Yabancı
“Kızlarını Düşünmek Zorundasın Faruk!”
Yağmur ince ince yağıyordu. Mezarlıktaki sessizliği hoca efendinin okuduğu dua bozuyordu. Yaklaşık on beş kişi kadar insan taze olduğu belli olan siyah toprak yığınının etrafında kümelenmişlerdi. Geniş omuzlu, uzun boylu bir adam dudaklarını ısırmış bir şekilde gözlerini mezara dikmiş hoca efendiyi dinliyordu. Dalgalı siyah saçlıydı. Sert yüz hatları vardı. Sivri bir burnu, biçimli dudakları ve kısık bakan yemyeşil gözleriyle oldukça yakışıklı bir adamdı. Otuz beş yaşlarında gösteriyordu...
Sağ tarafındaki küçük kız çocuğunun elini tutuyordu. Sol tarafında ise on altı, on yedi yaşlarında başka bir kız çocuğu vardı ve sürekli ağlıyordu. Yağmur müthiş bir toprak kokusunun yayılmasına sebep olmuştu. Hafif esen rüzgâr uzun selvilerin hışırdamasına sebep oluyordu...
Tam bu sırada bir güvercin süzüldü gökyüzünden. Yeni kapatılmış mezarlığın üzerine kondu ve mezarın etrafındaki kalabalığa baktı hayretle. Küçük kız babasının elini sıktı ve fısıldadı:
- Baba, güvercine bak!
Yakışıklı adam hafifçe eğildi:
- O da annene veda ediyor güzel kızım...
Küçük kız boğuk bir hıçkırıkla cevap verdi:
- Ne çok severdi kuşları annem...
Duanın okunup bitmesinden sonra hafifçe kıpırdandı kalabalık. Herkes duasını okuduktan sonra genç adam ve yanındaki kızlara yaklaştı:
- Başın sağ olsun Faruk... Allah sana ve çocuklarına uzun ömürler versin.
- Sağ olun geldiğiniz için teşekkür ederim...
Herkes sıraya girip baş sağlığı diledi. Yaşlı bir çift sallanarak yaklaştı yanlarına. Ayakta zor durdukları belliydi.
- Faruk! Çocuklar bize gelsin bir müddet istersen!
Genç adam başını kaldırdı. Her zamanki ciddi tavrıyla cevap verdi:
- Gerek yok anne. Biz evde kalmalıyız. Kızlarım da ben de İnci’nin yokluğuna alışmak zorundayız. Kaçarak hiçbir şeyi kabullenemeyiz.
Boynunu büktü yaşlı kadın:
- Sen bilirsin oğlum. Bize ihtiyacın olursa...
Sözünü bitirmesine fırsat vermedi Faruk:
- Bir şey olursa ararım sizi. Merak etmeyin.
İki kişi hariç herkes gitmişti. Faruk gözlerini kalanlara çevirdi. En yakın arkadaşı Turgay ve eşi Selma’ydı kalanlar. Çaresizce baktı onların yüzüne. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü yanaklarına. Başını eğdi önüne ve sessizce ağlamaya başladı...
Turgay yavaşça yaklaştı arkadaşının yanına. Elini onun omzuna koyarak fısıldadı:
- Güçlü olmak zorundasın Faruk, kızlarını düşünmek zorundasın...
Genç adam başını salladı yanaklarına süzülen gözyaşlarına aldırmadan:
- Elimden geleni yapıyorum Turgay... Ama tarif edilmez bir acı bu...
Turgay derin bir nefes aldı. Uzun boylu, kumral, kahverengi gözlü bir adamdı. Gözündeki siyah çerçeveli gözlükler olduğundan yaşlı gösteriyordu kendisini:
- Haklısın kardeşim ama kader bu!.. Önüne geçilemiyor ki...
Devamı Yarın
“Kızlarını Düşünmek Zorundasın Faruk!”
Yağmur ince ince yağıyordu. Mezarlıktaki sessizliği hoca efendinin okuduğu dua bozuyordu. Yaklaşık on beş kişi kadar insan taze olduğu belli olan siyah toprak yığınının etrafında kümelenmişlerdi. Geniş omuzlu, uzun boylu bir adam dudaklarını ısırmış bir şekilde gözlerini mezara dikmiş hoca efendiyi dinliyordu. Dalgalı siyah saçlıydı. Sert yüz hatları vardı. Sivri bir burnu, biçimli dudakları ve kısık bakan yemyeşil gözleriyle oldukça yakışıklı bir adamdı. Otuz beş yaşlarında gösteriyordu...
Sağ tarafındaki küçük kız çocuğunun elini tutuyordu. Sol tarafında ise on altı, on yedi yaşlarında başka bir kız çocuğu vardı ve sürekli ağlıyordu. Yağmur müthiş bir toprak kokusunun yayılmasına sebep olmuştu. Hafif esen rüzgâr uzun selvilerin hışırdamasına sebep oluyordu...
Tam bu sırada bir güvercin süzüldü gökyüzünden. Yeni kapatılmış mezarlığın üzerine kondu ve mezarın etrafındaki kalabalığa baktı hayretle. Küçük kız babasının elini sıktı ve fısıldadı:
- Baba, güvercine bak!
Yakışıklı adam hafifçe eğildi:
- O da annene veda ediyor güzel kızım...
Küçük kız boğuk bir hıçkırıkla cevap verdi:
- Ne çok severdi kuşları annem...
Duanın okunup bitmesinden sonra hafifçe kıpırdandı kalabalık. Herkes duasını okuduktan sonra genç adam ve yanındaki kızlara yaklaştı:
- Başın sağ olsun Faruk... Allah sana ve çocuklarına uzun ömürler versin.
- Sağ olun geldiğiniz için teşekkür ederim...
Herkes sıraya girip baş sağlığı diledi. Yaşlı bir çift sallanarak yaklaştı yanlarına. Ayakta zor durdukları belliydi.
- Faruk! Çocuklar bize gelsin bir müddet istersen!
Genç adam başını kaldırdı. Her zamanki ciddi tavrıyla cevap verdi:
- Gerek yok anne. Biz evde kalmalıyız. Kızlarım da ben de İnci’nin yokluğuna alışmak zorundayız. Kaçarak hiçbir şeyi kabullenemeyiz.
Boynunu büktü yaşlı kadın:
- Sen bilirsin oğlum. Bize ihtiyacın olursa...
Sözünü bitirmesine fırsat vermedi Faruk:
- Bir şey olursa ararım sizi. Merak etmeyin.
İki kişi hariç herkes gitmişti. Faruk gözlerini kalanlara çevirdi. En yakın arkadaşı Turgay ve eşi Selma’ydı kalanlar. Çaresizce baktı onların yüzüne. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü yanaklarına. Başını eğdi önüne ve sessizce ağlamaya başladı...
Turgay yavaşça yaklaştı arkadaşının yanına. Elini onun omzuna koyarak fısıldadı:
- Güçlü olmak zorundasın Faruk, kızlarını düşünmek zorundasın...
Genç adam başını salladı yanaklarına süzülen gözyaşlarına aldırmadan:
- Elimden geleni yapıyorum Turgay... Ama tarif edilmez bir acı bu...
Turgay derin bir nefes aldı. Uzun boylu, kumral, kahverengi gözlü bir adamdı. Gözündeki siyah çerçeveli gözlükler olduğundan yaşlı gösteriyordu kendisini:
- Haklısın kardeşim ama kader bu!.. Önüne geçilemiyor ki...
Devamı Yarın