Güzel Kaçak (Yazan : Nk83)

Hikayeyi nasıl buldunuz?

  • Çok beğendim

    Kullanılan: 0 0,0%
  • Beğendim

    Kullanılan: 0 0,0%
  • Eh işte...

    Kullanılan: 0 0,0%
  • Beğenmedim

    Kullanılan: 0 0,0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
ewrty.jpg

Hikayenin Adı : Güzel Kaçak
Yazan : nk83
Tür : Romantik Komedi
Bölüm Sayısı : 22 + 4 Özel Bölüm (Finali yazılmış hikaye)

Her hakkı saklıdır. Yazardan izin almadan kopyalanıp çoğaltılamaz.

Gifler/Resimler yazdığım hikayenin sahnelerine uyacak şekilde benim tarafımdan yapılmıştır. Hazır giflerin üzerine yazılmış bir hikaye değildir

Hikaye içinde geçen kişi kurum mekan ve markalar tamamen hayal ürünüdür yani kurgusaldır. Hikayede geçebilecek herhangi bir şeyde de reklam niyeti yoktur.

sdgfh.jpg

Ana Karakterler / Oyuncular

Şebnem Çetiner : Candice Accola King
Kerem Günsür : Jared Padalecki
Fiko : Willie Garson

Konusu

"Güzel Kaçak" adlı hikayemin baş kahramanı olan Şebnem Çetiner ailesinin kendilerine maddi manevi uygun gördüğü Okan ile evlilik yolundadır. Ancak adam o kadar tahammül edilemez biridir ki Şebnem ona daha fazla katlanamayacağını düşündüğü için ani bir kararla ortadan kaybolur. Hem de aileleri tarafından evleneceklerinin cemiyete açıklandığı gece!

İki hafta sonra o Okan denilen kazuletle evlenmektense sürüm sürüm sürünürdü daha iyi!

Artık babası da iflastan kurtulmak için başka bir yol bulsun canım ailenin enayisi miydi bu kız allasen!

Bu kaçış hem aileler arasında gerginliğe yol açmış hem de kendi ailesini maddi anlamda zora sokmuştu. Zora sokmuştu çünkü Okan'ın ailesi bu evlilik gerçekleşmezse şirketlerini bu dar boğazdan kurtarmak için parmaklarını bile şıklatmazdı. Tabii Şebnem'in bu konuda ailesini düşünmek gibi bir kaygısı da yoktu. Onlar kızlarını düşünmezken o neden onları düşünsün ki değil mi?

Şebnem'in alkolik teyzesine güvenerek çıktığı yolda işler istediği gibi gitmeyince kabak esas oğlanımızın yani Kerem'in başında patlamak durumunda kalacaktı. Şebnem adamın hayatına bir girecek pir girecek ortalığın da tozunu attıracaktı. Tabii çekilecek dertler de bitmeyecekti. O Kerem'in hayatını allak bullak ederken Kerem'in en yakın dostu olan Fiko'da Şebnem'i doğduğuna doğacağına pişman edecek ikili arasında yaşanan diyaloglar da onları gerip bizleri kahkahaya boğacaktı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linktenyorum sayfama yapabilirsiniz ;)

 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
15ca228427dca443449109505921.png

1.Bölüm İşte şimdi başın belada Şebnem

Zuhal Hanım salonlarındaki koltuğuna kurulmuş saatlerdir cemiyet hayatlarının ele alındığı dergilere göz gezdiriyordu. Ancak kendisini kaptırmış bir halde okumayı sürdürürken bir süre sonra kulağına dikkatini çeken bazı konuşmalar gelmeye başlamıştı.
"Bu defa bir sorun yok öyle değil mi?"

"Her şey yolunda merak etmeyin. Tüm düzenlemeleri Zuhal Hanım'ın isteğine göre yaptık. Elbisenin bu halinin kusursuz olduğunu düşünüyorum. Hümeyra Hanım da yaşanan aksaklıktan ötürü size özürlerini iletmemi istedi"

"Öyle diyorsanız... Alayım o zaman. İyi günler"

"Size de"

Zuhal Hanım bu konuşmaya kulak kabarttıktan sonra elindeki dergiyi diğerlerinin üzerine bırakıp oturduğu yerden kalktı ve salondan çıkıp evin çalışanlarından olan Adviye Hanım'a yaklaşarak "Fısır fısır ne konuşuyordunuz?" diye sordu. Aslında bir şey olduğu yoktu. Sadece modaevinden gelinmiş ve sipariş edilen elbise kusurlarından arındırılmış bir halde adrese teslim edilmişti.

Adviye Hanım durumu açıklamak için "Şebnem Hanım'ın bu akşam giyeceği elbiseyi getirdiler efendim" dedikten sonra kendisine söylenildiği gibi olmasını umarak tedirgin bir tavırla da sözünü "Bu defa elbisenin kusursuz olduğunu söylüyorlar. Hümeyra Hanım size özürlerini iletmiş" diyerek tamamladı. Zuhal Hanım elbise kılıfına şöyle bir bakıp "Bana ver" diyerek Adviye Hanım'ın elinden aldıktan sonra "Özürlerini kendisi iletemediğine göre ya çok önemli işleri olmalı ya da karşıma çıkacak yüzü kendisinde bulamamış olmalı. Neyse ki tek bir hata yaptı diye modacısını değiştirecek biri değilim" dedi ve kızının odasına gitmek için merdivenlere yöneldi.

Zuhal Hanım önünde durduğu odanın kapısını tıklatıp "Şebnem müsait misin?" diye seslendiğinde içeride bir kargaşa yaşanmıştı. Yayılmış bir halde sere serpe oturan Şebnem annesinin geldiğini işitince kendisine hemen bir çekidüzen verip öte beriyi de annesi "Bu ne dağınıklık?" demesin diye hızlıca yatağın altına tıkıştırdı. O sırada annesinin ikinci seslenişi de gecikmemişti.

"Şebnem!"

Hay aksi! Şebnem son parçayı da "Gelebilirsin anne!" diyerek yastığın altına sokuşturup içeriye giren Zuhal Hanım'ın "Akşam için giyeceğin elbiseyi getirdim hayatım" demesiyle de aniden doğrularak "Teşekkür ederim" dedi. Annesinin tuhaf bakışlarından dolayı her şey yolunda gülüşü atmayı da karışan saçlarını düzeltmeyi de ihmal etmiyordu elbet. Zuhal Hanım'ın yüzünde herhangi bir ifade yoktu ama buna rağmen kızını baştan aşağıya incelerken ortamın gerilmesini kolaylıkla sağlıyordu. Yaydığı negatif enerjinin etkisi olmalı.

"Hâlâ saçını ve makyajını yapmamışsın"

"Yaptım"

"Rock konserine değil cemiyete nişanınızı ilan etmeye gidiyoruz"

"Paskalya yumurtasına dönmemi mi istiyorsun?"

"Sadece günün anlam ve ehemmiyetine uyacak zarafette ince bir zevkin olduğuna inanmak istiyorum. Hadi acele et vakit azalıyor"

"Anne biraz konuşabilir miyiz?"

"Hangi konuda?"

"Bu evlilik biraz aceleye geliyor gibi hissediyorum ve..."

"Şebnem bu konuda babanın tavrını biliyorsun. Ayrıca son dakika sürprizlerinden de hiç hoşlanmaz. Yani kendini bir an önce bu evliliğe alıştırsan iyi edersin"

"Alıştıramam çünkü Okan beni deli ediyor!"

"Konuşmana dikkat et! Hem daha önce hiç de böyle söylemiyordun. Hani Okan çok yakışıklıydı? Hani girdiğiniz her ortamda karizmasıyla tüm dikkatleri sizin üzerinize topluyordu? Bundan etkilenmişe benziyordun. Şimdi ne değişti kızım?"

"Dış görünüşüne aldanmışım"

"Demek dış görünüşüne aldandın ve şimdi de vazgeçmek istiyorsun"

"Evet anne lütfen babamla konuşup onu ikna et. Okan ile evlenemem ona bir dakika bile tahammül edemiyorum"

"Babanla konuşup bu evliliğin olamayacağını söyleyerek onu ikna etmemi mi istiyorsun?"

"Evet"

"Kızımın düğünü için bıçak altına yatarak burnumu kaldırtıp yüzümü gerdirdim. Baban Okan'ın babasıyla prensipte anlaştı ve düğünden hemen sonra şirketleri birleştirmeye karar verdiler. Bu da bizi ne kadar zor bir durumdan kurtarıyor biliyorsun. Ama şimdi tam her şey olması gerektiği gibi ilerlerken bizim küçük şımarık kızımız ailesinin tüm bu çabalarını görmezlikten gelerek vazgeçmek istiyor öyle mi? Unut bunu Şebnem çünkü o nikâh öyle ya da böyle olacak. Sakın bu gece babanı kızdıracak bir harekette bulunmaya da kalkma"

"Ama anne!"

"Yüzüğünle de oynamayı kes doğru düzgün tak şunu!"

"Tamam taktım"

sjtjt.gif


Zuhal Hanım kızının dalga geçer gibi alyansını işaret parmağına takmasına sinirlenmemeye çalışsa da buna engel olamıyordu. Şebnem ise kendisine dönen sert bakışlara karşılık bu nahoş havayı yumuşatmak için annesine şirince bakıp "Şu an kızdın mı yoksa sakin misin? Yüzünde mimik olmadığı için anlayamıyorum da" deyiverdi. Bu dediği doğal olarak Zuhal Hanım'ı daha da çok kızdırmıştı. Bunun neticesinde de gözlerini kızına dikip "Küstah!" dedikten sonra hazırlanması için acele etmesini söyleyip kapıyı çarparak odadan çıktı. Kızmış demek ki.

Şebnem annesinin ardından keyifsizce yatağının ucuna oturdu. İçindeki sıkıntı öyle böyle değildi. Hele bir de bütün geceyi Okan kazuletinin kolunda zoraki zoraki gülümseyip arz-ı endam etmek mecburiyetinde kalarak geçireceğini bilmek canını daha da fazla sıkıyordu. Yatağın üzerindeki elbise kılıfına şöyle bir bakıp onu kendisine doğru çektikten sonra fermuarını açtı ve giymesi istenilen elbiseye baktı. Elbiseyi görür görmez yüzü ekşimişti.

Askısındaki elbiseyi çıkarıp memnuniyetsiz bir tavırla "Iyyy... Yeşil renkten nefret ederim. Ee! Okan'dan da nefret ederim. Sanırım tüm bunları nefret edeceğim bir hayata ayak basmak üzere olduğumun bir işareti olarak kabul edebilirim" dedikten sonra elbiseyi yeniden yatağın üzerine bıraktı. Hemen ardından da yatağına uzanıp ayaklarını sallaya sallaya düşünmeye başladı. Bu evlilikten ve dolayısıyla da Okan'dan kurtulmalıydı. Ama nasıl?

"Buldum! Madem ben onu bırakamıyorum o zaman o beni bırakır. Gerçi ben de bırakılacak kız değilim ama yapacağız artık bir şeyler..."

●●·٠●●٠·˙

Fikret Bey eve gelip hazırlandıktan sonra eşi ve kızıyla birlikte limuzinlerine geçerek evden ayrılmıştı. Anne ve babası konuşurken Şebnem de dalgın bir halde camdan boş boş bakarak akıp giden yolu izliyordu. Kısa bir süre sonra da oldukça görkemli olan bir malikânenin önünde durdular.

Hanımların arabadan inmesine yardım edildiği an Okan karizmatik bir tavırla yanlarına gelip "Hoş geldiniz" diyerek Fikret Bey'in elini sıkıp Zuhal Hanım'ın da elini öperek "Her zamanki gibi yine çok güzel görünüyorsunuz Zuhal Hanım" dedi. Zuhal Hanım gülümseyip Okan'a çok zarif olduğunu söylerken Şebnem de muzur bir ifadeyle bu "Kibarlıktan öleceğim" adlı gösteriyi izleyip bir yandan da etrafa bakınıyordu.

Zuhal Hanım koluna girdiği Fikret Bey ile birlikte içeriye geçerken Okan da Şebnem'in elini tutup parmak uçlarını öperek "Yeşil sana çok yakışmış elbisenin içinde ışıldıyorsun" dedi. Bunları söylerken de o kadar samimiyetsizdi ki büyük ihtimalle Rezzan Hanım yani annesi ona Şebnem ve ailesi geldiğinde şunları söyleyeceksin diye bu iltifatları zorla ezberletmişti. Şebnem de usulen ona iltifat etmek için baştan aşağıya bakıyordu ama takım elbise giymiş olsa da kazulet kazuletti işte! Ne demiş büyüklerimiz eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir. Boşuna denmemiş bu laflar öyle değil mi?

Tek kaşını kaldırıp elini de yavaşça Okan'ın elinden kurtaran Şebnem aynı anda da dilini tutamayıp "Öyle mi? Ben ise yeşili pek sevmem bana cenazeleri hatırlatır" dedi ve kendi kendisine de sessizce "Halimi düşünecek olursak aslında duruma çok uygun bir renk seçimi olmuş" diye söylenerek yürümeye başladı.

"Şebnem!"

ekuyku.gif


Şebnem gözlerini devire devire yürürken Okan'ın kendisine sert bir şekilde seslenişiyle aniden durmuştu. Şu an kibarlığın su koy verdiği anlardayız gibi görünüyordu. Sesin geldiği yöne doğru dönen Şebnem kendisine yaklaşmaya başlayan Okan'ın kolunu uzatarak "Nereye gittiğini zannediyorsun sen? İçeriye beraber girmeliyiz" demesiyle ona bakıp kalmıştı. Şebnem bir ona bir de koluna bakıp mecburen elini Okan'ın koluna dolayarak içeriye girdi. O an başka şansı yoktu çünkü.

Okan'ın anne ve babasıyla selamlaşıp salona geçerken Şebnem'i kolundan sertçe tutup durduran Okan kaşlarını çatarak ağzına doğru bakıp "Lütfen bana ağzındakinin sakız olmadığını söyle!" dedi. Oops! Kızmışa benziyordu. Hmm... Şebnem bunu söyleyemezdi çünkü ağzında çok hoş çilek aromalı bir sakız vardı. Hem de en kocamanından! Şebnem bunu tabii ki de bilerek yapıyordu. Aksi düşünülemezdi çünkü nerede nasıl davranacağını çok iyi bilen bir genç kızdı. Tabii kafası atmadığı sürece...

Şebnem usulen utanmış gibi bir ifade takınıp Okan'ın gözünün içine baka baka ağzında iki tur çevirdiği sakızı eline almış ve ona tebessüm ederek içeriye girmişti. Okan onun neden böyle davrandığını anlayamamıştı ama bu basit tavrından da hiç hoşlanmamıştı. Aman ondan kim hoşlansın acaba!

●●·٠●●٠·˙

Zaman akıp gidiyordu. Neredeyse iki genç ailelerinin yanına çağrılmak üzereydi. Şebnem de bu sırada yakın arkadaşı olan Melis ile üst kata çıkmış durumu kritik ederek aşağıda olanları izliyordu. Birazdan resmen bir tiyatro oyunu sahnelenecekti ve bu ucuz oyunda başrol olmaktan ötürü de fena halde rahatsızdı. Şebnem satış anlaşması gibi görünen bu evlilik saçmalığından kurtulmak için arkadaşından fikir almak isterken bir anda aşağıda beklenmedik bir hareketlenme olmuştu.

Şebnem sesle birlikte aşağıya doğru bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken davetli olan bir hanıma yardım eden Okan'ın sert bakışlarıyla karşı karşıya gelmiş ve ne yapacağını bilememişti. Okan gerçekten çok kızmışa benziyordu çünkü Şebnem'e bakarken gözlerinden alevler fışkırıyordu. Nedeni ise bu davetli hanımın oturduğu yerden ve elbisesinden Şebnem'in ağzından çıkardığı o koca sakızın çıkmış olmasıydı.

ergwhtr.gif


"Eyvah... Yandım ben Melis!"

Melis'e hemen döneceğini söyleyip lavaboya doğru giden Şebnem bir süre orada oyalandıktan sonra etrafın yatıştığını düşünüp tedirgince dışarıya çıktı. Çıktı ama tam karşısında da Okan duruyordu. Üşenmemiş çıkana kadar kapının önüne kazık çakıp beklemiş iyi mi! Şebnem biraz ürkmüş gibiydi ama yine de onu kendisinden soğutma planına devam edip alaycı bir gülümsemeyle de "İnsan oturduğu yere dikkat etmeli öyle değil mi?" deyiverdi. Ama Okan gülmüyordu. Aksine şu an sinirine çok zor hakim oluyordu.

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"

"Bir şey yapmıyorum"

"O sakızı neden oraya koydun Şebnem?"

"Bir nedeni yok"

"Demek yok!"

"Koyacak başka bir yer bulamadım herhalde"

"Salondaki tekli koltuğun üzerine bıraktığına göre gerçekten de uygun bir yer bulmak konusunda zorlanmışa benziyorsun!"

Okan'ın tahammül sınırları epey zorlanıyordu. Bunu Şebnem'de fark etmişti ve biraz daha ileriye gitmekte de bir sakınca görmemişti. Ancak tam işi şakaya vurup "Ama çok komik değil miydi?" diyerek gitmek isterken aniden kolunda bir acı hissetmişti. Ne oluyordu Allah aşkına!

Okan sert bir şekilde Şebnem'i kolundan tutup kendisine doğru çekmiş ve tehditkar bir ifadeyle de gözlerine bakarak "Her ne yapmaya çalışıyorsan işe yaramadığını ve bundan sonra da yaramayacağını bilmeni isterim. Şimdi gerçek bir hanımefendi gibi koluma girip bu gece ikimiz adına da çok mutlu olduğunu herkese göstermeni istiyorum. Sakın beni ikinci bir uyarı yapmak zorunda bırakma yoksa bu kadar sakin olmam Şebnem!" demişti. Şebnem ne düşüneceğini bilemiyordu. Belli ki bu şekilde de ondan kurtulamayacaktı.

"İçeriye girdiğimde bu söylediklerinin yanı sıra amuda kalkıp halka çevirerek perende de atayım mı? Eğlenceli olur"

"Biz seninle epey eğleneceğiz zaten belli oldu. Sen sadece zamanını bekle!"

"Şimdi de beni alenen tehdit mi ediyorsun? Sen kim oluyorsun da..."

ıtıltıl.gif


"Nişanlın oluyorum! Yakında da evleniyoruz Şebnem bana sorarsan vaktin varken o uzun dilini kısaltmaya bak yoksa çok sıkıntılı bir evliliğimiz olur"

"Aa! Sen güzel bir evliliğimiz olacağını mı sanıyordun? Gerçi ben seninle evlenmeyeceğim o ayrı"

"Bu konuda söz hakkın olmadığını hâlâ anlayamadın mı?"

"Sanki senin var da!"

Aralarında geçen bu tartışma Melis'in içeriden beklendiklerini ve Şebnem'e de ablası Selin'in geldiğini söylemesiyle yarıda kesilmişti. Selin eşi Robert ile evlendikten sonra yurt dışına yerleşmiş ve kardeşinin bu özel gününü kaçırmak istemediğinden dolayı da bir süreliğine İstanbul'a gelmişti. Keşke Şebnem'in çok sevdiği ablasını görmek için daha güzel bir nedeni olmuş olsaydı ama maalesef ortada böyle bir neden yoktu.

Okan düşünceli bir halde duran Şebnem'e ters ters baktıktan sonra Melis'e de "Geliyoruz!" deyip istese de istemese de kızın elini zorla tutup salona doğru yürütmeye başladı. Salon adamı görünümlü mağara adamı ne olacak!

"Bırak elimi canımı acıtıyorsun!"

"Hareketlerine dikkat et o zaman!"

"Etmezsem ne olur?"

Okan sözlü bir cevap vermek yerine kızın elini canını daha da çok yakacak şekilde sıkıp yürütmeye devam etti. Şebnem beti benzi atmış bir halde davetlilerin arasından geçerken ablasına kurtar beni der gibi bakıyor Okan'da sessizce "Gülümse biraz! Herkes bir sorun olduğunu zannedecek" diyordu. Yahu gelin adayı evlenmeye gönüllü değildi bundan âlâ sorun mu olurdu?

Zoraki bir şekilde gülümseyip Okan ile ailesinin yanına geçen Şebnem ortamda konuşulanları duymuyordu bile. Yanında buzdolabından hallice gibi duran bu donuk adama bakıp tokuşan şampanya kadehleri ve alkış sesleri eşliğinde de nihai bir karar vermişti. Bu evlilik asla olmayacaktı. Hayatını bu şekilde mahvedemez ve bu adamla da bir ömür boyu dip dibe yaşayamazdı. Ölürdü daha iyi!

Etrafına baktığında yanında olmasından mutlu olduğu kimsenin olmadığını fark etti. Tabii Melis ve ablası dışında. Onlar da her zaman yanında olamıyordu. Ablası evine geri dönecek Melis ise okulu yüzünden mecburen uzaklaşacaktı. Geri kalanlara bakıyordu da manzara hiç de iç açıcı değildi.

Aileler nikâhın iki hafta içinde olacağını açıklarken gözleri adeta yuvalarından fırlayan Şebnem de elini sımsıkı tutan Okan'a dehşetle bakıp hızlı hızlı düşünmeye başladı. Gözü de sürekli kapıya doğru gidiyordu. Hemen şimdi buradan kaçıp gitmek istiyordu. Evet tam olarak yapmak istediği şey buydu.

Bu düşünceler arasında gözü babasının kolunda salım salım salınan annesine takıldı. O kadar keyfi yaptırdığı ameliyattan sonra gülümserken zorlanıyor olmalıydı. Kahretsin! Okan ile evlenirse kesin Şebnem'de yıllar sonra böyle bir kadına dönüşecekti. Düşüncesi bile çok korkunçtu.

●●·٠●●٠·˙

Kabus gibi geçen gece nihayet sona ermişti. Herkes vedalaşıp ayrılmış Şebnem de yine kendisini arabanın camından dışarıyı izlerken bulmuştu. Ama bu sefer boş boş bakmıyordu. Aklında bir sürü tilki dolanıyordu. Sonunda ne yapacağına da karar vermişti. İşin aslı bu kararını da hemen bu gece yürürlüğe geçirmişti. Bekleyecek lüksü yoktu çünkü.

Eve girdikten sonra yorgun olduğunu söyleyip odasına çıkarak daha üstünü bile değiştirmeden hemen kendisine küçük olduğunu sandığı büyükçe bir bavul hazırladı. Arkadaşı Melis'i arayıp kendisini belirttiği saatte evin arka çıkışından almasını istedikten sonra da üstündeki yeşil elbiseden kurtularak hemen rahat bir şeyler giydi. Gergindi ama sonunda bu işten kurtulacaktı. Yani inşallah...

Sabaha karşı evden sessizce çıkıp zar zor taşıdığı bavuluyla Melis'in arabasına binerek kimseye haber vermeden gizlice oradan ayrıldı. Annesi gittiğini öğrenince büyük ihtimalle sinir krizi geçirecek babası da çok kızacaktı. Okan deseniz o zaten umurunda bile değildi. Hatta ondan kurtulmanın şerefine bir şampanya da Şebnem patlatabilirdi.

"Nereye gideceksin Şebnem?"

"Bilmemen daha iyi Melis beni bulamayınca ilk seni sıkıştıracaklardır"

"Bu saatte nereye gidebilirsin ki? Hem ben seni merak ederim"

"Sen beni dediğim yere bırak gerisini de düşünme çünkü gayet emin ellerde olacağım"

"Sana yeni bir sim kart aldım. Hemen telefonundakini onunla değiştir. Benim numaram kayıtlı sen de gerekli gördüklerini ekle ve diğerini de kullanma"

"Tamam canım çok sağ ol"

"Şebnem kredi kartlarını da çok ama çok zor durumda kalmadıkça sakın kullanma tamam mı? Bankadan çektiklerini dikkatli harca yoksa seni elleriyle koymuş gibi bulurlar"

"Of! En kötüsü de o ama merak etme halledeceğim"

"Beni sık sık ara lütfen"

"Tamam söz ararım"

●●ERTESİ SABAH·٠●●٠·˙

Melis'in gidişinin ardından bir banka oturan Şebnem yanına geleceğini haber vermek için küçük bir kasabada yaşayan teyzesini aramaya başladı. Teyzesinin yanında olacağını kimsenin tahmin edeceğini sanmıyordu çünkü yıllar önce birbirlerinden kopmuşlardı. Aile Ayla'nın adını dahi anmıyordu çünkü gençliğinden beri yaşadığı alkol problemi herkese illallah ettirmişti. Hatta en son Zuhal Hanım ve Fikret Bey'in düğün töreninde alkolü fazlaca kaçırıp oldukça utanç verici bir konuşmaya imza attıktan sonra noktayı da pastanın üstüne kusarak koymuştu. Hafızalarda çok hoş anılar bırakmamıştı yani.


wytjwyt.gif

"Olaaa?"

"Ola mı? Alo olmasın o!"

"Konuş!"

"Benim teyze Şebnem! Acilen yardımın gerek"

"Teyzeyi akraba anlamında mı söyledin yoksa yaşımın geçkin olduğunu ima etmek için bir densizlik mi yaptın sesini henüz birine benzetemediğim boğuk sedalı kız?"

"Teyze sen yine mi içmeye başladın? Ama ben bıraktığını duymuştum"

"Geceleri bir kadeh! Büyütmeyin bu kadar"

"Saat sabahın yedisi!"

"Yedi mi? Bana sarhoş muamelesi yapana bakın! Gece değilse o halde bu tepemdeki yıldızlar da ne?"

"Yıldız derken... Eda orada mı?"

"Eda... Eda... Eda?"

"Kızın olan Eda!"

"Aa! Hatırladım şu sarı saçlı despot kız. Bekle bir sesleneyim. Sedaaaaa!"

"Ne Seda'sı ya! Eda teyze Eda!"

"Tamam canım Eda olsun kızma! Elma dersem çık armut dersem çıkma Edaaaa! Ay gözlerim kararıyor bayılacağım galiba"

"Ne! Teyze adresi ver öyle bayıl! Teyze... Teyzee!"

Teyzesi cevap vermemiş ama telefona bir gümbürtü sesi gelmişti. O an Şebnem'in yüzündeki ifade de görülmeye değerdi. Telefonu kulağından çekmeden "Nasıl ya! Ay inanmıyorum düştü alkolik kadın!" dedikten sonra telefonun kapanmasıyla da tek başına kaldığını anlayıp korku içinde "İşte şimdi başın belada Şebnem!" dedi. Şebnem'in başı belada mıydı bilinmez ama çok yakın bir zamanda başkasının başına tatlı bir bela olacağı kesindi.


euykuyy.gif

Hazırlan Kerem!

Şebnem Çetiner hayatına bomba gibi düşmeye geliyor.

1.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz ;)
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76

 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
15ca237f14ac1b95314105214359.png


2.Bölüm Sert Kayaların Çarpışması

Şu sıralar hayatında köklü değişiklikler yapmaya zorlanan tek kişi Şebnem değildi. Gerçi bu Şebnem'in kendi tercihi olmuştu ama aynı şey Kerem için geçerli değildi. O hiç beklemediği bir anda sevdiğinden gelen darbeyle dünyasının başına yıkıldığını hissetmişti. Ama bir söz vardır "Düzenim bozulur hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını?" diye. Belli mi olur belki de hayat onları yanlış yollardan çekip doğru yolda ilerlemeleri için zeminler hazırlıyordur.

"Şaka mı bu İpek?"

"Üzgünüm Kerem bu işin bir parçası olmak benim en büyük hayalimdi. Şimdi bu hayalimi gerçekleştirebilme fırsatım varken bunu değerlendirmek istiyorum"

"Zamanlaman gerçekten de harika"

"Çok ani oldu biliyorum. Ailene de yanlarına gelemediğim için özürlerimi iletmeni istiyorum"

"Tamam sen bunları düşünme ben uygun bir dille durumu açıklarım. Artık döndüğünde tanışırsınız"


esfrgthyhu.gif


İpek öyle bir bakmıştı ki Kerem ters giden bir şeyler olduğunu hemen anlamıştı. Dönmeyi düşünmüyor muydu yoksa kendisine mi öyle geliyordu? Stresten dili damağı kuruyan İpek suyunu yudumlarken ona hayretle bakan Kerem de sesi titreyerek "Döneceksin değil mi?" diye sordu. Aslına bakacak olursak İpek moda kariyerine İtalya'da devam etmek istiyor ve geri dönmeyi de düşünmüyordu. Belli ki durum kesinleşmeden Kerem ile bu konuyu konuşma gereği de duymamıştı. Yani ikisi adına ayrılık çanları İpek tarafından çoktan çalınmıştı bile.

İpek hem Kerem'e karşı net olmak istiyor hem de onu yaralamaktan çekiniyordu. Ancak ne yazık ki bu işi Kerem'i üzmeden kapatamayacaktı. Söyleyeceklerini toparlamaya çalışırken epey bir zorlansa da sonunda "Ara sıra ailemi görmeye geleceğim tabii ama kendimi kabul ettirebilmem için uzunca bir süre sadece işime odaklanmalıyım. Birkaç yıl kadar... Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?" dediğinde Kerem terk edilmek üzere olduğunu iyice anlamıştı.

Bunu hiç beklemediği için bir anda yerinden kalkıp kırgın bir tavırla da "Ve bunu bana şimdi mi söylüyorsun? Ayrılmak istediğini yani... Tam da ailemle tanışacağın ve onaylarını alacağımız gün" dedi. İpek özür üstüne özür dilerken kendisine "Bu durum ne zamandan beri gündemindeydi?" diye soran Kerem'e oldukça uzun zamandır olduğunu belli eder gibi bakınca Kerem kendisini çok kötü hissetmişti. Resmen bunca zamandır ayakta uyutulmuştu da haberi yoktu.

"Tabii ya!"

İpek kendisine arkasını dönüp sessizce durumu kabullenmeye çalışan Kerem'in omzunu tutarak böyle olmasını hiç istemediğini söylerken İpek'e belli etmemeye çalışsa da çok fazla kırılan Kerem onun elini omzundan yavaşça indirip "Sana yeni hayatında başarılar dilerim İpek. Umarım her şey düşündüğün ve istediğin gibi olur. Hoşça kal!" dedikten sonra İpek'in "Kerem! Kerem dur böyle kırgın bir şekilde gitme!" diye seslenmesine fırsat bırakmadan kafeden çıktı.

Az önce sevdiği ve evlenmeyi düşündüğü kadın tarafından terk edilmişti öyle değil mi?

Bunu hâlâ tam olarak idrak edemiyordu da...

teytyıuyyt.gif


●●·٠●●٠·˙

Kerem hızla arabasına doğru gidip oradan kalbi kırık bir şekilde ayrılmıştı. Dikkatini yola vermeye çalışıyordu ama bunda da biraz zorlanıyor gibiydi. Normalde duygularını kolayca ortaya dökebilen biri değildi ama şu an nemlenen gözleri hissettiği üzüntüyü dışarıya birebir yansıtıyordu.

İpek'in kendisini bir anda ortada bırakıp gideceğini asla tahmin etmemişti. Moda kariyerini yurt dışında sürdürme hayali olduğunu bile kendisine söyleme gereksinimi duymamıştı ki. Oysaki her şey ne kadar yolunda gözüküyordu. İpek ile birbirleri için yaratıldıklarına inanmıştı ama belli ki aynı şey İpek için geçerli değildi. Onun gelecek planları bambaşkaydı. İpek'in kendisini içine bile dahil etmediği hayallerini düşününce afakanlar basıyordu. Kerem ona bu kadar değer verirken görünen o ki o İpek için hiçbir şey ifade etmiyordu.

Of! Şimdi eve gidince ailesine ne diyecekti peki? Annesi tüm gününü hazırlıklara ayırmıştı ve muhtemelen oğlunun kız arkadaşının kim olduğunu öğrenmek için de can atıyor olmalıydı. Kerem düşüncelere daldığı için kendisine durması için işaretler yapan kızı fark edememiş ve yanından hızla geçip gitmişti. O kız Şebnem'di ve durması için adeta kendisini paralıyordu.

Araba hız kesmeden basıp giderken ona ağzına geleni söyleyen Şebnem de oldukça büyük olan bavulunu çekiştirerek yürümeye çalışıyordu. Kerem ise sonunda onu fark edebilmişti. Bu da yan aynaya baktığında gördüğü tuhaf görüntü sebebiyle olmuştu. Açıkçası yolda garip hareketler sergileyen kızı görünce ona nasıl bakacağını da bilememişti.

Şebnem gerçekten çok garip gözüküyordu. Arkası dönük bir şekilde eğilmiş bavula asılarak geri geri gelmeye çalışıyordu ama bavul koca bir taşa takılınca bir anda dengesi bozulmuş ve kendisini yerde bulmuştu. Bileğindeki acı da cabasıydı. Hay aksi! Bir bu eksikti. Onu gördüğü anda zaten yavaşlayıp durmuş olan Kerem bir de üzerine kızın düştüğünü görünce aracını hiç düşünmeden yeniden hareket ettirip geri geri gelmeye başladı.

Şebnem acı içinde ayak bileğini tutarken arabadan inen Kerem endişeli bir ses tonuyla "Bir şey oldu mu? Hey! İyi misin?" diye sordu. Şebnem şimdi bir şey derdi ama edebi el vermiyordu. Toz toprak içinde kalan Şebnem sinirle ona tip tip bakarak "Birine yardım etmek için illa başına daha kötü bir şey mi gelmesini beklemek lazım!" diye bağırınca işin rengi değişmişti. Ne oluyor be! Kerem boş boş bakıyordu. Yardım etmek için gelip fırça mı yemişti o? Suratı beş karış halde üstündeki bavulu ve çantayı itip elini Kerem'e doğru uzatan Şebnem onun yüzündeki ifadeye aldırmadan kendisini hemen yerden kaldırmasını istedi. Hayda çattık!

Kerem sıkıntısını belli eden bir iç çekişle kızın kendisine uzattığı eli tutmuştu ama o an ikisinin de bilmediği bir şey vardı. Bu eller şu an isteksizce ve hiçbir duygu barındırmadan buluşmuş olsa da ileride yeniden bir araya gelebilmek için epey bir mücadele vermek zorunda kalacaklardı.

Kerem kızın isteği üzerine elini tutarak onu yerden bir çırpıda kaldırırken tam isterse onu gideceği yere bırakabileceğini söylüyordu ki Şebnem ayağının üstüne basar basmaz kulak tırmalayan bir çığlık patlatıp adamın lafının ağzına tıkılmasına yol açtı.

"Yavaş bağır!"

"Yavaş mı bağırayım? Kusura bakma ama canım yanarken arya söyler gibi senfonik bir şekilde bağırmayı beceremiyorum!"

"Ukalayız demek"

"Ne dedin?"

"Burkulmuş olmalı üzerine basma diyorum"

"Bana emir verir gibi konuşma!"

"Bana sesini mi yükselttin sen?"

"Evet yükselttim ne olmuş?"

Kerem'in zaten kafası bozuktu bir de yardım etmeye çalışmasına rağmen ters bir tepki görünce iyice sinirlenmişti. Bir anda kızın kolunu tutmayı bırakıp arabasına doğru yürümeye başlayınca Şebnem gideceğini anlayıp gözlerini kocaman açarak "Hey nereye be adam! Beni bu halde yolun ortasında mı bırakacaksın?" diye sordu. Kerem tam arabaya binerken durmuş ve ona doğru bakarak "Evet! Aynen de öyle yapacağım" demişti. Evet gerçekten de çatmışlardı. Sert kayaların çarpışması da bu olsa gerekti.

Kerem arabasına bindiğinde hızla düşünmeye başlayan Şebnem bir yandan ayağına bir yandan koca bavuluna diğer yandan da önündeki yola bakıyordu. Bu adamın ona yardım etmesi gerekiyordu çünkü başka çaresi yoktu. Arabanın camını tıklatıp Kerem'in dikkatini çektikten sonra "Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demekten kimseye zarar gelmez" deyip camı açarak ne olduğunu soran Kerem'e de pısık bir tavırla "Ayağım çok kötü ve bavulum da çok ağır. Eğer sorun olmayacaksa beni de meydana kadar götürmeni istiyorum" dedi. Lafın sonunu "İstiyorum" diyerek bitirince haliyle bu Kerem'e biraz negatif yansımış ve "Rica ettiğini duyamadım" diyerek bunu Şebnem'e de belli etmişti.

"Efendim?"

"Rica diyorum... Hani "Beni de gideceğim yere kadar götürebilir misin?" der gibi"

"Dalga geçiyorsun"

"Öyle bir halim mi var?"

Şebnem hafiften hafiften Kerem'e gıcık olmaya başlamıştı. Tek kaşı havada olarak yeniden seri bir şekilde düşünürken bir yandan da zorlukla yutkunup "Rica etsem beni de meydana kadar bırakır mısın?" diye sordu. İsteyince oluyormuş demek ki. Kerem oturduğu yerden uzanıp kapıyı açtığında bavuluna bakıp yüzünü buruşturan Şebnem'in "Şimdi benim ayağım biraz şey ya..." demesiyle de lafını keserek "Ayağın biraz ne?" diye sordu. Anlasana canım belli ki bir sorun var işte!

"Burktum herhalde o yüzden üzerine basarken zorlanıyorum ve sanırım bavulumu bagaja koyacak halde de değilim"

"Yani!"

"Yani mi?"


qweart.gif


"Birkaç saniye öncesine dön"

"Demek istiyorum ki..."

"Ne demek istiyorsun?"

"Belki sen bana yardım edebilirsin"

"Yaniii!"

Şebnem içten içe kendisini sakinleştirmeye çalışırken Kerem'in hiç istifini bozmamasına karşı mecburen "Zahmet olmazsa bavulumu bagaja koymama yardım eder misin?" dedi. Kibarca sorunca Kerem'de eşek değil ya "Tabii ki yardım ederim. Bak güzel güzel sorunca aramızda hiçbir sorun olmuyor değil mi?" diyerek arabadan çıkmıştı. Meydana gidene kadar birbirlerini boğazlamazlarsa iyiydi.

Kerem dişlerini sıkan Şebnem'in kendisini takip eden bakışları eşliğinde arabanın etrafından dolanıp bagajı açmıştı ama tam bavulu eline aldığı esnada Şebnem'in "Dikkat edersen sevinirim. İçinde..." demesine fırsat kalmadan bavulu hızla havaya kaldırıp bagaja da küt diye atıvermişti.

Kerem gayet sıradan bir tavırla bagajı kapatıp arabaya binerken onun aksine Şebnem olduğu yerde hop oturup hop kalkmıştı. Özenle yerleştirdiği bavulu şu an semt pazarlarındaki karmakarışık tezgahlara dönmüş olmalıydı. O tutulup kalınca Kerem neden hâlâ araca geçmediğini anlayamayıp cama doğru eğildi ve kinayeli bir tavırla "Umarım şimdi de ayağını bahane edip seni kucaklayarak koltuğa oturtmamı istemeyeceksindir" deyiverdi. Niye kendisini tanımadığı bir adama kucaklatsın ya manyak mı bu kız!

Şebnem şimdi de bir şey derdi ama kendi topuğuna da sıkası gelmiyordu doğrusu. Ona göre adam biraz odunsu özellikler taşıyor gibi görünüyordu çünkü. Yani yolları ayrılana dek çenesini tutabilse iyi olacaktı. Bu yüzden de gözlerini devirerek kapıyı açtı ve oturduktan sonra suratı asık bir halde hareket etmelerini bekledi. Ama etmiyorlardı. Sahi niye etmiyorlardı?

Kollarını önünde kavuşturmuş dururken hâlâ hareket etmemelerini garipsemişti ama tam bunun nedenini sormak isterken Kerem'in "Kemerin!" deyişiyle şortuna bakmıştı. Ah be Şebnem o değil! Kızın "Uymamış mı? Aceleyle giydim o an renk uyumuna dikkat edecek halde değildim. Ne o kombinim moda standartlarına uyum sağlamadı mı yoksa?" deyişiyle Kerem ona dik dik bakıp "Emniyet kemerin!" dedi sanki bakışlarıyla "Onun ne olduğunu biliyor musun?" der gibi. Oops!

Şebnem emniyet kemerini takarken bir yandan da az önceki boş bulunarak yaptığı aptallığını örtmek için "Ortam ısınsın diye şaka yapmıştım" dedi mecburen. Kerem'in ilgisiz bir tavırla "Eminim öyledir" demesiyle de "Valla şaka yaptım" dedi inansana be der gibi. Kerem'in cevabı aracı hareket ettirirken "Yemin etme bari!" olmuş Şebnem'de bozuk bir halde koltuğa sinip ilgisini telefonuna vermişti. Konuşmasalar daha mı iyiydi ne. Görünen o ki aralarında iletişimsel bir uyumsuzluk vardı.

●●·٠●●٠·˙

Arabaya geçtiğinden beri telefonuyla teyzesine ulaşmaya çalışan Şebnem'in telaşı gözle görülür bir hâl almaya başlamıştı. Nasıl telaşlanmasın ki? Teyzesine güvenip yollara dökülmüştü ama kadın telefonunu bile açmıyordu. Kerem ise bir gözü yolda bir gözü onda olarak neyi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu kızda bir haller vardı ya derdini anlayabilir miydi orası biraz muammaydı.

"Ayağın için doktora görünmek ister misin? Ya da en azından bir eczaneye..."

"Hayır gerek yok"

"Tam olarak nereye gidiyorsun peki?"

"Neden sordun?"

"Gideceğin yere kadar bırakabilirim. Ayağın bu haldeyken elinde koca bir bavulla yürüme"

"Vicdana geldin bakıyorum"

"Çenen açıldı bakıyorum"

"Affedersin gerginim biraz... Aslında teyzeme gitmeliyim ama adresini bilmiyorum"

"Ne yani teyzenin adresini bilmiyor musun? Eminim ***** mağazasının yerini sorsam bana bütün şubelerini alfabetik olarak sıralarsın"

Ne dedi o? Şebnem bunu üstüne başına bakarak söylemesine sinir olmuştu ve aynı şekilde onun kıyafetini süzerek "Aslında öncesinde senin o markadan haberdar olduğunu öğrenince biraz şaşkınlık geçirirdim doğrusu" dedi. Kerem'in gerçekten de o taraklarda bezi yoktu. O markayı da İpek yüzünden biliyordu. Şimdi düşünüyordu da İpek'in sürekli onu övmesinin ardında da o markayla çalışmak isteği yatıyor olmalıydı ki bunu da zaten başarmıştı.

Kerem düşünceli bir ifadeyle dalıp gidince bu defa Şebnem ona dikkat eder olmuştu. Adam odundu modundu ama üzgün gibiydi. Her ne düşünüyorsa gözlerinde kırgınlığını da yansıtan hüzünlü bir bakış belirmişti. Şebnem neden bu halde olduğunu merak etse de bir şey soramıyordu. Tanımadığı bir adama ne diyebilirdi ki zaten? "Sorununu anlat açılırsın" dese adam "Sana ne!" diyebilirdi sonuçta.

Kendisine baktığını fark eden Kerem gözlerini yoldan ayırmadan "Niye öyle dik dik bakıyorsun?" dediğinde Şebnem önce genç adamın gözaltlarına bakarak "Küçük bir çocukken gözaltı torbaları olan birini gördüğümde ne düşünürdüm biliyor musun?" dedi sonra da kendisine tuhaf tuhaf bakan Kerem'in yarasına istemeden tuz basarak "Ağlamak isteyip de ağlayamadıklarında gözyaşları orada birikiyor diye düşünürdüm" dedi. Şu an nokta atışı mı yapmıştı? Evet yapmıştı. Kerem'in bakışları bu duyduğu şey sonrası nemlenir gibi olmuştu. Tabii kız bunu fark etmesin diye de bakışlarını hemen kaçırıp önüne dönmüştü.

"Çocukluk aklı işte"

"Öyle. Şey... Buralarda güvenilir bir otel var mı?"

"Otel mi?"

"Evet otel"

"Otele benzeyen bir yer var aslında"

"Otele benzeyen yer derken nasıl bir yerden bahsediyorsun?"

"Senin kaldığın kral dairelerine benzemeyen cinsten bir yer yani"

Şebnem cüzdanına şöyle bir baktıktan sonra "Tamam oraya gidelim. Bu gece kalabileceğim bir yer olsun yeter" dedi. Şebnem'in kalacak bir yere sadece bir geceliğine ihtiyacı olacağını sanması ne kadar iyi niyetli bir yaklaşımdı öyle. Sessiz geçen yolun sonunda Kerem'in bahsettiği otelin önüne gelmişlerdi. Burası gerçekten de Şebnem'in daha önce gördüğü otellerin yanından bile geçmiyordu. Tedirgin bir tavırla dışarıdan etrafa bakarken Kerem onu yanına çağırınca beraber içeriye girdiler.

İşin aslı şu ki Şebnem'in gözü burayı hiç tutmamıştı ama başka çaresi de yok gibiydi. Artık bir geceliğine mecburen katlanacaktı. Kerem sadece bir gece için oda istediklerini söylediğinde kayıt tutan adam da ikisine doğru bakıp "Evlilik cüzdanınızı alayım" dedi. Evlilik mi? Şeytan kulağına kurşun! O an ikisi de birbirlerine bakıp yüzlerini buruşturmuştu.


udkyjthrg.gif


"Bir yanlış anlama oldu. Biz evli değiliz"

"O halde üzgünüm ama size oda veremem"

"Bak beni bu işin dışında tut tamam mı? Hanımefendi burada tek başına kalacak"

Adam kızın yalnız kalacağını öğrenince Şebnem'i şöyle bir baştan aşağıya süzmüş Şebnem'de tırsıp hafifçe Kerem'in arkasına doğru bir kayış yapmıştı. Yahu bir anahtar verecek ne diye kızın röntgenini çekiyordu bu adam böyle? Of! Ne biçim bir yerdi burası ya! Hanımefendinin istediği kadar kalabileceğini söyleyen adam sırıtarak Şebnem'den kimliğini isterken Kerem adamın kıza karşı olan bu rahatsız edici bakışlarını fark etmiş ve bundan da hiç hoşlanmamıştı. Böyle bir şeyi kim normal karşılardı ki zaten?

Şebnem isteksizce kimliğini çıkarırken Kerem adamın hadsiz gözlerinin hâlâ kızın kısa şortunda olduğunu görünce bir anda "Biz odadan vazgeçtik. İyi günler" dedikten sonra koluna girdiği Şebnem'i şaşkın bakışlarına aldırmadan hemen oradan çıkardı. Şebnem seke seke yürüyerek neden çıktıklarını sorunca da Kerem kızmış bir halde "Adamın bakışlarını görmedin galiba" dedi. Görülmeyecek gibi değildi ki.

"Gördüm ama orada kalmaktan başka çarem yok"

"Var"

"Nasıl var?"

"Hadi arabaya bin"

"Ricaya ne oldu?"

Şebnem arabaya geçip yan gözle Kerem'e bakarak "Nereye gidiyoruz?" diye sorduktan sonra Kerem'in onu kendi evine götüreceğini söylemesiyle de ona boş boş bakmaya başladı. Neden kendi evine götürüyordu ki bu adam onu? Hem ne münasebet canım! Tabii bu boş bakışlar Kerem'in dikkatini hemen çekmiş ve yine ne olduğunu sormasına yol açmıştı.

"Niye öyle bakıyorsun?"

"Seninle aynı evde kalacağımı düşünmüyorsun herhalde!"

"Sen de benim senin ve o koca bavulunun olduğu bir yere sığabileceğimi düşünmüyorsun herhalde! Ayrıca eminim sabahları cadı gibi bir şey oluyorsundur bu şok yaratıcı riski asla göze alamam"

"Bir kere ben sabahları çok güzel olurum tamam mı? Annem aynı meleklere benzediğimi söyler"

Halbuki Zuhal Hanım meleklere benzediğini söylemez sabah kızını görür görmez şişmiş gözlerinden dem vurup gece kremlerini sürüp sürmediğini sorgular sonra da kendisine çekidüzen verip kahvaltıya öyle inmesini söylerdi. Ama şu an bunu Kerem'in bilmesine gerek yoktu.

"Sabahları neye benzediğinle ilgilendiğimi sanmıyorum. Ne diyorsun tamam mı?"

"Sen nerede kalacaksın?"

"Ailem alt katta oturuyor bir geceliğine yanlarında kalırım"

"İyi..."

"İyi..."

"Teşekkür ederim"

"Rica ederim"

●●·٠●●٠·˙

Evin önüne geldiklerinde Şebnem'i gizlice yukarıya çıkaran Kerem kapıyı kimseye açmamasını çünkü şu an ailesine bu durumu yani evinde genç bir kız olmasını açıklayamayacağını söyleyip onu bir güzel tembihlemişti. Şebnem açısından bir sıkıntı yoktu. Büyük ihtimalle çok yorgun olduğu için geç saate kadar uyuyacaktı.

"Buzdolabında eminim ki yiyebileceğin tarzda şeyler vardır. Arka odadaki ince dolapta da temiz nevresim ve havlu var. Rahat ol ama sakın etrafı kurcalama"

"Peki"

"Bu arada ayağın için buzlukta buz poşeti var onu kullan şişmesin. Ayrıca banyo dolabında da ağrı kesici falan var. Sakın ağrıya dayanamayıp kokteyl yapmaya kalkma"

"Manyak mıyım ben ya niye öyle bir şey yapayım ki?"

"Ben söyleyeyim de gece gece mide yıkatma işi çıkarma başıma. Gitmeden önce bana sormak istediğin bir şey var mı?"

"Hayır yok! Teşekkür ederim"

Kerem kapının girişindeki deftere numarasını yazıp acil bir durum olursa kendisine oradan ulaşabileceğini söyleyerek evden çıkmıştı. Şebnem de hemen arkasından yazdığı kağıdı eline alıp "Hmm... Adın Kerem demek" dedikten sonra kağıdı anahtarın yanına bıraktı.

Arkasını dönüp eve şöyle bir göz gezdiren Şebnem pencerenin önüne gelerek Kerem'in uzaklaştığını görünce merakına yenilip evde ufak bir keşfe çıktı. Öyle özenle dekore edilmiş bir ev olmadığı aşikardı ama ruhu olan bir evdi. Farklı yerlere serpiştirilmiş aile ve arkadaş fotoğrafları ilk göze çarpanlardı. Kitaplıkta ve sehpanın üzerinde duran okunmuş olduğu her halinden belli olan kitaplar da evde süsten ziyade ihtiyaç izlenimi veriyordu. Aman Allah'ım! O masa üstündeki anne eli değmiş mis gibi kokan çörekler de neyin nesiydi öyle?

Ah! Şebnem yıllardır ağzına hamur işi sürmemişti. Evlerinde annesinin gözetimiyle sağlıklı olduğu söylenen garip garip sebzeler pişerdi. Hepsi de tatsız tuzsuz şeylerdi. Ama bunlar... Masanın etrafında dolanırken acaba minik bir parça alsa kendisini durdurabilir mi diye düşünmeye başlamıştı. Kendisine bu konuda güvenemediği de her halinden belli oluyordu. Gözleri çöreklerde olarak koltuğun kenarındaki sehpaya doğru mahzunca oturunca eli yanlışlıkla telefonun tuşuna değmişti. Hay aksi!

2 yeni mesajınız var

Dıııııt!


Oğluum! Telefonunu neden açmıyorsun da anneciğini merak içinde bırakıyorsun? Eve gelince aşağıya bir uğra da eksik bir şey varsa tamamlayalım. Gelmişken de şu babanı al götür başımdan yoksa elimden bir kaza çıkacak. Gören de beyefendiyi Michelin yıldızlı restoran sahibi sanır. Her işime karışıyor be oğlum! Yok tuzu az koydun yok yağı çok koydun öyle pişirme vitamini mi kaldı diye vır vır söyleniyor. Kaç senelik kadınım bu huysuz adamın standartlarına bir türlü uyamadım! Kardeşin olacak Aslı hanımefendi de yüzüme bile bakmadan çıktı gitti. Halbuki bana yardım edecekti söz vermişti. Ee! Besle büyük danayı o işine gelmedi mi tanımasın anayı....

Dana mı? Kerem'in annesi Nurten Hanım söylenmeye devam ederken Şebnem de ağzı açık bir şekilde onu dinleyerek gülüyordu. Annesinin ses tonuna ve konuşma şekline bayılmıştı. Ne tatlı kadındı o öyle. Kerem'in çok eğlenceli bir ailesi olmalıydı.

Dıııııt!


Kerem benim İpek. Bak ben bu akşam buradan ayrılıyorum seninle bir daha görüşme fırsatımız olmayacak. Ben yanımdan gittiğinden beri çok huzursuzum. Seni kırmak en son isteyeceğim şey bile değildi ama neden ayrılmamız gerektiğini de bilmeye hakkın vardı. Bunu söylemeden gidemezdim. Evdeysen beni ara konuşalım. Lütfen...

Şebnem sehpadan kalkıp koltuğun arkasına oturmuş ayaklarını sallayarak düşünceli bir bakışla telefona doğru dalıp gitmişti. Bu Kerem'in kız arkadaşı olmalıydı. O da mı terk edilmişti yani? Gerçi teknik olarak Kerem terk edilmiş Şebnem ise terk etmiş tarafın temsilcileriydi.

Eğilip telefonu kapatmaya çalışırken aksilik bu ya bir anda kapı açılmış ve Şebnem de fena halde paniklemişti. Paniklemekle de kalmayıp karşısında gördüğü kızın çığlık atmasıyla da dengesini kaybederek ters bir şekilde koltuktan düşmüştü. Gelen kız Aslı'ydı. Şebnem'i düşerken görünce de yanına koşarak "Hey! Sen iyi misin?" diye sorup bir yandan da yardım ederek onu kaldırmaya çalıştı. Koltuktan düşen biri ne kadar iyi olursa o da o kadar iyiydi işte. Şebnem can acısıyla ayak bileğini tutarken bir yandan da kıza tuhaf tuhaf bakıp "Ben iyiyim de sen de kimsin?" diye sordu. Halbuki şu evde bunu soracak en son kişi kendisiydi.

"Ben Aslı'yım burası da kardeşimin evi. Asıl sen kimsin?"

"Sen Kerem'in kardeşi misin?"

"Evet kardeşiyim. Ya sen?"

"Ben şeyim..."

"Aman Allah'ım! Tabii ya... Sen O'sun!"

"O mu? Matrix filmindeki gibi mi? Umarım bana kırmızı ve mavi hap seçeneği sunmaya kalkmazsın"

"Vay vay vaaay! Bak sen şu sessiz Kerem'e... Bu sefer turnayı gözünden vurmuş. Aferin ona!"

"Ne yapmış?"

●●·٠●●٠·˙

Akşam olmuştu. Kerem arkadaşı Samet ile uzun uzun dertleştikten sonra eve geri dönüyordu. Apartmanın önüne geldiğinde kendi evinin ışıkları da kapalıydı. Neyse en azından bu sosyetik kız yangın mangın çıkarmamış uslu uslu yatıp uyumuştu.

Ailesinin evinin ışıkları da kendi evinin aksine tamamen açıktı. Belli ki herkes toplanmış onun ve İpek'in gelişini bekliyordu. Kerem durumu onlara nasıl açıklayacaktı gerçekten bilemiyordu. Ağır adımlarla merdivenleri çıkıp kata geldikten sonra zile basarak beklemeye başladı. Annesinin kapıyı "Hoş geldiniz çocuklar!" diyerek neşe içinde açacağını sonra da büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağını biliyordu ama tüm bunlara kendisini hazırlamıştı.

Ancak kapıyı annesinin aksine kardeşi Aslı'nın sözlüsü Ümit açmıştı. Kerem kuşku içeren bakışlarını içeride gezdirip her şeyin yolunda olup olmadığına bakarken ona gülümseyip selam veren Ümit de "Biz de seni bekliyorduk Kerem! Hadi girsene" dedi. Kerem ceketini asarken hâlâ annesinin yanına gelmemiş olmasının şaşkınlığını yaşıyordu.

Salona doğru giderken kardeşinin "Kerem mi geldi?" diyen sesi duyulmuştu. Kapıya doğru yaslanan Kerem babasına selam verip kurulu olan masaya buruk bir halde baktıktan sonra kardeşine de "Aslı herkesi salona toplar mısın? Size söylemem gereken bazı şeyler var" dedi. İpek'in gelemeyeceğini uygun bir dille anlatmaya çalışacak olmalıydı. Kerem tam elini yıkamak için lavaboya gidecekken Aslı bir yandan annesinin tadına bakması için verdiği mezeyi yiyip bir yandan da ağzı dolu bir halde "Kız arkadaşına bayıldım" dedi. Kız arkadaş mı? Kerem kardeşinin dediği şeyi duyunca aynen geri dönmüştü ve yanlış anladığını düşünerek "Ne?" deyip gözlerini ona doğru dikmişti.


ahtesryjkdtu.gif


Aslı gayet rahat bir tavırla "Annemler de ona bayıldı. İtiraf edeyim bu kadar tatlı bir kız olmasını beklemiyordum. Beni gerçekten çok şaşırttın" deyince Kerem de gözlerini kısıp "Kız arkadaşım buraya mı geldi? Sen bundan emin misin?" diye sordu. Hayır yani şu an İpek'in burada olması ihtimal dahilinde bile gözükmüyordu. Aslı "Evet geldi. Hatta şu an mutfakta" derken kardeşinin neden bundan habersizmiş gibi davrandığını anlayamamıştı.

Kerem ne düşüneceğini bilememiş bir halde "Mutfakta mı?" derken Aslı da onun arkasına doğru bakıp "Bak bakalım emin miymişim?" diyerek arkasını dönmesini işaret etti. Şaka yapıyor herhalde değil mi? Kerem döndüğünde karşısında elinde peçeteler yüzünde de şirin bir tebessümle kendisine bakan Şebnem'i bulmuştu. Bu kızın aşağıda ne işi vardı Allah aşkına! Ona kapıyı kimseye açmamasını söylemişti ama o gelmiş ailesinin evinde sofra kurmaya yardım ediyordu.

Şebnem ona doğru yaklaşıp "Hoş geldin Kerem! Sen yokken ailenle tanıştım. Her biri harika insanlar hepsini çok sevdim. Gerçi aksini de düşünmemiştim" diyerek burnunu sıkınca dumur olan Kerem de neden böyle bir şey yaptığını anlayamamıştı. Şu an bunun bir kabus olmasını her şeyden çok istiyor olmalıydı. Aslı tabağını içeriye götürürken Kerem çatalların altına peçete yerleştiren Şebnem'i kolundan tutup sorgusuz sualsiz balkona çıkardı.

Şebnem kolunu kurtarıp "Ne çekiştirip duruyorsun ya!" diye kızınca çatık kaşlarla ona bakan Kerem de "Ailem neden seni kız arkadaşım sanıyor?" diye sordu. Bu çok haklı bir soruydu. Şebnem ona bakarken gözü kapı camından içeriye doğru kayınca endişeyle kendilerine bakan Nurten Hanım'ı görmüş ve el sallayıp merak etmesin diye de gülümsemişti. Kerem de annesini görünce gülümsemeye çalışıp onun masaya yemeği koyması eşliğinde de Şebnem'den hemen bir açıklama yapmasını istedi.

"Bak ben evinde öylece oturuyordum tamam mı? Bir anda kapı açıldı ve kardeşin geldi. Bana sen O'sun deyip durdu ben de bir türlü durumu açıklayamadım. Sonra senin evde kalmamı istediğini söylememe rağmen beni apar topar aşağıya indirip anne ve babanla tanıştırdı"

"Sen de onlara kız arkadaşım olduğunu mu söyledin?"

"Ben bir şey söylemedim! Ağzımdan öyle bir şey de çıkmadı. Sen evinde genç bir kız olmasının ailen tarafından hoş karşılanmayacağını söylediğin için de sen gelene kadar herhangi bir açıklamada bulunmak istemedim"

"Sana telefon numaramı bırakmıştım"

"Acil bir durum olduğunda ara demiştin"

"Bu acil bir durum!"

"Ailene ayıp oluyor akşam yemekleri hep saatinde ve bir aradayken yenilir. Hadi içeriye girelim bunları sonra konuşuruz"

Kerem onu tam içeri girecekken kolundan yakalayıp "Onlara yalan söyleyemem. İçeriye girip gerçeği anlatıyoruz" dedi. Şebnem kısacık bir sessizliğin ardından dudağını büküp "Ya yalan söylediğimi düşünüp benden gitmemi isterlerse?" diye sorunca ona hiçbir yere gitmeyeceğini söyleyen Kerem de "Konuşmayı bana bırak ve sakın lafa girme. Bunu yapabilir misin?" dedi. Yapardı herhalde. En azından denerdi.


djhtgr.jpg


Şebnem bir şey söylemeden sadece onu onaylar gibi başını sallamış Kerem'de derin bir iç çekip kapıyı açarak salona girmişti. Ne yalan söylesin topun ağzında olmasından mütevellit Şebnem biraz tedirgindi. Ona göre her an kapı dışarı edilebilirdi çünkü. Bakışlarını kapının camından içeriye doğru çevirdiğinde Nurten Hanım'ın Kerem'e mutluluk dolu gözlerle baktığını görünce muzur bir ifade takınıp "Bence söyleyemeyecek ama bir denesin bakalım" diyerek Kerem'in ardından gitti. Söyleyememesi işine gelirdi doğrusu. Bakalım Kerem ekmeğine yağ mı sürecekti yoksa Şebnem'i dumur mu edecekti?

2.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz ;)
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
uuuu.png

3.Bölüm : Bana meydan okuma Kerem o aklını bir alırım haberin bile olmaz!

Masanın başına geçtikten sonra tüm gözler Kerem ve ardından gelen Şebnem'e dönmüştü. Annesi hallerinden kötü bir şey söyleyeceklerini sezmiş gibi oğlunun yüzüne endişeyle bakarken Kerem de iki eliyle sandalyenin arkasına tutunup sırayla hepsine tek tek baktıktan sonra tam durumu izah edecekti ki ansızın durdu. Şebnem de bu süre içinde yanına geçmişti ve onun haline bakarken gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Açıkçası Kerem'in gerçeği söyleyemeyeceğini tahmin etmesi hiç de zor olmamıştı. Harika! Kerem'in kız arkadaşı zannedilirse teyzesini bulana kadar bu güzel ailenin yanında kalabilirdi.

Dört ayak üstüne düştüğünü sanan Şebnem kendisini çok şanslı hissederken hafifçe eğilen Kerem ona "Adın neydi?" diye sordu. Kısacık bir an birbirlerine bakıp kalmışlardı. Birkaç saniye sonra Şebnem tereddütle adını söylediğinde Kerem tekrardan ailesine döndü ve bir çırpıda "Sanırım ben burada yokken bir yanlış anlaşılma olmuş. Kız arkadaşım Şebnem değil. Ben sadece ona bu gece kalacak bir yeri olmadığı için benim evimde kalabileceğini söyledim. Ben de sizinle kalacağım yarın da her şey eski düzeninde devam edecek" dedi. Söyledi be!

Şebnem'in gözleri bir sağ bir sol yapıyordu. Haliyle şaşırıp kalmıştı. Ağzında sessizce "Yanılmışım pat diye söyledi densiz!" diye gevelerken ondan çok da farklı bir durumda olmayan Nurten Hanım da "Ama biz tanıştık ya oğlum... Ay ne oluyor? Hasssan sen de bir şey söylesene!" dedi. Hasan Bey olaylardan bayağı kopuktu. Bu yüzden de eşine boş boş bakıp "Değilmiş işte hanım daha bunun üzerine ne söyleyeyim? Hadi oturun da yiyelim yemeğimizi" dediğinde bu sefer de tüm gözler tabağına salata koymaya başlayan Hasan Bey'e dönmüştü. Ondaki rahatlıkta kimsede yoktu hani.

Aslı kardeşiyle Şebnem'e bakarak "Bir dakika! Sana sorduğumuzda neden aksini söylemedin o zaman?" dediğinde Şebnem de ne diyeceğini bilemez bir halde bir ona bir de Kerem'e bakıp sempatik bir ifadeyle de "Açıklamaya çalıştım ama sanırım doğru kelimeleri seçememişim. Affedersiniz" dedi. Açıkçası Kerem o doğru seçemediğini iddia ettiği kelimeleri çok merak etmişti. Kim bilir o yokken ailesine neler yumurtlamıştı bu şımarık!

"Tamam canım ne yapalım bir yanlışlık olmuş ama biz keyfimizi bozmayalım. Hadi otursanıza"

Aslı'nın bu sözüyle Şebnem'e oturması için eliyle işaret yapan Kerem annesinin "Ben anlayamadım oğlum kız arkadaşın Şebnem değilse o zaman o nerede? Neden yemeğe gelmedi?" diye sorması üzerine yüzünü düşürüp "Gelemedi. Gelemeyecek de..." dedikten sonra sessiz kaldı. Bunu söylemenin canını bu kadar yakacağını tahmin edememişti.

"Ne demek gelemeyecek de... Ay kavga mı ettiniz oğlum? Hassan!"

"Kavga mı ettiler barıştılar mı nereden bileyim hanım? Hem magazin muhabiri miyim ben her flaş haberde bana bağlanıyorsun!"

jysrthersedf.gif


"Tamam Hasancığım sen yemeğine dön zaten sana soranda kabahat! Aslı kızım babana güveçten koy oyalansın biraz"

"Çocuk oyalıyor sanki! Sen koy kızım bak Ümit'in de tabağı boş damada da servis yap"

"Ay durun ayol! Kafamı karıştırdınız daha çorba var onu yiyeceğiz. Mis gibi lebeniye çorbası yaptım"

"İçine bastı tuzu! Kerem sen benim tansiyon ilacımı getir oğlum annen birazdan canıma kastedecek"

"Hassan!"

"Aslı az koy kızım bir tanede biber at üstüne"

"Tamam baba Ümit sen de uzat tabağını"

"Hâlâ tuz diyor delirtecek beni bu adam. Hassan diyorum!"

"At bir tanede domates kızım. Hadi afiyet bal şeker olsun"

Şebnem bu aileye bayılmıştı. Resmen herkes ayrı telden tıngırdıyordu. Daha önce hiç böyle tatlı böyle samimi insanlarla vakit geçirmemişti. Şu an kendisini gerçekten çok mutlu hissediyordu. Aile dedikleri şey kesinlikle bu olmalıydı. Bu coşkuyla da yanında oturan Kerem'e uzanıp gözlerine baka baka "Hiç abartmıyorum aile değişimi talebinde bulunsan kendimi bir saat içinde ailenin kütüğüne geçiririm. Bayıldım ya çok şekerler!" dediğinde onun anlamsız bakışlarıyla karşılaşması da gecikmemişti. Tövbe estağfurullah!

Kerem onu boş verip merakla kendisine bakan annesine dönerek "İşin aslı şu ki biz İpek ile konuştuk ve..." dediği anda Şebnem de boşluğuna gelip gayri ihtiyari bir şekilde "Aa! Telefondaki kız mı?" diye sordu. Kerem nefesini tutup bakışlarını ona doğru döndürerek "Hangi telefondaki kız?" dediğinde söylediği şeyi düşünen Şebnem ona telefonuna gelen mesajları dinledim diyemeyeceği için mecburen "Pardon karıştırdım. İpek adında bir tanıdığım var da o yüzden bir an boş bulundum. Lütfen siz bana bakmayın devam edin" deyip gözlerini kocaman açarak önüne döndü.

"Evet oğlum konuştunuz sonra ne oldu?"

"Biz İpek ile uzun uzun konuştuk ve karşılıklı olarak bu tanışma işine biraz acele karar verdiğimizi fark ettik. İpek kendisi adına sizden özür dilememi istedi. Ben de özür dilerim birbirimizden emin olmadan sizi böyle heyecanlandırmamalıydık"

Peçetesini açıp kucağına koyan Şebnem telefona İpek tarafından gönderilen mesajı düşünürken bir gözüyle de Kerem'i izliyordu. Mevcut durumu ne kadar derli toplu bir biçimde kızı da kötü bir duruma sokmadan açıklamıştı öyle. Hem de üzgün ve kırgın gözükmesine rağmen yapmıştı bunu. Acaba Okan'da böyle miydi?

Hiç sanmıyordu. Kesin ailesiyle birlikte resmi bir şekilde oturduğu yemek sofralarında rezalet olarak nitelendirdikleri bu olayı konuşup soranlara verecekleri en makul açıklamanın ne olacağını konuşuyorlardı. Hatta annesi basın bülteni hazırlar gibi birer metin yazıp ellerine tutuşturmuş bile olabilirdi. Bu gayet mümkündü. Şebnem onlardan kurtulduğuna hâlâ inanamıyordu. Olanları ve şu an bulunduğu yeri düşünürken yüzünde istemsizce oluşan tebessüm Kerem'in de dikkatini hemen çekmişti.

"Neye gülüyorsun sen! Hayır yani komik bir şey mi var?"

"Aklıma bir şey geldi"

"Sofradayız!"

"Aa! Gerçekten mi? Ben de birazdan uzaya mekik fırlatacağız sanıyordum"

kujhtrge.gif


"Tahammül edilmesi zor birisin. Hızlıca yemeğini ye ve yukarıya çıkmak için izin iste"

"Hayatta olmaz! Annen cevizli revani yaptı daha önce hiç yemedim. Çok heyecanlıyım"

"Nereden geldin sen? O bahsettiğin mekiğin içinde dünyamızı içten göçertip yok etmeye mi gönderdiler seni?"

Kızın yüzündeki sırıtık ifade Kerem'i deli ediyordu. Şebnem ise Kerem'in koluna ufak bir dokunuş yaparak "Espri mi yaptın? Evet evet denedin galiba. Ama fena değildi... Gerçekten değildi" deyip dalga geçer gibi de gülerek yemeğine geri döndü. Kerem elini stresle yüzünde gezdirirken içinden de hayatında ilk defa gördüğü bir kızı evlerine getirdiği için kendisine demediğini bırakmıyordu. Ne diye şeytana uyup bu kızı yolun ortasında bırakmamıştı ki zaten!

●●·٠●●٠·˙

Yemek faslı öyle ya da böyle bitmişti. Sofra el birliğiyle kaldırıldıktan sonra beyler balkona geçerken hanımlarda tatlı servisi için mutfakta toplanmıştı. Aslı tabak çıkarıyor Nurten Hanım da özenle hazırladığı tatlıyı eşit boylarda keserek kızının masaya koyduğu tabaklara alıyordu. Şebnem masaya yaklaşarak neler yaptıklarına bakarken onun eline bir kase ceviz içi veren Aslı tatlıların üzerine bir miktar kaymak bırakıp ondan da üstüne biraz serpiştirmesini istedi.

Şebnem evde hiç böyle işler yapmazdı. Daha doğrusu yapması uygun görülmezdi. Onun kendisine özel bir yardımcısı vardı ve neredeyse önünde duran dergisi bile eline verilirdi. Şimdi ise elinde bir kase ceviz içi tatlının üstüne süs yapıyordu. Zuhal Hanım kızını bu halde görse kesin o estetik harikası yüzüne tik gelirdi. Şebnem yanlış yapıp yapmadığını anlamak için bir gözü Aslı'da olarak cevizleri serpmeye başlarken Nurten Hanım da ona buralara gelme nedenini sordu.

"Şey... Ben teyzemi görmeye geldim ama henüz ona ulaşamadım"

"Teyzen buralardan mı? Belki tanıyor olabilirim"

Şebnem onların halini gördükten sonra Nurten Hanım'a alkolik ve sorunlu olan teyzesinden bahsetmek istememiş biraz da utanmıştı sanki. Huzursuz bir halde saçını kenara çekip "Tanıdığınızı pek sanmıyorum aslında..." dedikten sonra neyse ki Aslı yanına gelmiş ve teyze konusunu değiştirerek "Peki sen artık burada mı kalacaksın?" diye sormuştu. Bu soruya da ne denirdi ki şimdi?

Bu sırada Nurten Hanım servisi kızlara bırakıp çay tepsisini alarak içeriye geçmişti. Şebnem Aslı'nın sorusuna karşılık yüzündeki tebessümle "Burada kalacağımı söylersem kardeşin beni tüfekle kovalar herhalde" dedikten sonra Kerem'in başından beri kendisine karşı olan tavırlarını düşünüp aniden Aslı'ya dönerek "Bir tüfeğiniz yok değil mi?" diye sordu. Ne tatlı bir kızdı bu yahu!

"Hayır yok merak etme. İyi de Kerem senden bu kadar nefret ediyorsa o zaman neden buraya getirdi ki?"

"Hmm... Zor durumdaydım ve sanırım kardeşin gerçekten de çok iyi biri. Ne olursa olsun beni bilmediğim bir yerde tek başıma bırakamadı"

"Kerem iyidir kimseyi de yarı yolda bırakmaz. Ben ona her konuda çok güvenirim"

Şebnem gülümseyip eline iki tane tabak aldıktan sonra Aslı ile beraber içeriye gitmişti. Onun kardeşi hakkında söylediği şeylerden sonra da balkonda ailesiyle sohbet eden Kerem'e dalgınca bakıp yürümeye devam etti. Ne konuşuyorlarsa ilk defa neşeli gözüküyordu. Aslında hoş bir gülümsemesi de vardı. Hani gülerken gözlerinin içi gülüyor derler ya aynen öyleydi. Yanağında gamzesi de mi vardı onun? Evet evet çok tatlı bir gamzesi de vardı.

lçkhjh.jpg


Şebnem kendi kendisine konuşarak kazasız belasız balkona girmişti. Aslı'yı takip ederek tabakları balkon masasına koyduktan sonra da kendi tabağını alıp kenara çekildi. Bir de rahattı ki sormayın gitsin. Halbuki servis sırasında Kerem'i irrite edecek bir harekette bulunmuş ama bunun farkına bile varmamıştı. İşin kötüsü bu hareket birazdan açılacak konuda yoluna taş koyacak cinsten bir hareket olmuştu.

Yaptığı şeyden habersiz Aslı ile bir köşede sohbete dalan Şebnem'in hali Kerem'in gözünden kaçmıyordu. İlk defa tanıştığı insanlara ne kadar çabuk adapte olmuştu inanılır gibi değildi. Bunları düşünürken Şebnem'in çatalına aldığı revaniyi ağzına attıktan sonra kendinden geçer gibi bakması da onu istemsizce güldürmüştü. Gerçekten ilk defa yediği belli oluyordu. Tuhaf kızdı bu Şebnem.

●●·٠●●٠·˙

Nurten Hanım çayını yudumlarken Ümit ile konuşmasını bitiren oğluna dönüp "Kerem restorana servis için bir kız gelecekti son durum ne oldu?" diye sorunca Şebnem hemen konuşmaya kulak kabartmıştı. Konu ilgisini çekmişe benziyordu. Kerem ise o anlarda annesine kızı gözünün tutmadığını çünkü işten pek anlamadığını söylüyordu.

Aslı'ya dönüp merakla "Sizin restoranınız mı var?" diye soran Şebnem ondan "Küçük ama gözde bir yer. Babam sağlık sorunları yüzünden kendisini emekliye ayırınca bu yıl işe Kerem devam etmeye başladı. Tabii babam evden bile olsa her an ensesinde" yanıtını alınca hemen lafa atlayıp "Aslında o işe ben de talip olabilirim. Yani sizin için de uygun olursa" dedi. Bir an heyecanlanmıştı ama Kerem boşalan tabağını masaya koyarken net bir tavırla "Olmaz" demiş kızın hevesini de kursağında bırakmıştı.

adsefgrtf.gif

"Neden olmaz?"

"Senin yapabileceğin bir iş değil"

"Tatlı servisi yaptım ya kötü müydü?"

"Parmağının ucu tatlımın içindeydi ve eline bulaşan şerbeti yüzüme bakarak yalayıp arkanı döndün"

"Öyle bir şey yapmadım"

"Gözümle gördüm bir de bana yalancı mı diyorsun?"

"Yalancısın demiyorum sadece öyle bir şey olsaydı o an söylerdin diye düşündüm"

"Seni herkesin içinde utandırmak istemedim"

"Olmaz mı diyorsun yani?"

"Olmaz diyorum"

Şebnem bu konuda kendisine güvenememişti çünkü bunu istemsizce yapmış olabilirdi. Bu nedenden ötürü de yüzünü buruşturup fazla üsteleyemeden masum bir ifadeyle Aslı'ya bakarak "En azından denedim" deyip yanına geçti. Ama hâlâ bir şansı var gibiydi.

lohugkıfytr.gif


Nurten Hanım aslında tanıdıkları birini işe almanın daha iyi olacağını söylediği esnada buna çok sevinen Şebnem de "Bence annen haklı! O bir anne sonuçta... Ne dese haklıdır vardır bir bildiği değil mi?" dedi. Kerem bu kızın her lafa atlamasından hoşlanmıyordu. Neden birazcık susup konuşmalara kulak vereyim demiyordu ki?

Kerem kıza ters ters bakarak "Neden bu işi bu kadar çok istiyorsun?" diye sorunca Şebnem bu soruyla ona bakıp kalmıştı. Geldiği yeri ve ailesi tarafından yapmaya zorlandığı şeyleri düşünürken daraldığını hissetmişti. Açıkçası onlara neden kaçtığını söylemeye de biraz utanmıştı. Gözlerini Kerem'den kaçırıp "Kendi başımın çaresine bakmam lazım. Nasıl olacak bilmiyorum ama bir şekilde yapmak zorundayım" dedikten sonra konuşmakta zorlanıyor gibi ses tonunu biraz kıstı ve sözüne de "Teyzeme ulaşana kadar bir eve ve sürekliliği olacak bir işe ihtiyacım var gibi görünüyor. Yani ne iş olursa yaparım" diye devam etti. Böyle hissedeceğini tahmin etmemişti ama Şebnem bunu söylerken çok zorlanmıştı. İlk defa birilerinden medet umuyordu. Garipsemişti bu halini.

Kerem ise onun aksine ilk defa Şebnem'e olumlu bir gözle bakmaya başlamıştı. Neler yaşadığını neden buraya gelip kendi başına hareket etmek zorunda olduğunu anlamamıştı ama onu bu çabasında tek başına bırakmak da istememişti.

"Ne olursa mı?"

"Tabii belli normlar içinde"

"Neymiş onlar?"

"Hani kalmam için beni götürdüğün otel vardı ya... İşte oradaki çalışanlar pek o normlara uymuyordu"

Şebnem hangi ruh halinde olursa olsun duruma uygun olarak kaşını gözünü oynatmayı çok iyi başarıyordu. Kerem onun hâl ve hareketlerine bakarak düşünürken Hasan Bey de oğluna dönerek ona göre Şebnem'in restoran için uygun olduğunu ama yine de kararın kendisine ait olduğunu söyledi. Hasan Bey'e desteğinden ötürü teşekkür eden Şebnem gözleri ışıldayarak Kerem'in ağzından çıkacak iki çift lafı beklemeye başlamıştı. Ne diye bu kadar çok düşünüyordu ki? Alt tarafı restoranına garson alacaktı.

Uzun uzun düşünen Kerem tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki salondaki sehpanın üzerinde duran telefonu çalmaya başladı. Hay aksi! Kerem telefonuna bakmak için izin isteyip salona doğru giderken Şebnem'in de yüzü ekşimişti. Tam da sırasıydı. Hangi münasebetsizdi ki bu şimdi!

Şebnem'in düşüncesi bitmeden Kerem telefondaki kişiye gayet resmi bir ses tonuyla "İpek... Ben senin gittiğini sanıyordum. Hayır mesajını dinlemedim" dedi. Şebnem gözlerini "İpek böceğiymiş!" diyerek devirirken Aslı bu söylediğiyle ona bir garip bakmış Şebnem'de bu bakış sonrası kendisini hemen toparlamıştı.

●●·٠●●٠·˙

Kerem ve İpek uzun uzun konuşmuş ama yine de farklı bir noktaya gelememişlerdi. İpek'in söylediği hiçbir şeyin bir yararı olmuyordu. Kerem hâlâ aynı hislerle çevriliydi ve ona kırgın olduğu kadar gideceğini son dakikaya kadar söylememesine de çok kızmıştı. Hayır yani Kerem bu kadar anlayışsız biri miydi ki onu kurduğu hayallerinden uzaklaştırsın? Aşıklar diye birbirlerine pranga vurmamışlardı ya! Birlikte bir yolunu bulamazlar mıydı? Hani seviyorlardı birbirlerini... Aşıklardı. Ne olmuştu şimdi? Kerem sadece olur da hayalleri suya düşerse diye bir kenarda tuttuğu yedek planı mıydı yani?

asedtrfhgh.gif


Şebnem konuşması bitene kadar Kerem'i izlemiş ve ne yalan söylesin bu dalgın hallerine de biraz üzülmüştü. Bu İpek böceği nasıl terk ettiyse Kerem'i epey yaralamış olmalıydı. Derin bir iç çekip birazda kendi haline üzülerek "Sence kardeşin bana tamam diyecek mi Aslı?" diye sordu. Aslı bu konuda pek emin değildi ama kardeşi onu uğraştırsa da evet diyeceğini düşünüyordu. Ne yalan söylesin bu bile Şebnem'in içine biraz su serpmeye yetmişti. Kerem elindeki telefonu sehpaya bırakıp mutfağa doğru gidince Şebnem de boş tabağını alıp hemen peşinden gitti. Diğer tabakları da Aslı toparlamış sadece annesinin tatlısının bitmesini bekliyordu.

Şebnem apar topar mutfağa girdiğinde kendisine su alan Kerem de onu fark ederek su isteyip istemediğini sordu. Şebnem tabakları tezgaha bırakıp "Hayır teşekkürler" dedikten sonra onu içeriye gidecekken durdurup masum bakışlarla da "Bir şey demedin. Servis elemanın olacak mıyım?" diye sordu. Koyun can derdinde kasap et derdinde durumu vuku bulmuştu yani. Kerem bu kadar istekli olduğunu görünce karşı çıkamamıştı ama bir haftalık bir deneme sürecinden geçeceğini söylemeyi de ihmal etmemişti. Ne yani oldu mu şimdi?

Şebnem yüzündeki şapşal ifadeyle ona uzun uzun bakıp "İşe alındım mı yani?" dediğinde sandalyeye dirseklerini koyarak duran Kerem'in söylediğimin nesini anlamadın der gibi bakıp başını da olumlu anlamda sallamasıyla bir anda sevinçten çocuğun boynuna sarılıverdi. Hoppala!

Şebnem mutluluktan havaya uçup boynuna sıkı sıkı sarılarak sürekli teşekkür ederken Kerem de donup kalmıştı. Ne diye üstüne atlamıştı ki bu kız şimdi? Sadece teşekkür etse de yeterdi. İşin komiği Kerem boynuna atılmasıyla geri çekilmek için doğrulunca Şebnem'de onun uzun boyu sebebiyle ağaca asılı kalmış gibi görünmüştü. Sonrası daha fenaydı.

Aslı elinde tabaklarla mutfağa girip tam Ümit'in sabah erkenden işte olması gerektiği için kalkmak istediğini söylüyordu ki ikisini bu halde görünce olduğu yerde kalıp lafını da bir güzel yutuverdi. Ne yapıyor bunlar öyle ya! Şaşkınlık içinde kardeşinin boynundan sarkan Şebnem'e bakıp "Siz ikiniz sevgili olmadığınıza emin misiniz?" diye sordu ve meraklı gözlerle sorusunun cevabını beklemeye başladı. Bir bu eksikti!

Kerem sese doğru döner dönmez kardeşiyle göz göze gelince hemen Şebnem'i kollarından tutup "İki saniye içinde üstümden inmezsen işe başlamadan kovulan ilk insan olursun" diyerek kendisinden uzaklaştırdı. Yapar mı yapardı. Aslı ima içeren gözlerle ikisini süzerek sorusuna cevap alamadığını söyleyince zor durumda kalan Kerem de yan gözle Şebnem'e bakıp "Şükürler olsun ki akli dengem hâlâ yerinde Aslı böyle bir şey olabileceğini gerçekten düşünmedin herhalde" deyiverdi. Bir dakika bir dakika! Ne demekti bu şimdi?

Terbiyesiz! Hadsiz! Usturupsuz! İçinden ağzına geleni basan Şebnem'in gözleri kocaman açılmıştı. Ona hiç kimse böyle bir şey söyleyemezdi. Kendisine bakan Kerem'e başı yukarıda bir şekilde gayet sakin olmaya gayret ederek "Bana meydan okuma Kerem o aklını bir alırım haberin bile olmaz!" deyince böyle bir şey söylemesini beklemeyip ona dikkatle bakan Kerem de "Şu andan itibaren patronunla konuşuyorsun üslubuna dikkat et!" dedi.

Haklıydı. Bu yüzden Şebnem bir anda toparlanmış ve yüzüne iliştirdiği sahte bir tebessümle Kerem'e yaklaşarak "Saygıdeğer patronum! Rica etsem bana meydan okur tarzda konuşmasanız olur mu acaba? Aksi halde o başınızdaki taç niteliğindeki aklı yüksek müsaadeleriniz ile almak zorunda kalırım ki bunu ister miyim? Hayır istemem. Ama huyum kurusun rekabete çok açık bir kişiliğim var ve kaybetmek bendeniz üzerinde ağır kaşıntı yapar. Peki bunu ister miyim? Hayır istemem. Bu yüzden de elimden geleni takdir edersiniz ki ardıma koymam. Başarı da buradan ileri gelir öyle değil mi?" deyip lafı yutup hazmetmesini izlemeye başlamıştı.

Kerem suskundu. Şebnem ise zafer kazanmış bir edayla bakarak kendisi için "Bence kız çok temiz konuştu" diyen Aslı'ya tebessümle beraber "Teşekkür ederim Aslıcığım" dedi. O Kerem'i susturduğunu zannederken Kerem de kendisine gelip ona işaret parmağıyla ağzını işaret ederek "Affedersin dişindeki cevize o kadar odaklanmıştım ki söylediğin şeyi tam olarak anlayamadım. Ama saygıdeğer biri olduğumu düşündüğün için artı bir puan aldın. Bu yüzden yarın işe başladığında sana bir çift eldiven vermelerini söyleyeceğim" dedikten sonra gayet rahat bir tavırla masadan bir elma alıp ısırarak mutfaktan çıktı.

Eldiven mi?

Servis yaparken neden eldiven kullansın ki?

Servis elemanısın diye işe alıp kendisine tuvalet mi temizletecekti yoksa bu deve!

Hele öyle bir şey yapsın bak Şebnem ona neler ediyor!

sdfghjk.gif


Aslı ikisinin bu haline şaşıp kalırken Şebnem'in sunucusuna hâlâ ulaşılamıyordu. Kilitlenip kalmıştı. Kerem'in arkasından bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama ağzı oynamasına rağmen sesi çıkmıyor gibiydi. Aslı ona bakıp gülerken Şebnem de sinirini baskılamak için gülümsemeye çalışıp "Kardeşinin meydan okumasını kabul ediyorum. Hakem de sensin Aslı! Kurallar dahilinde onu fabrika ayarlarına geri döndüreceğim ve kardeşin bundan hiç hoşlanmayacak!" deyip gözü seğire seğire Kerem'in ardından içeriye gitti.

3.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
ewertfhukjı.jpg

4.Bölüm : Fiko (Fikret ile Kaynaşma Oryantasyonu)

Kerem'in ailesi tarafından en iyi şekilde ağırlanıp uğurlanan Şebnem harika bir gece geçirmiş gülen gözlerle mutlu bir halde eve çıkmıştı. Kendisini gerçekten çok şanslı hissediyordu. Hiç tahmin etmediği kadar hızlı bir şekilde hem kalacak bir yer hem de kendisine güvenilir insanların yanında iş bulmuştu. Gerçi kalacak yer konusundaki sıkıntısı pek çözülmüşe benzemiyordu. Büyük ihtimalle Kerem yarın onu evinden postalayacaktı. Bu yüzden de kendisi için kalıcı bir çare düşünmeliydi.

Aslında Şebnem kara kara düşünürken Nurten Hanım ve Aslı onun sorununa çoktan çözüm bulmuştu bile. Önce Kerem'i dairesini bir süre Şebnem'e bırakması konusunda ikna etmeye çalışmışlar ama Kerem'in buna hiçbir şekilde yanaşmaması yüzünden B planına geçmek zorunda kalmışlardı. Yani Şebnem'e bir süre kendileriyle kalmasında bir sakınca olmayacağını söyleyeceklerdi. Aslı da bu durumdan memnundu çünkü hem Şebnem yaşıtıydı hem de onu çok sevmişti. Sadece Kerem biraz tedirgindi. Bir anda hiç tanımadıkları bir kız resmen hayatlarının merkezine çöreklenmişti. Ona göre bahsi geçen teyze bir an önce bulunmalıydı.

Kerem hem morali bozuk olduğu için hem de erkenden uyanması gerektiği için fazla geçe kalmadan yatarken Şebnem'i bir türlü uyku tutmamıştı. Bir süre salonda oturduktan sonra da eli belinde bir halde Kerem'in sinir bozucu tavrına söylenerek evi turlamaya başladı. Fotoğrafların yanından geçerken Aslı ile olan resmine uzun uzun bakıp gözlerini kısarak "Ukala deve ne olacak! Sen beni daha tanımadın tabii ondan böyle rahat horozlanıyorsun ama bu burun büktüğün Şebnem vakitsiz öten horoza vakti gelince ne yapması gerektiğini de bilir merak etme sen" dedikten sonra Kerem'in resimdeki ifadesine sinir olup "Gül gül! Yakında asıl ben sana güleceğim" dedi.

Oradan geçip giderken gözüne müzik CD'leri çarpmıştı. Eğilip sırayla bakarken içlerinden bir tanesinin üzerinde herhangi bir yazı olmadığını görünce merak edip müzik setine taktı. Çalan enstrümantal şarkılar çok hoşuna gitmiş yüzünde de tebessüm oluşmuştu. Vay vay vay! Kerem Bey'in müzik zevki hiç de fena değilmiş doğrusu.

Saat 01:00'e geliyordu. Kerem'in yatağında yatmak istemediği için salondaki geniş kanepeye uzanan Şebnem elindeki telefonuyla arkadaşı Melis ile yazışıyordu. Fazla bir bilgi vermeden kendisinin iyi olduğunu ve ailesinin ne durumda olduğunu sorduğunda Melis ona pek de iç açıcı bir yanıt verememişti.

Annesi Zuhal Hanım tam da tahmin ettiği gibi yatağının üzerine bıraktığı notu görünce sinir krizi geçirmiş ve o haliyle de herkesin canına okumuştu. Babası da çok sinirlenmişti. Hatta sinirlenmek ile de kalmamış adamlarına ortalığı velveleye vermeden kızını bulmaları için emir vermişti. Okan ise tamamen sessizliğini koruyordu ki bu Şebnem'i daha fazla endişelendirmişti. Onlar uzun uzun konuşurken saat epey geç olmuş sonunda Şebnem de elinde telefonuyla koltukta uyuyakalmıştı.

●●ERTESİ GÜN·٠●●٠·˙

Sabah olduğunda Kerem her zamanki dakikliğiyle uyanmış çıkmadan önce de ailesiyle birlikte kahvaltı yapıyordu. Şebnem ise geç yattığı için hâlâ fosur fosur uyuyordu. Herhalde işe gitmek için erken kalkılması gerektiğinden haberdar değildi. Nereden olsun ki?

Kerem çıkmak için herkese afiyet olsun dedikten sonra ceketini giymiş ve ayakkabılarının bağcıklarını bağlamaya başlamıştı. Nurten Hanım oğlunu geçirmek için yanına gelip "Oğlum Şebnem'e restoranın yerini söylemeyi unuttuk. Sen giderken onu da yanına al ilk gün beraber gidin yeri öğrensin tamam mı çocuğum?" derken başını tamam dercesine sallayan Kerem de "Tamam anne akşam görüşürüz. İstediğin bir şey olursa ara gelirken getiririm" diyerek annesini öptükten sonra telefonunu kurcalaya kurcalaya yukarıya çıktı.

Kapının önüne gelip hafifçe tıklattıktan sonra beklemeye başlamıştı. Ses seda çıkmıyordu. Zile bastığında ise Şebnem gözlerini açmıştı ama gelenin kapıcı olduğunu sanarak yüksek bir ses tonuyla "Çöp yok bir şey de istemiyorum. Gidebilirsiniz!" demişti. Ne çöpü be! Kerem duyduğunu anlamlandırmaya çalışıp kızarak parmağını zile dayamış ve Şebnem açana kadar da basılı tutmaya devam etmişti.

Bu susmak bilmeyen cırtlak zil sesi Şebnem'i deli etmişti. Yastığıyla başını ve kulaklarını kapatıp sesi duymamaya çalışırken de bir anda Kerem'in "Beşe kadar sayıyorum eğer açmazsan sakın bugün işe gelme. Hatta bir daha hiç gelme!" dediğini duydu. Şebnem dediklerini duyunca gözlerini kocaman açıp yastığı ve yorganı üstünden atarak hemen kapıya doğru fırlamıştı tabii.

Bir gözü duvardaki saatte olarak alelacele kapıyı açıp "Günaydın patron!" deyiverdi. Kerem onun saçı başı dağınık halini görünce önce bir kalmış sonra da "Ooo! Annenin güzellik anlayışı gerçekten içler acısıymış" deyip bakışlarını başka yöne çevirmişti. İyi de Şebnem ben sabahları çok güzel olurum derken saat 11-12 civarını kastetmişti. Ne bilsin Kerem'in onu sabahın kör vaktinde ayağa dikeceğini. Hem bu saatte kim güzel olur ki canım!

ıflyuktyjrter.gif


Şebnem utanıp ellerini tarak gibi kullanarak saçlarını tararken bir yandan da "Sen neden gelmiştin ki evden bir şey mi alacaksın?" diye sorunca Kerem ona boş boş bakıp "Normal insanlar bu saatte işe giderler. Bunu biliyorsun değil mi? İlk günün olduğu için giderken seni de almaya geldim" dedi. Bu ince davranış Şebnem'in çok hoşuna gitmişti. Sempatik bir ifadeyle gülümseyip "Ne kadar düşüncelisin. Çok teşekkür ederim" dediği sırada telefonuna bakan Kerem de gayet rahat bir şekilde "Boşuna teşekkür etme bana kalsa çoktan gitmiştim. Bu annemin fikriydi beni o gönderdi" dedi. Şebnem yüzündeki gülüşü silip sessizce "Of! Bu dangalakla işimiz var he!" dediğinde aniden bakışlarını ona doğru çeviren Kerem gözlerini kısarak "Ne dedin sen?" diye çıkıştı. Valla pek de hoş bir şey dememişti o yüzden tekrarlamaması hayrınaydı.

Şebnem durumu kurtaracak bir şeyler söylemeye çalışsa da ağzından bu yönde tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Ancak bir şey de söylemesi lazımdı. Şirin bir ifadeyle sırıtıp "Çok işimiz var "dakiklik" önemli diyorum. Hadi sen biraz geç otur ben de birkaç dakikaya hazır olurum" dedi. Aslında Kerem dediği şeyi duymuştu ama sabah sabah laf dalaşına girmek istemediği için bozuntuya vermemişti.

Şebnem kapıyı açık bırakıp koşturarak odaya gitmiş onun arkasından da Kerem eve girip salona geçmişti. Üstünü değiştirmeye giden Şebnem'e çabuk olmasını söylerken de içerideki dağınıklığı görüp şok olmuş gözleri de istemsizce kocaman açılmıştı. Aman Allah'ım! Eve meteor düşmüş gibiydi. Burası onun evi olamazdı. Şebnem hızlı kalkınca yastığı yorganı yere düşmüş akşam her ne zıkkımlandıysa da tabaklar sehpanın üzerinde bırakılmıştı. Biraz daha bakınca etrafa saçılan bir sürü kadın eşyasının yanı sıra... Ooo! En faciası da televizyonunun aldığı yeni hâl olmalıydı.

Şebnem kıyafet seçme derdiyle bavulunu karıştırırken televizyonun üstündeki pembe otrişi sanki kurbağa tutuyormuş gibi iğrenerek eline alan Kerem de sakin olmaya çalışarak "Bu tüylü zımbırtının televizyonumun üstünde ne işi var? Sana bir günlüğüne evimi bıraktım ama sen onu bir gecede tavernaya çevirmişsin!" diye bağırdı.

Şebnem onu duyup hafiften korkarak dudağını ısırırken sadece "Akşam toplamaya fırsatım olmadı. Bugün hallederim merak etme" diyebildi. Kerem sinirlenmemek adına etrafa bakmaktan vazgeçmiş sandalyeyi çekip oturarak Şebnem'in çıkmasını beklemeye başlamıştı. Şebnem'de sağ olsun iki dakikaya hazırım demişti ama onun iki dakikasıyla Kerem'in iki dakikası pek uyuşmamıştı. Şebnem rahat rahat hazırlanmaya devam ediyor bir yandan da ona akşam tanıştığı ailesini çok sevdiğini ve bu yönden şanslı biri olduğunu söylüyordu. Söylüyordu da Kerem'in beklemekten içi geçmişti. Onu duymuyordu bile...

uktdjyrtr.gif


Şebnem'in "Hazırım... Çıktım... Çıkıyorum... Az bekle..." derken yarım saati bulması Kerem'in kafasını iyice attırmıştı. Bu ne canım! Sanırsın bayi toplantısında sahneye çıkıp şarkı söyleyecek. Restorana gittiğinde zaten önlük giymesi gerekecek neyin süslenmesiydi bu Allah aşkına?

Şebnem kıyafetine uygun ruj seçmeye çalışırken beklemeye daha fazla dayanamayan Kerem'in "Ben gidiyorum seni de 15 dakika sonra işinin başında görmek istiyorum. Duydun mu beni?" diye bağırmasıyla odadan fırlayarak çıktı ve iki ayağı bir pabuca girmiş bir halde de "Nereye gideceğimi bilmiyorum ki!" dedi. Bir yandan da elindekileri makyaj çantasına tıkıştırmayı ihmal etmiyordu. Onun ciddiyetsizliğine çok kızan Kerem ters ters bakarak "Sora sora bulursun. O kadar da zor olmasa gerek!" deyip kapıyı çarparak evden çıktı.

Şebnem arkasından bakakalırken kendi kendisine de "Ne asabi adam ya iki dakika bekleyemedi. İpek böceği bunu boşuna bırakmamış belli ki canını zor kurtarmış kız" diye söylenip aynanın önüne geçti. Pembe rujunu eline alıp aynaya bakarak aheste aheste sürdükten sonra da içeriden çantasını almaya gitti. Eh! Sonunda hazırlanmış ve alt kata inerek restoranın yerini Aslı'ya sormaya gitmişti.

O esnaya kadar çok rahattı çünkü yerini öğrenecek ve orayı eliyle koymuş gibi bulacaktı. Tabii hesaba katmadığı bir şey vardı. Evde ne Aslı ne de Nurten Hanım yoktu. Zile basıp basıp açılmaması karşısında tutuşan Şebnem "Kahretsin!" deyip hızla merdivenlerden aşağıya indi ve apar topar apartmandan çıkıp Kerem'e söylene söylene sokakta koşar adım yürümeye başladı.

İleride bir tuhafiye dükkanı vardı. Büyük ihtimalle orada Şebnem'e yardım edecek birileri çıkardı. Yani inşallah! Etrafa bakınarak koştur koştur giderken tuhafiye dükkanın kapısından başını içeriye uzatarak "Affedersiniz ben bir restoran arıyorum. Hasan Bey'in yeri ama şimdi oğlu Kerem işletiyormuş. Nerede bulurum ben orayı?" diye sordu.

"Ne yapacaksınız ki orayı?"

"Temeline bomba koyacağım!"

"Ne?"

"Affedersiniz. Ben orada çalışmaya başladım ama..."

"Aaa! Sonunda buldular mı bir kız?"

"Buldular da beni az daha oyalarsanız kapıdan girdiğim gibi kovacaklar adam da zaten beni topun ağzına yerleştirdi fırlatmak için hazırolda bekliyor. Yalvarıyorum uzatmayın da söyleyin nerede bulurum ben bu restoranı?"

Kadın dükkandan çıkıp Şebnem'e yolu tarif etmeye başlamıştı ama oradan gir buradan çık yok bakkalı geç köşede manav var derken Şebnem'in kafası iyice gitmişti. Saatine bakıp sadece dört dakikası kaldığını görünce kadına teşekkür ederek tabana kuvvet diye diye hızlı adımlarla tarife göre gitmeye başladı. Fıttırmak üzereydi. En son manavı bulduğunda hızlanmış ama tam karşısında bir restoran olduğunu görünce adama sormaktan vazgeçip hızla içeriye dalmıştı.

İçeriye girdiği gibi gözü saate gidince kırk beş saniyesi kaldığını görmüş ve lütfen aradığım yer burası olsun diye dua etmeye başlamıştı. Şebnem eğilip dizlerini tutarak derin derin nefes alırken odasından çıkan Kerem saate bakıp "İyi kurtardın! Hemen toparlan arka tarafa geç Fiko sana ne yapman gerektiğini söyleyecek" diyerek masaların düzenine göz atmaya başladı. Şebnem'in koşuşturmaktan kalbi o kadar hızlı atıyordu ki neredeyse yerinden çıkacaktı. Nefesini ayarlamaya çalışarak arka tarafa geçtiğinde etrafa göz gezdirip bir yandan da "Fiko Bey!" diye seslenmeye başladı.

İsim de garibine gitmişti ama yine de çantasını boynundan çıkarırken "Fiko ne ya Fino gibi" diye söylenip seslenmeye devam etti. Birkaç saniye sonra arkasından yaklaşan komik görünümlü bir adam büyük bir ciddiyetle "Bana sadece arkadaşlarım Fiko diyebilir küçük hanım! Sen bana ancak..." deyip lafını kesen Şebnem'in "Fikret Bey mi diyebilirim?" diye sorması karşısında da gergince yutkunarak "Hayır konuşmak için izin isteme inceliği bile göstermeyip sözümü kesen çokbilmiş! Sen bana Kayhan Bey diyeceksin!" dedi. Ne diyecekmiş?

yu65eytrsd.gif


Şebnem şaşırıp kalmıştı. Bu adamın kafası iyi miydi acaba? Karşısındaki ufak tefek tombul adama boş boş bakıp "Kayhan mı? İyi de Fiko Fikret'in kısaltması değil mi?" deyince adamın yüzü gözü saniyeler içinde kıpkırmızı olmuştu. Kızdı mı o?

Adam sakin durmaya çalışarak papyonunu gergin bir halde düzeltip "O kadar da basit değil!" dedikten sonra Şebnem'e doğru gözlerini kocaman açmış ve sözüne devam edip "Fiko bizim aramızda bir çeşit kodlama. Açılımı da sadece bizi bağlar... Seni değil!" demişti. Amaan! Ne tuhaf bir adamdı bu böyle evlerden ırak. Şebnem'in bununla işi var gibi gözüküyordu. Valla o kadar laf etmişti ama bu adamı görünce Kerem'i öpüp başına koyası gelmişti.

"Ama Kerem dedi ki..."

"Kerem Bey diyeceksin o senin kreş arkadaşın değil!"

"Tamam kızmayın. Kerem Bey bana yapmam gerekenleri sizden öğreneceğimi söyledi"

"Ah! Seni başıma saracağını bilmeliydim. Peşimden gel çaylak!"

Şebnem adamın arkasından giderken gözlerini devirerek sessizce "Çattık ya! Manyak mı ne!" demiş ama adam onu bile duyarak parmağı havada bir şekilde "Duydum seni dili bozuk aptal sarışın! O koca devasa ağzını kapat ve önüne dön. Maaaarş!" demişti. Korkulu gözlerle Fiko'nun arkasına takılan Şebnem ağzını bile açamadan adamın söylediklerini dinliyordu. Dinlemesin de ne yapsın? Adam bildiğin deliydi deli!

"Senden üst rütbelilere adıyla birlikte bey ya da hanım müşterilerimize de sadece hanımefendi veyahut beyefendi diye hitap edeceksin. Her zaman kibar güler yüzlü ve nazik olacaksın. Çok fazla laf kalabalığı yapma az ve öz konuş insanları bayma"

"Anladım Kayhan Bey"

"Patron restorana geldiği gibi bir büyük fincan rezene çayı içer. Ona çayını her zaman sen hazırlayıp sen servis edeceksin. Peçetesini de unutma. Bu konuda hiçbir aksaklık istemiyorum yoksa külahları değişiriz"

"Rezene çayı mı?"

"Evet sarışın neyini anlamadın?"

"Kerem... Yani Kerem Bey'in onu içmesi bana biraz garip geldi de"

"Sorgulama sadece dediğimi yap!"

"Peki efendim"

●●·٠●●٠·˙

Şebnem adamla cebelleşirken zaman hızla akıp gidiyordu. Kerem ise ön tarafta restoranın müdavimi olan müşterileriyle sohbet halindeydi. Bir ara odasına giderken sesi soluğu çıkmayan Şebnem'i merak edip ne yaptığını kontrol etmek için arka tarafa geçmişti. Ses çıkmıyordu. Bu garipti fakat Kerem elindeki notları inceleye inceleye mutfağa doğru giderken Şebnem korku dolu bir çığlık atmış hemen arkasından da Fiko'nun "Bağırma sarışın herkesi başımıza toplayacaksın! Tut şunu dedim bir şey olmaz" diyen sesi duyulmuştu. Ne oluyor orada ya!

Adımlarını hızlandıran Kerem içeriye nasıl girdiğini bilememişti. Karşısında böyle bir manzara görmeyi de beklemiyordu doğrusu. Sandalyeye çıkan Şebnem üstünde önlüğü elinde eldiveniyle önündeki bir dolu kase karidese çığlık ata ata bakıyor Fiko'da ona aşağıya inmesini söyleyerek nasıl temizleneceğini gösteriyordu.

Kerem şaşkınlıkla "Ne oluyor burada?" diye sorunca onu karşısında gören Şebnem apar topar aşağıya inip arkasına geçerek "Kerem yalvarırım kulun kölen olayım kurtar beni! Bu adam bana böcek kafası koparttırıyor. Hani ben sadece servis yapacaktım? Seninle hiç böyle konuşmamıştık" dedi. Ah Fiko ah!

Kerem ona susmasını söyleyip kendisinden gözlerini kaçıran Fiko'ya doğru bakarak "Fiko!" dedi. Adam bir anda tavır değiştirmiş yaramaz bir çocuk gibi "Ne oldu Keremciğim?" diyerek yumuşamıştı. Böyle olunca da Şebnem'in ağzı bir karış açık kalmıştı ve hiç beklemeden araya girip "Keremciğim mi! Kerem Bey'e ne oldu?" dedi. Şebnem sinirle öne çıkarken Kerem onu eliyle durdurup "Sana sus demedim mi ben?" diye uyarmak zorunda kalmıştı.

Şebnem ise boğazına kadar dolmuştu ve bir avazda "Ama deminden beri bana karşı Karanlıklar Lordu gibi konuşuyor Kerem! Bir ara o kadar korktum ki yemin ederim karşısında olmayan düğmemi iliklemeye çalıştığımı fark ettim" deyiverdi. Fiko duyduğu şey ile heyecanlanıp "Sahiden mi? Lord gibi miydim gerçekten? Duydun mu Kerem resmen burada harcanıyorum" dediğinde daha fazla onlara katlanamayan Kerem de "Siz burada ne yaptığınızı sanıyorsunuz Allah aşkına?" diye sordu.

"Bu aptal sarışına karides ayıklatıyorum"

"Aptal sensin kel kafa!"

"Edep yoksunu!"

"Mutfak faresi!"

"Dip boyası akmış sahte sarışın!"

"Ben gerçek sarışınım dört göz!"

"Hıı! Doğuştan aptalım diyorsun yani"

"Bana bak pamuk prensesin firari cücesi kafamı attırma seni davlumbazdan sokar fırından çıkarırım"

"Tabii önce ben seni bu karidesler ile birlikte derin dondurucuya sokmazsam..."

ewrthgjmngf.gif


"Şişşşt! Susun artık! Fiko neden Şebnem'e karides ayıklatıyorsun?"

"İşi öğrensin diye"

Şebnem bu dediğini duyunca Kerem'in arkasından başını çıkarıp "Sadece karides ayıklatsa iyi bana önce bütün bulaşıkları yıkatıp mutfağı dip köşe temizletti sonra da bu böcekleri önüme yığdı. Iyyyk!" dedi. Fiko ona sırıtarak bakarken Kerem arkasını dönüp Şebnem'i de çevirerek üstünden önlüğünü ve ellerinden de eldivenlerini çıkardı. Böyle olunca Şebnem havaya girmiş Fiko'ya da gözdağı verir gibi bakmaya başlamıştı.

Kerem elindekileri kenara koyup dolaptan aldığı temiz önlüğü Şebnem'e uzattıktan sonra "Servis elemanısın ama şu an deneme aşamasında olduğun için birçok testten geçeceksin. Senden de Fiko sorumlu olacak. Ne derse yap ama gıda maddelerine dokunma" dediğinde Şebnem yüzünü ekşiterek "Kerem benden sen sorumlu olsan olmaz mı? Bizim Kayhan Bey ile enerjimiz pek tutmadı da" dedi. Kiminle?

Sırıtan Fiko ile göz göze gelen Kerem "Kayhan Bey de kim?" diye sordu. Şebnem ne diyeceğini bilemeden eliyle Fiko'yu gösterip "O!" derken derin bir nefes alıp oflayan Kerem de adama dönüp "Ona kendini Kayhan diye mi tanıttın?" diye sordu. Şebnem bunu duyar duymaz kaşlarını havaya kaldırıp şaşkınca bakarak "Bu kel kafanın bir de sahne adımı var yani?" dediğinde Fiko da hemen öne atılıp "Hey! O daha yeni ve ben öyle ilk andan herkese güvenip özelimi açamam tamam mı?" dedi. Ne özeli be!

"Nasıl yani? Bana adının Kayhan olduğunu ve Fiko'nun da sadece sizin bildiğiniz özel bir açılımı olduğunu söyledi"

"Yok mu Keremciğim?"

"Çıldıracağım... İkiniz de beni çıldırtacaksınız! Neden bahsediyorsunuz siz?"

"Açılım da mı yalandı?"

"Tabii ki hayır sarışın"

"Neymiş o zaman?"

"Fikret ile Kaynaşma Oryantasyonu! Ama sen kaynaşmayı bırak yanına bile yaklaşamadın. Açıkçası Fiko senden nefret etti"

Bunu duyunca Şebnem'in gözleri kocaman açılmış ve "Kendisinden başka biriymiş gibi bahsediyor. Bu adam zırdeli!" deyip artık onunla muhatap oluyormuş gibi de kenara çekilmişti. Kerem de bunalmıştı. Şu an onlarla uğraşacak hali de sabrı da yoktu. Resmen bir iken iki olmuşlardı! Bu yüzden de ikisine de bir an önce toparlanmalarını ve anlaşmanın bir yolunu bulmalarını isteyip müşterilere bakmak için oradan çıktı. Şebnem ile Fiko da gözleri kısık bir halde birbirlerini süzdükten sonra mecburen işlerinin başına dönmüşlerdi. Bu ikilinin anlaşmanın bir yolunu bulmaları neredeyse imkansızdı.

●●·٠●●٠·˙

Akşam olup çıkma vakti geldiğinde Şebnem'in de pestili çıkmıştı. Hayatında hiç bu kadar yorulduğunu hatırlamıyordu. Eve gidip bir an önce uyumak istiyordu ama orada mı kalacak yoksa kapının önüne mi konacak henüz bilemiyordu. Bunu düşünecek fırsatı bile olmamıştı. Oturduğu yerde çantasını sallandıra sallandıra düşünürken odasından çıkan Kerem onu görüp "Sen hâlâ burada mısın?" diye sordu. Nerede olacaktı ki?

"Evet seni bekliyordum"

"Neden?"

"Eve beraber döneriz diye"

"İyi de ben buradan çıkınca eve gitmeyeceğim ki"

"Nereye gideceksin?"

"Ne zamandan beri sana hesap veriyorum?"

"Tamam patron kızma. İyi ben gideyim o zaman"

"Tamam. Aa! Şebnem..."

"Efendim?"

"Annemler kendi aralarında konuşmuşlar..."

"Hangi konuda?"

"Teyzeni bulana kadar senin onlarla kalman konusunda bir sakınca görmüyorlarmış. Bu akşamdan itibaren onlarla kalmaya başlayabilirsin. Ben de gelince direkt evime geçerim"

"Gerçekten mi?"

Kerem evet der gibi başını sallayınca bir anda sevinçten ona sarılan Şebnem de "Çok teşekkür ederim Kerem! Hepiniz çok iyi insanlarsınız" demeye başladı. Haydaa! Yine mi yapıştı bu ya! Bu kız da sarılmayı iyice âdet haline getirmeye başladı sanki.

Kerem onu kendisinden uzaklaştırırken yanlarına gelen Fiko da ikisine garip garip bakarak "Kural 8! Çalışanların işvereni ile samimi olması işletme kurallarına aykırıdır. Eğer bu kuralda bir esneme varsa bilmek isterim doğrusu" deyip onlardan da herhangi bir karşılık gelmemesi üzerine iyi geceler diledikten sonra restorandan çıktı.

"Bu adamı çok mu aradınız Allah aşkına?"

"Fiko bizim jokerimizdir. Yeri geldi mi mutfağa girer ülkelerin adını bile ilk kez duyduğum birbirinden farklı lezzetlerini hazırlayıp günü kurtarır ama diğer gün bir bakarsın ya yer paspaslıyordur ya da tesisattaki bir sorunu hallediyordur"

"Enteresan adammış ama henüz onunla yıldızımız barışmadı. Birbirimizden nefret ettik gibi görünüyor"

"Seni gözü tutmasaydı bu kadar çok uğraşmaz kovuldun der işine bakardı"

"Nasıl yani? Beni kovma yetkisi var mı?"

"Tabii ki var"

"O halde yarın gelirken ona gümüş tabakta şık bir çikolata yaptırsam iyi olur"

"Bunu rüşvet vermek olarak algılayıp sana daha da çok bilenebilir"

"Peki bu adamla normal bir iletişim nasıl kurulur Kerem? Hayır yani pek normal birine benzemiyor da"

"Bence üzerine düşme ve sadece zamana bırak. Neyse hadi çıkalım sen de geç olmadan eve git"

"Tamam"

"Bu arada sendeki anahtarı bana verir misin? Annem yedek anahtarı senin için paspasın altına bırakacak. Eşyalarını alır öyle inersin aşağıya"

"Elimdeydi zaten"

"İyi akşamlar"

"Sana da iyi akşamlar patron"

●●·٠●●٠·˙

Şebnem eve döndükten sonra o yorgunlukla bir de etrafı toparlayıp kendince silip süpürmeye çalışmıştı. Ne olursa olsun Kerem'in kendisine çok yardımı olduğu için ekstra da özen gösteriyordu. Evi Kerem'den aldığı gibi teslim etmek için iyi niyetlerle uğraşıyordu ama keşke bunu yaparken Kerem'in diş fırçasıyla sevdiği tişörtlerinden birini temizlik malzemesi olarak kullanmamış olsaydı. Biriyle ince tozları ve ocak yağlarını temizlemiş diğerini de yer bezi yapmıştı çünkü. Halbuki malikanelerindeki çalışanları gözünün önüne getirip neyi nasıl yaptıklarını hatırlamaya çalışırken ellerinde hiç de böyle şeyler olduğunu hatırlamıyordu. Annesi Zuhal Hanım her yeri ayrı ayrı bezlerle sildirir temizlik konusunda da ihtimam gösterilmesini şart koşardı. Neyse artık o kadar da olur diyelim öyle değil mi? Sonuçta buna da şükürdü.

zxcvbnmör.gif


Onca uğraşın ardından gözü yatağa gidince biraz dinlenmek için ucuna oturdu. Oturmak nasıl da iyi gelmişti. Ayakları ve beli o kadar çok ağrıyordu ki ne kadar vahim bir durumda olduklarını anca oturunca anlamıştı. Yan yan baktığı yastığa başını koyarak "Azıcık sessiz bir ortamda şekerleme yapıp kendime gelsem fena olmaz. Nasılsa Kerem'in de erkenden geleceği yok. O gelmeden çoktan uyanır giderim" diye düşünüp pikeyi üstüne çekti. Oooo! Azıcık mı? Yine fosur fosur uyumaya başlamış top atsanız duyamayacak hale gelmişti.

Kerem ise geç saatte gelince ailesinin yanına uğramadan yukarıya çıkmıştı. Anahtarıyla kapıyı açtıktan sonra da tedirgin bir şekilde içeriye bakıp Şebnem'e seslendi. Ses gelmiyordu. Sonunda gitmiş olmalıydı. Salonun ışığını açıp etrafa bakarken Şebnem'in bütün eşyalarının yok olduğunu görünce epey rahatlamıştı. Ayrıca her yer bal dök yala olmuştu. Ne yalan söylesin bu detay Kerem'in hoşuna gitmişti.

Uykusu fena halde bastırdığı için ışıkları kapatıp esneyerek odasına gitti. Karanlık olduğundan dolayı yatağında uyuyan Şebnem'i fark edememişti. Üstünü değiştirip yatağın diğer tarafına uzandıktan sonra da gözlerini kapatıp mışıl mışıl uyumaya başladı.

sdfg.png


Oouuuvvv!

Sabah ne durumda olduklarını fark edince büyük çıngar çıkacağa benziyordu.

4.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
152056a639e75f5997725050427.gif


5.Bölüm : Senin yatağımda ne işin var!

Birbirlerinden habersiz bütün geceyi aynı yatakta huzur içinde uyuyarak geçiren Şebnem ile Kerem sabahın ilk ışıklarıyla beraber çalan kapının sesine uyanmıştı. Kerem kardeşidir diye ilk anda zili umursamasa da Şebnem'in "Kahretsin uyuyakalmışım! Kesin Kerem odunu geldi çık evimden diyecek" deyip bir anda yanından kalkmasıyla şaşırarak gözlerini açtı. Bu kız burada ne arıyordu Allah aşkına!

sedrgtfh.gif


Kerem onun sesini duyduğu gibi apar topar yerinden kalkmış Şebnem'de yatakta başka birinin daha olduğunu hissedip aynı hızla arkasını dönmüştü. Eyvah! Az önce kendisinden odun diye bahsettiği Kerem değil miydi o? İkisi de birbirlerini görür görmez büyük bir şok yaşamıştı. O şaşkınlıkla da Kerem'in "Senin yatağımda ne işin var?" çıkışı Şebnem'in "Senin evinde ne işin var?" çıkışıyla karışmış ve aynı anda birbirlerinden uzaklaşıp yatağın içinde ayrı köşelere kaymışlardı.

Şebnem uyanır uyanmaz onu görmeyi hiç beklemediği için böyle demişti ama Kerem'in korkutan bir bakışla "Evim olduğu için olabilir mi acaba?" demesiyle mecburen geri adım atıp "Makul bir cevap" demek zorunda kalmıştı. Bu ne saçma sapan bir sabahtı böyle! Bu hale nasıl geldiklerini bir türlü kafasında oturtamayan Kerem fırlayıp hızla yataktan çıkarken ona şok dolu gözlerle bakan Şebnem'de pikeyi alıp üstüne fırlatarak "Aa! Pijama diye bir şey duymadın mı sen? Çabuk ört üstünü!" diye bağırdı.

Kerem pikeyi beline sarıp şortunu ve açıkta olan bacaklarını gizlerken hâlâ kapı zili çalmaya devam ediyor annesi Nurten Hanım'ın da "Şebneem!" diye seslendikten sonra Aslı'ya dönerek "Ay o da açmıyor öleceğim meraktan! Bu çocuklardan akşamdan beri neden hâlâ ses seda çıkmadı Aslı?" demesi duyuluyordu. Kerem çok fena panik olmuştu. Ailesine asla bu şekilde yakalanmak istemiyordu.

Kerem seri bir şekilde ne yapacağını düşünürken Şebnem telaşla onun yanına gelip olduğu yerde tepinerek "Rezil olacağız Kerem kesin bizi yanlış anlayacaklar. Ay! Resmen basıldık zan altındayız ne olur bir şeyler yap!" demeye başlamıştı. Kerem onu iki kolundan tutup gayet ciddi ve kendinden emin bir ifadeyle "Sessiz ol tamam mı? Ben her şeyi halledeceğim. Sen sadece panik yapma yeter" diyerek sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu ama o an beline sardığı pike düşünce Şebnem çığlığı basmış Kerem'de bir yandan onun ağzını kapatmaya çalışıp bir yandan da düşen örtüyü yerden almaya çalışmıştı.

"Biri mi bağırdı?

"Galiba"

"Aslı hemen git bir çilingir çağır bir şey oldu adam boğazlıyorlar. Koooş!"

Annesinin çilingir getirteceğini duyan Kerem bu defa daha net ve mümkünse daha çabuk bir çözüm bulması gerektiğini iyice anlamıştı. Bu yüzden de hiç düşünmeden kolundan tuttuğu Şebnem ile camın önüne gelip perdeyi açtı. Bu da yetmezmiş gibi bir de sandalyeyi çekip kızdan üzerine çıkmasını isteyince Şebnem ödü patlamış bir halde "Ailene yakalanmayalım diye beni camdan aşağıya mı atacaksın baby face suratlı katil! Türüm gereği uçma bilmiyorum farkındasın değil mi?" deyiverdi.

"Çık şuraya!"

"Manyak mısın sen ya! Rezil olmaktansa katil olmak daha mı cazip geldi? Hem ben niye atlıyorum sen atla alnımda Kerem'in enayisi mi yazıyor benim!"

kujyhtdgr.gif


"Ne atlamasından bahsediyorsun sen? Bu pencere terasa çıkıyor terasa! Yanda da merdiven var gerekirse çatıya da çıkarsın"

Şebnem biraz olsun sakinleşmiş ve Kerem'i onaylar bir tavırla da başını sallamıştı ama sandalyeye çıkıp aşağıya doğru bakınca da aksilik bu ya Fiko'nun yukarıya bakarak yaklaştığını görmüştü. Of! Bu kerkenez nereden çıktı şimdi ya! Ağzı bir karış açık kalan Şebnem "Bir çok kişilikli delimiz eksikti o da geldi tam oldu!" derken apar topar geri çekilip perdeyi kapatınca o hızla da yanlışlıkla Kerem'e çarpmıştı.

Kerem'in sesi çıkmadığı için ona çarptığını o an algılayamayan Şebnem şimdi ne yapacaklarını sorarak arkasını döndüğünde ise Kerem'i yine eğilerek düşen örtüsünü yerden almaya çalışırken bulmuştu. O an tek dertleri oymuş gibi! Bu görüntüyle birlikte doğal olarak Şebnem'in de kafası iyice atmıştı. Kerem'in beline dolamaya çalıştığı pikeye bakarak elini saçlarına geçirip "Bırak şu lanet olası pikeyle uğraşmayı göreceğim kadar gördüm zaten! Ayrıca şu an senin çarpık bacaklarından daha öncelikli sorunlarımız var" deyiverdi.

Bu karmaşa fazla uzamış Kerem de epey darlanmıştı. Bunlar hiç ona göre işler değildi ki. Onun sakin bir hayatı vardı ve böyle şeyler başına binde bir olasılıkla bile olsa gelebilecek şeyler değildi. Hâl böyle olunca da sonunda dayanamamıştı tabii. Pikeyi tek hamlede üzerinden sıpıtıp atan Kerem kendisine "Hey! Çekiştirmesene be!" diye bağıran Şebnem'i kolundan tuttuğu gibi paldır küldür banyoya soktu. Ancak görünen o ki Şebnem'in buna bile itirazı vardı.

"Banyo mu? Çok dahiyane gerçekten!"

"Daha iyi bir fikrin var mı?"

"Şey... Of! Tamam sen kazandın. Kapat kapıyı!"

"Sakın sesini çıkarma"

"Offf!"

"Oflayıp durma bana dediğimi yap!"

Derin bir nefes alan Kerem çıkan sesleri açıklayabilmek için televizyonu açmış ve kapıya doğru gitmişti. Çilingirin gelişini bekleyen Nurten Hanım telaşla dua ederken kapıyı açan Kerem de hiçbir şey olmamış gibi "Günaydın anne! Hayırdır sabah sabah bir şey mi oldu?" dedi. Kadın içeride adam boğazlıyorlar zannederken oğlu geçmiş karşısına hayırdır sabah sabah diyordu iyi mi!

Nurten Hanım oğlunu görünce gözlerini kocaman açmış ve duasını hızlıca bitirip "Senin burada ne işin var oğlum?" diyerek meraklı gözlerle içeriye doğru bakıp kalmıştı. Kerem ani bir refleksle elini kapıya dayayıp annesinin içeriye girmesini engellerken bir yandan da gülümsemeye çalışıp "Burası benim evim anne. Sen neden gelmiştin?" diye sordu. Nurten Hanım oğlunun boşluğundan yararlanıp kolunun altından geçerek "Şebnem nerede? Merak ettim bize de gelmedi" diye sorunca Kerem önüne geçip aklına gelen anlık bir düşünceyle Şebnem'in restoranlarında kaldığını söyleyiverdi. Hay söylemez olaydı!

"Restoranda mı kaldı? Gencecik bir kızı orada tek başına mı bıraktın sen? Ay ben seni böyle mi yetiştirdim Kerem! Kız korkudan olmasa bile soğuktan ölmüştür"

"Kendisi istedi anne koskoca kızı kulağından tutup zorla getiremezdim ya"

Merakla onları dinleyen Şebnem bu duyduğuyla yüzünü buruşturup "İşine gelince o gencecik kızı kolundan tutup patates çuvalı gibi odadan odaya sokuyorsun ama! Organik hödük ne olacak!" derken Nurten Hanım da açık olan televizyonu kapatıp etrafı toparlamaya başlamıştı. Kerem'de yazık telaşla hem annesini göndermeye çalışıp hem de banyodan uzak tutarak hızla etrafı toplamasına yardım ediyordu. Ancak Nurten Hanım'ın gideceği yoktu. Evi dağınık görünce temizlik yapmaya karar vermiş Kerem'i de banyoda saklanan Şebnem'i de şoka sokmuştu.

"Anne sabah sabah temizlik mi olur? Hem ev temiz ben şimdi pikeyi yastığı falan kaldırırım anında toparlanır. Hadi sen de eve git babam merak etmiştir"

"Senin yapmanla benim yapmam bir mi oğlum? Çekil bakayım her yer her yerde zaten"

"Benim işe gitmem lazım ama"

"Git evladım daha iyi işte ayağımın altında dolaşmazsın"

Gerim gerim gerilen Kerem kısa bir an düşünüp "Benim işe gitmeden önce hazırlanmam lazım. Hem daha duşa gireceğim sonra giyineceğim. Hadi sen in aşağıya anne" derken Şebnem de kapıya iyice yaklaşmış ve bu dedikleriyle beraber de rahatlayıp "Oh be! Gönderiyor galiba" demişti. Ama o iş o kadar da kolay değil gibiydi. Şebnem tam rahatlamışken Nurten Hanım'ın "Ee! Sen soyun dökün gir duşuna oğlum benim işim zaten salonla mutfakla... Git bak bakayım temiz havlu kalmış mı?" demesiyle birlikte "Ohaa! Yok artık sakın gelmesin!" deyip geri geri gitmiş giderken de küvete çarpıp içine düşmüştü.

"O ses ne?"

"Hangi ses anne?"

"Sen ses duymadın mı?"

"Ses mi oldu?"

"Banyoda biri mi var yoksa?"

"Kim olacak anne?"


Sorulan sorular cevapsız kalırken Nurten Hanım banyoya doğru yürümeye başlamış ama tam o sırada Aslı'nın gelmesiyle yön değiştirmişti. Şebnem'de yazık yakalanacağız korkusundan iyice küvetin içine çökmüştü. Aynı anlarda Kerem soğuk terler dökerek kapıyı açan annesinin ardından gitmişti.

Aslı çilingirle gelip kapıdaki problemin çözüldüğünü görürken ona kaş göz yapan Kerem de annesini alıp götürmesini işaret ediyordu. Aslı neler olduğunu anlamamıştı ama yine de kardeşinin istediğini yapıp "Kokuyu fark etmediniz mi? Apartmanın içinde bir yanık kokusu var. Anne senin dolmalar yanmasın sakın" dedi. Nurten Hanım mevzu bahis olan şey dolmaları olunca yanlarından öyle bir fırlamıştı ki saniyeler içinde görüş alanlarından kaybolmuştu. Şükürler olsun!

Kerem kapının arkasında kalıp bezmiş bir halde "Sağ ol Aslı bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Sen annemi biraz oyala ben çıkıp gideyim eve de ne yapacaksa ondan sonra yapsın" dedi. Aslı kardeşinin saçını karıştırıp gülümseyerek halledeceğini söyledikten sonra aşağıya inerken Kerem de kapattığı kapıya sırtını dayayıp derin bir nefes almıştı.

Tabii Şebnem'in de ne halde olduğuna bir bakmak lazımdı değil mi? Kerem banyonun kapısını tıklattıktan sonra ses gelmemesi üzerine başını içeriye doğru uzattı ama Şebnem'in sesi gibi kendisi de içeride değildi. Nereye gitmişti bu kız canım buhar olup uçmadı ya!

Şebnem ise onun geldiğini fark edip duş perdesini çekerek "Lütfen annem gitti de Kerem korkudan ruhumu teslim ediyordum. Az kalsın güzeller güzeli Şebnem Çetiner demode bir banyoda ölü bulundu haberiyle gazetelere manşetten girecektim" dedikten sonra yattığı yerde bıkkın bir halde iç çekti. Harika! Bu kadar kötü bir haldeyken bile Kerem'i banyosunun demode oluşuyla vurdu ya bu kıza ne demeli gerçekten belli değildi.

Kerem annesinin gittiğini ve artık küvetten çıkabileceğini söyleyince yan gözle ona bakan Şebnem de ağlamaklı bir ifadeyle şortunu işaret edip "Patron yalvarırım git üstüne bir şey giy bu don paça orta halinle gözümde hiçbir saygınlığın kalmadı. Bütün gün zihnimde bu görüntünün canlanmasını istemiyorum" diyerek tekrardan kendisini küvete bıraktı. Kerem'in de siniri bozulmuştu. Bu yüzden de gülüşünü engelleyemeyerek "Sen biraz daha burada bekle de içeride giyineyim sonra annemlere gözükmeden seni bu evden çıkarmamız gerekecek" dedikten sonra banyodan çıkıp odasına doğru gitti.

●●·٠●●٠·˙

Kerem sonunda giyinmiş dişlerini fırçalamak için banyoya geri dönmüştü. Şebnem ise bir yandan bu evden nasıl çıkacaklarını bir yandan da Kerem'i soktuğu durumu düşünüp suratı beş karış bir halde hâlâ küvette oturuyordu. Çıkmaya da niyeti yoktu herhalde.

"Kerem yaşananlar için çok özür dilerim. Bir geldim bütün düzenin alt üst oldu"

"Özür dilemene gerek yok isteyerek yapmadın ya"

"Olsun sen bana iyilik yapmak için evini açtın ben ise teşekkür edeceğime seni diken üstünde oturtuyorum"

çkj.gif


Kerem ağzını son kez çalkaladıktan sonra kurulanırken Şebnem'e bakıp kalmıştı. Kız gerçekten sebep olduğu şeyler için üzülüyordu yani öyle arsız bir şey değildi. Kerem küvete doğru gidip ucuna oturduktan sonra "Bu olaya bir de iyi yönünden bakalım. Sen ve senin sebep olduğun bu karmaşalar yaşanmasaydı belki de kendi derdimin içinde boğulup perişan bir halde şu yatakta kıvrılarak uyuyor olacaktım" dediğinde bunları duymayı hiç beklemeyen Şebnem de ona şöyle bir bakıp "Gerçekten mi? Seni bir nevi aşk acısı depresyonundan mı kurtardım yani?" diye sordu. Kerem'in hayatına devam ediş şekline bakacak olursak öyle olmuşa benziyordu.

Kerem evet dercesine gülümsemiş ve yine o tatlı gamzesi ortaya çıkmıştı. Belli ki cevabını bu şekilde vermeyi tercih etmişti. Şebnem sözlü bir cevap beklerken de ayağa kalkıp onu küvetten çıkarmak için elini uzatarak "Hadi ayağa kalk da yakalanmadan çıkalım artık şu evden" dedi. Ses tonundaki kadifemsi yumuşaklık aralarında olumsuz bir durum olmadığını belli eder nitelikteydi.

Şebnem elini Kerem'in avucuna bırakıp onun yardımıyla ayağa kalkarken ilk defa boy hizasına gelmişlerdi. İşin garibi Şebnem küvetten inmek için herhangi bir atılımda bulunmayınca da bu haldeyken birbirlerine bakıp kalmışlardı. Bu bakışma ve ellerindeki minik kıpırdanmalar beklenmedik bir şey olsa da ikisi de buna bir anlam yüklememiş sadece yaşanan ana takılı kalmışlardı.

Birkaç saniye içinde gözlerini çeken Kerem "Bakma öyle! Seni asla kucaklamayacağımı bileğini incittiğin gün de söylemiştim. Yani kendin inmen lazım. Hadi!" dediğinde gözlerini deviren Şebnem de ona dik dik bakarak "Erkekler kalem gibiymiş biliyor musun? İnce ve nazik gibi gözükseler de ne yazık ki ham maddelerinin odun olduğunu her zaman hatırlar ve karşılarındaki kişilere de hatırlatırlarmış" deyiverdi. Bu da nereden çıktı şimdi?

Kısa bir an sessizlik olmuştu. Kerem'in çatık kaşlarla ne demek istediğini sormasıyla da Şebnem söylediği şeyi anında kıvırıp "Bir dergide okumuştum o günün gereksiz bilgisiydi. Aklımda kalmış da yeri gelince paylaşayım dedim. Sonuçta bilgi bilgidir paylaştıkça çoğalır" dedikten sonra Kerem'i orada bırakarak içeriye gitmişti. Ne dedi bu şimdi? Kerem'e bir şey mi ima etti ne yaptı yani!

Şebnem'in arkasından dumur olmuş bir halde bakarak "Senin diline bir ayar çekmek lazım aslında ya... Neyse!" diyen Kerem onun "Hadi ama patron gelmiyor musun? Kendi işine geç kalmak istemezsin herhalde" demesiyle de tek kelime etmeden oflaya puflaya evden çıktı. Bu kızla gerçekten de işi vardı!

●●·٠●●٠·˙

Kimseye gözükmeden evden çıkmayı başarmışlardı ama bir kişiye fena halde yakalandıklarını henüz fark edememişlerdi. Kerem'in önden gitmesini kendisinin de bir yere uğrayıp hemen geleceğini söylemesi üzerine Şebnem dediğini kabul edip kendi başına yürümeye başlamış o sırada da aklına teyzesi gelmişti. Belki telefonunu açar ümidiyle aradığında ise karşısına bir genç kız çıkmıştı. Eda olmalıydı. Yani Şebnem'in kuzeni...

"Eda! Sen misin?"

"Evet benim ama siz kimsiniz?"

"Çok şükür! Ben Şebnem... Zuhal Çetiner'in yani teyzenin kızıyım"

"Şey... Ben annemi çağırayım. Bir saniye..."

"Eda dur! Kahretsin. Of! Ayık olsa bari"

Şebnem teyzesinin telefona gelmesini beklerken restorana yaklaşmış ama içeriye girmeden kapının önünde durmuştu. Kulağına da garip garip sesler geliyor ama bir türlü ne konuşulduğunu çözemiyordu. Eda kim olduğunu anlatmaya çalışıyor annesi de kafası kıyak olunca kızını anlamıyor olmalıydı. Fiko ise camekandan onu görünce saate bakıp hızlı adımlarla dışarıya çıktı. Çıkmasa daha iyiydi aslında.

"Sonunda damdaki kemancı da aramıza teşrif edebildi demek!"

öjyhtgres.jpg


Ooo! O yaşadıkları kaos sırasında Fiko'nun radarına yakalanmış gözüküyorlardı. Şebnem aniden yükselen bu sesi duyunca panikle dönmüş ve arkasında duran Fiko'ya çarparak elindeki telefonunu yere düşürmüştü. Ooops!

Telefonun bütün parçaları etrafa saçılmış Şebnem ise bunu görmeye dayanamayacağı için gözlerini sıkı sıkı kapatmıştı. Bu bir kabus olmalı! Fiko ilk defa korkak bir ifadeyle yutkunurken Şebnem yavaşça gözünü açıp yere eğilerek söylene söylene parçaları toparlamaya başlamıştı. Fiko bir gözü onda bir gözü yerde olarak yardım ederken ona sinirle yan yan bakan Şebnem de elindekileri kontrol edip sim kartının olmadığını görünce aniden kalkmış ve etrafa bakmaya başlamıştı. Ne yazık ki hiçbir yerde yoktu.

Şebnem sim kartını bulamayınca ağladı ağlayacak hale gelmişti. Teyzesinin numarası bir tek orada kayıtlıydı ve artık ona ulaşmanın başka bir yolunu bulmak zorunda kalacaktı. Tam da Eda ile irtibat kurmuşken bu onu çok üzmüştü. Aradığını bulamayıp bir de üstüne Fiko'nun "Mazgala mı düştü acaba?" diye şirin şirin ona bakması kafasını iyice attırmıştı. Ters bir şey söylerse de kovulacağını düşünüyordu. Bu yüzden tüm söylemek istediklerini içinde tutup oradan hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Kalırsa Allah ne verdiyse sayar dökerdi çünkü.

Fiko arkasından "Hey sarışın bekle!" derken merakla ne olduğuna bakan Kerem de hızla yanına gelip "Ne oldu yine Fiko! Şebnem nereye gidiyor?" diye sordu. Fiko ne diyeceğini bilememiş kem küm ede ede bir şekilde durumu açıklamıştı. Kerem köşeden bir hışımla dönen Şebnem'i görünce Fiko'dan elindekileri odasına koymasını isteyerek yetişmek için ardından koşmaya başladı. Kızı böyle bir halde tek gönderemezdi.

"Şebnem!"

Seri şekilde yürüyen Şebnem onu duymuyor gibi hızla yürümeye devam ediyordu. O numaraya tekrar ulaşması için Melis'in bir şekilde annesinin çekmecesindeki rehbere ulaşması gerekecekti ki bu hiç iyi olmamıştı. Melis'in böyle bir şey yapmaya ikna olacağını düşünse bile onun bunu yaparken birine yakalanma riski çok yüksekti. Bu da ailesinin ona bir adım yaklaşması demek olacaktı. Kerem sonunda yetişmiş "Şebnem sorun ne?" diyerek onu durdurmuştu. Şebnem ise bir şey olmadığını söyleyip duruyordu.

"Nasıl yok? Eğer telefonun kırıldı diye üzülüyorsan hemen şimdi şu anda gidip yeni bir tane alabiliriz"

"Sadece telefonum olsa iyi. Sim kartı da kayboldu"

"Onu da alırız. Bunun için üzülmeye değer mi?"

"İçinde teyzemin numarası kayıtlıydı Kerem! O numara olmadan ona ulaşamam"

"Elbet sorabileceğin biri olmalı. Yok mu?"

"Var"

"Öyleyse?"

Art arda aksilik yaşamak Şebnem'i çok germişti. Halbuki evden ayrılırken böyle olacağını hiç düşünmemişti. O teyzesini bulacak ve sorunlarından da bir bir kurtulacaktı. Ama değil teyzesinin yanına gitmeyi ona telefonla dahi olsa ulaşamıyordu.

Şebnem son derece üzgün bir halde "Sorabileceğim birileri var ama ben onlara soramam. Bunu yaparsam..." deyip susunca Kerem de bir terslik olduğunu iyice anlamıştı ve "Yaparsan ne olur?" diye sormadan da edememişti. Neler olmazdı ki? Şebnem biraz suskun kalsa da sonunda dayanamayarak Kerem'in gözünün içine baka baka "Çünkü yaparsam beni bulurlar" dedi. O an ne yapacağını da ne söyleyeceğini de bilemeyen Kerem onun kimden ya da kimlerden kaçtığını merak etmiş ama bir şey diyemeden sessizce ağlamaya başlayan Şebnem'e bakıp kalmıştı.

.oçlıköu.gif


Kızın derdi Kerem'in tahmininden de büyüktü ama neyse ki Şebnem bu zorlu kaçış sırasında tek başına değildi. Kerem ve ailesi ne olursa olsun onu yalnız bırakmaz derdine çare olmaya çalışırlardı. Onlar iyi insanlardı ve Şebnem de onların yanında artık güvendeydi. Tabii şimdilik...

5.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
dwasrgthk.png


6.Bölüm : Midye iddiası ;)

Kerem üzgün görünen Şebnem'i o an soru yağmuruna tutmak istememişti. Yaşadıklarını anlatmak istediği takdirde zaten Kerem'in onu bir dost gibi içten bir şekilde dinleyeceğini biliyor olmalıydı. Bu sebeptendir ki Kerem sadece iki eliyle omuzlarına dokunup göz hizasına inerek ona tüm samimiyetiyle "Kimden neden kaçıyorsun bilmiyorum ama istemiyorsan seni bulmalarına engel oluruz. Bunun için kendini üzme lütfen. Anlıyorum telefonun içindeki bilgilerle beraber gitti ama şu an bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Biz şimdi sana yeni bir telefon alıp sonra da teyzeni bulmaya odaklanacağız tamam mı? Hadi toparlan da önümüze bakalım" diyebilmişti.

Şebnem ondan böyle bir destek görmeyi beklememiş olacak ki şaşkın bir halde Kerem'e bakıp kalmıştı. Sert mizaçlı ve yeni tanıdığı kişilere karşı mesafeli biri gibi gözüküyordu ama aslında ne kadar iyi biri olduğunu iki seferdir gözler önüne seriyordu.

"Gerçek misin sen?"

fuktdryth.gif


Şebnem'in bu masumane sorusuna ne cevap vereceğini bilemeyen Kerem ellerini kızın omuzlarından çekip "Sakın gerçek olup olmadığımı anlamak için beni tokatlamaya ya da çimdiklemeye kalkma yoksa bu akşam Fiko ile beraber restoranda mesaiye kalırsın" dedi. Böyle bir karşılık verince Şebnem'in de morali yerine gelmiş ve ona gülümsemişti.

Kerem dudağının ucuyla tebessüm ederken Şebnem'in "Sağ ol patron yanımda olduğun için teşekkür ederim. Buraya kadar gelip nasıl olduğuma bakman bile benim için çok önemliydi. Başkası olsa herhalde işi habersizce bırakıp gittiğim için beni çoktan kapı önüne koyardı" demesiyle çekinen gözlerle etrafa bakıp bir yandan da ona takılarak "Büyütme ne de olsa çalışanlarımın güvenliğinden ben sorumluyum. İyi olup olmadığını bir şekilde anlamalıydım" dedi.

Bu sırada ikisi de hem restorana geri dönüyor hem de konuşmaya devam ediyordu. Kerem'in sözlerine karşı yüzünü buruşturan Şebnem ciddi bir ses tonuyla da "Çalışanlarının güvenliği... Bu telefonumu kırmama neden olduğu için Fiko Bey'e dokunamayacağım anlamına mı geliyor?" diye sordu. Herkesin derdi başkaydı tabii.

"Dokunmak derken... Ne anlamda?"

"Asla anladığın anlamda değil"

"Net olalım. Mesai saatleri içinde iki anlamda da dokunamazsın"

"Mesai dışında?"

"Şebnem!"

"Haklarımı bilmek istiyorum"

"Ben şiddetten yana olan biri değilim"

"Ben de değilim ama o çok kişilikli kel içimdeki karanlık Şebnem'i uyandırıyor Kerem buna engel olamıyorum"

"Şebneem!"

"Bir tokat atayım"

"Olmaz izin veremem"

"O zaman sen at! Hem patronsun hem de benden daha güçlüsün. Ah! Eminim onu yerden kazırız. Lütfen olur de!"

"Şebnem dedim!"

"Yanlışlıkla yapmış gibi çelme takayım"

"O da olmaz!"

"Of Kerem offf!"

"Ben sana bana oflama demedim mi?"

"Dedin"

"Öyleyse?"

"Affedersin"

........::::::::____::::::::........

Sonunda ikisi de restorana adım atmıştı. Şebnem etrafa arar gözlerle bakınarak ceketini asarken Kerem'de görünürde olmadığı için Fiko'ya sesleniyordu. Yanlarına gelmediğine göre belli ki orada değildi. İyi de sabah sabah nereye gitmişti ki bu adam? Kerem mutfak tarafına geçip diğer çalışanlara Fiko'nun nerede olduğunu sormaya giderken Şebnem'de elleri arkasında bir şekilde merakla etrafa bakınıyordu.

Duvarlardan birinde Hasan Bey'in burayı tek başına işlettiği dönemlerden kalma resimler vardı. Genç göründüğüne bakılırsa bayağı da eskiydiler. Bir diğer duvarda ise Kerem ve Fiko'nun müşterilerle çekilmiş fotoğrafları vardı. Gerçi buraya gelenlere de müşteri demek biraz haksızlık olurdu sanki. Resimlerden anladığı kadarıyla bu çevredeki herkes birbirini çok seviyordu. Aile gibi olmuşlardı resmen. Şebnem fotoğraflardaki gülen yüzlere bakarken içinden de "Ne iyi insanlar... Bir onlara bak bir de benim geldiğim yerdekilere bak" diye geçirmeden edememişti.

Şebnem yaramaz bir çocuk gibi gizli saklı Kerem'in odasına doğru şöyle bir başını uzatıp içeriye göz gezdirirken arkasından sessizce yaklaşan Fiko da elindeki paketi masaya bırakır bırakmaz kulağına doğru eğilerek "F3 kuralımı çiğnemek üzeresin sarışın!" dedi. Şebnem daldığı için bu sesle beraber aniden yerinden sıçramıştı. Korkarak kalbini tutarken de Fiko'ya garip bakışlarla bakıp "F3 kuralı da ne?" diye sordu. Birazdan öğrenirdi ne olduğunu.

mhdgyfthdgrs.gif


Fiko açı verdiği başını hafifçe kaldırıp "Bu müessesenin olduğu gibi benim de kendime has bazı kurallarım var sarışın. Bu beş F'i "Fikosal Kurallar" başlığı altında topladım. Şimdi kulağını aç ve beni iyi dinle çünkü bir daha tekrar etmeyeceğim" dedi. Şebnem bu adamın hangi kafada olduğunu anlamaya çalışarak kaymış gözlerle onu dinlerken Fiko'da gözlüğünü düzeltip ellerini önünde kavuşturarak "Başlıyorum" dedi.


........::::::::__Fikosal Kurallar__::::::::........

F1 Kuralı : Kişiye tamamen güvenmeden önce hakkında bilgi topla ve gerekirse ona belli etmeden çevresindeki kişilerden bu konuda yardım iste. Bahsi geçen kişi durumu anlayıp seni farklı bilgilerle kandırmaya çalışırsa da düşünmeden F5 kuralına geç.

F2 Kuralı : Onu kendi içinde tanımla ve en uygun kategoriye yerleştir.

F3 Kuralı : Kişiyi gözlem altında tut. Özel alanlara saygısı olup olmadığından ve o çokbilmiş burnunu gerekli gereksiz her yere sokup sokmadığından emin ol.

F4 Kuralı : Uyarılara kulak asıp asmadığını kontrol et. Her insan hata yapar ama iki kere yapılan yanlış hata değildir.

F5 Kuralı : Bu kural gündeme geldiyse demek ki karşı taraf en önemli üç kuralı ihlal etmiştir. İlişki durumunuzu yeniden güncelle ve gerekirse kaba etine tekmeyi basmaktan hiç çekinme.


Fiko seri bir şekilde kurallarını sayarken Şebnem'in de beyni dönmüştü. Daha önce hiç Fiko'ya benzeyen biriyle karşılaştığını sanmıyordu. Adamın kendi adının baş harfiyle oluşturulmuş kurallar zinciri vardı yahu! Maddeleri unutmamak için tekrardan hafızasında tazelemeye çalışırken yüzünü büzüştüren Fiko'da ona masanın üzerinden aldığı paketi uzattı.

Şebnem neden böyle bir şey yaptığını anlayamamış şaşkın şaşkın bakıp kalmıştı. O sırada Fiko paketi kızın eline tutuşturup son derece masum bakışlarla "Aniden arkandan yaklaşıp seni korkutmak suretiyle telefonunun kırılmasına yol açtığım için üzgünüm sarışın. Lütfen bunu özür mahiyetinde kabul et" dedi. Ay! Bu despot kel isteyince ne de tatlı oluyormuş öyle.

Şebnem'in mutluluk dolu bir ifadeyle gülümseyip saf saf "Sen bana hediye mi aldın? Çok şekersin Fikocuğum" dediği anda eski Fiko geri gelmişti ve o Fiko'da işaret parmağıyla Şebnem'in başına minik dokunuşlar yaparak "Ben senin asker arkadaşın değilim! Bana her şartta siz diye hitap edeceksin. Fikocuğum da ne demek? Görenler de kuaförde manikürünü pedikürünü ben yapıyorum sanacak!" demekten geri kalmamıştı.

Şebnem başını ovuşturup özür dileyerek paketi açarken içinden çıkan yeni telefonla beraber gözleri ışıldamıştı. Taşlı süslü püslü tam onluk bir telefondu. Daha dün tanıdığı adam zevkini bu kadar net nasıl bilebilmişti ki?

"Bu harika bir şey Fiko Bey bayıldım"

"Tahmin etmiştim sarışın yanılgı payım yoktu"

"Ama nasıl bilebilirsiniz ki? İnanmıyorum sanki ben seçmişim gibi"


Fiko gözlüğünün üstünden Şebnem'e bakarak "Bu kadar şaşırma sarışın avam bir zevkin olduğunu görmemek için kör olmak lazım. Hadi şimdi işinin başına dön! Kerem Bey'in çayı eline ulaştı mı? Ulaşmadıysa acele et yoksa birazdan kıyameti koparır" deyip işinin başına geri döndü. Şebnem belli ki bu adam yüzünden ara sıra tepe sersemi olacaktı. Onun bu gelgitli hallerine bir an önce alışması da akıl sağlığını korumak açısından önemliydi. Telefonuna gülen gözlerle tekrardan bakıp içinden çıkan sim kartı takarak hemen bahsi geçen çayı hazırlamaya gitti.

........::::::::____::::::::........

Aşçı her ne pişirdiyse mutfağı muhteşem bir koku sarmıştı. Şebnem bu kokuyla kendisinden geçe geçe içeriye girdikten sonra hemen su ısıtıcısını açıp adamın yanına yaklaştı. Hem sohbet ediyorlar hem de Şebnem fincanın içine rezene poşetini koyuyordu. Ama bir sorun vardı. O sırada başını içeriye doğru uzatan Fiko "Poşet olmaaaz! Tazesi olmalı. Kerem'in burnu çok hassastır ikisi arasındaki farkı hemen anlar yersin zıngıtı" dedi. Şebnem ya sabır çekip poşeti fincandan çıkardıktan sonra mecburen dolapların içinde taze rezene aramaya başlamıştı. Doğrusu ne tip bir şey aradığını da bilmiyordu. Sahi nasıl bir şeydi ki o?

Bu taze rezene denen şey hiçbir yerde yoktu çünkü mutfak malzemeleri arasında kalmamıştı. Apar topar dışarıya çıkan Şebnem zar zor taze bir rezene bulmuş hemen ardından da oyalanmadan restorana geri dönmüştü. Kerem'in bu şeyi çay olarak içtiğine akıl sır erdiremiyordu ama yine de sorgulama yapabilecek bir konumda da değildi. Götür deniliyorsa götürecekti başka çaresi yoktu.

Şebnem mutfağa yorgun bir halde girip hemen elindeki poşeti tezgaha bırakarak rezeneleri çıkardı ve onları yıkayıp kesme tahtasının önüne geçti. Rezeneyi kesip biçtikten sonra herhalde böyle yapılıyordur diyerekten kaynar suyun içine atıp başında beklemeye başladı. Böyle mi oluyordu bu ya? Of be Kerem ne acayip şeyler içiyorsun sen de!

Rezene kaynar suyun içinde demlenmiş gibi görünüyordu. Şebnem yaptığı şeyden emin olamasa da yine de onu alıp fincana döktükten sonra gayet normal bir şekilde Kerem'in odasına doğru gitti. Ancak tam kapıyı tıklatırken göz göze geldiği Fiko'nun kendisine karşı olan garip bakışları onu biraz huylandırmıştı. Niye öyle bakıyordu ki?

Şebnem tereddütlü bir halde kapıyı tıklatıp içeriye girmişti ama Kerem'in de işi başından aşmış gibi görünüyordu. Onca işin içinde çay keyfinin sırası mı şimdi demese bari. Kerem önündeki faturalara ve defterlere bakmaya devam ederek "Ne oldu Şebnem?" diye sorarken Şebnem de gayet profesyonel bir şekilde servisine geçip masaya önce peçetesini sonra fincanını bıraktı ve hemen ardından da güler bir yüzle "Size çayınızı getirdim Kerem Bey" dedi. Kerem burnuna ulaşan kokuyla yüzünü buruşturup fincana baktıktan sonra Şebnem'e dönerek "Bu koku da ne? Anason falan mı bu?" diye sordu. Şebnem ne diyeceğini şaşırarak bakarken Fiko da bir köşeden ikisini izleyip sırıtıyordu. Şebnem resmen oyuna gelmişti de haberi yoktu.

"Rezene çayın Kerem... Her zamanki gibi işte"

"Ne her zamanki gibi?"

"Her sabah içtiğin gibi"

"Ben her sabah bunu mu içiyormuşum?"

"İçmiyor muymuşsun?"

"Ben sabahları sadece etrafı kontrol ederken Fiko'nun elime tutuşturduğu kahveyi içerim. Açıkçası bu rezene denen şeyden de küçüklüğümden beri haz etmem ama yine de eline sağlık. İçmezsem darılmazsın herhalde"

Şebnem o an aydınlanmıştı. Sert bakışlarını Fiko'ya çevirerek ona tip tip bakarken bir yandan da kendi kendisine "Savaş he! Yanlış sularda geziniyorsunuz Fiko Bey! Ama ben sizin çıranızı yakmayı bilirim merak etmeyin" diye söyleniyordu. Kerem işine dönerken Şebnem de yüzüne iliştirdiği sahte tebessümle "Kolay gelsin patron o zaman ben gidip müşteriler ile ilgileneyim" diyerek kapıya yaklaştı. Of! Bütün oda da buram buram rezene kokmuştu.

Bu kokuya tahammül edemeyen Kerem seslenerek Şebnem'i durdurup "Giderken fincanı da alır mısın?" dedi. Şebnem hiç itiraz etmeden geri dönüp fincanı aldıktan sonra sakince odadan çıkmış ve arka tarafa geçerek "Fiko Beeey!" diye bağırmıştı. Mesai saati içinde olmasalar o adamı elcağızlarıyla boğabilirdi. Bir de dalga geçer gibi poşet olmaz tazesi olmalı diye kızı oradan oraya koşuşturmuştu vicdansız!

"Bu kız neden kaynak suya bastırılmış gibi bağırıyor?"

"Neden mi? Asıl sen... Pardon siz! Neden benimle oyun oynuyorsunuz Fiko Bey ben sizin oyuncağınız mıyım?"

"Böyle düşünmene ne sebep oldu çaylak?"

"Geldiğim andan beri benimle uğraşıp duruyorsunuz. Az önce sizin yüzünüzden Kerem'e gerine gerine çok biliyormuş gibi işte her zaman içtiğiniz gibi çayınızı getirdim dedim. Bana rezene çayını hemen içmezse kıyameti koparacağını söylediniz ama ne oldu biliyor musunuz? Günün önemli bilgisi geliyor. Kerem ne poşet ne de taze fark etmez rezeneden komple nefret ediyormuş!"

"Kerem değil sarışın Kerem Bey!"

"Şu an konumuz bu değil!"

"Bu kadar cırlamana gerek yok tamam mı? Bu yeni gelenlere yaptığımız rutin şakalardan biri sarışın büyütme de işine geri dön"

"Şaka mı? Eşşşek şakası!"

"Bana sözlü saldırı düzenlerken sakın hayvansal benzetmeler yapma. Ben ağır vejetaryen ve koyu bir hayvanseverim. Aramızda büyük kriz çıkar söylemedi deme"

"Ne! Koyu bir hayvansever mi? Duy da bir tarafınla gül! Yahu daha dün bana karideslerin kafalarını nasıl koparacağımı öğretiyordunuz Fiko Bey onlar da can değil mi!"

"Yine var olduğundan bile şüphe duyduğum edebinin ayarı kaçtı sarışın! O bir tarafınla ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Ayrıyeten beni sorgulamak asla ve de asla sana düşmez. Bu bir iş ve ben de bir profesyonelim. İşimi ve özel hayatımı birbirine karıştırmam. Sana tavsiyem sen de böyle yap yoksa çok sıkıntı yaşarsın"

Fiko çatıdaki manzarayla ilgili Şebnem'e lafını çarpıp "Çok gerildim gidip göz kapaklarıma çay poşeti koyarak biraz dinleneceğim. Sakın beni rahatsız etmeyin" dedikten sonra aynen de söylediği gibi giderken Şebnem'de onunla didişerek işleri yoluna koyamayacağını iyice anlamıştı. Adamın o kopasıca çenesiyle yarışmak mümkün değildi. Taktik değiştirmeli ve onu farklı bir şekilde ele almalıydı. Ama nasıl?

O sırada yeni gelen müşterilere selam veren Fiko'nun gözü de yoldan geçen kıza takılmış ve bu yüzden de olduğu yerde kalmıştı. İşte yine o kiraz dudaklı elma yanaklı güzel yaratık restoranın önünden geçiyordu. Ah! Acaba bir gün önünden geçip gittiği bu restorana o güzel ayaklarını basar mıydı? Bassa bile Fiko o anı görebilir miydi? Heyecandan bayılmazsa görebilirdi elbet.

dmysthe.gif


Yavaşça kapının camına yaklaşıp kalbi güm güm ederek yoldan geçen kıza hayranlıkla bakarken Şebnem'de bunu fark ederek yanına gelmişti. Bakışlarını takip edip gerçekten kıza baktığını görünce de sırıtarak sessizce "Fiko Bey siz nereye bakıyorsunuz?" diye sordu. Cevap gelmemişti. Fiko fena dalmış Şebnem'e de bu vesileyle gün doğmuştu. Fiko bu kızla bir gün bile karşı karşıya gelip konuşamamıştı. Hakkında hiçbir şey de bilmiyordu ancak yaklaşık üç yıldan beri onu ne zaman caddeden geçerken görse iç çekerek umutsuzca gidişini izliyordu.

"Kim bu kız Fiko Bey?"

"Onu sahiden görebiliyor musun?"

"Elbette görüyorum. Yalnız çok güzel bir kız"

"Güzel de laf mı sarışın? Bir içim su..."

"Öyle gerçekten. Kim o peki?"

"Peri Kızı"

"Ne?"

"Başka türlüsü mümkün değil ki. Bu güzellikle ancak bir peri masalından fırlamış olabilir"

Şebnem gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Aşık Fiko ile çok eğlenceli zamanlar geçirecek gibi görünüyorlardı. Kız gözden kaybolunca hızla gerçek dünyaya geri dönen Fiko bir anda hiçbir şey olmamış gibi Şebnem'e dönüp "Laklak yapmayı kes magazinel sarışın! Hemen gidip beş numaralı masayla ilgilen. Senin magazin merakından yüzünden insanların açlıktan mideleri sırtlarına yapıştı!" deyip içeriye geçti. Şebnem yine laf yemiş olsa da bunu pek önemsememiş gibi görünüp onun ardından kızın geçtiği yola bir daha bakarak "Bizim despot Fikocuk aşık he! İşte bu çok eğlenceli olacak. Bu kızla kesinlikle tanışmam lazım" dedikten sonra bahsi geçen beş numaralı masayla ilgilenmeye gitti.

........::::::::____::::::::........

Çıkış saatine yakın masaları düzenleyip önlüğünü bırakmaya giden Şebnem mutfağa doğru bakarken Fiko'nun tam bir şef edasıyla soğan doğradığını görmüştü. Vay vay! Kerem'in dediği kadar da varmış. Adam resmen bıçağı konuşturuyor hatta bülbül gibi şakıtıyordu. Şebnem çıkmadan önce onunla biraz sohbet etmek için "Kolay gelsin" diyerek şirin şirin salınıp içeriye dalmıştı. Söylediği bir karşılık bulmayınca önce bir bozulmuştu ama bu duruma da yani kaile alınmamaya da alışması gerekecek gibiydi.

Sessizliğini koruyan Fiko'nun kafası da sanki bir şeye takılmış gibiydi. Şebnem onu izlerken bir yandan da lavabonun önündeki tabakları ve bardakları toparlamaya başladı. Lafa bir yerden girmeliydi ama nereden? Düşünürken şans eseri aklına babası gelmişti. Gerçi gelmese daha mı iyiydi ne...

"Hiç bahsettim mi hatırlamıyorum ama benim babamın adı da Fikret"

"Benim babamın adı Fikret değil"

"Hııı! Şey... Biliyorum"

"Nereden biliyorsun?"

"Yani değildir herhalde"

"Ne demek değildir herhalde! Bundan asla emin olamazsın. Belki de bana babamın adını vermişlerdir ve o yüzden aynı adı taşıyoruzdur. Olamaz mı?"

"Ama az önce babamın adı Fikret değil dediniz"

"Beni daha yeni tanıyorsun sarışın her sözüme bu kadar çabuk inanma"

"Rezene aldatmacası gibi yani"

"Açık konuşmak gerekirse ikinizin yüzü de fotoğraflayıp sergilemek isteyeceğim tarzdaydı"

"Tamam vazgeçtim susuyorum. Ben sadece babamla adaşsınız demek istemiştim"

Doğradığı soğan yüzünden gözleri yaşaran Fiko elindeki bıçağı farkında olmadan kıza doğru sallayarak "Yaaani!" dedi. Korkak bir ifadeyle kendisine savrulan bıçağı takip eden Şebnem'in "Sadece sohbet etmeye çalışıyorum. Sanmıştım ki..." demesine karşı da gözlerini göstererek "Sence bu yaşlar babanla adaş olduğumu öğrendiğim için mi akıyor sarışın?" diye sordu. Şebnem ona nasıl yaklaşacağını da hangi sözden ne anlam çıkaracağını da bir türlü kestiremiyordu ki bir şey desin.

Fiko işinin başına dönüp "Babanız beyefendi kim bilmiyorum ama onunla kardeş bile çıksak bunu bir torpil aracı yapmana asla müsaade etmem çokbilmiş servis robotu!" dedi. Servis robotu mu? Düdüklü tenceremin kikirik düdüğüne bak sen!

İçten içe söylenen Şebnem tam tırnaklarını bileyleyip ona ağzının payını verecekti ki yanlarına gelen Kerem konuyu kapatacak şekilde "Geç oldu ben çıkıyorum. Şebnem sen de geliyor musun? Sonuçta aynı yere gidiyoruz bugün de yoruldun işin bittiyse benimle gel eve kadar boşuna yürüme" dedi. Soğanları doğramaya devam eden Fiko gözlerini devirerek "Sahte de olsa sarışın ince uzun bacaklı ve dolgun hatlı olsaydım bu tekliften bir tane de bana gelirdi herhalde. İşe ondan önce gelip ondan sonra çıkıyorum ama kimse Fikocuğum bugün çok yoruldun gel seni evine bırakayım demiyor" diye söylenmeye başladı. Kıskandı mı o?

"İstersen gel seni de bırakalım Fiko"

"Gerek yok teşekkür ederim. Akşam bir randevum var da saatinin gelmesini bekliyorum"

"O zaman neden soğan doğruyorsun? Kokacaksın bırak şunları"

"Biliyorum Kerem özellikle yapıyorum. Bu gece soğan ve çiğ balık kokmalıyım. Birazdan da balıkların içlerini temizleyeceğim"

mtyrthe.gif


Bunu duyunca Kerem'e bakan Şebnem eliyle kafayı yemiş bu işareti yapıp "Bu adam beni çok korkutuyor Kerem hadi gidelim" dedi. Kerem ise merakla "Yine Mukaddes teyzenin sponsorluğunda gerçekleşen bir randevu mu?" diye sorunca ona dönüp susması için kaş göz yapan Fiko'da iyice yaklaşıp kulağına doğru "Yabancıların yanında özelimden bahsetme Kerem ama evet annem yine bir kız bulmuş ben de onunla bu akşam yemeğe çıkıyorum. Umarım burnu iyi koku alıyordur çünkü onunla evlenmeye hiç niyetim yok" dedi. Şebnem kulak kabartıp ne konuştuklarını anlamaya çalışırken Kerem de "Mevzu derin hadi biz gidelim Şebnem" dedikten sonra Fiko'ya da "İyi akşamlar Fiko" dedi.

"Beddua etme Kerem! Beddua etme! İyi akşamlar değil kötü akşamlar dileyeceksin. Bu gece malum şahıs için tam bir fiyasko olmalı. Beni beğenmesine engel olmalıyım"

Soğan ve çiğ balık kokmasa buluşacağı kız için vazgeçilmez mi olacaktı yani? İlahi Fiko! Kapıyı kilitlemeyi unutmamasını söyleyerek dışarıya çıkan Kerem arabasının kapılarını açarken Şebnem de biraz meraklanmıştı. Bu Fiko'da bir iş vardı ya elbet öğrenirdi. O sessizliğin içinde de telefon çalmaya başlamıştı. Şebnem çantasına bakarken Kerem kendi telefonu olduğunu söyleyip hemen açarak cevapladı. Arayan Aslı'ydı. Ümit ile midye yemeye gidiyorlardı ve Kerem'in çok sevdiğini bildiği için onu da çağırıyorlardı. Tabii tek amacı da o değildi.

"Hadi ama Kerem! Ne zamandır midye iddiası da yapmıyoruz. Gel de alayım ifadeni"

"Aslı girdiğim bir iddiayı ne zaman kaybettiğimi gördün sen?"

İddia mı? Kerem'in bu sözüyle bakışlarını aniden ona çeviren Şebnem paniklemişti. Aslı aralarındaki iddiadan ona bahsetmiş olamazdı herhalde. Tırsık bir gülümsemeyle "Ne iddiası Kerem?" diye sorunca eliyle telefonunu kapatan Kerem'de "Aslı ile hangimiz daha çok midye yiyecek iddiasına girmiştik. Tabii yine ben kazanmıştım. Şimdi de belli ki rövanşını istiyor" dedi. Oh be!

Şebnem rahatlarken Aslı "Aaa! Şebnem'de mi yanında? Hiç itiraz istemiyorum hemen ikiniz de buraya geliyorsunuz" dedikten sonra telefonu kapattı. Kerem telefonu kapatıp Aslı'nın davetini Şebnem'e iletirken "Aslı çok istiyor ama gelmek için kendini zorlama seni eve bırakıp oradan da gidebilirim" dedi. Ama Şebnem onların yanına gitmeyi çok istiyordu. Hatta bir anda bütün yorgunluğu gitmişti. Arkadaşlarla güzel bir akşam olacağını düşünüp "Tabii ki geliyorum. Hayatta kaçırmam!" diyerek gülümsedi. İyi gitsinler bakalım.

........::::::::____::::::::........

Aslı ve Ümit çimenlerin üzerine oturmuş sohbet ederek Şebnem ile Kerem'in yanlarına gelmesini bekliyordu. Birbirlerini çok sevdikleri bakışlarından bile belli oluyordu. Bu Şebnem'in de dikkatini çekmiş ve ne yalan söylesin çok da hoşuna gitmişti. Arabadan inip onları o halde görünce "Çok tatlı bir çift ne zaman evlenecekler?" diye sorunca Kerem de kapıları kilitleyip yanına gelerek "Henüz bir tarih belirlemediler zaten söz takalı da çok olmadı. Hadi gel yanlarına gidelim" dedi.

Aslı geldiklerini görünce ayaklanmış ve işaret parmağını kardeşine doğru uzatarak gözlerini kısıp "Hazır mısın Speedy?" diyerek sırıtmıştı. Bu defa kendisinden bayağı emin görünüyordu. Ceketini çıkarıp kareli gömleğinin kollarını sıvamaya başlayan Kerem "Kaybedince ağlamak yok ama" deyince iki kardeşin arasında tatlı bir laf dalaşı başlamıştı.

"Sen benim ağladığımı ne zaman gördün?"

"Sayayım mı gerçekten?"

"Hmm... Bakıyorum çekişmeye hazırız"

"Her zaman kardeşim"

"Güzel! Hadi heyecanımızı kaybetmeden başlayalım"

Ümit uzaktaki midyeciye eliyle gelmesini işaret ederken Aslı'da Şebnem'e sarılıp iyi ki onlara katıldığını yoksa iki erkekle yarışmak zorunda kalacağını söylüyordu. Ümit ile tokalaşan Kerem karşısında duran kardeşine ve Şebnem'e bakıp "İkinize karşı ikimiz olalım mı?" diyerek iddianın boyutunu değiştirdi. Yok daha neler!

Tabii Aslı bu teklife hemen itiraz etmişti. Gözlerini kocaman açarak Ümit'i ve kardeşini işaret edip "Siz ikiniz affedersiniz ama aç tavuk gibi resmen midyelere yumuluyorsunuz. İkiye iki olacaksa kızlar erkekler olmaz. Ben Ümit ile sen de Şebnem ile eş olacaksın. Kabulse başlayalım" dediğinde Şebnem'e bakan Kerem onun çok da fazla dayanamayacağını düşünmüştü. Hatta karides ayıklamaktan korkup sandalye tepesine çıkan bir kızın midye dolmasının içine bile bakabileceğini sanmıyordu. Kardeşiyle takım olamayacağına göre mecburen ikiye karşı bir olarak yarışacağını bile bile "Kabul" dedi. Aslı tehditkar bir ifadeyle tek kaşını kaldırıp "Sizi perişan edeceğiz!" diyerek Ümit'e dönmüş Kerem'de bu hareket sonrası iyice hırslanmıştı. Kendisi tamam da Şebnem'i de biraz gazlamak lazımdı sanki.

"Şebnem..."

"Efendim Kerem ne oldu?"

"Kazanmak istiyorum çünkü daha önce midye iddiasını hiç kaybetmedim. Ve biliyorum ki senin de iddiaya çok açık bir kişiliğin var"

"Sen beni dinlemişsin"

"Konuyu dağıtma!"

"Affedersin"

"Daha önce hiç midye yedin mi?"

"Ucundan tatmışlığım var ama üzerinde hep özel soslar oluyordu. Yani tadını ve görüntüsünü çok da algılayamadım"

"O zaman şimdi beni iyi dinle sana bir taktik vereceğim"

"Tamam patron dinliyorum"

"Bu o senin tattığın pahalı soslu midyelere benzemez. Yapman gereken tek şey adam limonu sıkıp..."

Şebnem dişlerinin kamaşmasıyla birlikte bir anda kulaklarını kapatıp "Bana o sarı şeyin adını sakın söyleme!" deyiverdi. Hayda! Limonsuz olur mu hiç? Ayrıca bu garip tik yüzünden daha en baştan olaya bir sıfır yenik giriyorlardı. Cidden olacak iş değildi!

Kerem kulaklarını kapatan Şebnem'in kollarını aşağıya indirip "Sakın bu hassasiyetini Aslı'ya belli etme. En güzeli gözlerini kapat ve adamın sana verdiği dolmayı içine bakmadan yut" dedikten sonra bir kez de yüzünü buruşturarak "Anladın mı Şebnem? Gözlerini kapat içine bakmadan yut" dedi. Şebnem bir şey anlamamış gibi Kerem'e bakıp haklı olarak da "Neden bakmıyorum Kerem ne var içinde?" diye sordu. Kerem daha önce İpek'e de yedirmeye kalkmış ama daha kabuğu açılır açılmaz kızın midesi bulanmış yiyememişti. Tabii bunu Şebnem ile paylaşamazdı.

Kerem kıza ne diyeceğini düşünürken omuzuna ona güvendiğini belli eden bir vuruş yapıp sadece "Sen dediğimi yap yeter" demekle yetindi. Yapsın bakalım sonuç ne olacak görelim. Şebnem midyecinin yanına giderken "Patron sensin patron! Dediğin gibi yapalım ve iddiayı kazanalım" dedi. Dördü de bir araya geldikten sonra ilk dolmalarını ellerine almıştı.

"Hadi başlıyoruz!"

jmgdjyrsthe.gif


6.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 

Ekli dosyalar

  • hkujtyrse.gif
    hkujtyrse.gif
    2 MB · Görüntüleme: 10
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
asedtghkj.gif


7.Bölüm : Büyük lokma ye büyük söz söyleme ;)

Kerem'in bakışları oturduğu yerde "Ne günah işledim de başıma bunlar geldi?" dercesine bir hâl alan Şebnem'in üzerindeydi. Kız rekabet uğruna yediği onca midyenin ardından resmen oturduğu yerden kalkamaz hale gelmişti. Kerem ona belli aralıklarla "Nasılsın?" sorusunu yöneltiyor ve maalesef hiçbir seferinde de iyi olduğu yönünde bir yanıt alamıyordu. Nasıl olsun ki? Kız hayatı boyunca yemediği kadar midyeyi yarım saat içinde yemişti ve doğal olarak nazik midesi bunu pek de hoş karşılamamıştı.

Çok geçmeden "Ay ölüyorum!" diye bir fısıltı duyuldu. Kimden geldiği belliydi. Kerem aracından aldığı kolonyayı avucuna döküp kızın burnuna yaklaştırırken Şebnem gözlerini aralayıp bitik bir halde Kerem'e baktı. Sanki "Birazdan sana bir şey soracağım ama ne olur lehimize bir yanıt ver" der gibiydi. Kerem bu bakıştan bir anlam çıkarmaya çalışırken Şebnem tereddütlü bir ses tonuyla önce "Kazandık mı Kerem? Kaç tane yemişim söyle..." dedi sonra da son dediğinden aniden vazgeçerek "Ama dur! Dur sakın söyleme! Vazgeçtim çünkü içimde kaç tane midye olduğunu bilmek istemiyorum!" deyiverdi. Teferruata gerek yoktu sadece sonucu öğrense kâfiydi.

"Sen bunları düşünmeyi bırak sadece iyi olmaya bak. Hadi tutun bana da kalkıp eve dönelim"

"Olmaz Kerem bırakamam! Hem bu kadar eziyet çektiysem sonucunu da öğrenmem lazım. Kaybettik mi yoksa? Eğer öyleyse senden şimdiden özür dilerim ama elimden geleni yaptığımı bil lütfen. Şimdi sonucu bana yavaş yavaş söyle"

"Aslı sonuca itiraz edince Ümit tekrardan saymaya başladı"

"Yani?"

"Biz kazandık! İkimiz beraber onları perişan ettik Şebnem!"

"Sahi mi? Aa! Kazandık mı gerçekten? Ay! Kötüyüm diye böyle demiyorsun değil mi? Hani zaten olan oldu bari bir süre sevinsin garip der gibi"

"Sen bana inanmıyor musun?"

Garip bir andı. Bu soru sonrası Şebnem yanında oturan Kerem'in gözlerinin içine bakarak "İnanıyorum" dedi ve kısa bir es bırakıp sonra da sözlerine devam ederek "Sen bana ne dersen ben sana hep inanırım ki Kerem" dedi. Kerem'in yüzündeki tatlı tebessüm Şebnem'in abartıp "Hatta o kadar inandım ki şu an içimden sana sarılmak geçiyor ama elim kolum kalkmadığı için bunu yapamıyorum" demesiyle anında yok olmuştu.

"İsabet olmuş! Açıkçası şu ansızın boynuma sarılma işleri canımı çok sıkıyor"

"Ama ben sevincimi böyle belli ederim. Of! Midem çok fena Kereeem!"

"Sana artık durmalısın demiştim Şebnem neden kendini bu kadar zorladın anlamadım. Böyle olacağını bilmiyor muydun?"

Bilmez miydi hiç? Onun işi biraz da bile bile ladeslik bir durumdu. Şebnem destek almak için başını Kerem'in omzuna yaslarken "Biliyordum ama sen kazanmayı çok istiyordun ben de senin kazanıp mutlu olmanı çok istiyordum. Aman Allah'ım muhabbeti bölüyorum ama ben gerçekten ölüyorum galiba!" deyince Kerem duyduklarıyla ne diyeceğini şaşırmıştı. Tek kelime etmeden Şebnem'e bakıyor kızın sözleri de zihninden bir kez daha geçiyordu. Nasıl yani? Sırf Kerem mutlu olsun sevinsin diye mi bu ızdırabı çekmekten çekinmemişti?

Kerem'in dudağının kenarında ister istemez bir tebessüm oluşmuştu. Biraz buruk bir tebessümdü ama yine de içinde iyi hisler barındırıyordu. Ortamdaki sessizliği yadırgayan Şebnem başını kaldırıp "Neden gülümsüyorsun?" diye sorduğunda Kerem oturduğu yerde ona doğru döndü ve ciddiyetini yansıtan bir ifadeyle de "Bir daha benim için dahi olsa kendini asla böyle zor bir duruma sokma tamam mı? Hiçbir şey senin sağlığından daha önemli değil" dedi. Bunu tekrarlayabileceğini sanmıyordu zaten.

"Ama sen benim için kendini sürekli hiç alışık olmadığın durumlara sokup duruyorsun Kerem. Arkadaş olduğumuzu sanıyordum"

Kerem'in "Arkadaşız tabii..." ile başlayan cevabı Aslı'nın "Hayır ya! Yine mi Kerem kazandı yani? Olmaz asla kabul etmiyorum bu defa kazanmış olma olasılığı yok. Ümit doğru düzgün sayar mısın şunu!" demesiyle bölünmüştü. Ümit şimdi bayılacaktı ama!

regtrhy.gif


Kerem oyunbozanlık yapan kardeşine yapacağı hiçbir şey olmadığını belli eder gibi bakıp ardından Şebnem'in bileğini tuttu ve şampiyonluklarını ilan eder gibi kendisiyle birlikte onun da elini kaldırarak "Bence mızıkçılık yapmak yerine birinciliğimizi tebrik etmelisin" dedi. Aslı onlara doğru yaklaşıp elleri belinde bir halde rövanş istediğini söyleyince Şebnem de bitap bir halde Kerem'e dönüp "Kerem bir daha benim için kendini asla böyle bir duruma sokma dediğini hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu. Haklı olarak koyun can derdinde kasap et derdindeydi.

Kerem gayet iyi hatırladığını söyledikten sonra Aslı ile Ümit'e geç olduğu gerekçesiyle artık eve dönmeleri gerektiğini söyledi. Aslı yenilgiyi hazmedebilmek için bir süre daha Ümit ile kalacağından dolayı Kerem koluna girdiği Şebnem'i oturduğu yerden zar zor kaldırıp arabaya doğru yürütmeye başladı. Aracın kapısını açıp Şebnem'in oturmasına yardım ettikten sonra da şoför tarafına geçti. Tam o anda Şebnem'in gözleri kapalı olsa da yüzünde sırıtık bir ifade belirmiş Kerem'de aracı çalıştıracakken bunu fark edip "Ne oldu?" diye sormuştu. Cevap onu da gülümseten cinstendi çünkü Şebnem ona "Aslı'nın yüzündeki ifadeyi gördün mü?" diye sordu. Görmez miydi hiç?

"Görmemek mümkün mü? Ayrıca sen de bunu görebildiğine göre yavaş yavaş düzeliyorsun galiba"

"Sadece dikkatimi dağıtmaya çalışıyorum"

"Çok kötüysen eve dönmeden önce hastaneye gidebiliriz"

"Hayır gerek yok. Sadece çok fazla yedim o da alışık olmadığım için midemde ağırlık yaptı"

"Peki sen bilirsin"

"Kerem..."

"Ne oldu?"

"Akşam yukarıda kalabilir miyim?"

"Neden?"

"Bana bütün gece uyku yok galiba aileni rahatsız etmek istemiyorum"

"Sen de ailesi yerine Kerem'i rahatsız edeyim mi dedin yani?"

Ekran görüntüsü 2025-02-22 104516.png


Bunu bu yönüyle düşünmemiş olan Şebnem masum bir bakışla "Rahatsız olur musun gerçekten?" diye sorunca Kerem bu bakışa karşı ters bir şey söyleyememiş ve yola bakıp gülümseyerek rahatsız olmayacağını söylemek zorunda kalmıştı. Ne desin ki başka? Şebnem başını koltuğuna dayayıp "Teşekkür ederim" dedikten sonra esneyerek "Evinde maden suyu var mı Kerem?" diye sordu sanki adamın kendi evine girebildiği varmış gibi.

"Bunu asıl sana sormak lazım. Sonuçta bu aralar evime benden daha hakim durumdasın"

"Affedersin"

"Neden en ufacık şey de bile hemen geri adım atıp bana affedersin diyorsun? Bu kendimi biraz garip hissetmeme neden oluyor. Sanki seni her sözümle korkutuyormuşum gibi hissediyorum"

"Farkında değilim affedersin"

Kerem yola bakarak "Yine aynı şeyi yapıyorsun" dediğinde onun bir kez daha sessizce "Affedersin" dediğini duymuş ve tonlamasını garipseyip bakışını aniden Şebnem'e çevirmişti. Kerem onun dalga geçtiğini düşünmüştü ama görünen o ki öyle değildi. Şebnem gözlerini kapatmış ve büyük ihtimalle de oturduğu yerde sızmıştı.

Kerem arabada uyuyor olmasının iyi bir şey olmadığını düşündüğü için "Şebnem... Şebnem bak uyanmalısın burada uyuyamazsın. Hey!" dese de yine de Şebnem'den ses seda çıkmamıştı. Hay aksi! Evin önüne gelene kadar uyansa bari yoksa Kerem yapmam dediği şeyi yapmak zorunda kalıp onu yukarıya kadar kucağında taşımak zorunda kalacaktı. Bu ihtimal şimdiden gerilmesine yol açmıştı.

Yan koltukta fosur fosur uyuyan Şebnem'e bitik bir halde baktıktan sonra bakışlarını yeniden yola çevirdi. Arabanın içinde onlardan yana çıt çıkmıyor sadece aracın sebep olduğu birtakım sesler duyuluyordu. Bu da o seslere odaklanan Kerem'in bir süre sonra ister istemez dalmasına neden olmuştu. Aklından nahoş şeyler geçtiği kadar güzel şeylerde geçiyordu. Özellikle de az önce olanlar... Yan gözle Şebnem'e bakıp tebessüm ettikten sonra önüne döndü ve kendisini duyamayacağını bilse de yine de içinden geçenleri ona ithafen dile dökmeye başladı.

"Aslı konuşmamızı bölünce sana bunları söylemeye fırsatım olamadı. Gerçi beni yine duyamayacaksın ama ben yine de şu an içimden geçenleri seninle de paylaşmak istiyorum. Mutlu olmamı bu kadar çok önemsediğin için teşekkür ederim. Sanırım aile dışından birinin kendisinden çok beni düşünmesine pek de alışkın değilmişim. Baksana beni her şeyden çok sevdiğini sandığım İpek bile çekip giderken ne hissedeceğimi senin kadar düşünmedi. Bu iddia yüzünden kendini kötü hissetmene neden olduğum için çok üzüldüm ama senin bunu yaparken ki niyetin benim için çok değerliydi. İnan bana bu unutmayacağım tarzda bir hareketti. İtiraf edeyim bu inceliğin beni derinden etkiledi ve kalbimde çok özel bir yer edindi. Tekrardan teşekkür ederim Şebnem. Senin dostluğunu kazandığım için kendimi şanslı hissettim"

Tüm samimiyetiyle içini döken Kerem buruk bir ifadeyle İpek'in kendisine yaptığı ayrılık konuşmasını aklından geçirirken birden Şebnem'in şirin bir ses tonuyla "Bir şey değil Kerem ne demek" dediğini işitti. Bu beklenmedik çıkış karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Bu kız uyuyor muydu uyumuyor muydu belli değildi. Kerem şaşkın gözlerle bir ona bir de yola baktı. İçinde bir şeyler söyleme isteği kabardı ve o sinirle "Sen uyuyormuş gibi yapıp laf mı dinliyorsun?" diye sordu. Sesi de biraz azarlar gibi çıkmıştı sanki. Ne olmuştu az önceki süt dökmüş kedi tavrına?

Şebnem bu sert çıkışı hiç üstüne almamış aksine hafifçe tebessüm edip "Affedersin patron! Tamam ben sustum sen kendi kendine takılmaya devam et" dedikten sonra yerine yerleşircesine koltuğa iyice kıvrılmıştı. Bu nasıl bir kızdı gerçekten aklı almıyordu. Eşi benzeri olmadığına kalıbını rahatlıkla basardı herhalde.

........::::::::____::::::::........

"Şebnem hadi uyan artık eve geldik. Şebnem!"

Şebnem onu duymuyor gibiydi. Kerem ise arabanın içinde oturmuş oflayıp puflayarak Şebnem'i izliyordu. Mahsus mu yapıyordu yoksa gerçekten mi uyuyordu bir türlü anlayamıyordu. Tabii bütün gece arabanın içinde de duramazlardı bir şekilde yukarı çıkmaları gerekiyordu.

Kerem etrafa göz gezdirerek araçtan indikten sonra Şebnem'in tarafına yaklaşıp memnuniyetsiz bir ifadeyle "Bunu bana yaptırma ya!" diyerek kapısını açtı. İçeriye doğru eğildikten sonra "Şebnem uyan! Hadi bak yukarıya çıkalım istersen git yemek masasının üstünde yat asla sesimi çıkarmayacağım ama şimdi lütfen aç şu gözlerini!" dedi. Şebnem sessizce ağzında bir şeyler gevelerken onu duymak için iyice eğilen Kerem farkında değildi ama dışarıya oldukça garip bir görüntü veriyordu. O anlarda perdeleri kapatmak için pencerenin önüne gelen Nurten Hanım da gördüğü bu manzaraya bir anlam verememiş ve merak ederek balkona çıkmıştı. Kerem değil miydi o!

"Kereeeem!"

Kerem duyduğu sesle aniden doğrulunca kafasını çok sert bir şekilde araca çarpmıştı. Zonklayan başını tutarak arabanın içinden çıkıp balkondaki annesinin "Oğlum sen ne yapıyorsun orada? Tövbe estağfurullah gömülmüşsün arabanın içine!" demesiyle de toparlanarak "Bir şey yok anne sen gir içeriye" dedi. Nurten Hanım balkondan eğilerek arabanın içine doğru baktıktan sonra "Aaa! Bizim Şebnem değil mi o? Ne oldu kıza oğlum?" diye sordu. Kerem'e yine afakanlar basmaya başlamıştı. Ne olduysa oldu!

Durumu kısa bir özet geçerek anlattıktan sonra neyse ki annesi Şebnem'e özel karışımlı mide çayından yapmaya gitmişti. Kerem anahtarını cebinden çıkarıp mecburen tekrardan arabanın içine doğru uzanarak "Bana bunu yaptırıyorsun ya alacağın olsun Şebnem!" dedikten sonra onun kolunu tutup kendi boynuna sararak kızı kucakladı.

Yarı uykulu olan Şebnem gayri ihtiyari şekilde Kerem'in boynuna iyice yerleşip tebessümle de "Hmm... Aynı mango gibi kokuyorsun" dediğinde hem birinin bakıp bakmadığına göz gezdirip hem de arabasını kilitlemeye çalışan Kerem'de afallayarak "Mango mu?" deyip gözlerini kocaman açmıştı. O da nereden çıktı şimdi? Ne alaka ya erkek adam mango mu kokarmış hiç tövbe estağfurullah!

Kerem gerilmiş bir halde oflaya puflaya kucağında Şebnem ile apartmana girerek merdivenlere yönelmişti. Düştüğü hallere bakın! Bu görüntüyü bir komşu görse herhalde mahalle gündeminden aylarca inmezlerdi. Yavaş yavaş yukarıya çıkarken bir yandan da başını Şebnem'den uzak tutmaya çalışıyordu ama o da maşallah omzuna kuş tüyü yastık muamelesi yapıp sarıldıkça sarılıyordu.

Kerem suratı beş karış halde ailesinin dairesinin önünden geçerken bir anda evden çıkan Nurten Hanım ikisini o halde görüp telaş ederek "Ay kıytırık bir yarış uğruna öldürecekler kızı! Oğlum alışık değilse ne diye yediriyorsunuz öyle şeyler bu kıza? Hastaneye mi gitsek acaba? Allah muhafaza zehirlenmiş olmasın sakın" demeye başladı.

Kerem annesine gerek olmadığını söyleyerek üst kata doğru çıkarken Nurten Hanım da arkasından "Bize getirsene oğlum yukarıya niye çıkarıyorsun?" diye sesleniyordu. Annesine Şebnem'in onları rahatsız etmek istemediğini söyledikten sonra "Anne Aslı gelince yukarıya gönderir misin? Bu gece Şebnem'in yanında kalsın. O gelene kadar da ben dururum sonra da aşağıya inerim" diyen Kerem zorlukla dairesinin önüne gelip kapıyı açmıştı. Annesi Nurten Hanım ise onun ardından çayın demlenip demlenmediğine bakmak için içeriye girmişti.

Kerem kapıdan geçmeden önce anahtarını geri almaya çalışırken gözlerini aralayan Şebnem'de onun kucağında ne işi olduğunu düşünüp muzurca "Kerem neden beni evinin kapısından kucağında geçiriyorsun? Sakın bana kafam kayıkken evlendik deme düşer bayılırım" diyerek sırıttı. Şaka yapabildiğine göre kendisine gelmiş ve de iyileşmişe benziyordu.

Kerem'in gözlerini kendisine dikerek "Şikayet ediyorsan hemen şimdi seni tutmayı bırakıp kapının eşiğine yapıştırabilirim!" demesiyle gülmeye başlayan Şebnem'de tam karşı atak yapmaya hazırlanırken başını yanlışlıkla geçmeye çalıştıkları kapıya vurmuştu. Tabii çığlığı basarken aynı anda da o acıyla "Aahh! Dikkat etsene be öküüüz!" deyiverdi. Ooops!

"Ne dedin sen?"

"Affedersin can havliyle ağzımdan kaçtı"

Onu sertçe aşağıya indirip kapıyı kapatan Kerem başını ovuşturan Şebnem'e yan yan bakıp sonra da kızın elinde sıkı sıkıya tuttuğu şeyi işaret ederek "O da ne?" diye sordu. Şebnem boş bakışlarla "Bu mu? Bilmem. Sahi bu elime nereden geldi?" dediğinde Kerem de tuttuğu şeyi elinden alıp ne olduğuna bakarak "Araba kokusu! Yani mango kokusu benden değil ondan geliyormuş" dedi. Şebnem o anlar yaşanırken uyukladığı için bu mango olayını pek anlayamamıştı.

Konuya yabancı kalınca da hiç üstünde durmadan yüzünü buruşturup salona geçti ve çantasını sehpaya bırakarak hemen koltuğa kıvrılıverdi. Kerem de gözleri onun üzerinde olarak ceketini çıkarıp dolaptan aldığı iki tane maden suyunu açtıktan sonra yanına gelmişti. Elindeki şişeyi uzatıp Şebnem'in teşekkür etmesiyle de karşısına geçip direkt yere oturdu.

Şebnem'in koltuğa oturabilmesi için ayaklarını çekebileceğini söylemesine rağmen buna gerek olmadığını söyleyen Kerem hafif bir tebessümle "Gözlerinin pörtlekliği düzelmiş. Şimdi daha iyisin değil mi?" diye sordu. Şebnem şirince gözlerini devirip "Evet sanırım daha iyiyim ama keşke hatırlatıp durmasan" dediğinde ona gülümseyerek "Affedersin" diyen Kerem'e "Aaa! Sevmemene rağmen sen de affedersin dedin" deyip gülümsedi. Arabada söylediklerini duymuş demek ki.

"Aslında en başından beri uyumuyordun değil mi? Bana işkence etme fırsatını kaçırmak istemedin"

"Hiç de öyle bir niyetim yoktu ama itiraf edeyim bazı anlar uyanıktım"

"Hangi anlar?"

"Neden korktun ki?"

"Neden korkayım ki? Neler duydun peki?"

"Mesela şarkı söylediğini duydum. Yalnız bu konuda sana kötü bir haberim var. Söyleyeyim mi?

"Söyle"

"Sesin gerçekten berbattı"

"Şebnem sanırım o kısım rüyaydı"

"Öyle de olmalı çünkü gerçekten kulak tırmalayan bir sesin vardı. Hani eşeğe bile bir saat şan dersi verseler daha anlamlı sesler çıkarırdı"

"Öyle mi!"

"Alınma sadece ne kadar kötü olduğunu anlatabilmek için örnek vermem gerekiyordu"

Kerem söylediğinin doğru olmadığını belli eder gibi yandan bir gülüş atıp maden suyunu içerken Şebnem de merak edip neden güldüğünü sordu. Kerem söylemeye niyetli değildi çünkü onun düşüncesinin aksine sesi hiç de fena değildi ama bunu ağzından kaçırırsa Şebnem'in ısrarla kendisine şarkı söyletmeye çalışacağını biliyordu.

Aslında Şebnem bu eve ilk geldiği gün Kerem'in sesini tesadüfen duyabilirdi. Evi karıştırırken müzik setini açmış ve çok hoş bir müzik dinlemişti. İşte o CD'yi aslında Kerem kendisi için doldurmuştu. Arkadaşı Samet'in kayıt stüdyosunda deneme amaçlı aldıkları birkaç şarkılık CD'ydi o. Tabii Şebnem sonuna kadar dinlemeyince Kerem'in son şarkıdaki sesini duyamamıştı.

"Şebnem yarın işe gelme"

"Neden kovuldum mu?"

"Hayır neden kovulasın ki? Dinlen diye söyledim"

"Hıı ondan yani... Ama gerek yok ben gelirim. Yine de düşündüğün için teşekkür ederim"

"Fiko ile aranız nasıl? Buzlarınız eriyecek gibi mi?"

"Aaah! O despot kel çok fena elime düştü Kerem!"

"Nasıl yani?"

Sohbet konusu Şebnem'i pek bir açmıştı. Uzandığı yerden doğrulup gözleri ışıldaya ışıldaya "Umarım mesai saatleri dışında diğer bir çalışanının dedikodusunu yapmam kurallara aykırı değildir çünkü sana bomba gibi bir haberim var. Hazır mısın?" diye sorduğunda o taraklarda hiç işi olmayan Kerem de onun bu manasız heyecanı yüzünden ifadesizce bakıp kalmıştı. Şebnem ise modunu hiç bozmadan "O baston yutmuş gibi duran papyonlu penguen aşık! Hem de öyle çiçeğe böceğe doğaya değil resmen afet gibi bir kıza aşık" deyip kahkahayı patlattı. Şebnem ağrıyan karnını tutarak gülmesini engellemeye çalışırken elindeki şişeyi yere bırakan Kerem de onun bu tavrı karşısında biraz rahatsız olmuştu.

mhyhtere.gif

"Bunda gülecek ne var? Hayır yani aşık olmak komik bir şey mi?"

"Değil ama itiraf et Fiko Bey gibi birinin aşık olması biraz şaşırtıcı"

"Neden şaşırtıcı olsun ki? Senden ya da benden farklı olduğunu düşündüğün için mi?"

"Öyle söylemek istemedim. Sadece dışarıdan bakınca onun böylesine kırılgan ve duygulu hisler besleyebileceğini düşünememiştim"

"İnsanları hep böyle dış görünüşüne göre mi etiketlersin?"

Cevap veremeyen Şebnem bu sözle birlikte burulmuştu. Kerem doğru söylüyordu. Bugün burada olmasının bir nedeni de Okan'ın dış görünüşüne aldanıp başına olmadık işler açması değil miydi? Az kalsın onun yarattığı gösterişe aldanıp hayatını kendisini sevdiğinden bile şüphe ettiği bir adamın yanında süs bebeği gibi durarak geçirmek zorunda kalacaktı. Gerçi ne kadar istemese de hâlâ süs bebeği olma riski vardı. Eğer babası ya da annesi yerini öğrenirse bir şekilde onu geri dönmeye zorlayıp Okan'ın eşi olması konusunda baskılarını devam ettirebilirlerdi. İşin kötüsü iki hafta içinde evlenecekleri de duyurulmuştu ve herkes bu yüzden bir beklenti içindeydi. Şimdiye kadar o cepheden herhangi bir hareket gelmemesi de onu korkutuyordu çünkü bu hiç normal değildi. Melis her ne kadar onun içini rahat ettirecek şeyler söylese de her an ummadığı bir şekilde birisi karşısına dikilebilirdi.

Şebnem bunları düşünürken dalgın ve sessiz kalınca Kerem kendisini çok kötü hissetmişti. Onu üzdüğünü düşündüğü için ister istemez kendisine kızıyordu. Neden böyle bir şey söylemişti ki zaten? Kızın durgun haline bakıp ses tonunu biraz aşağıya çekerek "Seni kırdım galiba" dediğinde göz göze geldiler. Şebnem dudağını kemirirken bir yandan da düşünüyordu. Kerem'e açılma vakti gelmişe benziyordu sanki.

"Sana açıkça olmasa da birilerinin beni bulmasından korktuğumu söylemiştim hatırlıyor musun?"

"Evet hatırlıyorum"

"Zamanında birine yaptığım hatalı etiketleme yüzünden işte şimdi böyle kaçak gibi saklanmak zorundayım"

Kerem onu dikkatle dinlerken "Kim o Şebnem? Seni bulmasından çekindiğin kişi kim?" diye sordu. Şebnem kısa bir an düşünüp nemli bakışlarını kaçırarak önce "Okan" dedi sonra da ne kadar tuhaf gelse de durumu açıklamak için sözüne "Kendisi kağıt üstünde nişanlım oluyor" diye devam etti.

Kerem böyle bir şey duymayı beklememiş olacak ki hissettiği şaşkınlıktan dolayı sessiz kalmıştı. Şebnem ise durumunun vahim olduğunu bilse de yine de havayı yumuşatmak için gülümsemeye çalışıp "İki hafta içinde de düğünümüz var. Komik olan ne biliyor musun? Ortada bir gelin yok ama eminim ben olmasam da şu an hazırlıklar son hız devam ediyordur. Annem ve Okan'ın annesi her zaman ve her duruma karşı hazırlıklı olmayı severler. Yani beni bulduklarında her şey hazır olmalı" dedi. Şebnem durgun durunca Kerem'in de yüzü düşmüştü.

"Aileni karşına alıp onlarla açıkça konuşmalısın. Seni istemediğin bir evliliğe zorlayamazlar"

"Benim ailem seninkiler gibi değil ki Kerem. Benim geldiğim yerde işler daha farklı ilerliyor"

Kerem Şebnem'in içinde bulunduğu duruma üzülmüştü ama elbet yapılabilecek bir şeyler olmalıydı diye düşünüyordu. Hayır yani koskoca kıza silah zoruyla evet dedirtecek halleri yoktu ya! Kerem gayet iyi niyetler ile "Bir yolu olmalı. Kendini üzme elbet bir çare bulunur" derken konuyu o an için kapatmak isteyen Şebnem de sırıtık bir ifadeyle "Aslında var biliyor musun? Hem de bu çare işi kökten çözer" dedi. Hayırdır inşallah.

Kerem bu kadar hassas bir konu konuşulurken onun neden gülümsediğini anlayamasa da merakla "Neymiş o çare?" diye sorup bir yandan da Şebnem'in çantasına uzanıp içinden telefonunu almasını takip etti. Yüzüne ciddi bir ifade yerleştiren Şebnem gözlerini Kerem'e doğru dikerek "Eğer seninle evlenirsek hiç kimse beni senin iznin olmadan bir yere götüremez Kerem" dedikten sonra bu duyduğuyla gözlerini korkarak açan Kerem'in şaşkın halini telefonuna çekip ebedileştirdi.

mghtre.gif

"Fotoğrafımı mı çektin sen?"

Şebnem gülerek "Harika çıktın Kerem" deyip bir de üzerine çok matah bir şey yapmış gibi telefonunun ekranını ona doğru döndürdü. Ne harikası ya! Resmen rezalet çıkmıştı. Kerem yüzünü şekilden şekle sokup "Şebnem hemen sil onu!" dese de Şebnem'in bunu yapmaya hiç niyeti yoktu.

Telefonu sıkı sıkı tutup Kerem'in yüzünün bir türlü düzelmemesi karşısında da resme bakarak dalga geçer gibi "Amma korkmuşsun ya gören de benden değil de şu karşı apartmandaki 70'lik şen dul teyzeden evlenme teklifi aldın sanacak. Telaş yapma Kerem şakaydı ben sadece vereceğin tepkiyi merak ettim. Alınma ama ben seninle ancak başka bir şansım kalmazsa evlenirdim o da pek mümkün değil. Yani telaşa mahal yok" dedi. Bir de kendini beğenmiş ki sormayın gitsin!

Kerem yerinden kalkıp üzerine doğru gelirken bir yandan da "İçinde bulunduğun duruma üzüldüm o ayrı ama asıl ben senin gibi bir kaçıkla evleneceğime kendimi sokağın ortasında benzinle yakarım daha iyi!" diyerek resmi silmek için telefonunu istedi. Şebnem o resmi çekmiş kaybeder miydi hiç? Telefonunu arkasına saklayıp "Öyle mi? Yine o kazık kadar boyundan büyük laflar etmeye başladın Kerem dikkat et" deyiverdi. Korkutucu bir şekilde bakan Kerem yaklaşıp telefonunu almaya çalışırken ondan son anda uzaklaşan Şebnem de "Ölürüm de o resmi silmene müsaade etmem" dedi.

"Buraya gel diyorum Şebnem o resim hemen şimdi silinecek!"

Evin içinde koşuşturma başlamıştı. Kerem resmini silme telaşıyla Şebnem'i kovalarken o da koltuktan sandalyeye oradan da yere atlayarak seri şekilde kaçıyordu. Ev ev değil kreş mübarek! Kerem kızgın bir halde "Hemen durmazsan bambaşka bir Kerem ile tanışmak zorunda kalırsın" derken kapının önünden geçen Şebnem zilin çaldığını duyup aniden kapıyı açmış ama arkasından hızla gelen Kerem de duramayarak suratını sertçe kapıya çarpıp yere düşmüştü. Ooops! Aslı çıkan gürültü sonrası elinde annesinin gönderdiği çayla donup kalırken Şebnem'de ilk defa Kerem'e onun kızdığı şeyi tam yerli yerinde söylemişti.

"Ay! Affedersin Kerem"

Ekran görüntüsü 2025-02-22 104525.png


7.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
ljjghhj.png


8.Bölüm : Siz ikiniz... BİTTİNİZ!

Kerem yüzüne sertçe çarpan kapı sebebiyle yere düşünce korkudan özür üstüne özür dileyen Şebnem'de ne olduğunu anlayamayan Aslı'da şok olmuş bir halde ona bakıp kalmıştı. Hissettiği acıyla ister istemez sessizleşen Kerem ise alnını tutarak bir süre hareketsiz kalmıştı. Sarsılması normaldi çünkü kapıya epey sağlam çarpmıştı. Onun bu hareketsizliği de sessizliği de kızları endişelendirmeye başlamıştı tabii.

Telaşlı bir halde yanına gelen Şebnem dizlerinin üzerine çöküp "Kerem! Kerem susma ne olur ses ver. İyi misin?" derken bir yandan da iyi geleceğini umuyor olmalı ki Kerem'in yüzüne masaj yaparak kendince acısını hafifletmeye çalışıyordu. Bunu yaparken yüzünü gözünü çekiştirmese daha iyi olurdu yoksa birazdan yine zılgıtı yiyecek gibiydi.

Aslı ise ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra elindeki fincanı masaya bırakıp endişe içinde yanlarına gelmişti. Kardeşinin iyi olup olmadığını anlamaya çalışırken de gözlerini açarak Şebnem'e dikkatle bakan Kerem ikisini de şaşırtacak bir cevap verip "Sen de kimsin?" diye sordu. Şebnem'in yüzündeki ifade hiç bu kadar tepkisiz olmamıştı. Ne demek sen de kimsin? Şebnem yahu Şebnem!

Kerem'in sorusuyla küçük çaplı bir şok yaşayan Aslı ve Şebnem bakışlarını birbirlerine döndürürken Kerem de kardeşine bakıp "Aslı ne oldu bana?" diye sordu. Hayda! Kardeşini tanıyordu ama anlaşılan o ki kafasını vurunca sadece Şebnem konusunda bir veri kaybı oluşmuştu.

Aslı kardeşine başını çarptığını söylemeye çalışırken Şebnem telaşla lafın arasına girip Kerem'in gözlerine tek tek baktıktan sonra "Kerem benim ben Şebnem! Hatırlamadın mı? Hani arkadaşız sizin restoranınızda çalışıyorum bazen ya da çoğunlukla ya da hep... Her neyse evini istila ediyorum sen de bu yüzden bana çok kızıyorsun. Şimdi hatırladın mı?" diye sordu. Kerem boş boş bakıp olumsuzca başını iki yana sallarken Şebnem de korku dolu bir ifadeyle kollarından tutup onu sarsmaya başlayarak "Şaka mı yapıyorsun? Şaka yapıyorum de... Kerem şaka desene!" demeye başladı. Biraz daha sallasa şaka mı yapıyor yoksa yapmıyor mu görürdü.

Şebnem beklediği tepkiyi yine alamayınca bu sefer de Aslı'ya dönüp elini dizine vura vura "Aslı gitti dağ gibi adam bir şey yap!" dedi. Aslı da ne olduğunu anlayamamıştı ki bir şey yapsın. Sadece Kerem'in yerden kalkıp kanepeye oturmasına yardım ederken panik halde olan Şebnem'den kardeşinin başına koymak için biraz buz getirmesini isteyebilmişti o kadar.

"Kerem dur! Hiç oturma en iyisi geç olmadan hastaneye gidelim"

"Gerek yok"

"Ne demek gerek yok? Şebnem'i tanımıyorsun kısmi hafıza kaybın olmalı"

Aslı hastane konusunda ısrarcı olunca Kerem telaşlı bir halde döke saça buzları bir torbaya koymaya çalışan Şebnem'e doğru bakıp sonra da kardeşine dönerek "Allah aşkına saf olma Aslı insan kafasını kapıya vurdu diye hafızasını kaybeder mi?" dedi. Aslı hafifçe geri çekilip "Tamam ama ya Şebnem..." derken Kerem de gözlerini devirip Şebnem'i tabii ki de hatırladığını belli etti. Vay yalancı! Aslı onun böyle bir şey yapacağını hiç beklemiyordu. Kardeşine ne oluyordu böyle? Kerem elindeki buz torbasını sallaya sallaya yanlarına yaklaşan Şebnem'e çaktırmadan "Ona hatırladığımı söyleme de oyun nasıl oynanırmış bir öğrensin" dedi.

estrdu.gif


Kardeşinin sözünden sonra başparmağını kaldırarak sessizce "Anlaştık!" diyen Aslı yanlarına gelen Şebnem'e "Üzgünüm ama seni tamamen unutmuş Şebnem hakkında hiçbir şey hatırlamıyor" dedi. Kerem'in kendisini tanımamasına çok üzülen Şebnem yüzündeki masum ifadeyle yanına oturup başına elindeki buz torbasını tutarken bir yandan da merakla "Peki Fiko Bey'i hatırlıyor musun? Hani restoranınızda Karanlıklar Lordu gibi gezinen despot kel" diye sordu. Sanki onu da hatırlamasa rahatlayacak gibiydi. Hayır yani Şebnem'i unuttuysa onu da unutuversin bir zahmet!

Kerem gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Fiko'yu gayet iyi hatırladığını söyleyerek başını sallayınca Şebnem de bozulmuş bir halde "Bir insan o papyonlu pengueni hatırlayıp fıstık gibi Şebnem Çetiner'i neden hatırlamaz anlamadım. Halbuki ben olsam fırsat bu fırsat der ilk onu unuturdum" diyerek buzu bastırmaya devam etti. Şu haldeyken bile Fiko'ya laf çarpmasa hatırı kalırdı herhalde.

........::::::::____::::::::........

Kerem'i göz hapsine alan Şebnem kenarda duran dizüstü bilgisayarını kucağına koyup bir süre böyle durumlar da neler yapılır diye araştırmış sonunda da Kerem'i hem başını vurduğu için uyutmamaya hem de onun hatırlamasını sağlayacak şeyler ile yüzleştirmeye karar vermişti.

Şebnem'in bu konuyla alakalı söylediklerini sessizce dinleyen Kerem ise tüm bunları yapmayı kabul etmiş gibi bir izlenim vermiş olsa da son anda ayağa kalkıp kapıya doğru yürüyerek "Ben aşağıya iniyorum sabah erken kalkmam gerekiyor. Size iyi geceler" deyiverdi. Hoop! Nereye gidiyor o? Tabii bunu duyar duymaz Şebnem büyük bir hızla yanına gelip gidemesin diye de kapıyla Kerem'in arasına girmişti.

Kerem önünden çekilmesini isterken Şebnem başını olumsuzca sallayarak "Hayır Kerem hiçbir yere gidemezsin! Bütün gece uğraşmam gerekse de o kayıp Şebnem Çetiner dosyalarına ulaşacağım. Seni böyle boş bir beyinle ortalık yerde bırakamam. Bu gece gözetimimiz altında kalacaksın" dedi. Boş bir beyinle mi? Ne yani Kerem sadece Şebnem'den mi ibaretti? Ne saçma sapan bir laftı bu böyle! Kerem gözlerini kısmış ve sert bakışlarını bu talihsiz sözü söyleyen Şebnem'e sabitlemişti.

ttu.gif


"Boş bir beyinle mi dedin sen?"

Korkudan eliyle ağzını kapatan Şebnem'in "Affedersin Kerem" demesi Kerem'in bu söze daha da kızıp "Şebneeem!" diye bağırmasına neden olmuştu. Bu bağırışı üzülmek yerine sevinçle karşılayan Şebnem ise "Hatırladı Aslı! Kerem hatırladı! Affedersin Kerem dedim o da bana kızdı. Aman Allah'ım buna sevineceğimi hiç düşünmemiştim. Şükürler olsun" diyerek pat diye Kerem'e sarıldı. Yine sarılıyor ya! Allah rızası için alın şu kızı Kerem'in üstünden!

Kerem onu bileklerinden tutarak kendisinden uzaklaştırdıktan sonra "Hatırladığım için kızdığımı da nereden çıkardın? Sen az önce bana hakaret ettiğinin farkında mısın?" diyerek kapının kolunu tutmuştu. Şebnem öyle demek istemediğini açıklamaya çalışırken Kerem de onu dinlemeyi bırakmıştı çünkü kilitli olan kapıyı açmaya çalışmakla meşguldü. Açılmıyordu ki lanet şey! Anahtarın nerede olduğunu sorarak arkasını dönerken tuhaf bir şekilde suskunlaşan Şebnem de yavaş yavaş geri gitmeye başladı. Ooo! Kerem'in oradan gitmesine gerçekten izin vermeye niyeti yok gibiydi.

Şebnem'in anahtarı sakladığını anlayınca Kerem'in de artık sinirleri iyice gerilmişti. Ne yapmaya çalışıyordu bu kız böyle? Kızın üstüne doğru yürüyerek "Hemen anahtarı bana ver!" dediğinde yolun sonuna gelip sırtını pencereye çarpan Şebnem de gidecek yeri kalmadığı için anahtarı arkasına saklayıp "Vermeyeceğim Kerem boşuna uğraşma hiçbir yere gidemezsin" dedi. Oldu canım başka derdi var mıydı acaba?

Kerem adımlarını hızlandırarak yanına doğru yaklaşıyor Şebnem'i de ister istemez bir korku sarıyordu. Tırsmış mıydı ne? Evet öyle olmuştu sanki. Parmaklarının arasında tuttuğu anahtarı daha sıkı kavrayıp arkasında gizlerken Kerem'in ilk atılımı "Oyun oynama benimle hemen ver şunu!" deyip elini uzatmasıyla gerçekleşti. Tabii anahtarı alma konusunda başarılı olamamıştı. Şebnem çığlık atıp ellerinde gezdirdiği anahtarı kaçırmaya çalışırken Kerem'de seri bir şekilde onu elinden almaya çalışıyor ortaya da Aslı tarafından izlenen eğlenceli görüntüler çıkıyordu.

En nihayetinde Şebnem çabalasa da sonucun lehine olmayacağını anlamıştı ve başını sonunu düşünmeden pencereden sarkıp o anki refleksle de elindeki anahtarlığı sokağa fırlatıverdi. Tabii Kerem de anahtarı uçarken yakalarım hissiyatıyla aynı şekilde pencereden sarkmış ama maalesef anahtarlığın elinden kayıp gitmesine engel olamamıştı. Yorgan gitti kavga bitti sözü tam da bu duruma uygun bir söz oluyordu öyle değil mi?

Pencereden sarkık bir şekilde duran Şebnem ile Kerem de anahtarın yere düşüşünü adeta ağır çekimde izlemiş gibi olmuşlardı. Bu hiç iyi olmadı galiba. İkisi de anlık bir şokla hareketsizce kalmıştı. Kerem sokaktan geçen biri olur umuduyla etrafa bakınırken Şebnem de korkudan dudağını ısırıp yan gözle arkasında duran Kerem'in ifadesine bakmaya çalışıyordu. Kızmışa benziyordu desek herhalde kimse şaşırmazdı. İşte şimdi yandığının resmiydi.

Onların bu halini hayretle izleyen Aslı eliyle ağzını kapatıp sessizce gülerken Kerem de pencereye yapışan Şebnem'in kulağına doğru eğilip "Şimdi ben de seni anahtarı geri getirmen için aynı hızla aşağıya atayım mı?" diye sordu. Gerek kalmamıştı çünkü birkaç saniye önce anahtar dayalı durduğu mazgalın içine doğru aheste bir şekilde kayıp gitmişti. Hazin bir görüntüydü doğrusu. Şebnem yaptığının farkında olarak zorlukla yutkunmaya çalışırken kendilerini en başından beri şok dolu gözlerle izleyen yaşlı kadınla göz göze gelmişti.

"Kerem rezil olduk kadın bize bakıyor"

"Hangi kadın?"

"Beşinci katın balkon kısmındaki şen dul teyzenin gözleri üstümüzde"

"Kahretsin Fatma teyze o! Annemi tanıyor"

"Of! Alacağın olsun Kerem şu buruşuk kadını bile mi hatırlıyorsun?"

"Şimdi konumuz bu değil. Hâlâ bakıyor"

"Gülümse Kerem"

"Ne?"

"Dediğimi yap"

Şebnem durumu toparlamak için güler bir yüzle kadına el sallayıp "İyi akşamlar! Bu sene apartmanda ilaçlama yapılmadı herhalde. İnanır mısınız tam sehpaya çayımı koyuyordum ki anahtarlığın üzerinde bir de ne göreyim? Koskocaman bir karafatma gözlerini dikmiş bana bakıyor!" dediğinde Kerem de onu "Şebneem!" diye diye dürtmeye başladı. Şebnem iteklenmeyle kadının adının Fatma olduğunu hatırlayıp utanarak "Çağrışım yaptı Kerem hamam böceğine karafatma da denmez mi? Kahretsin! Aynı anda gülümseyip iyi geceler diliyoruz" diyerek telaşla kendilerine garip garip bakan kadına gülümseyip içeriye girdiler. Bu gecenin faturası Kerem'e çıkmasa bari.

"Aslı annemi arayıp içeride kilitli kaldığımızı haber versene evde yedek anahtar vardı"

"Şey... Ben gelirken telefonumu yanıma almadım ki"

"Harika!"

Kerem etrafta kendi telefonunu ararken "Şebnem Hanım'a hiç söylemiyorum çünkü anladığım kadarıyla pek de yardım etmeye yanaşacak gibi görünmüyor" diyor Şebnem'de bir köşede sessiz sedasız kendi halinde takılıyordu. Telaşlanmadığına göre telefonun nerede olduğunu biliyordu. Tabii onu Kerem'in bulamayacağını da. En nihayetinde Kerem de aramaktan usanmıştı. Gözleri bir haltlar karıştırmış gibi görünen Şebnem'in üzerinde olarak komodinin üzerindeki ev telefonunun ahizesini kaldırdı. Ancak bunda da bir sorun vardı. Kerem kopmuş olduğu gözlemlenen kabloyu kaldırıp sinirle "Bunu kim yaptı diyeceğim ama zaten kim olduğunu biliyoruz değil mi?" dediğinde Şebnem boş bulunup sanki kendisi yapmamış gibi "Aa! Kim?" diye soruverdi. Ya bir sussa ya bu kız!

Kapı kilitli olup kimseye de ulaşım sağlanamayınca Kerem resmen kendi evinde mahsur kalmıştı. Ne kardeşiyle ne de Şebnem ile muhatap olmadan da kenara çektiği sandalyesine oturup sessizce beklemeye başladı. Tek umudu annesinin meraklanıp yukarıya gelmesiydi. Aslı tek başına yemek masasına oturup kitaplıktan aldığı kitabı incelerken aynı anlarda Şebnem de derin düşüncelere dalıp gitmişti. Kerem'in hafızasını bir şekilde yerli yerine getirmeliydi ama nasıl?

Hmm... Aslında aklına bir şey gelmişti ama acaba gerçekten söylenildiği gibi işe yarar mıydı ki? Denemeden de bilemezdi tabii. Şebnem yerinden kalkıp mutfak dolaplarında bir şeyler ararken ona ne aradığını soran Kerem'e de elindeki tavayı "Buldum!" diyerek gösterdi. Ne yapacaktı ki o tavayı? Onca midyeden sonra acıkmış olamazdı herhalde.

Şebnem elinde tavayla Kerem'e yaklaşıp onun "Hop hooop!" demeleri eşliğinde tam kafasına vurmak için havaya kaldırmıştı ki bir anda yüzünü düşürüp yapamayacağını anlayınca geri indirdi. Gözleri yuvalarından fırlayan Kerem ellerini başına siper ederken oflayan Şebnem'de "Vurursam belki aynı şoku yaşayıp hafızan yerine gelir ama canını yakmaya da kıyamam ki... Offf!" diyerek geri giderken Aslı'da olduğu yerden kardeşinin haline gülüp duruyordu.

"Gülme Aslı!"

"Tamam pardon"

Müzik açıp yerine geri oturan Kerem bir ara başını ovalar gibi olunca dikkati hemen ona kayan Şebnem de telaşla "Ne oldu Kerem? Ağrıyor mu? Dönüyor mu? Karıncalanıyor mu?" diyerek onu soru yağmuruna tutmaya başladı. Hay dokunmaz olaydı! Kerem sabırla susmasını bekleyip ona boş boş bakarak "Kaşındı Şebnem sadece kaşındı!" dedi. Bu pimpirikli kızla da işi vardı he!

Şebnem kendisi yüzünden böyle bir şey yaşandığı için çok üzülmüştü. Elinden pek de bir şey gelmeyince mahcup bir halde yine peş peşe "Bir şey ister misin? Su getireyim mi? Ya da çay... Ya da sütlü kahve..." diye sordu ama Kerem artık bu durumdan iyice sıkılmaya başlamıştı. Sanki daha fazla bu oyunu yürütemeyecek gibiydi.

Gözlerini Şebnem'e çevirip huylandığını bildiği için üstüne basa basa "Limonata var mı Şebnem?" diye sordu. Bunu duyar duymaz dişleri kamaşıp kulaklarını kapatan Şebnem önce "Ay Kerem ya! Sana onun adını anma demedim mi ben?" dedikten hemen sonra gözlerini kocaman açıp oturduğu yerden fırlayarak "Bu sefer kesin hatırladı! Kerem o sarı şeye tahammül edemediğimi hatırladı Aslı duydun mu?" diye bağırdı.

gıfugyfthd.gif


Kerem kesinlikle böyle bir şey hatırlamadığını söylerken Aslı'da kardeşine destek çıkarak "Sen bir şey içmek ister misin diye sordun o da senden limonata istedi. Üzgünüm Şebnem ama bundan seni hatırladığı sonucunu çıkaramayız" dedi. Kerem de ağzı açık halde kendilerine bakan Şebnem'e karşı alaycı bir şekilde eliyle kendi çenesini ittirip ağzını kapatarak susmasını ima etmişti. Boşu boşuna sevinen Şebnem ise sertçe önüne düşen saçlarını kenara çekip koltuğuna kurulduktan sonra çatık kaşlarla ara sıra Kerem'e bakarak sus pus oturmak zorunda kalmıştı.



........::::::::__ERTESİ GÜN__::::::::........

Ertesi sabah Nurten Hanım'ın yardımıyla nihayet evden çıkabilmişlerdi. Kerem annesi telaşlanmasın diye Şebnem ile Aslı'dan bu hafıza kaybı durumundan ona bahsetmemelerini istemiş sonrasında da hep beraber aşağıya kahvaltı etmeye inmişlerdi. Bu sabah Şebnem alışılmadık derecede suskundu. Sohbete fazla katılım göstermiyor sadece konuşulanları dinleyip gülümsemekle yetiniyordu. Tabii ara sıra da vicdan yaptığı için Kerem'e biraz daha yemesini söyleyip tabağına peynirdi domatesti zeytindi koyup hepsinin biteceğini ve kendisine iyi bakması gerektiğini söyleyip duruyordu.

Açıkçası akşamdan beri süren bu ilgi alaka Kerem'i fena bunaltmıştı. Çayını bitirip "Eline sağlık anne ben kalkıyorum. Size afiyet olsun" dedikten hemen sonra annesini öperek tabağını ve bardağını da alıp mutfağa götürdü. Geri döndüğünde de başını salona doğru uzatarak "Şebnem benimle mi gelirsin yoksa sonradan mı gelirsin?" diye sordu. Şebnem onunla geleceğini söyleyip yerinden kalkarak "Kahvaltı için teşekkür ederim Nurten teyze ellerinize sağlık her şey harika olmuş" dedikten sonra Nurten Hanım'ın yanağına bir öpücük kondurup aynı Kerem'in yaptığı gibi tabağını ve bardağını alıp mutfağa götürdü. Kopyala yapıştırcı ne olacak!

Yanından geçen Şebnem'i bakışlarıyla mutfağa kadar takip eden Kerem annesinin kendisine gülümseyerek kaş göz yapmasıyla bir şey anlamadan kapının önünde dikilip kalmıştı. Laf aramızda Nurten Hanım Şebnem'e bayılıyordu. Kısacık zamanda evlerinin ikinci kızı gibi olmuştu. Saygılı güler yüzlü bıcır bıcır tatlı mı tatlı bir şeydi. Ee! Kerem'in de artık bir yuva kurmasının zamanı gelmişti. Belki İpek kısmet olmamıştı ama Şebnem onun için biçilmiş kaftandı. Ay hem Şebnem'den âlâsını mı bulacaktı allasen! Ne güzel de elleriyle besleyip şefkatle ilgileniyordu oğluyla. Kız da meyilliydi belliydi bu. Kerem'in gözünün içine içine de bakıyordu. Ayy! Hadi inşallah!

Bu fikir Nurten Hanım'ın kafasına epeyce yatmıştı ama bakalım Kerem bunu nasıl karşılayacaktı. Şebnem konuşmaları sırasında Kerem'den gelmesi muhtemel olan ikinci şaşkın poz için kamerasını hazır olda tutsa fena olmayacaktı galiba.

Şebnem geri dönüp hazır olduğunu söyleyerek dolaptan ayakkabılarını alırken o sırada Kerem de kendisine garip bakışlarla bakan annesine kesik kesik gülümseyip "Akşam direkt yukarıya çıkarım anne istediğin bir şey olursa ararsın" dedi. Nurten Hanım masadan kalkıp oğlunun yanına giderek yakasını düzeltirken bir yandan da Şebnem'e bakıp "Hemen yukarıya çıkma. Akşama yemeğe gel şöyle sofrada ailece olalım" dedi.

O böyle ailece falan deyince Şebnem kendisini olayın dışında tutarak kapının eşiğinde buruk bakışlarla kalmıştı. Dış kapının dış mandalı olmak bu olsa gerekti. Bir gözü onda olan Nurten Hanım ise bu durgunluğunu fark edince hemen Şebnem'e doğru uzanıp yanağını tutarak "Şebnem kızım sen biraz erken gel tamam mı yavrum? Hem bana mantı yaparken yardım edersin hem de nasıl yapıldığını öğrenirsin" dedikten sonra oğluna da yan bir bakış atıp "Kerem benim mantımı çok sever de" dedi. Ne oluyor ya! Kuşku dolu gözlerle bakan Kerem annesinin bu tavrına çok şaşırmıştı doğrusu.

Şebnem ise mantı yapmakla alakalı hiçbir fikri olmamasına rağmen yine de yeni bir şey öğrenmenin heyecanıyla "Tamam gelirim. Tabii Kerem erken çıkmama izin verirse" dedikten sonra onay almak için şirin bakışlarını yanında duran Kerem'e çevirip "İzin verir misin Kerem?" diye sordu. Nurten Hanım hoş hislerle ikisine bakarken Kerem de ortada bir gariplik olduğunu hissetse de yine de üstünde durmayıp "Restorandaki işlerini erken bitirirsen çıkabilirsin" dedi. Şebnem ile birbirlerine bakıp gülümseyen Nurten Hanım ikisini geçirip arkalarından dua ede ede "Tü tü tüüh maşallah!" derken annesinin niye böyle tuhaf davrandığını bir türlü anlayamayan Kerem'de Şebnem ile beraber arabaya binip restorana doğru yol aldı.

"Kerem?"

"Ne oldu?"

"Sen hâlâ beni hatırlamıyor musun?"

lçkjöhjghfg.gif


"Hayır"

"Nasıl tanıştığımızı da mı hatırlamıyorsun?"

"Hayır onu da hatırlamıyorum"

Şebnem üzülüp umutsuzca o günü anımsatarak "Ben koca bir bavulla yolun ortasında bir başıma kalmıştım. Oradan geçen araç sahipleri beni görmelerine rağmen durmuyorlardı. Sonra senin arabanı gördüm. Durman için kendimi paraladım ama sen de aynı diğer araç sahipleri gibi önümden geçip gittin. Ben de kızarak söylenip tam çantamı çekerken taşa takılıp düştüm. Sen beni o halde görmüştün sanırım çünkü durup yanıma geldin ve sonradan burnumdan getirsen de bana yardım ettin" dediğinde Kerem'de o anı düşünüyordu. O gün İpek ile olan konuşmalarını düşünürken dalıp gitmiş ve yolda kendisine işaretler yapan kızı gerçekten de fark edememişti.

"Dalmış olmalıyım yoksa yardım etmek için daha önce dururdum"

"Gerçekten mi?"

"Evet neden durmayayım ki?"

Kerem onun bir şey demeden sessiz kalmasıyla ne olduğunu sorarken başını sallayıp bir şey olmadığını söyleyen Şebnem'in "Ben sana inanıyorum Kerem. Eğer dururdum diyorsan gerçekten de dururdun sen bana yalan söylemezsin. Hatta sen kimseye yalan söyleyemezsin" demesiyle ona bakıp kalmıştı. Şebnem kendisine bu kadar güvenirken Kerem onu kandırıp kendisini hatırlamadığını söyleyerek resmen kıvrandırıyordu. Bu hiç adil değildi.

Yaptığından çok utanan Kerem bu oyuna bir son vermek için tam Şebnem'e aslında onu hatırladığını söylüyordu ki Şebnem'in aniden gülüp "Hazır hatırlamıyorken sana bir itirafta bulunayım mı? Hem düşüp bileğimi incittiğim gün hem de annenden saklandığımız gün küvetten çıkmaya çalışırken bana üstüne basa basa seni kucaklamayacağım Şebnem kendin in demiştin ama dün akşam sana kendimi yukarıya kadar taşıttırdım. Arabada bana uyanmam için yalvarıp istersem masanın üstüne yatabileceğimi söylediğini duymuştum ama sana belli etmedim. Sen annenle konuşmaya başlarken de gerçekten sızmışım o kısım kayıp. Sonra da kapının önünde tekrar uyandım. Bunlar sana hiç tanıdık geliyor mu?" diye sordu. Gelmez mi? Geliyordu tabii ama Şebnem de hatırlayıp hatırlamadığını öğrenmek için ağzını arıyor gibiydi sanki. Bunları duyunca kendisini zor tutup renk vermemeye çalışan Kerem'in bakışları o an değişmiş ve savaş bayrakları tekrardan açılmıştı. Bu kıza ne yapsa müstahaktı!

Kerem sinirlense de hiç bozuntuya vermeden oyununu sürdürerek "Hayır böyle bir şey yaşadığımızı da hatırlamıyorum ama eğer olduysa da bu yaptığın hiç hoş değilmiş" derken restoranın önüne gelmişlerdi. Kerem sert bir şekilde çıkışmayınca Şebnem onun hatırlamadığına iyice inanmıştı. Eğer yaptığı işkenceleri hatırlasaydı büyük ihtimalle kendisine hakim olamayıp Şebnem'e bağırır çağırır demediğini bırakmazdı. Ama öyle yapmamıştı. Adamın günahını mı alıyordu ne...

Arabadan keyifsizce inen Şebnem restorandan içeriye girerken Fiko'nun önce kendisi için "Rüküşlükte son nokta da geldi" dediğini duymuş hemen arkasından da normal bir ses tonuyla "Günaydın sarışın" diyerek yanından geçtiğini görmüştü. Bu kel şansını fena halde zorluyordu. Evet gerçekten de çok zorluyordu!

Şebnem çantasını sandalyeye koyup bir gözü de dışarıda olarak ceketini çıkarırken Kerem'in yanına gelen Fiko'ya fısır fısır bir şeyler söylediğini görmüştü. Artık her ne söylüyorsa Fiko da pek bir neşelenmiş gibiydi. Gözü içeriye kayan Kerem Şebnem'in kendilerine baktığını anlayınca Fiko'yu hemen susturup içeriye doğru yürümeye başladı. Ardından gelen Fiko da Şebnem'in yanından yüzüne bakmadan sırıtarak geçip Kerem'in peşinden odasına girmişti. Bu ikisi bir iş çeviriyordu ya anlaşılırdı elbet.

Şebnem hallerinden işkillenince anında ikisini de göz hapsine almıştı. Bir yandan onları izleyip bir yandan da masaları düzeltirken söylenmeden de edemiyordu. Bu Kerem de bir kendisinin yanında somurtuyordu he! Fikocuğunu görünce yüzünde güller açmıştı maşallah!

Ne konuştuklarını merak ede ede odaya doğru yaklaşıp kapıyı tıklattıktan sonra başını içeriye doğru uzatarak "Kerem bana bir on beş dakika izin verir misin? Arkadaşımı aramam gerekiyor konuşmam biraz uzun sürebilir. Aslında sana daha önce bahsetmiştim ama hatırlamıyorsun tabii bizimkilerle alakalı bir durum var da" dedi. Kerem durumun ciddiyetini bildiği için istediği gibi konuşabileceğini söylemişti. Şebnem teşekkür edip gülümseyerek kapıyı da çaktırmadan hafifçe aralık bırakıp önlerinden çekildi. Tabii gitmiş gibi yapıp kendisini belli etmeden kapının dibine çöreklenmişti bile. Ne konuştuklarını bir şekilde öğrenmeliydi.

lıyukgch.jpg


Kerem masasını düzenlerken Fiko Şebnem'in durumuyla ilgili olarak "Peki bu durum ne zamana kadar sürecek Kerem?" diye sordu. Şebnem yüzünü buruşturup ne ne kadar sürecek diye düşünürken Kerem'in "Aslında arabadayken ona söylemeyi düşünüyordum ama hanımefendi dün bana yaptıklarını o kadar büyük bir keyifle anlattı ki birden ona o kadar da iyi niyetli davranmamam gerektiğini hatırladım" demesiyle şaşkınlıkla ağzını kapatıp "Edi ile Büdü benden bahsediyor" dedi.

"O sahte sarışının gerçekten büyük bir derse ihtiyacı var Kerem. Pek ukala bir şey... Bence o münasebetsiz burnunu iyice sürtmek lazım"

"O kadar da değil Fiko abartma. Ben bu oyunu sürdürebildiğim kadar sürdüreceğim ama bu süre içinde telefonuna çektiği o akıllara zarar resmimi de bir şekilde silmem lazım"

Şebnem duyduklarından sonra sinirle nefesini tutup "Hatırlıyor! Hatırlıyor ve başına neler gelebileceğini düşünmeden beni kandırmaya çalışıyor" diyerek onları dinlerken Kerem'in Fiko'ya bu konuda kendisine yardımcı olmasını isteyip Fiko'nun da ona alaycı bir şekilde göz kırparak "Merak etme Kerem bu işin sonunda biz de onun şekli kaymış yüzünü ebedileştireceğiz" demesiyle anında toparlanıp başını dikleştirmişti. Ooo! Kerem ile Fiko kiminle dans ettiklerini bilmiyor olmalılardı. Görünen o ki bu gizli savaş onlara pahalıya mal olacaktı.

"Şebnem Çetiner ile kedi farecilik oynamak he! Bakalım hangimiz peyniri almaya çalışırken elimizi kapana kıstıracağız? Siz ikiniz... BİTTİNİZ!"

wasdefgh.gif


8.Bölümün Sonu


•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul

arestrytuy.png


9.Bölüm : Ay tam idealimdeki gelin adayı! Kim ayol bu unlu çıtırık?

Kerem ile Fiko'nun arasında geçen gizli konuşmaya tanıklık eden Şebnem kendisine oynanan oyunu öğrenince çok kızmış ve sessiz sedasız savaş bayraklarını açmıştı. Artık ikisinin de bu savaştan sağ çıkmaları pek mümkün değildi. Onlara Şebnem Çetiner'in kim olduğunu öğretmek şart olmuştu.

Kısa süreliğine ortalardan kaybolan Şebnem intikam planını düşünürken zihninde sayısız senaryo kurgulamıştı. Sonunda en insaflı karşı atağını gerçekleştirmek üzere yüzünde sinsi bir gülümsemeyle geri döndü. Kapının ucundan odaya doğru şöyle bir göz attığında iki kafadarın hâlâ bir şeyler konuştuğunu görünce de gözlerini kısarak "Yalancı keşküller sorarım ben size!" dedi ama Kerem'in kendisini fark etmesiyle de çaktırmamak için sırıtmaya başladı. Gülümsemesi dışarıdan pek bir masum görünse de içinden Kerem'e demediğini bırakmıyordu. Adamın ne yalancılığı kalmıştı ne de üçkağıtçılığı...

Şebnem elinde çay tepsisiyle yeniden görünmüştü. Ayağıyla kapıyı yavaşça tıklattıktan sonra Kerem'in gelmesini söylemesiyle de dirseğini kullanıp kapıyı açmaya çalışmış ama bir türlü kapı açılmamıştı. Kısa bir an kapıyla cebelleşip Kerem'in kendisine dönen tuhaf bakışları altında arkasını döndükten sonra kapıyı sırtıyla ittirip sonunda da içeriye girmeyi başarmıştı. Yahu Kerem efendi boş boş bakacağına yardım etsene kıza!

Elindeki çay tepsisini göstererek "Size çay getirdim. Sıcak sıcak için de içiniz ısınsın" dedikten sonra önce bir fincan Fiko'nun önüne bıraktı sonra da dik dik bakıp kendisine bakınca da gülümsediği Kerem'in tam önüne diğer fincanı bıraktı. Rezene çayı mıydı o yine? Fiko ile aynı anda önlerindeki fincana bakıp sonra da birbirlerine dönen Kerem burnuna buram buram gelen o rezalet kokuyu duymamak için büyük çaba harcıyordu. Bu kız bunu özellikle yapmıyorsa onun da adı Kerem değildi!

"Bu ne Şebnem?"

"Çay!"

"Onu görüyorum ama neden benim masamda?"

"Aman Allah'ım! Beni hatırlamadığın yetmiyormuş gibi en sevdiğin çayı da mı unuttun?"

"Bunu mu seviyormuşum?"

"Evet Fiko Bey öyle söyledi. Söylemediniz mi Fiko Bey?"

"Evet söyledim"

"Fikooo!"

"Kızma Kerem söyledim ama bir nedeni vardı"

"Neymiş o neden!"

"Şu an bu konu hakkında açıklama yapmak istemiyorum. Beni germeyin lütfen"

"Ben de yeni öğrendim Kerem. Fiko Bey sabahları bu çaydan içmezsen çok sinirli olacağını söylemişti. Artık düzenli olarak yapıyorum sen de keyifle içiyorsun"

Kahretsin! Şimdi ya oyunu bozacaktı ya da kokusuna dahi tahammül edemediği bu çayı bir güzel içecekti. Kerem kızgın bakışlarını kendisini korumayan Fiko'ya döndürüp sinirle bakarken onun el kol hareketleriyle özür dilemesini kabul etmiyormuş gibi Şebnem'e çaktırmadan başını iki yana sallamıştı. Tabii Şebnem de içten içe büyük bir keyifle ikisini izliyordu. Oh olsun!

Kerem bir çaya bir de Şebnem'e bakarken onun "Ne oldu Kerem yoksa bir şeyler mi hatırlamaya başladın?" demesiyle bozuntuya veremeyip "Hayır hatırlamadım. Çay için teşekkür ederiz Şebnem artık işinin başına dönebilirsin" dedi. Kerem çayı yok etmek için Şebnem'in çıkmasını dört gözle bekliyordu. Ancak daha çok beklerdi çünkü Şebnem o çayı içirmeden odadan çıkmaya pek niyetli değildi. Bu nedenle de yanlarına oturup tepsisini de kucağına koyarak "Ee! Hadi için çaylarınızı giderken boşları da götüreyim. Bu arada size yeni fikrimden bahsetmek istiyorum çok heyecanlıyım" dedi. Eyvahlar olsun!

Gözlerini kocaman açan Fiko'nun "Aklı yok ama fikri var. Kör olası cehalet!" demesiyle Şebnem de tek kaşını kaldırıp ona dönerek "Dua et mesai saatleri içindeyiz kelaynak kuşu yoksa o sende olduğunu düşündüğün aklını bir tarafına kaçırırdım!" deyiverdi. Onlar birbirlerini kısık gözlerle süzerken Kerem de merakına yenilip "Bırakın şimdi tartışmayı! Ne fikriymiş bu Şebnem?" diye sordu. Çok yerinde bir soruydu. Şebnem hemen oturuşunu ona doğru döndürüp heyecanlı heyecanlı anlatmaya başlamıştı.

"Özel bir gün organize edeceğiz. Burası çok sakin Kerem biraz canlandırmak gerek. Tamam insanlar yemek yemek için geliyorlar ama sadece o kadar. Bir farklılık lazım değil mi? İnsanlara yenilikler sunmak yeni yeni simalar kazanmak lazım"

Kerem kızın söylediklerini düşünürken önündeki çayı içip aynı anda da gözlerini pörtletmiş Fiko'da Şebnem'e burun bükerek bakıp "Bu aptal sarışını ilk defa haklı buldum. İnsanları buraya çekmek için yenilik şart ve bence bunu yapmaya da Şebnem'i kovup arkasından "Eski çalışanımıza yeni hayatında başarılar" adlı partiyle başlayabiliriz" demişti. Birilerini yine kaşıntı tuttu galiba.

Şebnem derin bir nefes alıp tam o mübarek ağzını açacakken pencereden şu Fiko'nun elma yanaklı kiraz dudaklı platonik aşkının geçtiğini görmüş ve bunu yapmaktan vazgeçerek ayaklanmıştı. Kerem'de Fiko'da ne olduğunu anlayamadıkları için şaşkın şaşkın ona bakıyordu.

Şebnem olduğu yerden hafifçe Fiko'ya doğru eğilip "Ayaklarıma kapanacaksınız Fiko Bey!" dediği anda gözlerini devirerek dalga geçer gibi gülen Fiko'da "Hayatımın hiçbir evresinde o kadar avam seviyelere düşmedim sarışın. Bu dediğin ancak senin o kıt hayal gücünün mahsullerinden biri olabilir" dedi. Şebnem ona yapacaklarını düşünüp gözlerini kısarak bakarken bir yandan da sırıtıp "Sizi çok yakında o seviyelerde göreceğim ve bu da bana büyük bir zevk verecek Fiko Bey!" dedi. Bu dediğini yapacak gibiydi.

Şebnem bu Papyonlu Penguen'e laf yetiştireceğim derken kızı da kaçırmak istemiyordu doğrusu. Diyeceğini dedikten sonra aniden Kerem'e dönüp "Kerem hadi ama acelem var benim! Dik o çayı da giderken boş fincanını da götüreyim" dediğinde kısa bir an düşünen Kerem de mecburen çayı sonuna kadar içip boş fincanı da Şebnem'e uzatarak "Eline sağlık!" dedi. Afiyet olsun ne diyelim.

Şebnem şirin bir ifadeyle gülümseyip "Ne demek Kerem Beyciğim siz isteyin ben size hep yaparım. Hem elime mi yapışır değil mi ama?" dedikten sonra Kerem'in gözlerinin kocaman açılması eşliğinde de odadan çıkıp elini beline koyarak sırıttı.

"Birinci çinko! Rezene operasyonu başarılı. Sıradaki hedef sırığın yancısı! Saldır Şebnem!"

aswdefgt.gif


........::::::::____::::::::........

Şebnem ceketini alıp koşturarak kızın peşinden giderken Kerem de rezene kokusu saça saça "Bu kızı gerçekten hafızamdan silmek istiyorum. Beni deli ediyor!" dedikten sonra eliyle Fiko'nun fincanını işaret edip "Fiko yalvarırım şu fincanını al götür buradan! Mutfaktaki rezene stoğunu da hemen yok ediyorsunuz. An itibarıyla bu restorandaki rezene alımını da durduruyorum. Bu konuda da sorumlu sensin!" dedi. Kerem içeriye temiz hava girmesi için pencereyi açarken Fiko da dediğini yapmak için kalkıp mutfağa doğru gitmişti.

Yaklaşık 30-35 dakika kadar sonra restorana geri dönen Şebnem ikinci çinkonun habercisi olacak gülüşünü atarak ceketini asıp Kerem'in odasının önüne gelmişti. Önce camdan Kerem'in ne yaptığına bakıp sonra da kapıyı tıklatarak izin beklemeden içeriye girdi. Kerem "Yine ne oldu?" dediğinde ellerini arkasına alıp odada salına salına yürümeye başlayan Şebnem ona heyecanlı bir tavırla "İki gün sonra burada bir doğum günü partisi veriyoruz. Çok kalabalık olacak hazırlık yapmamız lazım" dedi. İyi de Kerem bunu neden şimdi öğreniyordu? Sonuçta burası onun aile restoranıydı. Böyle bir organizasyon olacaksa ilk onun haberi olmalıydı değil mi?

Kerem elindeki kalemi "Doğum günü partisi mi?" diyerek masaya bıraktıktan sonra Şebnem'in dediğine bir anlam verememiş gibi bakarak "Hem de burada... Restoranda!" dedi. Neyi varmış ki buranın? Şebnem yeni bir arkadaş edindiğini ve onun da parti yapacak bir yer aradığını öğrenince burayı önerdiğini söyleyince Kerem de önce biraz düşünüp sonra da "İyi tamam bir şekilde hallederiz ama bir daha bana danışmadan kimseye onay verme" dedi. Vermezdi canım korkmasın o kadar.

Şebnem ellerini birbirine vurup sevinçle "Her şey harika olacak Kerem ben neler yapacağımızı düşündüm bile. Sen sadece bir yerlerden karaoke için ses tesisatı ayarlasan yeterli olur. Dekorasyonu da süslemeleri de tamamen bana bırak" dedi. O kadar hızlı konuşmuştu ki Kerem bir an söylediklerini anlayamayıp "Ne!" deyince Şebnem de çıkmak için kapıya doğru yaklaşıp "Karaoke partisi Kerem... Ayy! Çok eğleneceğiz çok!" dedikten sonra hoplaya zıplaya oradan uzaklaştı. Kerem bir karaokemiz eksikti diye düşünmeden edememişti.

Bu girişim doğum gününde Fiko'ya karşı gelecek olan zaferi kapsayan günün ikinci çinkosuydu!

........::::::::____::::::::........

Akşam saatine doğru restorana Nurten Hanım'dan bir telefon gelmişti. Kadıncağız haklı olarak Şebnem'in yanına gelip gelmeyeceğini soruyordu. Gelmez miydi hiç? Akşam mantı vardı ve Şebnem de mantı yapmayı en usta elden öğrenme fırsatını yakalamıştı.

Kerem annesine birazdan Şebnem'i göndereceğini söylerken Fiko da konuşmalara kulak kabartıp "Biri mantı mı dedi?" diye sordu. Görünen o ki mantı deyince herkesin akan suları bir anda duruveriyordu. Kerem annesine Fiko'nun da çok heyecanlandığını söyleyince Nurten Hanım da annesi Mukaddes Hanım'ı alıp kendilerine katılması için Fiko'yu da evlerine davet etti. Of ya! Şebnem tam bu Fiko'dan kurtulacaktı ki yine başına musallat olmuştu iyi mi! Bütün gece yine dip dibe mi oturacaklardı şimdi? Biraz uğraşsa gelmekten vazgeçer miydi acaba?

"Fiko Bey"

"Ne var sarışın?"

"Mantı çok kokar biliyorsunuz değil mi?"

"Yaaaani!"

"Yani siz müşteriler ile çok içli dışlı oluyorsunuz ya kokusu çıkmazsa rahatsız olmayın diye söylüyorum"

"Koksun! Dişimi fırçalarım maydanoz çiğnerim olmadı ağzımı sütle çalkalarım geçer gider"

"Yok ben denemiştim onların hiçbiri işe yaramıyor. Şimdi bir hafta geçmez onun kokusu buram buram sarar sizi"

"İsterse bir ay çıkmasın! Nurtenciğimin mantısını yemek için kıta bile değiştiririm sarımsak kokusu da neymiş!"

"Oha!"

"Ne dedin sen?"

Şebnem elini dudağının üzerine bastırıp birkaç saniye düşündükten sonra "Onu kötü anlamda demedim. Oha yani "Ooo! Harika Açıkladınız" demenin kısaltılmış versiyonuydu. Aynı sizin yaptığınız Fiko açılımı gibi yani" diyerek kıvırmaya çalışmıştı. Başarılı olmuş muydu? Tabii ki hayır. Fiko onu baştan aşağıya süzüp "Bunu şu an uydurdun aptal sarışın anlamadım sanma. Hadi laklak yapma da acele et Nurtenciğime ayak işleri için yardımcı lazımmış" deyip uzaklaştı. Hmm... Çok daha ağır konuşabilirdi. Buna da şükürdü yani.

........::::::::____::::::::........

Şebnem eve gidip Nurten Hanım'a yardım ederken saat çabucak ilerlemişti. Yorulmuştu ama mantı yapımını öğrenirken de epey eğlenmişti. Böyle bir deneyimi bir daha hiçbir yerde yakalama şansı yoktu zaten. Hey sosyetikler sosyetiği Zuhal Hanım! Gel gör prenses gibi yetiştirdiğin kızının marifetlerini!

Aslı'nın da onlara katılmasıyla sofra hazırlanmaya başlamıştı. Kerem de gelmişti ama o hiç ses etmeden evine çıkmıştı. Rahat rahat hazırlanıp üstüne başına çekidüzen verdikten sonra da aşağıya inmek için evden ayrıldı. Kerem alt kata inerken Fiko ile annesi de zile basmak üzereydi. Onları görüp basamakları hızla inen Kerem "Hoş geldiniz! Mukaddes teyze nasılsınız?" diye sordu. Mukaddes Hanım biraz şakacı bir kadındı ve Kerem'in sorusuyla birlikte oğluna hafif olduğunu zannettiği sertçe bir dirsek atıp bir yandan da gülerek "Fikret'i eli yüzü düzgün hanım hanımcık eli mutfakta gözü Fikret'im de olan bir kızla evlendirince daha iyi olacağım Keremciğim" deyiverdi. Başladı yine!

Kerem gülerken bu ara sıra karşısına çıkan evlenme muhabbetleri yüzünden çok bunalan Fiko da "Anne yeter ama!" dedi ancak Mukaddes Hanım oğlunun ensesine bir şaplak atıp "Annelere ses yükseltilmez! Hem ne kızıyorsun canım benim de bir gün olsun oğlumun evine mantı yemeye gelmek hakkım değil mi?" deyiverdi. Fiko gözlerini devirerek "Bu devirde mantı yapan kız bulmak seni 40'lı yaşlarına geri döndürmekten bile daha zor anne boşuna hayal kurma" dedikten sonra zile bastı.

Anne oğul bu konu hakkında atışmalarını sürdürürken kapı da açılmıştı. Ama o da ne? Önünde unlu önlük başında Nurten Hanım'ın eşarbı yüzünde de kocaman bir gülümsemeyle karşılarına çıkan Şebnem enerji dolu bir ses tonuyla "Ay hoş geldiniz! Fiko Bey Mukaddes teyzeciğim Kerem buyrun kapıda kalmayın lütfen" deyiverdi. Transa geçip Şebnem'i adeta X-Ray cihazı gibi baştan aşağıya dikkatle süzen Mukaddes Hanım'ın antenleri hemen açılmıştı. Kerem önden geçmeleri için kenara çekilirken heyecanla Fiko'ya doğru dönen Mukaddes Hanım da gözleri ışıldayarak Şebnem'i gösterip "Ay tam idealimdeki gelin adayı! Kim ayol bu unlu çıtırık?" diye sordu. Kim Şebnem mi unlu çıtırık?

werty.gif


Fiko duyduğu şeyi anlamlandıramayarak şaşkınca Kerem'e dönüp "Unlu ne?" diye sorarken Kerem de arkadaşına gülerek "Annenin ideal gelin adayı Şebnem'miş" dedi. Eyvahlar olsun! Şebnem bu hanım hanımcık haliyle Mukaddes Hanım'ın biricik gözdesi konumuna gelmiş gibi gözüküyordu. Mukaddes Hanım'ın bu neşeli çıkışı karşısında ne yapacağını bilemeyen Şebnem de yüzündeki güleç ifadeyi bozmadan ne oluyor der gibi Kerem'e bakıyordu. Yine yanlış bir şey mi yaptım telaşına giremeden de Nurten Hanım'ın kapıya gelmesiyle bir anda kendilerini içeride bulmuşlardı.

........::::::::____::::::::........

Fiko annesinin elleriyle yaptığı tatlıyı mutfağa götürürken o sırada üstüne başına çekidüzen vermekte olan Şebnem de onu görüp "Annenize bayıldım Fiko Bey çok şeker bir kadın! Hiç de size benzemiyor bildiğiniz lokum lokum!" diyerek odaya girdi. Lokumlar götürsün seni inşallah demek vardı ya hadi neyse! Fiko olduğu yerde ya sabır çektikten sonra salona giderken kısa bir süre sonra Şebnem de salona gelmiş ve Mukaddes Hanım'ın yanındaki ikili koltukta oturan Kerem'in yanına geçmişti.

Herkes birbirine halini hatrını sorarken Kerem de şirin şirin etrafına bakınan Şebnem'e bakışlarıyla burnunu işaret edip duruyordu. Şebnem ise doğal olarak ne kastettiğini anlayamamış ve her seferinde bu hareketlere gülümseyerek karşılık verip önüne dönmüştü. Kerem de baktı bir türlü anlamıyor kimsenin onlara bakmadığı bir anda elini Şebnem'in burnuna uzatıp unu oradan uzaklaştırarak "O koca burnunu mantıya da mı soktun anlamadım ki!" deyiverdi.

Şebnem bir şey diyemeden burnunun üstünü silerken kendisine doğru sempatik bir ifadeyle bakan Mukaddes Hanım'a da gülümseyip "Kırk yıl düşünsem Fiko Bey'in sizin gibi tatlı mı tatlı pamuk gibi bir annesi olacağı aklıma gelmezdi. Kendisi o kadar sinirli ki bana sürekli bağırıp duruyor. Korkuyorum valla" dedi. Güzel şeyler söylemişti ama Mukaddes Hanım'ın kaşları duydukları sebebiyle çatılmıştı.

"Fiikret!"

"Ne oldu anne?"

"Ne diye bağırıyorsun sen bu kızcağıza bakayım! Şu surata hiç kızılır mı ayol? Ay biblo gibi al koy vitrine baktıkça gözün gönlün açılsın tüh maşallah!"

"Sen bu aptal sarışının görünüşüne aldanma anne onun ayarsız çenesiyle yarışmak mümkün değil"

Oğlunun genç bir kıza karşı olan bu hakaretvari konuşma tarzını hiç beğenmeyen Mukaddes Hanım Fiko'nun kolunu çimdirip "Doğru konuş kızla çarparım ağzına!" derken olanlara sesli gülmemek için kendisini zor tutan Şebnem de fırsat bu fırsat diyerek Mukaddes Hanım'a dönüp kendisini acındırarak "Mukaddes teyzeciğim Allah sizi inandırsın geldiğim ilk günden beri Fiko Bey bana demediğini bırakmadı. Affedersiniz ne aptal sarışınlığım kaldı ne rüküşlüğüm ve avamlığım... Burama kadar geldi. Kalp bu bir yerden sonra kırılıyor tabii ama yine de kendisine karşı saygım büyük o yüzden sineye çekiyorum" deyiverdi.

Fiko duyduklarına inanamıyormuş gibi bakarken Mukaddes Hanım da uzanıp Şebnem'in elini tutarak "Ayy! Bak kız senin için ne güzel şeyler söylüyor Fiikret! Bir daha bu kızı üzersen karşında beni bulursun haberin olsun" deyiverdi. Fiko annesinin koruma altına aldığı Şebnem'in kendisine karşı olan tehditkar bakışını görünce gözlerini kısarak bakıp kalmıştı. Annesini kafalamak he! Şebnem bu sefer çok ileri gitmişti.

........::::::::____::::::::........

Mantılar hazır olduğunda hep beraber kalkıp masadaki yerlerini almışlardı. Aslı ile Şebnem birlikte Nurten Hanım'ın doldurduğu tabakları sofraya getirirken Hasan Bey de konuyu yemekten açmış restoranın başındayken çıkardıkları menüleri anlatarak oğluna ve Fiko'ya minik minik ipuçları veriyordu.

Şebnem ise son kez mutfağa gidip geldikten sonra elleriyle doldurduğu tabağı Kerem'in önüne koydu ve yanındaki boş sandalyeye oturdu. Kerem teşekkür edip sıradan bir şekilde mantısına yoğurdunu yağını koyarken kendisini izleyen Şebnem'i görünce başını iki yana sallayıp "Neden bakıyorsun?" diye sordu. Şebnem neden baktığını belli etmeden gülümseyip "Zahmet olmazsa yağı uzatır mısın Kerem?" dediğinde masadaki sosluğu alıp ona uzatan Kerem de önüne dönüp herkesin yemeğine başlamasını bekledi.

"Afiyet olsun buyrun soğutmayın!"

Nurten Hanım yemeği başlatınca yan gözle Kerem'e bakmaya başlayan Şebnem'i hafiften bir korku almıştı. Belli ki yine onun kızacağı bir şey yapmıştı. Kerem birazdan başına gelecek şeyden habersiz tam kaşıkladığı mantıyı ağzına götürecekti ki Şebnem kolunu tutup onu durdurdu. Kerem bunu neden yaptığını anlayamamış bir halde "Ne yapıyorsun Şebnem? Bıraksana kolumu!" dediğinde Şebnem de tedirgin bir halde sessizce "Kerem cevap vermeden önce iyi düşün tamam mı? Beni hatırlamaya başladın mı? Yani ufacık küçücük mini minnacık bir detay... İlk karşılaşmamız... Sonrasında olanlar... Herhangi bir şey hatırladın mı?" diye sordu. Manasızca ona bakan Kerem yemek sofrasında bunu sormasının nedenini anlayamayıp "Hayır! Seninle alakalı toplu iğne başı kadar bile bir şey hatırlamıyorum. Şimdi hemen bırak kolumu!" diyerek oyununu devam ettirdi. Hmm... Demek öyle!

Kerem hâlâ ısrarla yalan söylemeye devam edince ona sinir olan Şebnem bakışlarını sertleştirip kolunu bırakarak "İyi! Afiyet olsun o zaman" dedikten sonra önüne döndü ama bir yandan da sadece kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla "Benden günah gitti. Paçasını kurtarma şansı vardı ama o kullanamadı" demeden edemedi.

Kerem onun tavrından şüphelenmemiş değildi. Fiko ile bakışırken Şebnem de sinir olmuş bir şekilde mantısını yağlayıp kaşıklamaya başlamıştı. Niye böyle yaptığını hiçbir şekilde anlamayan Kerem kaşığını eline alıp mantısını ağzına attıktan sonra "Eline sağlık anne her zamanki gibi çok güzel olmuş" dediğinde Nurten Hanım tam kendisine değil Şebnem'e teşekkür etmesini çünkü hepsini ona yaptırdığını söylüyordu ki Kerem mantısından çıkan sert madde yüzünden "Ah! Bu da ne?" diyerek dişini tuttu. Kerem'den gelen sesle herkes ona dönerken Şebnem de endişeli gibi gözüküp "Ne oldu Kerem neyin var?" diyerek dik dik ona doğru baktı. Neyi olduğunu bilmiyor sanki!

Nurten Hanım merak içinde "Ne oldu durduk yere oğlum?" derken Kerem'in gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olmuştu. Şebnem'in uzattığı peçeteyi alarak ağzındaki sert maddeyi çıkaran Kerem ne olduğuna bakarak şaşkınca "Mantının içinde nohut ne arıyor?" diye sordu. Şebnem nohutlu olanları sanki özellikle onun tabağına koymamış gibi "Aaa! Onları da ben yaptım. Nohutlu mantı olur mu diye merak etmiştim de. Tamamen deneysel bir çalışma yani ama senin tabağına nasıl geldiler onu anlayamadım. Karıştı demek" dediğinde bakışlarını ona çeviren Kerem de sinirli bir şekilde "Bir dahaki sefere deneysel çalışmalarını sakın benim üstümde denemeye kalkma fena bozuşuruz Şebnem!" diyerek kızdı. Şebnem üzülmüş gibi bakıp özür dileyerek ona su vermeye çalışırken Nurten Hanım da oğlunun tabağını değiştirmek için nohutlu mantıyı önünden kaldırdı.

"Kızım keşke nohutlu da yapmak istediğini bana söyleseydin. Önce nohudu haşlamak lazımdı sonra da ezip baharatlandıracaktın. Ayy! Onu da öğretirim ben sana nohutu haşlamadan olur mu hiç? Taş gibi olur ayol!"

"Bence yemek işlerine kesinlikle karışmasın anne. Bir sonraki sefere dişimin kırılıp kırılmayacağının garantisini bana kimse veremez"

"Affedersin Kerem"

"Bana affedersin Kerem demeyi kes Şebnem!"

"Tamam kızma sustum"

........::::::::____::::::::........

Yemek faslı bittikten sonra sofrayı kaldıran Aslı ile Şebnem bir yandan da sohbet ederek bulaşıkları makineye yerleştiriyorlardı. Şebnem nohutlu mantı konusunda biraz ileri gittiğini düşünerek Kerem'in ağrıyan dişi için üzülürken Aslı da merak edip "Siz neden Kerem ile bu kadar didişip duruyorsunuz?" diye sordu. Şebnem daldığı için "Affedersin aklım başka yere gitti anlayamadım" dediğinde Aslı da ona dik dik bakarak "Kerem ile diyorum alıp veremediğiniz ne diyorum" dedi.

"Benim ne alıp veremediğim olacak Aslı? Kardeşin bildiğin taktı bana ne yapsam batıyor"

"Hadi ama Şebnem! Gördüğüm kadarıyla sen de az değilsin"

"Değilim değil mi?"

"Değilsin"

"Ama ne yapayım Aslı ağabeyin gözümün içine baka baka bana yalan söylüyor"

"Ne yalanı?"

"Beni hatırlıyor ama hatırlamıyormuş gibi davranıp kandırmaya çalışıyor. Onu bugün Papyonlu Penguen ile konuşurken duydum"

Kerem'in suç ortağı olduğu için bu konuda sessiz kalan Aslı bakışlarını kaçırırken Şebnem de gözlerini kocaman açıp "Hain kardeşler! Sen de biliyorsun ve beni kandırmasına göz yumuyorsun demek!" deyiverdi. Aslı özür dileyip kardeşine hayır diyemediğini söylerken telefonu çalmıştı. Ümit arıyordu. Zamanlama harika olunca bu bahaneyle hemen mutfaktan kaçan Aslı içeriye girmek üzere olan Kerem'e çarpıp dudağını ısırarak "Yandık!" dedikten sonra telefonuna bakmaya gitti.

Kerem de kardeşinin ardından bakıp şaşırarak mutfağa girmişti. Kendisine bir bardak su koyup dişi için ağrı kesicisini içerken yanına yaklaşan Şebnem'i görüp ne olduğunu sordu. Ne olacak Kerem? Seni bu gece ya konuşturacak ya da öyle zor bir duruma sokacaktı ki aklın şaşacaktı! Korkarım ki Şebnem tombala yapmadan bu gece yakandan düşmeyecekti.

Şebnem ifadesini şirinleştirip Kerem'i süzerek etrafında küçük adımlarla dönerken "Sana bir şey sorabilir miyim Kerem?" deyince Kerem de onu izleyerek "Sorabilirsin ama sabit durmak şartıyla" dedi. İstediği o olsun! Önüne geldikten sonra aniden karşısında duran Şebnem uysal bir tavırla "Peki Kerem sen nasıl istersen öyle olsun" deyip yüzüne tatlı tatlı bakmaya başladı. Hayırdır inşallah...

Bu beklenmedik tavrın ardından başına neler gelebileceğini düşünen Kerem de bir an önce derdini söylesin diye "İyi hadi sor" dedi. Şebnem biraz beklemesini istedikten sonra bir koşu gidip çantasından aldığı telefonuyla geri dönmüştü. Geri döndüğü gibi de dosyalarından daha önceden çektiği o meşhur resmi bularak Kerem'e doğru tuttu. Ne oluyor ya! Kesin bunun altından da bir şey çıkacaktı. Kerem gözünü açık tutup bu tuzağa düşmese iyi olurdu.

"Bu resmi nasıl çektiğimi hatırlıyor musun Kerem?"

"Hayır"

"Çok komik çıkmışsın değil mi?"

"Daha çok şaşırmış gibiyim"

"Hmm... Evet bak doğru yoldasın. Bu resmi çekmeden az önce sana evlenme teklif etmiştim ve sen de çok şaşırmıştın"

"O halde şaşırmakla ilgili haklıymışım"

"Peki bana ne cevap verdiğini hatırlıyor musun?"

"Onu da hatırlamıyorum ama eminim bu saçma teklifi ciddiye almamışımdır

"Olur mu Kerem? O güzel çipil çipil bakan gözlerinle bana kocaman bir EVEEET dedin"

"Ne!"

"Evleniyoruz Kerem! Artık düzelmeni beklemeye gerek yok. Hem bu durumun ne kadar süreceği de belli değil zaten. Hadi herkes buradayken mutlu haberi ailenle de paylaşalım"

werftgfhy.gif


Hadi bakalım şimdi de hatırlamıyorum de Kerem Efendi! Kerem şok geçirirken o esnada çay koymak için mutfağa gelen Nurten Hanım da bu konuşmanın son kısmını duyarak oğluyla aynı tepkiyi vermiş ve "Ne!" diyerek eliyle ağzını kapatmıştı. Aman Allah'ım! Sonunda kadının duaları kabul olmuştu. Oğlu Şebnem ile evleniyor muydu yani? Ama bu harika bir haberdi!

Mutluluğunu eşiyle paylaşmak isteyen Nurten Hanım salona dönüp büyük bir sevinçle "Hasssaaaan!!! Müjdemi isterim oğlan bu sefer kesin evleniyor. Hem de bil bakalım kiminle?" dedikten sonra Hasan Bey'in suskun kalması yüzünden aniden yükselip "Şebnem ayol! Kerem ile Şebnem evleniyor. Ay sevinçten bayılacağım şimdi!" deyiverdi.

İçeriden gelen seslerin nedenini merak eden Kerem de hemen arkasından gelen Şebnem ile birlikte bu neşeye şahit olmuş ve sert bakışlarını korkudan dudağını kemirmeye başlayan Şebnem'e çevirmişti. İstemeden yine ortalığı karıştırmışa benziyordu iyi mi!

"Şey... Kerem"

"Sakın bana affedersin demeye kalkma bu defa seni elimden kimse alamaz Şebnem!"

fykutjydrt.gif


9.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
aertyj.gif


10.Bölüm : Şebnem çenesine hakim olamazsa :)

Nurten Hanım'ın sevinci evin her köşesine yayılmıştı. Bir yandan Şebnem ile Kerem'e doğru dualar edip bir yandan da etekleri zil çala çala çocukları tebrik ediyordu. Kerem durumu düzeltmek adına araya girmek için çabalasa da bu sevinçten havalara uçan annesine karşı nafile bir çaba oluyordu. İşin kötüsü Şebnem'de sağ olsun Kerem'in tepkisinden korkmasına rağmen Nurten Hanım'a ayak uydurmuş ve onun kendisine sarılmasına aynı içtenlikle karşılık verip teşekkür etmeye başlamıştı. Gerçekten de adama keçileri kaçırtırdı bu kız!

O sırada banyodan çıkıp salona gelen Fiko durumdan bihaber olduğu için onlara garip garip bakarak annesinin yanına geçmişti. Ooo! Şebnem'i Nurten Hanım'a kaptıran Mukaddes Hanım'ın yüzü fena ekşimişti doğrusu. Fiko ne olduğu sorarken tansiyonu fırladığı için yanakları al al olan Mukaddes Hanım da ayılıp bayılıp "Aaay! Gözümün önünde gidiyor mutfak robotu gibi kız Fikreeet!" deyiverdi. Şebnem mi mutfak robotu? Peeh!

tytu.gif


Mukaddes Hanım için için kaynarken Fiko annesine şaşkınca hangi kızdan bahsettiğini sordu. Aslında anlamıştı ama emin olma derdindeydi. Annesi Şebnem'den bahsettiğini söyleyince de derin bir oh çekip "Şükürler olsun! Demek sonunda gidiyor. Nereye gidiyormuş peki? Umarım çok uzaklaradır" deyiverdi. Fiko'nun sevinci annesinden gelen çimdikle son bulmuştu. O can acısıyla istemsizce bağırırken Mukaddes Hanım'da "Kerem'e gidiyor ayol Kerem'e! Gizli saklı konuşup anlaşmışlar yakında da evleniyorlarmış Fiikret sen daha uyu!" dedi. Fiko'nun şaşkınlığı görülmeye değerdi.

"Ne?"

Şebnem kızgın olmasına rağmen aynı zamanda sakinliğini de korumaya çalışan Kerem'e korkarak bakarken yanlarına yaklaşan Fiko da şaşkın bir bakışla ikisine doğru süzülüp "Kuşku uyandıran davranışlarınızdan durumu anlamalıydım" dedi. Neden bahsediyordu bu yahu!

Kerem gözlerini kısıp "Kuşku uyandıran mı?" diye sorarken Fiko yan gözle Şebnem'e bakıp "Damdaki kemancıyı sahnelediğiniz günü unutmadım. Neyse beni ilgilendirmez bu ikinizin özel hayatı" dedi. Ne! Şebnem ile Kerem ona şok dolu gözlerle bakarken Fiko da Kerem'in elini sıkıp hızlı hızlı sallayarak "Çok saçma bir ikili oldunuz ama hiç içimden gelmese de yine de arkadaşımsın diye seni tebrik etmek zorundayım" dedikten sonra hafifçe Kerem'e doğru sokulup "Ben gerçek bir dostum Kerem iyi günde olduğu gibi kötü gününde de yanında olacağım merak etme" dedi. Tabii bunu duyan Şebnem fena bozulmuştu. Ne diyor bu Bay Kel Alaka yine ya!

"Kötü gün derken ne demek istiyorsunuz Fiko Bey?"

"Anlayan anladı sarışın ama merak etme birazdan senin de bilgi akışın işleme geçer anlarsın. Gerçi uzun da sürebilir sen yine de bekleme de kal. Dııııt!"

Fiko'nun bulduğu her fırsatta kendisine aptal muamelesi yapması artık Şabnem'in canını fena halde sıkmaya başlamıştı. O anlarda eline bir zımpara kağıdı aldığını ve o parlayan kel kafasını bir güzel zımparaladığını hayal ediyordu. Bu yüzden de kaşlarını çatarak Fiko'ya bakan Şebnem tehditvari bir şekilde aniden arkasını dönüp "Mukaddes teyzeciğim?" diye seslendikten sonra tam şikayetine başlayacaktı ki Fiko onu hemen susturup kolundan kenara çekerek "Ee Kerem! Cenaze törenin... Pardon düğün törenin ne zaman olacak? Sakın yazı beklemeyin yapış yapış geçen düğünlerden hiç haz etmem" deyip lafı kaynattı.

Fiko'ya da bravo yani! Arkadaşına yardım edeceğine hemen olaya adapte olmuştu. Böyle bir şey olmayacağını bilmiyor muydu sanki? Bu soruyla iyice fıttıran Kerem sert bakışlarını ağır çekimde Fiko'ya çevirirken Şebnem'de ona bakıp dudaklarını kemiriyordu. Bu sefer işi bitmiş gibi hissediyordu. Kerem onu kesinkes kapının önüne koyacaktı. Bir insanın başına da bu kadar bela olunmaz ki canım!

Şebnem yavaşça yanına sokulduğu Kerem'e masum bir ifadeyle bakarak "Kerem çok özür dilerim işin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Biliyorum çok büyük saçmaladım ama ne olur beni bir yere gönderme" derken ona bakıp kısa bir an düşünen Kerem'de "Hiçbir yere gitmiyorsun başımın belası!" dedi. Şebnem şaşırarak şapşal şapşal sırıtıp "Valla mı? O zaman hadi hatırladığını da söyle de bitsin bu iş" dediğinde Kerem inadım inat dercesine hâlâ ısrarını sürdürüp "Hatırlamıyorum ki" deyiverdi. Bunu duyunca Şebnem'in gözlerinin biri sağa bir sola bakmaya başlamıştı. Resmen kaykılmıştı. Yuh arkadaş! O kadar şeyden sonra hâlâ inadını bırakmıyordu beyefendi!

Bırakmıyordu çünkü aklında başka bir şey vardı. Belli ki ikisi de birbirini pes ettirme yarışına girmişti. Kerem onu şöyle bir süzüp "Demek evleniyormuşuz Şebnem Hanım" dediğinde aralarında karşılıklı olarak sinsi bir bakışma yaşanmıştı. Kafasından türlü türlü şeyler geçiren Şebnem inadını kıramadığı için sinirlenip gözleri kısık bir halde "Evet öyle Kerem Bey! Takıyorum halkayı bur..." dedikten sonra tam burnuna diyecekken bir anda toparlanıp "Yani takıyorum halkayı parmağına!" dedi. Batırdık bari iyice sıvamayalım demiş olmalıydı.

Anlaşılan ne olursa olsun ikisi de geri adım atmaya pek niyetli değildi. Derin bir nefes alarak düşünen Kerem onu köşeye sıkıştırmak için "Tamam madem bana evlenme teklif ettin ve ben de bunu çipil çipil bakan gözlerim ile kabul ettim o zaman arayı uzatmayalım. Hatta şu doğum günü organizasyonunu hallettikten hemen sonra gidip gün alalım" dedi. Ooops! Gün mü? İşte tam da şu an insanın stop dediği anlardan biri yaşanıyordu. Şebnem böyle bir karşılık alacağını tahmin etmemiş gibiydi. Fiko onun haline bakıp karşısında dalga geçer gibi kendine gel babında el sallarken Şebnem'de bakışlarını ondan alıp yeniden Kerem'e döndürdü.

fıkö.gif


"Ne günü?"

"Nikah günü"

"Öyle her önüne gelene veriyorlar mı onu?"

"Ne demek o Şebnem?"

"Ben ne dediğimi biliyor muyum Kerem?"

"Tamam anlaştığımıza göre bu hafta içinde gidiyoruz"

"Nereye?"

"Belediyeye Şebnem başka nereye olabilir?"

"Ben gelemem Kerem fobim var"

"Ne fobisi?"

"Belediye fobisi"

Belediye fobisi de ne be! Birbirlerine boş boş bakarken Kerem yaklaşarak gayet şirin bir çiftmiş gibi kolunu Şebnem'in omzuna attı ve onu sertçe kendisine doğru çektikten sonra da "Yanında ben varım Şebnemciğim korkma hiçbir şey olmaz!" dedi. Söylemesi kolaydı. Şebnem tırsarak omzundaki ele bakarken Kerem'de kızdığı için onu kendisini doğru iyice sıkıştırıyordu. Biraz daha uğraşırsa Şebnem'in omzunun çıkması an meselesiydi.

Şebnem canı acıdığı için kocaman olmuş gözlerini Kerem'e döndürerek imalı bir tavırla "Nefesimi kesiyorsun Kerem" dediğinde Kerem'de kızgın bir şekilde onun burnunu sıkıp "İnan sen de benim nefesimi kesiyorsun Şebnem!" dedi. Eyvahlar olsun! Şebnem böyle bir karşı atakla karşılaşacağını düşünmemişti doğrusu.

........::::::::____::::::::........

Saat geç olunca Fiko ile Mukaddes Hanım izin isteyip kalkmıştı. Ailece onları kapıya kadar geçirirken Şebnem'in telefonu da ısrarla çalmaya başladı. Kimdi ki bu saatte? Herkes oradaydı sonuçta. Şebnem telefonunu eline alıp arayanın arkadaşı Melis olduğunu görünce bir sorun olduğunu düşünerek heyecan içinde balkona çıkıp kapıyı kapattı. Tabii böyle olunca Kerem de merak edip evine çıkmadan önce onun geri dönmesini beklemeye başladı. Bir sorun varsa yardımcı olabilirdi belki.

"Melis bir şey mi oldu?"

"Dur panik yapma sadece seni bilgilendirmek için aradım"

"Ne için?"

"Aileleriniz bu akşam nikah tarihinizin Okan'ın yoğun iş temposu nedeniyle birkaç hafta ertelendiğini açıkladı"

"Sahi mi? Keşke hiç olmayacağını açıklasalardı"

"Bugün yine Okan geldi. Senin nerede olduğunu bilip bilmediğim konusunda beni bayağı sıkıştırdı"

"Sen ne dedin?"

"Ne söyleyebilirim ki Şebnem? Nerede olduğunu bilmiyorum öyle değil mi? Ona da bilmediğimi çünkü senin hiç aramadığını söyledim ama o bana inanmadı. En son çıkarken oldukça kaba bir şekilde seni er ya da geç bulacağını ve eğer yalan söylüyorsam bunun da bir bedelinin olacağını söyledi. Bu adam tam bir canavar!"

"Seni arada bıraktığım için çok özür dilerim Melis"

"Böyle söyleme lütfen"

"Seni çok sık aramasam iyi olur. Senin de başını derde sokmak istemiyorum"

"Ama beni çok da merakta bırakma"

Şebnem hüzünlü bakışlarını salona çevirip Kerem ve ailesine bakarak "Tamam seni habersiz bırakmam ama sen de beni sakın merak etme olur mu? Etrafımda çok güzel insanlar var. Beni koruyup kolluyorlar. Hayatımda ilk defa gerçek bir ailenin o tatlı sıcaklığını hissettim biliyor musun?" dedi. Yüzünde hoş bir tebessüm belirirken önce Aslı'ya ve Nurten Hanım'a bakıp "Birinin kız kardeşi oldum diğerinin de kızı oldum" dedi ve sonra da Kerem'e dönerek ona uzun uzun bakarken çok tatlı bir gülüşle "Bir diğerinin de başının tatlı belası oldum" dedi. Hop hop! O nasıl bir ses tonuydu öyle?

"Şebnem..."

"Efendim?"

"Aşık mı oldun sen?"

"Ne?"

"Duydun!"

"Hayır canım ne münasebet! Hem de o çarpık bacaklı fasulye sırığına... Daha neler! Gerçi çok tatlı bir gamzesi kaslı maslı güvenlik duvarı gibi bir görünümü var ama yine de şeytan görsün yüzünü! Hele sabah uyanınca bir huysuz bir meymenetsiz oluyor ki hiç sorma! İstediği kadar yakışıklı istediği kadar güvenilir olsun kimse aşık maşık olmaz o ukala dümbeleğine!"

"Şebneeeem!"

"Çenem düşsün neler saçmalıyorum ben? Kapat telefonu Melis!"

öyuktdjryt.gif


"Dur sakın kapatma! Kimmiş o Bay Mükemmel?"

"Adı Kerem restoranında çalışıyorum aynı zamanda evinde... Yaaa! Konuşturma beni Melis kapat diyorum ağız ishali mi oldum ne! Kesin o Papyonlu Penguen'in getirdiği tatlı yüzünden oldu. Uğursuz kel!"

"Papyonlu Penguen mi? O da kim?"

"Fiko! Asıl adı Fikret ama beni ilk zamanlar Kayhan'ım diye kandırdı. Anlayacağın ruh hali dalgalı bir tip... Kahretsin neler oluyor bana? Nurten teyzenin dikiş kutusundan bir ip bulup hemen ağzımı dikmem gerek. Sen sormadan ben söyleyeyim Nurten teyze de Kerem'in annesi az önce evleneceğimizi duyunca havalara uçtu. Çok tatlı bir kadın... Allah beni kahretsin inşallah hâlâ mı konuşuyorum ben?"

"Ne evlenmesi? Şebnem!"

Şebnem battıkça battığını fark edince fena halde paniklemiş ve telefonu Melis'in yüzüne kapatarak başını da balkondaki masaya gömmüştü. Hay dili kopaydı da tek kelime bile edemeyeydi. Kıza neler anlatmıştı iki saniye içinde! Sana ne adamın kasından gamzesinden sırası mı şimdi?

Kerem telefon görüşmesinin bittiğini ve Şebnem'in elleriyle başını kapattığını görünce kötü bir haber almış olabileceğini düşünüp yanına gitti. Balkonun kapısını açıp endişeli bir halde "Şebnem iyi misin?" diye sorunca başını kaldırıp onu baştan ayağa süzen Şebnem ise bir pot daha kırıp "Kaslı gamze... Aaaa!" dedikten sonra ağzını kapattı. Ne oluyor ya!

Kendisine şaşkınca "Ne?" diyen Kerem'e bakamadan iki eliyle yüzünü gizleyerek "Sakın bana bir şey sorma Kerem! Beynimin konuşma merkezinde sistem arızası var veri çıkışına engel olamıyorum kapıyı açık gören fütursuzca dışarı fırlıyor şu an çok tehlikeliyim lütfen benden uzak dur!" deyip hızla oradan çıkarak apar topar banyoya gitti. Kerem ise dediği hiçbir şeyi anlamamış arkasından manasız bir şekilde gülümseyerek bakıp kalmıştı. Deli bu kız... Hem de zır olanından.

........::::::::__ERTESİ GÜN__::::::::........

Söyledikleri bütün gece kulaklarında çınlayan Şebnem sonunda başını yastığın altına gömüp kulaklarını da kapatarak uyumayı başarmıştı. Neydi o dünkü hali Allah aşkına? Gerçek şu ki daha önce hiç bu kadar saçmaladığını hatırlamıyordu. Of! Şimdi bunları düşünmeden bütün gün Kerem'in yanında nasıl duracaktı ki? Onu her gördüğünde yine o saçma sapan sözleri aklına gelecek ve belki de çenesine yine hakim olamayacaktı. Lütfen böyle bir şey olmasın. Lütfen!

Sabah gözünü Aslı'nın sesiyle açan Şebnem başını kaldırarak ona günaydın derken Aslı'nın "Şebnem hadi kalk! Kerem geldi restorana gitmek için seni bekliyor" demesiyle uzun uzun düşünüp "O gitsin ben sonra arkasından yetişirim" dedi. Aslı onun ilk defa Kerem'den ayrı gitmek istemesini yadırgamıştı. Normalde Kerem kaçacakken Şebnem peşine takılan taraf olurdu çünkü.

Aslı hasta olup olmadığını sorunca Şebnem de iyi olduğunu ama hazırlanması gerektiği için Kerem'i bekletmek istemediğini söyledi. Bunu daha önce Kerem'i beş dakikaya hazırım deyip sonra da yarım saat bekleten kız mı söylüyordu? Aslı odadan çıktıktan sonra yataktan kalkarak kapının önüne geçen Şebnem kulak misafiri olup onları dinlemeye başlamıştı. Aslı kardeşine Şebnem'in sonradan geleceğini söyleyince doğal olarak Kerem'de aynı kardeşi gibi onun hasta olup olmadığını sordu. O da garipsemişti doğrusu.

"Hayır hasta değil sadece hazırlanırken seni bekletmek istemiyormuş"

"Bunu Şebnem mi söyledi?"

Şebnem yüzünü buruşturup "Herhalde ben söyledim ne diye şaşırdı bu şimdi? Gören de beyefendiyi ağaç ediyoruz zanneder" diye söylenirken aniden kulağını dayadığı kapı Kerem tarafından tıklatılınca korkarak geri çekildi. O "Efendim?" diyerek saçını başını düzeltirken Kerem de "Seni bekliyorum Şebnem yarınki doğum günü için almamız gereken şeyler vardı unuttun mu?" dedi. Aah! Şebnem bunu tamamen unutmuştu. Kerem'in yanında çenesini tutamayacağından korksa da oraya kendisinin de gitmesi gerektiği için "Tamam o zaman bekle hemen geliyorum" diyerek mecburen hazırlanmaya başladı.

Bu sefer ne hikmetse kısa süre içinde hazır olmuştu. İşine gelince oyalanmayabiliyormuş demek ki. Şebnem salona doğru gidip herkese günaydın dedikten sonra Kerem'e bakmamaya çalışarak artık çıkabileceklerini söyledi. Çenesine hakim olmaya çalıştığı da çok belliydi. Bir pot kırmamak için gereksiz laf kalabalıklığı yapmaktan kaçınıyordu sanki. Kerem annesini öpüp ceketini alırken Şebnem'de Nurten Hanım'ı öpüp Aslı'nın da koluna minik bir dokunuş yaparak "Akşama görüşürüz" deyip Kerem'in peşinden gitti. Aşağıya inip arabaya doğru giderken onun suskunluğu Kerem'in dikkatinden kaçmamıştı. Hayır yani alışık değildi karşısında böyle sus pus bir Şebnem görmeye...

"Senin neyin var?"

"Benim mi? Bir şeyim yok"

"Dün akşam telefonla konuştuktan sonra biraz garipleştin sanki"

"O mu? Şey... Arkadaşım Melis aradı. Ailesel bir durum"

"Kötü bir haber mi aldın?"

"Bir iyi bir de kötü haber diyelim"

"Konuşacak birine ihtiyacın olursa bu konuda bana güvenebilirsin"

Kerem hemen fark edemese de Şebnem arabanın kapısını açarken ona uzun uzun bakmış sonra da tebessüm ederek "Biliyorum Kerem" dedikten sonra arabaya binmişti. Kerem arabayı çalıştırdıktan sonra daha önceden konuştukları malzemelere bakmaya gittiler. İlk iş ses tesisatını halletmekti. Dükkanın önüne park ettikten sonra Kerem gözleri camekanda duran gitara takılarak içeriye girdi. Beğendiği her halinden belliydi. Şebnem de hemen ardından onun baktığı gitara bakarak arkasından gidip yanına geçti.

Kerem kendilerini karşılayan adama istedikleri şeyleri anlatırken Şebnem de meraklı gözlerle etrafı inceliyordu. Bir ara Kerem ile dükkan sahibinin konuşması kulağına gelince ister istemez dikkati onlara doğru kaydı. Anlaşılan o ki Kerem o gitarı pek bir beğenmişti çünkü tatlı gülümsemesi elindeki gitara bakarken yine ortaya çıkmıştı. Adam bir müzik grubunun imzasını taşıyan gitarın özelliklerinden bahsederken Kerem de onu eline alıp dikkatle inceliyordu. Eline de yakışmıştı hani. Tabii Kerem fiyatını öğrenince kendisi için biraz fazla olduğunu söyleyip gitarı yerine bıraktı. Bu da Şebnem'in üzülüp yüzünü asmasına neden olmuştu.

Kerem adamla beraber kendilerine gerekli olan malzemelere bakmaya giderken Şebnem de çaktırmadan arkalarından bakıp az önce inceledikleri gitarın yanına geldi. Dikkatle bakarken üzerindeki imza dikkatini hemen çekmişti. Yanlış hatırlamıyorsa eğer ilk geldiği gün Kerem'in evini kurcalarken orada bu grubun CD'lerini görmüştü. Demek ki gerçekten sevdiği bir gruptu. Şebnem tam düşüncelere dalmışken Kerem'in kendisine seslendiğini duydu. Fikir almak istiyordu herhalde. Kerem'in yanına çağırdığını duyar duymaz kendisine gelerek "Hemen geliyorum Kerem" dedi ve daha sonra burayı aramak için masadaki kartlardan birini çantasına atıp yanına gitti. Birkaç dakika içinde de lazım olan ses sistemini kiralamışlardı.

"Farklı farklı çeşit çeşit ne çok malzeme vardı. Gözlerime inanamadım"

"Öyle... Burası Samet'in ikinci durağıdır"

"Neden arkadaşın Samet'i hiç görmedim?"

"Biraz çekingendir. O yüzden genelde yanına hep ben giderim"

"Hmm... Müzik işlerinden de anlıyormuş keşke yarın gelip yardım etseydi. Hem belki de çekingenliğini yenerdi"

"Aman Şebnem! Sen ona fazla ağır gelirsin. Henüz seninle tanışmaya hazır olduğunu sanmıyorum"

"Aşk olsun Kerem ne kötülüğümü gördün?"

"Susmak bilmeyen en çenebaz halini gördüm. Yetmez mi?"

"Tamam yine sen kazandın. Çenebazım ben doğru... Bu arada adam malzemeleri hemen yollayacağını söyledi ya düzenlemeleri de bu akşam mı yapacağız?"

"Bence öyle yapalım yarına da ufak tefek işler kalsın"

"Tamam olur. Kerem yarın ilk açılışı biz yapalım mı?"

"Hangi açılışı?"

"Karaoke açılışı. Hadi Kerem! Çok eğlenceli olur"

"Olmaz Şebnem ben o kadar insanın içinde şarkı falan söyleyemem"

O istediğini söylesin Şebnem bunu kafaya takmıştı bir kere. Kerem öyle ya da böyle o sahneye çıkacaktı. Bitti! Hem ona bu konuda da bir sürprizi vardı. Bu yüzden de o sahnenin tozunu muhakkak yutması gerekiyordu.

Kerem asla yapamayacağını söyleyip sessiz kalırken çoktan o ruha girmiş olan Şebnem de büyük bir keyifle başını ona doğru uzatıp şarkı mırıldanmaya başladı. Onun bu hallerini izleyen Kerem ister istemez gülümsüyordu. İnsanda ciddiyette bırakmıyordu bu kız. Şebnem de o güldükçe daha da coşup ayarsız sesler çıkararak "Bak ben daha betermişim gördün mü? Emin ol senden daha çok çürük domates toplarım" dedi. Kerem başını hayır anlamında iki yana birden sallayıp duruyordu. Ne inatçı çıkmıştı yahu!

Yılmak bilmeyen Şebnem ellerini yukarıya kaldırıp önüne geçerek "Karşınızda son zamanların en bed sesleri Şebneeem Kereeeem!" dedikten sonra gülmeye başlayıp "Aaa! Sahne adı gibi oldu. Girişe de neon ışıklı tabela mı yaptırsak acaba?" deyince Kerem de onu kolundan tutup "Orası restoran Şebnem gazino değil!" diyerek kızı paldır küldür doğum günü süslerini alacakları dükkana soktu.

........::::::::____::::::::........

İşleri bittikten sonra restorana geri dönüp ellerindeki paketleri de Kerem'in odasına bıraktılar. Aslında yorulmalarına rağmen keyifli de bir alışveriş olmuştu sanki. Eksiksiz bir şekilde tüm aradıkları şeyleri de bulmuşlardı. Geriye sadece restoranı konsepte uygun bir şekilde düzenlemek kalmıştı.

Kerem ceketini çıkarıp asarken çok acıktığını söyleyince ondan çok da farklı bir durumda olmayan Şebnem'de kendilerine masa ayarlamak için arkasını dönmüş ama tam o anda da "Ne o bensiz düğün alışverişine mi çıktınız yoksa? Bu zevksiz sarışın kim bilir sana ne rüküş ne avam şeyler aldırmıştır Kerem. Aman Allah'ım! Seçtiği paçavraları gözümde canlandırmak bile gözlük numaramın üzerinde artışa sebep oluyor" diyen Fiko ile burun buruna gelmişti. Bu adam bir gün yüreğine indirecek sonra da gidip "Oh! Ne iyi yaptım" diyerek bir tarafına kınasını yakacaktı herhalde.

Kerem arkadaşına saçmalamamasını söyleyerek masasının başına geçerken Şebnem'de onun yanından "Bugün sizinle muhatap olmak istemiyorum Fiko Bey" diyerek geçip içeriye gitti. Şebnem ve muhatap olmamak... İşte bu şaşırtıcı bir şeydi. Kısa bir süre sonra yemek hazır olunca beraber masaya oturmuşlardı. Kerem yemeğini yiyerek dalgın bir halde notlar aldığı defterini kontrol ediyor Şebnem'de hiç es vermeden ona yarın için yapmayı düşündüğü şeylerden bahsediyordu. Gerçi ona göre biraz da kendisi söyleyip kendisi dinliyor gibiydi.

çlıkfyutydr.gif


"Kereeem!"

"Ne oldu?"

"Sen beni dinlemiyor musun?"

"Dinliyorum"

"Hayır dinlemiyorsun! Yemeğe başladığımızdan beri kendi kendime konuşuyorum"

"Dinliyorum Şebnem ama bir türlü susmadığın için araya giremiyorum"

Şebnem yalan söylediğini düşündüğü için kaşlarını çatarak gözlerine dik dik bakmaya başlamıştı. Kerem ise arkasına yaslanıp derin bir nefes alarak "Tamam bakma bana öyle suçluymuşum gibi! Sana söylediklerini dinlediğimi ispatlayabilirim. Önce masaların yerlerini değiştirmekten bahsettin ve koca restoranda bir türlü uygun yer bulamayıp acaba masa koymasak mı ya kadar geldin. Ardından kırk yıllık ışıklandırmamızın mekanı iyi aydınlatmadığını ve badana rengini neden bu kadar soluk seçtiğimizi de anlayamadığını söyleyip bana adını ilk defa senden duyduğum bir sürü renk seçeneği sundun. Tabii yarın beyaz eteğini mi yoksa çiçekli pembe elbiseni mi giyeceğinle alakalı muallakta kaldığın ve alışveriş için kendine biraz zaman ayırıp ayıramayacağın konusunda hesaplamalar yapmaya çalıştığın kısmı hiç söylemiyorum.. kiii zaten bu beni hiç ilgilendirmez. Neden bunları bana söylüyorsun onu da anlayamadım doğrusu" derken de Şebnem kocaman açtığı gözleriyle "Tamam Kerem inandım dinlemişsin ama itiraf etmeliyim ki sabrına hayran kaldım. Ben olsam çoktan masadan kalkıp gitmiştim" dedi. Tabii tabii kalkıp gitsin de ardından demediğini bırakma adama...

........::::::::____::::::::........

Tüm müşteriler ayrıldıktan sonra artık sıra restoranı yarın için hazırlamaya gelmişti. Fiko ile Kerem aldıkları süslemeleri getirip yavaş yavaş yerlerine yerleştirirken bir köşede oturan Şebnem elinde Fiko'nun yarın için yapmayı düşündüğü örneklik içecekle ikisine de talimatlar yağdırıyordu. Tabii bir süre sonra aylak aylak durması ikisinin de gözünden kaçmamıştı. İlk tepki de haliyle Fiko'dan gelmişti.

"Ama olmuyor ki böyle! Kerem o süslemeler sahne tarafına konacaktı kırk kere söyledim sana değil mi? Fiko Bey sizin de sağ üst köşe yamuldu onu düzeltelim lütfen. Ay! Ne kadar amatörsünüz ya!"

"Hiçbir işe yaramadan o koca poponun üstüne oturarak bana emirler yağdıramazsın sarışın!"

lıfkutdrsedf.gif


"Benimle düzgün konuşun Fiko Bey!"

"Seninle istediğim gibi konuşurum. Kerem'in aklını başından aldın diye dokunulmaz mı olacağını sanıyordun yoksa?"

Fiko'nun bu dediğini duyan Kerem şaşkınlıktan merdivenden iki basamak aşağıya kaydıktan sonra "Kimin! Benim mi aklımı başımdan almış? Bundan benim niye haberim yok peki!" diyerek kızdı. Şebnem sesini çıkarmadan kendisini bu konudan geri çekerken Fiko da Kerem'e dönüp "Aklını başından almadıysa o zaman neden bu kızın evlenme teklifini kabul ettin Kerem?" diye sordu. Aah! Doğru ya Kerem henüz bu mevzudan ona bahsetmemişti. Şebnem ile göz göze gelip ağzında bir şeyler geveledikten sonra aslında hatırlasa da aksini söyleyip "Bilmiyorum. Sanırım o konuşma hafızamı kaybetmeden az önce gerçekleşmiş yani en azından Şebnem öyle olduğunu söylüyor" deyiverdi.

Onun sonunda açık vereceğini düşündüğü için ağzından çıkacak olan kelimeleri dikkatle dinleyen Şebnem bu cevapla yeniden hayal kırıklığına uğramıştı. Bu böyle olmayacaktı. Ona öyle bir tuzak hazırlamalıydı ki Kerem kaçak göçek cevaplar veremeden bülbül gibi şakımak zorunda kalmalıydı. Ama nasıl?

Şebnem ikisinin konuşmasının arasına girip ayağa kalkarak "Biraz daha konuşursak yetiştiremeyeceğiz. Şirin'e ona asla unutamayacağı güzellikte bir parti hazırlayacağımız konusunda söz verdim. Onu bu mutlu gününde hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum" dedi. Kerem ikisine ters ters bakıp kendi işine dönerken Fiko da sırıtarak "Şirin mi? Kızın adı bildiğimiz Şirin mi yani? Umarım servis yaparken sürekli bunu hatırlayıp yüzüne karşı gülmem çünkü çok ayıp olur" deyiverdi. Ah Fiko ah! Şebnem'e kullanmaktan hiç de çekinmeyeceği kozlar verip duruyorsun da farkında değilsin.

Fiko bardakların olduğu tepsiyi alıp açık büfenin bulunacağı yere doğru götürürken Şebnem de gözleriyle onu sinsice takip ederek "Evet Fiko Bey! Doğum günü sahibemizin adı Şirin Özden. Bu ismin henüz size bir şey ifade etmediğini biliyorum ama sizi hemen aydınlatacağım merak etmeyin. Siz Şirin'i yıllardır su gibi güzelliğiyle kapınızın önünden geçen elma yanaklı kiraz dudaklı "Peri Kızı" olarak tanıyorsunuz" dediği anda Fiko'nun gözleri kocaman açılmış ve elindeki bardakları yere düşürüp un ufak etmişti.

Hafiften panik atak belirtileri de baş göstermeye başlamıştı sanki. Kalbi deli gibi çarparken nefesi kesilmiş ve gözlerinin önünde tüm restoran fıldır fıldır dönerken kendisine neyi olduğunu anlayamamış gibi bakan tam tamına üç tane Şebnem ile karşı karşıya kalmıştı. Ne yani tüm bu hazırlıkları o elma yanaklı kiraz dudaklı kız için mi yapıyorlardı? Bu Fiko'ya şimdi mi söylenirdi? Alacağın olsun Şebnem!

lçgjköjfutyt.jpg


10.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
vbnbv.png


11.Bölüm Şibo'sal Kurallar

"Bu partinin Peri Kızı için olduğunu bana şimdi mi söylüyorsun sarışın?"

Fiko'nun yüzündeki öfke ifadesi Şebnem'in üzerine doğru yürürken daha da belirginleşmişti. Böyle bir tepki alınca ister istemez korkarak Kerem'in arkasına geçen Şebnem ise her şeye rağmen zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışarak "İyi de siz de bana sormadınız ki. İnsan kime doğum günü partisi hazırlayacağını merak etmez mi canım!" deyiverdi.

Fiko böyle bir cevap alınca çok kızmıştı ama tuhaf bir şekilde bunu karşı tarafa henüz yansıtmamıştı. Tabii bu da Şebnem'in iyice tırsmasına yol açmıştı çünkü Fiko'nun sesi çıkmasa da yüzü pancar gibi kızarmış ve kulaklarından da alevler çıkmaktaydı. Her an beklenmedik bir hamlede bulunabilirdi sanki.

Fiko ağır adımlarla yaklaşıp sakince Kerem'e bakarak "Birazdan yapacağım şeyin seninle hiçbir ilgisi yok Kerem sakın üstüne alınma" dedikten sonra ikisinin kendisine dönen şaşkın bakışlarına aldırmadan seri bir hareketle Şebnem'in saçını yakalayıp "Seni akşamdan marinasyona yatırıp sabah geldiğimde de 450 derecelik fırına sokar sonra da restoranın kapısına "Tadilat nedeniyle kapalıyız" yazarım çakma sarışın!" diyerek kızı çekiştirmeye başladı.

Can havliyle bağırmaya başlayan Şebnem "Bıraksana saçımı gözlüklü yer mantarı!" derken bir yandan da Fiko'nun kendisini bırakması için Kerem'in etrafında dönüp saçını kurtarmaya çalışıyordu. O kadar garip bir hâl almışlardı ki dışarıdan bir gören olsa ne düşünürdü belli değildi. Hani kediler ve köpekler kuyruklarını yakalamak için etraflarında hızla dönerler ya Şebnem ile Fiko'da aynı o şekilde Kerem'in etrafında dört dönüyorlardı.

"Bak hâlâ konuşuyor! Seni döner çubuğuna takar mahalle aralarında fakir fukaraya dağıtırım sarı çıyaaaan!"

"Ya bıraksanıza saçımı! Kerem sen de durmasana öyle yalı kazığı gibi bir şey yap bu yerli Hannibal Lecter kafa derimi söküp kırmızı şarap eşliğinde menünüze eklemeye kararlı resmen Kuzuların Sessizliği filmini bizi de kullanarak yeniden çekmeye çalışıyor bu kelaynak kuşu!"

Kerem tam "Yeter artık durun!" diye bağırmıştı ki üçü de nasıl olduğunu bile anlayamadan birbirlerine dolanıp kendilerini yerde buldu. Kerem en altta kalırken onun üstüne düşen Şebnem'de Fiko'nun ağırlığıyla resmen ona yapışmıştı. Ee! Olacağı da buydu.

Fiko toparlanarak kendisini yere yuvarlayıp nefesini düzenlemeye çalışırken Şebnem'de önüne düşerek görüş alanını kapatan saçlarını kenara çekip Kerem ile göz göze gelmişti. Birbirlerine bakıp kalırken ne Şebnem kalkmaya yelteniyor ne de Kerem onun üzerinden çekilmesine yönelik bir uyarı da bulunuyordu. İkisinin de gözlerinde aynı anlamı taşıyan bakışlar vardı.

Kerem aralarında oluşan çekimi hisseder hissetmez ellerini Şebnem'in belinden çekip "Üstümden ne zaman kalkmayı düşünüyorsun?" diye sordu. Şebnem öyle bir dalmıştı ki bu söylediğini duyunca afallamıştı. Ne oldu der gibi bakarken de Kerem'in bakışlarıyla bulundukları hali işaret etmesiyle bozulup "Ben kalkacağım da bu Papyonlu Penguen üstümden kalkmıyor ki!" dedi. Dedi demesine de elini uzatıp yine onun saçını yakalayan Fiko'da "Ben buradayım şapşal! Kerem'e yapışmak için beni kullanma!" diyerek onu sertçe yere çekti.

"Aaaahhhh!!!"

Şebnem çığlık atarak ikisinin ortasına düşerken birden bire gülmeye başlamıştı. Resmen krize girmiş gibiydi. Haksız da değildi. Üçünün yere yapışık halleri gerçekten çok komik bir görüntü veriyordu. Başını Şebnem'e doğru çeviren Kerem onun katılır gibi gülmesine dayanamayıp ister istemez eşlik etmeye başlamış Fiko'da kendi derdine yanarak "Harika! Sen de bu şımarığa uy Kerem! İkiniz de gülün eğlenin ama kimse demiyor bu Fiko'ya yapılır mı diye! Ben o güzelliğin tanımını açıklayan kıza senelerdir bir merhaba bile diyemedim çünkü hep doğru zamanın gelmesini bekledim. Ama ne oldu? Elin şımarık sarışını gelip yıllardır beklediğim o büyüleyici karşılaşma anını mahvetti. Ben şimdi o Peri Kızı'nın önüne nasıl çıkacağım? İlk defa karşılaşacağız ve o beni en hazırlıksız halimle görecek" diye mızıldanmaya başlamıştı.

Fiko tüm bunları üzülerek ve çok içten bir şekilde söyleyince Şebnem gülmeyi kesmişti. Onun bu hali içini acıtmıştı sanki. Yan gözle çaktırmadan Fiko'ya doğru bakarak çok nahif bir ses tonuyla "Şirin'i gerçekten de çok mu seviyorsunuz Fiko Bey?" diye sordu. Kısa bir sessizlik olmuş ve sonrasında Fiko bakışlarını ağır çekimde kendisine masum masum bakan Şebnem'e çevirmişti.

Şebnem dudağını bükerek cevap vermesini beklerken Fiko aniden kocaman açtığı gözleriyle onu korkutarak "Kıt akıllı! Senelerdir tek kelime bile etmeden sadece restoranın önünden geçip gitmesini seyrediyorum diyorum sence bunu yapmamın başka bir sebebi olabilir mi?" diye bağırdı. Ne oluyor be! Şebnem aldığı tepkiyle gözlerini belerterek bakıp kalırken "Aaa! İyilik de yaramıyor size! Ben de bu konuda size yardımcı olabileceğimi söyleyecektim ama hiç hak etmiyormuşsunuz Fiko Bey kusura bakmayın!" deyip önüne döndü. Yardım mı?

Aralarında derin bir sessizlik olmuştu. Üçünden de çıt çıkmıyordu. Kerem ikisine de tek tek baktıktan sonra bu işin uzayacağını düşünerek ağrıyan belini tutup ayaklanırken Şebnem'de kollarını göğsünde kavuşturmuş Fiko'ya karşı tavırlı duruşunu sürdürüyordu. Fiko ise yardımcı olabileceğini söylediği için Şebnem'e karşı olan az önceki sert tavrını yumuşatıp geri vites yapmaya karar vermiş gibiydi.

Yattığı yerden minik minik öksürerek "Şebnem..." dediğinde Şebnem gibi Kerem'de çok şaşırmıştı çünkü Fiko normalde Şebnem'e ismiyle hitap etmemeyi tercih ederdi. Şebnem onun için ya sarışın ya sarı çıyan ya da kıt akıllıydı. Ama şu an bir şeyler değişmişe benziyordu. Kerem merakla ikisini izlerken Şebnem naz yapmayı sürdürüp başını Fiko'nun aksi yönüne çevirerek sertçe "Ne var?" dedi. Fiko tedirgin bakışlarla Kerem'e bakıyor Kerem'de eliyle devam etmesi için işaretler yapıyordu.

"Bir süreliğine de olsa aramızda barış imzalayamaz mıyız diye soracaktım"

"Hmm... Bakalım doğru mu anlamışım. İşimi görene kadar aptal sarışına Şebnem Hanım diyeceğim diyorsunuz yani!"

"Şebnem Hanım diyeceğim demedim. Dedim mi Kerem? Demedim. O kadar da şuursuzluk yapmam ben"

Kerem ne saçmalıyorsun der gibi gözlerini açınca Fiko da kafasını toparlayıp kendisine gözlerini kısarak düşmanca bakan Şebnem'e doğru şirin şirin bakmaya başlamıştı. Açıkçası Fiko içindeki meraktan dolayı ne yapacağını da nasıl davranacağını da şaşırmıştı. Şebnem kendisine elma yanaklı kiraz dudaklı kızla ilgili nasıl yardımcı olabilirdi ki?

Tekrardan minik minik öksürüp Şebnem'in dikkatini üzerine çektikten sonra "Diyelim ki kabul ettim..." dediğinde Şebnem anlamamış gibi başını ona doğru uzatarak "Neyi kabul ettiniz?" diye sordu. Fiko'nun tik gelmiş gibi gözü seğirmeye başlamıştı ve ne yazık ki o an çenesine hakim olamayıp "Sana hanım demeyi şapşal!" deyiverdi. Ooops!

Şebnem sinirlenerek "Neeee! Şapşal mı?" dedikten sonra yattığı yerden elini Kerem'e doğru uzatarak "Kerem beni kaldırır mısın lütfen? Bu rafadan yumurta kafalı adamla bir saniye bile yan yana kalmak istemiyorum" dedi. Haaah! Sanırsın Fiko'da onun yanında kalmak için kombine bilet satın almıştı!

Kerem kızı kaldırırken kendisini de kaldırması için elini ona doğru uzatan Fiko aniden önüne geçen Şebnem'in ellerini beline koymasıyla irkilmişti. Bir şey olacak belliydi bu. Şebnem onu korkutacak şekilde bakarak yaklaşırken kalkamasın diye ayaklarıyla onun ayaklarını sıkıştırıp kıskaca almıştı. Fiko da tepesinden bakan Şebnem'e karşı mecburen tavrını yumuşatmak zorunda kalmıştı. Kerem ise aralarındaki didişmenin sonucu nereye varacak diye merakla izliyordu.

"Size bir şartla yardım ederim Fiko Bey"

"Neymiş o şart?"

"Neymiş o şart değil! Şartınızın ne olduğunu öğrenebilir miyim Şebnem Hanım diyeceksiniz!"

"Yok devenin nalı!"

"Aaa! Daha ilk andan edebinizin ayarı kaçtı bile!"

"Beni benim laflarımla vurma sarışın!"

"Yardımı mı istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz?"

Fiko çaresizce Şebnem'i baştan aşağı süzerken bir yandan da eline düşmenin keyifsizliğiyle mecburen "İstiyorum" dedi. Peri Kızı için atlayacağı denizde karşısına çıkan bu sarı çıyana sarılmak zorundaydı çünkü başka çaresi yok gibi görünüyordu.

Şebnem tek kaşını kaldırarak zafer kazanmış bir edayla sırıtırken elini Fiko'ya doğru uzatıp "Tamam o halde dediklerimi harfiyen yapacaksınız ve ben de sizi Peri Kızı'nın gözünde bir ilaha çevireceğim" dedikten sonra kalkmasına yardım etmeye çalıştı. Öhh! Bu Fiko ne ağırmış öyle! Şebnem ona Papyonlu Penguen diyordu ama adam bildiğiniz yağlı ballı fok balığı gibiydi maşallah.

"Gerçekten bunu yapabilir misin Şebnemciğim?"

"Şebnemciğim değil! Bana Şebnem Hanım diyeceksiniz. Ben sizin kreş arkadaşınız değilim Fiko Bey!"

dgtfh.png


"Tamam tamam kızma! Bu dediğini yapabilir misin peki?"

"Yaparım tabii ne sandınız? Kerem gibi bir oduna bile kaş göz arasında halkayı takmış kızım ben"

"Şebneeeem!"

"Hııhhh! Affedersin Kerem öyle demek istemedim"

Bu sefer de Kerem kızmıştı iyi mi? Halkayı taktım da ne demek yahu? Ayı mı ulen bu adam! Tövbe estağfurullah! Kerem aralarındaki mevzuya kendisini katmamaları konusunda sertçe bir uyarı yaptıktan sonra süsleme işine geri dönmüştü. Şebnem ile baş başa kalan Fiko'da sanırsınız bunca zamandır ortalarda terör estiren o despot asabi adam değildi. Şebnem'in karşısında aşkı için adeta tabakta tir tir oynayan pelte kıvamına gelmişti. Ee! Sonunda Peri Kızı'na kavuşmak vardı değil mi? Bu yüzden dereye bile düşse Şebnem'e kayıtsız şartsız sarılmak zorundaydı.

"Eee! Bana nasıl yardım edeceksin peki?"

"Önce şartımı kabul edip etmeyeceğinizi öğrenmem gerek"

"Tamam söyle"

"Benim jokerim olacaksınız"

"Batman filmindeki Joker gibiyse kabul edilmiştir"

"Saçmalamayın Fiko Bey öyle değil! Ne zaman zor bir durumda kalsam bana yardım edeceksiniz hem de hiç sızlanmadan"

"Ne kadar süre?"

"Bir ay boyunca"

"Bir hafta olsun"

"Her itiraz edişinizde süre arttırımına gideceğim. Yani az önce iki ay oldu"

Fiko şartını beğenmediğini belli edercesine yüzünü buruştururken Şebnem'de kısık bir ses tonuyla "Fiko onu prenses peri sanıyoooo! Ne hata yapsa geri sarıyooo! Mitolojiden biri sanıyoooo! Şirin'deki de saç o taç görüyoooo!" diye şarkı söyleyerek aklını karıştırmaya çalışıyordu. Gıcık sarışın ne olacak!

Uzun uzun düşünen Fiko yapacak bir şey olmadığından bir anda yükselerek "Tamam kabul!" deyiverdi. Şebnem sevinçle ellerini çırparken "O halde dış görünüşünüzdeki değişime başlamadan önce Ş5 maddelerimizi bir hatırlayalım. Ş5 ne derseniz kiiiii diyecek gibi görünüyorsunuz çünkü şu an bana dönen o şaşkın şebelek bakışlarınız bunu merak ettiğinizi çok açık bir şekilde belli ediyor. Neyse siz sormadan ben size şöyle açıklayayım. Bahsi geçen bu beş tane Ş maddesi "Şibo'sal Kurallar" başlığı altında toplanan bir dizi yapılacaklar ve yapılmayacaklar listesinden oluşuyor" deyiverdi. Ee! Haliyle hem Kerem hem de Fiko gözlerini açarak ona bakmaya başlamıştı. Kız resmen Fiko'sal Kurallar'ı utanmadan araklamış iyi mi? Korsan kuralcı!

"Şibo'sal mı? Copy-pasteci!"

"Ağzınızdan bir şey mi kaçtı yoksa ben mi öyle anladım Fiko Bey?"

Sinirden kıpkırmızı olan Fiko yakasını açtırıp nefes almaya çalışırken Kerem'de merak ettiği için bu tuhaf kuralların açılımının ne olduğunu sordu. Oldu canım! Şebnem daha ilk andan kendi topuğuna sıkarak Şibo'sal Kuralların açılımının "Şebeği İnsana Benzetme Operasyonu" olduğunu söyler miydi hiç?

Şebnem sırıtarak açılımı gizli tutmak istediğini söyleyince Fiko da daha fazla dayanamayıp "Hadi canlanın! Zaman önümden bir film şeridi gibi geçip gidiyor ve henüz benim üzerimde hiçbir değişiklik olmadı. Acele edin çünkü benim yarın adeta bir Zümrüd-ü Anka kuşu gibi küllerimden yeniden doğmam lazım!" diye bağırdı. Zümrüd-ü Anka derken... O biraz zor olmaz mıydı?

Şebnem ona şöyle bir bakıp sonra da memnuniyetsiz bir tavırla "Tamam panik yok ama hedefimizi çok yüksek tutmayalım çünkü elimizdeki imkanlar beni bir kelaynak kuşunu ancak bir tavus kuşuna çevirmeme yetecek kadar olanak tanıyor" demeden edememişti. Bu cevapla tam gerginlik yaşanacakken araya giren Kerem "Hadi artık Şebnem uzatma da kurallarını söyle işimize geri dönelim. Yarına kadar daha yapacak çok iş var" deyince Şebnem'de minik bir öksürükle boğazını temizleyip etraflarında dolana dolana kurallarını anlatmaya başladı.

tumblr_mfb08wtDNY1raty1no5_250.gif


........::::::::__Şibo'sal Kurallar__::::::::........

Ş1 Kuralı : Kişinin şirinlik yaparak sana köprüyü geçene kadar iyiymişsin gibi davranmasına güvenmeden önce bu zamana kadar ki hâl ve hareketlerini gözden geçir. Eğer içinde ufacık bir şüphe dahi oluşursa hemen beş numaralı kuralı uygula!

Ş2 Kuralı : Kişinin kendi çapında uygulamaya çalıştığı tarzını tanımla. Baktın ki ne yaparsan yap durum paçalı horozdan öteye gidecek gibi görünmüyor hemen vakit kaybetmeden beş numaralı kuralı uygula!

Ş3 Kuralı : Kişiyi gözlemle. Sen varken de yokken de yaptığın şeye saygısı olup olmadığına dikkat et. Ayrıca bir görev verildiğinde o çokbilmiş burnunu gerekli gereksiz her yere sokup sokmadığından da emin ol. Baktın yine olmuyor hemen beş numaralı kuralı uygula!

Ş4 Kuralı : Görev sırasında uyarılarına ve önerilerine kulak asıp asmadığını kontrol et. Yine de o kel kafasının dikine gidiyorsa ne yapman gerektiğini biliyorsun!

Ş5 Kuralı : Son ihtarda bulunmak için bu kurala geçme gereği duyduysan ve o da sana cevap verirken edebinin ayarını kaçırma gafletinde bulunursa kaba etine tekmeyi basmaktan çekinme!


Şebnem kollarını kavuşturarak durup karşısında kaykılmış olan Fiko'ya bakarken o da düşünceli gözlerle "Kaba etimi tekmelemeye bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum sarışın!" dedi. Şebnem tek kaşı havada bir şekilde bakmaya devam ederken Fiko mecburen "Tamam hepsini kabul ediyorum. İlk olarak ne ile başlıyoruz?" diye sordu. Şebnem'in keyfi tavan yapmıştı. İlk iş restoranın düzenlemesini bitirip sonra da Fiko'nun tarzında birkaç değişiklik yapmak olacaktı.

........::::::::____::::::::........

Saatler gece yarısına yaklaşırken restoranın hazırlığı sona ermiş ve Kerem'in evine geçerek Fiko'nun değişimi için start verilmişti. Ancak bu pek de kolay olmayacak gibiydi. Kerem'in dolabının önüne gelen Şebnem oradaki gömleklerden ve tişörtlerden uygun olabilecekleri ayırırken bir yandan seçiyor bir yandan da beğendiklerini yatağın kenarında oturan Kerem'e doğru fırlatıyordu.

İyi de ciddi bir sorun vardı. Kerem maşallahı var deve gibiydi ama Fiko desen en iyi ihtimalle fındık faresi gibiydi. Nasıl olacaktı ki bu iş şimdi? Kıyafetlerin ne boyunun oluru vardı ne de kalıbının. Of! Fikocuk resmen bu kıyafetlerin için kaybolacak gibiydi. Şebnem oflaya puflaya Kerem'in yanına oturup kendisini geriye bırakarak yatağa uzanırken üzerinde bornoz kafasında da bone ile banyodan çıkıp "Hâlâ uygun bir şey bulamadınız mı Allah aşkına?" diye soran Fiko'yu görüp kahkahayı bastı. Ay hiç güleceği yoktu. O ne be!

gsgs.jpg

Şebnem onu görür görmez doğrulup "Fiko Bey bu ne hâl?" diye sorunca Fiko da bozularak ayırdıkları giysilere bakıp "Asıl bu ne hâl! Bunların hiçbiri bana olmaz ki" diyerek yüzünü astı. Kerem arkadaşının dediğini onaylar gibi bakınca Şebnem'de düşünüp taşınıp bir anda aklına gelen düşünceyle "Hasan amca!" diye bağırdı. İkisi de tuhaf tuhaf ona bakmaya başlamıştı ama Şebnem haklıydı çünkü Hasan Bey ve Fiko'nun boyu posu birbirine neredeyse denkti. Ayrıca bu ikisi kusura bakmasın ama Hasan Bey onların aksine tam bir beyefendi gibi giyiniyordu.

Şebnem hemen döneceğini söyleyip Nurten Hanım'dan yardım istemek için ayaklanırken gözü de Fiko'nun başındaki boneye takılmıştı. Kaşlarını çatıp dudaklarını kemirdikten sonra "Of! Sadece kıyafetle olacak iş değil ki bu kafayı da değiştirmek lazım. Siz burada bekleyin ben hemen dönerim" diyerek evden ayrılıp alt kata indi. Kapının çarpmasından sonra Kerem ile göz göze gelen Fiko ise korku dolu gözlerle "Kafamı mı değiştirecekmiş? Bu manyak bunu nasıl yapmayı düşünüyor peki!" dedikten sonra bornozunun eteklerini toparlayıp banyoya kaçarak kapıyı kilitledi. Kaç Fiko kaç Şebnem Sultan kelleni istiyor kelleni!

Odada tek kalan Kerem çok yorulduğu için yatağına uzanırken Şebnem'de gerekli gördüğü şeyleri bir çantaya dolduruyordu. Sağ olsun Nurten Hanım da ona çok yardımcı olmuş işlerini hemen halletmişti. Şebnem çantayı kaptığı gibi tekrardan yukarıya çıkıp kapının ziline art arda basmaya başladı. Bir de heyecanlıydı ki sormayın gitsin!

"Açıyorum!"

Kerem ayaklanıp kapıyı açar açmaz elindeki çantayı onun eline tutuşturan Şebnem tam bir imaj maker edasıyla içeriye girip "Eee! Nerede benim starım?" diye seslendi. Kerem çantayı yatağın önüne atarken Fiko'da banyodan seslenerek "Kafamı ne manada değiştirmeyi düşündüğünü açıklamadan dışarı çıkmayacağım!" diye bağırdı. Adam haklıydı. Şebnem aldığı yanıtla gülmeye başlamıştı. Hemen çantayı açıp içinden de iki üç tane peruk çıkardı. Bunları da yakalanma olasılığına karşı tanınmamak için almıştı ama kendisine niyet Fiko'ya kısmet olmuştu.

"Dışarı çıkın Fiko Bey bir şey yapmayacağım"

"Ben hâlâ cevabımı alamadım ama!"

"Korkmayın Fiko Bey size şipşirin renk renk peruklar getirdim. Birkaç saniye içinde ortaya çıkan görüntü ile kendinizi Hugh Grant gibi hissedeceksiniz"

"Hugh Grant mı? Jackman olsa..."

"Hedefi yüksek tutmuyorduk öyle değil mi? Hadi çıkın dışarıya!"

Fiko kapıyı yavaşça açıp başını uzatırken Şebnem de iki elinde tuttuğu perukları ona doğru sallamaya başladı. Fiko'nun gözleri ışıldamıştı. Ağır adımlarla yaklaşıp perukları okşarken "Hep Kerem'in ki gibi istenilen şekle girebilen saçlarım olsun isterdim" dedi. Şebnem yan gözle Kerem ile bakışıp Fiko'ya da "Olacak olacak merak etmeyin" dediğinde Fiko elindeki peruğa doğru gülümserken bir anda yüzünü The Lord of the Rings filmindeki Gollum gibi şekillendirip "Kıymetlimssss!" deyip Şebnem'in ödünü kopardı.

Şebnem elinde tuttuğu perukları fırlatıp çığlık atarak Kerem'in koluna yapışırken bir yandan da baş parmağıyla üst dişini yukarıya doğru ittirip "Deli mi ne ya aklımı çıkardı!" dedi. Fiko'nun o saçları için yapmayacağı şey yoktu herhalde. Şebnem ona çok da yanaşmadan yatağın üstündeki çantadan bir gömlek alıp Fiko'ya doğru atarak "Hadi giyinin de bütün halde bir bakalım" dedi. Fiko elindeki peruğu okşayarak gömlekle birlikte banyoya geri dönmüş ve bu sayede de defile başlamıştı.

"Çıkıyorum hazır mısınız?"

"Fiko seni ilk defa saçlı göreceğim için çok heyecanlıyım"

"Ben bile az önce kendimi ilk defa saçlı gördüm Kerem senin heyecanın benimkinin yanında ne ki?"

"Hadi Fiko Bey gelin artık!"

"Geliyorum"

Fiko'nun sarı perukla olan ilk çıkışı büyük şok etkisi yaratırken o bu halinden gayet memnun olacak ki "Nasıl görünüyorum? Aynı Bradley Cooper'a benzemişim öyle değil mi?" diye sordu. Kime benzemiş kime?

nsfg.gif


Şebnem aynı Kerem gibi onu hayretle incelerken bu sorusuna karşılık "Bradley Cooper'dan ziyade şu Kerem'in meraklı komşusu şen dul teyzeye daha çok benzemişsiniz Fiko Bey" deyip ardından da kahkahayı bastı. Kerem haklı dermiş gibi gülerken Fiko da bozularak yüzünü ekşitip "Bakış açısı tabii! Sonuçta bir şahesere yorum yaparken ona nerenizden baktığınız da çok önemli" dedikten sonra Kerem'in denemesi için attığı kahverengi peruğu eline alıp aynaya baka baka kafasına geçirdi.

"Bu nasıl oldu?"

"İşte bu! Kafanızdaki saçla aynı Kerem'in kamyon kazası geçirdikten sonraki haline benzemişsiniz"

symsyhym.gif


Bu dediğini duyar duymaz Fiko gözlerini kocaman açıp saf saf "Kerem sen ne zaman kaza geçirdin?" diye soruverdi. Ee! Haliyle ikisi de gülmeye başlayınca Fiko o anda Şebnem'in yaptığı imayı anlamış ve çok kızmıştı. Tabii ona aklından geçtiği gibi "Aptal sarışın bu iş bitsin ben sana sorarım!" diyemeyeceği için gözlerini kısa kısa sadece baş harflerini kullanıp "A.S.B.İ.B.B.S.Sssss" dedikten sonra ayaklarını vurarak tekrardan banyoya girdi.

Şebnem kendisine ne dediğini anlayamamış o sinirle de Kerem'e dönüp "Ne dedi o? Kısaltma kullanarak bana küfür mü etti o yer cücesi!" diye bağırmaya başladı. Kerem ikisinin arasında kalmaktan dolayı fenalık geçirmişti ve hiçbir şey demeden kendisini yatağa bırakıp gözlerini kapattı. Şebnem ise bir yandan ona cevap vermesini söylüyor bir yandan da yatağa çıkıp kırıştırmasın diye yattığı yerden gömlekleri çekip kurtarmaya çalışıyordu.

Tabii gömlek çekiştirme sırasında Şebnem'in "Ya Kerem ne yapıyorsun? Fiko Bey bu yaptığını görecek olursa küçük dilini yutar kalk şu yataktan" demesi sebebiyle Fiko dışarı çıkıp çıkmama konusunda tereddütte kalmıştı. Ne yapıyordu bu ikisi içeride?

"Dışarı çıkıyorum toparlanmak için beş saniyeniz var"

Fiko yanlış anlayınca ikisi de çok tuhaf bir durumda kalmıştı. Kerem ona saçmalamamasını ve hemen içeriye gelmesini söylerken tam ayaklanıyordu ki hâlâ ısrarla altındaki gömleği çekeleyemeye devam eden Şebnem yüzünden dengesini kaybedip onunla birlikte kendisini yerde buldu. Onların düşmesiyle Fiko'nun banyodan çıkışı bir olmuş ve o da kocaman açtığı gözleriyle olduğu yerde kalmıştı. Ne oluyor yahu!

Şebnem yatağın kenarından başını çıkarıp "Düşündüğünüz gibi değil Fiko Bey Kerem yatıyordu ben de sadece gömleği almaya çalışıyordum" diyerek açıklama yapmaya başladı. Başladı da yine açıklayamamıştı ki. Gömleği alıyordum da ne demek yahu? Fiko geldiği yere geri dönerken söylenmeye de devam ederek "Bana böyle bir travma yaşatmaya hakkınız yok. Şimdi size ne zaman baksam gözümün önüne hep bu saçma sapan haliniz gelecek!" deyip son kez banyoya girdi. Yine rezil oldular iyi mi?

Şebnem dudağını ısırarak Fiko'nun gidişine bakıp kalırken bir yandan da niye sürekli birilerine rezil olup durduklarını düşünüyordu. Hayır sadece kendi rezil olsa iyi ama Kerem'i de peşinden sürüklüyordu. Şebnem haklı olarak yine Kerem'in kendisine kızacağını düşündüğü için tedirgin olmuştu ama artık bu durumlara düşmeye iyiden iyiye alışmış olan Kerem bu konuda hiçbir şey demeden sessizliğini korumuştu. Sadece ayaklanıp elini tuttuktan sonra "Gel buraya başımın belası gel!" diyerek Şebnem'i de yerden kaldırmıştı. Kızmadı mı yani? Kızmamış herhalde.

Derin bir nefes alan Şebnem bu sefer nedendir bilinmez kendisine karşı daha sakin duran Kerem'e doğru bakıp biraz da ağlak bir ses tonuyla "Gerçekten de ayaklı felaket gibiyim değil mi? Tam bir baş belasıyım ben! Hatta kendi başımın bile belasıyım. Kendi kendimi nasıl bir cendereye soktuğumu bilsen inan bana dudağın uçuklardı. Ama en çok canımı ne sıkıyor biliyor musun? Tüm bu aksilikler hep iyi bir şey yaptığımı zannederken başıma hatta benim vesilemle senin de başına geliyor. Neden Kerem? Neden günün sonunda hep kendimi kötü hissedecek şeyler yapıyorum? Ben buna bir türlü bir mana veremiyorum" dedi.

anigifestrdyugu.gif


Şebnem dudağını bükerek hafifçe başını eğerken onu izlemeye devam eden Kerem ise o an ondan hiç beklenmeyecek bir şekilde yavaşça Şebnem'e yaklaşıp tebessüm ederek yanağına bir öpücük kondurdu. Şebnem bu beklenmedik hareketle şoka girip ne olduğunu anlayana kadar da Kerem geri çekilmişti.

Şebnem donup kalsa da yine de gözleri fıldır fıldır hareket halindeydi. Sağ sol yukarı aşağı her yöne bakıp duruyordu. Az önce ne olmuştu öyle? O yanağında hissettiği dudak gerçekten de Kerem'e mi aitti? Haah! Fiko'nun daha önceden kendisine söylediği sözü "Yok devenin dudağı!" diye buraya uyarlarsak hiç de yanlış olmazdı doğrusu. Yok yok böyle bir şey olmamıştı. Kerem onu öpmüş olamazdı. Hani rüyanda görsen hayra yorma denecek kadar olamayacak bir şeydi bu!

Şebnem dili tutulmuş gibi yanağını tutarak boş boş bakarken Kerem de bunu yapma sebebini açıklamak için "Yaptıkların için hem Fiko adına hem de arkadaşı olarak kendi adıma teşekkür ederim. Yıllardır o kıza karşı büyük bir ilgisi vardı. Öyle ki ona merhaba demek bile Fiko için erişilmesi zor bir hayaldi. Şimdi sen yardımlarınla onun bunca senelik hayalini gerçekleştirmesine destek oluyorsun. Hem de bunu onunla hiç anlaşamamanıza seni sürekli terslemesine rağmen yapıyorsun. Açıkçası ona bu iyiliği neden yaptığını bilmiyorum ama umurumda da değil çünkü tek ilgilendiğim şey arkadaşımın şu an çok mutlu olduğu. Şebnem... Bak bu konuda amacın ne olmuş olursa olsun bu yaptığın iyiliğin günün sonunda sana kendini çok iyi hissettirmesi gereken bir şey olduğunu bilmeni istiyorum" dedi.

ssngt.gif


Şebnem yapmayı planladığı ikinci çinkonun böyle iyi bir etkisinin olacağını düşünmemişti doğrusu. Kerem'in gözlerine baktığında ilk defa gerçekten iyi bir şey yaptığını hissetmiş ve bu da Kerem'in dediği gibi günün sonunda kendisini çok mutlu hissetmesine yol açmıştı.

11.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
1.SEZONUN FİNALİ

yksyk.gif
Bazen bir kahve yudumlayıp bir şarkı açarsın,

susarsın ve o şarkı senin söylemek istediğin her şeyi söyler

12.Bölüm : Beni buldular Kerem!

Apartmanın önünde Kerem'in aşağıya inmesini bekleyen Şebnem bir yandan da o gelene kadar telefonla konuşup verdiği siparişin hazır olup olmadığını öğreniyordu. O kadar da konsantre olmuştu ki Kerem'in apartmandan çıkıp yanına geldiğini bile fark edememişti. Dua etsin Kerem başkalarının özel konuşmalarına kulak kabartmaya meraklı biri değildi. Şebnem konuşurken o da ellerini ceplerine sokmuş üzerine birkaç not yazdığı kağıdını arıyordu.

Telefonu kapatmadan önce gelecek olan kutuyu içinde ne olduğu belli olmayacak şekilde paketlemelerini isteyen Şebnem aldığı olumlu yanıtla beraber arkasını dönmüş döndüğü gibi de karşısında Kerem'i görüp minik bir çığlık atarak eliyle ağzını kapatmıştı.

"Yavaş bağır!"

Şebnem öncekilerin aksine bu sefer Kerem'in bu bağırışına gülmüştü. Tabii Kerem bu gülüşüne bir anlam verememişti. Boş bakışlı gözleriyle bakarak "Komik olan ne?" diye sorduğunda ona hatırlamaması yüzünden dik dik bakmaya başlayan Şebnem ilk karşılaştıkları gün kendisine yine aynı bu şekilde bağırdığını söyledi. Ee... Yaaani?

Kerem aynı şekilde bakmayı sürdürürken Şebnem ona bu anıyı hatırlatmaya çalışarak "Seninle ilk karşılaştığımız gün bileğim acıyıp bağırdığımda da bana aynı böyle "Yavaaaş bağır!" demiştin ya onu da mı hatırlamadın?" dedi. Kerem'in ifadesi pek de değişmemişti doğrusu. Hatırlamadığından değil de bunda gülecek ne olduğunu anlamadığından ifadesinde bir değişim olmamıştı.

Şebnem onu şöyle bir süzüp içinden de "Yalancıya bak hâlâ hatırlamıyorum numarası yapıyor. Sorarım ben sana!" derken karşıdan gelmekte olan adama bakıp o yöne doğru takılı kaldı. Lütfen biri ona kendisine doğru yaklaşan şu tanımlanamayan cismin ne olduğunu söyleyebilir miydi acaba?

Gelen Fiko'ydu ama belli ki konseptten şaşıp yine kendi bildiğini okumuştu. Şebnem ellerini beline koyup çatık kaşlarıyla ayağını ritmik bir şekilde yere vururken onu izleyen Kerem de bu haline şaşırarak "Neyin var senin?" diye sordu. Birazdan görürdü neyi olduğunu!

Şebnem burnundan soluyordu ve bunu da "Şu tepeli muhabbet kuşuna bak ya! Bütün gece ona evrim geçirtmek için bir gözüm havaya bir gözüm toprağa baktı o gitmiş yine kendi çalıp kendi söylemiş!" diyerek çok açık bir şekilde belli etmişti.

"Şebnem dur gitme!"

"Ne durması Kerem ne durması! Ben şimdi o saçaklı saçı kafasından alıp ona kuyruk diye takmaz mıyım sanıyorsun sen? Sakın bana engel olmaya kalkma birazdan yeni bir tür icat edeceğim adını da ibibikgillerden Fiko-i Fikretus koyacağım!"

"Şebnem diyorum!"

"Fiko Beeeeeeey!"

"Ne oldu Şebnemciğim?"

"Bana Şebnemciğim deyip durmayın Fiko Bey! Bu ne hâl? Ben size kısa ve kahverengi olan peruğu takacaksınız dememiş miydim?"

"Dedin ama bence bu renk beni daha aydınlık gösterdi"

"Gitmiş civciv sarısı peruk takmış çıldıracağım! Bir de sarışınım diye bana aptal diyor. Özeniyor belli ki!"

"Şiiişt Şebnem!"

"Ama Kerem görmüyor musun şunun yaptığını! Ya Allah aşkına Fiko Bey bu halinizi beğendiniz mi gerçekten?"

"Beğendim tabii ki. Ayrıca bu yüze aşık olmayacak kadın tanımıyorum"

aedsgrtfgy.gif


"Bu yüze mi?"

"Evet aynı World War Z filminin galasında boy gösteren Brad Pitt'i anımsatıyorum"

"Kendisini kıyasladığı adama bak! Kerem tut beni iki dakika bayılıp kendime geleyim"

Kerem kolundan tuttuğu Şebnem'i Fiko'dan uzaklaştırırken bir yandan da bu kadar üstünde durmamasını söyleyip kendisini nasıl rahat hissediyorsa öyle dolaşmasına izin vermesi gerektiğini söylüyordu. Ay Şebnem şimdi çıldıracaktı ama! Madem nasıl rahat olacaksa öyle dolanacaktı ortalarda Şebnem'in vaktini ne diye aldı o zaman?

Kerem ikisini de sakinleştirmeye çalışırken Şebnem kısacık bir an sessiz kalmış ama sonra kendisine daha fazla hakim olamayıp arkasını döndükten sonra "Parçalarım sizi Fiko Bey!" diyerek adama saldırma girişiminde bulunmuştu. Tabii bu hamlesi onu yakalayıp kolunu beline sararak kendisine doğru çeken Kerem'in müdahalesiyle amacına ulaşamamıştı.

"Bu sarışının söylediğini yapmayıp daha yakışıklı oldum diye kendisine yediremedi. Bu siniri de ondan..."

Neyse ki Şebnem bu dediğini duymamış ve ondan önce arkasını dönen Kerem de "Sus artık Fiko!" diyerek konunun uzamasını engellemişti. O sırada üçü birden zar zor restoranın önüne de gelmişti. Kerem anahtarını çıkarıp kapıyı açarken Fiko alakasız yerlere bakıyor Şebnem ise gözleriyle resmen Fiko'yu delik deşik ediyordu.

"Durmayın öyle hadi gelin. Şebnem! Fiko!"

Hep beraber içeriye girip etrafa bakınca bir oh çekmişlerdi. İyi ki süslemeleri dün gece yapmışlardı yoksa daha doğum günü başlamadan pestilleri çıkmış olacaktı. Şimdi sadece eksik gördükleri yerleri halletmeleri yeterli olacaktı. Fiko hızla gözden kaybolup dün denemesini yaptığı içeceklerin devamını yapmaya giderken Şebnem'de günün sonunda başına geleceklerden habersiz rahatça doğum günü süslerinin sağlam asılıp asılmadığına bakıyordu. Hiçbir sorun yok gibiydi. Artık Şirin'in ve konuklarının gelişini bekleyebilirlerdi.

●●·٠●●٠·˙

Parti saati yaklaştıkça Fiko'nun paçaları daha da çok tutuşuyordu çünkü Peri Kızı her an restoranın kapısını açıp içeriye girebilirdi. Fiko'nun kalbi bu heyecana nasıl dayanacaktı belli değildi. Aslında heyecanından önce düşünmesi gereken başka bir şey daha vardı ve bunu da birazdan hatırlayıp restoranın içinde dört dönecekti.

Fiko derin nefesler ala ala heyecanını kontrol altında tutmaya çalışırken bir anda gözlerini kocaman açıp "Hediye almalıydım! Bugün onun doğum günü nasıl olur da bunu düşünemem!" diyerek yerinden fırladı. Şebnem ise bir köşede bacak bacak üstüne atmış parmaklarını da saçlarına dolarak Fiko'nun paniklemesini zevk alarak izliyordu. Kendisiyle uğraşacağına Peri Kızı'na odaklansaydı şimdi böyle ne yapacağını bilmeden bir o yana bir bu yana gidip durmazdı. Oh olsun ona!

Bu sırada kapıya da bir araba yanaşmıştı. Şebnem kısa bir an o yöne doğru bakıp adamın bagajdan büyükçe bir paket çıkardığını görünce de hızla yerinden kalkıp kapıya doğru gitti. Tabii Fiko'da meraklanmış ve aynı anda kapı kolunu tutup çıkmaya çalışmışlardı. İkisi de itiş kakış dışarıya çıkarken Kerem de odasının kapısından onları izliyordu. İki dakika didişmeden duramayacak mıydı bu ikisi?

"Şebnem ne oldu?"

"Bir şey yok Kerem sen işine bak. Şirin için sipariş vermiştim o geldi"

"Yardım ister misin?"

"Hayır sağ ol zaten Fiko Bey burada gerekirse ondan isterim"

"Fiko'dan..."

"Kulağa tuhaf geliyor biliyorum ama evet ondan. Hadi sen git!"

Adamın elindeki büyük pakete yönelen Şebnem tam teslim aldığına dair kendisine uzatılan kağıda imza atacaktı ki arabanın üzerindeki logoyu fark fark etti. Kahretsin! Şimdi Kerem yazıyı görürse ne olduğunu merak edip anında damlardı yanına. O anki panikle eteğiyle logoyu örtüp ardından da kendisine bakan Kerem'e doğru masum bir gülücük attı. Yine ne işler çeviriyordu belli değildi.

Kerem kendisine saf saf el sallayan Şebnem'e tuhaf hislerle bakıp mecburen işine geri dönmüştü. Fiko ise bu işe çok sevinmişti. Tam Şirin'e hediye alamadığını düşünürken resmen hediye gökten zembille inmişti. Ooo! Yavvaaaş gel Fiko! O Şebnem'in dediği gibi Şirin için değil Kerem için gelen bir hediyeydi.

"Şirin Hanım'a ne aldın?"

"Şişşşt! Bu Şirin için değil"

"Kimin için peki?"

"Sır tutabilir misiniz?"

"İki kişinin bildiği sır mı olur? Katışıksız mısın sen!"

"Hey heyyy! Siz bana saf mı diyorsunuz?"

"Aaaa! Bir seferde anladı"

"Bana bakın!"

"Atışmaya mola veriyorum. Söyle hadi!"

Şebnem gelen pakete tatlı tatlı bakarak "Bu Kerem için..." derken Fiko da bir an düşünüp "Kerem için mi? Bir de sana aptal dediğimde bozuluyorsun" dedikten sonra kızın başına minik minik dokunuşlar yaparak "Tık tık tıık! Evde kimse var mı? Bugün Kerem'in doğum günü mü şapşal! Hâlâ maya takvimi mi kullanıyorsun sen?" dedi. Aah! Yine birbirlerine girecekler galiba.

Şebnem gözleriyle başındaki peruğu işaret ederek "Dikkat edin de tam Peri Kızı ile konuşurken Balkanlar üzerinden gelen Şebnem Çetiner rüzgarı başınızdaki sahte saçı uçuruvermesin Fiko Bey! Sonra rezil rüsva olursunuz valla hiç de acımam haberiniz olsun!" dedi. Şantajcı çıyaaan! Fiko gözlerini kısa kısa "Böyle bir şey yaparsan seni vakitsiz öten horoz gibi boğazlarım! Sakın bana..." der demez Şebnem'in arkasını işaret etmesiyle de onu taklit ederek "Ne! Tik mi geldi?" dedi. Yok tik değil de Şirin gelmişti.

Şebnem arkasından yaklaşan Şirin'e yan gözle bakıp "Peri Kızı geldi Fiko Bey şu an arkanızda duruyor" derken Fiko'nun ifadesi de tuhaf bir hâl almıştı. Şebnem de baktı heyecandan gerisin geriye bayılacak bunu fark eder etmez Fiko'yu yakaladığı gibi kendisine çekip kıza doğru döndürerek kolunu da omzuna attı.

Şirin ikisinin halleri sebebiyle gülümseyerek "Hem merak ettiğim için hem de her şeyin yolunda olup olmadığına bakmak için biraz erken geldim. Umarım işinize mâni olmuyorumdur" dediğinde karşısında güneş görmüş dondurma gibi eriyen Fiko'da aptal aptal bakıp merhaba demeye çalışıyordu ancak sesi bir türlü çıkmıyordu. Şebnem ise ne kadar didişseler de yine de onu zor durumda bırakmamak için desteğini sürdürüyordu.

Fiko'nun kolunu kendisine gelsin diye daha da sıkan Şebnem "Niye mâni olasın Şirinciğim çok iyi yapmışsın. Bu arada siz Fiko... Yani Fikret Bey ile tanışmadınız değil mi? Kendisi bu müessesenin en önemli yapı taşlarından biridir. Hatta kendisi tam bir jokerdir! Hayat memat kurtarır. Candır o hepimizin ağabeyidir. Korur kollar lafını sokar... Yani bizlere takılır ve her zaman günümüzün güzel geçmesini sağlar" dedikten sonra içinden de "Kesin çarpılacağım. Hem de bu Papyonlu Penguen yüzünden!" diye geçirip yüzüne de zoraki bir tebessüm yerleştirdi.

Tatlı bir gülüşle elini uzatan Şirin ise "Memnun oldum Fikret Bey bu kadar sevilen biri olmak ne güzel" dedi. Demişti demesine de Fiko o an ulaşıma kapalıydı ve Peri Kızı'nın kalbine gidebilmesini sağlayacak tüm yolları tahliye etmeye çalışıyordu. Niye böyle kal gelmişti ki şimdi?

Şebnem baktı Fiko'dan ses falan çıkmıyor çaktırmadan kolunu çimdirip kulağına da "Fiko Bey kendinize gelin kuş uçtu uçacak haberiniz olsun. Bakın an bu andır error vermenin sırası değil!" deyiverdi. Fiko bu ikazla birlikte kendisini toparlayıp elini titreye titreye Şirin'e doğru uzatırken bir yandan da "Mü-müşerref oldum hanımefendi" deyince gözleri kayan Şebnem de içinden "Taktığı saça bak takındığı tavra bak! Beyoğlu'nda takım elbiseyle gezen paçalı horoz! Ay ölcem burada!" diyerek gözlerini pörtletmişti.

gjhkjvhghfgh.gif


Şirin gülümseyerek elini geri çektikten sonra ikisinin biraz samimi gözüken haline bakarak "Siz ne kadar tatlı bir çiftsiniz" dedi. Nee! Çift mi? İyi de kız haklıydı. Şebnem heyecandan kaykılmasın diye kolunu Fiko'nun omzuna atıp başından beri de amaç farklı olsa da ona sarılmış gibi duruyor teması da bir an olsun kesmiyordu. Haliyle Şirin'in de onları sevgili sanması acayip bir şey değildi doğrusu. Tabii ikisi de bu Allah yazdıysa bozsunluk yakıştırmayla birbirlerine gözlerini belerterek bakıp eski hallerine hızlı bir dönüş yapmıştı.

"Kiminle tatlı bir çiftiz? Bu kendisini Zümrüd-ü Anka sanan hamsi kuşuyla mı?"

"Aah! Asıl bu aptallıkta son nokta olan çakma sarışınla mı?"

Fiko'nun sözüyle gözlerini kocaman açan Şebnem sadece ikisinin duyabileceği bir ses tonuyla "Şirin'in saçı da sarı ne yaptınız Fiko Bey!" dedi. Eyvah! Hızlıca düşünen Fiko bir an yükselip "Bir kere onun dibi gelmemiş! Peri Kızı çakma değil gerçek sarışın ama sen değilsin!" derken Şebnem de ona "Aaa! Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp diplerimizi mi yarıştıracağız Fiko Bey? Tencere dibin kara sizinki bizden kara unutmayın!" deyiverdi. Fiko kafasındaki peruğu uçmasın diye tutarken Şebnem de ayağını denk al dercesine tek kaşını havaya kaldırmıştı.

Şirin kendi aralarında ne konuştuklarını anlayamasa da ikisinin hallerini tebessümle izliyordu. Fiko'nun da eli ayağı gevşemişti ama tam o anda Kerem'in dışarıya çıkmasıyla konu kaynamıştı. Kız Fiko'nun ilişki durumunu yanlış anlayınca Şebnem de Kerem'in kapıdan çıktığını görür görmez ani bir manevrayla Fiko'yu bırakıp Kerem'in koluna girerek "Aşkım bak doğum günü sahibemiz de geldi. Şirinciğim bu da Kerem oluyor. Hem bu restoranın hem de kalbimin tek sahibi!" deyiverdi. Neyiymiş neyi?

Fiko rahatlayarak "Evet bu sarışının benimle hiçbir ilgisi yok. O ikisi nişanlı yakında da evlenecekler!" derken Kerem de bu sözlerle tuhaf tuhaf ikisine bakmaya başlamıştı. Yine ne olmuştu anlamamıştı ama belli ki Fiko zor bir durumda kalmıştı. Yani ortada ne döndüğünü anlayana dek bozuntuya vermemeliydi.

"Memnun oldum Kerem Bey"

"Ben de çok memnun oldum ama neden dışarıda kaldınız? Şebnemciğim... Sevgili nişanlım! Neden Şirin Hanım'ı kapı önünde tutuyorsunuz içeriye davet etsenize sarı papatyam!"

"Sarı papatyam mı? Kereeeem!"

Bu hoş hitapla eriyip giden Şebnem'i belinden tutarak kendisine doğru çeken Kerem "Detaylara takılma duruma konsantre ol!" dediğinde ona şaşkın şaşkın bakan Şebnem'de "Tamam Kerem seviyorum sevmiyorumun sırası değil anlıyorum" dedi. Bu kız kendi kendine ne anlıyor acaba?

"Buyurun lütfen içeriye girelim"

Kerem'in restoranı işaret ederek Şirin'i içeriye davet etmesiyle onlar Fiko ile birlikte önden geçmiş geri de kalan Şebnem ise Kerem'i kendisine sarı papatyam demesi konusunda sıkıştırarak arkalarından giriş yapmıştı. Yahu adam duruma uyum sağlamaya çalışıp ağzından böyle samimi bir hitap çıkarmıştı bunun altında bir mâna aramaya ne gerek vardı ki şimdi?

"Aman Allah'ım! Burası harika olmuş"

"Gerçekten beğendin mi?"

"Bayıldım Şebnem hepinize teşekkür ederim. Süslemeler de çok güzel olmuş"

"Onları Fikret Bey hazırladı"

"Öyle mi? Zevklerimiz de aynıymış Fikret Bey. Size de çok teşekkür ederim"

"N-ne demek Şşşirin Hanım ri-rica ederim"

Şebnem her ne kadar kıza karşı Fiko'nun açıklarını kapatmak için hazırolda olsa da yine de verdiği cevap sebebiyle kendisini tutamayıp gülmeye başlamıştı. Kerem'in koluna asılıp sinirden gülerek arkasına bakarken "Kekeliyor mu o?" diye sorunca Kerem de kendi gülmesini engellemeye çalışarak "Şebnem gülmesene ayıp" dedi. İyi de kız nasıl gülmesin? Fiko gibi bir adam bu hallere düşer miydi hiç?

●●·٠●●٠·˙

Parti anlamında her şey dört dörtlüktü. Ancak Şirin elinde Fiko'nun hazırladığı kokteyl ile arkadaşlarıyla konuşup eğlenirken Fiko da tam karşısına geçmiş buruk gözlerle içi giderek onu izliyordu. Tabii hâl böyle olunca da olaya el atmak yine Şebnem'e kalacak gibiydi. İçeride doğum günü pastası sunuma hazırlanırken Şebnem ön tarafa gelip yalnız başına duran Fiko'ya elindeki kokteyli uzattı. Fiko tek kelime etmeden içinden şemsiyeli pipeti çıkarıp bir seferde içtikten sonra bardağı bomboş bir halde Şebnem'in eline geri tutuşturdu. Morali çok bozulmuş belliydi bu.

"Fiko Bey..."

"Ne var sarışın?"

"Neden keyfiniz yok sizin?"

"Bu seni neden ilgilendiriyor?"

"Neden ilgilendirmesin ki?"

"İşte onu soruyorum. Neden ilgilendiriyor ki?"

"Ama Fiko Bey siz böyle sürekli benim sorularıma soruyla karşılık verirseniz sağlıklı bir iletişim kuramayız ki!"

"Biz seninle ne zaman sağlıklı iletişim kurduk ki?"

"Uzatmayın Fiko Bey! Her şeyin bir ilki vardır o kadar da kurtarılamayacak durumda değiliz herhalde!"

Üzgün görünen Fiko dirseğini masaya dayayıp eliyle de yanağını tutarken "Beni görmüyor" deyince Şebnem ağzını açıp tek bir kelime dahi edememişti. Arkadaşlarıyla konuşan Şirin'e bakıyordu da kız gerçekten de kendi halinde gözüküyordu. Fiko derin bir iç çekip oturduğu yerden kalkarken Kerem de odasından çıkmış onlara doğru geliyordu. Yanından süklüm püklüm geçen Fiko'ya bakıp "Neyi var?" diye sorduğunda Şebnem yanına oturan Kerem'e "Sevdiği kız onun farkında bile değil Kerem. Fiko Bey Şirin onu görmüyor diye çok üzüldü" dedi. Hayırdır inşallah o da Fiko'nun üzülmesine çok üzülmüş gibiydi.

"Ne yani Fiko'yu görür görmez ona aşık mı olmalıydı?"

"Evet Kerem! Gözleri birleştiği an da etraflarındaki herkes yok olmalı ve orada sadece ikisi kalmış gibi olmalıydı. Gözleri birbirlerinden başka kimseyi görmemeliydi ama öyle bir şey olmadı"

"Böyle şeyler yalnızca filmlerde olur Şebnem"

"Hayır Kerem gerçekte de olur. Olmalı!"

"Belki de onlar için doğru zaman değildir. Birbirlerini tanımıyorlar bile"

"Ya of ya! Şirin'in Fiko Bey'i fark etmesini sağlamalıyız"

"Bunu biz yapamayız ki Şebnem. İki kişi bir araya geldiğinde o kimya ya vardır ya da yoktur zorlamayla olacak iş değil"

"Kerem..."

"Efendim?"

"Sen hiç aşık olmadın mı?"

"Ne?"

"Aşık diyorum! Hiç olmadın mı?"

"Olduğumu sanmışım diyelim"

"Nasıl? İpekböc... Yani İpek ile aranızdaki şey aşk değil miydi?"

"Şebnem!"

"Tamam unut onu. Peki hiç bir kızın gözlerine bakarken dünyada sadece ikiniz varmışsınız gibi hissetmedin mi?"

O sırada önüne bakan Kerem bu soruyla gözlerini yanında oturan Şebnem'e çevirip tam hayır diyecekken sözünü kesmişti. Şebnem meraklı gözlerle ne diyeceğini beklerken tuhaftır ki Kerem'in gözünün önüne onunla olan bakışmaları gelmişti. Banyoda kapalı kaldığı gün küvetten çıkarken burun buruna gelişleri dün yanlışlıkla düşüp yere kapaklanışları ve Şebnem'in ben sana güveniyorum ki Kerem dediği anlardaki göz göze gelişleri bu soruyla birlikte hafızasında yeniden canlanmıştı. Neden olmuştu ki bu şimdi?

Şebnem kendisine bakıp kalan Kerem'e "Hey patron! Kendine gel hu huu!" derken Kerem başını belli belirsiz bir halde iki yana salladıktan sonra toparlanıp "Affedersin ne sorduğunu unuttum. Neyse ben gidip pasta hazır mı diye bir bakayım geciktiler. Sen de boş boş oturma burada davetlilerle ilgilen ne bileyim yap bir şey işte!" dedikten sonra hızla yanından kalkarak arka tarafa doğru gitti.

Kerem aralarında geçen bakışmalar ve o bakışmaların bıraktığı his sebebiyle kafası karışmış bir halde mutfağa giderken onun neden böyle davrandığını anlayamayan Şebnem ise ardından düşünceli gözlerle bakarak "Nasıl istikrarlı bir odunsa yontamıyorum da ben bunu!" dedikten sonra yerinden kalktı. Tabii kalktığı anda da bu düşüncesinden vazgeçerek "Aman ya! O böyle de güzel iyi ki de yontulmuyor. Öyle Okan gibi diğerleri gibi bir tornadan çıkmış Kerem mi olur? Kerem böyle Kerem bir kere bazen fresh bazen odunsu! Başka türlü davranırsa Kerem olmaz ki! Kerem'deeeen bu odunsal ruhu alın geri neyiiii kalır kiii?" dedikten sonra gülümseyerek davetlilerin arasına karıştı.

●●·٠●●٠·˙

"İyi ki doğdun Şirin!

İyi ki doğdun Şiriiiiiin!

İyi ki doğduuuun iyi ki vaaaarsın!

Mutlu yıllar sanaaaaaa!"


Alkışlar eşliğinde üflenen mumların ardından Şirin arkadaşlarının tebriklerini kabul etmeye başlamıştı. Şebnem de bir süredir ne hikmetse ortalarda gözükmüyordu. Kerem karaoke eğlencesini başlatması için gözleriyle onu ararken yanına yaklaşan Fiko "Kerem bu elime geçen ilk ve belki de tek şans lütfen bana bir akıl ver. Ne yapmalıyım? Peri Kızı'nın dikkatini üzerime nasıl çekeceğim ben?" diye sordu. Tam da adamına soruyordu. Kerem'in düşüncesi Şebnem ile konuşurken belli olmuştu zaten.

Arkadaşına vereceği cevabı düşünen Kerem kapıdan giren Şebnem'i görünce düşüncelerine bir son vermişti. Aslında Fiko'ya daha yüzeysel bir cevap verecek gibiydi ama Şebnem'e doğru bakarken o an ağzından bambaşka şeyler dökülmüş ve gözlerini onun üzerinden çekmeden Fiko'ya da "Kendin gibi ol. Saçmalasan da her şeyi mahvetsen de kendin olduğun sürece her zaman bir yolunu bulup günü kurtaracaksın. Şirin seni yaratmaya çalıştığın adam olduğun için değil seni sen olduğun için sevmeli. Diğer türlü hiç sevmesin daha iyi" demişti. Bu da demek oluyor ki kendin olmak konusunda Şebnem ile aynı düşüncelere sahiplerdi.

Onlar kendi aralarında bu mevzuyu konuşurken Şebnem de ikisine şaşkın şaşkın el sallayıp koşturarak yanlarına gelmişti. Geldiği gibi de elindeki şık paketi "Fiko Bey alın bunu" diyerek kendisine boş gözlerle bakan Fiko'ya doğru uzattı.

"Bu ne sarışın?"

"Hediye paketi"

"Keremciğim?"

"Ne oldu Fiko?"

"Ben şimdi senin bu sarı papatyanın saçlarıyla seviyor sevmiyor yapsam bana gönül koyar mısın? Hâlâ kimin doğum günü olduğunu o kıt aklına kazıyamadı. Bugün Şirin dışında doğum günü olmayan herkese hediye aldı bu şapşal!"

Bir kere o hediye paketi Fiko'nun Şirin'e vermesi içindi. Bu Fiko'ya da iyilik yaramıyor he! Şebnem bu sözlerle birlikte gözlerini kısıp spiker ağzıyla da "Evet sayın izleyiciler haber merkezimize ulaşan bilgiye göre Şebnem Çetiner fırtınası yurda yaklaşıyor" dedikten sonra Fiko'nun saçına doğru üflemiş ama üflemeyi biraz abartınca saçın ön taraf hafiften havalanmıştı. Neyse ki kimse görmeden peruk tekrardan yerli yerine oturmuştu da istenmeyen bir durum oluşmamıştı.

Şebnem eliyle gülmesini engellemeye çalışıp "Affedersiniz Fiko Bey!" derken Kerem de affedersiniz dediğini duyunca dudağının kenarıyla gülüp "Eyvah! Yine başladı affedersiniz demeye" dedi. Ahaaa! Bunu duyan Şebnem aniden Kerem'e dönmüştü. Fiko hemen arkadaşını koruyarak "Bakma öyle! Kerem'e zırt pırt affedersin dediğini ben anlattım. Hafızasının seni barındıran kısmı hâlâ sizlere ömür" dedi. Kerem ile Fiko bakışırken Şebnem de ikisinin tavrına bozulup burun bükerek yanlarından uzaklaştı. Birbirlerini korumasalar olmuyordu zaten.

●●·٠●●٠·˙

Karaoke eğlencesinin başlama anı gelmişti. Kerem ses tesisatının başında dururken bir gözü de sahnenin ortasında duran kocaman pakete takılı kalmıştı. Kim koymuştu onu oraya? Ayrıca neden bu konuda bilgilendirilmemişti ki?

Birkaç saniye içinde elinde iki tane mikrofonla geri dönen Şebnem birini Kerem'in eline tutuşturup "Çürük domates stoklarını bitirmek için önce bu bed sesimle ben çıkıyorum. Kıymetini bil patron bunu başka kimse için yapmam" dedikten sonra onun kendisine gülümseyişi eşliğinde sahneye çıktı. Şebnem elindeki mikrofonu sahnedeki ayaklığına yerleştirip deneme yapmak için de şirin bir ses tonuyla "Bir iki bir iki ses denemeee" demeye başladı. Herkes bir anda sahne olarak hazırlanan yere doğru yaklaşmış ve Şebnem'i izlemeye başlamıştı.

Sesi kontrol ederken gülüşmeler olunca kendisini izleyenlere doğru dönen Şebnem gözleriyle tek tek konukları tarayıp "Ses denemesi yaptığım esnada birkaç kişinin çıkış kapısına baktığını görmedim sanmayın. Bunun bir cezası olacak elbet. Kerem tüm kapıları kapatın ve içerde kuş uçurtmayın ceza olarak Şebnem Çetiner mini bir konser verecek!" dedi. Eyvah!

Herkes bu duyduklarıyla oldukları yerde kaykılınca Şebnem de muzur bir ifadeyle sırıtıp "Tamam tamam korkmayın! Söz veriyorum kısa sürecek" dedikten sonra gözlerini Kerem'e doğru şirin bir edayla devirip "Ama siz yine de o sırada Fikret Bey'in hazırladığı kokteyllerden iki üç tane peş peşe içerseniz bu süreci daha rahat atlatabilirsiniz" dedi. Son sözleriyle birlikte Kerem güldüğü belli olmasın diye başını eğmişti. Onun yanağında beliren gamzeyi görmesi aynı Kerem gibi Şebnem'i de gülümsetmişti. Ne tatlı gülüyordu o öyle. Her neyse! Ortam ısındığına göre artık başlayabilirdi herhalde.

"Karaoke açılışını yapmadan önce şu an burada bulunan iki özel insana söylemek istediğim birkaç şey var. İlki bu doğum günü organizasyonu sayesinde tanıştığım ve kendisini de bu kısa süre içerisinde çok sevdiğim sevgili Şirin için. Şirinciğim ben de Kerem'de Fiko Bey'de tüm bu parti hazırlığı süresince bu doğum gününü sanki yıllardır tanıdığımız bir arkadaşımıza hazırlıyormuş gibi heyecan doluyduk. Sanırım senin olumlu enerjin hepimize geçti. Biz seni çok sevdik umarım sen de bizlerle aynı duyguları paylaşıyorsundur. Doğum günün kutlu olsun Peri Kızı. Pastandaki mumlar çoğaldıkça yaşamın daha da çok aydınlansın"

Alkış sesleri yükselirken Kerem'in yanında duran Fiko biraz alınganlık yaparak "Edepsize bak! Hem Fikret Bey diyeceğine Fiko Bey deyip karizmamı çizdi hem de aydınlansın derken bana baktı" dedi. Ne yapmış?

Arkadaşının ne demek istediğini anlayamayan Kerem "Aydınlansın derken sana mı baktı? İyi de ne var ki bunda?" diye sorunca Fiko da Şebnem'e doğru sert bir bakış atıp "Sahneden kelliğime gönderme yapıyor Kerem anlamadın mı? Parlağım ya ben... Yolacağım ben bu kızı etlerini didik didik edeceğim!" deyiverdi. Fiko da yani! Şu an resmen Şebnem'in günahını alıyordu. Kızın hiç de öyle bir niyeti yoktu halbuki. Bu konuşma sırasında Şirin'in kutlaması bitmiş şimdi de sıra Şebnem'in sesleneceği ikinci kişiye hediyesini vermesine gelmişti.

"Biliyorum konuşmayı biraz uzattım ama lütfen bana benim için çok önemli olan birine teşekkür etmem için kısa bir zaman daha ayırın çünkü bu benim için gerçekten çok önemli. Kerem bu sefer ki teşekkürüm sana..."

gtyrkmh.gif


Kerem elinde mikrofonuyla ne diyeceğini bilemeden Şebnem'e bakıp kalmıştı. Böyle bir şey yapmasını beklemediği çok açıktı. Şebnem yüzüne yerleştirdiği hoş gülümsemesiyle Kerem'e doğru bakıp "Seninle nasıl karşılaştığımızı hatırlamadığını biliyorum ama sen o gün bana farkında olmadan çok büyük bir iyilik yaptın Kerem. O gün bana ne kadar kızsan da söylensen de yine de o içindeki iyi adamı dinlemeyi seçip bana yardım elini uzatarak hayatımı kurtardın. O kadar zor bir durumdaydım ki ne yapacağımı bilmeden dolanıp duruyordum ve karşıma şükürler olsun ki sen çıktın. Bunun için gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum. Bana o an yardım etmek bir yana bana kalabilmem için defalarca evini açıp kendi düzeninden oldun. Bana iş konusunda ne kadar güvenemesen de yine de ihtiyacım olduğunu öğrendiğin anda restoranınızda çalışmama izin verdin. Ailen sayesinde hayatımda hiç şahit olmadığım güzelliklere şahit oldum. Bir yabancı olarak evinize adım attığım andan itibaren sevgi dolu bir ailenin sıcaklığını bana o harika insanlar sonuna kadar hissettirdi. Bu konuda çok şanslısın ve görüyorum ki bunun da farkındasın. Sadede gelsem doğum gününün selameti açısından iyi olacak çünkü yine ön sıra hafiften kaykılmaya başladı" dedikten sonra gülerek arkasındaki büyük paketi öne doğru getirdi ve "Kerem yanıma gelir misin lütfen" dedi.

Sahnenin yanında ne düşüneceğini bilemeden öylece duran Kerem kendisine "Hadi gel Kerem!" diyen Şebnem'in uzattığı eli tutarak sahneye çıkmıştı. Şu an bunun olduğuna inanamıyordu. Şebnem de yanına geçen Kerem'in koluna girip çok samimi duygularla "Seni ne kadar çıldırtsam da sinirlendirsem de bu zor günlerimde beni hiçbir zaman bırakmadığın ve her şeye rağmen koruyup kolladığın için teşekkür ederim patron. Yaptıklarını hiç unutmayacağım. Gönlümde çok özel bir yere sahipsin ve hep de öyle kalacaksın" dedikten sonra paketi ona doğru yaklaştırıp "Bu senin için. Başının belasından küçük bir teşekkür hediyesi. Beni sakın unutma tamam mı?" dedi.

Kerem gerçekten çok şaşırmıştı. Kırk yıl düşünse Şebnem'den böyle bir hareket geleceğini tahmin edemezdi. Kerem paketi tutup dili tutulmuş bir halde bakarken Şebnem ona gülümseyip "Hadi açsana. Merak etme kötü bir şey değil" dedi. İyi de Kerem o yüzden bakmıyordu ki.

"Ne oldu Kerem?"

"Veda eder gibisin"

"Bilmem öyle mi oldu?"

"Biraz"

"Ne zaman olacağını bilmiyorum ama bir gün o vedayı yapmak zorunda kalacağım Kerem ama o gün bugün değil daha başına çok ekşiyeceğim merak etme. Benden bu kadar çabuk kurtulamazsın"

"Aah! İşte benim tanıdığım Şebnem de bu!"

"Hadi aç Kerem insanlar çürük domates arayışına girdi bile"

"Tamam ama bana yardım et olur mu? Paket açmak konusunda hiç de başarılı değilimdir"

Şebnem'in de yardımıyla paketi açan Kerem gözlerine inanamamıştı. Şebnem ona ses tesisatı baktıkları gün görüp beğendiği gitarı almıştı. Öyle böyle bir gitar da değildi. En sevdiği grubun imzasını taşıyan çok özel bir gitardı.

Gördüğü şeyin şaşkınlığını yaşayan Kerem gözlerini Şebnem'e çevirerek "Bunu nasıl aldın? Ben bunu kabul edemem Şebnem çok pahalı bir hediye bu" dediğinde gitarı yerinden çıkarıp Kerem'in eline veren Şebnem de "Hediyenin büyüklüğü küçüklüğü değil hangi duygularla verildiği önemlidir Kerem. Hem senin yaptıklarının yanında bu ne ki? Bak eğer kabul etmezsen beni çok kırarsın haberin olsun" dedi. Hem verilen hediye geri çevrilmez. Bu çok ayıp olur.

Birbirlerine uzun uzun baktıktan sonra gülümseyerek "Gel buraya tatlı belam benim!" diyen Kerem sıkı sıkı sarıldığı Şebnem'e o anki saf duygularıyla bir itirafta bulunup "Ben hatırlıyorum Şebnem. Seninle geçirdiğim her anı saniyesine kadar hatırlıyorum" dedi. Sonunda inadı bırakmıştı ama bu onu kurtaracak mıydı? Tabii ki hayır!

Şebnem itirafını duyup geri çekildikten sonra yüzündeki tatlı gülüşle Kerem'e bakarak "Tombala! Ben de senin hatırladığını ve hatırlamıyorum diyerek bana yaptığın işkencelerin her saniyesini hatırlıyorum Kerem" dedi ve Kerem'in şaşkın bakışları altında da mikrofonunu açık konuma getirip "Şimdi sıkı tut bakalım şu mikrofonu ceza olarak yılın en kötü düetine beraber imza atacağız. Aa! Eğer ben görmeden sahneden inmeye kalkarsan da yapacaklarımdan sorumlu olmam sonra neden önceden uyarmadın deme" dedi. Ooouuuv!!!

"Karaoke zamanııııııııııı!"

Şebnem Kerem'in elindeki gitarın kablosunu Fiko'ya uzatıp amfiye takmasını istedikten sonra ayaklı mikrofona geri dönüp davetlilere de "Evet şimdi de eğlence zamanı! Tüm zamanların "en iyi" düetini dinlemeye hazır mısınız?" diyerek herkesi coşturdu. Millet coşmuş bekliyordu da aynı şey Kerem için geçerli değildi.

"Şebnem ne yapıyorsun? Ben şarkı falan söyleyemem. Hele ki bu kadar insanın içinde!"

"Ben de söyleyemem Kerem ama ne demişler bir elin nesi var iki elin sesi var"

"Yapamam diyorum!"

"Yaparsın yaparsın! İşte karşınızda Şebneeeeem Kereeeem!"

"Beklentiyi yükseltme bari!"

"Şişşt! Bir sus Kerem müzik başladı. İlk kıta benim ikinci senin nakaratta ortak hadi!"

"Of Şebnem off!"

"Oflama bana Kerem!"


Şebnem
Kelimeler kısa anlamsız
Yüzümde bir telaş
Anladım geldi zamanı
Ayrılık yavaş yavaş
erdxtcfygjuıj.gif

Şebnem&Kerem
Beni beni sinene sar
Sevdamı gönlüne sal
Öldürür bu canı bu firar
Benim senden başka neyim var


Kerem
Çözemedikçe bağlandım
Ben esir sen esrar
Kolay değil çok alıştım
Ayrılık yakar yıkar


Kerem şarkının ilk bölümünü tedirgin bir şekilde atlatırken ikinci kısımda çaldığı gitarı boynundan indirip Şebnem ile karşılıklı ve gayet uyumlu bir şekilde şarkının kendisine düşen kısmını söylemeye devam etmişti. Düetleri düşündükleri kadar da kötü olmamıştı. Tamam belki bir müzik şirketinden teklif meklif almazlardı ama yine de ikisi de herkesi coşturacak kadar iyi performans göstermişlerdi.

rstjyktu.gif


Son bölümü göz göze bakarak birbirlerine doğru söyledikten sonra alkışların yükselmesiyle iyice gaza gelmişlerdi. Müziğin son saniyelerine uygun bir şekilde hem söyleyip hem de dans ederken Şebnem "Beni beni sinene sar sevdamı gönlüne sal" kısmında elini tuttuğu Kerem'e doğru dolanmış karşılıklı gülerken final pozunu da Kerem'in Şebnem'i hafifçe eğmesiyle "Öldürür bu canı bu firar. Benim senden başka neyim var?" diyerek burun buruna yapmışlardı.

O anla birlikte derin bir sessizlik olmuştu. Ama niye öyle olmuştu ki? Alkış seslerinin duyulması gerekmiyor muydu? Gerekiyordu ve şu anda da restoranın içi "Bir daha! Bir daha!" sesleriyle inliyordu. Tabii bunu birbirlerinin gözlerinde kaybolan Şebnem ile Kerem fark edemiyordu. Kalbini titreten birinin gözlerine bakarken dünyada sadece o ve sen varmışsın gibi hissetmek bu olmalıydı. Bu kişi Kerem için Şebnem... Şebnem için de Kerem miydi yani? Basbayağı öyle olmuştu. İkisi de o an birbirlerine karşı her zamankinden farklı şeyler hissettiklerini kabul etmeliydi.

Kerem kendilerini izleyen onca insanı umursamadan Şebnem'i son derece yavaş bir hareketle kaldırmış yüz yüze geldikleri anla birlikte de elini belinden çekmeden sanki ona bir şey söylemek istiyormuş gibi bakmaya başlamıştı. Ancak kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyor gibiydi. Şebnem'de ondan farklı değildi. O çenesi düşük kızdan şu an eser yoktu. Acaba Kerem'in kalbi de onunki gibi delicesine atıyor muydu? Delicesine atıyor muydu bilinmez ama Şebnem'e karşı hissettiği şeyin Kerem'i etkilediği açıktı.

Kerem sonunda konuşmaya karar vermiş olmalı ki oldukça sakin bir ses tonuyla "Şebnem..." dedi. Çok da güzel bakıyordu. Böyle gözlerinin içine içine bakıyor Şebnem'de bu yüzden gözlerini ondan ayıramıyordu. Of! Şimdi pat diye seni seviyorum demesin bu deve! Valla Şebnem bunu kulaklarıyla duyarsa parti falan dinlemez şuracığa düşer bayılırdı.

Şebnem kalbi ağzında bir halde sessizce "Efendim Kerem?" dediğinde Kerem tam dile gelecekti ki Fiko onlara doğru yaklaşıp elindeki telefonu Şebnem'e uzatarak bir süredir zır zır çaldığını söyledi. Aah be!

Kimdi bu münasebetsiz ya! Şebnem telefonunu alsa da yine de bakışlarını Kerem'e çevirip "Sen ne diyecektin Kerem?" diye sordu. Gözü ısrarla çalmaya devam eden telefona takılan Kerem başını iki yana sallayarak "Önemli bir şey değildi. Hadi sen telefonuna bak bu kadar ısrarla çaldığına göre o daha mühim olmalı" dedi. O böyle deyince de telefonu açmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. Şebnem gözlerini kaçırıp "Hemen dönerim" dedikten sonra kenara geçip telefonunu açtı.

Tam karşısında da Kerem oturuyor ve bakışları da ister istemez bir noktada buluşuyordu. Kerem'in orada ne demeye çalıştığını çok merak etmişti ve bu lanet olası telefon yüzünden de öğrenememişti. Aah! Lanet olası telefonun çalma nedeni de Melismiş!

"Melis seni ilk gördüğüm yerde paralayacağım! Aramak için bundan daha uygunsuz bir an yakalayamazdın"

"Şebnem sen ne yaptın?"

"Henüz bir şey yapamadım ama aramasaydın yapacak uygun bir şey illaki bulurdum. Kerem bana ne diyecekti acaba? Of Melis off!"

"Bırak sızlanmayı! Bak Şebnem şimdi sana bir şey soracağım ve bana bir kere de cevap vereceksin tamam mı?"

"Neler oluyor Melis?"

"Şebnem tamam mı dedim!"

"Tamam sor"

"Sen kredi kartını mı kullandın?"

Bu soruyu duyar duymaz buz kesen Şebnem korku dolu bir sesle "Neden soruyorsun?" dediğinde Melis aniden yükselerek "Kullandın değil mi? Şebnem şu durumdayken bunu nasıl yaparsın? Ben sana ne olursa olsun nakit paranla idare et kartını da kullanma demedim mi?" diye bağırdı. Şebnem bakışlarını kendisine endişeyle bakan Kerem'e döndürüp dudakları titreye titreye "Param yetmiyordu kartı kullanmam gerekti. Bu benim için çok önemliydi Melis" dedi. Gitar parasının nereden geldiği de bu vesileyle ortaya çıkmıştı tabii.

eyrsutdıyf.gif


"Tamam her ne olduysa olmuş artık yapacak bir şey yok. O halde şimdi beni iyi dinle tamam mı? Şebnem şu an her neredeysen hemen bavulunu topla ve oradan olabildiğince uzaklaş"

"Melis ben hiçbir yere gidemem. Şimdi olmaz"

"Şebnem zaman kaybedemezsin! Okan izini bulmuş seni almaya geliyor"

Şebnem beyninden vurulmuşa dönmüştü. Ne demek Okan izini bulmuş onu almaya geliyormuş! Kalbi korkudan o kadar hızlı atıyordu ki biraz daha zorlarsa infilak etmesi işten bile değildi. Olmaz ya... Şimdi olmaz. Ne olur şimdi olmasın.

Kerem'e bakarak gözlerinin dolmasını engellemeye çalışan Şebnem ne yapacağına hızlıca karar vermeye çalışırken Melis'in "Şebnem yalvarırım orada olma nedenini unutma. Ailen seni bu kaba saba adamla zorla evlendirmeye çalıştı. Şimdi seni bulduklarında da yarım kalan işlerini bitirmek isteyeceklerdir. Bunu mu istiyorsun? Okan'ın yanında süs bebeği gibi durup her söylediğine boyun mu eğeceksin? Yaşamak istediğin hayat bu mu?" demesiyle bir araba sesi duyulması da bir oldu.

Melis'e kapatması gerektiğini söyleyip kapıya doğru yürürken o kaçınılmaz sona da adım adım yaklaşıyordu. Korktuğu birazdan başına geleceğe benziyordu çünkü. Kenara geçip restoranın karşısındaki arabaya bakarken yanına gelen Kerem'in "Kötü bir şey mi oldu Şebnem neyin var?" diye sormasıyla zorlukla yutkunup gözlerini restorana doğru bakan Okan'dan ayırmadan "Beni buldular Kerem! Okan burada ve beni geri götürmeye geldi" dedi.

sedrtfgyuhı.jpg


12.Bölümün Sonu
•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
Son düzenleme:
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
2.SEZON

wesrtfyuı.png


13.Bölüm : Nişanlının bir nişanlısı mı var Kerem?

"Beni buldular Kerem! Okan burada ve beni geri götürmeye geldi"

Şebnem artık sona geldiğini anlamıştı. Okan'a bakarken ne yapacağına hızlıca karar vermeye çalışıyordu ancak o vızır vızır işleyen kafası şu an ona bu konuda hiç yardımcı olmuyordu. Belli ki Okan'ın burada oluşu onda büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Şebnem bu haldeyken Kerem'de çatık kaşlı bir ifadeyle Okan'ın telefonla konuşarak arabasından çıkışını izliyordu. Nereden çıkmıştı ki bu adam şimdi? Ayrıca Şebnem bu kadar korktuğuna göre pek de tekin biri değil gibiydi.

setdrgyuhk.gif


Kerem yanında dili tutulmuş gibi duran Şebnem'e bakarken onun gözlerini çaresizce kendisine çevirmesiyle bir karar vermişti. Şimdi durmak değil harekete geçmek vaktiydi. Kerem bir Şebnem'e bir de Okan'a baktıktan sonra "O dediğin o kadar da kolay değil! Seni hiçbir yere götüremez. Denerse de bu onun için hiç iyi olmaz" dedi ve Şebnem'i elinden tutup doğum günü sebebiyle eğlenen insanlara da "Soran olursa bu kızı tanımıyorsunuz asla da bir yerde görmediniz!" deyip kalabalığın içinden geçerek arka tarafa doğru gitmelerini sağladı.

Onların bu telaşını gören Fiko ne olduğunu anlayamasa da yine de elindekileri bıraktığı gibi peşlerine takılmıştı. Bir sorun olduğu belliydi. Kerem hızlı adımlarla depo gibi kullandıkları odaya girip Şebnem'in elini bırakarak tam pencerenin önündeki dolabı itmeye yeltenmişti ki içeriye giren Fiko "İkinizin neyi var? Gören de sizi hayranlarından kaçan üçüncü sınıf popstar zanneder" deyiverdi.

Fiko'yu duysa da ona hiçbir şey söyleyemeyen Şebnem korkudan odanın içinde dört dönüyordu. Nasıl kurtulacaktı ki buradan? Değil Okan ile karşı karşıya gelmek onun varlığını bile hissetmek istemiyordu ki. Aa! Bir de ailesi vardı tabii. Okan kendisini ailesinin önüne attığında asıl başı o zaman belaya girecekti. Şebnem bir o yana bir bu yana giderken yaşadığı korkuyla iyice paniklemişti.

"Fiko Bey hani bana seni 450 derecelik fırına sokar sonra da restoranın kapısına "Tadilat nedeniyle kapalıyız" yazarım demiştiniz ya..."

"Kafamı attırırsan bu defa sadece söylemekle kalmam direkt icraata geçerim!"

"İzin veriyorum şimdi yapın! Valla gıkım çıkmayacak Fiko Bey başka türlü kurtulamam ben bu adamdan!"

Nasıl yani? Fiko şaşırmış bir halde bakarken haklı olarak onun kimden bahsettiğini anlayamayıp "Kimden kurtulamazsın Kerem'den mi?" diye sorunca Şebnem de olduğu yerde tepinerek "Hayır Fiko Bey hayır! Kerem gibi adamdan niye kaçayım ben Allah aşkına!" diye bağırdı. O sırada Kerem dolabı çekip pencereyi açmış ve "Hadi Şebnem buradan çık" demesiyle de Fiko ciddi anlamda bir terslik olduğunu anlamıştı.

"Kimden kaçıyor bu şapşal?"

"Okan'dan Fiko Bey!"

"Okan da kim?"

"Nişanlım!"

"Ne! Nişanlının bir nişanlısı mı var Kerem?"

"Şebnem benim nişanlım değil ki Fiko!"

"Herkesin içinde nişanınızı ilan ettiğinize göre Şebnem resmen senin nişanlın sayılır"

"Sayılmaz!"

"Sayılırım Kerem hiç bu yönden düşünmemiştim ama Fiko Bey doğru söylüyor"

"Sen bir sus Şebnem!"

"Hâlâ bu kıt akıllının neden kaçtığını söylemediniz. Neler oluyor burada?"

Fiko bunu sorarken vakit kaybetmemek adına hemen Kerem'in yanına gelen Şebnem önce bir çıkacağı yere bakıp sonra da Kerem'e doğru dönerek çekici bakışlarla "Ayaklarımı yerden kes Kerem" dedi. Bu çekici tavırla afallayan Kerem "Ne!" derken gözlerini kocaman açan Şebnem de "Kaldır beni Kerem şu kazık kadar boyun bir işe yarasın bari!" dedi. He! Öyle dese ya...

Şebnem kollarını açarak "Kerem hadi bakma öyle gelecek şimdi!" derken Kerem de ona ters ters baktıktan sonra belinden tutup kızın gözlerine bakarak üçe kadar saydı ve Şebnem'i tek hamlede pencereye doğru kaldırdı. Şebnem de onun kendisini pencereye doğru kaldırmasıyla oturduğu yerden hemen etrafı kontrol etmeye başlamıştı.

Oops! Ancak bir sorun vardı. Şebnem tam camdan çıkacakken yüzünü buruşturup aniden geri dönerek "Kerem indir beni indir!" dedi. Kerem onu indirirken ne olduğunu sorunca Şebnem de korku içinde "Buradan elimi kolumu sallayarak çıkamam. Okan'ın adamları restoranın etrafını sarmış. Yandım ben! Onunla gitmek istemiyorum Kerem ne olur bir şey yap!" dedi. Evet bir şey yapmalıydı ama ne?

O sırada aksilik bu ya Şirin'de doğum günü ile ilgili bir aksaklık olduğunu düşünüp ne olduğuna bakmak için yanlarına doğru geliyordu. Üçü de düşünürken Kerem bu yaşanan kaosa bir son verip "Ben gidip bu Okan denilen adamla konuşacağım zaten başka çaremiz de yok. Şebnem gitmek istemediği sürece onu kimse alıp bir yere götüremez. Buna izin verecek değiliz. Hiç kimse bir kadını buradan zorla götüremez. Bu nişanlısı olsa bile!" diyerek tam kapıya doğru gidiyordu ki Fiko aklına gelen bir düşünceyle "Kerem bekle!" diye seslenip durmasını sağladı.

Bu seslenişle duran Kerem arkasını dönerken Fiko da yanına yaklaştığı Şebnem'e "Hâlâ aptal bir sarışın olduğunu düşünüp seni marine ederek şişe takmak istiyorum" dedi. Ee! O lafa böyle girince fena halde köpüren Şebnem de tam "Bana bak kelaynak kuşu dua et şu an topun ağzındayım yoksa seni..." diyordu ki onun lafını kesen Fiko aniden yükselip "Bir sus hemen anlamadan dinlemeden parlama sarı çıyan!" dedi. Ne oluyor be!

İkisi de gözlerini kısarak birbirlerine tehditkar bakışlarla bakarken Fiko beklenmedik bir şekilde ifadesini yumuşatıp "Tamam belki çok iyi anlaşamıyoruz birbirimizi de sevmiyoruz ama sen yine de bu müessesenin güzide olmasa da şöyle böyle bir elemanısın. Ayrıca seni benden başka hiç kimse korkutamaz. Kerem haklı seni o nişanlı bozuntusuna yem edemeyiz!" diyerek başındaki peruğu çıkarttı ve yavaşça Şebnem'e doğru uzattı. Belli ki bu sefer kılık değiştirmesi gereken kişi Şebnem'di.

Şebnem masum bakışlarla bir peruğa bir de Fiko'ya bakarak "Ama Fiko Bey siz içeriye böyle pasparlak giderseniz Şirin sizin hakkınızda ne düşünür? Hem onca çaba onca hazırlık ne olacak?" diye sordu. Fiko'nun yüzü asılmıştı. Peri Kızı onu zaten görmemişti ki. Belki de hiçbir zamanda görmeyecekti. Fiko onun için sadece doğum gününde süslerini doğru asan adam olarak kalacaktı. Ve bu da Fiko'nun canını çok acıtmıştı.

İyi mi olacaktı kötü mü olacaktı belli değildi ama Şirin odaya doğru yaklaşırken onların bu konuşmalarına şahit olmuştu. Fiko peruğu Şebnem'in ellerine tutuşturup "Yıllardır restoranın önünden her geçişini bir gün karşılaşacağız ve masalımız işte o zaman başlayacak diye düşünerek izledim. Ama bu sadece hayal olarak kaldı. Karşılaştık ama o beni görmedi. Farkıma bile varmadı. Belki de kendim olmadığım bambaşka bir adam gibi görünmeye çalıştığım için beni fark etmedi. Onun karşısına birine benzeyerek değil ben olarak yani gerçek biri olarak çıkmalıydım. Kerem'in de dediği gibi Şirin beni yaratmaya çalıştığım adam olduğum için değil beni ben olduğum için sevmeli. Diğer türlü hiç sevmesin daha iyi" dedi. Kapının önünde onları dinleyen Şirin bu sözlerden etkilenmişe benziyordu. Fiko tamamen kendisi olunca Peri Kızı'nın da görüş alanına girmişti. Olması gereken de buydu sanki.


tumblr_n0kod8IJQi1trz3y8o1_500.gif


Şebnem ise ağlak bir ifadeyle çenesini titretip Fiko'ya sarılarak "Ay Fiko Bey! Sizin de bir kalbiniz varmış" deyince o duygusal atmosfer Fiko'nun bu söze "Bir kalbim olmasa karşında kanlı canlı durur muyum şapşal! Saçmalamayı kes ve hemen tak şu saçma salak peruğu!" demesiyle yeniden normal haline geri dönmüştü.

Şimdi yapılacak iş de belliydi.

Bu defa da değişim Şebnem için başlasın!


Şebnem peruğu takmak üzere düzeltirken Kerem'de onun sapsarı saçlarını tepede toplayarak yardımcı olmaya çalışıyordu. Okan geldiğinde onu oyalama görevi de Fiko'ya verilmişti. Şebnem ile Kerem işlerine acele ile devam ederken Fiko'da kapının önünde elindeki çantasına bakarak gelen Şirin ile deyim yerindeyse kafa kafaya tokuşmuştu. Oops!

İkisi de can acısıyla başını tutarken Fiko'nun gözleri onu karşısında görür görmez pörtlemişti. Nasıl pörtlemesin? Peri Kızı'nın dikkatini çekeyim diye diye az kalsın daha fazlasını yapıp kızın kafasını kırıyordu.

Şirin toparlanır toparlanmaz utangaç bir tavırla gülümseyip "Affedersiniz Fikret Bey benim hatam sizi görmedim" dediğinde Fiko da buruk bir halde ve neredeyse kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla "Görmediğini görebiliyorum Peri Kızı" deyiverdi. Şirin ne dediğini anlayamasa da koluna dokunup orada olma sebebini belli ederek "Şey... Ben aslında size yardım etmek için gelmiştim" dedi. Fiko'ya mı dokundu o? Yardım da mı edecekmiş? Kime? Yok artık! Hâlâ mı dokunuyor? O el Şirin'in mi? Fiko'yu kaybediyoruz... Dıııııııııııııt!

Fiko yine kilitlenirken Şebnem ikisini o halde görerek "Şirin Fiko Bey yine error verdi. Sistemi çökertmeden bas çimdiği!" diye bağırdı. Düşünecek zaman yoktu. Şirin'in Şebnem'den aldığı yetkiye dayanarak attığı çimdiğin hissiyle yerinde hoplayan Fiko kendisine gelip o gazla "Sakın korkmayın! Ben şimdi o nişanlı bozuntusuna haddini bildiririm!" diyerek bir hışımla dışarıya çıktı. Şirin ardından bakıp gülerken bir yandan da yürüyerek Şebnem'in yanına gelmişti. Aslında orada olması Fiko kadar Şebnem ve Kerem'i de epeyce şaşırtmıştı.

Şirin elindeki çantadan bir göz kalemi ve far çıkarıp Kerem'in eline tutuşturduktan sonra Şebnem'in boş boş bakması eşliğinde de "Sizi duydum ve yardım etmek istiyorum. Hadi biraz tarzını değiştirelim de peşindeki her kimse seni tanımasın" dedi. Şebnem ile Kerem birbirlerine manasızca bakarken Şirin hiç vakit kaybetmeden değişime dair işlemlere başlamıştı. Kaşları farklı bir renge boyanıp artistik bir göz makyajıyla da tanınmaz hale gelen Şebnem artık Şebnem olmaktan çıkmıştı. Şu an Zuhal Hanım bile gelse kendi kızını tanıyamazdı herhalde.

●●·٠●●٠·˙

İçeride hummalı çalışmalar sürerken Fiko'da arka taraftan çıkar çıkmaz Okan'ın restorana girdiğini görmüştü. Aah! Tam bir artist bozuntusu! Onun cool yürüyüşünü ağız burun bükerek izleyen Fiko kendi kendisine konuşurken Okan da gözü davetlilerin arasında gezinerek "Bu restoranın sahibi kim?" diye sordu.

Fiko onu baştan aşağıya süzüp yine takma kimliğini kullanarak "Buyurun ben Kayhan Çelikbilek! Size nasıl yardımcı olabilirim?" deyiverdi. Ah be Fiko! Soyadı tamam güzel hoş da şu fındık kadar görünen ufacık halinle pek bir uyumsuz kaldı onu ne yapacağız?


gdrtfhgyjk.gif


"Bu restoranın sahibi siz misiniz?"

"Yetkili kişilerinden biriyim. Kerem Bey bugün gelmedi ama sorun değil çünkü ben varım!"

Okan sert bakışlarıyla ceketinin cebinden Şebnem'in bir fotoğrafını çıkarıp Fiko'nun önüne koyarak "Bu kızı arıyorum. Adı Şebnem Çetiner. Bana sizin yanınızda çalıştığını söylediler" dedi. Bu bilgiye büyük ihtimalle Şebnem'in gitarı satın aldığı yerden ulaşmıştı.

Fiko yutkunup tek kaşını kaldırarak resmi eline alırken o sırada yanlarından el ele kola kola geçen Kerem ve Şebnem'e bakıp önce bir gözleri pörtlese de hemen durumu anlayıp "Bunu saymayız yine bekleriz efendim" dedikten sonra onlara bakmaya yeltenen Okan'a dönüp "Evet bu kız bizimle çalışıyordu ama şükürler olsun ki çıkışı eline verildi" dedi. Okan arkasını dönüp kapıdan çıkan Kerem ile Şebnem'e şüpheli gözlerle baktıktan sonra Şebnem'i tanıyamayıp Fiko'ya doğru dönerek "Peki nerede bulurum ben bu kızı? Ayrılmadan önce size nereye gideceğini söyledi mi?" diye sordu.

O anlarda Şirin de Fiko'nun yanına gelmiş arkasında durup konuşmalarını dinliyordu. Fiko kendisinden gayet emin bir tavırla "Açık konuşmam gerekirse o sarı çıyanla alakalı hiçbir şey bilmek istemiyorum. İçimden cehenneme kadar yolu var demek geçiyor ama gidenin ardından bunu açıkça söyleyecek kadar da gaddar biri değilim. Bu tarz kötü düşüncelerin içimde kalması daha doğru olur" derken koluna girip her şeyin yolunda olduğunu belli eden bir tebessümle kendisine imalı bir şekilde bakan Şirin'i görünce yine geri geri kaykılmaya başlamıştı. Ancak Şirin bunu fark edip onu sıkıca kavrayarak Okan'a da "Fotoğrafa bir de ben bakabilir miyim?" diye sordu.

Fotoğrafı verdiğinde Şirin resmi inceleyip bakışlarını dikkatle kendisine bakan Okan'a çevirerek "Siz Şebnem'i mi arıyorsunuz?" dedi. Ne diyordu bu kız Allah aşkına? Peri kızı dedik bağrımıza bastık yaptığı şeye bak! Bir de az önce çıktılar desin de tam olsun bari!

Ancak durum öyle değildi. Şirin gayet güven veren bir sakinlikle hiç telaş yapmadan "Şebnem ile tanışmıştık kendisini çok sevdim ama o artık burada değil" dedi. Fiko bu duyduğuyla rahatlayıp soluklanırken Okan da Şirin'e Şebnem'in nereye gittiğini bilip bilmediğini soruyordu. Şirin bildiğini söyleyince de Fiko'nun tiki yine kendisini belli etmeye başlamıştı.

Fiko'nun gözü peş peşe seğirirken Şirin fotoğrafı geri verip "En son görüştüğümüzde bana veda etmişti. Anladığım kadarıyla Karadeniz tarafında yaşayan bir arkadaşına doğru gidiyor ama kim olduğunu bilmiyorum" dedi. Okan resmi cebine atıp bilgilendirme için teşekkür ederek çıkarken Fiko'da yan gözle Şirin'e doğru bakıp "Ka-Karadeniz mi?" dedi. Şirin'de bu soruya karşılık tatlı tatlı omzunu silkelemişti.

"Ne yapayım bir anda aklıma öyle söylemek geldi. Övünmek gibi olmasın ben Karadeniz kızıyım da..."

"Uy ne diyusun?"


mnghjmh.png


"Efendim?"

"Ula şindi faka bastuk ne diyirum ben? Haçan Türkçem mutasyona uğradi şivelenip duruyiiii!"

"Fikret Bey siz iyi misiniz?"

"Bilmirum içimde laz uşakları kemençe eşliğünde tepinip duruyii engel olamirum"

"Ne?"

Görünen o ki Fiko'nun yine çimdiklenip fabrika ayarlarına geri döndürülmeye ihtiyacı vardı. Fiko konuşmasını düzeltmeye çalışırken Okan'da arabasına yaklaşıp yanına gelen bir adamına dikkatlerini çeken bir şey olup olmadığını soruyordu. Aah! İşte şimdi gerçekten faka basmış bulunmaktaydılar.

"Şebnem Hanım ile ilgili henüz yeni bir bilgimiz yok ama az önce dışarıya çıkan Kerem Günsür'ü takibe aldık efendim"

"Kerem Günsür mü?"

"Bu restoranın sahibi efendim Şebnem Hanım'ın patronu. Kendisi az önce bir kızla çıkıp uzaklaştı ama Mustafa peşlerinde"

Okan'ın gözünün önüne yanından müşteriymiş gibi geçen Kerem'in görüntüsü gelmişti. Yanındaki kızla sarmaş dolaş çıkarken Kayhan denen adam da ona Kerem'in bugün gelmediğini söylemişti. Belli ki onları korumak için yalan söylemişti. Okan burnundan soluyarak "O yanındaki kız Şebnem'di! Hemen bulun onları sakın kaçırmayın" dedikten sonra arabasına binip adamı Mustafa'nın ne tarafta olduğunu öğrenerek peşlerine takıldı. Eyvahlar olsun!

●●·٠●●٠·˙

Okan duruma uyanırken Şebnem ile Kerem'de caddede büyük bir hızla yürüyüp oradan uzaklaşmaya çalışıyordu. Kerem dikkat çekmesin diye kolunu omzuna attığı Şebnem'i sıkı sıkı tutarken bir yandan da "Sakın arkana bakma Şebnem hızıma ayak uydur yavaşlamamalıyız" dedi. Ancak sanki Kerem öyle dememiş gibi Şebnem sürekli onun omzunun ucundan takip edilip edilmediklerini kontrol ediyordu. Bunu yapıyordu çünkü az önce ayak sesleri duymuş ama baktığı anda ses kesilmişti. Doğal olarak da kuşkulanmıştı tabii.

"Kerem sence dikkat çekmeden uzaklaşabildik mi? Ben öyle olduğunu düşünemiyorum çünkü nedense arkamızda biri olduğunu hissediyorum"

"Bilmiyorum Şebnem ama şu köşeyi dönünce bir taksi durağı var. Hemen Samet'in stüdyosuna gidip Fiko'dan haber çıkana dek orada saklanmamız gerek"

"Kerem?"

"Ne oldu?"

Şebnem araba sesi duyup çaktırmadan arkalarına bakarken "Kahretsin!" deyince Kerem'de yanlarından hızla geçen Okan'ın arabasını fark edip aniden durdu. Şebnem görüntü anlamında olmasa da içten içe çok paniklemişti ve bunu da "Niye kabak gibi orta yerde duruyoruz Kerem kaçsak ya!" diyerek belli etmişti.

Kerem Okan'ın arabasının durmak için yavaşladığını anlayınca gerçekten gitme vakti olduğunu anlamıştı. Sol tarafında kalan dar yola bakıp Şebnem'i elinden tutarak hızla o yöne doğru koşarken Okan'da onları fark edip geri geri gelmeye başlamıştı. Tabii işareti alan adamı ondan önce peşlerine takılmıştı bile. Okan arabasıyla farklı bir yoldan giderken Şebnem'de Kerem'in hızına yetişmeye çalışıp tabana kuvvet kaçıyordu.

"Kerem çok hızlısın dalağım patlayacak!"

"İstersen oturup bir limonata içelim Şebnem?"

"Ne?"

"Koş Şebnem kooooş!"

"Tamam Kerem Forrest Gump diyorsun anlıyorum"

"Senin neler anladığını bir de ben anlasam!"

"Ne?"

"Bir sus Şebnem bir sus!"

İkisi de koştur koştur ara sokaklardan geçerken eyvahlar olsun ki önlerine karşı apartmanlarındaki şen dul teyze yani Fatma Hanım çıkmıştı. Kadıncağız pazar torbalarıyla kan ter içinde "Aaa! Kerem seni Allah mı gönderdi?" diye sordu. Şu an olmaz ya!

Şebnem hızla Kerem'e bakarken gitmeleri gerektiğini söyleyen Kerem'de kadının bir türlü önlerinden çekilmeyip "Durun canım nereye? Nurten'den aldım haberleri eee evlilik ne zaman? Ay arayı çok uzatmayın hâlâ gençken bir ağız tadıyla göbek atayım düğününüzde belki benim de kısmetim çıkar belli mi olur" dedi. Kadın söylediği şeyle yandan yandan gülünce Şebnem gözlerini kocaman açıp "Bu göbekle kısmeti çıkacağını düşünüyor mu gerçekten? Bana kazara bir çarpsa üç ay komada kalırım be!" deyiverdi.

İki kadın arasında kalıp kafası iyice karışan Kerem durumu kurtarmak için kadına dönüp bir anda "Biz de şimdi gün almaya gidiyoruz ama geç kaldık şen dul teyze" dedikten sonra en son söylediği şeyi algılayıp hemen toparlayarak "Amaaaan! Yani Fatma teyze" dedi. Şebnem sırıtırken Kerem de onu gülmenin sırası mı şimdi diyerek dürtüyordu. Haklıydı tabii.

Kerem ile Şebnem telaşla gelen giden olup olmadığına bakarken kadıncağız da "Ne teyzesi ayol ablanım ben senin! Küçül de cebime gir bari. Hadi sizi daha fazla tutmayayım koşun alın gününüzü ama sakın hafta içine almayın altın günüm var benim hanginize yetişeceğimi şaşırttırmayın bana" dedi. Herkesin derdi başka tabii. Şebnem şaşkın şaşkın "Bu teletabiler kabilesine mensup kadın ne diyor ya!" derken Kerem de kadının omzuna dokunup "Tamam Fatma teyze ben ellerinde olan günleri sana söylerim ona göre seçeriz ama şimdi bırak bizi gidelim de kapanmadan yetişelim" dedi.

Fatma Hanım geçip gitmelerine izin vermeyip "Ay Keremciğim cumartesine almaya bakın cuma günü kızlar bana toplanıyorlar o altınlardan alır size takarım" derken "Takacağını taktı zaten! Ne çok konuşuyor bu kadın ya!" diyen Şebnem'de köşeden dönen adamı görüp "Kerem geliyorlar!" dedi. Adamı gören Kerem Fatma Hanım'ın "Kim geliyor ayol! Kıza iyi sıhhatte olsunlar geldi belli ki tövbe estağfurullah! Kerem bir gün gelin de kurşun dökeyim ben size" demesiyle "Dök tabii dök geliriz. Hadi ellerinden öptük Fatma teyze!" dedikten sonra Şebnem ile birlikte yeniden koşmaya başladı.

Kadıncağız onlara ve onların ardından koşan adama bakarak "Kim ayol bu? Maşallah o flaşlı dizideki oğlan gibi geçti gitti yanımdan" deyip iç çekerek önüne dönerken Şebnem'de koşmaktan neredeyse ağladı ağlayacak hale gelmişti.

"Dayan Şebnem! Şu ileride saklanabileceğimiz bir yer biliyorum"

"Ya oradayken bizi görürlerse?"

"Görmezler merak etme"

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Çünkü daha önce kimseye yakalanmadık"

"Kiminle!"

Kerem sessiz kalınca Şebnem koşarken bir yandan da nedense onun koluna bir tane patlatıp "İpek böceği ile değil mi?" deyiverdi. Ne oluyor be! Şebnem'de bu nişanlılık olayına kendisini iyice kaptırmıştı yani. Kerem vurduğu için kızsa da onu şimdilik cevapsız bırakıp duvar dibine geldikten sonra aşağıya atlamıştı. Şebnem'de gözlerini devirip "Of! Yine tut beni Kerem" diyerek yanına indiğinde ilerideki derin oyuktan içeriye girdiler. Bu ne be! Mağaradan hallice gibi yerde sıkış tıkış olmuşlardı. Bunlar İpek böceği ile ne arıyorlardı ki bu daracık buracık yerde? Gidecek başka yer mi yoktu da buraya gizleniyorlardı!

Arkalarındaki adam koşturarak gelip nereye gittiklerini anlamaya çalışırken Şebnem alanın darlığından yapışık halde durduğu Kerem'e gözlerini dikmiş ters ters bakıyordu. Resmen derdini unutmuş İpek ve Kerem'in burada ne aradığını düşünüp duruyordu. Kerem'de adamın ne yaptığını izlerken Şebnem'in kendisine karşı olan delici bakışlarını sonunda fark etmişti. Buna bir mana veremediği için gayet kısık bir ses tonuyla "Neden öyle bakıyorsun? Saklandık işte" dediğinde Şebnem aynı ses tonuyla "Bu daracık yerde ne yapıyordunuz siz Allah aşkına?" diye sordu. Eveeet! Birazdan biri Hanya demeye başlayacak diğeri de Konya...

"Saklanıyorduk"

"Kimden?"

"Ailelerimizden"

"Kaçacak başka yer bulamadınız mı? Bu ne böyle ağız ağıza burun buruna!"

"Biz buraya gayet rahat bir şekilde sığıyorduk Şebnem"

"Aaa! Bir de şişko oldum yani ondan sığamadık. Sağ ol be Kerem!"

"Öyle bir şey demedim ki. Hem sana şişman demek için ya kör olmak ya da Fiko olmak lazım!"

"Gerçekten mi?"

"Gerçek tabii ki yoksa buraya nasıl sığacaktık ki?"

"Aaaa! İltifat ederek lafı kaynatmaya çalışma!"

"Lafı niye kaynatayım anlamadım ki!"

"Söylesene İpek'i neden getiriyordun buraya?"

"İpek mi?"

"Evet İpek! Taşa tebeşirle kalp çizip içine adınızı da yazdınız mı?"

"Şebnem yanlış anlamışsın sus"

"Hee! Hem şişkoyum hem de lafı kaba etimden anlıyorum yani! Seni hiç tanıyamamışım Kerem demek kızları ağına burada düşürüyorsun. Ayıp ayıp!"

Azıcık sussa işin aslını anlayacak ama çenesi düştü bir kere susturana aşk olsun. Şebnem sinirli sinirli bakarken Kerem başını hafifçe eğerek gözlerine bakıp "Buraya küçükken Samet ile geliyorduk İpek ile değil. Anladın mı şimdi?" dediğinde oldukça rahatlayan Şebnem'de çekinerek başını sallayıp "Ben susayım değil mi?" diye sordu. Ee! Sussun bir zahmet.

Kerem'in gözü adamın olduğu yere doğru kayınca Okan'ın arabasının yaklaştığını fark etmişti. Belli ki her iki tarafında son durağı burası olmuştu. Araçtan inen Okan adamı ile konuşarak farkında olmadan onların bulunduğu yere doğru yaklaşırken Kerem de fark edilmemeleri için Şebnem'e iyice sokularak onu örtmüştü. İşte burun buruna demek tam olarak da bu oluyordu. Sessiz ve gergin bir şekilde birbirlerine bakarak hareketsiz kalırken Okan'ın sesi gelmeye başlamıştı.

wesrdty.gif


"Bu kadar yaklaşmışken onları nasıl kaçırırsın!"

"Affedersiniz Okan Bey ama çok ani bir şekilde kayboldular"

"Fazla uzağa gitmiş olamazlar. Diğerlerine haber ver bütün çevreyi didik didik arayın"

"Peki efendim"

"Geceyi geçirebilmemiz için bize bir de otel bul. Şebnem'i almadan geri dönmeyeceğiz"

Şebnem korkudan dudağını ısırarak Kerem'e bakarken onun oldukça kısık bir ses tonuyla "Korkma... Seni almasına izin vermeyeceğim" demesiyle gergince gülümseyip alnına Kerem'in boynuna dayayarak gözlerini kapattı. Bakalım o iş Kerem'in dediği gibi mi olacaktı yoksa Okan'ın istediği gibi mi?

13.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz

https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul

rftgjkhjlk.png


14.Bölüm : Aşık oldum ben

Okan adamlarını gönderdikten sonra kollarını kavuşturmuş ve arabasına yaslanarak düşünmeye başlamıştı. Gitmeyecek miydi bu adam Allah aşkına? Yok yok! Kazık çakacak belli oldu. İşin kötüsü Şebnem o daracık yerde resmen pişmişti. Kerem çıkışa yakın durduğu için daha rahat gözüküyordu ama Şebnem hem iç kısımda kalmıştı hem de gözükmesin diye kendisini saran Kerem'in kollarında şeker gibi eriyip gitmek üzereydi.

Ancak artık daha fazla dayanamayacağını da anlamıştı. İte kaka kıpırdanıp kendisine yer açmaya çalışırken Kerem onu durdurarak "Şebnem bir rahat mı dursan acaba?" dedi. Şebnem kan ter içinde gözlerini kocaman açıp "Ne rahat durması Kerem? Ölüyorum burada ya! Sen bağırmamdan hoşlanmıyorsun istersen kulaklarını kapat çünkü daha fazla dayanamayıp çığlığı basacağım" deyiverdi. Hayda! Sanki orada keyiften duruyorlardı.

"Şebnem kıpraşma şimdi dengemi kaybedip bu Okan denilen adamın önüne uygunsuz bir halde serilivereceğiz!"

Son kez kıpırdanan Şebnem yüzünü buruşturarak "Ama ne yapabilirim ki Kerem? Havasızlık bir yandan..." derken aniden durup Kerem'i baştan aşağıya süzdükten sonra sözüne devam ederek "Aah sen bir yandan! Hararet bastı" deyince Kerem kaşlarını çatıp garip bir ifadeyle "O da ne demek şimdi?" diye sordu. Of! Ne demekse ne demek! İşin özeti buradan hemen kurtulmazlarsa kız bir iki saniye içinde her anlamda ruhunu teslim edecekti işte!

Şebnem baktı Kerem kızıyor ses çıkarmayarak suskun kalmıştı. Bu Okan'da bir türlü gitmiyordu. Adamlarından haber mi bekliyordu ne yapıyordu anlaşılamamıştı. Oradan çıkabilmek için hızlıca düşünmeye çalışan Kerem aklına gelen bir düşünceyle Şebnem'e bakıp "Şebnem ellerin nerede?" diye sordu. Asıl o ne demek yahu?

"Ellerim mi?"

"Evet!"

"Aşağıda"

"Arka cebime ulaşabilir misin?"

Şebnem bu duyduğuyla gözlerini kocaman açıp "Yok artık! Kerem ne yapacağım senin arka cebinde?" deyince Kerem burnunun dibine kadar girip çatık kaşlarıyla "Telefonuma ulaşacaksın telefonuma!" dedi. He! Öyle dese ya canım. Şebnem ifadesini değiştirip "Denerim" dedikten sonra ellerini zar zor belinin yanlarından çıkarıp Kerem'e sarılarak ceplerini yoklamaya başladı. Gözleri de durumun garipliğiyle bir sağ bir sol yaparak fıldır fıldır dolaşıyordu. O sırada telefonun sağ cebinde olduğunu söyleyen Kerem haliyle biraz rahatsız olurken Şebnem'de sırıtarak "Ooo! Spor epey yaramış Kerem" diyerek onu sinirlendiriyordu.

"Şebnem serbest dolaşma telefonu al yeter!"

"Tamam ya kızma alıyorum"

Şebnem iyice yapışıp "Aldım" derken Kerem ile göz göze gelince aniden durmuştu. Kerem ne olduğunu anlayamasa da Şebnem dikkatle ona doğru bakarak "Telefonum çalmadan önce bana ne söyleyecektin Kerem?" diye sordu. Nasıl söylesin ki şimdi böyle bir şeyi? Kerem ona bakarak bir süre sessiz kaldıktan sonra tabii ki de önemli bir şey olmadığını söyleyip "Telefonu alabilir miyim?" dedi. Önemli olmayan bir şey için mi o kadar güzel bakmıştı yani? Şebnem yüzünü asıp kollarını çekerek telefonu Kerem'e verirken Kerem'de o önemli değildi dediği şeyi düşünerek telefonu aldı.

"Kimi arıyorsun?"

"Fiko'yu arıyorum"

"O kelaynak kuşu şu durumda ne yapabilir ki?"

"Dikkat dağıtıp bize uzaklaşmamız için fırsat yaratabilir"

"Tamam da Okan az önce Fiko Bey'i gördü. Huylanmaz mı?"

"Başka bir seçeneğimiz daha var tabii"

"Neymiş o?"

"Ben gider dikkatini dağıtırım sen de gözükmeden uzaklaşırsın"

"Olmaz! Sen Okan'ın dikkatini değil yüzünü dağıtırsın sonra da adamları... Ooo! Ortalık savaş alanına döner"

"Ne zaman birine karşı kaba kuvvet uyguladığımı gördün sen?"

"Görmedim ama bu saatten sonra da görmek istemem"

Kerem dikkatle bakarken yüzünü asarak "Merak etme Okan'ı bu kadar önemsiyorsan onun kılına bile dokunmam" deyince Şebnem de yanlış anladığını düşünmüştü. Açık konuşmak gerekirse Okan umurunda bile değildi. Ona ne olursa olsun yeter ki her ne oluyorsa o sırada Kerem orada olmasın. Bunu Kerem'e de belli etmek için biraz çekinerek "Önemsediğim kişinin Okan olduğunu da nereden çıkardın?" deyiverdi. Asıl önemsediği kişi Kerem miydi yani? Bunu mu ima ediyordu? Gerçi bu imayı da geçmiş gibiydi ya...

Şebnem bunu söylerken o kadar da güzel bakmıştı ki Kerem dalıp gitmişti. Bu deli kıza kızsın mı yoksa sevsin mi bir türlü karar veremiyordu. Aslında Şebnem'in hayatında etkili bir yer edindiğinin farkındaydı ama sadece onu nereye oturtacağını bilemiyor gibiydi. Kerem sessiz kalınca Şebnem utanıp bakışlarını başka yöne çevirerek "Hani Fiko Bey'i arayacaktın Kerem?" diye sordu. Çocuk konuşmanın başında zaten arıyordu da kafa mı bırakmıştı sanki...

●●·٠●●٠·˙

rydtfyıu.png


Kısa bir süre sonra Fiko değil ama bir başkası tam da Okan'ın yanında yerini almıştı. Adam biraz ürkek olsa da adres sorma bahanesiyle Okan'ın dikkatini dağıtıp görüş yönünü başka tarafa doğru çeviriyordu. O anlarda ne Kerem ne de Şebnem onları fark edememişti ama telefonuna Fiko'dan gelen mesajı okuyan Kerem aniden Okan'ın bulunduğu yere bakınca neler döndüğünü hemen anlamıştı. Samet gelmiş ve Okan'ı konuşturup sırtını da onlara doğru döndürmeyi başarmıştı.

"Ne oluyor Kerem?"

"Samet geldi"

"Samet mi? Hani şu insan içine çıkmaktan tırsan arkadaşın"

"Biraz çekingen olan arkadaşım"

"Tamam canım kızma senin dediğin gibi olsun"

"Şebnem üç deyince çıkıyoruz"

"Nereye?"

"Fiko az önce mesaj attı. Samet arabasını bize yakın bir yere park etmiş ona ulaşmamız gerek"

"Peki"

Kerem hızlı olmak adına elini tutmasını isterken Şebnem'de dünden hazır gibi gülümseyip elini uzattı. Yavaşça geri çekilip eğilerek oldukları yerden uzaklaşırken Şebnem bu Samet denen adamın Okan ile gayet rahat konuştuğunu görünce şaşırmıştı. Hani çekingen ve utangaç bir adamdı bu?

"Arkadaşın hiç de çekingen gibi durmuyor"

"Görev başında da ondan"

"Nasıl yani?"

"Onunla konuşurken eğer "Bunu yapmak zorundasın. Başka çare yok. Tek seçeneğimiz bu... " gibi mecburiyet içeren cümleler kurarsan tek başına 20 kişilik kavganın ortasına bile dalar"

"Şaka yapıyorsun"

"Yapacak bir şey yok sihirli kelimeleri seç yeter"

"Bu harika!"

"Bu yönünü kullanmayı aklından bile geçirme Şebnem!"

"Peki Kerem geçirmemeye çalışırım. İyi de araba nerede?"

Kerem ilerideki kurbağa yeşili olan arabayı işaret edince Şebnem'in yüzü gözü kaymıştı. Hem Okan'ın bakıp bakmadığını kontrol edip hem de arabaya doğru giderken çenesini tutamayarak "Kerem sen ona sığmasın ki! Araba araba değil preslenmiş bezelye konservesi mübarek!" dedi. Heeh! Bir Şebnem Hanım'a araba beğendirmeleri eksikti. Kerem elini sıkıp hızlanması için çekelerken sonunda arabaya geçip arka koltuklara oturmayı başardılar. İkisi de oturdukları yerde eğilip Samet'e bakarken Kerem artık gidebileceklerini söylemek için telefonunu çaldırmaya başlamıştı.

Ancak bir sıkıntı vardı çünkü Samet Okan'a her ne dediyse bir anda ondan gelen yumrukla yere düşmüş ama aynı hacıyatmaz gibi büyük bir hızla da geri kalkmıştı. Şebnem bu görüntüyle arabanın içinde bir kahkaha patlatırken bir yandan da arkadaşının yanına gitmek için çıkmaya çalışan Kerem'e engel olmaya çalışıyordu. Neyse ki Samet işi uzatmadan koştur koştur arabanın yanına gelip direksiyonun başına geçmişti. Tir tir titriyordu ama görevini başarıyla halletmişti. O arabayı çalıştırıp Okan'ın önünden hızla geçip giderken Kerem de başını hafifçe kaldırıp "Tamam Şebnem kalkabilirsin" dedi. Oh nihayet! Kurtuldular mı şimdi?

Şebnem aniden başını kaldırıp o coşkuyla "Kahramanımızsın Samet!" diyerek adamı yanağından öpünce bunu o an hiç beklemeyen Samet fena halde kaykılıp arabayı yalpalatmıştı. Korna sesleri eşliğinde Şebnem'i geri çeken Kerem "Şebnem ne yapıyorsun!" dediğinde yerine geçip oturan Şebnem'de ikisine boş boş bakıp "Pardon ya aşka geldim" dedi. Ne yapmış ne yapmış?

Samet söylediği şeyi yanlış anlayarak afallayıp arabayı tekrardan yalpalatırken telaşla da "Neye gelmiş?" diye sorunca Kerem konuşmaya yeltenen Şebnem'in ağzını kapatıp kendisine doğru çekerek "Sadece bize yardım ettiğin için teşekkür etmeye çalışıyor" dedi. Şebnem ağzını kapatan Kerem'e gözlerini kırpıştırarak aynen öyle olduğunu belli ederken Kerem'de gözlerini dikip "Sen sadece sus tamam mı?" dedi. Şebnem'in başını olumlu anlamda sallamasıyla elini çeken Kerem nereye gideceklerini soran Samet'e şimdilik onun stüdyosuna gitseler daha iyi olacağını söyledi. Fiko da gelsin orada düşünüp ne yapacaklarına karar verirlerdi elbet.

●●·٠●●٠·˙

Kısa bir süre sonra stüdyoya gelmişlerdi. Kerem kenara çektiği Samet'e Şebnem'i bir süre için burada tutmaları gerektiğini anlatırken Şebnem'de oturmaktan sıkılmış etrafı bızıklayıp çocuğun elektronik müzik aletlerini kurcalıyordu. Ancak bu kalma işi Samet'i biraz tedirgin etmişti. Şebnem pek normal bir tipe benzemiyordu ve çok ama çok fazla konuşuyordu! Öyle böyle değil kızın yayına ara verdiği anlar bile ağzı dursa eli durmuyordu. İçeriye ayak bastığı anda ses sisteminin kablolarına takılıp hepsini düğüm etmişti bile.

"Kerem bana böyle bir kötülük yapamazsın"

"Samet lütfen Şebnem'i götürebileceğim başka hiçbir yer yok"

"Bu kız çok garip!"

"Biliyorum biraz sıra dışı bir kız ama gerçekten bizim yardımımıza çok ihtiyacı var"

"Olmaz Kerem! Bir saate kalmaz dişimle tırnağımla kurduğum stüdyomu başıma yıkar bu kız"

"Böyle bir şey olmayacak güven bana"

Tam o sırada yan tarafta bir gümbürtü kopmuş ve dönüp baktıklarında da Şebnem korkak bir ifadeyle sırıtıp yerdekileri toparlayarak "Sorun yok siz konuşmanıza devam edin" demişti. Hey Allah'ım! Niye iki dakika rahat duramıyor ki!

aestrdytfyg.gif


Samet gözlerini kapatıp 10'dan geriye doğru sayarak sakinleşmeye çalışırken Kerem'de çenesini ovuşturarak derin bir nefes alıp "Onunla konuşurum. Sadece bir köşede oturur elini de hiçbir şeye sürmez" dedi. Aslında kendi de bu söylediğine pek inanamıyordu tabii. Şebnem ve sessizce suspus oturmak? Ah! Gör de bir tarafınla gül!

Kerem'in söylediklerini çok da kabullenmiş gözükmeyen Samet o konuşmanın üzerine içeriye giren Fiko'nun hemen lafa karışarak "Kerem ne dedi duyamadım ama her ne dediyse bunu yapmak zorundasın Samet! Başka çare yok son umut da sensin yani seçim şansın yok" demesiyle "Tamam kalsın" deyiverdi. Şebnem gözlerini kocaman açarak ona bakarken "Vaaoouuv! Adam gerçekten büyülü gibi... Ayy bu harika!" deyince sesle birlikte ona doğru bakan Fiko'da yüzünü ekşiterek "Bu aptal sarışın bize neler döndüğünü artık anlatabilir mi acaba? Açıkçası tam olarak neyin içine çekildiğimi bilmek istiyorum" dedi.

Bu soruyla birlikte yüzü düşen Şebnem bakışlarını Kerem'e döndürmüştü. Kerem de bu bakış sonrası şu an konuşmak ister mi yoksa istemez mi diye tereddütte kalmıştı. Fiko'nun yanına yaklaşıp sessizce "Önce ben bir konuşayım" dedikten sonra Şebnem'e dönüp "Biraz kapının önüne çıkalım mı?" diye sordu. Şebnem başını sallayarak arkasından gittikten sonra ikisi de merdivenlere oturdu.

"Biz teyzene ulaşana kadar Samet burada kalmanı kabul etti. Yani Fiko'ya tamam kalsın derken bunu kastediyordu"

"Sen de burada olacak mısın peki?"

"Ben Fiko ile dönerim diye düşünüyorum"

"Samet'i tanımıyorum Kerem"

"Ama beni tanıyorsun"

"Evet tanıyorum"

"Yani seni güvenmediğim birinin yanında bırakmayacağımı biliyorsun"

Şebnem başını eğip "Haklısın ama... derken dudaklarını kemirince Kerem ona doğru eğilerek "Ama ne?" diye sordu. Of! Aklındakini nasıl söylesin ki şimdi? Bir süre sessiz kalan Şebnem ıkınıp sıkınıp sonunda baklayı ağzından çıkararak "Sadece sen yanımda olursan kendimi daha güvende hissedecekmişim gibi geliyor" dedi. Kerem bakışlarını kaçıran Şebnem'e bakıp kalmıştı. Onu daha önce hiç bu kadar huzursuz görmemişti.

"Okan seni neden bu kadar korkutuyor Şebnem?"

"Korkmuyorum ki"

"Korktuğunu görebiliyorum"

Şebnem ellerini saçlarının arasına sokup oflayarak eğilirken Kerem de omzunu tutup "Merak etme bir yolunu buluruz" diyerek onu izliyordu. Çabuk bulsalar keşke... Okan'ın sevgisiz ve baskıcı tavırları eskiden de Şebnem'i rahatsız ediyordu ama bu saatten sonra ona bir dakika bile tahammül edebileceğini sanmıyordu. Hele ki burada tanıştığı insanlardan sonra Okan ona dünya üzerindeki en uzak insanlardan biri olmuştu.

"Kerem?"

"Efendim?"

"Sana özel bir şey sorabilir miyim?"

"Sorabilirsin"

"Kızma ama"

"Neden? Kızacağımı düşündüğün bir şey mi soracaksın?"

"Ya Kerem!"

"Peki tamam kızmayacağım"

"İpek sana gitmek istediğini söylediğinde ona ne söyledin?"

"İpek mi? Konumuzla alakası ne anlayamadım"

"Cevap verince ben de sana bir şey söyleyeceğim ve nedenini anlayacaksın"

Kerem o anla birlikte İpek ile olan konuşmalarını düşünmeye başlamıştı. Hiç beklemediği bir anda sevdiği tarafından terk edilmek kalbini kaç yerinden kırmıştı belli değildi. Tabii kendilerini el ele bekleyen ailesine bir açıklama yapması gerektiğini bilmekte ayrı bir yük olmuştu. Üzerinden epey zaman geçmişti ama o günü yaşadığı en zor gün olarak hatırlıyordu.

O zor günün sürpriz yumurtası olan Şebnem bakışlarını cevap bekler bir edayla kendisine doğru çevirince aynen o gün İpek'e söylediği gibi "Sana yeni hayatında başarılar dilerim İpek. Umarım her şey düşündüğün ve istediğin gibi olur. Hoşça kal dedim" dedi. Şebnem ona bakarken tebessüm etmişti. Kerem tam da ondan beklediği gibi bir tepki vermişti çünkü. Başka türlüsünü bekleyemezdi ki zaten. O Kerem'di işte... Kızsa da bağırsa da kalbi çok güzel olan bir adamdı.

Kerem ise o günü tekrar düşünürken artık eskisi kadar üzülmediğini fark edince biraz şaşırmıştı. İlk günleri hatırlıyordu da İpek'in yüzü gözünün önünden gitmiyor sesi her an kulaklarında çınlıyordu. Ama şimdi işler değişmiş ayrılık acısı bedenini terk-i diyar eylemiş gibiydi.

Kerem bunları düşündükten sonra Şebnem'e dönüp "Peki sen bana ne söyleyecektin?" diye sordu. Şebnem bu soruyla birlikte gülen yüzünü asıp "Nişanımızın ilan edileceği gün anneme Okan ile evlenmek istemediğimi anlatmaya çalışmıştım ama fayda etmedi. Ona beni evlendirmek istedikleri adama tahammül edemediğimi ve beni her hareketiyle deli ettiğini söylerken annem ne yaptı biliyor musun? Bunların bir önemi olmadığını söyleyip ardından da bana Okan'ın ve benim sadece bir "anlaşma şartı" olduğumuzu hatırlattı. Babalarımızın şirketlerini birleştirmek için öne sürdüğü "sıradan" maddelerden biriydik yani..." dediğinde Kerem bunları yaşamış olmasına çok üzülmüştü.

Kerem ellerini stresle birbirine kenetleyen Şebnem'in elini tutup ona destek olurken Şebnem'de hafiften gözleri dolsa da yine de gülümsemeye çalışıp "Bunun üzerine madem benim fikrimin bir önemi yok o zaman Okan'ı canından bezdirip onun vazgeçmesini sağlarım diye düşündüm ve hemen o gece harekete geçtim" dedi.

Kerem onun dolu dolu olan gözlerine içi acıyarak bakıp bir yandan da gülümsemeye çalışan halini izlerken haklı olarak "Neler yaptığını duymak ister miyim emin değilim" dedi. Şebnem gülerek omuz atıp bir yandan da burnunu çekerken "Önce bir salon dolusu elit insan düşün. Bir ellerinde şampanya diğer ellerinde havyarlı kanapeler birbirlerine çok sıradan buluyorlarmış gibi alelade anlattıkları yurt dışı seyahatleri falan. Sonra da burnu yere düşse eğilip almayacak kadar karşı ki dağları ben yarattım havasında dolanan davetli bir kadın ve o kadının eteğine yapışan kocaman yaramaz bir çilekli sakız düşün" deyince Kerem önce bir afallasa da sonra hemen konuya katılım gösterip "Sakın bana onu oraya yere düşen burnunu geri yapıştırsın diye koyduğunu söyleme" diyerek Şebnem'i güldürdü.

"Hayır tabii ki. Çiğnerken yanlışlıkla ağzımdan düştü"

"Ağzından mı düştü? Hem de yanlışlıkla... Şebnem!"

"Tamam tamam! İtiraf ediyorum. Bilinçli yaptım tabii ki"

"Ee! İşe yaradı mı bari?"

Bunu sorunca Şebnem'in yüzü yeniden asılmıştı. O olay sonrası saklandığı banyodan çıkar çıkmaz bu yaptığı harekete çok kızan Okan'ın kendisine diktiği keskin bakışlarını görünce çok ileri gittiğini hissetmişti. Tabii lakayt bir havayla işi şakaya vurmaya çalışırken yanından geçtiği Okan'ın sertçe tuttuğu kolunda hissettiği acı da gerçekten dayanılmaz olmuştu. Sanki parmakları etini delip kemiğine dayanıyordu. Okan her zaman elinin ayarı olmayan kaba ve acımasız bir adam olmuştu. Bunu o gün Şebnem'e bir kez daha kanıtlamıştı.

Tüm bunları düşünürken yan gözle Kerem'e bakan Şebnem keyifsiz bir şekilde başını iki yana sallayarak "İşe yaramadı" dedi. Bunu duyunca Kerem'in de yüzü düşmüştü. Birbirlerine kilitlenmiş bir halde bakarken Şebnem o günü düşünerek sözüne devam edip "Bu sakız hadisesine Okan senin gibi espriyle yaklaşmadı tabii. Kolumdan tutup beni sertçe kendisine doğru çektikten sonra her ne yapmaya çalışıyorsan işe yaramadığını ve bundan sonra da yaramayacağını bilmeni isterim. Şimdi gerçek bir hanımefendi gibi koluma girip bu gece ikimiz adına çok mutlu olduğunu herkese göstermeni istiyorum dedi. Sonra da elimi tutup beni çekiştirerek salona götürdü. Ailelerimiz nikahımızın bir iki hafta içinde olacağını açıklarken tek düşünebildiğim şey yanımda buzdolabı gibi duran adamdan ve o salondaki ablam ve Melis dışındaki herkesten olabildiğince uzağa kaçmaktı. Başardım da... O gece Melis'in yardımıyla kaçtım. Sonrasını biliyorsun zaten. Ama şimdi beni yeniden o içinde olmak istemediğim yere geri dönmeye zorlayacaklar. Ben gidemem Kerem... Oraya geri dönemem. O sahte insanların içinde yaşayamam. Boğulurum... Nefes alamam. Artık yapamam" dedi. Bunları konuşmak Şebnem'e çok garip hissettirmişti. Sanki o günü tekrar yaşıyor gibiydi. Gözlerinin dolacağını anlayınca bakışlarını kaçırıp ayağa kalkarak ciğerlerine derin bir nefes çekti.

Kerem de Şebnem adına çok üzülmüştü. Neler yaşamıştı bu kız öyle? Halbuki o neşeli kıpır kıpır halleri derdi tasası olmayan olsa da bunu umursamayan bir imaj çiziyordu. Belki de onun dışa vuruş şekli de buydu. Anlatılanları dinlerken Kerem'de sanki o gün oradaymış gibi Okan'a sinirlenmiş ve gözünün önüne gelen görüntülerden hiç hoşlanmamıştı.

Ayağa kalktıktan sonra Şebnem'in fazlaca gerildiğini hissedince "Keşke sana bu yaşadıklarını unutturabilsem" diyerek sarıldı. Şebnem de zaten zor durduğu için bir anda su koy verip ağlamaya başlamıştı. Gerçi Kerem'e hissettirmemek için büyük bir çaba harcıyordu ama Kerem onun ağladığını anlayabiliyordu. Şebnem de kollarını Kerem'in beline sıkıca sarıp bir yandan da içini dökmeye devam ediyordu.

"Anlayacağın üzere herkes reddedilmeyi senin gibi medenice karşılayamıyor. Biliyor musun? İpek senin gibi biriyle karşılaştığı için çok şanslı bir kızmış ama bu şansını değerlendirememiş. Bence ne kaybettiğini anlayınca buna gerçekten çok üzülecek. Ama sen hep böyle kal olur mu Kerem? Sakın değişme. Kimsenin de seni değiştirmesine izin verme. Sen benim tanıdığım en iyi yürekli en mert adamsın. Her ne kadar ilk karşılaştığımızda itişip kakışmış olsak da o gün karşıma çıktığın için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ve inan bana dostluğunu kaybetmemek içinde elimden geleni yapacağım"

Kerem hafifçe geri çekilip yüzüne baktığı Şebnem'in gözlerindeki yaşı silerken bir yandan da söylediği şeylere ithafen "Sen istediğin sürece hep hayatının bir köşesinde olacağım Şebnem. Doğru bazen beni çıldırtıyorsun ve tüm sinirimi tepeme çıkarıyorsun ama ben... Ben yine de her şeye rağmen seni tanıdığım için çok mutluyum" dedi. Birbirlerine bakarak tebessüm ederken Kerem'in aklına Şebnem'i bu işten sıyırabilecek bir yol gelmişti. Gerçi paylaştığı takdirde kulağa biraz tuhaf geleceğini kabul ediyordu ama bıçak kemiğe dayanırsa bunu gözünü bile kırpmadan yapmaya hazır gibiydi. Sadece bunu dillendirmeden önce etraflıca düşünmesi gerekiyordu.

●●·٠●●٠·˙

Konuşmaları bittikten sonra toparlanarak içeriye geçerken Şebnem düşünceli gözlerle "Benim Melis'i aramam gerek Kerem. Ona yarın bize gitmesini ve Ayla teyzemin numarasını annemin eski defterinden bularak bana göndermesini istemeliyim" dedi. Kerem telefonunu verirken Şebnem'in gülüyor olmasına takılmıştı. Durup dururken ne olmuştu Allah aşkına? Kerem merakla neden güldüğünü sorunca Şebnem teyzesiyle yaptığı son görüşmeyi düşünmüştü. Aslında o an hiç komik gelmemişti ama şimdi hatırladıkça gülüyordu.

Kerem'e aklından geçenleri söyleyip söylememe arasında gidip gelirken bir anda dayanamayarak "Teyzem son konuşmamızda hafif alkollüydü. Aslında yalan olmasın epey alkollüydü. Neyse bu yüzden bir türlü ona derdimi anlatamamıştım. Baktım anlaşamıyoruz ben de telefonu kızı Eda'ya vermesini istedim. Kızının ismini bir türlü düzgün söyleyemeyip Seda Seda diye bağırırken ben de kendimi teyze Eda Eda diye paralamaya başladım. O da telefonu vermeden kafasındaki yıldızları sayarak düşüp bayıldı. Ayla teyzem benden daha tuhaftır yani" dedi. Onlar gülerken o an Samet ile uğraşan Fiko'nun sadece Ayla ve Eda isimlerini algılayıp konuşmaya katılması işlerin yönünü değiştirmişti çünkü Kerem'i de Şebnem'i de şok ederek "Ayla mı? Şu içtiği zaman yer çekimine bile meydan okuyan kafası bir milyon Ayla mı?" diye sordu.

Bu sorunun üzerine Kerem ile Şebnem şaşkın bakışlı gözlerini ona çevirip öylece kalakalmıştı. Ne yani Fiko Şebnem'in teyzesini zaten tanıyor muydu? Kerem bu söylediği şeyin üzerine ilk şaşkınlıkla "O ne demek Fiko?" deyince Fiko da yanına yaklaşıp eliyle ağzını kapatarak sessizce "Kadın alkol rekortmenliğine soyunmuş Kerem kralı gelse karşısında devriliyor" dedi. Resmen şaka gibi! Demek Şebnem bu bilgiyi günler öncesinden paylaşmış olsa çoktan teyzesine ulaşacakmış.

"Siz benim teyzemi tanıyor musunuz Fiko Bey?"

"Hayır şapşal! Ben senin teyzeni nereden tanıyayım?"

"İyi de o yer çekimine meydan okuyan bir milyon Ayla benim teyzem!"

awresdrfgh.gif


"Sahi mi söylüyor Kerem?"

"Herhalde doğru söylüyorum ya!"

"Sizin genlerinizde bir sıkıntı olduğunu hissetmiştim zaten"

"Fiko Bey!"

Kerem konuşmanın gidişatını beğenmeyip araya girerek "Tamam kesin atışmayı!" dediğinde ikisi de susup önüne döndü. Şimdi yapılacak tek iş Şebnem'i teyzesi Ayla'nın yanına götürmekti. Bir çare bulana kadar orada güvende olacak gibi görünüyordu. Şu durumda Şebnem'i daha fazla burada tutamazlardı zaten.

Tabii bunu yapmalarının şart olduğunu anlayınca Kerem'in ifadesi Şebnem'e bakarken garip bir hâl almıştı. Yarından itibaren Şebnem artık eve ve restorana gelemeyecekti. Bu deli kızı bir daha restoranın içinde koşuşurken göremeyecek miydi yani? Ya da acayip acayip sözleriyle kendisini çıldırtıp sonra da parmaklarını kemirerek tatlı tatlı "Affedersin Kerem" diyemeyecek miydi ona? En kötüsü de Kerem o her daim gülen yüzünü kafasını çevirdiği her yerde görmeyecek miydi artık?

Kerem o an hissettiği şeyler yüzünden gerilmişti. Sanki elini kolunu nereye koyacağını da bilememişti. Önüne dönüp çatık kaşlarıyla ellerini ovuştururken yanına gelen Şebnem de onun koluna dokunup "Neyin var Kerem iyi gözükmüyorsun?" diye sordu. Kerem kolunun üstündeki eline bakıp bakışlarını Şebnem'e döndürdükten sonra bir süre onu izleyip sonra da "İyiyim. Bu gece dinlenelim yarın da seni teyzene bırakırım" dedi. Şebnem ondaki değişikliği çok net görebiliyordu. Bir şey olmuştu ve bunun ne olduğunu söylemiyordu.

O sırada Fiko artık gitmesi gerektiğini çünkü annesinin yemeğe beklediğini söyleyince Şebnem'de onunla beraber gidecek olan Kerem'e bakmıştı. Keşke gitmeyip burada kalsaydı zaten yarından sonra doğru dürüst görüşme fırsatları da olmayacaktı. Of! Kendisini okula bırakan ebeveynlerinin paçasına yapışmış gitme diye ağlayan küçük kızlar gibi hissediyordu.

"Fiko Bey?"

"Fiko Bey kadar kafana taş düşsün sarışın! Yine ne var?"

"Ne bağırıyorsunuz ya!"

"Bağırmıyorum seninle konuşma tonum bu!"

"Of! Ben şey diyecektim..."

"Ne diyecektin acaba çok merak ediyorum"

"Vedalaşmayacak mıyız diyecektim"

Şebnem'in masum bakışlarla bunu söylemesi sanki Fiko'nun yelkenlerini suya indirmesine neden olmuştu. Şebnem onun için hep kapıdan kovsan bacadan girer tarzında bir imaj sergiliyordu. Belki de yine dönüp dolaşıp tepesine konacağını düşündüğü için gidecek olmasını pek de umursamamıştı. Fiko için artık bu kızdan kurtulmaları imkansız gibiydi çünkü. Ancak şimdi karşısına geçmiş boynunu bükerek vedalaşmayacak mıyız deyince içinde bir cızlama olmuştu sanki. Kime bağıracaktı artık? Kimi kızınca 450 derecelik fırına atmakla tehdit edecekti? Kiminle kedi köpek gibi didişip laf yarıştıracaktı? Kabul etmek gerekirdi ki o günler geri de kalmış gibi görünüyordu.

Fiko etkilense de kendisinden hiç taviz vermeden "Tamam vedalaş ama çok uzatma" dediğinde Şebnem ona şöyle bir bakıp ağzından çıkacaklara çok güvenemediği için sadece yaklaşıp sıkıca sarılmıştı. Fiko böyle bir şey yapmasını pek ummamış olacak ki olduğu yerde kazık gibi durup tepkisiz kalmıştı.

Birkaç saniye sonra Kerem'in kaş göz yapıp "Fiko!" demesiyle toparlanıp o da Şebnem'e sarıldı. Bu tarihi bir andı herhalde. Şebnem ve Fiko sevgi kelebeği gibi kucaklaşıyor öyle mi? Aman Allah'ım! Bu bir mucize olmalı. Şebnem onun da kendisine sarıldığını hissedip gülümserken Fiko yine Fikoluğunu yapıp ağzına gelen saçlarını "Tü tü tüüü!" yaparak uzaklaştırdıktan sonra sinirle "Giderayak sahteliğiyle zirveye oturmuş saçlarınla beni boğmaya mı niyetlisin sarı çıyan!" dedi. Şebnem de altta kalır mı? Kalmaz. Gözlerini devirerek geri çekilip kinayeli bir tonlamayla da "Ben de sizi özleyeceğim Fiko Bey çok naziksiniz!" dedi.

"Ben seni özlemeyeceğim!"

"Özleyeceksiniz"

"Çok beklersin"

"Sabah restorana girer girmez gözleriniz beni arayacak görürsünüz"

"Seni görmeyi bekleyen gözlerimi oyarım sarışın fazla havalanma"

"Hadi ama Fiko Bey itiraf edin artık"

"Neyi?"

"Aslında beni de en az Kerem kadar sevdiğinizi"

"Köşedeki manav Hüseyin'i bile senden daha çok seviyorum sarışın ne Kerem'inden bahsediyorsun sen!"

Şebnem söylediklerine inanmayıp onun halleriyle eğlenirken "Tamam Fiko Bey ama sizin hakkımda böyle olumsuz şeyler düşünüyor olmanız benim sizi sevip özleyecek olmama engel teşkil etmiyor bence" dediğinde Fiko bir gözü Kerem'de bir gözü de Samet'te olarak "Bu kız ya yüzüne tükürsen yarabbi şükür diyecek bir mizaca sahip ya da şu an kesinlikle tribüne oynuyor" dedi. Fiko hariç üçü de gülümsüyordu.

Kerem ortamda tamamen samimi duygular olduğunu anlatıp kıza fazla yüklenmemesini sağlarken Şebnem'de boynundaki kolyeyi çıkarıp Fiko'ya uzatarak "Bunu Şirin'e verir misiniz Fiko Bey? Onu da sevdiğimi ve özleyeceğimi söyleyin olur mu? Gerçi ben onu fırsat bulduğumda ararım ama siz yine de söyleyin" dedi. Fiko şaşırmıştı. Elini uzatıp kolyeyi avucuna koyan Şebnem'e tuhaf tuhaf bakıp "Sende Şirin'in numarası mı var?" diye sordu. Vardı tabii ne sandı?

"Niye olamaz mı?"

"Olur mu?"

"Doğum günü için onunla nasıl haberleştiğimi sanıyorsunuz?"

"Yani kaç zamandır Peri Kızı'nın telefonu restoranın defterinde mi yazıyordu?"

"Hayır Fiko Bey! Benim şahsi telefonumda yazıyordu. Eğer bir gün beni özlediğinizi anlayıp ararsanız ve o sırada da incelik gösterip halimi hatırımı sorarsanız belki size de verebilirim"

"Beni sakın tehdit etme sarışın! Şuracığa oturur o kalite yoksunu saçlarını tek tek yolarım bununla da kalmaz kendime de o saçlarla çeşitli boylarda peruklar yapar hafta içi Brad Pitt gibi hafta sonu da Bradley Cooper gibi gezer her gün senin adını sanını..."

"Hop hop Fiko!"

Fiko yavaştan biiiip'li yayına geçince Kerem araya girerek onu susturmak zorunda kalmıştı. Şebnem aslında ne kadar aksini söylese de Fiko'nun kendisini sevdiğine inanıyordu. İnsan sevdiğiyle uğraşır değil mi? Hepsi kapıya doğru giderken Fiko geriye bakıp "Hadi Kerem" deyince o tantananın üzerine garip bir sessizlik yaşanmıştı. Fiko gözlerini üçü arasında fıldır fıldır gezdirirken Kerem bu sessizliğin ardından önceki kararını değiştirip "Sen git Fiko ben kalıyorum" dedi. Şebnem doğru duyup duyamadığını anlayamamıştı ama yüzü hemen tepki verip gülümsemesini sağlamıştı. O an kendisine dönen Kerem ile birbirlerine bakıp kalınca da kendisini çok rahatlamış hissetmişti.

Onlar Fiko'yu geçirirken Samet'te yiyecek bir şeyler almak için onunla çıkmıştı. Şebnem mutlu gözlerle Kerem'e dönüp "Gitmediğin için teşekkür ederim. Benim için ne ifade ettiğini bilemezsin" dediğinde Kerem'de ona bakarak düşüncelere dalmıştı. Bu çocukta bir haller vardı ya anlaşılırdı elbet. Sanki bir şey söylemek istiyor ama bir türlü uygun kelimeleri bir araya getiremiyor gibiydi.

"Şebnem..."

Şebnem bunu duyunca o anın yeniden geldiğini düşünüp heyecanla "Efendim Kerem?" dedi. Ancak Kerem tam ağzını açıp aklına düşen şeyi söyleyecekti ki geri dönen Samet cüzdanını unuttuğunu söyleyerek içeriye daldı. Tam da zamanında! Samet gözden kaybolur kaybolmaz Şebnem merakla Kerem'e bakıp "Ne söyleyecektin Kerem?" diye sordu. İkinci kez an kaçınca Kerem yine söyleyeceği şeyden vazgeçerek "Boş ver önemli bir şey değildi" dedi. Şebnem şimdi oturup saçını başını yolacak Fiko'ya da o istediği perukları bir saate hazır edecekti ama! Ne demek önemli bir şey değil? O söylesin de önemli olup olmadığına Şebnem karar versin değil mi?

Cüzdanını alarak yanlarından geçip giden Samet dışarı çıkarken Kerem'de yerdeki büyük yastıklardan birine oturup CD'leri karıştırmaya başladı. Tabii Şebnem'de o anlarda kaynamaya geçmiş resmen fokurduyordu. Yahu bu Kerem'in ikidir söylemeye çalışıp sonra da vazgeçtiği şey neydi Allah aşkına?

Kerem'e yaklaşıp yanındaki yastığa oturduktan sonra baktığı CD'lerin hepsinin yıllara göre ayrıldığını görmüştü. Birkaç tanesini çekip bakarken Kerem gülümseyip "O Samet'in doldurduğu ilk şarkılardan oluşuyor" dedi. Şebnem bir diğerini çektikten sonra dayanamayıp kahkahayı patlatmıştı. O ne be! Kerem ne olduğunu anlamaya çalışırken Şebnem CD'yi ona doğru tutarak "Kafası Kıyak Ayrılık Şarkıları ne Kerem? Hem de vokalde ismin var" dedi. Şebnem kıkır kıkır gülüp CD'yi dinlemek istediğini söylerken Kerem'de "Şebnem ver şunu! Şebnem!" diyerek elinden almaya çalışıyordu.

Ee! Şebnem onu dinlemeden verir mi hiç? Arkasına saklayıp gülerek "Ölürüm de vermem Kerem dinlemek istiyorum!" derken bir yandan kızan bir yandan da gülen Kerem'de uzanıp elinden almaya çalışıyordu. Bir anda düğüm olmuşlardı ve Kerem CD'yi elinden almayı başarıp ayağa kalmıştı. Ancak tam Şebnem'in boyunun yetişemeyeceği rafa koyarken Şebnem önünde zıplayarak CD'ye ulaşmış ama ikisi de asılıp bırakmayınca bir çekiştirme yaşanmaya başlamıştı. Tabii Şebnem de hile yaparak Kerem'in dikkatini dağıtıp CD'yi kapma telaşındaydı.

O bir yana öbürü bir yana çekeleyip dururken Şebnem dikkatini dağıtmak için gülerek "Kerem fermuarın açık kalmış!" dedi. Kerem asılmayı bırakmasa da yine ne olur ne olmaz diye pantolonuna bakmayı ihmal etmiyordu. Şebnem'in yalan söylediğini anlayınca diğer eliyle de onun CD'yi tutan elini yakalayıp kızı döndürdüğü gibi kapıya dayadı. İş şakayla başlayıp ciddiye dönmüşe benziyordu.

Şebnem kendisini sıkı sıkı tutan Kerem'e bakıp kalırken Kerem'de burnunun dibinde duran Şebnem'in gözlerinde kaybolmuş gibiydi. Tabii ikisi de hâlâ inatla CD'yi tutmaya devam ediyordu. İşin garibi birazdan ikisi arasında bu CD üzerinden bambaşka duygularla ilerleyen bir diyalog yaşanacaktı. Belki de söylemek isteyip söyleyemedikleri şeylerdi bunlar. Şebnem kısık bir ses tonuyla "Bırak beni Kerem" dediğinde o an kafası bambaşka yerde olan Kerem'de duygusal bir tonlamayla "Bırakamam" dedi. Acaba CD'den mi yoksa Şebnem'den mi bahsediyordu? Bunu anlamak o an için biraz güçtü sanki.

arestrdytfgy.gif


Açık konuşmak gerekirse Şebnem'in de bu yakınlaşma sonrası dizleri titremeye başlamış kalbinin çarpıntı miktarında da artış yaşanmıştı. Kerem sessizce ona bakmayı sürdürürken Şebnem'in "Bırakmak zorunda kalacaksın ama.." demesiyle kaşlarını çatıp "Sen benim ne zaman pes ettiğimi gördün?" diyerek elindeki CD'yi çekip ona doğru tuttu. Ne yani? Şimdi bundan Şebnem'i de bırakmayacağını mı anlamamız gerekiyordu? Aslında Şebnem o CD'yi sıkı sıkı tutmasını bilirdi ama Kerem'in dikkatini dağıtayım derken kendisinin dikkati sizlere ömür olmuştu.

Kerem üzgün bakışlarıyla üçüncü kez "Şebnem..." derken işte ne söyleyecekse bu an söyleyecek diye düşünen Şebnem'de kapının açılıp Samet'in "Yemekler geldi" demesiyle elini alnına vurup gözlerini de sımsıkı yumdu. O sinirle yerinde yükselip Kerem'in omzundan başını uzatarak "Ne çabuk geldin ya! Git iki tur daha at öyle gel!" deyince Kerem'de onu kenara çekip Samet'e de "Gel gel" dedi. Yazık çocukta girsin mi çıksın mı bilememişti.

●●·٠●●٠·˙

Yemeklerini yedikten sonra Şebnem bir köşede dergileri kurcalarken bir yandan da tam karşısında oturup Samet ile konuşan Kerem'i izliyordu. Belli ki içinde dillendirmekten çekindiği bir şeyler oluyordu ve ne hikmetse bu şeyler bugün daha da gözüne batar bir hale gelmişti.

Masum bakışlarla bakmayı sürdürürken onu fark eden Kerem ne oldu der gibi bakınca Şebnem'de o an içinde yükselen hisse dayanamayıp ayağa kalktı. İkisine doğru yaklaşıp "Kerem benim telefonum restoranda kalmış seninkini alabilir miyim?" diye sorduğunda telefonu neden istediğini anlayamayarak bakan Kerem'e açıklama yapma gereği duyarak "Aslı ile konuşmak istiyorum. Ona hoşça kal deme fırsatım olmadı" dedi. Sanki bir daha da görüşme fırsatları olamayacakmış gibi bir hava oluşunca Kerem'in yüzü yine asılmıştı. Alabileceğini söyleyince Şebnem sehpanın üzerinden telefonu alıp rahat konuşabilmek için dışarıya çıktı. O an kendisini anlayabilecek tek kişinin Aslı olacağını hissediyordu.

Tuhaf bir şekilde huzursuz olup etrafa dikkatle bakınarak merdivenlere otururken bir yandan da telefonun rehberine bakıyordu. Tabii Aslı'nın numarasını en başta görmüş olsa da yine de merakına yenilip İpek'in numarasının durup durmadığına da bir göz atmaya başlamıştı. Aşağıya yukarıya gidip geliyordu ama İpek'in numarası ortalarda gözükmüyordu. Gözden kaçırıyor olmazdı öyle değil mi?

Şebnem omzunun ucundan Kerem'e doğru bakıp tebessüm ederken içinden de "Silmiş... Onu hayatından tamamen çıkarmış" diye bir düşünce geçiriyordu. Yüzünde oluşan mutlu ifadeyle önüne dönüp Aslı'nın numarasına dokunarak aramaya başladı. Bir iki çalışın ardından da Aslı gayet enerjik bir ses tonuyla "Ooo! Kerem Bey hayırdır bu saatte? Yoksa yeniden midyeleri yarıştıracağız buluşma yerine gel mi diyeceksin?" deyince Şebnem gülerek "Bana midye deme Aslı" dedi. Aslı telefonun diğer ucunda Kerem'i beklerken Şebnem'in sesini duyunca haliyle şaşırmıştı.

"O gün midyeleri peş peşe devirirken öyle demiyordun Şebnemciğim"

"Kazanmak için ölmeyi göze al derler Aslıcığım"

"Bak sen! Eee ne yapıyorsunuz? Restoranda mısınız yoksa Kerem'in evinde mi?"

"Biz şeydeyiz... Dışarıdayız"

"Dışarıda derken çok genel oldu sanki"

"Aslı ben sana hoşça kal demek için aradım"

"Hoşça kal mı? Ne oluyor Şebnem?"

"Ben sabah gidiyorum. Bir daha da ne zaman görüşürüz emin değilim"

"Nereye gidiyorsun?"

"Bunu bilmemen daha iyi olur"

"Bilmece gibi konuşma Şebnem. Peki Kerem ne olacak? O biliyor mu?"

"Biliyor şu an o da yanımda sabah beni o götürecek"

"Ben anlayamıyorum"

"Kerem eve gelince sana olanları anlatır. Ben sadece şu kısacık zamanda seni çok sevdiğimi ve gösterdiğin dostluk için teşekkür ettiğimi söylemek istedim"

Gerçek sorunun ne olduğunu bilemeyen Aslı üzülerek yatağına otururken "Sorun Kerem mi? Kavga ettiniz de sana ağır bir şey mi söyledi?" diye sordu. Ah! Keşke öyle olsaydı. O zaman Şebnem gideceği yerde aralarını düzeltmenin bir yolunu aramaya başlardı. Şebnem ağlamaklı bir ifadeyle "Hayır sorun Kerem değil. Sorun nişanlım" dediğinde Aslı başını iki yana sallayarak kendisine geldikten sonra "Ne nişanlısı? Şebnem doğru düzgün anlat neler oluyor?" dedi.

"Ailemin evlenmem için zorladığı adam beni geri götürmeye geldi Aslı"

"Aman Allah'ım!"

"Evlenmek istemediğim için kaçmıştım ama şimdi beni buldu. Bugün restorana geldi ve biz Kerem ile gözden kaybolmayı başardık. Şimdi de yanınıza geri dönemiyorum çünkü adamları her yeri sardı ve didik didik beni arıyorlar"

"Bu korkunç bir şey! Ailenle konuşmalı ve onları bu evliliğin olamayacağına ikna etmelisin"

"Denemedim mi sanıyorsun?"

"Peki Kerem?"

"Ne olmuş Kerem'e?"

"Nasıl karşıladı?"

"Sakin duruyor ama tuhaf bir şekilde çok durgun"

"Sen ne durumdasın?"

Şebnem ellerini saçlarına geçirip "Ben... Ben çok kötüyüm Aslı" dedikten sonra arkasını dönüp Kerem'e bakarak "Mecbur olduğumu biliyorum ama gitmek istemiyorum. Hele ki şimdi..." deyip sustu. Hele ki şimdi derken? Aslı üzgün bir ses tonuyla "Şimdinin özelliği ne?" diye sorunca Şebnem ağlak ağlak "Sorma" dedi. İyi de bu sorma demeyle bitecek bir sohbet olmamıştı ki. Aslı merakla ısrar edip "Şebnem bana güvenebileceğini biliyorsun" dediğinde Şebnem de gözleri Kerem'in üstünde olarak bir süre durduktan sonra bombayı patlattı.

"Aşık oldum ben"

"Ne?"

"Kerem aklımı aldı haberim bile olmadı Aslı!"

esdrgtfhjj.gif


14.Bölümün Sonu

•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
rdtfgykhlıj.png


15.Bölüm : İşte şimdi başın belada Şebnem!

Şebnem yaptığı telefon görüşmesinin ardından bir müddet daha merdivenlerde oturup düşüncelere dalmıştı. Aslı'ya yaptığı itiraf neydi öyle Allah aşkına? Kerem'e aşık olduğunu sesli olarak söyleyebilmiş olmasına hâlâ inanamıyordu ama yine de bu duygusunu biriyle paylaştığı için mutluydu.

Tabii keşke bunu Aslı'ya değil de Kerem'e söyleyebilme cesaretini gösterebilseydi. O kadarını da yapamazdı herhalde. Sonuçta Kerem'in bu konuda ne tepki vereceği ona göre biraz muammaydı. Ya kızarsa? Ya da daha da kötüsü bende senin aşkının karşılığı yok derse ne olacaktı? Şebnem böyle bir şey duymayı kaldırabileceğini hiç sanmıyordu.

Şebnem sakin sakin yıldızlara bakarak iç çekerken o sessizlik içinde kulağına da birtakım tıkırtılar çalınmıştı. Ayak sesi miydi o? Ortada da kimse görünmüyordu. Tövbe estağfurullah gaipten sesler mi duyuyordu ne!

Kaşlarını çatıp tedirgince sesleri dinlerken iyice huzursuz olup aniden ayaklanarak içeriye girdi. Samet ortalarda yoktu ve Kerem de tek başına yerdeki yastıkları birleştirip yataklarını yapmaya çalışıyordu. Şebnem onun haline gülüp"Bir yastık daha koyup beş kare yap Kerem ayakların dışarda kalacak. Malum senin boy zorlarsan buradan iki mahalle öteye kadar ulaşır" deyince Kerem'de başını ona doğru çevirerek "Dalga geçeceğine daha faydalı olacak işlerle uğraşsan olmuyor değil mi? Mesela bana yardım etmek gibi" dedi. Olmuyordu tabii ki.

Şebnem muzur bir ifadeyle harfleri uzata uzata "Affedeeersin Kereeem!" diyerek salına salına yanına giderken Kerem'de kendisini ne kadar tutmak istese de bunu başaramamış ve sinirden gülmeye başlamıştı. Ha şöyle! Biraz yüzü gülsün değil mi ama? Şebnem telefonu bıraktıktan sonra ceketini de çıkarıp diğer yastıkları kenardan köşeden toparlamaya başlamıştı. Üç tane yeter gibi görünüyordu. O sırada Samet elinde yastıklar ve pikelerle gelip "Şe-Şebnem senin o-odan hazır" diyerek elindekileri bir kenara bıraktı. Hâlâ mı kekeliyor yahu! Hiç düzelmiyor mu acaba?

Şebnem çocuğun halini garipseyip Kerem'e doğru "Ne diye kekeliyor ki?" diye sormadan edememişti. Kerem ikisine de bir bakış atıp "Onun sınırlarını zorlayan bir karakter olduğun için olabilir mi?" diye sorunca Şebnem de gözlerini kısıp "Onu korkutuyorum değil mi? Resmen benden korkuyor" dedi. Valla öyle görünüyordu. Şebnem'in karakteri Samet gibi dış dünyaya kapalı bir insanı saniyeler içinde panik atak krizine sokup sokup çıkaracak güce sahipti.

"Samet?"

"Ef-efendim?"

"Sen yerinden olma ben buraya kıvrılır yatarım"

"Oo-olur mu hiç? Hem ra-ra-rahat edemezsin ki. Değil mi Kerem?"

"Samet haklı Şebnem odada daha rahat kalırsın"

"Gerçekten hiç sorun olmaz. Şey... Hem ben başkasının yatağında pek uyamıyorum da"

Yapma ya! Bunu Kerem'in evindeki yatakta fosur fosur uyuyan kız mı söylüyordu? Gerçi doğruyu söylemek gerekirse ilk gün Kerem'in yatağında da uyuyamayıp salonda yatmıştı ama sonraki günler ooo kafayı vurdu mu iki dakikada devrilmişti.

Samet yan gözle baktığı Kerem'in başıyla onay vermesiyle içeriden bir tane daha pike getirip yanlarına bırakmıştı. İkisi de birbirlerine bakarken Kerem yedek pikeyi eline alıp Şebnem'in yatacağı yere serdikten sonra kendi köşesine geçip oturdu. Şebnem de onun hemen ardından kendi yatağına oturup ayakkabılarını çıkararak pikenin altına girdi. O anla birlikte uzun süren can sıkıcı bir sessizlik olmuştu.

O
rdytfuygıuhı.gif


Farkında değillerdi ama ikisi de aynı şeyleri düşünüyordu. Yarından sonra her şey değişecek gibiydi ve bu da ne Kerem'in ne de Şebnem'in lehine bir durum değildi. Halbuki kaç zamandır huzurları ne kadar da yerindeymiş ama onlar bunun farkına varamamış. Keşke bunu anlamak için bunları yaşamak zorunda kalmasalardı.

Şebnem düşünürken bir süre sonra ister istemez uyuyakalmıştı. Onun aksine Kerem'in gözüne uyku girmiyordu. Yattığı yerden Şebnem'i izlemeye dalmışken içindeki sıkıntı yüzünden aniden yerinden kalkıp su şişesini alarak kapıya doğru gitti. Bir yandan suyunu içip bir yandan da dışarıyı izliyordu.

O sırada üşüdüğü için bacaklarını karnına doğru çekip pikesine iyice sarılan Şebnem'de gözünü aralayıp Kerem'in yatağını boş görünce korkuya kapılmıştı. Az önce de karışık ve gergin rüyalar görmüş gerçek mi değil mi diye ayırt edememişti. O korkuyla yerinden "Kerem!" diyerek fırlayınca ayakta duran Kerem'de ona doğru dönüp "Buradayım Şebnem korkma" diyerek yanına gelip ona doğru eğildi. Şebnem kötü bir rüya gördüğünü anlatırken Kerem de hem onu dinleyip hem de kayan pikesini yukarıya çekerek omuzlarını örtüyordu.

"Gerçek gibiydi. Restoranda tek başımaydım ve Okan müşteri gibi gelmişti. Onu tanımıyormuşum o yüzden gayet sıradan bir şekilde menüyü saydım ve ona bir güzel servis yaptım. Hesabı getirdiğimde hiçbir şey söylemeden ayağa kalkıp beni kolumdan tutarak "Hadi gidiyoruz" dedi. Arkama dönüp odana doğru baktım ama bomboştu. Eşyaların hatta mobilyaların bile yoktu. Tam Okan beni kapıdan çıkarırken de korkup uyandım"

"Stresli bir gün geçirdin kabus görmene şaşırmamak gerekir"

Kerem su verirken Şebnem'de teşekkür ederek içip "Ben üşüdüm sanki sen nasıl böyle rahat gezebiliyorsun?" diye sordu. Adam gerilmekten ateş gibi olmuştu ne üşümesi? Kerem uyuyabileceğini düşünmediği için kendi pikesini alıp Şebnem'in üstüne sererek "Ben alışığım kolay kolay üşümem" dediğinde Şebnem de pikesini verdiği için ona tebessüm ederek "Teşekkür ederim" dedi. Üç tane pikeyle de ısınsın artık değil mi?

Kerem büyük yastıklardan birini yanına çektikten sonra bağdaş kurarak Şebnem'in önüne oturmuştu. Gergin gergin gömleğinin manşet kısmından sarkan ipi koparmaya çalışırken de Şebnem dayanamayarak elini uzatıp "Amma uğraştın ver ben yapayım" dedikten sonra yattığı yerden doğruldu. Ooo! Kızın elleri de buz gibi olmuş gerçekten.

Şebnem uğraşıp ipi eliyle koparamayınca kolunu kendisine doğru çekip dişiyle koparmaya yeltenmişti ama Kerem ne yaptığını anlamayıp refleksle kolunu çekince bunu yapamıştı. Kerem'in tuhaf bakışlarına maruz kalan Şebnem "Ver ya ısırmayacağım korkma" dedikten sonra kendisini tutamayıp gülerek "Yani ısıracağım ama kolunu değil" deyiverdi. O ne demek Allah aşkına!

İkisi de gülerken Kerem kolunu kaçırıyor Şebnem de onu kızdıra kızdıra "İnsana vampir muamelesi yapma Kerem ver şu kolunu!" deyip yakalamaya çalışıyordu. Sonunda pes eden Kerem tedirgince kolunu uzatırken Şebnem kıkırdayarak ipi dişiyle koparıp "İşte oldu bak korktuğuna değdi mi?" diye sordu. Şaşkın ya! İp ağzından sarkmış bir de Kerem'e dalga geçer gibi korktuğuna değdi mi diyordu.

Kerem elini uzatırken Şebnem'in refleksle geri çekilmesine karşılık dalga geçme sırası bende dercesine "Yaklaş yaklaş! Bir şey yapmayacağım korkma" dedi. Bunu söyleyen başkası olsa kanmazdı ama mevzu Kerem ise kayıtsız şartsız o güveni sağlayıveriyordu.

Kerem dudağındaki ipi alırken Şebnem'in ipi hissedip "Tü tüü!" yapmasıyla geri kaçmış "Tükürmesene insana lama gibi!" derken de elini üzerine silerek gülmeye başlamıştı. Onu görünce haliyle Şebnem'de gülmüştü. Bu Kerem çok da eğlencesiz biri değilmiş aslında. Bahane ile bu yönünü de görmüş oluyordu.

"Kerem benim uykum geldi"

"Uyu o zaman"

"Tamam ama bir yere gitme tamam mı?"

"Küçücük yerde nereye gidebilirim?"

"Bilmiyorum ama gitme işte"

"Tamam gitmem bütün gece bekçi gibi başında beklerim"

"Teşekkür ederim. İyi geceler Kerem"

"İyi geceler Şebnem"

Kerem bir yastık daha çekip hafifçe uzanarak dururken Şebnem'de kendi üzerindeki pikenin yarısını onun üzerine doğru verip "Sakın çekme tamam mı? Üşürsün de anlamazsın" dedi. Heeeh! Hoş geldin Nurten Sultan! Kerem bu uyarının ardından dayanamayıp güler gibi yaparak "Peki anne" deyince başını kaldıran Şebnem'de ona doğru uzanıp "Ne annesi be!" diyerek koluna bir tane patlattı. Öhh! Bir de utanmadan anne diyor çıtırlar çıtırı Şebnem Çetiner'e!

Kerem acıyan kolunu tutarak ne kadar ağır eli olduğundan bahsederken Şebnem kıyamayıp kolunu tutarak "Çok mu acıdı? Affedersin Kerem kızınca elimin ayarı biraz kaçıyor herhalde" dedi. Kerem sorun olmadığını söyleyince Şebnem tekrardan yerine uzanıp Kerem'e doğru dönerek içi rahat bir şekilde gözlerini kapatmıştı. Kapatmasıyla da uyuması bir olmuştu sanki.


asedtgyh.jpg


Bir iki saat sonra Kerem elindeki dergiyi kenara koyup Şebnem'e doğru dönmüştü. Uyurken ne kadar sakin ve tehlikesiz görünüyordu öyle inanılır gibi değil. Ayrıca Kerem'e demişti ama pikeyi ilk fırsatta üzerinden çeken de kendisi olmuştu. Kerem pikeyi Şebnem'in omuzlarına kadar çektikten sonra bir an durup elini anlık bir şekilde kızın sapsarı saçlarına götürdü. İki parmağının tersini yumuşak dokunuşlarla saçlarında süzdürürken bir yandan da karşısında masumca uyuyan Şebnem'e bakıp dalmıştı. Kabul etmesi gerekirdi ki ona bakarken artık daha farklı şeyler hissetmeye başlamıştı.

Sanki Kerem kendisini bildi bileli Şebnem hep etrafında dolanıp duruyor gibiydi. O kadar alışmış ve benimsemişti ki bu deli kızı şimdi onsuz nasıl olacaktı emin değildi. Onun eksikliği içinde koskocaman bir boşluk yaratacak ve Kerem bu boşluğa öyle kolay kolay alışamayacaktı sanki. İçinde şimdiden bunun sıkıntısı baş göstermişti bile.

En nihayetinde Şebnem hayatlarındaki en ışıltılı en parlak en cıvıl cıvıl renk olmuş ama şimdi üstüne onu söndürmeye çalışan bir karabulut çökmüştü. Şebnem'in gitmesini hiç istemediği aşikardı ama ailesi ve Okan ona ulaşmadan önce gitmesi gerektiği de gün gibi açıktı. Onu iyi bir şekilde saklarlarsa bir çıkar yol bulmak için zamanda kazanmış olacaklardı.

Tabii bu kabus elbet bir gün bitecekti. Bitmeliydi de. Herkesin kendi istediği hayatı yaşama özgürlüğü vardı. Gerçek şu ki Şebnem o adamla ancak hapis hayatı yaşardı. Ama Kerem'in buna izin vermeye pek niyeti yok gibiydi. İşler ne kadar karışırsa karışsın elinden gelenin en iyisini yapacak ve Şebnem'i de o istemediği hayattan kurtaracaktı. Nokta!

●●·٠●●٠·˙

Sabah olduğunda zor bela gözlerini açan Şebnem yanında Kerem'i göremeyince etrafa şöyle bir bakıp "Kerem..." diye seslenerek doğruldu. Kaşlarını çatarak ses gelmesini beklerken Kerem'in ortalarda gözükmemesi yüzünden biraz telaşlanmıştı doğrusu. Boynunu ovalayıp hızlıca ayakkabılarını giyerken Samet içeriye girip "Gü-günaydın" dedikten sonra elindeki kahvaltı tepsisini masanın üstüne bıraktı.

"Günaydın Samet. Şey... Kerem içeride mi?"

"Yok değil. O erkenden çıktı"

"Nereye çıktı?"

"Aslı arayıp Ha-Hasan amcanın rahatsızlandığını söyleyince apar topar çıktı"

Bu şimdi mi söylenir ya bir de geniş geniş kahvaltı falan getiriyor insana! Şebnem korku dolu gözlerle "Ne! Hasan amcanın neyi varmış?" diye sorunca Samet henüz bilmediğini ama Kerem'in öğrenir öğrenmez kendilerini arayacağını söyledi. Şebnem merak içinde Samet'in telefonunu isterken Kerem de ailesinin yanına varmıştı ama öğrendiklerinden sonra resmen çılgına dönmüştü.

Okan'ın adamları gelip ailesine Şebnem'in nerede olduğunu sormuş ve bunu da pek iyi bir üslupla yapmamışlardı. Haliyle gördüğü tavra sinirlenen Hasan Bey'in de tansiyonu bu strese dayanamayıp tavan yapmıştı. Gerçi şu an her şey yolundaydı ve korkulacak bir şey yoktu ama bu Okan denilen adam bunun hesabını çok fena verecekti.

Fiko sakinleşmesi için Kerem'i hasta odasından çıkarırken tam telefon çalmaya başlamıştı ki Kerem kendisine hakim olamayıp yumruğunu duvara geçiriverdi. Bunu yapsa da siniri geçecek gibi değildi. Resmen barut olmuştu. Babasına bir şey olsaydı o Okan'ı elinden kimse kurtaramazdı.

"Kerem sakin ol!"

"Babam bu haldeyken nasıl sakin olabilirim Fiko! Adamın nelere sebep olduğunu görmüyor musun?"

"Görüyorum ama böyle bağırarak hiçbir şey elde edemezsin!"

"O adamı bulalım Fiko! Bulalım ve ona babamı bu hale getirmesinin hesabını soralım yoksa ben aklımı oynatacağım!"

"Buluruz tamam bağırma artık"

O sırada Kerem'in telefonu susmuş ama bu seferde Fiko'nun telefonu çalmaya başlamıştı. Onlar hastaneden çıkıp kapının önüne gelene kadar da Şebnem resmen dokuz doğurmuştu. Yahu acil bir durum varken insan böyle habersiz bırakılır mı hiç! Madem arayamıyorsunuz bari arandığınızda bir ses verin değil mi? İlla arabaya atlayıp olay mahalline mi gelsin bu kız!

Kerem hastane bahçesindeki banka oturur oturmaz Fiko telefonunu çıkarıp Samet'e geri dönüş yapmaya başlamıştı. Tabii karşısında Samet yerine telefonu neden açmadıklarıyla ilgili çan çan konuşan Şebnem'i bulmuştu. Kaşlarını çatan Kerem kiminle konuştuğunu sorarken Fiko telefonu eliyle kapatıp "Şebnem çıyanı! Ama bu sefer umutluyum konuşmasının arasına girmezsem birazdan bu hızla nefessiz kalıp hakkın rahmetine kavuşacak gibi görünüyor" dedi. O sırada Şebnem de sözünü çoktan bitirmiş "Fiko Bey! Fikooooo Beeeey!" diye bağırmaya başlamıştı. Sesi kısılasıca!

"Şu yüksek desibelli çığırtkanlığını bırak artık sarışın! Sen benim kulağımdaki zarı patlatma mertebesine erecek değerde biri değilsin bunu o kıt aklına yaz!"

"Bana bakın Fiko Bey eğer bana hemen neler olduğunu anlatmazsanız buradan bir bağırırım o güzide bedeniniz iki saniyede tuzla buz olur!"

"Yellooooz! Senin o sarı saçlarını peruk yapımında değil tek kullanımlık çalı süpürgesi yapımında kullanır onunla da ne kadar avam kenar köşe mahalle varsa onların tozlarını süpürüp sonra da bu dünyadaki varlığına ilelebet son veririm. Beni sakın zorlama!"

Sözü biterken arkasını dönen Fiko az önce bankta oturan Kerem'in artık orada olmadığını görünce Şebnem'e geri dönüp "Tartışmaya zorunlu mola veriyorum çünkü Kerem yok! Ben seni aklıma gelirsen sonra ararım" dedi ve küt diye telefonu kapatıp Kerem'e seslenerek hastaneye girdi.

Gerçi hastanenin içinde de bulamayacak gibiydi çünkü Kerem aklına gelen bir düşüncenin içini kemirmesiyle oradan apar topar ayrılıp Samet'in stüdyosuna geri dönüyordu. Şebnem ise hiçbir şey öğrenemeyince fena halde çıldırmıştı ve olduğu yerde söylenerek tepiniyordu. Yahu neler oluyordu durduk yere? Kerem nasıl yok olur bir anda gerçekten keçileri kaçıracaktı ama!

Telaşla Aslı'yı arayarak içeride dört dönerken az önce çöpü atmak için kapının önüne çıkan Samet'in de hâlâ geri dönmediğini fark etmişti. Gerçekten neler olduğunu aklı almıyordu artık. Herkes tek tek kayboluyordu şaka gibi ya! Elini alnına vurarak "Üçüncü sınıf korku filmlerine döndük. Önce Kerem kayboldu şimdi de Samet! Yahu ilk önce şişman ve gözlüklülerden başlanmaz mı? Mesela Fiko Bey bu konsepte çok uygundu onu neden es geçtik anlayamadım. Torpilli penguen!" dediği anda bir gıcırtı eşliğinde kapı açılmıştı.

Aslı'nın numarasına bastıktan sonra "Nihayet geldin Samet!" diyerek dönünce tam karşısında Okan'ı görüp yaşadığı o şokla beraber de telefonu aşağıya indirdi. Ne olur şu an uyuyor olsun ve rüyasında da kabus görüyor olsun! Lütfen öyle olsun da birazdan gözlerini açıp yine Kerem'i karşısında bulsun.

Şebnem tedirgin bir halde geri çekilirken "Umarım nişanlının tatilini kısa kesmesine bozulmazsın" diyen Okan'da ona doğru birkaç adım yaklaşıp tam önünde durdu. Belli etmemeye çalışsa da Şebnem'in korkusu gözlerine çok net bir şekilde yansımıştı. Okan ile bu kadar çabuk karşı karşıya gelebileceğini gerçekten de düşünmemişti.


szrxdctfyvgu.gif


"Burayı nasıl buldun?"

"Bu kadar yaklaşmışken beni atlatabileceğini düşündün mü gerçekten?"

"Okan! Burayı nasıl buldun dedim?"

"Peşinize takılan arabayı fark etmemeniz sizin açınızdan ne büyük talihsizlik olmuş değil mi?"

"Niye bütün gece bekledin o zaman? Neden dün gelmedin? Gündüz gözüyle daha rahat olacağını mı düşündün?"

"Yapmam gereken bazı şeyler vardı"

"Neymiş onlar?"

"Karşı karşıya geldiğimizde etrafımızda lafa karışacak insanlar olmasını istemedim diyelim"

"Ne demek bu?"

"Kimdi şu seni sarıp sarmalayarak restoranda yanımdan kaçıran adam? Aa! Hatırladım. Adı Kerem Günsür sanırım. Açık konuşmak gerekirse ondan hiç hoşlanmadım"

"Hislerinizin karşılıklı olduğuna emin olabilirsin. O da sana bayılmadı sonuçta!"

"O halde o yokken gelmeyi tercih ettiğim için memnun olmalısın"

"Onun burada olmadığını nereden biliyorsun ki? Kahvaltı için ekmek almaya gitmişti neredeyse gelir. Bence Kerem geldiğinde burada olmasan senin için çok iyi olur"

"Ah Şebnem ah! Biliyor musun bu dediğinin olacağını hiç sanmıyorum. Onun şu an ekmek almaktan çok daha önemli işleri olmalı"

"Ne gibi işler?"

"Orasını bilmem. Ben sadece olasılığı yüksek tahminlerde bulunmaya çalışıyorum"

Şebnem korku içinde "Kerem'e ne yaptın? Söyle ne yaptın ona!" diye bağırarak peş peşe omuzlarına vururken nişanlısı olan bir kızın başka bir adam için bu kadar endişelenmesi de Okan'ın sinirini bozmuş gibiydi. Kendisine bütün hıncını çıkararak vurmaya devam eden Şebnem'in bileklerini sertçe tutup "Ona ne olduğu artık seni ilgilendirmiyor. Gerçek dünyana geri dönme vaktin geldi Şebnem!" diyerek çekelemeye başladı.


rtyuhkıjlkoşpi.gif


Okan çekiyor Şebnem direnerek bağıra çağıra kendisini geri çekiyordu. Tabii Okan'ın gücüne karşılık onun gücü de oldukça yetersiz kalmıştı. Kapıya yaklaştıklarında Şebnem başka şansı olmadığını düşünerek eğilip dişlerini Okan'ın eline geçiriverdi. Var gücüyle ısırınca Okan o acıyla elini çekmiş Şebnem'de ondan kurtularak arka tarafa doğru koşmuştu. Ancak orada da kaçabileceği bir yer yoktu ki.

"Şebnem!"

Okan sinirle bağırırken Şebnem'de etrafa bakınıp gözüne kestirdiği gitarla birlikte kapının önündeki yerini almıştı. Amacı Okan gelince onu kafasına indirmek ve o kaykılırken de dışarıya kaçmaktı. Fakat işler beklediği gibi gelişmemişti. Okan içeriye tetikte girince Şebnem'in atılım bile yapmasına fırsat vermeden gitarı tutup kenara atmıştı. Epey de kızmışa benziyordu. Okan kendisinden kenar köşe kaçan Şebnem'e ağır adımlarla yaklaşıp kolundan tuttuğu gibi oradan çıkararak çekiştire çekiştire stüdyonun dışına çıkardı. O anlarda Samet'in de neden ortalarda gözükmediği belli olmuştu. İki adam kollarından tutmuş içeriye girmesine de Şebnem'i uyarmasına da engel olmuştu. Eyvah! Bu sefer Şebnem'in kurtuluşu kalmamıştı galiba.

"Kerem'e söyle telefonuma baksın Samet! Duydun mu beni?"

Okan arabanın kapısını açıp Şebnem'i içeriye sokmaya çalışırken Şebnem'de ayaklarıyla onu ittirip dışarıya çıkmaya çalışıyordu ama nafileydi. Okan kapıyı kapattıktan sonra çıkmasın diye üzerinden kilitleyip şoför tarafına geçmiş adamlarına da Samet'i bırakıp arkalarından gelmelerini emretmişti.

Trafiğe takılan Kerem ise eğer saniyeler içinde oraya ulaşamazsa Şebnem'in izini kaybedeceğe benziyordu. Kerem direksiyonun başında çıldırmış bir halde Samet'i ararken telefonun sürekli meşgul olmasının stresini yaşıyordu. Bu kadar zaman kiminle konuşuyorlardı belli değildi. Telefonunu yan koltuğa bırakıp peş peşe kornaya basarak öndeki araçlardan yol isterken bu seferde Aslı onu aramıştı.

"Kerem!"

"Ne oldu Aslı yoksa babam mı?"

"Babam iyi sorun yok. Kerem az önce Samet aradı ama..."

"Ama ne!"

"Bilmiyorum telefonu açtığımda kulağıma sadece Şebnem'in ve bir adamın bağırış çağırışları geliyordu. Sanırım yanındaki nişanlısıydı"

Kerem bunu duyar duymaz telefonu kapatıp aracını da o bir türlü ilerlemeyen trafiğin orta yerinde bırakarak dışarıya çıkmıştı. Diğer araç sahipleri arkasından bağırırken o hiçbirini duymayıp var gücüyle koşturarak birkaç sokak ilerideki Samet'in stüdyosuna doğru gidiyordu. İçine düşen kurdun sebebi de bu vesileyle belli olmuştu. Ailesinin evine gidiliş amacı kesinlikle Kerem'in oradan uzaklaşmasını sağlamak içindi ve kahretsin ki bunu da başarmışlardı.

Kerem kan ter içinde sokağa girdiğinde kapının açık olduğunu görüp önce "Şebnem!" sonra da "Samet!" diye seslenerek içeriye dalmıştı. Tabii korktuğu da başına gelmişti çünkü ortalarda kimse olmadığı gibi bir de üstüne üstlük her yer darmadağın olmuştu. Açık kalan telefonu eline alıp dışarıya çıkarken Şebnem'in arkasından koşturup maalesef yetişemediği için geri dönen Samet sokağın başında görülmüştü. Kerem hızla yanına gidip neler olduğunu sorarken çocuk elleriyle dizlerini tutup dinlenmeye çalışıyordu. Nefes nefese kalmıştı.

"Samet hemen kendine gelmen lazım. Hadi!"

"Ke-Ke-Kerem!"

"Şimdi derin bir nefes al ve sakin ol! Şebnem nerede?"

"Götürdüler Kerem! Kalabalıklardı engel olamadım"

Kerem'in başından aşağıya kaynar sular dökülseydi herhalde canı daha az yanardı. Şebnem ona güvenmişti ama Kerem onu koruyamamıştı. Kahretsin! Her nereye gidiyorsa onu da yanında götürmeliydi. Yanında olsaydı onu almalarına müsaade etmez Şebnem'i koruyabilirdi. Kendisini o kadar kötü hissediyordu ki bunu tarif edecek ne kelimeleri ne de gücü vardı.

Telefonunu eline alıp Çetiner ailesine ait bir numara adres ya da işe yarar bir şey bulmasını istemek için Fiko'yu ararken Samet bir anda Şebnem'in söylediği şeyi hatırlayıp ona dönerek "Şebnem gitmeden az önce onun telefonuna bakmanı söyledi Kerem" dedi. Kaşlarını çatarak düşünen Kerem aniden ifadesini değiştirip "Melis! Arkadaşı Melis'e ulaşmamızı istiyor" dedi. Onlar Fiko'yu arayıp telefona bakmasını isterken Şebnem'de ağlayarak Okan'dan kendisini bırakmasını istiyordu. Ancak Okan'ın buna hiç niyeti olmadığı gibi bir de sert bakışlarıyla yola bakmayı sürdürüp adeta Şebnem'i duymuyor gibi davranıyordu.


erydtgyuı.gif


●●·٠●●٠·˙

Şebnem yol boyunca bir an bile susmadan ağlayıp Okan'a kendisini bırakması için bas bas bağırmıştı. Artık yavaş yavaş Okan'ın da tepesi atmaya başlamıştı tabii. Malikanenin önüne geldiklerini görünce Şebnem'de an itibariyle iptal olmuştu. Oraya geri dönmek istemiyor ailesiyle özellikle de babasıyla karşılaşmaktan ödü patlıyordu.

Okan arabayı park ettikten sonra "Hayır hayır! Bırak beni eve gidemem!" diyen Şebnem'in kolunu sertçe tutarak kendisine yaklaştırıp "Şu arabadan çıktıktan sonra tek bir yanlışını görürsem bunu yaptığına yapacağına seni pişman ederim Şebnem! Ona göre hâl ve hareketlerine çok dikkat et benim canımı da sıkma!" dedi. Öhh! Yavvaş gel!

Dik bakışlarla birbirlerine bakarken kolunu hızla çeken Şebnem çenesine hakim olamayıp "İstediğini yap tamam mı? Ben yine aynı bildiğin Şebnem olacağım! Seni sevmeyen asla da sevmeyecek olan ve hayatı boyunca da sana karşı sadece nefret hissi duyacak olan Şebnem olacağım!" dedi. Okan çenesini sıkar gibi tutup kızı kendisine yaklaştırarak "Hayır küçük hanım! Sen artık kendine bir çekidüzen verecek ailene ve bana layık biri olacaksın. Beni de bu konuda sakın zorlama Şebnem!" derken o dik duruşuna rağmen gözlerinden yaşlar akan Şebnem de dayanamayıp "Kerem beni burada bırakmaz! Beni almaya gelecek ve ben de gözümü bile kırpmadan onunla beraber nereye isterse orada gideceğim anlıyor musun? Nereye isterse!" deyiverdi.

Okan'ın gözlerinden alevler çıkıyordu. Çenesini sertçe bırakıp aracından çıktıktan sonra Şebnem'in kapısını açtı ve onu yine bileğinden sıkıca tutarak eve doğru yürütmeye başladı. Şebnem direniyor Okan çekeliyor ite kaka merdivenleri çıkıyorlardı.

Okan zile bastıktan sonra evin çalışanlarından birinin kapıyı açmasıyla paldır küldür içeriye girip salonda gergin bir halde gelişlerini bekleyen Fikret Bey ve Zuhal Hanım'ın yanına doğru geldi. Şebnem hâlâ direnirken bir anda Okan'ın kendisini ailesinin önüne savurmasıyla ne olduğunu şaşırıp anne ve babasıyla göz göze gelmişti. Kendisine dönen bakışları görünce de tir tir titreyip içinden de "İşte şimdi başın ciddi anlamda belada Şebnem!" diye geçirmeden edememişti. Gerçekten de öyleydi galiba.


redytfyuhıo.jpg


•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
https://www.hanimefendi.com/forum/konu/nk83un-hikayelerine-yorumlariniz.56858/page-76
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
dgfhghkjkl.png


16.Bölüm : Kurtar beni Kerem!

Fikret Bey hükmünü çoktan verdiği için gözlerini kızının üzerine dikip sessizliğini korumaya devam ediyordu. Bu saatten sonra Şebnem'in kendisini anlatmaya yönelik çırpınmaları da asla bir sonuç vermeyecek gibiydi çünkü anne ve babasına göre o ailesine uygun hareket etmeyip konumlarını ve saygınlıklarını zedeleyici tavırlar içerisine girmişti. Bu Çetinerler için mazur görülemeyecek bir şeydi. Bunu ailesini çok iyi tanıyan Şebnem'de biliyordu ama yine de her şeyi göze alıp burnunun dikine gitmekte bir an bile olsun tereddüt etmiyordu.

Fikret Bey'in tepkisiz halinin aksine kızına oldukça kızgın olan Zuhal Hanım maalesef ki şu anlarda eşi kadar sakin kalmayı başaramıyordu. Günlerdir Şebnem'in ortadan kaybolmasıyla alakalı o sosyetik çevrelerine makul bir açıklama yapmaya çalışmaktan resmen binbir zahmetle gerdirdiği yüzü tekrardan kırışmıştı. Nişanlarının ilan edildiği gece evden kaçan kızının ve iki ailenin haysiyetini korumak kolay mıydı hiç? Hem o hem de Okan'ın annesi günlerdir karşılaştıkları her imalı sözle gerim gerim gerilmiş ama bir şekilde insanları her şeyin yolunda olduğuna inandırmayı başarmışlardı.

Sükunetini korumakta zorlanan Zuhal Hanım eşinin yanından kalkıp Şebnem'e yaklaştıktan sonra öfke dolu gözlerle kızına bir tokat çarpıp "Ailemize böyle bir utanç yaşatmaya nasıl cüret edersin!" diye bağırdı. Şebnem bu kadar da sert bir tepki alabileceğini düşünmemiş gibi görünüyordu.

Gözlerini üçünün üstünde gezdirip ağlamaklı bir ifadeyle de yanağını tutarak "Bu kaba saba adamla evlenmeyeceğim! Beni zorlamaya devam ederseniz de size bu utancı bir daha yaşatmaya cüret edip yeniden kaçacağım ve bu defa beni asla bulamayacağınız bir yere gideceğim!" dediğinde Okan yan gözle ona bakıp ardından da Fikret Bey'e dönmüştü.

Karşılarında aile büyükleri olmasaydı herhalde Okan'ın da bu cevaba ağır bir tepkisi olurdu. Şebnem de bunu bir cesaretle söylemişti ama babasının hâlâ konuya katılım göstermemesi yüzünden dizleri de korkudan tir tir titriyordu. Okan ağır adımlarla Fikret Bey'in yanına yaklaşıp onun kendisine söylediklerini dinlerken Zuhal Hanım da kızının kolunu sıkıca tutup kenara çekmişti.

"Bir daha sakın babanın önünde böyle saygısızca konuşmaya kalkma!"

"Anne yalvarıyorum beni anlamaya çalış. Ben bu derin dondurucudan hallice olan adamla bir ömür değil bir dakika bile geçiremem"

"Terbiyesizleşme! O adam dediğin kişi senin nişanlın ve yakında da eşin olacak"

"Olmayacak!"

"Olacak!"

"Ölürüm daha iyi!"

"Şebnem!"

O sırada Okan gitmek için yanlarına yaklaşıp "İzninizle Zuhal Hanım" dedikten sonra Şebnem'e dönüp zorla elini tuttu. Şebnem elini geri almaya çalışırken Okan'ın da inatla tutmaya devam ederek "Umarım akşam ailemle birlikte geldiğimde karşıma sakinleşmiş bir Şebnem olarak çıkarsın" demesiyle birlikte bir anda yükselip "Geldiğinde beni bulabileceğini düşünüyorsun demek... Ne kadar iyi niyetli bir düşünce!" diye bağırdı.

Okan çok kızsa da Şebnem'in anne ve babasının yanında sesini çıkaramamıştı ama o sırada onun yerine "Şebnem!" diyen Fikret Bey'in sesi salonun içinde yankılanmıştı. Şebnem babasına bakamıyordu bile. Korkudan titreyerek olduğu yerde dururken Fikret Bey "Hemen odana çık ve yemek vaktine kadar ortalarda gözükme!" dedi. Okan son kez Şebnem ile göz göze gelip evden çıkarken Zuhal Hanım'da Şebnem'i kolundan tuttuğu gibi "Yürü hadi! Babanı daha fazla kızdırma" diyerek odasına çıkardı.

"Otur şuraya konuşacağız!"

"Anne!"

"Şebnem sakin olmak istiyorum o yüzden beni sinirlendirmemek için kelimelerini seçe seçe konuş"

"O zorba adamla evlenmeyeceğim!"

"Az önce ne dedim ben!"

Şebnem kollarını annesine doğru uzatıp Okan'ın kendisini çekelerken kıpkırmızı yaptığı bileklerini göstererek "Evlenmemi istediğiniz adamı görüyor musun anne? Bak daha şimdiden kollarımı ne hale getirdi!" deyince Zuhal Hanım tavrını hiç değiştirmeden "Peki sen evlenmek üzere olduğun genç bir adamı toplum içinde ne kadar aşağılayıcı bir duruma düşürdüğünün farkında mısın küçük hanım!" diyerek karşılık verdi.

Şaka gibi değil mi? Bir anne olarak kızını koruması gerekirken Zuhal Hanım resmen Okan'a kol kanat geriyordu. Bu saatten sonra Şebnem ne söylese boş gibiydi. Kimse dinlemeyecek o da boşu boşuna kendisini paralayıp duracaktı. Bunlar kafasına dank edince sakinleşerek yatağının ucuna oturdu ve hemen ardından gözleri dolu dolu bir halde Zuhal Hanım'a bakıp "Beni hiçbir zaman sevmedin değil mi anne? Mutlu olup olmamam zerre kadar umurunda değil" dedi.

"Seni sevmediğimi nasıl söyleyebilirsin? Ablan ve sen benim için ne kadar değerlisiniz biliyor musun? Ömrümü size adadım ben!"

"O zaman neden beni diri diri mezara sokmaya çalışıyorsun?"

"Şimdi farkında değilsin ama ileride bunun ne kadar doğru bir seçim olduğunu anlayacaksın"

"Okan mı iyi seçim? Onunla evleneceğime kelaynak kuşuyla evlenirim daha iyi!"

"Kelaynak kuşu mu?"

Şebnem bir an söylediği şeyi ve hep o şekilde hitap ettiği Fiko'yu düşünüp irkilmişti. Tövbe yarabbi! Fiko ile evlenmek mi? Ağzından yeller alsın. Iıııııyyyy!

Şebnem ses çıkarmayıp yüzünü gözünü ekşitirken Zuhal Hanım da derin bir nefes alarak "Üstünü değiştir ve biraz uyu. Akşam yemeğine de tam saatinde ve terbiyeni takınmış o çenene de hakim olmuş bir şekilde gel!" dedikten sonra odadan çıktı. Çarpma sesiyle birlikte Şebnem önce kapıya doğru bakıp biraz düşünmüş sonra da "Haah! Buradan bir kere kaçtım yine kaçarım. Beni kimse burada zorla tutamaz!" diyerek ayaklanmıştı. Anlayacağınız kaçak kız sahalara geri dönüyordu.

Seri şekilde yatağını bozup çarşafları birbirine bağlayarak sıkı sıkı düğümledikten sonra pencereye yaklaşıp perdeyi kenara çekti. Bu sefer ki kaçış biraz daha meşakkatli olacak gibi görünüyordu.

Derin derin nefes alıp "Başının belası geri dönüyor Kerem hazır ol" dedikten sonra pencereyi açıp bir anda elindeki çarşafı aşağıya sarkıttı ama beklemediği bir sorunla karşılaştı. Şebnem çarşafın ucunu kaloriferine bağlayıp tam aşağıya inecekti ki camının altında bekleyen ve kafasına az önce sarkıttığı çarşafın indiği korumayla göz göze geldi. Kim koydu bu adamı orada ya!

Şebnem zoraki bir şekilde gülümseyip bir yandan "Şey... Pardon kafanıza da şey etti galiba ben yeni geldim de yatmadan önce tozunu alayım demiştim. Çok çok pardon çekiyorum şimdi" deyip bir yandan da çarşafı geri alarak "Başının belası gelemiyor Kerem rahata geçebilirsin. Of! Şu an ne yapıyorsunuz acaba? İnşallah Fiko Bey ardımdan sarışına veda partisi düzenleyip konfeti patlatmıyordur" diye söylenmeye devam ediyordu. Belli ki pencereden kaçış yoktu. Ee! Kapıdan da öyle elini kolunu sallayarak çıkamazdı. Ne yapacaktı bu kız canım!

●●·٠●●٠·˙

Şebnem elinde düğümlenmiş çarşaflarla suratı beş karış pencerenin dibinde otururken Fiko da Şebnem'in telefonunu alarak Samet'in stüdyosuna gelmişti. Kerem ortalarda gözükmüyordu. Fiko içeriye bir hışımla girip "Kerem nerede? Bana hemen Kerem'i bul!" demeye başlayınca Samet ona yalnız kalmak istediği için bir süredir odada tek başına oturduğunu söyledi. Bu Fiko'yu şaşırtmıştı ve bu yüzden de başka hiçbir şey sormadan direkt odaya doğru gidip kapıyı açarak içeriye girdi.

Kerem yatağa oturmuş başını ellerinin arasına alarak sessizce kıpırdamadan duruyordu. Bu çocukta değişik haller vardı ya anlaşılırdı elbet. Fiko'nun içeriye girdiğini fark eder etmez ellerini indirip ayağa kalkan Kerem hiç konuşmadan elindeki telefonu alarak Melis'in numarasını rehberden aramaya başladı. O sırada Fiko'nun sorduğu soruları bile duymayacak kadar kendisini kaybetmişti. Bir an önce Melis'e ulaşıp Şebnem'in nereye götürüldüğünü öğrenmeliydi.

Hızlıca rehbere göz gezdirirken Şebnem'in kendisini "Patron Kerem" olarak Fiko'yu da "Papyonlu Penguen" olarak peş peşe kaydettiğini görmüştü. Dudağının kenarında da tatlı bir tebessüm oluşur gibi olmuş ama Melis'in ismini görür görmez ifadesini ciddileştirmişti. Kısa sürede açılan telefondan Melis'in arayanı Şebnem sanarak seslenmesi duyulunca da Kerem derin bir nefes alıp "Merhaba Melis! Şebnem benden bahsetti mi bilmiyorum ama ben Kerem" dedi. Melis hemen tanımıştı çünkü sağ olsun Şebnem zamanında panikleyip Kerem'den ve yedi göbek sülalesinden ona açık açık bahsetmişti.

"Seni tanıyorum Kerem ama neden Şebnem'in telefonu sende? O nerede?"

"Ben de bunu bana sen söylersin diye düşünmüştüm"

"Ne demek bu?"

"Okan buraya gelip Şebnem'i alarak eve geri götürmüş"

"Ne! Nasıl götürmüş?"

"Haberin yok muydu?"

"Şebnem'i bu konuda uyarmıştım ama Okan'ın onu geri götürdüğünü bilmiyordum"

"Bana adres lazım Melis... Şebnem'in ailesinin evine ulaşmam lazım"

"Tamam bak şöyle yapalım mı? Ben şimdi sana adresi göndereyim sonra da hemen Şebnem'in ailesinin evine gidip neler oluyor öğreneyim"

"Çok sağ ol Melis bunu yaparsan sana minnettar kalırım"

"Sen benden haber bekle olur mu? Şebnem'in yanına gidince tekrar arayıp konuşmanızı sağlarım. Sonra da ne yapacağımıza karar veririz"

"Harika olur. Melis..."

"Efendim?"

"Şebnem'e..."

"Evet"

"Merak etmemesini ve onu oradan çıkaracak bir yol bulacağımı söyler misin?"

"Tabii ki söylerim"

"Bir de Kerem sözünü tutamadığı için özür diliyor de olur mu?"

"Peki"

"Teşekkür ederim"

Kerem telefonu kapatıp tekrardan yatağa oturarak sus pus kalmıştı. Aklından şu an Şebnem'in ne durumda olabileceği olasılıklar halinde geçerken hiç olmadığı kadar da huzursuz oluyordu. Acaba ailesinin yanında mıydı yoksa hâlâ o adamla birlikte miydi? Kendisini savunabiliyor muydu yoksa korkudan eli ayağı birbirine mi giriyordu? Çok kızmışlar mıydı acaba? Hırpalanmış mıydı? Stüdyoya geldiğinde her yer dağılmıştı. O adam canını yakmış kötü davranmış olabilir miydi? Bunun olmuş olabileceğini düşünmek bile öfkesini körüklemeye yetiyordu.

Melis'in aramasını beklerken tekrardan başını ellerinin arasına alıp oturunca Fiko'da yanına geçip daha fazla sessiz kalamayarak "Kerem iyi misin?" diye sordu. Değildi... Hem de hiç iyi değildi. Tarifi çok zor olan şeyler hissediyordu sanki. Ağzını açsa bırakın bununla ilgili cümle kurmayı seçeceği kelimeler konusunda bile büyük ihtimalle sıkıntı yaşardı. Gerçek şu ki şu an Kerem'in içinde çok farklı duygular vardı ve bu da onun Şebnem için herkesten daha farklı bir şekilde endişelenmesine yol açıyordu.

"Cevap vermedin Kerem"

"Onu koruyamadım Fiko! O adamın buraya gelip Şebnem'i götürmesine seyirci kaldım"

"Buna seyirci kalmak denemez Kerem. Eğer burada olsaydın buna müsade etmeyeceğini benim kadar o sarı çıyan... Oops! Ağız alışkanlığı... Ben Şebnem'de biliyor demek istedim"

"Evet eğer burada olsaydım... Yani burada olmalıydım!"

"Babana ne olduğunu öğrenmek için gitmek zorundaydın. Bu konuda kendini suçlama çünkü senin yerinde kim olsa aynı şeyi yapardı"

"Giderken Şebnem'i burada bırakmama ne diyeceksin peki? Ona da verecek bir cevabın var mı? Benim yok çünkü..."

"Kerem..."

"Aptallık ettim Fiko aptallık! Ne olursa olsun şu durumdayken Şebnem'i yanımdan ayırmamalıydım. Nereye gidiyorsam onu götürmeliydim"

"Kerem..."

"Aklımı oynatacağım! O adamın Şebnem'i nasıl korkutmuş olabileceğini ve buradan nasıl zorla çıkarmış olabileceğini düşünürken gerçekten aklımı oynatacağım!"

"Kereeem!"

"Onu geri getirene kadar huzurlu olamayacağım. Hemen şimdi iyi olup olmadığını öğrenmeliyim. Sesini duymam lazım. Çok konuşmasına gerek yok bana sadece Kerem desin yeter. Ben anlarım... Sesindeki tondan iyi olup olmadığını anlarım"

"Ciddi olamazsın!"

"Ne?"

"Sakın bana o aptal sarışına aşık oldum deme Kerem"

"Olmadım"

"O bakış da neyin nesiydi öyle?"

sedtrfghjk.gif


"Hangi bakış?"

"Şu an ağzımdan çıkanlarla kalbimden geçenler aynı şeyi söylemiyor bakışı!"

"Fiko!"

"Şimdi de kızıyorsun. Aman Allah'ım! Sen kendime bile itiraf edemiyorum aşkı yaşıyorsun Kerem!"

"Yok öyle bir şey!"

"Ben senin dostunum benden de mi saklayacaksın?"

"Dostumsan böyle bir şey olmadığını anlaman gerek"

"Dostluğumuz bana kül yutturamayacağın ölçüde Kerem!"

"Fiko!"

●●·٠●●٠·˙

Fiko kıskaca aldığı Kerem'i sıkıştırırken Şebnem de odasının içinde dört dönüyordu. Aşağıya da inemiyordu çünkü merdivenden iner inmez babasının görüş alanına girme tehlikesi yaşayıp geri dönmek zorunda kalıyordu. Odasının katındaki telefonlarda ortadan kaybolmuştu. Ailesi belli ki Şebnem'in dışarısıyla irtibatını da koparmak istemişlerdi. Kız kendi evinde hapis olmuştu iyi mi? Bir şeyler düşünmeliydi ve bunu yaparken de elini çabuk tutmalıydı.

Pencereye yaslanıp düşünceler içinde kaybolurken sonunda iyi bir şey olmuş Melis'in arabası malikanenin önünde belirmişti. Samet Şebnem'in arkadaşı Melis'i aramalarına dair bıraktığı mesajı Kerem'e iletmiş miydi acaba? Melis o yüzden mi gelmişti ki?

Arkadaşının arabadan çıkıp eve doğru yaklaştığını görür görmez pencereyi açan Şebnem bir yandan da "Ne olur Kerem ile konuşmuş ol Melis ne olur!" diye söyleyip bir yandan da "Melis!" diyerek arkadaşına seslendi. Tabii pencere önünde halihazırda bekleyen koruması Melis daha ağzını bile açamadan araya girmişti. Zuhal Hanım'ın kesin talimatı vardı ve Şebnem annesinin izni olmadan kimseyle görüşüp konuşamazdı.

Şebnem ikisinin konuşmalarını duymaya çalışarak camdan aşağıya sarkarken bir anda kapısının kilitlendiğini hissedip geri çekilmişti. Ne oluyor Allah aşkına? Koşarak kapıya gidip açmaya çalışırken kapının zili de duyulmuştu. Ne yani Melis'i göremeyecek miydi şimdi? Peki nasıl haber alıp haber gönderecekti? Melis içeriye davet edildiğinde Zuhal Hanım onu gayet güler bir yüzle karşılamıştı. Hiçbir sorun yok izlenimi vermeye çalışıyor olmalıydı. Melis gözleri ışıldayarak Zuhal Hanım'ı öpüp "Şebnem geri dönmüş nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Onu o kadar özledim ki hemen yanına çıkıp ona sarılmak istiyorum" derken Zuhal Hanım hafifçe geri çekilerek "Şebnem'in döndüğünü nasıl öğrendin Melisciğim?" diye sordu. Güzel soru!

sfdgfhb.gif


Melis'in cevabı hazırdı tabii. Şebnem ile ilgili bir haber olup olmadığını sormaya geldiğini ama az önce Şebnem'i penceresinde görünce çok mutlu olduğunu söylediğinde Zuhal Hanım da hafif bir öksürüğün ardından "Evet kaçak kızımız evine geri döndü ama biraz yalnız kalıp hatasının farkına varması gerekiyor" dedi. Melis kaşlarını çatarak bunu ne manada söylediğini algılamaya çalışırken "İsterseniz ben Şebnem'e hatasını anlamasında yardımcı olabilirim" deyince Zuhal Hanım buna izin vermeyip "Hiç gerek yok hayatım. Hem Şebnem cezalı ve sadece Okan ile görüşmesine müsaade var. Bir süre böyle olacak yani nikah olana kadar" dedi. Melis yüzüyle renk vermese de içinden "Nikah olana kadar mı? Kahretsin!" diye geçirerek bir yandan da Şebnem'e nasıl ulaşabileceğini düşünüyordu.

"Siz daha iyi bilirsiniz tabii ama yine de ihtiyacınız olursa seve seve gelirim"

"Biliyorum Melisciğim çok teşekkür ederiz. Ben seni geçireyim"

"Şey... Banyonuzu kullanabilir miyim?"

"Tabii ki..."

Melis banyoya girdikten sonra kapıyı kapatıp etrafa şöyle bir bakarak çantasından bir kağıt ve kalem çıkarıp Şebnem'e not yazmaya başladı. Bir yandan da nereye saklayabilir diye etrafa göz atıyordu. Onu Şebnem'den başkasının bulmaması gerekiyordu. Kağıdı hızlıca katlayıp biraz düşündükten sonra kokulu şık sabunlarla dolu ahşap kutunun başına gidip sabunları çıkarmaya başladı.

O an aklına düşen bir fikirle de yüzü gülmüştü çünkü bunu yaptığında Şebnem ile birebir görüşme imkanı bulacaklardı. Bunu daha önce nasıl düşünememişti ki! Sabunları bırakıp çantasından telefonunu çıkardıktan sonra sesini kapatıp havlu dolabının en üstüne koydu. Kağıda da telefonla ilgili küçük bir not düşüp sabun kutusunun en altına koyarak üstünü sabunlarla doldurmaya başladı. Onları orada kimse bulamazdı değil mi? Tabii Şebnem'in bulması gerekiyordu ve bu yüzden de içlerinden bir tanesini işaret vermek için yanına alıp dışarıya çıktı.

Zuhal Hanım çıktığını fark edip yanına doğru gelirken Melis gayet sıcak bir tavırla "Hiç zahmet etmeyin lütfen ben yolu biliyorum. Hoşça kalın" dedikten sonra evden ayrıldı. Kapının önünde yakalanmamanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes alırken kulağına da bazı sesler geliyordu. Şebnem miydi o? Korumayla konuşuyordu herhalde....

"Hey pencere gülü! Sıkılmadın mı orada beklemekten? Bence biraz yürü kan dolaşımın hızlansın olmaz böyle varis olursun inim inim inlersen valla! Aslında 20 dakikada bir şöyle bahçeyi tam tur geçsen bacakların hemen açılıverir. Hem ben uyuyacağım şimdi rahat olabilirsin. Yanlış anlama boşluğu değerlendir diye söylüyorum. Gitmiyor musun? Peki tamam sen bilirsin. Aaaa! Madem burada boş boş duracağız ben de sana neden rapunzel gibi bu kuleye hapsedildiğimi anlatayım da canımız sıkılmasın bari. Konumuz epeyce uzun kendine bir kahve almak ister misin? Onu da istemiyorsun... Konuşmuyorsun da... Nefes alıyor musun sen? Of! Ne keyifsiz insansın sen ya! Tamam başlıyorum ben dinle bari. Şimdi bu kazulet Okan var ya hani benim nişanlı bozuntusu ama sakın böyle dediğimi patronuna söyleme tamam mı? Bak sana güvendim anlatıyorum sakın başımı yakma sonra fena bozuşuruz! Valla bu sefer peçete değil bir oda dolusu sivri topuklu ayakkabıyla dolu yağdırırım başına! Neyse nerede kaldım? Heeh! Tamam kazulet Okan'da kaldım..."

Koruma fenalıklar geçirse de doğal olarak sesini çıkaramıyordu. Şebnem'de maşallah daha Melis içeriye girdiğinden beri durmak bilmeden konuşmuş adamı yıldırmak için elinden geleni yapmıştı. Belki adam dayanamayıp görev yerini terk eder de Şebnem'de bu sefer çarşafla olan yumuşak inişini tamamlardı. Tabii henüz bunu başaramamıştı. Yine de onun lügatında durmak yoktu. Denemeye devam edecekti çare yoktu.

Melis onlara doğru yürürken Şebnem'i hem durmaksızın konuşup hem de cama tünemiş adamın kafasına elinde tırtıkladığı peçeteleri kar gibi yağdırırken bulmuştu. Adamın sınırlarını zorlayıp görev başından kaçırmayı planladığını hemen anlamıştı. Adamcağızın kayan gözlerine bakacak olursak es vermeden devam ederse başarılı olması da kaçınılmazdı sanki.

Şebnem kapısındaki kilidin açıldığını duyunca Melis'in evden ayrıldığını anlayıp dikkatini hemen evin girişine yönlendirmişti. O sırada Melis ona doğru gülümseyerek sessizce "Ben gidiyorum Şebnem" dedikten sonra korumaya belli etmeden elindeki sabunu ona doğru tutarak kutunun içine bakmasına yönelik işaretler yapmaya başladı. Şebnem anlamıyordu ve bunu da yüz ifadesinden alenen belli ediyordu.

Melis bir şekilde ona bunu anlatması gerektiğini düşünüp Kerem'i taklit ederek yanağındaki gamzeyi gösterdi ama yok olmuyordu. Eliyle iki kelime ve ikincisini anlattığını belli ettikten sonra bu sefer de kaslarını gösterince Şebnem başını kaşımaya başlamıştı. Of! Anlasana be kızım kaslı gamze işte!

Melis tamam unut bunu dercesine elini sallayıp başka bir anlatıma geçmişti. Bu sefer de boynuna papyon yapıp bacaklarını bitişik tutarak komik komik yürümeye başladı. O anla beraber Şebnem bir kahkaha patlatıp "Papyonlu Penguen!" deyince koruma yukarıya doğru bakıp Şebnem'in ona demediğini söylemesiyle tekrardan önüne döndü. Yavvaş be kızım!

Melis bildiğini belli edip tekrardan sabunu ona doğru tutarak yazı yazdığını ve içine koyduğunu işaret edince bu sefer Şebnem mesajı dosdoğru almıştı. Büyük bir heyecenla Melis'e öpücük attıktan sonra koşturarak odadan çıkıp merdivenleri indi. Çıkardığı gürültü yüzünden Zuhal Hanım'da hemen ayaklanıp yanına gelmişti.

"Ne oluyor Şebnem?"

"Şey... Tuvalete gidecektim de"

"Lavaboya demek istedin herhalde"

"Ne fark eder canım? Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor"

"Tamam daha ilk günden sinirlenmeyeceğim. Neden aşağıya indin? Üst kattakini de kullanabilirdin"

"Doğru onu da kullanabilirdim ama şey oldu"

"Ne oldu?"

"Sifonu bozulmuş herhalde çalışmıyor"

Zuhal Hanım çalışanlara seslenirken Şebnem fırsattan istifade ederek annesinin yanından süzülüp içeriye giriverdi. Hiç oyalanmadan sabunların olduğu yere gidip etrafını ve altını yokladıktan sonra son çare olarak içini boşaltmaya başladı. Sonunda birine ulaşabilediği için o kadar seviniyordu ki bu da gözlerine ışıldayarak yansıyordu. Sabunların içinde Melis'in bahsettiği kağıdı görür görmez eline alıp hızlıca açtıktan sonra "Aman Allah'ım! Kerem'den haber getirmiş" dedi. O kadar sevinmişti ki yerinde zıplamadan duramamıştı.

"Kerem ile konuştum. Bana seni kurtarmanın bir yolunu bulacağını ve merak etmemen gerektiğini söyledi. Bir de sözünü tutamadığı için çok üzgünmüş bu yüzden de senden özür diliyor"

hgfhd.gif


Bunu okuyunca Şebnem'in omuzları düşmüş yüzü de üzgün bir hâl almıştı. Kerem'in bu özrü ne halde söylediğini o kadar iyi biliyordu ki bu da gözlerinin dolmasına yol açmıştı. Şu an kesinlikle kendisini suçluyor ve bu yüzden de öfkesine hakim olma konusunda zorlanıyor olmalıydı. Elinin tersiyle gözündeki yaşı silerken alttaki notta yazılan şey ile bir anda gözleri kocaman açılmıştı. Melis'i alnından öpmek istiyordu. Evet istediği tam olarak da buydu çünkü notta dolabın üzerine kendi telefonunu bıraktığını ve Kerem'in numarasının da içinde kayıtlı olduğunu söylüyordu.

Şebnem notu alelacele katlayıp cebine koyduktan sonra hemen dolabın önüne gelmişti. Köşesinde duran telefonu "Seni seviyorum Melis! Seni çok seviyorum" diyerek eline alıp öpmeye başladı. Tabii oradan bir an önce çıkıp Kerem'i aramak için odasına gitmesi gerekiyordu. Telefonu annesinin fark etmemesi için beline sokuşturup tişörtünü de dışarı saldıktan sonra kapıya yaklaşıp banyodan çıktı.

Şükürler olsun ki annesi ortalarda gözükmüyordu. Salona şöyle bir bakıp içindeki Şebnemsel dürtüklenmeyle dış kapıya doğru giderek kapı kolunu kavradı. İşin garibi kapının kilitli olabileceğini düşünürken kapı kolunu tutar tutmaz açılmasıydı. Şaka gibi! Şebnem sevinç içinde "Bu kadar kolay mıydı yani? Demek basit düşünmek gerekiyormuş" diyerek kapıyı açıp çıktıktan sonra aynı hızla çıktığı gibi içeriye geri dönüp kapıyı kapattı. Yüzü de beş karış olmuştu.

Olur tabii! Kapının önüne iki tane izbandut gibi adam dikilmiş sanki uçan kaçan ne kelime nefes alan ne var ne yoksa soluğunu kes emri almış gibiydiler. Odasına çıkmaktan başka yapacağı bir şey yoktu yani. Bir an önce Kerem'i arayıp sesini duymak ve kendisini buradan nasıl çıkaracaklarına dair yaptıkları planı duymak istiyordu. Tabii ortada bir plan varsa...

Şebnem merdivenleri koşar adım çıkıp odasına girmişti ama elini belindeki telefona götürmesiyle yatağının önündeki pufa oturmuş kendisini bekleyen annesiyle göz göze gelmesi de bir olmuştu. Ah! Az kalsın annesi telefonu fark edecekti. Birkaç saniye birbirlerine içeriği bomboş olan bakışlar savurduktan sonra Zuhal Hanım söze girip "Az önce modaevinden aradılar. Yarın prova için buraya gelmek istiyorlar" dedi. Şebnem'in bakışlarındaki içerik arayıcı tavır hâlâ sürüyordu.

"Okan'ın ailesiyle yine gövde gösterisi yapacaksınız ve kızınızın da görsel olarak size katkıda bulunması gerekiyor öyle değil mi?"

"Aslında bu hiç de fena bir fikir değilmiş Şebnem"

"Ne?"

"Ben Rezzan'ı arayıp bu gece dönüşün şerefine verdiğimiz yemeği şık bir restoranda taçlandıracağımızı haber vereyim. Bunu düşünmen çok iyi oldu. Ailece ortalarda gözükürsek insanlarında ağızları kapanır"

Zuhal Hanım ayağa kalkarken Şebnem'de göz göre göre kendisi zora soktuğu için yüzünü buruşturmuştu. Gerçi yemeğin dışarıda olacak olması canını sıkmıştı ama belki de bu şansını iyi yönde de kullanabilirdi. Sonuçta kızların "Makyajımı tazeleyeceğim hemen dönerim" diye çok güzel bir bahaneleri vardı değil mi? Okan peşine takılacak olsa da Şebnem onu atlatmanın bir yolunu bulabilirdi belki.

Annesi kapıyı açıp tam çıkacakken aniden geri dönüp "Bu arada..." dedikten sonra Şebnem'in kendisine dönmesiyle birlikte de lafını "Yarın buraya seni sıradan bir davet için hazırlamaya gelmeyecekler Şebnem. Buraya hafta sonuna kadar yetişmesi gereken gelinliğinin son provası için gelecekler" diyerek tamamladı. Hafta sonu ne? Ohaaaa!

Zuhal Hanım sözünü bitirirken Şebnem şok dolu gözlerle annesine doğru bakıp "O nikah olmayacak!" dedi ama her ne olduysa bir anda kıkırdayarak gülmeye başladı. Bu gülüş doğal olarak annesini de şaşırtmıştı. Kız güler tabii belindeki tenine değen telefon Melis'in titreşimde unutmasıyla Şebnem'i titrete titrete gıdıklıyordu.

Zuhal Hanım kızının haline bakarak "Bunu gülerek söylediğine göre evlilik fikrine yavaş yavaş alışıyor olmalısın" deyince Şebnem'de gülmemek için kendisini tutmaya çalışıp bir yandan da "Bu fikre asla alışmayacağım anne sana Okan ile evlenmeyeceğimi tekrar tekrar söyledim. Kararım kesin!" dedi ama gülmemek üzerine verdiği çaba nafile gibiydi. Dayanamıyor ve sırıtmasıyla annesinin dikkatini de üzerine çekiyordu. Zuhal Hanım tabii ki durumu anlayamıyordu ama kızının bu ciddiyetsiz hali onu git gide daha da çok kızdırıyordu.

"Sen çizmeyi o kadar aştın ki bu saatten sonra vereceğin hiçbir kararın bir önemi olmayacak Şebnem"

"Anne!"

"Bu gece hem Okan'dan hem de ailesinden yaptığın tüm bu saçmalıklar için özür dileyeceksin"

"Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim ve ilk fırsatını bulduğum anda yine yapacağım. Beni artık burada zorla tutamazsınız"

"Hayal kurma! Buradan ancak Okan'ın eşi olduğunda çıkabilirsin Şebnem"

"Okan'ı sevmiyorum neden anlamak istemiyorsun?"

"Önceleri seviyordun"

"Artık sevmiyorum demek ki!"

"O kadar gelgitlisin ki ileride tekrar seversin kızım!"

"Sevemem çünkü ben zaten başkasını seviyorum!"

Şebnem ağzından kaçırdığı şeyin şaşkınlığını yaşarken öfkeden gözlerini kısarak bakmaya başlayan Zuhal Hanım'da hiçbir şey söylemeden kapıyı sertçe çarpıp dışarıya çıktı. Bunu annesine söylemesi iyi mi olmuştu yoksa kötü mü olmuştu acaba? Aklı olan her insan iyi olmadığını anlardı herhalde değil mi? Hay çenesi kopsaydı da söyleyemeseydi. İyi ki telefonda Melis'e yaptığı gibi Kerem'in yedi sülalesini önüne sermeye kalkmamıştı bu deli kız.

Odasının ortasında öylece dururken aklı titremeye son veren telefonuna gitmişti. Tişörtünü sıyırıp hızlıca telefonu eline aldıktan sonra arayanlara bakıp Kerem yazdığını görünce de hemen geri aramaya başladı. Odanın içinde dört dönerken bir yandan da "Aç Kerem! Ne olur hadi çabuk aç!" diyerek söyleniyordu. Birkaç saniye içinde telefon açılmış ve nihayet Kerem'in "Melis merak içindeyim neden telefonunu açmıyorsun?" diyen sesi duyulmuştu. Bilmiyordu. Telefonun Şebnem'in eline geçtiğinden habersizdi.

Şebnem onun sesini duyup bir anda ağlamaya başlayarak "Kerem benim Şebnem!" deyince telefonun diğer ucunda olan Kerem'de oturduğu yerden fırlayarak kalkıp "Şebnem! Aman Allah'ım gerçekten sensin. Neden ağlıyorsun? Sana kötü bir şey yapmadılar değil mi? Lütfen konuş benimle o adam sana zarar vermedi değil mi?" diyerek peş peşe sorular sormaya başladı.

"Hayır hiçbir şeyim yok iyiyim. Asıl Hasan amca nasıl Kerem sizi çok merak ettim. O iyi mi?"

"Şimdi daha iyi sen bizi düşünme"

"Kerem ne olur çıkarın beni buradan fena halde kapana kısıldım"

"Tamam merak etme bir şekilde seni oradan çıkarmanın bir yolunu bulacağız"

"Acele edin Kerem yarın gelinlik provası için geliyorlar. Annem hafta sonuna hazır olmalı diyor bu sefer beni bu kazuletle gerçekten evlendirecekler galiba! Artık o Papyonlu Penguen'e de kınamdan yollarım sürer bir tarafına!"

"Öyle düşünme Şebnem inan ki Fiko'da çok üzgün"

"Haah! Duy da hayra yorma!"

"Gerçekten öyle. Seni kendisinden başkasının böyle bir hale sokmasından hiç hoşlanmadı"

"Bak buna inanırım işte. Kerem..."

"Efendim?"

"Melis mesajını iletti. Bu olanlar yüzünden sakın kendini suçlama olur mu?"

Kerem'in sesi çıkmıyordu çünkü ne söylenilirse söylensin o bu konuda kendisini affedebileceğe pek benzemiyordu. Ona göre hem ailesinin yanında olmalı hem de Şebnem'i güvende tutmayı başarabilmeliydi. Ama olmamıştı işte. Yapamamıştı. Şebnem ondan bir ses gelmemesi üzerine seslenerek dikkatini çekip "Sen zaten yapman gerekeni yaptın Kerem. Ailenin sana senin de ailene ne kadar düşkün olduğunu biliyorum. Eğer babanın iyi olmadığını bilmene rağmen benim yanımda kalsaydın seni hiç de tanıyamadığımı düşünürdüm. Beni gerçekten yanıltırdın ama sen bunu yapmadın. Hakkında yanılmadım" dedi. Şebnem güzel şeyler söylemişti ama Kerem'in bu konuda kendisini iyi hissetmesini sağlayamıyordu.

Kerem stüdyonun dışına çıkıp derin derin nefes almaya çalışırken "Sen de ailemden biri olmuştun ve ben seni yalnız bırakmayacağımı söylememe rağmen bu sözümü yerine getiremedim" dedikten sonra tam Şebnem araya girip bir şeyler söyleyecekken de aklına gelen bir düşünceyle birlikte "Şebnem..." dedi. Ağzını açamadan susmak zorunda kalan Şebnem ne olduğunu sorunca Kerem onu bir hayli şaşırtarak "Ailenin istediği gibi davran ve onlara karşı çıkma olur mu?" dedi. Nasıl yani? Ne demek oluyordu bu şimdi?

sdfgh.jpg


Şebnem epeyce afallamıştı. Duydukları yüzünden kendisini hayal kırıklığıyla yatağına bırakarak "Sen neler söylüyorsun Kerem? Onların istediğini yapmam ne demek farkında mısın?" diye sordu. Farkındaydı tabii olmaz mıydı hiç? Kerem bir yandan kafasında kurguladığı planı düşünüp bir yandan da "Bana hâlâ güveniyor musun Şebnem?" diye sorunca aslında kendisinden hiç olmayacak bir şey istemesine rağmen Şebnem yine de bir an olsun tereddüt etmeden "Ben sana hep güvendim şimdi de güvenirim Kerem. Bunu sen de biliyorsun" dedi.

"O halde dediğimi yapıp ve uyumlu davran. Ailenin yaptığın şeylerden dolayı pişman olduğunu hissetmelerini sağla"

"Bunu yapmamı neden istiyorsun Kerem?"

"Çünkü yarın seni almaya geldiğimde üstündeki gözlerin biraz olsun azalmış olmasını istiyorum"

Seni almaya geldiğimde mi? Bunu ne hoş bir tonlamayla söylemişti öyle. Kerem'in söylediklerini duyunca Şebnem'in içine de ciddi anlamda su serpilmiş gibi olmuştu. Buradan kurtulacağına artık kesin gözüyle bakıyordu. O Okan denilen kaba adama en az bir gün daha sabretmesi gerekiyordu ve sonrası yine tek derdi Fiko ve onun çenesi olan hayatına geri dönmek olacaktı.

Kerem'in sözü biter bitmez gülümsemeye başlayan Şebnem tatlı bir ses tonuyla "Bir an önce yarın olması için sabırsızlanıyorum Kerem. Yanınıza geri dönmek için saniyeleri sayacağımdan emin olabilirsin" dediğinde Kerem'in de yüzünde bir tebessüm oluşmuştu ve bunu yanına gelen Fiko bile fark etmişti.

İkisi göz göze gelince Şebnem'e geri dönen Kerem minik bir öksürüğün ardından "Sen şimdi biraz dinlen çünkü yarın epeyce haraketli bir gün olacak" dedikten sonra Fiko'ya bakarak "Fiko da yanımda ve sana selamlarını iletmemi istiyor" dedi. Yok artık! Fiko gözlerini kocaman açarak telefonu çekeleyip "Hayır sana selam melam göndermiyorum aptal sarışın! Hatta gittiğin için o kadar mutluyum ki bugünü "Şebnem Çıyan'ından Kurtulma Günü" ilan ettim onu kutluyorum. Havai fişekler patlasın şenlik başlasıııın!" diye bağırdı.

Tabii tabii eminiz öyledir. Madem Şebnem'den kurtulmaya bu kadar meraklıydı o zaman neden kaçmasına yardım etti ki? Çok isteseydi Şebnem'i kendi elleriyle Okan'ın koluna takıp tekmeyi basabilirdi. Ama yapmadı değil mi? Bunu yapamadıysa kimseye de Şebnem'i umursamadığını ispatlayamazdı.

Kerem telefonu kurtarıp "Sen Fiko'ya bakma aslında o da üzgün ama belli edemiyor" derken tekrar bağıran Fiko'nun "Sen bana bak sarışın içim neyse dışımda o benim! Tarihin tozlu sayfalarında bizsiz mutlu olman dileğiyle!" demeleri eşliğinde "Şebnem kapatmam gerek çünkü Fiko susacak gibi değil" diyerek mecburen karşılıklı olarak telefonu kapattılar.

Kerem elindeki telefona bakıp kalırken Fiko'da söylenmelerini bitirip "Ne düşünüyorsun Kerem?" diye sordu. Kerem'in aklına bir şeyler geliyordu ama henüz nasıl yapacaklarını tam olarak kafasında oturtamıyordu. Kaşlarını çatarak derin derin düşünürken bir anda gözlerini Fiko'ya doğru döndürüp "Peruğunu ve fularını hazırla Fiko" dedi. Fiko boş boş bakarak kalmıştı. Allah aşkına ne yapacaklardı yine peruğu fuları falan...

"Neden?"

"Yarın Şebnem'i almak için Çetiner ailesinin malikanesine gidiyoruz da ondan"

"Şebnem'i mi alacağız? Ama oraya nasıl gireceğiz Kerem bizi evin bahçesine bile yaklaştırmazlar"

"Elimizi kolumuzu sallaya sallaya gireceğiz desem"

"Bunu Kerem ile Fiko olarak nasıl yapacağımızı sorarım"

"Oraya Kerem ile Fiko olarak gideceğiz demedim ki"

"Kim olarak gideceğiz peki?"

"Gelinlik provasına gelmiş Terzi Şuayip ve ekibi olarak gideceğiz"

"Ne!"

"Aslı'ya Ümit'e hatta Şirin'e de haber ver Fiko çünkü yarın saraydan kız kaçırma operasyonu yapacağız"

sfdgh.gif


•●●·٠•●●•٠·

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
nk83'ün Hikayelerine Yorumlarınız
 
OP
nk83

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.518
Tepki
84.164
Puan
113
Konum
İstanbul
etrytyuıo.png


17.Bölüm Saraydan Kız Kaçırma Operasyonu Başlasın!

Kerem ile Fiko gelinlik provası bahanesiyle Çetiner ailesinin malikanesine girebilmek için ekibi restoranda toplayıp etkili bir plan yapmaya koyulmuştu. Konuşma sırasında da Melis'den modaeviyle alakalı birkaç bilgi aldıktan sonra görev dağılımları yapılmaya başlandı. Kerem ile Aslı birlikte Şebnem'i o evden çıkarmaya yoğunlaşırken Ümit arabada bekleyecek ve Fiko ile Şirin de Zuhal Hanım'ın dikkatini dağıtacaktı.

Tabii her şeyden önce modaevinden gelecek olan çalışanların yoluna taş konulmalıydı. O aracın malikaneye ulaşması engellenecek ve prova edilecek gelinlikte o araçtan alınıp bir şekilde Kerem ie Aslı'ya ulaştırılacaktı. Planın en önemli aşamasını da tam bir görev adamı olan Samet üstlenecekti. Tabii henüz bundan haberi yoktu ama Fiko onu ruhen hazırlayacak minik bir konuşma hazırlamıştı. Fiko allem eder kallem eder Samet'in devrelerini yakarak onu Robocop gibi donanımlandırıp yarına hazır ederdi.

Onlar planı kötü bir sürprize mahal vermeyecek ölçüde adım adım düzenlerken Şebnem'de odasında boş boş oturmaktan sıkılmış bunun neticesinde de çalışanlarından birine çile çile yün aldırarak penceresine tüneyip ilk ilmeklerini atmaya başlamıştı. Bir olmamış iki olmamış ama üçüncüsünde iç güvesinden hallice bir şey örmeyi başarmıştı. Tabii çenesini tutup elindeki işine odaklansa çok daha iyi işler çıkaracaktı ama bu Şebnem'in doğasına biraz aykırıydı tabii.

Ayrıca buradaki asıl amaç örgü örmekten ziyade bahçe korkuluğu gibi kıpırdamadan duran korumayı arkasına bile bakmadan kaçırmaktı. Az önce acemiliği yüzünden karışık kuruşuk ettiği çileyi aşağıdaki korumasının tepesine bırakıp onu açmasını isterken bir yandan da elindeki örgüyle ilgili sorular sorup düğümleri çözmek konusunda bir hayli zorlanan genç adama sinir krizleri geçirtiyordu.

441417.gif


Yahu Şebnem bile Nurten Hanım'dan öğrenmişken adam nereden bilsin Türkan Şoray kirpiğini ya da Zeki Müren dişinin örneğini öyle değil mi? Sorsan haraşoyu bile Japon dövüş sanatı zannederdi nerede kalmış iki ters bir düz üç aşağı beş yukarı döndür dolaş modelleri. Yazık adamcağız da emir kuluydu ve ağzını açıp tek bir ters söz bile söyleyemiyordu ama gerçekten yetmişti artık! Adam bir de kendi karısını dırdırcı bilirdi. O elleri öpülesi alıp başa taç edilesi kadın Şebnem'in yanında resmen dut yemiş bülbüldü ayol!

"Şişşşt Günay!"

"Günay değil Şebnem Hanım Giray!"

"Olur mu canım Günay'dır o"

"Kimliğimde Giray yazıyor. Kaç yıllık adım sonuçta!"

"Memur Günay yazacakken Giray yazmıştır. Bu bazen olur takılma sen"

"Ama Şebnem Hanım..."

"Aaaa! Günay diyorsam Günay! Sen bana karşı mı geliyorsun?"

"Affedersiniz efendim"

"Neymiş bakalım adın?"

"Gir..."

"Aaa aaa!"

"Günay efendim... Günay!"

"Hııh şöyle! Bak sayemde seneler sonra gerçek adına kavuştun işte. Bu arada doğum tarihin ne senin? Bak bazen onda da karışıklık oluyor. Hadi söyle bana onu da çözeyim iki dakikada. Dutluk zamanı mı doğdun yoksa ekinler baş göstermişken mi? Gerçi senin bir Boğa burcuymuşsun gibi bir havan var benimle konuşurken böyle bir kızarıp belli etmiyorsun ama kulaklarından da duman falan çıkarıyorsun"

"Estağfurullah efendim"

"Aslında İkizler burcu da olabilirsin. Tam kızacakken ruh halin aniden değişip mülayimleşiyorsun. Aaa! Yoksa sen gelgitli misin?"

"Ne?"

"Ay söylesene ne derdin var? Kaynanasal problemler mi? Kadın bırakmıyor mu peşinizi yoksa? Kaç yıllık evliydin ki sen? Çocuk var mı? Nasıl olsun canım baksana kaynana çökmüş başınıza belli ki tık yok"

Şebnem'in peş peşe gelen soruları sonrası adam öksürük krizine girmişti. Gencecik adamın soluğu kesilmiş rengi de bembeyaz olmuştu. Aslında Şebnem'de adama bir şey olacak diye hafiften hafiften tırsmaya başlamıştı. Saatlerdir de uğraşıyordu. Acaba üstüne çok mu gidiyordu? Ama o da bir bıraksın kendisini "Of! Lanet olsun işine de parasına da Çetiner'ine de!" deyip çekip gitsin allasen! Onun da içi şişti Şebnem'in de çekilecek iş değildi yani.

Adam bitik bir halde elindeki karman çorman olan yünleri açmakla uğraşırken Şebnem de tam burç tahminlerine devam edecekti ki kapısı tıklatıldı. İçeriye giren yardımcıları "Zuhal Hanım bu gece için bu kıyafeti giymenizi uygun buldu Şebnem Hanım. Ayrıca hazırlanmaya başlamanızı da söylememi istedi efendim" diyerek yatağının üzerine elbise kılıfını koyup izin isteyerek çıktı. Bu ne Allah aşkına? Belli ki annesi hâlâ ne giyeceğine karışmaktan vazgeçmemişti. Gerçi Zuhal Hanım da kızını çok iyi tanıyordu. Onu son dakikada Cadılar Bayramı'na gider gibi görmek istemediği için seçime el atması gerektiğini biliyordu. Malum konu Okan olunca Şebnem'in yapmayacağı rezillik kalmazdı.

Umursamaz bir edayla kılıfı açan Şebnem içindeki elbiseyi görünce gözlerini de fal taşı gibi açmıştı. O ne ya! Bu elbise zarif gibi görünse de minik detaylarıyla oldukça da çekici bir kıyafete benziyordu. Özellikle de bütün gece yanında oturacak olan Okan için epeyce göz yoracak cinstendi. Şebnem elleri belinde bir şekilde odanın içinde dudaklarını kemirerek gezinirken bir yandan da "Kerem arıza çıkarma demişti değil mi? Ne derlerse yap uyumlu davran da demişti. Evet evet bunu yapabilirim. Yarın geldiğinde beni kolayca alıp götürebilmesi için bunu yapabilirim" dedi ama sonra kendisini o elbisenin içinde düşününce yüzünü ekşitip "Acaba bu elbiseyi görse bana yine uyumlu davran der miydi?" diye söylendi. Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı tabii.

Şebnem elbiseyi giyip bir güzel hazırlandıktan sonra ayna karşısında boydan bir fotoğrafını çekmiş ve altına da "Okan ve ailesiyle çıkacağımız akşam yemeğinde bunu giymem emredildi. Annem ailesinin sorun çıkarmasına izin vermesin diye resmen Okan'ın kornealarıyla oynuyor Kerem! Hâlâ ne derlerse desinler uyumlu davranmam konusunda kararlı mısın? Bence biraz tereddütte kalsak hiç fena olmaz" diye yazarak resmi Kerem'e gönderdi.

O anlarda Kerem de tüm gün yemek yemediği için zorla eline tutuşturulan sandviçi bitirmeye çalışıyordu. Ama aksilik bu ya telefonuna gelen mesajı açarken tam kalan son lokmayı ağzına atmıştı ki karşısına çıkan son derece çekici Şebnem'in ve altında yazılanın etkisiyle ekmeğini yutamayıp peş peşe öksürmeye başladı. Ay vurun sırtına ölecek çocuk!

Aklının bir yanı bu gece o çekici elbise içinde büyük ihtimalle Okan ile dip dibe duracak olan Şebnem'de kalırken bir yanı da boğazına takılan ekmeğin derdine düşmüştü. Tabii hâl böyle olunca geri mesaj gelmemesi de Şebnem'in kaşlarının çatılmasına yol açmıştı. Bekliyordu bekliyordu ama yok! Yanıt gelmiyordu. Kerem'in kendisini unutup günlük rutin işlerine devam ettiğini düşündüğü için de yüzü fena ekşimişti doğrusu. İster istemez gözlerinin önünden Fiko'nun elindeki konfetiyi büyük bir coşkuyla "Güle güle sarı çıyan!" diyerek patlatışı ve Kerem'in de ona gülmesi geçiyordu. Belli etmiyorlardı ama arkasından ciddi ciddi parti veriyor olmasın bunlar! Ama durum başkaydı tabii. Çocuk o anlarda gördüğü manzara karşısında öbür tarafa küçük bir ziyarette bulunmuştu resmen.

Fiko öksürük sesleriyle yetişip arkadaşının sırtına birkaç vuruş yaptıktan sonra Kerem nihayet kendisine gelmiş ve önündeki suyu içip gözlerini belertmişti. O anlarda Fiko ne olduğunu sorsa da cevap alamıyordu tabii. Kerem elindeki bardağı bırakıp hemen telefonuna sarılarak "O elbiseyi sakın giyme. Hatta hemen yok et!" diye bir mesaj attı. Şebnem olmayan partinin detaylarını düşünüp çatık kaşlarıyla yatağına uzanmış bir halde dururken Kerem'in mesajıyla bir anda sırıtmaya başlamıştı. O sırıtıyordu ama Kerem restoranda fır dönüyordu. Ne oluyordu bu çocuğa böyle anlayana "AŞK" olsun! Şebnem'de ona bir mesaj atınca aralarında bitmek bilmeyen bir telefon trafiği yaşanmıştı.

Şebnem : Neden giymeyeyim Kerem?

Kerem : Ne demek neden giymeyeyim? Sen sordun ben de söyledim işte!

Şebnem : İyi de ben sana elbiseyi giyeyim mi yoksa giymeyeyim mi demedim ki.
Ben sana hâlâ uyumlu davranmam konusunda ısrarcı mısın diye sordum

Derin bir sessizlik olmuştu. Şebnem telefon başında ne diyeceğini merakla beklerken Kerem'den bir türlü cevap gelmeyince dayanamayıp sırıta sırıta "Ne oldu Kerem? Nesini sevmedin?" diye sorduğu bir mesaj daha gönderdi. Kerem ona "Fazla şey..." diye manasız bir cevap yazınca kıskandığını düşünüp keyiflenerek "Fazla ne Kerem?" diye sorarak onu sıkıştırmayı sürdürdü. Yine ses seda çıkmıyordu ama bu sefer ki ara biraz daha kısa süreli olmuştu.

Kerem : Fazla göz alıcı!

Şebnem : Elbise mi ben mi?

Kerem : Şebneeeeem!

Şebnem : Affedersin Kerem

Şebnem o "Şebneeeeem!" bağırışını sanki kulaklarında da duyup cevap yazdıktan sonra anlık bir şekilde korkarak telefonu elinden bıraksa da Kerem gibi o da bir süre sonra gülmeye başlamıştı. Telefonu tekrardan eline aldığında kapısının dibinden biri var mı diye bakıp olmadığını anlayınca da Kerem'i aramaya başladı. Telefon hemen açılmıştı. Şebnem tam gülerek özür dilemeye çalışıyordu ki aklı hâlâ elbise de kalan Kerem "Üzerine oje dök ve annene de bir talihsizlik yaşandığı için o elbiseyi giyemeyeceğini söyle" deyiverdi. Belli ki o elbiseyi Şebnem'e bu gece giydirmemeye kararlıydı.

Şebnem bu söylediğini çok zekice bulunca Kerem'de elbisenin akibetini öğrenmek için "Yapacak mısın yani?" diye sordu. Sormasına bile gerek yoktu çünkü Şebnem çoktan ojesini eline almıştı ve Kerem'in dediğini yaparak "Yaptım bile. Ooops! Renk uyumsuzluğu oldu" dedi. Kerem bu duyduğuyla gülümsemişti.

"Neyse ki bu uyumsuzluk bizim sorunumuz değil"

"Evet değil... Hem de hiç değil"

"O halde yarın görüşürüz Şebnem"

"Görüşürüz Kerem"


ghgf.gif


Şebnem'in gülen yüzü bir anda asılmaya başlamıştı çünkü odasına doğru yaklaşan ayak sesleri olduğunu fark etmişti. Annesi kontrole geliyor olmalıydı. Telefonu kapatıp alelacele dolabının içine sokuştururken kapı tıklatılmış ve annesi tam da düşündüğü niyetle odasına girmişti.

Zuhal Hanım kapının önünden kızına bakıp "Harika görünüyorsun hayatım" derken dolabın kapısını telaşla kapatıp ona doğru dönen Şebnem'de yüzünü ekşiterek elbisesindeki lekeyi gösterdikten sonra "Teşekkür ederim ama küçük bir sorunum var" dedi. Zuhal Hanım güzelim elbisedeki o koskoca oje lekesini gördükten sonra gözlerini kapatıp derin derin nefes alarak "Sinirlenmeyeceğim! Hayır bu gece sinirlenmeyeceğim!" deyince annesinin o halinden korkan Şebnem'de geri geri giderken komodine çarpmıştı. Kahretsin tam da sırasıydı!

Şebnem devrilen abajuru düzeltmekle uğraşırken Zuhal Hanım da burnundan soluyarak "İlla bir sorun yaratacaksın değil mi kızım?" deyip elbise dolabının kapısını açtı. Şebnem'in telefonun olduğu yere gözlerini açarak bakması eşliğinde Zuhal Hanım'da kızının bu gece giymesi için askılardan yeni bir elbise seçmeye başlamıştı. Annesi askılar arasında gidip gelirken Şebnem de şekilden şekle giriyordu. Telefonu bir fark ederse işte o an da Şebnem'in bittiği an olurdu. Şebnem gözleri kapalı bir halde tedirgince beklerken Zuhal Hanım "Bakın burada ne varmış!" dedi. Eyvah! Şebnem'in korktuğu başına gelmişte annesi telefonu mu bulup çıkarmıştı yoksa?

Bunu görmeye dayanamayacağını bildiği için tırsa tırsa gözlerini araladığında korktuğunun aksine annesinin ona telefonu değil gayet şık kırmızı bir elbise tuttuğunu gördü. Rahatlamıştı sanki. Tabii bu rahatlıkta biraz göze batmıyor değildi. Zuhal Hanım kızının yüzündeki ani renk değişimini fark edince merakla iyi olup olmadığını sordu ama Şebnem'den herhangi bir ses çıkmıyordu. Kıza kal gelmişti herhalde.

Zuhal Hanım kısa bir süre kızının bu garip halini izleyip hemen sonra da elindeki elbiseyi inceleyerek "Yoksa elbiseyi mi beğenmedin?" dedi. Ah! Bir bilse neler olduğunu... Ya da neler olacağını desek daha doğru olur. Herhalde iş işten geçmeden Şebnem'in ev hapsini daha da sıkılaştırdığı yetmiyormuş gibi bir de ona tebdil-i mekanda ferahlık vardır diyerek nikah öncesi kimsenin ulaşamayacağı bir yere gönderirdi. Ay! Allah korusun dağlara taşlara!

"Şebnem gerçekten iyi misin sen?"

"Bir şeyim yok anne. Aksine elbiseyi çok beğendim"

"Harika! O zaman hadi giy de Okan'ı bekletme"

"O kazulet burada..."

"Efendim!"

"Yani Okan geldi mi demek istiyorum"

"Evet geldi. Şimdi de aşağıda seni bekliyor"

"Yememiş içmemiş erkenden damlamış gamlı baykuş!"

"Ne dedin sen?"

"Şey... Ben gamlı hazan sen ise bahar dinle de vazgeç diyorum"

"Saçma sapan konuşup benim sinirlerimi yine oynatma Şebnem! Hadi hazırlan ve birkaç dakika içerisinde aşağıda ol!"

Bu aileye ve Okan'a uyum sağlama işi Şebnem'i epey zorlayacağa benziyordu. Onun gibi aklındaki ağzında bir kız için bu gece yüksek dozda risk içeriyordu ya artık bir şekilde dikkat edecekti. El mahkum sonuçta. Yarın tereyağından kıl çeker gibi buradan çekip gitmek istiyorsa buna katlanacaktı. Zuhal Hanım kapıyı vurup çıktıktan sonra Şebnem'de gözlerini devirip bir yandan elbise değişimi yapıyor bir yandan da sinirli sinirli söylenip duruyordu.

"Ne diyordu Hasan amcanın eski plağındaki bu güzel şarkı? Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç diyordu değil mi? Şimdi şarkının bundan sonrası benden Okan'a gelsin. Sen kendine kendin gibi bir kazulet seç Okan beni dinle de vazgeç! Ben Kerem ile anlamlanan hazan sen ise başımızdaki gamlı baykuş dinle de benden vazgeç!"


•●●·٠•●●•٠·

Şebnem hazırlandıktan sonra çantasını da alıp odasından çıkmıştı. Bu gece bir an önce başlasın bir an önce de bitebilsin niyetindeydi. Merdivenleri inip salona geldiğinde tekli koltukta oturan Okan'ın da bakışları hemen ona kaymıştı. Hayran hayran da bakıyordu musibet! Şebnem belki bahsi geçen o çarpıcı elbiseyi giymekten son anda kurtulmuştu ama yine de güzelliğinden bir gram dahi yitirmemişti.

sdgsd.gif


Suratı asık bir halde yanına gelen Şebnem yerinden kalkıp elini öpen Okan'ın "Göz kamaştırıyorsun" demesiyle tam ters bir cevap verecekti ki bir anda kulaklarında Kerem'in "Uyumlu ol!" demesinin çınladığını işitti. Ne oluyordu öyle Allah aşkına? Adam oradan bile yetişiyordu şaka gibi! Kendisine gelmek için başını belli belirsiz iki yana sallayıp hafifçe tebessüm ederek "Teşekkür ederim" dediğinde Okan'ı da bu uysal haliyle epeyce şaşırtmıştı. Onu en son bıraktığında karşısında ağzına geleni fütursuzca söyleyen agresif bir kız vardı ama şimdi aynı kız olabildiğine sakinleşmişti.

Okan baştan aşağıya süzdüğü Şebnem'e "Gidelim mi?" diye sorup bir yandan da elini dolaması için kolunu uzatırken Şebnem'de bir ona bir koluna bakarak olduğu yerde kalmıştı. Hani "Ne düşünüyorsun? Bütün kariyerini mi gözden geçiriyorsun?" diye sorulur ya işte tam da o durumdaydı. Sessiz kalıp dudaklarını kemirirken aynı anda içinden de "Köprüden geçene kadar ayıya dayı diyeceğiz. Çare yok" diyerek kendisine uzatılan kola istemeye istemeye girip annesinin "Restoranda görüşürüz çocuklar" demesi eşliğinde evden çıktılar. Arabanın yanına geldikten sonra Okan kapısını açıp Şebnem'in koltuğuna yerleşmesine yardımcı olmuş sonra da kendi tarafına geçerek aracı hareket ettirmişti. Şebnem yol boyunca gergin bir halde önüne bakarken Okan'da gözlerini ondan alamıyordu.

"Bu gece geldiğimde seni bu halde bulacağımı hiç düşünmemiştim"

"Nasıl bulacağını düşünmüştün peki?"

"Bana yine aksi davranacağını düşündüm"

"Annemle konuştuk ve sana biraz haksızlık yaptığıma karar verdim"

"Sahi mi?"

Şebnem zaten tüm bunları ite kaka söylüyordu bir de bu kazulet hâlâ şansını zorlayıp ikinci kez onaylatma derdindeydi. Şimdi "He sahi!" de al sok kafasını torpidonun gözüne görsün doğru mu değil mi diye!

Şebnem'e arabada afakanlar basarken Kerem de evine gitmişti ama bir türlü içi rahat edemediği için oturduğu yerde iki dakika bile duramıyordu. Bir de elini neye atsa Şebnem ile ilgili şeylerin gözünün önüne gelmesi onu bir saniye bile aklından çıkarmasına izin vermiyordu. Televizyona baksa sanki üzerine şal gibi örttüğü o garip pembe otrişini görür gibi oluyordu. Odasına gitse o gün annesine basıldıklarındaki telaşlı hallerini hatırlıyordu. Yahu tuvalette bile rahat yoktu. İçeri girer girmez sanki Şebnem aynı o gün saklandığı gibi küvetin içine oturmuş oflaya puflaya bir şeyler söylüyordu.

Kerem o görüntü sonrası o günkü konuşmalarını düşünmüştü. Şebnem ona üzülerek "Kerem özür dilerim. Bir geldim bütün düzenin alt üst oldu" demişti. Keşke şimdi burada olsa da yine evindeki düzenin altından girse üstünden çıksa ama tüm bunlar olurken hiç bir yere gitmeden yanında kalsa.

Herhalde şu an Şebnem'in de istediği tek şey buydu. Yol boyunca pişman olduğunun düşünülmesini sağlayacak bir sürü asılsız şey söylemişti ve görünen o ki Okan'da ona karşı biraz daha yumuşamaya başlamıştı. Artık öyle kaba saba konuşup canını yakacak sert hareketlerde bulunmuyordu. Gerçi bu da iyi miydi yoksa kötü müydü belli değildi. Şebnem uyumlu davranayım derken elini verip kolunu kaptırmaz inşallah.

Restorana geldikten sonra kapısını açan Okan'ın tüm bunlara istinaden elini uzatması Şebnem'i iyice germişti. Değil elini tutmak ona yanlışlıkla dahi olsa dokunmak bile istemiyordu ama adam ya koluna girmesini istiyordu ya da zamkla yapışmış gibi elini tutuyordu. Aah! Sabret Şebnem sadece bir gün daha sabret.

Şebnem elini mecburen avuçlarına bıraktığı Okan ile birlikte içeriye girdiğinde tam da annesinin istediği gibi bazı aile dostlarıyla karşılaşmışlardı. Onlar da Şebnem ve Okan'ı yeniden el ele kol kola görünce bir yandan gülümseyerek selam vermiş bir yandan da aralarında fısır fısır konuşmaya başlamıştı. Konu belliydi. Evlilikten vazgeçtiği ve bu yüzden de evden kaçtığı söylenen Çetinerlerin biricik kızları tüm dedikodulara noktayı bu restorana Okan'ın kolunda girerek koymuştu. Okan hiçbir sorun yaşanmadığını belli etmek için Şebnem'e ekstra yakınlık gösteriyor Şebnem'de yüzündeki isteksiz tebessümle ona karşılık vermek zorunda kalıyordu tabii.

Onlar masalarına geçerken ailelerde restorana giriş yapmıştı. İşte asıl zor olan kısımda geliyordu. Rezzan Hanım yani Okan'ın annesi oğlunu düşürdüğü durum sebebiyle ister istemez Şebnem'e karşı soğuk bir tavır takınıyordu. Yan yana geldiklerinde ortam gerilmeye uygun olmadığı için Rezzan Hanım Şebnem'in gözlerine dik dik bakıp gülümseyerek "Seni görmek ne güzel Şebnemciğim" dedikten sonra yanaklarından öptü. Tabii o anlarda tuttuğu ellerini de öyle bir sıkıyordu ki sanki bütün siniri bu şekilde çıkıyor gibiydi.

Zuhal Hanım uyarı anlamında "Şebnem!" diye seslenince annesine doğru dönen Şebnem'de "Efendim anne?" dedi. Zuhal Hanım kaşını gözünü oynatarak kızına Rezzan Hanım'dan özür dilemesi için işaret yapıyordu ama o estetikler yok muydu o estetikler! Annesi istediği kadar uğraşsın Şebnem ifadesiz bir yüz gördüğü için ne demek istediğini bir türlü anlayamıyordu. Zuhal Hanım'da baktı kızı bir şey anlamıyor niyetini sesli olarak dile getirip "Rezzan Hanım'a ve Bülent Bey'e söylemen gereken bir şey yok mu kızım?" dedi.

Ooo! Şebnem'e o an dank etmişti. Annesine tamam dercesine başını sallayıp saf saf "Nasılsınız Rezzan teyzeciğim Bülent amcacığım çoluk çocuk çombalak nasıllar? Cümleten afiyettesiniz inşallah" deyince Okan'ın ailesi bu yöresel hitaplar karşısında şaşırmış Zuhal Hanım'da kızına gözleri belerterek "Ne saçmalıyorsun sen? Özür dile çabuk!" deyip bir çimdik atmıştı. Kaçarı yoktu. Şebnem annesinin iteklemesiyle iki aile büyüğüne de bakıp "Sizi zor bir durumda bırakıp ortadan kaybolduğum için özür dilerim. Bir daha olmayacak efendim" dedi. Tabii yarın olacakları düşününce içinden de "Kendinizi daha beterine hazırlayın" deyip herkese tek tek bakarak şirince gülümsedi. Rezzan Hanım biraz mesafeli olsa da Bülent Bey hadise uzamasın diye özrü ailesi adına kabul edip masaya geçmeyi teklif etmişti. Neyse ki bu kısım az kazayla atlatılmıştı.

Şebnem sandalyesini tutup oturmasına yardımcı olan Okan'a ağız ucuyla teşekkür edip yerine otururken ailelerde yerlerine geçmişti. Aman Allah'ım o ne kasım kasım kasılmaktı öyle. Şebnem herkese tek tek bakarken aklından da Nurten Hanım'ın sofra kurma telaşı ve Aslı ile beraber ona yardım edişleri geçiyordu. Sahi Nurten Hanım bu akşam yemekte ne yapmıştı acaba? Of! Etli türlüler dolmalar revaniler börekler nelerle donatmıştır şimdi masayı kim bilir. Şebnem bunları düşünerek yutkunurken yemekler söylenmiş haliyle masada hafta sonu olacak olan nikahın muhabbeti başlamıştı.

İşin kötüsü Okan ile Şebnem nikahın ardından verilen kokteyl sonrası yurtdışına on beş günlük bir balayı tatiline çıkacaklardı. Nikahla ilgili planlanan şeyleri duydukça Şebnem içten içe göçüşe geçiyordu. Bir aksilik olur da o masaya oturmak zorunda kalırsa diye aklı çıkıyordu. Gerçi sorun değildi. Memur sorduğu an her halükarda hayırı basıp yine kaçabilecek güce sahipti. Yapabilirdi değil mi? Yani o mekandan çıkmasına izin verilirdi. Of! Etraflarını saracak olan korumaları düşündükçe içi daralıyor kalbi sıkışıyordu. Şebnem bunları düşünerek nefesini tutarken Okan'da elini tutup "İyi misin Şebnem?" diye sordu. He çok iyiydi! Bir iyiydi ki sorma neredeyse masaya çıkarak zil takıp oynayacaktı.

"İyiyim sorun yok"

"Titriyorsun Şebnem. Bu yersiz korkularını bir kenara bırak artık"

"Korkmuyorum. Sadece biraz üşüdüm"

"Ortam o kadar da serin değil. Birazdan adapte olursun"

Oooha! Şebnem zoraki bir gülüş eşliğinde "Ne kadar da düşüncelisin. İnan gözlerim yaşardı" derken bir yandan da Kerem'i düşünüyordu. O olsa ısınması için restoranı bile yakardı. Tamam bu biraz abartı oldu ama bir şekilde Şebnem'i ısıtmanın bir yolunu bulurdu. En basiti bir şal isterdi canım bunu düşünmek bu kadar mı zor! Ay canım ya son gecelerinde üşümesin diye kendi battaniyesiyle Şebnem'in üstünü örtmüş kendisi de o şekilde dımdızlak kıvrılarak uyumaya razı gelmişti. Şimdi bu şık masada pahalı takım elbisesiyle yanında oturan adam mı zarif ve kibardı yoksa kareli oduncu gömleği ve montuyla ona bir şey olmasın diye üzerine titreyen Kerem mi? Bir ağızdan söylüyoruz. Tabii ki Kerem!

Şebnem acaba şimdi ne yapıyordur diye düşünürken Kerem'de onu yalnız bırakmak istemeyen Fiko'nun yanına gelmesiyle yarın uygulayacakları planı tekrar tekrar gözden geçiriyordu. Hiçbir pürüz çıkmamalı ve Şebnem'i oradan alıp hemen çıkabilmelilerdi. Kerem bu konuda o kadar endişeleniyordu ki bu yüzünden de çok net bir şekilde okunabiliyordu.

"Kerem zaten sürekli tekrar edip duruyoruz. Lütfen biraz rahat olur musun artık!"

"Olamıyorum Fiko! Bunları düşünmediğimde aklım şu an o nişanlı bozuntusuyla yan yana belki de diz dize olan Şebnem'e takılı kalıyor. Kim bilir onu ne kadar zorluyorlardır. Baskılara dayanmadığını hissedebiliyorum ve bir şey yapamamak da beni deli ediyor"

"Kerem alınma ama karşılarındaki kız da öyle ağzı dili olmayan saftaron bir kız değil. Maşallah Allah ona bir çene vermiş başka bir şey vermeye de gerek duymamış. Bak şuraya yazıyorum değil sen değil ben tillahı gelse o çeneyle alayını sulu götürüp susuz getirir bu kız"

"Öyle söyleme. Tamam bazen fazla konuştuğunu..."

"Bazen mi?"

"Tamam susmak bilmiyor ve gereğinden fazla konuşuyor ama Şebnem aslında çok iyi bir kız bunu sen de biliyorsun"

"Hayır bende öyle bir bilgi yok. İyi olsa beni deli etmez bir kere!"

"Sen de onu delirtiyorsun"

"Kerem sen bana karşı o çakma sarışını mı koruyorsun?"

"Hayır sadece gördüğümü söylüyorum"

"Bir seçim yap Kerem! Hemen şimdi seçimini yap!"

"Ne seçiminden bahsediyorsun sen?"

"Sarı çıyan mı yoksa ben mi?"

vbnbcv.gif


"Ne?"

"Duydun"

Kerem duyduklarıyla şaşkına dönüp Şebnem'i kıskanan Fiko'ya bu konuda herhangi bir seçim yapmayacağını söylerken Şebnem'de makyaj tazeleme bahanesiyle kendisini restoranın tuvaletine atmıştı. Tabii Okan'ın eşliğinde. Adam kapının önünden bir saniyeliğine bile olsa ayrılmıyordu. İşin kötüsü Şebnem istediği kadar sorun çıkarmayıp ılıman davransın yine de tüm gece bu göz hapisliği durumu sürmüştü. Belli ki Okan bu konuda işi sıkı tutuyordu.

Beraber masaya döndüklerinde de saatler geçmek bilmemişti. Nikah ve balayı planlamaları havada uçuşurken Şebnem'de stresten kendisini yemeğe vermiş masada ne var ne yoksa silip süpürmüştü. Dışarından gören biri kendisini yemek yerken boğmak istediğini hemen anlayabilirdi.

Tabii bu can sıkıcı gece de bir şekilde bitecekti ve en nihayetinde de bitmişti. Restorandan ayrılıp vedalaşırken Şebnem hemen ailesinin yanına geçmiş bir an önce şu veda faslının geçip gitmesini bekliyordu. Şebnem ailelerle tokalaşırken Okan'ın yaklaştığını görünce burun kıvırıp bakışlarını başka yöne çevirmişti ama Okan yanına gelip "İyi geceler Şebnem. Yarın görüşürüz" diyerek ellerini tutup yanağına da buz gibi bir öpücük bırakmıştı. Sanki bir yılanın derisini yanağına sürtmüşler gibiydi.

Şebnem kendisini geri çekerek durunca Okan onun bu halinden hoşlanmayıp çatık kaşları eşliğinde "Sen de bana iyi geceler dilemeyecek misin?" diye sordu. Şimdi Şebnem ona güzel bir dilekte bulunurdu ya dua etsin aileleri de orada! Gayet soğuk bir tavırla "İyi geceler Okan" dediğinde Okan bunu yeterli bulmamış olacak ki "Sadece bu kadar mı?" dedi. Şebnem içinden "Allahtan belasını mı istiyor ne istiyor bilemedim ki!" diye geçirerek Okan'a da "Ne sadece bu kadar mı?" diye sordu.

Okan dik dik bakıyordu ama sessiz kalmayıp "En azından seni öptüğümde sen de bana aynı karşılığı verebilirsin. Bu o kadar da zor olmasa gerek" dedikten sonra Şebnem'in kısa bir an düşünüp sonra da aklına bir şey gelmiş gibi heyecanlanıp "Evlenmeden olmaz!" demesiyle gözlerini kısıp "Ne olmaz?" dedi. Of! Anla be adam! Kız bırak seni öpmeyi koca bir timsahı öpmeye razı gelecek kıvamdaydı. Bu ne eşelemek yahu!

Aileler arabalara geçtiğinde Okan hiçbir şey demeden Şebnem'in ellerini tutmuş ve onun ne oluyor bakışlarına aldırmadan dudağının kenarını öperek "Hafta sonu evleniyoruz Şebnem ve korkarım ki naz yapmak için biraz geç kaldın" dedi. Şebnem ellerini çekip Okan'a sert bakışlar atarak dudağını silerken Okan'da sinirli bir şekilde Şebnem'in elini kavrayıp hafif hafif çekeleyerek aracının kapısını açtı.

Birbirlerine çok ters bakıyorlardı. Şebnem ağzını bile açmadan koltuğuna geçtikten sonra Okan "İyi akşam efendim" diyerek Fikret Bey ve Zuhal Hanım'la vedalaştı. Araçlar hareket ettiğinde Şebnem'in yüzü adeta sirke satıyormuş gibi ekşimişti. Yarın Kerem ve arkadaşlarının yapacakları plan gerçekten de tıkır tıkır işlemek zorundaydı yoksa bu Şebnem'in sonu olurdu. O gelinliği giyip Okan ile beraber nikah masasına yürüyeceğine ölürdü daha iyi!

•●●ERTESİ SABAH·٠•●●•٠·

Terzi Şuayip ve ekibi kız kaçırma operasyonuyla alakalı hazırlıklarına başlarken Şebnem'de yavaş yavaş uyanmak üzereydi. Gece eve döndükten sonra sabaha kadar söylenmiş ve elindeki yünlerle Kerem'e bir atkı örüp uykusuz kalmıştı. Sabaha karşı zor bela daldığında ise artık nasıl uyuduysa tüm ipler etrafını sarmış biraz daha gayret etse mumyalaşmasına da ramak kalmıştı. Tabii bu durumunu da ancak telefonuna gelen mesaja uyandığında fark edebilmişti.

Şebnem yastığının altında tuttuğu telefonunu almak için büyük bir hızla iplerden kurtulduktan sonra mesajı açtığında Kerem'in "Kaçış şifresi : Rapunzel" yazdığını gördü. Ne demekti ki bu? Kısa bir an düşünen Şebnem pencereden kaçması yönünde yapılan imaya bunun mümkün olmadığını çünkü penceresinin altında bir korumanın beklediğini söyleyerek karşılık verdi. Bunu söylemesi iyi olmuştu. Kerem son mesajında "Hallederiz sorun değil. Sen geri dönüş için hazır ol yeter" diye yazınca Şebnem sırıtarak "Ben dünden hazırım ki Kerem" cevabını verdikten sonra hızla yatağından kalkıp hazırlanmaya başladı.

Kerem ve diğerleri harekete geçmek için yavaş yavaş restoranda toparlanırken Şebnem'de bugün buradan kurtulacak olmanın verdiği sevinçle aşağıya inmişti. Etrafa şöyle bir göz gezdirip yemek odasına doğru gittikten sonra anne ve babasına gayet sempatik bir şekilde "Günaydın" deyip aynı Nurten Hanım'a yaptığı gibi yanaklarından öpünce haliyle Zuhal Hanım'da eşi gibi çok şaşırmıştı. Bu kıza bir gecede ne olmuştu böyle?

"Kızım..."

"Efendim anneciğim"

"Anneciğim mi?"

"Evet ne oldu?"

"Hiç... Sen iyi misin kızım? Yani ateşin falan yok değil mi?"

"Yok anneciğim çok iyiyim. Hatta hiç bu kadar iyi olmamıştım"

Şebnem bunu söylerken gülümseyip bir yandan da tabağını doldururken Fikret Bey'de eşine yan gözle bakıp her şeyin yolunda olduğunu düşünerek tebessüm etti. Evet Şebnem'e göre bir şeyler yoluna girecekti ama bu maalesef onlar için bu söz konusu bile değildi. Kahvaltı sonrası Fikret Bey şirkete gitmek için evden ayrılmış Zuhal Hanım'da Şebnem ile beraber salona geçmişti. Kızındaki bu yersiz mutluluk neden kaynaklanıyor gerçekten merak ediyordu. Annesi onun bu kadar keyifli olmasına bir mana veremezken Şebnem gayet rahat bir tavırla sehpadaki dergileri önüne çekmiş okurken de ara sıra Zuhal Hanım'a bakıp gülücük göndermeye başlamıştı.

"Şebnem..."

"Efendim anne?"

"Bakıyorum dünün aksine bugün yüzün gülüyor kızım"

"Mutlu uyandım"

"Mutluluğunun bir sebebi var mı?"

Şebnem kısa bir an düşünüp duruma uygun hareket ederek "Bir şeyler kafamda daha da netleşti diyelim" dediğinde annesi önündeki dergilerden birini alıp sayfalarını karıştırarak bu netleşmenin hangi konuda olduğunu sordu. Acaba Şebnem Okan hakkında düşündüğü tüm olumsuz şeylerin artık geri dönüşü olmayacak şekilde netleştiğini söylese miydi? Tabii ki hayır!

Şebnem ağzından Okan ile ilgili pek de hayırlı şeyler çıkmayacağını bildiği için yüzünde tatlı bir gülümseme ve heyecanlı bir ifadeyle aslında tamamen Kerem'i düşünüp annesine de Okan'dan bahsediyormuş gibi hissettiklerini anlatmaya başladı. Annesi de onu şaşkınlık içinde dinliyordu. Kadın nereden bilsin kızının gönlünde yatan gerçek aslanı değil mi?

"Dün gece fark ettim ki öyle gözükmemeye çalışsa da aslında bana benden bile daha çok değer veriyormuş. Beni koruyup kolluyormuş. Ara sıra daha doğrusu çoğunlukla bana kızsa da aslında beni ailesinden biri gibi görüyormuş. Bence beni gerçekten seviyor. Tabii umarım bu benim anladığım manada olan bir sevgidir çünkü değilse ne yaparım bilmiyorum"

"Şebnem..."

"Efendim?"

"Kızım sen hani başkasını seviyordun? Ne oldu yine Okan'ı sevdiğine mi karar verdin?"

"Ne Okanı'ı? Aaa evet Okan! Şey... Aslında öyle biri yoktu. Sadece seni kızdırmak için söyledim ama dün gördüm ki Ker... Yani Okan benim bu hayatı birlikte yaşamak isteyeceğim tek kişi"

Bunu söylerken bile Şebnem'in midesi bulanmıştı. Iyyyy! Okan ile bir hayatı beraber geçirmek mi? Ölüp ölüp dirilirdi daha iyi! Zuhal Hanım kızının ağzından duyduğu şeylere çok şaşırmıştı ama Şebnem'in ne kadar hızlı karar değiştirebileceğini bildiği için de bunun altında çok da bir anlam arama gereksinimi duymamıştı. Bir süre sonra her ikisi de ellerindeki dergileri okurken dalıp gitmişti.

Şebnem'in de sesi soluğu çıkmıyordu çünkü dergideki ilişki testini çözmeye odaklanmıştı. Sorulara Kerem'in tepkilerini düşünerek cevap verirken tam sonucu öğrenmek için hesaplamalara geçmişti ki Zuhal Hanım'ın telefonu çalmaya başladı. Annesi konuşurken modaeviyle alakalı bir durum olduğunu anlayan Şebnem de tüm dikkatini konuşmaya vermişti. Zuhal Hanım telefondaki kişiye saat 13:00 gibi beklediklerini söyleyince Şebnem saate bakıp önündeki testinde cevabını okuyamadan sayfayı yırtıp yanına alarak duş alma bahanesiyle odasına çıktı. Maksadı hemen Kerem'i durumdan haberdar etmekti. Bu bilgilendirici mesajı Kerem'e gönderdikten sonra da geri sayım başlamıştı. Şükürler olsun ki bir kaç saat sonra buraya sonsuza kadar elveda diyebilecekti.

Kerem de mesajı alır almaz herkesi ayaklandırmıştı. Önce Samet aranmış ve daha önce konuştukları bölgeye gitmesi istenmişti. Hemen arkasından da Ümit ile Aslı Kerem'in arabasıyla çıkmış gelinliği ele geçirebilmek için aracın geçeceği yola birlikte pusu kurmuşlardı. Plan basitti. Amaç arabayla ufak bir kazaya sebep olmak ve modaevi çalışanlarını da olabildiğince uzun süre orada tutabilmek için tüm çığırtkanlıkları yapmaktı. Tabii Samet onları oyalarken Aslı ile Ümit'te arabadan gelinliği çalıp Kerem ve Fiko ile buluşacakları noktaya getirecekti.

Bayrak yarışı da an itibarıyla start vermiş ve ilk ekip ellerinden geleni yapmaya başlamıştı. Ancak onların gelmesini bekleyen Kerem'in içi hiç rahat değildi ve durduğu yerde de duramıyordu. O gelinlik olmadan Çetiner malikanesine girmek mümkün değildi. Bu yüzden planın bu kısmında muhakkak başarı sağlanmalıydı. Ama şu an planları tıkır tıkır işliyor ve ilk ekip resmen harikalar yaratıyordu. Stres içinde onlardan bir haber gelmesini bekleyen Kerem yolun ortasında seri adımlarla volta atarken Şirin ile baş başa kalan Fiko'da çok farklı duygular içerisindeydi. Heyecanlanıp bayılır diye yüzüne bile bakamıyordu güzeller güzeli Peri Kızı'nın...

"Fiko Bey... Şey ben de size Fiko Bey diyebilirim değil mi?"

"E... Ee... Elbette! İstersen Fik bile diyebilirsin"

"Efendim?"

"İstediğini diyebilirsin Peri Kızı"

"Peri Kızı mı?""

"Yani Şirin demek istedim"

Bu diyalog Şirin'i gülümsetmiş haliyle onu izleyen Fiko'da tebessümüne engel olamamıştı. Şirin ara sıra süzdüğü Fiko'ya az önce söylemek istediği şeyi açıklamak için söze girip "Bence peruk takarak risk almamalısınız. Eğer kayarsa zor durumda kalırsınız ve bu da bizden şüphe duymalarına yol açabilir. Ayrıca..." dedi ve sustu. Fiko merakla "Ayrıca ne?" diye sorup devamını duymak isteyince de Şirin bir hayli utanarak "O doğal ve karizmatik halinizle size güvenmelerini daha kolay sağlarsınız" dedi. Karizmatik mi dedi o? Fiko kaykılsa mı acaba? Ama arkasında onu tutacak biri de yok ki.

Fiko gözleri ışıl ışıl bakarak "Sahi mi? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" dedikten sonra Şirin'in karşılık olarak "Evet ama yine de siz bilirsiniz tabii. Sadece ben o halinizi tercih ederdim" demesiyle birlikte aşka gelerek hiç düşünmeden kafasındaki peruğu tuttuğu gibi fırlatıp attı. Aah! Keşke havalanan peruk inişini o an dört dönen Kerem'in kafasında tamamlamamış olsaydı. Ooops!

"Fikoo!"

uugh.jpg


O an Şirin ile tatlı tatlı göz teması kuran Fiko'nun hiç de Kerem'i duyacak hali yoktu doğrusu. O Peri Kızı'nı hayran hayran izlerken Kerem yanına gelip omzunu dürtünce hafiften düşer gibi olup arkadaşının tutmasıyla tekrardan doğrularak "Ne oldu Kerem? Sarı çıyanı almaktan vaz mı geçtin yoksa? Bence de bu kadar uğraşa değmez. Hadi gidelim" deyiverdi. Tam giderken Kerem yakasından yakalayıp "Az önce Aslı aradı. Her şey yolunda birkaç dakika içinde burada olacaklar" dedi. Gerçekten de Aslı ile Ümit büyük bir hızla yanlarına ulaşmıştı. Kerem ve diğerini de aldıktan sonra hiç vakit kaybetmeden hem arabada neler olduğunu konuşup hem de Çetiner malikanesine doğru yola çıktılar.


•●●·٠•●●•٠·

Onlar gelirken Şebnem'de odasında çarşaflarının ucunu bağlayarak bir yandan da dokuz doğuruyordu. Bunca zamandır ilk defa ayaklarının bağı çözülmüş gibiydi. Eğer Kerem onu oradan çıkarmayı başaramazsa ailesinin alacağı üst düzey önlemlerle Şebnem'i bir daha hiçbir güç oradan çıkaramazdı. İşte o zaman Şebnem'in de hiç ümidi kalmazdı. Her şey biterdi.

Bağlanan çarşafları kolayca alabilmek için yatağının altına tıktıktan sonra telefonuna gelen mesaj bakınca heyecanı da iyice tavan yapmıştı. Kerem geldiklerini ve birazdan kapılarında olacaklarından bahsediyordu. Şebnem şaşırmıştı. İyi de neden ön kapıdan geliyorlardı ki? Hani onu bu evden Rapunzel gibi kaçıracaklardı? Şebnem telefonu kaçarken yanına alacağı çantasına atarken Terzi Şuayip ve çakma ekibi ellerinde gelinlik kılıfıyla tek tek kapının önüne dizilmişti.

Fiko rolüne iyiden iyiye girip yandan bir bakış attığı Şirin'e kapı ziline basabileceği işaretini verdikten sonra modacı duruşunu alarak kapının açılmasını beklemeye başladı. Aslı da onun bu halini gördükçe sırıtıyordu ama bu gülüşler Kerem'den gelen "Sessiz ol!" uyarısıyla baskılanıyordu.

İşte beklenen anda gelmişti. Kapı evin güler yüzlü çalışanı tarafından açıldıktan sonra gelinliğin geldiği anlaşılmış ve hemen içeriye davet edilmişlerdi. Kadın onları antrede tutup kısa bir süre bekleteceğini söyleyerek Zuhal Hanım'a geldikleri haber vermeye giderken başta Kerem olmak üzere herkesin gözleri evin içini fıldır fıldır gezinmeye başlamıştı.

Kerem yukarıdan hızla yaklaşan ayak seslerini duyup merdivenlere doğru bakarak "Şebnem geliyor" derken salon kapısında da Zuhal Hanım görülmüştü. Sert bakışları tek tek üzerlerinde geziniyordu. Modaevi çalışanlarını yakinen tanıdığı için doğal olarak bu insanların kim olduğu hakkında en ufak bir fikir sahibi bile değildi. Şaşırsa da bunu belli edemeyip "Siz de kimsiniz? Hümeyra nerede o neden gelmedi?" diye sorduğu anda merdivenlerden hızla inen Şebnem'de boynuna atmamak için kendisini zor tuttuğu Kerem ile göz göze gelip yüzündeki tatlı ifadeyle ona bakıp kalmıştı.

ddd.png


Şu an tek istediği şey Kerem'in elinden tuttuğu gibi kendisini bu evden çıkarması ve bir daha da kimsenin onu geri almaya cesaret edememesiydi. Bakalım Kerem bunu başarabilecek miydi?

•●●·٠•●●•٠·˙

Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz ;)
nk83'ün Hikayelerine Yorumlarınız
 
Son düzenleme:

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst