[Yorum - John L.Esposito] Obama'nın önündeki sınav
Amerika'nın İsrail devletiyle yakın ilişkileri eskiye dayanıyor. ABD'nin İsrail'in varlığına ve güvenliğine bağlılığı hem önemli hem de gerekli. Ancak bu bağlılık sıklıkla, aynen İsrail gibi bir devlet kurmaya ve güvenlik içinde yaşamaya hakkı olan Filistinlilerin aleyhine zuhur ediyor.
Hatırlatmak gerekir ki, İsrail'in kurulmasını sağlayan BM kararı bir Filistin devletini de öngörüyordu. Her ne kadar, BM'deki oylarının gösterdiği gibi, çoğu Amerikan başkanının geçmiş performansı bu tutarlı eğilime uygun düşse de, George W. Bush, Amerika'nın İsrail'le ilişkisini bir üst düzeye taşıdı. Bush, diplomasi yerine askerî kuvveti seçerek, uluslararası hukuku hiçe sayarak ve savaş suçlarına ortak olarak Amerika'yı İsrail'in safına geçirdi.
Lübnan'da olduğu gibi Gazze'de de Bush idaresi, İsrail'le, başlıca kurbanları siviller olan bir savaşı desteklediği korkunç bir ittifaka girdi. İsrail sivillere sadece altyapıyı ortadan kaldırmak için değil, Gazze toplumunu ortadan kaldırmak için saldırıyor. Ordusu, birçoğu kadın ve çocuklardan oluşan sivilleri katletti (900 kişi ölürken 4.000 kişi yaralandı); toplumun altyapısını ve kurumlarını tahrip etti (evleri, mahalleleri, üniversiteleri, okulları, camileri, polis istasyonlarını, hastaneleri) ve bir sonraki kuşak Filistinlilerinin radikalleşmesine katkıda bulunmuş oldu. Suçu İsrail'in üzerinden atmaya çalışmakla yetinmeyen ABD işi, İsrail hükümetinin, -aynen Lübnan'da Hizbullah'ı suçladığı gibi- sivil ölümlerden dolayı Hamas'ı suçlu tutma politikasını benimsemeye kadar vardırdı. Bunların ötesinde, ABD İsrail'e, Gazzeli sivillerin katledilmesinde kullanılan Apache helikopterleri ve bombalar verdi ve BM'nin hazırlamaya çalıştığı ateşkes oylamasına katılmadı.
İsrail, çarpışmayı kazanabilir ama savaşı değil
BM, AB, uluslararası insan hakları kuruluşları ve Papa 16. Benedict'in de aralarında bulunduğu birçok dinî liderin derhal ateşkes yapılması yönündeki çağrılarına rağmen, Bush idaresinin onayını alan İsrail devam etti, hatta savaşı hem karadan hem de havadan tırmandırdı. Önde gelen Oxford Uluslararası İlişkiler profesörü ve kendisi de İsrailli olan Avi Shlaim'in vardığı kanı, İsrail'in "haydut devlet" haline geldiği: İsrail'in son 40 yılda yaptıklarına şöyle bir göz atıp da "ahlakî değerleri hiçe sayan bir dizi lidere sahip" haydut bir devlet haline geldiği sonucuna varmamak çok zor. Haydut devletler genellikle uluslararası hukuku çiğner, kitle imha silahlarına sahiptir ve teröre (siyasî amaçlarla sivillere şiddet uygulamak) başvurur. İsrail bu üç şartı yerine getiriyor. İsrail'in gerçek amacı Filistinli komşularıyla barış içinde bir arada yaşamak değil, askerî üstünlük sağlamak.
Vatikan'ın Adalet ve Barış Konseyi Başkanı Kardinal Renato Martino da İsrail'in savaşını sert dille kınadı. "Kutsal Topraklar'da, çatışmayla hiçbir ilişkisi bulunmayan çoğunluğun, küçük bir azınlığın nefretini canlarıyla ödediği sonu gelmeyen bir katliam izliyoruz... Gazze'de duruma bir bakalım: gittikçe daha fazla devasa bir toplama kampını andırıyor."
Eğer ayakkabı diğer ayakta olsaydı, eğer aynı türde eylemleri İsraillilere yapan Filistinliler olsaydı, gazete manşetleri ve Bush'un Beyaz Saray'ı ile Kongre'nin bazı kesimlerinden gelen sesler Filistinliler ya da Hamas militanları tarafından gerçekleştirilen katliamı, barbarlığı ve yeni holokostu kınamak yönünde olurdu. "Bizim gördüğümüzden fazlasını gördüklerini" hatırlamamız önemli. İsrail'in yabancı gazetecilerin Gazze'ye girmesini engellemesi ve Amerikan basınının korkaklığı Gazze trajedisinin, Arap televizyonlarını ve özellikle de El Cezire'yi izleyebilen Araplar ve Müslümanlara son derece açık olan bir trajedinin, olduğundan önemsiz gösterilmesine sebep oldu. Kaybeden hem Filistinliler hem de İsrailliler. Gazze'nin yaşadığı yıkım ve bunun hayatlar, zihinler ve halkın ekonomik durumunda meydana getirdiği tahribat Müslüman âlemindeki adaletsizlik, aşağılanma, öfke ve nefret duygularını artıracak. İsrailliler uzun vadede daha güvende olmayacak ve dünyanın birçok yerinde imajları, ahlaki duruşları ve itibarları sarsılacak. Nasıl Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail-Hizbullah savaşının ardından Müslüman dünyasının en sevilen lideri haline geldiyse, bu kez de İsrail çarpışmayı kazanabilir ama savaşı değil. Hamas direnişi Arap âlemindeki konumunu kuvvetlendirecek ve birçoklarının gözünde taviz veren Mahmud Abbas'ın karşısındaki tek Filistinli alternatif olmaya devam edecek. Nasrallah'ın Mısır'a getirdiği sert eleştiri bölgedeki birçok Arap liderini de kapsayacak: "Mısır'ın liderleri suça iştirak ediyor; Filistin halkının çözülmesi için 'Siyonist düşman'la işbirliği halindeler".
Obama'nın verdiği sözler...
Başkan olmaya hazırlanan Barack Obama'nın Bush'un mirasıyla arasına mesafe koyup Amerika'yı, Arap dünyası ve Müslüman ülkelerle ilişkilerinde cesur ve yeni bir yola sokmak için acele etmesi gerekecek. Obama idaresinin, Amerika'nın, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin kendi kaderini tayin hakkının arkasında durduğu mesajını açıkça ifade etmesi gerekiyor. Birleşik Devletler'in ateşkes için baskı yapmasının zamanı geldi: Hamas'a füze atmayı durdurması, İsrail'e de Gazze'ye yaptığı tahribatı ve uluslararası hukuka göre direnmeye hakkı olanları toplu şekilde cezalandırmayı durdurması baskısı. Amerika'nın İsrail'i gözü kapalı desteklemesi Birleşik Devletler'in çıkarına değil. İslam dünyasının haklı öfkesini artırmaya, teröre meşruiyet sağlamaya sebep oldu ve dünya çapındaki imajımızı, itibarımızı ve ahlakî duruşumuzu lekeledi.
Adil ve kalıcı barışa giden yol, Birleşik Devletler'in, ister İsrail'den gelsin, ister Filistin'den, kanunsuz şiddet eylemlerini kabul edilemez bularak kınayan yeni bir yola girmesini gerektirecek. ABD İsrail'in hukuk dışı işgalini, topraklarını genişletmesini ve yeni yerleşimler inşa etmeye devam etmesini desteklemeye ya da ona göz yummaya daha fazla devam edemez. İsrail'i, militan saldırılarına karşı meşru müdafaada değil, seçilmiş bir Filistin hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmakta, sivilleri öldürmekte ve Gazze halkını açlıkla karşı karşıya bırakmakta kullandığı silahlarla donatmaya devam edemez. Ülkemizin temsil ettiği şey bu olamaz. Barack Obama'nın sözünü verdiği Amerikan ilkeleri ve değerlerinin yeniden benimsenmesi de bu olamaz.
GEORGETOWN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
PROF. DR. JOHN L. ESPOSITO
Eklenme Tarihi : 2009-01-19 13:16:50