leyla"dan Seçme Şiir"ler

OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
FARKINDA MISIN?



Anneciğim bilmem farkında mısın?
Söylenmemiş en mübarek en aziz
Duygularla çepe çevre çaresiz
Sana yöneldiğimin farkında mısın?
Demeden yakın ırak
Bulutlarla savrulup, ırmaklarla akarak
Sana "Anne" diyen dilleri kıskanarak
Kapına geldiğimin farkında mısın?

Bütün anneleri düşündüm tek tek
Sensin benim için en güzel örnek
Seni dinleyerek, seni severek
Nasıl yüceldiğimin farkında mısın?

Seni göremedim diye bu bahar
İçimden bin türlü duygunun isyanı var
Turnaların gökyüzünü sevdiği kadar
Seni sevdiğimin farkında mısın?

Yavuz Bülent Bakiler
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
ACI
Usandım taş basması günler yaşamaktan
yalnızlığımı büyütüyorum korkunç
yani bağırmak sana sulardan.

Her gün yeniden ölmek
elinden karanlık adamların
yalanla, ekmekle, silahla.

Üstümüze bakarken çağlar
her çocuk başı okşadığımız
suçlu bizmişiz gibi
büyüyor avcumuzda.

Gözlerinde bile
deniz dibi gözlerinde ölüler
askerler ve gemiciler halinde.

İhtiyar yüreği toprağın
buğdayı, elma'sı
korkuda.
Suskunluğum, utancım büyük
sıkıntım kara.
Gel dağıt mavini
kör kuyular uykuma.

AHMET OKTAY


ANI
Yazdı gözlerimi yumduğumda, öğle sonrası;
dayımdı dutu silkeleyen, çarşafın dört ucunda
Dört kadın; herhalde komşu kızları;
dedem de su çekiyordu kuyudan,
Hamidiye'nin güvertesindeydi sanki,
oysa abdest alacaktı birazdan.

Ah! Sonsuz biçimler veren bize
Bellek ve Zaman.

AHMET OKTAY


AŞI
Bir balıkçının yüzü vapurdan inince
gözümü alıyor öğle güneşi gibi,
dokunup geçse bir serseri kuş
ikindi vaktince incelmiş hüznüne
anlatacak avsız mevsimlerin
ve Çengelköy'ün tarihini.

Sarhoşluğundan aymaz hangi ozan
gücü tükenmez hangi taş işçisi
derin bir solukla daha sağlığında
yazıp bitirecek her şeylerin tarihini?

Çok intihar kullanıldı tarihinde
darağacına gitti ustaların
ve ağularla sınandı ey şiir
isyan eden ve olumlayan sözlerin,
gülü darılttı, Nisan'ı küstürdü
bir elmas sesi çıkaran özlemin.

Tarih elbet gözlerindeki hipnozlu mavilik
geliyor kardeşinin elinden tutmuş
yağmur altında ta Bulgarya'dan.
Ey bir su kaynağı gibi
durmaksızın kendini damıtan,
gözümü kamaştırsan da Çengelköy'de
işleyen senin yüzün
Niğde'nin elma bahçelerinde
ve Ağustos derdermez
Malatya'da pestil seriyorsun
61'de Cilo dağlarında rasladım
ayazlamış sıla özlemine,
gelecek yıl Kozlu'dasın.

Bir gün sonu ağzımda çalkaladım
tütün ve yağmur kokan yalnızlığını,
çürüyen bir başak gibi yazık
boğulmuş bir çocuk gibi korkunç
gurbetçiliğine aşılandım.

İşte aşılandığım öteki şeylerin:

Durmadan çay demleyen
fırtına gibi uğuldayan sohbetin,
çakmaktaşı gibi dayanıklı yüreğin
zeytin yıkayan ellerin
çaparideki ellerin
mavzer tutan ellerin.

AHMET OKTAY
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
BENGİ İZ
Bir kahkahayla silkindim
dalıp gittiğim mektuptan;
yaşam hep böyle uyarır bizi,
katıksız neşeye dönüşür
altuni bir sesle
en derin kederler;
mutlu bir düşteymiş gibi
zamanın dibinden gülümser,
artık yanaklarından öpemeyeceğimiz
sevgili yüzler.

Budur odaya süzülen mehtabın,
kurumuş eski çeşmenin
açıklayıp durduğu bilgelik ve giz

Sevinç de olgunlaştırır kalbi
acı ve ayrılık gibi;
süzülüp dibe çökeldikçe anılar
anlarız ki
çürüme ve tohum süreçtirler.

Yine de yetmez zaman
gecenin ve kitapların söylediğini çözmeye,
kaç kent, kaç aşk terkedilmiştir;
sinmiştir ölümler
satırlara bir koku gibi;
hep bir şeyler kalmıştır geride
asla unutmak istemediğimiz

Yüzyıllar içre konuşur farklı Yazılar,
solar, yıpranır meşin ve parşömen
bellekte kalır o bengi iz.

AHMET OKTAY



BEŞ KURUŞA AŞK ŞARKILARI

Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda
kalandı çok eski günlerden
bir bana yetsin, hıncımı arttırsın
aşkımı pekiştirsin diye sevince.
Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde
gidilmemiş bir saklı deniz sandım.

Kıpırdamazdı yapraklar geceyle
tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak
bana neydi gülmeler, şarkılar
otobüs durakları, alandaki kalabalık
geldi durdu, alana merhaba dedim.

Bir göz bozgundur yerine göre
vururdu pencereme rüzgâr,
ben hep öyle bir gözdüm
çığlığını kendine saklayan.
Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda,
çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi
apansız geliverdi sokağıma.

Hıncım bana kalsın gayrı
sen yalnızlığımı *****ür.
Bana çay demlemeyi öğret
elimi yüzümü yıkamayı,
ağzıma rakı koydurma.
Hıncım bana kalsın diyorum
çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm
bir barbarın vahşi ateşiyle,
çünki yapılarının taşında onulmazlığım
çünki şarkılar kanımın bedeli.

En sevdiğim kelimeler gibisin
örneğin öfke gibi
hani bir zamanlar
dağda ve sokakta açan.
Örneğin umut gibi
günde, gecede yitip durduğumuz
zeytin dalını dal eden.
Örneğin aşk gibi
denizlerin üzerinde yürüten.
Örneğin kavga gibi
yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan
kayaları yumuşatan kavga gibi.

Denizler benim kadar kıpırdayamaz
bak şimdi parklardayım
bir çocuğun menevişli gözlerinde.
Hüzünleri bırakmanın günü
günü çığlığı olmak dünyanın,
hüznümü iki kat ediyor ama
gecede alnıma dayalı alnın.

AHMET OKTAY


BEŞİR FUAT

-Enis Batur'a-

Gün doldu: Kendime bir aksisedayım
Ürktüm hep hayalâttan. Aklım
bana açıkla: Yırtılan
zaman mı gülün yaprağı mı? Elinde
buruşturuyordu validem. Kapatılmış
ve leyli bakışlı mecnune. Ömrüm
şimdiden "bir devr-i hüzün"
ve kapkara matem: Dizdizeyim
dalgın hayaletinle. Ufku
sen misin seyreyleyen
Darüşşifa'nın o tozlu
penceresinden, ben mi? Vehimler
ve cinnet korkusu
bana mirasın. Ölü oğul da
küçük, çıplak ayaklarıyla
geziniyor sofada, çatının
içindeki rüzgâr gibi.

Ey hafıza! Kanıyor
Ne varsa süzdüğün. Siyah zambak:
Koridorlarında usulca açan
o Cizvit mektebinin "Gecede
yazmayı mutad edindim"
daha o zamandan. Sırdır
çünkü yazı: Candan doğar
ve ayan ettikten sonra
sır olur

Nemsin benim
öteki zamanlardaki çocuk? Bir hasım
gibi mi büyüttüm seni kalbimde?
Sözüm sana yine de: Kimi gerçek
daha derin düşten. Düşler de
geleceğe gönderir ve Yitik Söz
dirilir okurun dilinde.
Yaşamım! Doğrusun
yanlış olduğun kadar. Bir diken
gibisin içimde.

Ah! Gülün yok.
Doğ karanlığın devâsa
rahminden de
okurum hisset beni:
"İntiharımı da fenne tatbik edeceğim:
Şiryanlardan birinin geçtiği mahalde
cildin altına klorit kokain şırınga
edip buranın hissini iptal ettikten
sonra orasını yarıp şiryanı keserek
seyelân-ı dem tevlidiyle terk-i hayat
edeceğim"

Zevcem! Kim kimin uçurumu?
Her ağuş, ne yapsak

bir serzeniş aslında. Metresim!
Kucaklaştık ama daha bir kez
buluşmadık. Tecilin
dolmasını bekledim ben.

Suret-İ Varaka
"Ameliyatımı icra ettim. Hiç
bir ağrı duymadım. Kan aksın
diye hiddetle kolumu kaldırdım"

Ki "kâğıt dahi kanla mülemma"

AHMET OKTAY



BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU


Ne çok iz bedenimde senden:

İki siyah haşhaş açtı
düşlerinle ısırdığın omuzlarımda;

göğsümdeki bu onmayan yara
gözyaşının damladığı günden kalma;

"Mutlu aşk yok" diye inildemişti Aragon,
uçurum gibi parıldayan Elsa’ya. Ah!
Zakkumsu ses; gümrah
bir bahçe olsun isterdim,
kederin ve deliliğin arkası.

– Ne kaldı bana senden – demiştin,
çürüyen güllerin anısı sadece
çürüyen güllerin anısı.

ah! Niye kesmedin
uyurken bileklerimi?

AHMET OKTAY



BİR PORTRE İÇİN TASLAK


Gece bir geyik bahçesidir bazan
ürkek, korkulu, nefes nefese,
çünki hep birileri gelecektir
hep birilerine gidecektir
düşlerin ve şarapların üstüne.
İşte düş de, şarap da bozgunda,
tatsızdır camın önündeki deniz
süzülen martılardan ne çıkar?
Geldiler gürültüleriyle
beşli, onlu bir cansıkıntısı.

Hiç kıpırdamaz, hiç anlamaz
çünki biz demek ben değiliz
kuşun nasıl uçtuğunu bilmeyiz
bir yeşilin ne olduğunu da.
Bir geceye mi çıkıldı? Onlar da var
yürekleri ve elleri nasırlı,
kimseler bir şey anlatmıyor
çiçeğe, suya, göğe ait
nasılsa bir aradalar.

Saatler ölümle bitişik ama bilinmez
işte gidiyorlar mı? Gitsinler
bardak ve sokak onun olur böylece.
Bozulmuş estamp bir gökyüzüydü
bazı adamlarla daralan.
Böylece kalkar engel
bir duyudur oturduğu yerde artık
çocuklarla çocuk olan.
Çıkarır salar mavi kuşları
kendi göğüne kendindeki ormandan.

Demek gittiler. İyi öyleyse
duyabilir saatlerle ölümü,
isterse eşkıya bir aşkla süsler
bazan da acılarla onu.

İskelede bir vapur vardır, o güzel
iki kişi yeter dünyayı anlamaya,
birinin ağlamasıdır herkesin ağlaması
tutar yüzünü elleriyle siler.

Ne olur geyikleri bahçede bırakın
ne anlatabilir çoklar çoklara?
İşte bir cam parçası, bir çakıl
hadi gidip biraz yalnız kalın.
Elbette kavgamız yine kavga
elbette aşkımız yine aşk.
Bakın, konyaklar içiliyor
hüzünden yapılıyor denizler
ama hadi, yalnız kalın.

Bir çocuk mu ağlıyor? Duydu
çünki bütün çocuklar ondan geçer
kırık oyuncakları, kirli yüzleriyle
Kamburunu çıkartır, usulca yürür
en iyi böyle duyulur gece.
Gece çoğaltılmış bir umudur
sessiz vapurlarla, kısık ışıklarla,
adamlar bir şey arar içkilerden
kadınlar bekler yünleri ve hüzünleriyle.

O da bir kadındır sıkıntılar yapan
renkli kağıtlar ve elişleriyle.
Elbette büyütür bir gökyüzünü
el sallar gece otobüslerine,
bir gazete alır, bir cümle yazar
çünki herkes korkar yalnızlıktan
ve her yerde bir intihar vardır.

Kendiyle yenilir her hüzün
bırakın geyikleri bahçesinde,
birlikte söyleyelim teklerden koro
'her yerdeki intiharları durduralım
her biçimdeki intiharları durduralım'

Ama hadi, yalnız kalın.

AHMET OKTAY
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
BÜTÜN ERKEKLER ÖLÜR


Çünkü gök sıkıntıyla ağar
rüzgar buruşur, bir yaprak düşer
ve kaçıyordur solgun mavilikte
maviler ve al geyikler.
İşte altın ve kara akıntılar:
analar, yitirilmiş resimlik
yoksulluk, o korkunç kadın.
Susun, tümünün anıldığı gündür
kara yağmur ve ebem kuşağı
usulca bütün erkekler ölür.

Kıpırdamasın insandan gelen sesler
kamyonlar devrilir dağ yolunda.
Rehincide kalan bir gümüş saat
emanetçide unutulan bavul
geçip giden gök taşlarıdır
havadan ve selüloit mavilikten.
Ey mermeri bozuk yalnızlık
sanki kutsal bir avdır suskuda
ve bir yakut parıltısıdır artık.

Çünkü gök kanla ağıyordur
soluk soluğa atan bir damar
kalbinde hırçın denizin
ve toprağın nabzında
unutulmak gibi bir şahdamar.
Ürperir aynı rüzgarla
darağacı, çarmıh ve çiçek
sussun yatakların fısıltısı
avuçlarda parıldayan kehribar:
ekmekli, zincirli ve başları eğik
kadınların erkekleri geçiyordur.
Ve üzgün deltası kısacık ömürlerin
bir albüm, bir şarkı, bir çocuk.

Hangi doldurulmuş hüznün yakutu
çocukluk defterlerince soluk
ki savaş alanlarında parıldar
bütün koruluklardır ay ışığı
ey ulaşılmayan dayanak aşklar
elleri kanatan kesici ağıt.
Hep unutuştur akılda kalan
sıçrayan, yenilen ve ölen geyikler
derdin eksilmediği kalem ve kağıt.
Kısa ve kesin bir sözdür erkekler
İspanya'da "Non Pasaran"
kızaran kilise çanları
katedrallere çöken gölgelik
İtalya'da "Mamma Mia"
işte avuçların dünyayı duyduğu kayalar
sarkık bir bıyık Meksika'da, "Viva"
Nehirler kurur, susar aşk
ve en katı sözdür erkekler
kıraç ve yoksul Anadolu'da.

Büyük ve yeniktir erkekler
söz dinlemez serüvenci çocuk
su şırıltısında sayıklayan hasta
ve deli bir sevgilidir sabaha kadar
bulgulu, korkunç ve utançla.
Yararsız bütün leylak ağaçları
hiç bilmiyor erkekler
doğan ve ölen çocukların hüznünü
çünkü daha önceden ölürler.

Çünkü gök ağıyordur kanla
hep yenik yıldızlar vardır
anı defteri, kum saati, savaş alanı
bir yüz
işte o kandır.

Ey ışığını dağıtan kristal
ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü
ayışığı denizle kendini sürdürür
işte her şey geçip gitmede
usulca bütün erkekler ölür.

AHMET OKTAY


ENVANTER

Çok az şey saklamışım yaşamımda;
ne bir fotoğraf var ilk aşklardan
ne bir mektup,
dostlardan beş on tane;
şunları yazmış Stockholm'den
Demir Özlü 1983'te :
"rahmetli Çiğiltepe'nin oğlunu gördüm
geçenlerde Helsinki'de,
sürüyorum geçmişin izlerini"
Hangi izlerin peşinden gittim ben
içimde bir mahşer beklentisi ?

Çok az şey biriktirmişim yaşamımda ;
hiçbir andaç yok babamdan,
verdigi mineli çakmağı
unutmuşum bir Amerikan Bar'da ;
ah umursamaz gençlik!
Sımsıkı tutsaydım şimdi
avucum ısınır mıydı acaba ?

Yığınla not var ama masamın gözlerinde :
şöyle "Üç Kör" başlıklısı: -Homeros,
Milton, Borges-. İçgörü üzerine bir şiir
yazacaktım belki de. İşte bir başkası :
"Yolculuk" : -Odysseia, Moby Dick,
Karanlığın Yüreği-
Belli : Çıkış ve Varis ya da
Baslangıç ve Son takılmış kafama.
Demek ki yetişemiyor insan
ne yapsa kendi tasarısına.

Kitaplardaki kenar notlarında kalacak
benim ardımda bıraktığım iz,
anonim bir kimlik olacağım ;
bir sahaf dükkânında yıllar sonra
satılmış kitaplarımı karıştıran okur
bilemeyecek
satırların altını benim çizdiğimi,
geçmişe ve geleceğe karışa karışa.

İthaf sayfalarını da yırtmalıyım yavaş yavaş;
yığınla düş kırıklığı, yanılış;
yüzünü görmediklerim var,
yazdıklarını sevmediklerim.
Küskün ölenler oldu bana,
kimlere küskün öleceğim
ben acaba?

AHMET OKTAY


ESKİ BAKIR

Bir çığlığın içinde yakalıyorum seni
Kaç kez İstanbulsu,
Parıldayan, ısıtan, yakan bir alev gibi.
Üstünde uzun, pis, yalnız sokakların yağmuru..
Odaların, merhabaların, gülücüklerin sıkıntısı
Tramvayların, vapurların sıkıntısı
Yitmiş aşkların, yitecek aşkların
Aynı vazoların, aynı öğütlerin, aynı yasakların sıkıntısı.
Yakalıyorum, öpüyorum, avutuyorum.
Karanlık etini kemiriyor,
Vaktimiz kısa,
Düşlerimizi kolluyorlar durmadan
Durmadan kovuşturuyorlar
Mendilimi ıslatıp alnına koyduğum
Suyundan içtiğimiz hayat çeşmesi,
Yalnız-geceler boyu uzanan kadını bakırlarda
Durmadan horluyorlar.
Geyiğim, saklım benim
Bakma arkana, ne olur, aldırma
Onulmazlığımızdan büyük yapılar kurduk
Horlandıkça aşkımız, derya.
Vaktimiz kısa,
Karıncalara, rüzgarlara, sulara dokunmak
Uyanan toprakları bilmek gerekiyor.
Ormanlar görmüş dolunayın tılsımını
Ağlamayı unutmadan
Dövüşmeyi bilmek
Tırnaklarınla tutunmayı bilmek gerekiyor
Sağılandığımızı, kollandığımızı bilmek gerekiyor

Kapa tunç, kapılarını gece
Soğuktan, kırgın, parasız milyon kişi.
Geyiğim, saklım benim,
Ölüm dayanmadan kapıya
Sev, öp, yitir beni

AHMET OKTAY


GEÇ SAAT

Yorgundu. Düş görürken
-ölmüş müydü ölüyor muydu?
fidana dokunduğu an açıvermişti gonca-
elinden düştü kitap
kalem de

şuydu altını çizdiği cümle:
Kierkegaard'tan,
'Üzüntüm, kal'amdır benim'

AHMET OKTAY
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
GÉRARD DE NERVAL

Siyahın gezginiyim: Her gün daha derine
Yanar akşamla caddede vebalı lambalar,
Bezgin, sıkıntıyla bakar herkes benzerine;
Redingotlarıyla mumya gibi otururlar
İş yerlerinde, kahvelerde. Ve akar zaman.
-Birden söner uzak bir yıldız gibi yaşaman-
Demek isterim, alımlı kadının birine.

Çünkü kanar "bir mezarda bırakılan aşklar":
Adrianne! Jenny! Yıllardır bakir bir dulum ben,
Avuntu bilmez. Nafileydi tüm yolculuklar
O arayış: Kara güneş içimdeydi zaten.
Gittim harfin ve sayının bilinmez ucuna:
Ölü yüzüm çekilmişti gecenin burcuna,
Korkmadım sokağa hapsediyorken kapılar.

Adoniram! Hançerle sınandı ustalığın
Ve açıldı gül gibi Toht Kitabı'ndaki giz:
Herkes iki'dir. Ben kimin öteki adıyım?
Söyle: Bulmak mıydı amacın ey yitik ikiz.
"İçimizde bir oyuncu, bir seyirci yaşar"
Ve "akıl ürünleri delilikten de çıkar"
Kazıyınca pıhtısını o yıkık zamanın.

Melek gülümsemiyor artık Öteki Anam,
Çekil! Çünkü "siyah ve beyaz olacak gece."
Ulaşır mı yaralı hayvan gibi bağırsam
Sesim bencil, sevgisiz, muhkem ev içlerine?
Onulmazım. Çağcıl kentin yabanıl yitiği.
Tek giysim vebalı ışıklarla melankoli,
Bir redse kurtulmak bile istemem yazgımdan.

İki'yim: Yakalandım sokakta çırılçıplak
Ve giydirildim başkalarının sözleriyle.
Ah! Karanlığa giren görür beyazı ancak,
Hangisiyim? Biliyorum kimin gözleriyle?
Ne yapsak silinmiyor ruhtan geçmişin izi
Yaşamak kadar ölüm de çağırıyor bizi,
Geçiyorum sokağı fenerle konuşarak

Hem yaşamın imidir hem ölümün her fener

AHMET OKTAY




GÖLGELERİ KULLANMAK


İşte bir ses geçiyor sıkıntıdan
baksam pencerede yağmur da var,
hani saçlarını ya da göğsünü
çok ince bir hüzünle bezeyen.
Oyuncaklar da var yalnızlıktan
bir parkta ölümü güzel kılar,
hani sarmaşıkça uzandığın yatakta
durmadan aşıladığım sana.

Hayır yaşamıyor suda o balık,
bir yanıltı daha çiçek aldığım.
Herkesin bebeği var odalarda
ölüme ve daha sıkılmak için.
Uzayan sakalım sabaha kadar
uçup giden bir kuş koynundan,
belki yanında bile olmadım.

Eğildiğin sular da yalan
salınıp duran gemilerle aldanma.
Demiyorum hiç mi olmasın kokun, o yatak.
Ben umutsuzluğun domino taşı
şimdi açım, suskunum bak.
Hele bir çağırsın kanın türküsü
hele bir kıpırdasın kumsalda
ağları ve renkli balıklarıyla halk,
silâh tutarım dağlarda.

Bu oda emanet, hadi uzan,
şimdi ellerim de çok nazlı
bir karanfille kanar.
Sunduğum bu yalnız, çocuk ülke,
bak, gece de göğsümde çok ağır,
şaşkın değilim ama silahımı yitirdim.
Gelsin leylâkların açma zamanı
mümkün silâhımı halkımla bulmak.

Hadi uzan özlemim kadar,
bulutlar gidiyor, şimdi işim
çoğaltıp gölgeleri kullanmak.


AHMET OKTAY
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
İLHAMİ ÇİÇEK

Ey kalp!
gece olsun,
vehmi ve cinneti emziren -Avcundadır
çocuğun ve delinin,
Allahın eli-
layemut gece -Gezginin saatidir ki
titreyen kandilin nurunda
arar kendi yazısız taşını
her mezarlıkta

Derunumda
ağır ağır kurudu kırmızı zakkum,
karardı sebilin mermeri
ve gizlendi bu belleksiz zamandan
sönen bir yangın gibi
kûfi.

Ezelden beri mi göçüyorum ben?
Her hayal
kalbe döner
ve vurur bir eski
saatin sesiyle:
-Bana gel.
Kimdir ki o ben,
mevsim
bir yaprak ırmağı gibi
akıp gider içinden

Ey gözüne tuzla sürme çeken Şıblî !
Başka dudaklar da var
zikrla tara olan.
İblis
ve iğva beni uyutmayan

Ürktüm bu yüzlerden -Bu kadın yüzleri
ki güzellik
saptırır imanı
-örtünmelidir-
Mangalın korunu avcuna koy da
hatırla:
nasıl unutmuştu 20 yıl Kur'an'ı
İbnü'l Cella

Yine de
tene yöneldim. Püsküren
bir yanardağ gibi
lav akıttım her yanımdan
öleyim diye isteğimden önce

Seyret beni Adem,
Seyret beni Doktor!

Her göz başka bir hayatın vampiri

Yaşım 27 -İnsan
kökü çürümüş çınar gibi
apansız ihtiyarlar-
Azaltmıyor, azaltmıyor
müezzinin sesi
göğsümdeki kederi

Veronal ve lüminal. Naylon
ve plastik
kent ve çöl

Dün geceydi yandım
"yaşayan sağlam delile
dayanarak yaşasın"
diyen ayetle

Ey Rab
çürük benim delilim

Nereye ait ki
bu hicranlı suret?
Bu gözler
çoktan kesti dünyayla o karanlık
sohbetini.
Satranç ve dil
yeniktir ezelden

Bakıyorum pencereden
sırtımda patiska bir gömlek
ve avcumda
Allahın eli,
yerin en dibine

"Yalnız hüznü vardır
kalbi olanın"

AHMET OKTAY


İNSANIN GURBETLERİ İÇİNDE


Gecesel bir yer altı sesiydi
kehanet fısıldaşmasındaydı kökler, kemikler;
açıkta lüfercilerin parıldayan
lüks'leri. Av vakti, o tedirgin
kaşılıklı bekleyiş; gövdemdi sanki
oltadan ışığın yalımına kapılan.

Yanılsamalar ve aldanışlar.
Beklediğim inmedi trenden
bir söylen olacaktı dönüşü;
kara büyülere çarpılmaya hazırdım
dönsündü yeter ki.
Oysa kıpırtısızdı istasyon;
öyleyse kırmızı bir mendille
kimdi el sallayan geçen akşam?

İnsanın gurbetleri içinde;
sürgün yeri bu yüzden tanıdık
ayrıldığı günkü gibi dönüyor kişi.
Gide gide, yata yata bitmeyen
yol değil, zindan değil;
bedenin ve kırılgan sözlerin
bahçıvanın budadığı dalın
suladığı fidanın içinden geçen
o karanlık menzil.

Ezberimde tüm zulümler
belleği öyle beslemez
çünkü aşklar.

Sevgililer! Bazılarınızı unuttum
burnumda tütüyor bazınızın kokusu.
Terk edilmenin acısı dinliyor, aldatılış
gülümsetiyor: parmakların arasında
buruşturduğum hercai menekşenin
o tuhaf hışırtısı.

Vahşet vahşetle açıklanmalı.
Tazeyken yanık et kokusu
kılınabilir mi beş vakit namaz?
Hangi kösnü, hangi düş, hangi dua
unutturabilir toplu mezarları?

Kardeşler! Çoktan verdim
vereceğim filizi. Gittim gideceğim
yerlere; döneceğim yerlerden
döndüm. Yol alırken değiştirdi
görüntüleri, biçimleri, çelik
keskisi zamanın ve güzergâhın.

Kazınıyor anılar, bir gül
sesiyle birbirinin üstüne;
son eskinin, artık unutulmuşun
bir yorumu en yakın katmandaki
yara gibi taze anı.

Anımsadıkça bilecek insan
neyi unutmaması gerektiğini.

AHMET OKTAY


KAÇ KİŞİYİZ KENDİMİZDE


Pavese, Malcolm Lowry. İkizlerim.
Gece de sonsuz değil,
kötülük de. Ben de denedim.
Lav fokurdarken, gidip geldim
delilikleri. Bin vampir besledim
şuramdaki inde. Sövdüm
ve şehvetle öptüm her Meleği;
ah! Bilemedim.
Kaç kişiyiz kendimizde
Karabasanlar yaşattım
beni sevenlere,
bir hataydım, besbelli.
İçimdeki ölümden
içimdeki ölümden
içimdeki ölümden ürettim her şeyi.

AHMET OKTAY


KADINLAR ÇIKMAZI

Yarım bir aşk, yarım bir dudaksın
sıkıntılı ikindi yağmurlarında
her yeni erkekten sonra daha erkeksin
tuzlu inciler dolu
kuş uçmaz mavisi gözlerinin.

Işıklara çarpıyorsun sokağa çıksan
şehrin korkusu büyüyor pencerelerde.
Avuntusu yok erkekli yatakların
ne olur gitme
daha kaybolacaksın.

Bir yanın şarkılar
kan tutmaları öbür yanın.
Gülerken iki kadeh arasında
nasıl ağladığın anlatılmıyor.
Ne olur
bu kadar kendine saklanma.

Sen kapalı, mahzun odalarda
kırık oyuncaklara karşı bir çocuk.
Ürperiyorsun denizin çığlıklarını duydukça
dudakların kaskatı öpüldükçe neden?
Kaç ölüm tasarlıyorsun çıkmazında
belli, yoruldun kendini denemekten.

AHMET OKTAY



KUŞ MİTİNGİ

Sonbahardan sonra ağaçlar
Hep duman açar Ankara'da
Saksılarda yeşil bir yalnızlık
Uzayıp gider ev tutsaklığında
Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz
Ne gün kalır güneşin yüreğinde
Ne şafak ne sabah
Kar altında dilsiz ve sessiz
Bir tohum gibi bekler baharı
Taş üstünde topraksız çaresiz

Sonbahardan sonra Ankara'ya dair
Hep aynı sözler söylenir
Ama yağmur
Yine utanır yağarken
Kar yine yağmadan kirlenir


Sonbaharda sonra Ankara'da
Yalnızca kuşların isyanı vardır
Bakarsınız bir akşamüstü
Bütün ağaçlar kuş açmıştır
Ve gökyüzü meydanında
Kuş dilinde bir miting başlamıştır


Bir çığlıktır artık yaşanan
Sözcükler yetmez anlatmaya
Notalar fırçalar susar
Çünkü mitingden sonra kuşlar
Kırıp kanatlarını
Ankara'ya ölüm bırakırlar

AHMET OKTAY
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
MADENCİ LAMBASI

Çalışma masamın üstünde günlerdir:
Eski bir madenci lâmbası. Yerdeydi
nerdeyse üç yıldır. Neden göz önüne
getirdim bu tuhaf gereci? Bir simge mi
aranıyordum, bir göçüğün önsezisi mi
yeşermişti içimde? Zonguldaklı şair
Lütfi Fikri, -Fikri Lütfi miydi yoksa ?-
armağan getirmişti. Adlar! -Kişi, kent, kitap
fark etmez- ; turnusol kağıdıdır belleğin,
onlar da ihtiyarlıyor ve bunuyoruz.

Sürgün kitabımdaki üç dize için
tepilmişti onca mesafe: "Madencinin lâmbası
ve kandili Ozan'ın
aydınlatsın yolu".
Ben de bir şaire ulaşmak üzre
binmedim mi gece otobüslerine?
Çalmadım mı Şişli'de bir bodrum
katının kapısını? Göğsümde
inanılmaz bir panik.

Aydınlattı mı yolu lâmba ve kandil?
Aydınlatabilir miydi? Yarınlarda
yanıt, benim bilemeyeceğim.
Yine de tutuk dilimde
söküldükçe açan alevsi bir çiçek var:
herkesin düşlerinden devşirilmiş,
ve karabasanlarından.
Yaslıyım bir ölü evi kadar ve dudaklarımda,
bir gelinin gülümseyişi.

Bir madenci lâmbası işte. Sayılar ve tuhaf
harfler üzerinde: 19 ve C 249 D. Bir alt
satırda 24 yazıyor. Gizemli aidiyetler: Kuyu,
ekip, madenci ve lâmba. Kişinin silindiği
yerler .Kuyudan kuyuya dolaşıyorum
en olmaz vakitlerde. Vuruyorum korkuyla
damarlara kazmayı ve kalıyorum
geçmişin göçüklerinin de altında.

Bir lâmba. Nedir onu Keats'in
"Yunan Vazosu"ndan ayıran? Sır
nerde, ölümsüzlük nerde? "Güzellik
gerçek, gerçek de güzelliktir" demişti Keats.
Günlerdir dinliyorum, dokunuyorum
metalin soğuk gövdesine ve konuşsun diye
bekliyorum benimle
yoksulluğun kalbi.

Bilmem sordu mu bunları kendine
boğazı düğümlenmiş ve alnı siyah
Zonguldaklı kardeşim;
bekledi mi gerçeğin ve güzelin yanıtını
taşların ve köklerin içinden?

AHMET OKTAY



ÖĞRENİM


Hocan Bedri Rahmi
-renkli güneşler
bir iki kalın sözlük
nakışlı veremler
ve doğurgan aşklar yerdi bir oturuşta-
çok kalabalık bir halk yüzüyle öldü;
haftada üç gün
gezdirirdi sizleri Tophane'de.
Kazıbilim'de çanak-çömlek değil
bayat ekmek ve zeytin
yamalı bir gençlik
sahtiyan bir yalnızlık
bulun diye.
Ne yazık, esrarı
ve trahomlu bir gözün
düşman bakışını ilk tanıdığın yer
Karabaş'ın mahallesinden
tek desen yok defterinde.

AHMET OKTAY


SIĞINAK ..

Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
Sana dokununca mı denizleniyor masa
Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
Sıkıntımın ormanında?

Üç beş günümüz var şuracığında
Nice oyuncağımızı kırdılar
Biz de güzel çocuklardık bahçelerde
Sularda alabalık

Azla avunmaya alıştık
Ne yapalım paramız yoksa
Şarabımız bitince yağmura çıkarız
Kim güzelleşmiyor öpüşünce.

AHMET OKTAY


SIRADA


Uzat saçlarını gecenin balkonundan
isteğimin çok tüylü suyuna.
Bir orman gecesinde
bir kar gündüzünde,
gördüm nasıl süzüldüğünü
yırtıcı ölüm kuşlarının.
Hadi uçsun memelerindeki güvercinler
hadi cennet ülkeni sun.
Kardeşliğin şarabını istemiyorlar
söyle kaç sofra kaldı kurulu?

Baktıkça içleniyorum fotoğraflarına
yüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzer
çilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,
onlar silâhları ve şarkılarıyla
hani şuracığından geçerlerdi
korkularınla kaldığın zaman.

Ölümü en güzel kullandı onlar
bir karanfil dişleri arasından
aşk içinde ulaştırdıkları sana,
cepheden, sürgünden, mapustan.

Sıra bizim, hadi günler bitiyor.
hadi uzat mavi saçlarını
yenik gövdemin üstünden.

AHMET OKTAY



SÖZÜN YURTLUĞU

"Ne yazıyorsun?" diye soruyor
geçen günkü çocuk: usulca
açmış bir haşhaş çiçeği
çitin yanında. Öğle sonunun
dinginliğinde yankılanıyor
soru. Yaşam böyle apansız
kuşatıyor Sözü: daha yolunu
sorarken yele, kerteriz ararken
geri dönmek için. Çünkü bir yurt
gereksinir söz de: unutulmak
ve yeniden bulunmak üzre. Yazgı bu!
Kovulmuş ve yargılanmış adına
konuşana ne mutlu. Dönecek olan
odur çiçekler içinde; tutuşmuş
ardında yabanıl gece.
Ey kokuya işleyen yazı! Gölgeye
açtığın remilde görünce kendi
suretini, vaktindir bil:
konuşulacaktır zamana karşı.
Sevgili çocuk! Gün
geldiyse şükürler olsun; kaç
ton kalay eritildi; göğsünden
bir düğme açtırmak için
kilitler ermişinin. Bir kitap
bu: belki de senin yazacağın: içinde
titreyip dururken binlerce kandil.
Ey kokuya işleyen yazı! Gölgeye
işleyen yazı! Reddedildin
ve kabul edildin: Korktu Davud Tai
gecenin açıkladığından ve günün
sakladığından; el yazmalarını
suya attı. Su soldu
ve kum çatladı. Ama Gazalî ey çocuk
öldü çölü soluyarak ve göğsünde
Buharî'nin kor kesilmiş kitabı.

AHMET OKTAY
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
TEN ORDA YIRTILIR

Karlı dağı tarttım ve söğütlerin
gölgelediği dereyi. Eşittiler
yeşim taşının oluştuğu ve
bebeğin memeden kesildiği
vakitlerde. Göreli nicelikler
ama kim emin niteliklerden?

Geçti geçen: Anımsamıyorum artık
kimdi ilk seviştiğim kadın? Belirsiz
sarıldığım gövde. Kemikli miydi sırtı
var mıydı öpüşünde yeni sulanmış
bir bahçenin serinliği?

Yitirdim anlamları çoktan;
duyumsuyorum ama çürüyen kökü
aşınan bazaltı, yırtılan
damarını elmasın.
Siliniyorum mevsimlerden
sayfalardan, oyluklardan;
uçucu bir kokuyum sanki.

Dönen de benim ama gecenin
hazinelerine. Giz dolu izbeler, yatak odaları
açık unutulmuş musluklar: Yabanıl
evren kapılarıdır hepsi. Dinlerken
ve düşlerken, geçerim ormanların
ve toprakların karanlığından. Büyütürüm
beslerim hayvanımı. Ten
orda yırtılır ve kıpkızıl kesilir gül.

"Dur gitme! Çok güzelsin" diyeceğimiz
an yok hâlâ. Kara duygulu zamanın
tohumu içimizde yeşeren. Kendisi için
bile havada dağılan bir şarkı
herkesin yaşaması.

Biliyor, yine de ölemiyoruz.
Sararan yaprağında dalın
akmayan çeşmenin kararmış taşında
bir ses tınlıyor masmavi.

Bilici! Sına beni alevinle
ve söyle: iğva mı bu
Baht mı?

AHMET OKTAY


TUHAF DUYGU

Dolaşıyorum ne zamandır
kalbimde bir gül kesiği;

ıslak bir tülbent koy göğsüme
emsin büyüyen o siyah lekeyi;

çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
yine de
içimde kanayan bir sılanın sesi.

AHMET OKTAY


ULUKIŞLA'DA SAAT BEŞ

Saat beş. Yoğurt vuruyor analar,
akşam
kaçak tütün gibi koyu, yumuşak,
alev almış göçebe bir kurt sesi
kalaysız bakraca, buzlayan ovaya yansıyan,
yok tipiye gem vuran
ve narayı hançer gibi kullanan atlılar,
toprak suskun
anaların güz bahçesi kesilmiş gözleri
zehrini içine akıtıyor çıkrıklar.

Saat beş. Zonkluyor belleğimde
Aksaray yolunda gördüğüm
gülgillerden bir bitki
Şemdinli'de ırmak gibi akıp geçen
yemyeşil sıbyan ölümleri,
alınları dövmeli kadınların
uçurumlardan daha yabanıl
söylediği ağıt mıydı, ninni mi?

Bir pişmanlık mıdır yaşananlar?
Elini bir an suda unutup gitmesi,
bakarken ardından ağbani hırkaların.
İnsanınkine benzer kederi
yalnız kalan tahta köprülerin.
Gün kaydını düşer çıplak çocuklarla
bellek körelir düşürülmüş bir elmas gibi
kurumuş bir dere yatağında.
Yaralı tavşan ne bırakır ki
ardında kan izinden başka?
Isparta'da koku yapılır gülden
Aksaray'da bıçak gibi yalnızlık
Hakkari'de efsane.
Balkıyan bulutu görür başak
mavilik gülümseyiş gibi titrediğinde,
ben erken ölümü gördüm
Ulukışla'da saat beşte
Yalınayak suya basıyordu bir çocuk.

AHMET OKTAY


YAPI..

Beş metre ötemdeki yapıya bakıyorum;
Kaç TNT'lik imgelemi vardı acaba
şirket mimarlarının, Berhava edildi
kokular, renkler. Koruluğun
kaçışan hayalleri. Yüzlerce fısıltı:
yani sır veriş ve yalvarış
gülümseyiş ve öpüş. Öfkeler de
vardı elbet. Aldatıldık, terk edildik
unutulduk da şöyle ya da böyle.
Anımsandık ve kutsandık

Yıllar önceydi. Denize inerken
çamların ve çınarların sesini
dinleye dinleye. Duvarın dibinden
fısıldadı berduşun biri
elinde bir şişe kırmızı Marmara:
"Kuşlar kalmayacak ve tanklar geçecek
ben öleceğim üç bahara kalmadan
bu ağaçların kökünde ve kurtulacağım
selam durmaktan."

AHMET OKTAY
 

єℓєησяα

Daimi Üye
Katılım
23 Temmuz 2008
Mesajlar
987
Tepki
945
Puan
93
Konum
єℓαzığ
BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU


Ne çok iz bedenimde senden:

İki siyah haşhaş açtı
düşlerinle ısırdığın omuzlarımda;

göğsümdeki bu onmayan yara
gözyaşının damladığı günden kalma;

"Mutlu aşk yok" diye inildemişti Aragon,
uçurum gibi parıldayan Elsa’ya. Ah!
Zakkumsu ses; gümrah
bir bahçe olsun isterdim,
kederin ve deliliğin arkası.

– Ne kaldı bana senden – demiştin,
çürüyen güllerin anısı sadece
çürüyen güllerin anısı.

ah! Niye kesmedin
uyurken bileklerimi?

AHMET OKTAY

Harika bi şiir...Emeğine yüreğine sağlık canım.....-alkis-alkis-alkis-alkis
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Agiz Tadi

Ne kadar geçti aradan ?
Bilemiyorum.
Özlemin çig gibi büyüyor
Dayanma gücünü bulamiyorum.

Yalnizca avunuyorum.
Ellerini tutamasamda
Bakislarin hep gözlerimde duruyor
Agiz tadim bozuk dedimsede
Inanma
Dudaklarinin tadini unutamiyorum.

Gögüslerini avuçlamak
bazi bir bir emmek istiyorum
Buz kesildigim oluyor bazen
sana sarilip uyuyorum.

Tüm bunlar yetmiyor ama
Seni ara sira gözlüyorum da
Nasil bir duygu anlamiyorum
Kahroluyorum.

Sana müthis kizdigimda oluyor bazen
Iliklerim sizliyor seni animsadigimda
diri, dip diri oluyorum
Allah belani ver(me)sin
Seni özlüyorum seni istiyorum.

Ahmet Kutsi Tecer

Basbasa

Iste bir vazoda açmis iki gül,
Iste bir saksida essiz kuskonmaz.
Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül,
Saksiya baktikça içimde bir haz.

Disarda firtina, ugultu, tipi;
Odada sessizlik tutulur gibi;
Iste o da geldi, evin sahibi,
Oturduk, eskiden konustuk biraz.

Disarda firtina, tipi... Yerler kar;
Içerde basbasa iki bahtiyar.
Onlari isitan eski bir bahar,
Disarda yepyeni bir kis, bir ayaz.

Ahmet Kutsi Tecer



Besbelli

Besbelli ölümüm sabahleyindir
Ilk isik korkuyla girerken camdan
Uzan basucumda perdeyi indir
Mum oldugu gibi kalsin aksamdan
Sonra kos terlikle haber vermeye
"kiracim bu sabah can verdi" diye
Üç bes kisi duysun ve belediye
Beni kaldirmaya gelsin odamdan
Evden çikar çikmaz omuzda tabut
Sende eller gibi admi unut
Kapimi birkaç gün için açik tut
Esyam bakakalsin diye arkamdan.

Ahmet Kutsi Tecer
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Bu Toprak Isçisine

Sen omuzunda yorgan, elinde torban,
Sen mevsim isçisi, büyük gezginci,,
dogdugundan beri sen, anan, baban,
Orakçi, çapaci, irgat, ekinci,

Sen, anan ve baban... Siz topraksizlar,
Sizi ben tanirim uzun yollardan.
Size en yigin yigin büyük yalnizlar,
Sizi de yaratmis bizi yaradan.

Ekip biçtiginiz toprak sizindir,
Sizindir zorlugu, derdi, mihneti.
Sizin çektiginiz derde dar gelir,
Tanrinin ambari olsa cenneti.

Ve cennet, dünyanin kuruldugundan
Beridir Tanri’nin düsüncesidir.
Sen sabrini yere çaldigin zaman
Bu güzel hulyadan Tanri ürperir.

Siz ey yigin yigin büyük yalnizlar,
Sizi de yaratmis bizi yaradan.
Ey mevsim isçisi, ey topraksizlar,
Sizin topraginiz size bu vatan.

Ahmet Kutsi Tecer



Çingirak

Bir gün parmakliga elin varmadan,
Bir titreyis gibi çalar çingirak.
Mevsimler geçtikten sonra aradan,
Bu ses beni bir gün çagirsin, birak...

Kumluktan serperken dallar basina,
Geç hizla, merdiven gelir karsina,
Esikten atlarken ayak tasina,
Bu sesler içimde yer etsin, birak...

It, iste önünde kapim, aralik,
Oda biraktigin gün kadar ilik,
Bir ince su sesi gibi lik, lik, lik,
Gönlünden nedamet bosansin, birak...

Ahmet Kutsi Tecer


Ihtiyar Âsik

Yillardan beridir agaran teller,
Bu aksam parildar sakaklarinda.
"Bu gece ömrümün en son demi, der,
Büsbütün agarsin varsin yarin da..."

Çirpinir gögsünün içinde kalbi,
Bir yasli agaca sinen kus gibi.
Nedir bu esrarli halin sebebi?
Neden parliyor gözler?...Bir oda:

Yaslanmis, altindan ipek bir sedir,
Bir kiz ki ay ondan beyaz degildir.
Öptükçe agaran bir gül denilir.
Ihtiyar bülbülün dudaklarinda...



Ahmet Kutsi Tecer
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Keremin Ilhamiyle

Ne zaman düsünsem sizi titrerim,
Yasli daglar, yüzü gülmeyen daglar!
Bu daglar içinde bir yer var derim,
Orada kaybolan bir ses var, aglar.

Neden hiç çikmiyor içimden bu ses
Tipi, çig, firtina...Donar her nefes,
Yine bu ses aglar, isitmez herkes,
Beni kivrandirir, inletir, yakar.

Hey bu daglar yalçin, karanlik, derin!
Ne bir geçit verir ne sicak bir in.
Gün battigi zaman sarp tepelerin
Üstünden bir kartal geçer, o kadar...

Ahmet Kutsi Tecer



Kir Uykusu

Ne hostur kirlarda yazin uyumak!
Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,
Agaçlar bir derin hulyaya varmis,
Saçinda yepyeni teller agarmis.
Bas yorgun, yaslanir yesil otlara,
Göz dalgin, uzanir ta bulutlara.
Ögleyin bu uyku bir araliktir,
Saf hava bir kanat gibi iliktir.
zaman gönülde ne varsa diner,
Yüzlere tülümsü bir bugu iner.
Erirken sicakta yaz kokulari,
Ne hostur, ne hostur kir uykulari!

Ahmet Kutsi Tecer


Nerdesin?

Geceleyin bir ses böler uykumu,
Içim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Ariyorum yillar var ki ben onu,
Asikiyim beni çagran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karisir gider.
Gün olur pesimden yürür beraber,
Ansizin haykirir bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atip içimden,
Varligimi yalniz ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana Gel desin.

Ahmet Kutsi Tecer



Orda Bir Köy Var Uzakta

Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var, uzakta,
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.

Orda bir ses var, uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tinmasak da
O ses bizim sesimizdir.

Orda bir dag var, uzakta,
O dag bizim dagimizdir.
Inmesek de, çikmasak da
O dag bizim dagimizdir.

Orda bir yol var, uzakta,
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.


Ahmet Kutsi Tecer


Seni Seviyorum Demek Isterdim

seni seviyorum demek isterdim
ölesiye bir duyguyla,
taparcasina dil dökmek
ve saçlarim agarmadan söylemek isterdim

seni sarmak isterdim sonsuzlukla
delicesine sevmek
bir sarhos gibi adini sayiklamak
ve bagirarak kollarinda ölmek isterdim
gülüm ...



Ahmet Kutsi Tecer


Tabiat Odam

Severim kirlarda ben yasamayi,
On iki ayi.
Severim kirlarin yesil gögsünü,
Bütün süsünü.

Istemem basimin üzerinde dam,
Tabiat odam.
Istemem topraktan baska bir yatak,
Kehkesanlar tak.

Kuslardan savrulan bir incecik tüy,
Üstümde örtü.
Ve aydan kirpilan bütün yildizlar,
Rüyamda kizlar.

Her sabah neseyle uyanan bir es,
Koynumda günes.
Dallarda ötüsen kuslar kabilem,
Bilmezler elem.

Aglarsak bizimle beraber olur,
Hemsirem yagmur.
Sizlarsak bizimle beraber sizlar,
Kardesim rüzgâr.

Isteyen toplasin binlerce arsin,
Karlardan kisin.
Mutlaka öptürür baglarda temmuz,
Çiplak bir omuz.

Severim kirlarda ben yasamayi,
On iki ayi.
Severim kirlarin yesil gögsünü,
Bütün süsünü.

Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,
Ne baska bir fen.
Üstümden kalkmasin çimen, çiy, yosun,
Ruhum uyusun.

Ahmet Kutsi Tecer
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Adi Dua Olan Sevgilim

Yedi Rekat Günah Kildim Bedeninde
Dizlerinde Yedi Zikir Secdeye Vardim
Ihmalin Uzak Melegine Teninde Aldandim
Yapayalnizdim Kendi Kalabaligim Içinde
Tarih Kadar Yalniz,
Aska Asina, Aciya Unutkandim

Er Yüzlerde Tavaf Ettim Bunca Yil Kalb Evini
Kirk Yemin Kurtulmustur Sanirken Içimin Pinarlarini
Inanmadigim Allah’a
Senin Yüzünden Inandim
Adi Dua Olan Sevgilim
Yandim Yandim Yandim

Sessizlige Borcum Var Birkaç Kelime,
Sessizlige Borcum Var Birkaç Feryat,
Sessizlige Borcum Var Birkaç Çiglik,
Sustum, Yillarca Sustum Kan Içinde
Ödeyemedim Borcumu Onca Siirle
Adi Dua Olan Sevgilim
Yandi Ruhumn Gömlegi
Yedi Deryalar Içinde
Astim Astim Astim

Aslinda Sen Yoktun
Yalnizca Bir Duayi Sevdim Ben
Varligin Yalanimdi
Astim Asktin Askti
Geçti Gitti Hepsi
Geçti Gitti Iste
Dudaklarim Kilitli
Yasin Yasin Yasin

Çok Sükür Ölmeden
Son Duami Ettim Ben
Allah Beni Terk Etti
Kendi Dagimi Kazdim Defterime
Gün Geldi Buradanda Gittim

Murathan Mungan


Affedilmeyen

Puhu, biyografi çagi
can çekismenin grameri
varligin kistirildigi sözcükler
hayatini yazsin herkez
tedavüldeki jestler bizi almiyor
karartmayi çalisiyor bürokratik felcin ara dolgulari
çok tanrili görüstü yapicilari
ne yaptiniz
arkhont atum alizeler
ayrintilarin cinnetiyle yogunlasan batakta
gündeligin kiri
üstüpüye silin siirlerinizi
çigliklarinizi törpüleyen metal dünya
ne tanri istiyorsunuz ne patron
görüntü yapicilari
kanla geçirdiler ellerine bütün iktidarlari
kanla alinsin ellerinden
çekinmeyin vahsetin estetiginden
vardigimiz yerde iki sey kaldi geriye
bir intikam bir de affedilmeyen

Murathan Mungan


Alabalik

Alabalik bir metafor,
denizler ve baliklar içinde
kutsal kitaplara göre ilk yaratilanlar içinde
akintiya karsi yüzen tek balik
tekini koruyan tekinsiz
ölüme dogru ve ölüme karsi
çaglayan çikan dikine yüzen bir balikmis yalnizlik!

Murathan Mungan


Alacanim

Ah, nerede benim altindan avaze sesim!
Yankisi bir duvara gömülmüs testide kaldi
Avaze sesim!

Simdi baskalarinin kalplerinde yankilanan
Bir zamanlar içinden geçtigim asklardi
Feryattan kimseler ölmez, denirken
Duvarlardan geçtim
Artik kimseyi sevemez asktan ölmüs yürek, derlerdi
Simdi kulagini dayadigin duvarda inleyen testi
Bir zamanlar feryatlarda unuttugum avaze sesim!

Alacanim
Mil yesili gözlerin
Dindirdi gözlerimi
Kaç körü birden öldürdün bende
Mahsur kaldim, eksik oldum, kapina düstüm
Ben yandikça
Ezber ettin ayazin demirini
Alacanim,
Indi mi gögsüne heves?
Hangi duvarin halisinda
Gördün, bildin, vurdun beni
Kaç ormandan geçti
Içinde kayboldugumuz o büyük takip
Içimizde bunca gurbet dururken
Yol ettik uzaktaki silayi
Simdi buradayiz
Kanlar içinde
Alacanim
Indi mi gögsüne heves?

Etimdeki eksik yangin, sindi yüregim
Seyreldi tenim sahtiyan tarih
Mahsur kaldim, meçhul oldum, sehit düstüm,
Alacanim,
Indi mi gögsüne heves?

Alacanim,
Rahat et, ben gölgene iliseyim
Her belani ben göreyim
Yüregimi ihbar et,
Bana bir uçurum ver, gideyim
Alacanim
Indi mi gögsüne heves?
Biliyorsun adimin kiblesini
Bir meshur hafizla, meshur bir sehvet
Alacanim,
Suramda sinsi bir sizi
Gel öldügümü farz et
Senden gelen her harabe
Canimdan uçurdugum sahin
Pençesinde kaldi bilegim, yazim, harflerim
Bir yanim onla uçtu, sende kaldi, ben bittim
Alacanim,
Indi mi gögsüne heves?

Alacanim,
Yakilmis bir köyün adiydi adin
Görmedi kimse
Içinde bende yandim
O gün bugün kalbimin dogusunda tüten duman
Nerede olursan ol gögündeyim kanli tarih her zaman
Mardin’im, Midyat’im
Ah benim altindan avaze sesim
Kardeslerimdi ölen de, öldüren de
Aranizdaki duvarda
Gömülü kaldim

Etimden uçurdugum uçurum
Meshurdum, meçhuldüm, mahsurdum
Bir hafizken eskiden
Mecnun kaldim simdi
Asktan, senden, kendimden
N’olur sevmeden öldürme beni
Alacanim,
Söyle, indi mi gögsüne heves?

Murathan Mungan
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Anakin

kimse öç alamaz benim masumiyetimden
dizelerdeki zehirle
kaç hafiza gezer
dilimin altinda bilinen yilan
daglari igne deliginden geçirir
kimsenin zamanina ugramadan

tenha kin uzak gölge hileli
köklerde demlenen
içimizde dinmeyen kuytu mevsim
vaktini bekleyen dügümlü sarmasiklar gibi
kalbim öldürür herkesi

ah kimseden sorulmaz ki
hiçbirsey yapmamanin zehri

gövdeye indirilmis sözlük
kullanirken azalan
vahsiligin likit beklentisi
içimizde çakallanan simdi,
burada ve hiçbir zaman

taze hikayelerle yamanir yarali bellek
tuzak yeni tehlikelerle gövdelenir
hiç kullanilmadiklari bosluklarda
sanrisini tetikleyen kelimeler
tanidik bir yabancilik kazanir
baskalarina anlatildikça
çinlayan esyanin
teslim aldigi
hayatlarin bilgisi
sizamaz esrarimiza
her iklim kendi mutlagini ararken
kilitli hayallerin yer degistirdigi aynalardan
aynalara yepyeni bir bosluk kalir

damarlarimda sahipsiz akan
kuraklik
gürültüsü vahsi kan
çöl kanunlari geçiyor
göçümün unutulmus ormanlarindan
kin bekliyor kininda
borçlandigi zamanlari
geri göndermek için
kullandigi günahlara
yemin ve rehin
ne kadar ikizse kalbimize
ölüm askta segirir
kimseye aldirmadan
geçen mevsimler gibi
biz kendimizi tanidik sanirken
yillar bizi kendiyle degistirir

ancak siirle söyleyebiliriz:
kendimize bunca yabancilik
bizi tanidik kilan

kirmizi netice, kizil kin
kandan alinmis rengin verimi
ömrün birçok çaprazi gibi
uzaklik kazanir görüldükçe
askla öldürür, ölümle asik eder
ruhun duvarlarina köpürmüs
kara is karanlik iklim uçsuz gerçeklik
kendini yasar sahibinin görünmezinde
ne kadar yolculuk etsende dibe
içinden çikamadigin
içindeki ölü çocuk
her sey ne çok belli derken
ne çok belirsizlik
anaya babaya yar a ask kadar derin
ask kadar büyük kin
yillara eslik eden sinsi nabiz
saydam zirhlarla korunmus büyük semsiyesi gündeligin
balik gözlerinin bile göremedigi derinliklerde
bizden sonrakilere devrettigimiz
bize teget kusanmis gizlerin
bazen yanilip ask deriz buna
zaten yanilmadan diyemedigi hiç kimsenin
dipte derin damar
ask, en köklü kin
ana baba yar
bir gün hepsi kaybolur
birbirinin yarasinin içinde

derin, çok derin

topragin bilinen sirlariyla
kendimden yapilmis mezarimi örter gibi
bagisliyorum suçlarimi bilmedigim bir karanliga
ne kadar ödessen de ömrün yetmez
bizi biz yapan içimizin sakli sularinda
bizden habersiz yasayanlara

astim sandigin bir esigin ayaklari altinda
bir gün bir damar ugultusu vurur dünyaya
ölerek bile kaçamazsin aramizdan
ehlilestirilmis tekrarlarla yasanan sayiklama
yeniden döneceksin buraya
imkansizdir ask insan imkansizlastikça
dünya baska bir yer olana kadar: anakin

Murathan Mungan


Anlasilmayan Seyler

Kolay bir hüzündür gecenin kovugundan sarkan
Ellerindeki paramparça gecmisin sig bir gövdesidir yolun ortasinda
Erken bir gülüse baslarken (tutanabildigin yalnizca bir gülüs)
Ve sanki (kendinden korkan) bir erken baglanmislik varolus ve tükenisin.
Bir görüntü anlatir (sanki) bir yolun, bir yogunlugun ortasinda bal rengi kani
Ve ayriligin ta içinde biriken küllügüdür özlemin.
Eski, ep eski anlatilmamisliktir defterlerin.
Kuruyan su.
Kuruyan uykusu.
Ve kan yine de bal rengi derbederligin.

Murathan Mungan


Antik Kent

mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanik tarçin gibiydik
rüzgarin saçlarimizi taradigi yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanirdi
birbirine bakan
tarihin ve otlarin
arasinda
adi yoktu yasadigimiz seyin
bir bosluk bile degildi bu
onca boslugun içinde
yontulmamis birkaç harf
taslar kadar tarihe kefil
günler gibi düsünülmeden akip giden
otlarin gölgesindeki gece kadar derin
ay isigiydi her seyi sessizce bütünleyen

bir dönüs biletiyle kirildi gece
kirildi mevsim
kalakaldik
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kirik heykel parçalari dagilmis ten
zaman tarihe geri çekildi
kalintilari ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarini
ayrilinca adini ask koydugumuz o seyin.

Murathan Mungan



Arasta

pala ve sicim ülkesinde
sudaki suya söylenen gazeller
eksilen
siiri kiliçla tartan
hiciv yada ölüm
marifet remizleri
hayal ile hayal
ikiz yeminler
suyun içi bos sudaki suç fermanlardan damlayan
kirmizi harfler
adi unutulan putlar
için saklimizda kalmis onca tören
simdi arasta vakti
biraz ask hatirasi biraz meydan
biraz aksam yorgunlugu istiyor cengaver

kinleri içinde kalmis düsmanlar ve asiklar
ardinda biraktigi
hep kendine benzeyen ve hep buldugunu sandigi
önce siir sonra kimya
ve baskalarida bilsin istiyor bunu
böyle yaparsa eda edilmis olacak sanki
aksam kazasi
yalnizlik pahasina sagimiz solumuz ölü gönüllüler
sonu belli seyyitler gibi
hatiri biriktirmek
yasamin istisnalari
siradanligin girdabinda
ilhamin ve ihmalin gelip degdigi anlar
boslugun yollari
karanlik hacim
idrak acisi
ask payi
günah hakki yasak hakki suç hakki
bir arastada
insan yeniden yaratirken dünyayi

aksam oldu
ask için eda için
aksam oldu

simdi vazgeçmek ya da uyumak zamani.



Murathan Mungan
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst