bu yani" dedi.


lkjhgvbn.gif

Mira'nın gözleri dolmuştu çünkü asla bu tarz şeyler duymayı beklemiyordu. Etkilenmişti yalan yok. Ama Sarp'ın yaşadıklarına ne kadar üzülse de babasının ona yardım edecek olmasına da bir o kadar sevinmişti. "İşte benim babam!" diyordu içten içe. Eve döndüğünde belki Fuat Bey'e bir şey söylemeyecekti ama hissettiği gururla ona kesinlikle kocaman bir sarılacaktı.

"İyi misin?" sorusuyla Defne'ye baktıktan sonra göz yaşlarını silip "Sarp dalıp gidiyor bazen. Nereye baktığını anlamıyorum ama ifadesi çok garip oluyor. Sanki beni bırakıp her ne gördüyse peşine takılacak gibi oluyor ama gidemiyor da" dedi. Belli ki merak duyduğu her şeyin nedenini öğrenmeye çalışıyordu.

"Zaman zaman kardeşinin hayalini görüyor. Psikolojik bir şey olmalı. Öyle durumlarda üstüne gitme derim"

Mira duyduğu şeylerin ağırlığıyla oturduğu yerden kalkıp derin derin nefesler almaya çalışırken Defne birkaç dakika sonra kritik bir soru sorup "Ee! Hâlâ Sarp'ı kovdurmaya kararlı mısın?" demiş Sarp'ta hakkında konuşulanlardan habersiz aracını kulübün valesine teslim etmişti. Onlar burada çalıştığı dönemden tanıştıkları için kendi aralarında küçük bir sohbete başlarken kulübün önüne son model bir spor araç yanaşmış ve diğer vale hemen koşturup kapısını açarak "Hoş geldiniz Kemal Bey babanız büyük salonda sizi bekliyor" deyip dikkatleri üzerlerine çekmişti.

Sarp'ın yanındaki vale "Rauf Bey'in oğlu" dese de Sarp onu duymuyor gibiydi. Duymuyordu çünkü bu adamla göz göze geldiği anda zihni ona "Bu adamı daha önce görmüştün hadi hatırla onu!" diyordu sanki. Onun aksine Kemal ilk görüşte tanımıştı Sarp'ı. Bakışlarındaki nahoş anlamda bu yüzden olmalıydı. İşlerini itinayla baltalayan Hayalet'i unutmak onun için ne mümkündü.


dsgsd.gif


9.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst