Kızım iki yaşındayken pazarda gördüğü sarı civcivler için ortalığı ayağa kaldırmıştı. Ona kıyamayan anneannesi, itirazıma rağmen, iki civcivi kutuya koydurup kızıma vermişti. Hayvan sevgisi güzel ama henüz erkendi. Güle oynaya eve geldik. Civcivleri bir leğene koyup odaya getirdik. Kızımla leğenin başına oturup civcivleri uzun uzun inceledik. Çok küçük olduklarını, dokunmaması gerektiğini, hatta annelerinin yanında olsalar daha iyi olacağını anlattım da anlattım. Sonra çok kısa bir süre mutfağa gittim. Otuz saniye geçmeden kızım elinde civcivle koşarak geldi, "Anne bak!" dedi. Sarı civcivden kahverengi bir şey sarkıyordu. Yavrum, sevgili civcivini nasıl seveceğini bilemeyince avucunda sıkıvermiş. Sıkmanın şiddetiyle iç organlar civcivin poposundan dışarı akmış. Doğal olarak yüzümü buruşturdum. Kızım, "Öldü mü? Öldü!" diye çığlık attı ve onu öldürmüş olmanın şokuyla sinir krizine girdi. "Hayır sadece ishal olmuş. İyileştirmesi için onu annesine vermeliyiz. Zaten ben de mutfak camından annesiyle konuşuyordum. Yavrusunu çok özlemiş" deyip civcivi balkona koydum. Daha sonra aldığımız iki küçük balığın akıbeti de buna benzedi. Kızım hayvanları hala çok seviyor. Umarım yaşadığı bu suçluluk onu ilerde kötü etkilemez.:aglayan:alıntıdır