Yabancı - Yeni Yazı Dizisi

OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Sana İhanet Değil Bu İnci!”

Faruk o gün eve geldiğinde daha farklıydı. Kızları sessizce ona hoş geldin dedikleri zaman ikisine de sarıldı. Yanaklarından öptü. Derslerini sordu. Funda ve Fulya şaşırmışlardı. Genç adamın yüzünde tatlı bir tebessüm vardı.
- Haydi yemeğimizi yiyelim, ondan sonra sahile inelim, dolaşalım biraz. İster misiniz?
Kızlar hayretle baktılar babalarına. Fulya atıldı:
- Dondurma da alır mıyız?
- Alırız kızım tabii. Kâğıt helvanın arasına koydururuz.
Funda dudaklarını ısırdı. Faruk devam etti:
- Annenizin en sevdiği şeydi biliyorsunuz. Onun yerine de yemiş oluruz.
Yemekten sonra kızlarıyla birlikte kararlaştırdıkları gibi sahile indiler. Havaice dolaştılar. Kâğıt helvalı dondurma yediler. Faruk espriler yapıyordu. Geç vakte kadar dolaştılar. Üçü de son derece mutlu bir şekilde evlerine döndüler. Yatmak için odalarına çekildiklerinde vakit gece yarısına yaklaşmıştı. Faruk odasının kapısını kapatıp pencereye doğru ilerledi. Mehtap ortalığı sanki gündüzmüş gibi aydınlatıyordu. Uzun süre Boğaz’ın manzarasına baktı. Yakamozlar kıpırtılı Boğaz sularında oynaşıyordu. Kendi kendine mırıldandı:
“Bunları yapmam seni unuttum anlamına gelmiyor İnci... Sen hep benim yüreğimde yaşayacaksın ve orada özel bir yerin olacak...”
O anda sanki karısının sesini duyar gibi oldu. Her zamanki gibi sakin, insana huzur veren ses tonuyla konuşuyordu:
“Şimdi rahatım Faruk... Şimdi huzur içindeyim hayatım...”
İrkildi. Etrafına bakındı. Sonra gülümsedi kendi kendine. Arkadaşlarının sayesinde telafisiz bir hatadan kurtulmuştu. Pijamalarını giyip yatağına uzandı. Başını çevirip yanı başındaki boş yastığa baktı. İçini çekti. Düşünceleri Handan’a kaydı. Ne kadar kendinden emin, ne kadar olgun bir kadındı. O konuşurken içinde bir şeylerin kanatlandığını hissetmişti. Ona karısını hatırlatıyordu bazı tavırları. İnsana huzur veren bir yüzü vardı. Kurtulmak için mücadele verdiği suçluluk duygusu yüreğinde dişlerini gösterir gibi oldu, hemen fırladı ve gece lambasını yaktı. Yatağın içine oturmuştu:
“Sana ihanet değil bu İnci... Asla değil. Sadece yalnızlığımın korkusu. Benim senden başka bir kadına bunları hissetmem seni unutmak değil...”
Birden karısının hayali belirdi gözlerinin önünde. Gülümsüyordu sanki uçarcasına süzülüp yanan geldi hayal. Gülümsüyordu İnci:
“Rahat ol Faruk... Handan doğru bir insan... Bana söz vermiştin unutma... Bana söz vermiştin...”
Elini uzattı dokunmak için ama; hayal yok oldu o anda. Şaşırmadı. Gülümsedi hafifçe:
“Söz vermiştim hayatım, biliyorum söz vermiştim...”

“Sen Aklı Başında Bir Adamsın Faruk”

Selma koşarak gelip telefonu kaldırdı. Mutfakta meşguldü telefon çalmaya başladığı zaman. Ellerini kuruladı önlüğüne ve neşeli bir sesle konuştu:
- Alo, buyurun?
- Merhaba Selma...
-Faruk sen misin? Ay ben de sabah sabah kim bu diyordum, nasılsın?
Faruk keyifli bir tonla cevap verdi:
- Gayet iyiyim. Turgay’a ulaşamadım. Yerinde yokmuş, geçen gün gittim yine bulamadım. Allah’tan ki, Handan Hanım oradaydı, onunla biraz oturduk, çay içtik.
- Aaa, hiç haberim yok. Bilmez misin Turgay’ı, hiçbir şey söylemez. Handan mutlaka haber vermiştir geldiğini. Kızlar nasıl?
- Çok iyiler. Ben doktora gittim. Çok yararlandım Selma, gerçekten teşekkür etmek istedim sana. Şimdi daha aydınlık bakıyorum önüme.
Selma sevinçli bir şekilde bağırdı:
- İnan buna çok sevindim Faruk. Ee, bunu kutlamak lazım değil mi?..
Faruk yutkundu:
- Ben de bunun için aramıştım. Bu pazar işiniz yoksa bir piknik yapalım. Benim davetlim olun. Ben evde yemek işlerini falan bilmem. Haşim Amca da gelirse sevinirim.
Selma bir kahkaha attı:
- Haşim Amcanı evden çıkartamazsın, hele piknik dersen hiç kıpırdatamazsın. Bence onu bir kenara koy. Biz gidelim.
Faruk çekingen bir şekilde sordu:
- Şey, Handan Hanıma da haber versek ayıp olur mu acaba?
Selma bağırdı:
- Aaa, neden olsun ayol! Ben telefon eder çağırırım. Ama senin davetin, sen de arasan iyi olur. Ne tatlıdır Handan canım... Çok iyi kızdır Faruk. Kızlar da bayıldılar...
Faruk telaşının anlaşılmaması için ne diyeceğini şaşırmıştı:
- Evet, son derece hanımefendi. O zaman ben arayıp söyleyeyim. Kızlara sürpriz yapmak istiyorum. Çocukları bunalttığımın farkındayım.
Selma memnun olmuştu bu değişiklikten:
- Sen aklı başında bir adamsın! Çabuk kurtuldun bu yanlıştan.
- Sizin sayenizde... Çok teşekkür ederim. O gün Handan Hanım da bir şeyler söyledi. Hepiniz haklısınız. Kendimle mücadele ediyorum işte. Haydi o zaman görüşürüz, tekrar ararım seni.
Selma telefonu kapattıktan sonra muzip bir suratla gülümsüyordu. Sevinmişti bu gelişmelere. Özellikle Faruk’un yanlışını anlamasına memnun olmuştu. Her şey iyiye gidiyordu artık...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Her Zaman Olduğu Gibi Çok Şıksın...”

Sabah erkenden kalkmıştı Handan. Bir gün önceden yaptığı elmalı kek ve patatesli böreği güzelce paketleyip torbaya koydu. İki gün önce Faruk telefon edip pazar günkü pikniği haber vermişti. Handan tuhaf bir şekilde heyecanlanmış ve şaşırmıştı. Kibar bir şekilde kabul etti daveti. Ardından Selma aramış, tekrarlamıştı bu çağrıyı. Cumartesi günü alışverişe çıkmış, malzemeleri aldıktan sonra gece yatana kadar hazırlıklarla uğraşmıştı. Selma ve Turgay gelip alacaklardı genç kadını. Saat sekizde hazırlanmıştı. Çok beklemedi. Sekizi biraz geçe arabanın kornasını duydu. Kahverengi bir pantolon giymişti. Üzerinde uzun kollu bir gömlek ve kahverengi bir yelek vardı. Belki üşürüm düşüncesiyle montunu da almıştı yanına. Yiyecek çantasını alıp hemen çıktı evden. Selma arabadan inmişti. Gülerek karşıladı Handan’ı:
- Canım günaydın, çok şıksın her zaman olduğu gibi. Çok bekletmedik değil mi?
- Hayır Selma Hanım. Yeni hazırlanmıştım daha.
Selma küskün bir şekilde dudak büktü:
- Aramızda çok yaş farkımız yok biliyorum ama yine de senden biraz büyüğüm. Bırak artık bu hanım lafını ne olur. Bana ya Selma de, ya da Selma Abla...
Handan kısa bir kahkaha attı:
- Abla diyemeyeceğim kadar gençsiniz.
- O zaman Selma de, daha hoşuma gider. Kendimi daha genç hissederim.
Boynunu büktü genç kadın:
- Madem öyle istiyorsunuz...
- Ama sizi bizi de bırakacaksın, biz birlikte büyüdük be Handan... Aynı kuşağın çocuğuyuz. Babalarımız dünyanın en iyi dostuydu. Bundan sonra anlamam bak.
Arabaya bindi Handan. Turgay aynı karısı gibi sevecenlikle seslendi:
- N’aber Handan? Aynı yerdeyiz ama çok sık göremiyorum seni...
- İyilik Turgay Bey, geçen gün ben sizi gördüm ama aceleniz vardı herhalde. Hızlı hızlı gidiyordunuz. Engel olmak istemedim.
Turgay motoru çalıştırmıştı:
- Bir gün özellikle geleceğim odana bir kahveni içmek için.
Gülümsedi Handan:
- Başımla birlikte, ne zaman isterseniz buyurun.
Araba şehir merkezinden uzaklaşıp Polonez Köy’e doğru döndü. Selma neşeyle baktı etrafına:
- Hâlâ daha bu taş yığını haline gelmiş şehrin içinde böyle güzellikler olması ne güzel. Ne iyi akıl etti Faruk bu pikniği. Arada buna ihtiyacımız var.
Turgay gözünü yoldan ayırmadan cevap verdi:
- Ben her şeyden önce Faruk’un hayata yeniden bağlanması açısından çok memnunum...

“Davetiniz İçin Çok Teşekkür Ederim”

Faruk ve kızlar gelmişlerdi piknik alanına. Fulya koşarak Turgay’ın arabasına geldi ve Selma’ya sarıldı sevgiyle:
- Benim güzeller güzeli kızım, canım kızım, nasılsın bakayım?
- İyiyim Selma Teyze, ne güzel oldu değil mi bu piknik?
O sırada Handan inmişti arabadan. Küçük kız koşarak onun yanına gitti:
- Handan Teyze, sizi görmek ne kadar güzel!
- Seni görmek de öyle Fulya’cığım, nasılsın bakalım görüşmeyeli?
- Teşekkür ederim iyiyim...
Funda da yanlarına gelmiş herkesi teker teker öpmüştü. Faruk yaklaştı bu sırada:
- Bulamadınız zannettim, geç kaldınız...
Turgay arabanın kapısını kapatırken muzip bir şekilde gülümsedi:
- Kim? Ben mi bulamayacağım, oğlum buraları karış karış bilirim ben...
Selma hemen kızmış gibi kaşlarını çattı:
- Nereden biliyorsun bakayım? Ben seni tanıdığımda on altı yaşındaydın Turgay Bey, hiç bugüne kadar buralara gelmedik. Demek ki bu bilgiyi edinirken ben yanınızda yoktum.
Turgay korkmuş gibi yaptı:
- Şey, karıcığım, yani...
Herkes kahkahalarla gülüyordu. Faruk göz kırptı Selma’ya, Turgay’a döndü:
- Hah, çık işin içinden bakalım şimdi... Ben kurtaramam seni...
Turgay hiçbir şey olmamış gibi:
- Haydi ama gidip yerimize yerleşelim sonra da kahvaltı edelim ben kurt gibi açım...
Selma onu kolundan yakaladı:
- Dur, daha cevap alamadım, öyle kaçmak yok... Gel buraya!
Kızlar bayılıyordu gülmekten. Turgay karısına yalvarmaya başladı:
- Şey yani karıcığım, benim suçum yok, ben buradan bir şekilde geçmiştim ama ne zaman hatırlamıyorum, unuttum, ben kimim, neredeyim, burası neresi, sen kimsin?!.
Kahkahalar dinmek bilmiyordu. Sonunda Faruk’un tuttuğu piknik masasına geldiler. Kızlar koşturuyordu açık havada. Faruk Handan’a yaklaştı:
- Nasılsınız Handan Hanım?
- Teşekkür ederim, çok iyiyim. Beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Gerçekten böyle bir değişikliğe ihtiyacım varmış. Sayenizde biraz hava alabileceğim.
Faruk mahcup bir şekilde fısıldadı:
- Ben de geldiğiniz için teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettiniz...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Size Bir Şey İtiraf Edeceğim!”

Muhteşem bir gün geçirdiler o gün... Kahvaltıdan sonra kızlar ve Turgay yürüyüşe çıktılar. Selma ile Handan öğle yemeği için hazırlık yapıp kahvaltı bulaşıklarını hallettiler. Bu arada Faruk onlara yardım etti. İşlerini bitirdikten sonra çalı çırpı ile yaktığı ateşin üzerinde Handan’ın pişirdiği bol köpüklü kahveyi içti üçü. Sohbet ettiler. Faruk hayata bağlanmış görünüyordu. Öğle için mangalı tutuşturmak amacıyla birkaç parça daha odun toplamaya gideceğini söyleyince Handan atıldı:
- Etrafta çok fazla kozalak var. Onları toplasanız. Bence çok güzel yanarlar.
Faruk omuzlarını kaldırdı:
- O zaman bana yardım edin lütfen.
Selma atıldı:
- Gidin toplayın, ben kitabımı getirdim. Şu tertemiz havada şuraya uzanıp kitabımı okuyacağım. Bana dokunmayın...
Handan biraz tedirgin bir şekilde kabul etti bu teklifi. İkisi birlikte ellerine birer naylon torba alıp yürümeye başladılar. Faruk keyifli görünüyordu:
- Biliyor musunuz, hayatın güzelliklerini yeni baştan fark etmek çok değişik bir şey. Çok mutlu geçirdiğiniz bir döneme nokta koyup yeni bir dilime başlıyorsunuz. Bu seferki daha zor ama eskiden kalma anılar, yaşananlar da yanı başınızda bu sefer. Ama bu yeni dilimde de sizi çeken şeyler olduğunu fark ediyorsunuz. Ben bunun çelişkisini yaşamışım demek ki... Bu yeni dilimdeki güzellikleri görmenin eskiye saygısızlık olduğuna inandırmışım kendimi. Ama yanlışmış. O yüzden, bu suçu işlediğim için cezalandırıyormuşum kendimi de kızlarımı da...
Handan sessizce dinliyordu genç adamın söylediklerini. O sözlerini bitirince başını salladı:
- Sizin adınıza sevindim. Acılar da sevinçler de bizim için Faruk Bey, ikisini de ayrı ayrı yaşamayı öğrenmek zorundayız.
Faruk durdu. Handan şaşırmıştı o birden durunca hayretle baktı genç adamın yüzüne:
- Ne oldu? Niye durdunuz?
- Size bir şey itiraf edeceğim, kimseye söylemediğim bir şey, ama nedense içimden bir ses size söyleyebileceğimi ifade ediyor bana.
Handan daha da şaşırmıştı. Faruk devam etti:
- Ben rahmetli karımla konuştum.
Gözleri iri iri açıldı Handan’ın. Genç adamın delirmiş olduğundan şüphelendi, kekeledi:
- Ne? Nasıl yani?
- Biliyorum, aklımı kaybettiğimi düşünüyorsunuz ama değil. Onu düşünürken onun yanımda olduğunu hissettim. Bir anda sesini duydum. Bana sizin söylediklerinizi söyledi.
Handan gülümsedi masumca. Göz göze geldiler. Faruk yüreğinin çarpıntısını hissetti o an...

“Onların Anneye İhtiyaçları Var!..”

Öğle yemeğinden sonra açık havada biraz uzandılar. Handan kızlarla birlikte çiçek toplamaya gitmişti. Selma gözlerini kapatmış, mis gibi havayı ciğerlerine doldurarak uyuyordu. Turgay ve Faruk ise piknik masasının başında oturmuşlar sohbet ediyorlardı. Faruk yutkundu:
- Handan Hanım çok asil bir hanım.
Turgay başını salladı:
- Çok hanımefendi bir bayandır Handan. Son derece mütevazı; ama bir o kadar da onurludur. Olgundur. Biliyor musun ben Handan’ın tavırlarını biraz rahmetli İnci’ye benzetiyorum.
Faruk başını kaldırıp arkadaşının yüzüne baktı:
- Haklısın, bunu ben de fark ettim.
Durdu, dudaklarını ıslattı diliyle. Bir şeyler söylemek istediği belliydi. Turgay onun gözlerinin içine baktı:
- Konuş, dilinin altında bir şey var senin!
Tedirgin bir şekilde başını salladı Faruk:
- Yok önemli bir şey değil de... Şey için konuşacaktım... Kızlar için. Biliyorsun ben onların dertlerine fazla derman olamıyorum. Onlarla anneleri gibi yakınlık kuramıyorum. Düşünüyorum da...
Turgay akıllı bir adamdı, arkadaşının ne demek istediğini anlamıştı:
- Onların bir anneye ihtiyaçları var değil mi? Hah, şu gerçeği anlayabildiysen demek ki sen çok aşama kaydetmişsin demektir.
Faruk arkadaşının bu olumlu yaklaşımından cesaretlenmişti:
- Biliyor musun, son anlarında İnci benden söz almıştı bu konuda. Ben öldükten sonra mutlaka evleneceksin diye ısrarla söz verdirtmişti bana.
Turgay geriye doğru itti vücudunu:
- Doğrusu da bu Faruk. Sen daha genç bir adamsın. Ergenlik çağına girmek üzere olan ve girmiş iki kız çocuğun var. Bu konuyu ciddi bir şekilde düşünsen iyi olur derim.
Faruk sevinmişti Turgay’ın böyle düşünmesine.
- Ama doğru insanı bulmak lazım işte. Gelişigüzel, duygulara kapılarak bir evlilik yapamam artık. Çocuklarımı düşünmek zorundayım.
Turgay gözlerini kıstı:
- Ne yani şimdi sen Handan’ı mı düşünüyorsun?
Faruk dudaklarını ısırdı. Arkadaşının gözlerinin içine baktı:
- Sen ne dersin?
Omuzlarını kaldırdı Turgay. Gülümsüyordu. Gözlerinin içi parlamıştı bir anda...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Handan’dan Âlâ Eş Mi Bulacaksın?”

Faruk utanmıştı. Arkadaşının gözlerinden kaçırıyordu gözlerini. Turgay başını salladı: - Bence harika bir seçim olur derim. Handan gerçekten ideal bir eş olabilecek bir kadın. Biliyor musun, biz erkekler akıllı kadınlardan korkarız ama etrafımıza baktığımız zaman bütün mutlu ailelerin hanımları akıllı hanımlardır. Bir yuvanın doğru yürüyebilmesi için akıl gerekli be kardeşim. Handan bulunmaz bir eş olur sana.
Faruk rahatlamıştı:
- Kabul eder mi dersin?
Turgay dudak büktü:
- Onu ben bilemem. Tabii ki onun da kendine göre tespitleri, tahlilleri vardır. Onları nasıl değerlendirir bilemem. Sorar, teklifini yapar öğrenirsin.
Faruk telaşla elini kaldırdı:
- Bu o kadar kolay değil, bunun için cesaret lazım...
Turgay bir kahkaha attı:
- İlahi Faruk! Sen de on yedi yaşında, bıyığı yeni terlemiş delikanlılar gibi ürkeksin. Bu son derece doğal bir şey. Medeni bir teklif.
O sırada Selma uyanmıştı. Şaşkın bir şekilde iki adam bakıyordu:
- Ne oluyor yahu? Kim medeni tekliflerle uğraşıyor.
Etrafına bakındı:
- Kızlar nerede? Handan nerede?
Faruk gülümsedi:
- Onlar hep birlikte çiçek toplamaya gittiler.
Selma kalkıp vücudunu gerdi, boynunu iki yana çevirdi:
- Tutulmuş her yanım, ama bir güzel uyumuşum. Eee, söyleyin bakalım ne konuşuyordunuz?
Turgay muzip bir şekilde atıldı:
- Faruk Handan’la evlenmek istiyor.
Selma gözlerini fal taşı gibi açtı ve Faruk’un yüzüne baktı:
- Ne? Doğru mu duydum?
Faruk tedirginlikle salladı başını. Turgay’a kızmıştı böyle pat diye söylediği için.
- Olmaz mı sence, kabul etmez değil mi?
Selma telaşla yanlarına gelip oturdu. Faruk’un ciddi olduğu anlaşılıyordu:
- Niye?.. Niye kabul etmesin, Handan’dan âlâ eş mi bulacaksın? Benim şaşkınlığım senin evlenmek istemene... Sevindim be Faruk! Gerçekten sevindim böyle düşünmene...
Faruk, Selma’nın da olumlu düşünmesi karşısında iyice rahatlamıştı. Gülümsedi:
- O zaman yapılması gereken şey bu teklifi sahibine yapmak!..

“Kızlar Sizi Çok Sevdi”

Konuşmalar devam ederken Fulya’nın sesi duyuldu: - Haydi Handan Abla, şimdi bunlardan sepet yapalım.
Koşarak çalılıkların arasından çıkıp babasının yanına geldi.
- Bak baba, nasıl çiçekler topladık. Şimdi sepet yapacağız bunlardan. Harika değil mi?
Gerçekten de üçünün de kolları rengarenk çiçeklerle doluydu.
Faruk gülümsedi:
- Çiçeklerin kucağı çiçeklerle dolmuş...
Selma ile Turgay birbirlerine baktılar ve göz kırptılar. Handan mahcup bir tavırla ellerindeki demetleri masanın üzerine bıraktı:
- Çocuklar arzu ettiler işte.
Selma’ya döndü:
- Nasıl, iyi uyudun mu bari?
Başını iki yana salladı Selma:
- Hem de nasıl, kuş tüyü yatakta yatsam bu kadar rahat uyurdum. Temiz hava çarptı beni, ben alışmışım karbonmonoksit içinde yaşamaya, temiz havayı görünce mayıştım.
Faruk Handan’a baktı:
- Çok güzel çiçeklermiş gerçekten.
Genç kadın gülümsedi:
- Az ileride bir tepe var, onun ardında öyle çok çiçek var ki. Rengarenk bir tarla sanki...
Selma bu sırada çayı demlemişti. Hep birlikte Handan’ın yaptığı elmalı kekle birlikte çaylarını içtiler. Daha sonra Handan kızlarla birlikte çiçek sepetleri yaptı. Hava kararmaya yüz tutmuştu ki Turgay hareketlendi:
- Haydi bakalım gençler! Artık yavaş yavaş gitme zamanı... Malum yarın iş var. Gidelim, bir sıcak banyo yapalım, pijamalarımızı giyip günün yorgunluğunu çıkartalım.
Toparlanmaya başladılar. Faruk fark ettirmeden sürekli Handan’ın hareketlerini inceliyordu. Piknik sahasında vedalaştılar. Handan yine Turgayların arabasıyla dönecekti. Kızlar sevgiyle sarıldılar Handan’a:
- Handan Teyze, ne olur bize de gel!
- Tabii canım, tabii gelirim inşallah.
Faruk genç kadının yanına yaklaştı:
- Kızlar sizi çok sevdi. Onlarla ilgilendiniz, çok teşekkür ederim size.
Handan mahcup bir tavırla teşekkür etti. Faruk’la vedalaşıp arabaya bindi. Selma yol boyunca Handan’a bir şeyler çıtlatabilmek için zemin aradı. Ama genç kadın sanki hiç umursamazmış gibi davranarak Selma’nın söyledikleriyle fazla ilgilenmedi...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Bu Sefer Sizin İçin Geldim!..”

Handan telefonu kapattıktan sonra masasının üzerindeki dosyayı incelemeye başladı. Sabah saat dokuzdan beri hiç nefes almadan çalışmıştı. Yorulduğunu hissettiği an neredeyse mesai bitmek üzereydi. Dosyayı kapatıp arkasına yaslandı. Bir gün önceki piknik gerçekten iyi gelmişti. Sabah her zamankinden dinç kalkmış, kendisini son derece dingin hissetmişti. Böyle olunca da gün boyunca inanılmaz bir performans göstermişti. Yarım saat sonra mesai bitecekti. Yavaş yavaş hazırlanmaya başladı. İşlerinin tamamını bitirmişti bugün. Yarın öğleden sonra Vural Beyin de katılacağı bir toplantısı vardı. Onun hazırlıklarını tamamlamış, bütün raporları dosyalamıştı. Vakit dolduktan sonra çantasını alıp odasından çıktı. Siyah bir etek ve beyaz bir gömlek giymişti. Üzerinde de siyah örgü bir hırka vardı. Mesai arkadaşlarına iyi akşamlar dileyerek şirketin binasından çıktı. Durağa kadar beş dakikalık bir yürüyüş mesafesi vardı. Ağır adımlarla yürümeye başladı. Biraz yol almıştı ki tam yanında bir araba belirdi. Gayri ihtiyarı kenara çekilerek dönüp baktı. Faruk gülümsüyordu direksiyonda. Şaşırmıştı Handan:
- Aaa, inanın korktum Faruk Bey...
Faruk arabayı durdurup indi.
- Özür dilerim Handan Hanım. Kusura bakmayın, nasılsınız?
- Teşekkür ederim, hayrola, Turgay Beye mi geldiniz?
Faruk dudaklarını ısırdı:
- Hayır, ben bu sefer sizin için geldim.
Handan şaşkınlıkla baktı genç adama. Gülümsedi:
- Hayırdır? Bir şey mi oldu?
- İsterseniz buyurun, arabaya binelim, daha rahat konuşuruz. Hem de sizi bırakırım.
Handan başını eğdi ve arabanın kapısını açtı. Gerçekten meraklanmıştı. Faruk direksiyona geçti hızla, heyecanlıydı. Şakakları atıyordu farkında olmandan. Gözlerini yoldan ayırmadan konuşmaya başladı:
- Sizinle karşılıklı ve ciddi bir şekilde konuşmak istiyorum Handan Hanım, cesaretimi bağışlayın ama beni dinleyeceğinizi umuyorum.
Handan gözlerini kıstı:
- Beni meraklandırdınız Faruk Bey, ne oldu? Ne hakkında konuşacağız.
- Benim ve sizin hakkınızda. Eğer müsaitseniz bir yerde oturalım, daha rahat konuşuruz. Sahilde güzel bir kahvehane biliyorum.
Handan kabul etti bu garip daveti. Fazla konuşmadılar kahvehaneye gelene kadar. Faruk arabayı park ettikten sonra birlikte girdiler içeriye. Dip masalardan birini seçti Faruk. Yanlarına gelen garsona da iki kahve ısmarladılar. Handan merakla bekliyordu...

“Yanımda Bir Can Yoldaşı Arıyorum”

Garson kahveleri getirdiği zaman Faruk gülümsedi: - Sizin doğal ateşte pişirdiğiniz kahve kadar lezzetli olduğunu sanmıyorum ama...
Handan usulca teşekkür etti ve bir yudum aldı kahvesinden:
- Kızlar nasıl? Epey yorulmuşuz ama tatlı bir yorgunluktu doğrusu. Bu sabah öyle dinç uyandım ki, temiz havanın faydası olsa gerek.
- İyiler, kızlar da dünkü piknikten çok memnundu. Sabah keyifli bir şekilde okula gittiler. Akşam da hemen yatıp uyudular. Ama ben uyuyamadım. Çok uzun uzun düşündüm.
Handan bir an titrediğini hissetti. Merakla baktı Faruk’un yüzüne. Onun sözlerinin tamamlamasını bekliyordu. Faruk yutkundu ve devam etti:
- Çok düşündüm Handan Hanım, sizi tanıyalı çok uzun bir zaman olmadı ama hani o insanların ilk görüşlerinde oluşan bir çekim vardır. İlk izlenim, bir sıcaklık... Biliyorsunuz ben eşimi kaybettim. Bir yıl oluyor neredeyse. Çok zor alıştım onun yokluğuna, öyle şeyler yaşadım ki bunun bir kısmını biliyorsunuz.
Gülümsedi bu sözlerden sonra, lafa nereden gireceğini bilememişti:
- Zorlanıyorum farkındaysanız, ben... Handan Hanım, ben sizinle evlenmek istiyorum eğer kabul ederseniz. Hayatımın bundan sonrasında yanımda bir can yoldaşı arıyorum, çocuklarımı iyi yetiştirebilmek, bana hayatımın bu ikinci diliminde hayat arkadaşı olmak için benimle bu yola girer misiniz?
Handan gayet soğukkanlı bir şekilde dinlemişti bu teklifi. Kahvesinden bir yudum daha aldı.
- Faruk Bey, siz son derece mazbut bir insansınız. Bu konuda hiç şüphem yok. Sizin eşinize duyduğunuz sevgi ve onun ardından yaşadığınız şeyler de benim size saygı duymamda çok önemli etkenler. Bu teklifinize çok teşekkür ediyorum. Ama biliyorsunuz ki sizin biri yetişmiş iki kızınız var, onların bu konudaki düşünceleri benim için çok önemli... Annelerini yeni kaybetmişken onun yerini alacak bir başka kadını kabullenmek kolay olacak mı, evlenme kararı alırken bunu düşündünüz mü?
Faruk gözlerini açtı:
- Onlar sizi çok seviyor ama... İtiraz edeceklerini sanmıyorum.
Handan gülümsedi:
- Beni sevmeleri ayrı bir olay. Ama bir kadının annelerinin yerine gelip oturması ayrı bir şey. İkisini birbirinden ayırmanız lazım.
Faruk kendinden emin bir şekilde cevap verdi:
- Ben bu konuda problem olacağını sanmıyorum... Sizin evimize gelmeniz onların geleceği açısından çok önemli. Yeter ki siz bu teklifime evet deyin.
Handan gözlerini kapatıp dudaklarını ısırdı. Bu hemen verilecek bir karar değildi...


Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Yapılan Teklife Şaşırmıştı!..

Faruk dikkatle bakıyordu genç kadının yüzüne. İçinde ona karşı sıcak duygular filizleniyordu. Tanıdıkça daha çok yoğunlaşıyordu bu duygular. Handan gülümsedi:
- Bana izin verin Faruk Bey. Düşünmem lazım. Biliyorsunuz, artık çocuk değiliz, başımızda kavak yellerinin estiği çağları çoktan geçtik. Mantığımızı kullanmamız, iyi ve doğru karar vermemiz lazım. O kadar ani oldu ki bu. Üzerinde hiç düşünmediğim bir şey olduğu için şu an cevap veremeyeceğim size. Bana müsaade edin.
Faruk en azından ret cevabı almadığı için mutluydu.
- Nasıl isterseniz Handan Hanım. Ben mi sizi arayayım, yoksa?..
Handan ayağa kalkmıştı:
- Ben sizi arayacağım Faruk Bey, kararımı verdikten sonra olumlu veya olumsuz mutlaka ben sizi arayacağım. Emin olabilirsiniz.
Faruk memnun bir şekilde başını salladı:
- Ondan şüphem yok Handan Hanım... Sanıyorum gitmek istiyorsunuz...
Handan gülümsedi:
- Evet, yarın bir toplantım var ve ona hazırlanmam gerek. Akşam evde çalışacağım biraz.
Hemen hesabı ödedi Faruk. Arabaya bindikleri zaman genç adamın birkaç saat önceki tedirginliğinden eser kalmamıştı. Gayri ihtiyari yanındaki genç kadına döndü:
- Biliyor musunuz, insan sizin yanınızda garip bir rahatlığa kavuşuyor. Beni çok rahatlatıyorsunuz. Bir şey söylemeniz gerekmiyor bunun için, sizin tavrınız, tarzınız rahatlatıyor karşınızdakini.
Bir kahkaha attı Handan:
- Çok teşekkür ederim, hiç bunu duymamıştım kimseden.
- Ama inanın böyle.
Handan’ın hoşuna gitmişti bu iltifat. Başını cama çevirdi:
- Özel bir şey yapmıyorum ki...
Eve geldikleri zaman Faruk arabadan inerek yolcu etti genç kadını ve o apartmandan girene kadar bekledi. Gelişmelerden memnun bir şekilde bindi arabasına. Dudaklarında bir ıslık vardı. Trafiğin içine girdiği zaman hava iyice kararmış ve kalabalık artmıştı. Handan ise evine girer girmez kendini salondaki koltuğa attı. Kafası allak bullak olmuştu ve kargaşayı yaşadığını Faruk’a belli etmemek için büyük gayret sarf etmişti. Yapılan teklife şaşırmıştı. Faruk hoş bir adamdı ve gerçekten son derece mazbut bir kişiliği vardı.
“Çok zor!” diye söylendi. Kızlar bunu nasıl kabul eder ki...
Yerinden kalktı, üzerini çıkarmaya gidiyordu ki telefon çaldı. Ahizeyi kaldırınca Selma’nın sesini hemen tanıdı. O anda anladı bütün bu gelişmelerden onun da haberinin olduğunu...

Kafasının İçi Karmakarışıktı!

Selma heyecanlı bir şekilde konuşuyordu. Sanki Handan’ın ağzını arar gibiydi. Fazla uzatmadı Handan. - Selma, bugün Faruk Beyle birlikteydim. Bana evlenme teklif etti.
- Ay, biliyorum Handan, biraz çıtlatmıştı bize, ne dedin?
- Düşünmem lazım dedim. Ne diyebilirim ki! Kuşkularım var, ilk planda çocuklar! Kızlar annelerinin yerine yeni birini kabul ederler mi?
Selma’nın telaşlı sesi yükseldi:
- Ay ilahi Handan! Neden etmesinler, onlar seni çok sevdiler. Ben tanırım o çocukları, eğer birine ısınmazlarsa asla ilgilenmezler.
Handan gülümsedi:
- Ama bu farklı bir şey, onlar beni Handan Teyze olarak seviyor, anne olarak değil.
Selma’nın birkaç saniyelik bir suskunluğu oldu. Handan’ın söylediklerini ciddi olarak düşünüyordu. Sonra yeniden konuşmaya başladı:
- Haklısın ama bu bertaraf edilebilecek bir şey Handan. Zaman içinde sen kendini onlara kabul ettirirsin, ben buna inanıyorum. Ayrıca Faruk gerçekten mazbut bir çocuktur. Senin hayatın da değişir. İnan bana doğru söylüyorum. Bu işte bir taraf olmam gerekiyorsa biliyorsun ki ben senin tarafındayım.
- Teşekkür ederim Selma, bilmiyorum, düşünmem lazım.
Fazla uzatmadılar. Telefonu kapattıktan sonra Handan mutfağa gidip kendine çay demledi. Biraz peynir ve ekmek alarak odaya döndü. Canı yemek yemek istemiyordu. Birkaç lokma atıştırdıktan sonra çayını içip televizyonun karşısına geçti. Kanallar arasında dolaştı. İzleyecek bir şey bulamamıştı. Kitap okumaya çalıştı ama kafasının içi çok doluydu. Okuduğunu anlayamadı. Düşünmeye başladı. O da herkes gibi bir yuvası olsun istiyordu tabii ki. Faruk Bey Selma’nın söylediği gibi mazbut bir adamdı. Yakışıklıydı, sakin görünüyordu. Duyguluydu. İyi bir babaydı.
“Neden olmasın?” diye mırıldandı kendi kendine. Yine de biraz daha düşünmesi, birkaç kere daha konuşması gerektiğine inanıyordu. Her ne kadar göstermek istemese de bu teklif karşısında heyecanlanmıştı. Erkenden yatağa girdi. Ama uyuduğu zaman vakit gece yarısını geçiyordu...
Sabah yorgun ve uykusuz bir şekilde kalktı yataktan. Geç kalmıştı. Aceleyle giyinip fırladı evden. Yoldan bir poğaça alıp şirkette kahvaltı etmeyi düşünüyordu. Bugün Faruk’u arayacaktı. Gece buna karar vermişti. Detaylı bir şekilde konuşmak istiyordu. Aklını kurcalayan her soruyu soracaktı ve buna hakkı olduğunu düşünüyordu...
Şirkete girdiği zaman mesainin başlamasına birkaç dakika vardı. Telaşla odasına çıktı. Bir çay söyledi. Kafasının içi karmakarışıktı ve zorlu bir gün geçireceğini biliyordu...

Devamı Yarın



sigara21oo3yu9wm8dp.gif
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Evleniyor Musun Yoksa Baba?!.”

Faruk, Handan’ı bıraktıktan sonra bir süre sahilde arabasıyla dolaşıp evine gelmişti. Kızlar odalarında ders çalışıyorlardı. Onları aşağıya, yanına çağırmak yerine yukarıya kendi çıktı. Funda’nın odasının kapısını tıklatıp usulca açtı. Genç kız ders çalışıyordu. Onun saçlarını okşadı yavaşça. Genç kız irkilerek döndü, babasını görünce gülümsedi:
- Ay baba, korkuttun, ne zaman geldin?
- Şimdi geldim kızım. Ne yapıyorsun?
- Ders çalışıyorum. Yemek yedin mi?
Faruk kaşlarını kaldırdı:
- Yemedim. Sizinle bir şey konuşmak istiyorum. Onun için geldim odana. Kardeşini de çağır istersen... İzin verirsen burada senin odanda konuşalım.
Funda yerinden kalkıp tedirgin ve meraklı bir şekilde babasına bakarak küçük kardeşine seslendi:
- Fulya, gel yanıma, babam çağırıyor.
Küçük kız koşarak girdi içeriye, doğruca babasının kucağına atladı:
- Canım babam, hoş geldin!
- Hoş bulduk kızım, oturun bakalım şöyle, sizinle konuşmam lazım.
İki kız da tam karşısına yerleşmişlerdi. Yutkundu Faruk:
- Çocuklar, biliyorsunuz büyük bir acı yaşadık. Canımızı kaybettik. Alışmamız zaman aldı ama itiraf etmemiz lazım ki annenizin yokluğuna alışmadık ama kabullendik. Zor zamanlar da geçirdik. Ama hep söylenildiği gibi hayat devam ediyor.
Yutkundu, lafı nasıl bağlayacağını düşündü. Sonra dudaklarını diliyle ıslatarak devam etti:
- Çocuklar, sizler genç kız oldunuz, ben sizin problemlerinize erkek olduğum için yeterince eğilemiyorum, daha doğrusu anlamıyorum. Bizi çekip çevirecek, bize hayatımızda yardımcı olacak bir bayan yüreğine ihtiyacımız var.
Fulya âdeta çığlık atar gibi bağırdı:
- Evleniyor musun yoksa baba?
Faruk dolaylı yoldan anlatmak istediği şeyin böyle net bir şekilde ortaya konmasına şaşırmıştı. Kekeledi:
- Şey... Evet kızım, evlenmeye karar verdim. Bu demek değildir ki annenizi unuttum ama hayatımızı sürdürebilmek için bunun şart olduğunu düşünüyorum artık.
Funda’nın yüzü kararmıştı bir anda:
- Kim bu? Kiminle evleniyorsun?
Faruk dudaklarını ısırdı. Kızının gözlerinin içine bakamıyordu...

“Bir Yabancının Bu Evde İşi Yok!”

Funda gözlerini kısarak tekrarladı sorusunu? - Kiminle evleniyorsun baba? - Şey kızım, eğer kabul ederse Handan Hanımla evlenmek istiyorum. Onu siz de tanıyorsunuz. Seviyorsunuz da, son derece hanımefendi ve iyi kalpli bir kadın.
Fulya ellerini çırptı:
- Yaşasın Handan Teyzeyi çok seviyorum ben!
Funda ise yüzünü buruşturdu:
- Annemin yerine gelebilecek kimseyi düşünemiyorum ben. Bir yabancının bu evde işi yok!
Faruk kaşlarını çattı:
- Kimse annenin yerine gelmeyecek. Annen bizim başımızın tacı ve yüreğimizde biz var olduğumuz sürece hep var olacak. Ona anne demek zorunda değilsiniz.
Funda tiz bir sesle haykırdı:
- Bir de anne mi diyecektim? Baba, sen kararını vermişsin, bize laf olsun diye soruyorsun. Söylerlerdi de inanmazdım, insanlar her şeyi çok çabuk unutuyorlarmış. Yanmalar yakılmalar hep geçiciymiş... Vay gidene!
Faruk sinirlenmişti kızının bu küstahça konuşmalarına. Sesi sertleşmişti:
- Babanla konuştuğunu unutma, ben bir şey anlatmaya çalışıyorum. Bunun anneni unutmakla bir ilgisi yok. Bunun farkına varacak yaştasın. Benim yaşadıklarımı anlamanı beklemiyorum senden ama dediklerinden birine katılıyorum. Ben kararımı gerçekten verdim ve bugün bu teklifi Handan Hanıma da yaptım. Onun cevabını bekliyorum. Sizi sadece haberdar ediyorum. Eğer bana ılımlı yaklaşma olgunluğunu gösterseydin enine boyuna konuşur irdelerdik. Ama bu tavırla seninle bir şey konuşup yorumlamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Bana masal kahramanlarındaki öksüz kız tiyatrosunu oynama lütfen!
Funda babasının ağır sözlerinden çok etkilenmişti. Ağlamaya başladı ve hızla odadan çıktı. Faruk küçük kızının başını okşadı:
- Umarım sen ablan gibi düşünmüyorsundur.
Fulya babasının göğsüne dayadı başını:
- Ben Handan Teyzeyi çok seviyorum baba, onu anneme benzetiyorum. Sanki onun gibi kokuyor. Ben çok sevindim bu kararına...
Faruk sarıldı kızına. Funda’nın tepkisinden çok etkilenmişti. Ama asla ona taviz vermeyi düşünmüyordu. Kızının elinden tuttu:
- Haydi inip yemeğimizi yiyelim.
Odadan çıktıkları zaman Funda’nın odasından yükselen hıçkırıklar duyuluyordu. Sıkıntıyla yüzünü buruşturdu Faruk. Problem yaşayacağını anlamıştı...

Devamı Yarın


sigara21oo3yu9wm8dp.gif
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Şaheser Hanım Donup Kalmıştı!

Funda o gece hiç uyumadı... Handan’ı beğeniyordu ama onun annesinin yerine gelmesi fikri, sebebini bilmediği bir şekilde isyanına yol açıyor, belki de böyle olması gerektiğini düşündüğü için böyle davranıyordu... Handan’ın babasıyla evlenmesinde ne gibi mahzurlar olduğunu saymak istediği zaman yeterli ve geçerli bir sebep bulamıyor bu da daha çok sinirlenmesine yol açıyordu...
Kendisine bir yandaş arama ihtiyacını hissettiği için ertesi gün babaannesine gitmeye karar verdi. Şaheser Hanımın böyle bir evliliği asla onaylamayacağını biliyordu. Sabah erkenden uyandı ve giyindi. Okul servisini dışarıda bekleme bahanesiyle yola çıktı. Servis geldiği zaman arkadaşlarına soğuk bir selam vererek bindi arabaya. Okulun önünde kalabalıktan yararlanarak okula girmeden arka sokağa doğru koşmaya başladı. Yanında parası vardı. Bir taksi çevirip babaannesinin adresini verdi. Babasına ve Handan’a karşı içinde büyük bir öfke birikmişti...
Şaheser Hanım kocasının ölümünden sonra kendisine kalan yüklü miktardaki para sayesinde mükellef bir hayat yaşıyordu. Tarabya’da çok büyük, denize karşı bir dairede oturuyordu. Yanında bir yardımcısı vardı. Beyaz saçlı, altmış beş yaşlarında son derece bakımlı bir kadındı. Gençliğinde bayağı güzel olduğu belliydi. Orta boyu, mütenasip vücudu, mağrur bakışları ile hâlâ güzelliği devam ediyordu. Hizmetçisi torununun geldiğini haber verince ipek sabahlığını savurarak sokak kapısına geldi:
- Funda? Güzel kızım benim, hayırdır, bir şey mi oldu?
- Babaanneciğim, sana geldim, çok fenayım...
Yaşlı kadın gözlerini kıstı:
- Ne oldu yavrum? Babana bir şey mi oldu, yoksa kardeşin?
- Hayır babaanne, onlar çok mutlu, keyifleri yerinde... Biliyor musun babaanne, babam evleniyor. Dün bize söyledi evleneceğini.
Şaheser Hanım donup kalmıştı. Hayatı boyunca tek oğlunu başka bir kadınla paylaşmak fikrine alışamamış, asla bunu kabullenememişti. Bu sebeple rahmetli gelini İnci’den de nefret etmişti. Hiçbir zaman araları iyi olmamıştı. Ama bu haber o zaman hissettiklerinden daha farklı bir etki oluşturmuştu yaşlı kadında. O artık gelininin ölümüyle oğlunu asla başka bir kadınla paylaşmayacağını düşünerek rahatlamıştı. Torununun omzundan tutarak salona soktu:
- Başından anlat bakayım şu işi bana, kimle evleniyor? Nereden çıkmış bu?
- Handan diye bir kadın. Turgay Amcalar tanıştırdı.
Şaheser Hanım dudaklarını ısırdı. Gözlerinden öfke fışkırıyordu:
- O Turgay ve ukala karısı Selma zaten hiçbir zaman yararlı bir iş yapmadılar ki... Kimin nesiymiş bu? Ne iş yapıyor?
Funda iyice sokuldu babaannesine. Kendisini destekleyecek bir kişi bulmaktan memnundu:
- Turgay Amcanın şirketinde çalışıyor, Selma Teyzenin babasının arkadaşının kızı...

“Akşam İş Çıkışında Görüşebilir Miyiz?..”

Handan telefona elini uzattığı anda telefon çalmaya başlayınca irkildi. Hemen açtı. Faruk’tu arayan. Biraz çekingen ama kibar bir sesle sordu genç adam:
- Günaydın, rahatsız etmiyorum umarım!
- Hayır Faruk Bey, ben de tam sizi aramak üzereydim. Eğer sizin için uygunsa akşam çıkışta görüşebilir miyiz?
Faruk heyecanla bağırdı:
- Tabii ki... Ben gelip sizi alırım Handan Hanım.
Gülümsedi genç kadın ve cevap verdi:
- Tamam o zaman görüşmek üzere.
Telefonu kapattıktan sonra arkasına yaslandı. Enine boyuna konuşmak istiyordu her şeyi. Akşam mesai bitiminde çıkmadan önce aynaya baktı ve saçlarını taradı. Solgun görünüyordu. Faruk şirketin dışında bekliyordu. Handan’ı görünce hemen indi arabadan ve kapıyı açtı genç kadına, binmesine yardım etti.
- İyi akşamlar...
- Çok beklemediniz umarım. Bitirmem gereken bir şey vardı o sebeple tam zamanında çıkamadım. Özür dilerim.
- Beis yok Handan Hanım. Ben de sizinle konuşmak istiyordum. Tesadüf oldu bu...
Handan uzatmaya gerek duymadan hemen konuya girdi:
- Bana yaptığınız teklif için önce teşekkür ederim. Onurlandırdınız. Ama biz artık lise çağlarındaki gençler değiliz. Eğer bu evlilik yapılacaksa, enine boyuna konuşmak gerekir diye düşünüyorum.
Faruk gözlerini yoldan ayırmadan başını salladı:
- Çok doğru düşünüyorsunuz. Ben dün kızlarla konuştum. Fulya sevinçle haykırdı. Çok memnun oldu. İnanın bu kadar sevineceğini tahmin etmiyordum.
Handan gözlerini kıstı:
- Ya Funda? O ne dedi?
Faruk yutkundu:
- Onun biraz zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ama doğal değil mi Handan Hanım, dün siz de söylediniz bazı şeyleri kabullenmenin kolay olmadığını...
- Çok mu kötü tepki verdi Faruk?
Faruk heyecanlanmıştı. Genç kadın ilk defa kendisine ismiyle hitap ediyordu.
- Çok kötü denemez. Neden diye sorgulamaya başladı. Sizin kişiliğinizle bir problem yok asla, o annesinin yerine bir insanın yerleşmesiyle problem yaşıyor.
Güldü Handan. Bu beklediği bir tepkiydi ve son derece doğal karşılıyordu...

Devamı Yarın



sigara21oo3yu9wm8dp.gif
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Önce Kızlarınızla Konuşmak İsterim”

Handan ve Faruk birlikte bir kafeteryaya gidip yaklaşık bir buçuk saat kadar konuştular. Handan bu sürenin sonunda olumlu düşünmeye başlamıştı. Faruk içindekileri olduğu gibi söylemişti. Daha çok konuşan o olmuştu:
- Ben bu evliliği kendimden çok çocuklarım için istiyorum Handan. Kızlarıma ulaşamadığımı hissediyorum. Bunu psikologla da konuştuğum zaman bana çok mümkün olmadığını, mutlaka bir bayan yaklaşımının daha etkili olacağını söyledi. Anneleri sağken ben onların hiçbir şeyini bilmezdim. Bilsem de çözüm için uğraşmazdım. Hep İnci hallederdi. O ölünce çocuklarımı tanımadığımı anladım. Ne yapacağımı bilemiyorum. Küçücük şeyler belki ama büyük işaretler veriyor. Birinci planda onlar için böyle bir karar verdim. Ama sizi görünce bunu kendim için de istediğimi anladım.
Handan gülümsedi. Çocuk gibiydi karşısında Faruk. Son derece sevimliydi. Bir şey söylemeden saatine baktı:
- Vakit geç olmuş, benim evde işlerim var Faruk, kalkalım mı?
Faruk derin bir nefes aldı ve cesaretini toplayıp sordu:
- Kalkalım tabii ama ya sonuç?
Handan bir kahkaha attı:
- Bu soruyu bekliyordum inanın ki... Sonuç mu? Sonuç olumlu. Sizinle evlenmeyi kabul ediyorum. Ama önce kızlarla konuşmak isterim.
Faruk başını salladı:
- Bence üzerine gitmesek daha iyi olur diye düşünüyorum. Ben kesin tavrımı koydum dün akşam. Kabullenecektir Handan. Bu onun iyiliği için çünkü. Sizin sevecenliğiniz, ilginiz onu ikna edecektir. Ama bunu yaşayıp görmesi lazım.
Handan düşünceli bir şekilde başını salladı:
- Evet, galiba haklısınız.
Faruk memnundu. Handan’ın kalkmasına yardım etti:
- O zaman hemen işlemlere başlayalım.
- Ben son derece sade bir nikâh istiyorum Faruk. Birkaç kişi. Haşim Amca, Turgay Bey, Selma falan... Sizin istediğiniz yakınlarınız. Dallanıp budaklanmaya gerek yok.
Başını salladı Faruk:
- Tamam, sen nasıl istersen öyle olur Handan!
Genç kadın devam etti:
- Eğer yarın uğrayabilirsen nüfus kâğıdımı falan veririm. Şimdi yanımda sadece ehliyetim var.
Faruk olur anlamında başını eğdi. Sevincinden yerinde duramıyordu. İnci’nin ölümünden beri kendisini ilk defa bu kadar rahat ve huzurlu hissediyordu...

“Külkedisi Rolü Oynama Kızım!”

Faruk son derece neşeli bir şekilde eve geldi. Kapıyı çalmayıp anahtarıyla girdi içeriye. Salonun ışıkları yanıyordu. Fatma hemen koşarak geldi yanına:
- Hoş geldiniz beyefendi...
- Hoş bulduk Fatma, karnım çok aç haberin olsun. Kim var içeride?
Fatma çekinerek fısıldadı gizli bir şey söylüyormuş gibi:
- Büyük Hanım geldiler efendim. Sizi bekliyorlar salonda.
Faruk yutkundu. Şu anda en son karşılaşmak istediği kişi annesiydi. Yine de toparladı kendini ve salona girdi:
- Anneciğim hoş geldin, sen buraların yolunu biliyor muydun?
Şaheser Hanım zeytin yeşili bir tayyör giymişti. Bir kaşı havadaydı ve ne zaman öfkeli olsa hep böyle yapardı:
- Yolu öğretecek şeyler buluyorsun sen...
Faruk annesini öptükten sonra merakla sordu:
- Hayrola ne oldu?
Birden gözü koltukta suçlu bir çocuk gibi oturan Funda’ya takıldı. O anda anladı kızının her şeyi babaannesine anlattığını.
- Bakıyorum haberler hemen yayılmış... Evet anne seni dinliyorum bakalım.
Şaheser Hanım âdeta haykırdı:
- Nereden çıktı bu evlilik? Kim bu kadın?.. İnanamıyorum sana! Daha rahmetli İnci gelinimin toprağı kurumadı! Benim torunlarımın yanında bir yabancının işi ne?
Faruk sakin olmaya çalışarak koltuklardan birine oturdu:
- Anne birbirimizi kırmadan konuşalım. Bunun İnci’nin ölümüyle bir ilgisi yok. En azından değerlerime saygı göster. Bakıyorum bir anda İnci’nin koruyucusu kesildin. Oysa ondan nefret ettiğini sen de ben de biliyoruz. Senin derdin benim bir kadınla birlikte olmamla. Bunu kabullenemiyorsun anne! Benim hayatıma karışmaktan, müdahale etmekten vazgeç artık. Kararlarımı ben kendim veririm.
Şaheser Hanım kıpkırmızı kesilmişti:
- Ben torunlarımdan sorumluyum ama...
- Faruk alaycı bir gülümseme ile baktı annesine:
- Torunlarından sorumlusun ha? Anne, ben karımı kaybettiğim zaman sen benim evime uğramadın, arayıp sormadın, zor günleri birlikte yaşadık biz kızlarımla. Neredeydin sorumlu babaanne? Geç bunları. Ben kararımı verdim. Handan da teklifimi kabul etti.
Kızı Funda’ya döndü:
- Sen de bunu kabul edeceksin Funda, bana “Külkedisi” rolü oynama kızım!..


Devamı Yarın



sigara21oo3yu9wm8dp.gif
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Bu Evliliği Asla Onaylamayacağım”

Şaheser Hanım bu sert konuşmanın ardından ayağa fırlamıştı: - Sen küstah bir adamsın Faruk! Ben de Şaheser Şahin’sem bu evliliği asla onaylamayacağım. Torunlarımı üvey anne elinde hırpalatmayacağım.
Faruk umursamaz bir şekilde cevap verdi:
- Elinden geleni ardına koyma anne.
Kızına döndü:
- Eğer sen de babaannenle aynı düşüncedeysen gidebilirsin onunla. Hiç itiraz etmem kızım. Ben seni olgun, mantıklı düşünen, annesinin kızı olarak bilirdim ama görüyorum ki sen annene değil başkasına çekmişsin.
Bu sözleri söylerken yan gözle annesine bakmıştı. Şaheser Hanım çantasını kaptığı gibi fırladı salondan. Birkaç saniye sonra dış kapının sert kapanma sesi duyuldu. Faruk iki elini iki yana açtı, kızına döndü:
- Görüyorsun işte... Doğru bir şey mi bu davranış? Babaanneni kötülemek istemiyorum sana, kötü bir insan değil ama düşünceleri sağlıksız. Annenle yaşadıklarına en yakın şahit sensin. Annen ne kadar üzülür, ne kadar ağlardı. Sana inanamıyorum. Demek soluğu babaannenin yanında aldın ha?
Funda kaşları çatık bir şekilde önüne bakıyordu. Hiçbir şey söylemeden fırladı yerinden. Kendi kendisiyle savaş halinde olduğu belliydi. Faruk üstelemedi. Küçük kızıyla birlikte sofraya oturdu. Güzelce karınlarını doyurdular. Yemekten sonra baba-kız bir film seyrettiler. Sonra Fulya yatmaya gitti. Faruk yalnız kalmıştı. Işıkları söndürüp pencere kenarındaki koltuğa oturdu. İnci’yi düşünmeye başladı:
“Sana verdiğim sözü tutuyorum karıcığım. Belki bu da benim kaçışım! Ama biliyorum ki sen buna karşı değilsin. Handan iyi bir insan. Senin yerinse benim yüreğimde her zamanki gibi başköşede olacak...”
Annesinin davranışına üzülmüştü. Şaheser Hanım hayatı boyunca oğlunu kıskanmıştı. Onu paylaşamıyordu. Onun üzerinde çocukluğunda olduğu gibi yönetimin hep kendisinde olmasını istiyordu. Faruk bunun tahlilini İnci sağken yapmıştı.
- Alışacak! diye mırıldandı kendi kendine. Benim hayatıma müdahale edemeyecek. Buna izin veremem. Eğer ipin ucunu kaçırırsam mutsuz olurum.
Bir süre daha oturdu pencerenin önünde. Handan’ı düşündü. Yarın müracaatı yapacaktı. Fazla uzatmaya gerek yoktu. Gerekli hazırlıkların uzun süreceğini düşünmüyordu. Nikah gününü de alabileceği en erken zamana almak niyetindeydi. Uzatmanın bir anlamı yoktu. Huzurlu bir şekilde kalktı yerinden. Yukarı çıktı. Küçük kızının odasına girdi. Mışıl mışıl uyuyordu. Funda’nın kapısına geldi bir süre tereddüt etti. Sonra bakmadan kendi odasına doğru yürüdü...

Faruk İstediği Cevabı Almıştı

Handan nüfus kağıdını uzattı gülümseyerek Faruk’a: - İşte burada. Bugün mü gideceksin?
- Evet, öyle düşünüyorum. Aslında birlikte gitseydik çok daha iyi olurdu.
Handan saatine baktı:
- Bir dakika! Diyerek odasından dışarı çıktı. Beş dakika sonra gülerek geldi:
- Evet, birlikte gidelim. İzin aldım. Bugün öğleden sonra izinliyim.
Faruk sevinmişti.
- O zaman gider karnımızı da doyururuz. Biraz da alışveriş yaparız.
Birlikte çıktılar. Belediye binası kalabalıktı. Gerekli evrakları tamamlamaları yarım saatlerini aldı. Nikah günü bir hafta sonraya alınmıştı. Belediyeden çıktıktan sonra gidip bir yerde yemek yediler. Faruk heyecanlı görünüyordu:
- Evi boşatılırız hafta sonunda. Gelecek eşyaları falan ayırırız. İstersen evin boş dursun, istersen kiraya ver. Nasıl istersen!
Handan omuzlarını kaldırdı ağzındaki lokmayı yutarken:
- Bilmiyorum daha karar vermedim.
Faruk öne doğru eğildi:
- Çalışmaya devam edecek misin Handan? Çok şükür maddi bir sıkıntımız yok.
Handan gözlerini kısarak baktı karşısındaki adama:
- Çalışmamı istemiyor musun?
Faruk heyecanla elini kaldırdı:
- Öyle bir şey demedim, bunun kararını sen kendin ver!..
Handan başını eğdi:
- Sanıyorum çalışmam. Kızlarla ilgilenmek daha sevimli geliyor bana.
Faruk istediği cevabı almıştı. Her ne kadar müdahale etmek istemese de Handan’ın çalışmasına sıcak bakmıyordu. Yemekten sonra biraz alışveriş yaptılar. Tam ayrılmak üzerelerken Faruk gözlerinin içine baktı Handan’ın:
- Bu akşam bize yemeğe gelsene? Bence bunun tam zamanı...
Genç kadın dudaklarını ısırdı:
- Evet, gelsem iyi olur sanıyorum.
- O zaman senin evine gidelim ve hazırlan, birlikte gideriz.
Arabaya bindiler. Handan heyecanlanmıştı. Faruk beklerken kıyafetini değiştirdi. Siyah bir etek ve çok şık koyu kırmızı bir bluz giymişti. Faruk ona hayranlıkla baktı. Birlikte yeniden arabaya bindiler. Eve kadar çok az konuştular. İkisi de tedirgindi...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Hemen Aşağıya Geleceksin Funda”

Fulya Handan’ı görünce çığlıklar atarak koştu ve genç kadının boynuna atıldı. - Handan Teyze, ne güzel sürpriz bu? Bizimle mi yemek yiyeceksin?
Handan gülümseyerek öptü yanaklarından küçük kızı:
- Evet canım, bugün size misafirim. Sevindin mi?
- Hem de çok!
Faruk gülümseyerek izliyordu bu manzarayı. Handan’ı salona aldıktan sonra emektar yardımcısı Fatma’nın yanına, mutfağa gitti:
- Fatma, kusura bakma, son dakikada haber verdim ama, Handan Hanım özel misafirim. İnşallah elini ayağını karıştırmamışımdır.
Fatma şefkatle tebessüm etti:
- Olur mu hiç Faruk Bey, ben hazırlandım bile. Fırında tavuk yaptım, yanında da nohutlu pilav, zeytinyağlılarımız da var, tatlı da yaptım.
Faruk ellerini ovuşturdu:
- Ellerine sağlık. Ben içeri gidiyorum. Funda yukarıda mı?
Başını salladı Fatma. Faruk salona uğramadan üst kata çıktı ve Funda’nın kapısını çaldı, hafifçe araladı kapıyı:
- Misafirimiz var, aşağıya gelmeni istiyorum. Handan Hanım yemekte konuğumuz.
Funda öfkeyle baktı babasına. Faruk tavizsiz bir sesle tekrarladı:
- Hemen aşağıya geleceksin Funda. Hiçbir itiraz istemiyorum.
Az sonra genç kız asık bir suratla girdi salona. Çekingen adımlarla ilerleyip Handan’ın elini sıktı. O yanaklarını uzattı ama geri çekti genç kız kendini. Üstelemedi Handan. Yemekte Funda hiç konuşmadı. Fatma gerçekten çok lezzetli yemekler hazırlamıştı. Karınlarını doyurduktan sonra Funda hemen odasına gitmek üzere hareketlendi. Handan ondan önce davrandı, genç kıza döndü:
- Funda’cığım eğer müsaitsen odana gelip seninle konuşmak istiyorum. İzin verir misin?
Genç kız şaşırmıştı. Beklemediği bu teklif karşısında ne diyeceğini bilemedi.
- Şey... Ders çalışıyordum ama...
- Uzun sürmeyecek söz veriyorum ama konuşmamız gerektiğine inanıyorum.
Çaresiz kabul etti genç kız. Birlikte yukarı çıktılar. Handan evi çok beğenmişti. Odaya girdiler. Her zaman olduğu gibi dağınıktı genç kızın odası. Dönüp Handan’a baktı:
- Ne konuşacağız?
- Biliyorsun canım, babanla bir karar verdik. Ama senin bu karara itiraz ettiğini duydum.
Omuzlarını kaldırdı genç kız:
- Ne fark eder ki, beni dinleyeceğinizi hiç sanmıyorum...

“Bu Evde Birlikte Yaşayacağız...”

Handan yutkundu. Genç kızın yatağının kenarına oturarak uzanıp onun elini avuçlarının içine aldı, yumuşak bir sesle devam etti:
- Olur mu hiç öyle şey? Senin bu konudaki düşüncen benim için önemli. Eğer sen tasvip etmiyorsan ben de oturup düşünürüm Funda.
Genç kız kaşları çatık bir şekilde baktı yanındaki kadına:
- Beni ilgilendirmiyor. Canınızın istediğini yapın.
Handan tebessüm etti:
- Ama bu evde birlikte yaşayacağız. Ben, benim varlığımdan rahatsız olan insanların olduğu bir ortamda yaşamak istemem Funda.
Funda çekingen bir tavırla cevap verdi:
- Ben kimsenin varlığından rahatsız değilim. Bir yabancının varlığı beni rahatsız etmez.
- Peki o halde neden böyle mutsuzsun?
Genç kız gözlerini açtı ve sorgular bir tarzda baktı genç kadının yüzüne:
- Mutlu mu olmam gerekiyor? Benim annem öldü...
Handan derin bir nefes aldı:
- Biliyorum, onun hatırası her zaman bu evde hak ettiği saygıyla yaşayacaktır. Öyle de olması gerekir. Bu hatırayı yaşatmak konusunda benim de elimden geleni yapacağımdan emin olmalısın. Benim annenin yerini almak gibi bir düşüncem yok Funda’cığım, o sizin anneniz. İkisini birbirinden ayırt edebilmemiz lazım.
Funda ayağa fırladı:
- Ne isterseniz yapın, bana sormayın, diye bağırarak çıktı odadan. Handan dudaklarını ısırarak baktı onun arkasından. Çaresiz o da çıktı odadan...
Kahveler hazırdı ve Faruk ve Fulya sohbet ediyorlardı... Handan gülerek girdi içeriye. Faruk’un sorgulayıcı bakışlarına aldırmadan koltuğa oturdu. Funda da geldikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi, bir süre havadan sudan konuştular. Bir ara Faruk Handan’a yaklaştı:
- Ne oldu?
Omuzlarını kaldırdı genç kadın:
- Zamana ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Korkuları var, bunların olması da doğal. Beni tanıdıkça aşacak bunları...
O gece Funda erkenden odasına çekildi. Fulya ise babası ve Handan’la birlikte geç saate kadar oturdu. Kalkma vakti geldiğinde küçük kız babasına Handan’ı eve bırakmak için kendisinin de gelmek istediğini söyleyerek arabaya herkesten önce oturdu. Handan küçük kıza sarılıp öptü ayrılırken. Faruk’a döndü:
- Yarın görüşürüz Faruk. İyi geceler, harika bir geceydi, teşekkür ederim...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Handan’ı Görünce Kaşları Çatılmıştı!

Nikah son derece sade bir şekilde gerçekleşmişti. Faruk’un evinde yapılan törene Selma, Turgay, Haşim Bey ve Faruk’un iki kızı dışında katılan olmamıştı. Şahitliği Haşim Bey ve Turgay yaptılar. Nikahtan sonra hazırlanan açık büfede karınlarını doyurdular. Gece yarısına doğru bütün misafirler dağıldılar. Handan en çok ilgiyi kızlara göstermişti. Herkes gittikten sonra Faruk karısına baktı:
- Sade ama güzel oldu değil mi?
Handan başını salladı:
- Evet, böyle de olması lazımdı diye düşünüyorum.
Genç kadın Fulya’nın yatmasına yardım etti. Onu yanaklarından öperek “iyi geceler” dedi. Kapısını kapatıp dışarı çıktıktan sonra Funda’nın odasının önünde durdu ve ani bir kararla kapıyı çaldı. Genç kız yatağına girmişti çoktan. Bütün gece sessiz durmuştu. Kapıda Handan’ı görünce kaşları çatıldı:
- İyi geceler demek istemiştim Funda’cığım.
Genç kız sert bir sesle cevap verdi:
- İyi geceler, lütfen kapıyı kapatın, uyumak istiyorum.
Handan birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra yine yumuşak bir sesle cevap verdi:
- Tamam canım, gidiyorum. İyi uykular.
Kapıyı kapatıp aşağıya kocasının yanına indi, koltuklardan birine oturdu:
- Funda’ya karşı daha ilgili davranmak zorundasın Faruk.
Genç adam başını iki yana salladı:
- Küçücük bir kızın benim hayatımı yönetmesine izin veremem Handan. Bunu kabullenmek zorunda. Taviz verirsem sen de ben de mutlu olamayız.
Handan gözlerini kıstı:
- Onu anlamak zorundayız ama Faruk! Bu şekilde kestirip atamazsın. Zaman içinde, bizim de anlayışlı davranmamızla aşacaktır bunu.
Genç adam eliyle “boş ver” gibisinden bir işaret yaptı. Handan üstelemedi.
- Bir şey sormak istiyorum. Annenle tanışmadım, nikâha da gelmedi...
Faruk alaycı bir gülümseme ile cevap verdi:
- Annem mi? Tanışmak isteyeceğini sanmam. Annem tuhaf bir kadındır. Funda’yı dolduran da o! Beni kimseyle paylaşamaz. Başını asıl ağrıtacak olan Şaheser Hanımdır, bunu aklından çıkarma. İnci’yle evlenirken de aynı şeyleri yapmıştı.
Handan düşünceli bir şekilde dudak büktü:
- Bundan bahsetmemiştin.
Başka bir şey söylemedi. Bu kararı verirken ayrıntılı düşünmediği için suçluyordu kendisini...

“Seninle Arkadaş Olmak İstiyorum!”

Funda okuldan çıktıktan sonra servise binmeyerek yol boyunca yürümeye başladı. Birkaç aydır genç bir delikanlının gösterdiği ilgiden rahatsız oluyor, bunu da arkadaşlarıyla paylaşıyordu. On yedi yaşına yeni girmişti. Bir senedir duygusal yaklaşımlar konusunda hassaslaşmıştı. Yanındaki can arkadaşı Begüm’le birlikte bir kafede oturmaya karar vermişlerdi. Neşeli bir şekilde içeri girdiler. Funda kendisine ilgi gösteren gencin de kafede oturduğunu görünce heyecanlandı. Belli etmemeye çalışarak dip taraftaki masalardan birine geçti. Begüm de fark etmişti delikanlıyı:
- Funda, gördün mü seninki burada!
- Nereden benimki oluyormuş?..
Begüm dudak büktü:
- Öyle deme, yakışıklı çocuk... Ay, ay, ay! Buraya geliyor.
Funda heyecanlanmıştı. Arkasında dönüp bakmaya cesaret edemiyordu. Delikanlı kibar bir şekilde yaklaştı masaya:
- Eğer izin verirseniz oturabilir miyim? Funda, sizinle konuşmak istiyorum.
Funda nasıl bir tavır takınacağını bilemedi. Heyecanını gizlemek için büyük bir çaba harcıyordu. Omuzlarını silkti:
- Ne konuşacaksın benimle? Seni tanımıyorum ki!
Delikanlı gülümsedi:
- Ben Ozan! Tanıştık işte. Kötü bir düşüncem yok, biraz oturup konuşmak istiyorum sadece. Merak etmeyin yemem sizi!
Begüm hemen atıldı:
- Tamam, buyurun öyleyse...
Funda kızgın bir şekilde arkadaşına baktı ama bir şey söylemedi. Ozan uzun boylu, yakışıklı bir gençti. Siyah dalgalı saçları ve siyah gözleri vardı. Funda alaycı bir şekilde sordu:
- Konuş bakalım, ne diyeceksen!
Ozan sandalyesini arkaya iterek gülümsedi. Küstah bakışları vardı:
- Seninle arkadaş olmak istiyorum.
Funda iliklerine kadar titrediğini hissetti. İlk defa bir erkekten arkadaşlık teklifi alıyordu. Omuzlarını silkti, umursamazmış gibi görünmeye gayret ediyordu:
- Nedenmiş?
- Çünkü senden çok hoşlanıyorum. Çok güzelsin.
Genç kızlık gururu okşanmıştı bu cevap karşısında. Begüm kıs kıs gülüyordu. Funda asabi bir şekilde baktı arkadaşına. Sonra delikanlıya döndü:
- İyi ya, arkadaş olalım bakalım...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Genç Kız Hayretle Baktı Ozan’ın Yüzüne

Hayat hakkında hiçbir tecrübesi olmayan henüz on yedi yaşındaki Funda ilk duygusal deneyimini yaşamaya başlamıştı. Ozan durmadan konuşuyor kendisi hakkında bir şeyler anlatıyordu:
- Liseyi evvelki sene bitirdim. İki senedir üniversiteye gireceğim diye paralanıp duruyorum ama olmuyor bir türlü. Bu sene de giremezsem askerlik gelecek. Anlayacağın zor günler bekliyor beni. Ama bir şeyler yapacağız herhalde.
Funda gözlerini kaldırıp delikanlının yüzüne baktı:
- Baban ne iş yapıyor?
- Babam emekli işçi. Biz sizin kadar zengin değiliz. Ortanın altındayız.
Genç kız hayretle baktı Ozan’ın yüzüne:
- Benim hakkımda ne biliyorsun ki?
- Her şeyi biliyorum. Babanın ne iş yaptığını, kim olduğunu, kardeşini... İnsan istedikten sonra her şeyi öğrenir. Hoşlandığım bir kız hakkında biraz araştırma yaptım o kadar. Öğrenmek istediklerimi de öğrendim.
Bu sırada Begüm saatine bakmıştı:
- Funda, geç oldu, kalkmayacak mıyız? Bizimkiler merak eder...
Funda omuzlarını silkti:
- Beni merak edecek kimse yok... Sen gidebilirsin.
Begüm hemen kitaplarını topladı ve veda ederek koşar adımlarla çıktı kafeden. Ozan sandalyesine iyice yerleşti:
- Baş başa kaldık işte. Bilsen bu anlar için ne kadar çok bekledim. Ne kadar naza çektin kendini, peşinden çok koşturdun beni...
Kıkırdadı Funda. Manalı bir bakışla süzdü delikanlıyı:
- Biraz çabalamak lazım değil mi?..
***
Bir saat kadar oturdular. Sonra birlikte kalktılar. Yol boyunca yürümeye başladılar. Çok geçmeden el ele tutuşmuşlardı bile. Funda hayatına giren bu yeni heyecanın etkisi altında her şeyi unutmuştu. Saatin bayağı geç olduğunu fark etmemişti. Havanın kararmaya yüz tutmasıyla kendine geldi:
- Gerçekten çok geç oldu. Artık gitmeliyim.
Ozan genç kızın elini tuttu. Funda, yüreğinin deli gibi attığını hissediyordu:
- Yarın göreceğim seni değil mi Funda? diye sordu Ozan.
- Okuldan sonra...
Delikanlının yüzüne bakıp arkasını döndü ve koşar adımlarla uzaklaştı...

“Sen Benim Hiçbir Şeyim Değilsin!..”

Handan bir defa daha saatine... Son yarım saat içinde belki otuzuncu bakışıydı bu. Pencerenin önünden ayrılmıyor, gözlerini dikkatle bahçenin parke taşlı yoluna dikmiş âdeta nefes almadan bekliyordu. Funda’nın bir buçuk saat önce gelmiş olması lazımdı. Servis şoförüne telefon etmiş ve genç kızın arabaya binmediğini öğrenmişti. Kısa süren bir tartışma yaşanmıştı servis şoförüyle arasında. Handan adamı sorumsuzlukla suçlamış, bununla daha sonra mutlaka ilgileneceğini söylemişti. Adamın dediğine göre genç kız beklemesine rağmen gelmemişti servise. Handan sinirli bir şekilde kapatmıştı telefonu...
Okul idaresini aramayı düşündü ama genç kızın bir havailik yaptığından emin olduğu için işi dallandırıp budaklandırmak istemiyordu. Böyle bir girişim Funda’nın Handan’dan daha fazla nefret etmesine yol açacaktı.
Sıkıntıyla soludu. Hava kararmak üzereydi. Bir kez daha baktı saatine. Yediye geliyordu neredeyse. On dakika daha bekleyip Faruk’a haber vermeye karar verdi. Artık tam ümidini kesmiş ve telefonu eline almıştı ki bahçenin taşlı yolundan hızlı adımlarla yaklaşan Funda’yı gördü ve rahat bir nefes aldı. Çok sinirlenmişti. Kapıyı kızın çalmasına meydan vermeden kendisi açtı. Funda şaşırmıştı. İrkilerek baktı Handan’ın yüzüne:
- Nerede kaldın Funda? Saat kaç oldu, ne kadar merak ettim seni!
Funda küstah bir tavırla cevap verdi:
- Sana ne? Niçin merak ediyorsun? Sen benim hiçbir şeyim değilsin!
Handan yutkundu. Eğer sinirlerine hakim olmazsa yapmaya çalıştığı şeyleri bir anda yıkıp atacaktı. Kendi kendine sakin olmayı telkin ederek cevap verdi:
- Bu eve karşı sorumlulukların senin hiçbir şeyin olup olmamamla ilişkili değil Funda. Az kaldı babana haber veriyordum.
Funda âdeta çığlık atarcasına haykırdı:
- Başka bir iş yapmayacağını biliyordum zaten. Gammazlamaktan başka bir şey yapmazsın sen, üvey anne değil misin? Benim hayatıma karışma, ben de sana karışmayayım. Babaannem doğru söylemiş. Sen bu eve nifak sokmaya gelmişsin. İşte belli oldu...
Handan donup kalmıştı. Bir süre konuşmadı. Genç kız odasına gitmek için merdivenlere yöneldiği zaman arkasından seslendi:
- Benim için istediğini düşünebilirsin. Ama bu evde babanın koyduğu kurallar var. Bunlara uymak zorundasın. Eğer uymazsan ben bunu babana söylemek zorunda kalırım...
Genç kız koşar adımlarla çıktı merdivenlerden. Odasının hızla kapanan kapısının sesi çınladı evin içinde. Handan derin bir nefes aldı ve salona geçti. Bu sırada arkasında duran Fatma Hanımı gördü. Emektar yardımcı, yalvaran gözlerle bakıyordu yüzüne:
- Buyurun Fatma Hanım, bir şey mi vardı?
- Onun kusuruna bakmayın hanımım. Aslında iyi çocuktur ama işte...


Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Genç Kız Hemen Odasına Çekildi

Handan sakin bir tavırla gülümsedi karşısında ezilip büzülen emektar kadına: - Biliyorum Fatma Hanım. Çok iyi bir çocuk, şu yaptıkları da tabii bir tepki. Ama bana olan tepkisinin onu yanlış şeyler yapmaya sürüklemesinden korkuyorum. Mademki Faruk Beyle evlendim, bu çocukların sorumluluklarında da artık payım var diye düşünüyorum. Zamana ihtiyacımız var. Sabretmek zorundayız. Tabii tedbiri de elden bırakmamak lazım...
Fatma minnetle baktı yeni hanımının yüzüne:
- Siz çok iyi bir insansınız Handan Hanım.
- Teşekkür ederim Fatma Hanım. Birazdan Faruk gelir. Yemek hazır değil mi?
- Hazır hanımefendi. İsterseniz sofrayı da hazırlarım.
Gülümsedi başını sallayarak Handan. Salona girdi. Funda’nın davranışından tedirgin olmuştu. Ertesi günü okula gidip servisin bundan sonra daha dikkatli davranması konusunda okul yönetimini uyaracaktı. Bu sırada Faruk geldi. Hiçbir şey olmamış gibi karşıladı Handan eşini:
- Hoş geldin canım... Karnın aç herhalde, yemek hazır.
- Kurt gibi acıktım Handan. Bugün öğlen de bir şey yemedim ben. İşleri son zamanlarda iyice sermiştim. Onları toparlayayım derken her şeyi unutuyorum. Kızlar nerede?
Odalarındalar. Herhalde ders çalışıyorlar.
Faruk karısının yanağına bir öpücük kondurduktan sonra hızla merdivenlere doğru yürüdü. Önce Fulya’nın odasına gitti. Baba kız sarıldılar, Fulya heyecanla okulda olanları anlattı babasına. Sonra yemeğe inmek üzere kitaplarını kapatıp hızla merdivenlerden indi. Faruk Funda’nın kapısını açtığı zaman genç kız henüz ev giysilerini giymişti. Korkuyla irkildi:
- Şey... Baba!
- Merhaba kızım, nasılsın? Nasıl geçti okul?
Kekeledi genç kız:
- Şey... iyiydi...
Babasının tavırlarından biraz önce vuku bulan hadiseden haberi olmadığı anlaşılıyordu. Derin bir nefes aldı. Faruk onu da öptükten sonra gülümsedi:
- Haydi, yemek yiyeceğiz, aşağıya gel artık.
Yemekte Handan ve Faruk sohbet ettiler. Arada bir Fulya’nın şımarıklıklarına güldüler. Funda ise sessizdi. Yan gözle birkaç bakışını yakalamıştı Handan. Göz göze geldikleri zaman hafif bir tebessümle karşılık verdi genç kıza. Funda ise her seferinde kaşlarını daha da çatıyor ama korkusunu saklamakta zorlanıyordu. Handan hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Yemekten sonra genç kız hemen odasına çekildi. Faruk kahvesini içerken haberi verdi karısına. Yüzünde tedirgin bir ifade vardı:
- Bugün annem telefon etti, yarın bize yemeğe gelecekmiş...

Handan Kendini Zor Tutuyordu!..

Şaheser Hanım Fatma’ya asabi bir şekilde bağırdı: - Biraz dikkatli ol, al şu ceketimi, düzgün as. Evin yeni kraliçesi yok mu?
Tam o sırada salon kapısında beliren Handan’a takıldı gözü. Bir an şaşkınlık yaşadıktan sonra başını kaldırdı ve küstah bir tavırla konuştu:
- Oğlumun yeni karısı sen misin?
Handan kibarca gülümsedi:
- Evet efendim, hoş geldiniz...
Handan’ın uzattığı eli sıkmadan salona girdi Şaheser Hanım. Etrafına baktı dikkatlice. Hiçbir şey değişmemişti. Oysa daha farklı bir manzara bekliyordu yaşlı kadın. Hayal kırıklığına uğramıştı. Sadece sehpanın üzerinde eskiden var olan İnci’nin resminin olmadığını fark etti. Hemen saldırıya geçti:
- Bakıyorum eve gelir gelmez kızların annesinin resimlerini kaldırmışsın...
Handan beklediği gibi bir insanla karşılaştığı için garipsemedi bu yaklaşımı:
- Hayır efendim, kaldırmadım. Yerini değiştirdim. Daha görünür bir yere koydum. Bakın büfenin üzerinde. Orada kenarda kalıyordu ve belli olmuyordu. Burada daha gözlerimizin önünde duruyor.
Öfkeyle baktı Şaheser Hanım genç kadına. Karşısındaki insan kendini ezdirecek bir tipe benzemiyordu. Hiç hoşlanmadığı bir şeydi bu.
- Ukalasın da! Faruk neden böyle bir şey yaptı bilmiyorum!
Handan “ya sabır” diyerek cevap vermedi. Karşısındaki kadını hayalinde doğru tahayyül etmişti. Onun acımasızlığı konusunda hiçbir şüphesi yoktu. Şaheser Hanım etrafına bakındı:
- Kızlar nerede? Yoksa torunlarıma salona gelme izni yok mu?
Gülümsedi Handan:
- Hayır efendim, tabii ki istedikleri yere gidebilirler, gelebilirler. Ama henüz okuldan gelmediler. Neredeyse gelirler. Siz bir kahve alır mısınız?
Şaheser Hanım kaşlarını çatmıştı:
- İstemiyorum. İstersem ben kendim söylerim, yaparlar.
- Haklısınız efendim, özür dilerim. Burası sizin de eviniz. İstediğiniz gibi davranabilirsiniz.
Yaşlı kadın ters ters baktı Handan’a:
- Tabii ki benim evim. Her zaman da öyle oldu. Burası oğlumun evi. Başka kimse sahiplenmesin. Dağdan gelip bağdakini kovmasın.
Handan gülümsedi. Acımıştı bu yaşlı kadına. Şaheser Hanım devam etti:
- Herkes haddini bilmeli.
Handan derin bir soluk aldı. Sinirlenmeye başladığını hissediyor, kendini zor tutuyordu...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Şaheser Hanım Ne Diyeceğini Şaşırdı!..

Kızların gelmesi, oluşan gergin havayı biraz olsun ortadan kaldırmıştı. Fulya koşarak babaannesine sarıldı:
- Babaanneciğim, özledim seni!
Şaheser Hanım sert bir şekilde küçük kızın kollarından tuttu:
- Neden gelmiyorsun o halde? İzin yok mu benimle görüşmene?
Handan dayanamadı bu sözler üzerine:
- Şaheser Hanım, çocukların aklına böyle şeyler sokmayın lütfen. Bu evde kimse kimseye hiçbir konuda yasak getirmedi.
Fulya da şaşkın bir şekilde bakıyordu babaannesine:
- Yoo, neden yasak olsun sana gelmem. Derslerim çoktu ondan gelemedim.
Funda da içeri girmişti. Ters bir şekilde Handan’a baktı önce. Onun sabahtan okula gelip servis şoförü ile ilgili şikâyet ettiğini öğrenmişti. Babaannesine doğru yürüdü:
- İyi ki geldin babaanne, bunalmıştım bu evde...
Şaheser Hanım memnun bir tavırla hemen atıldı:
- Neden yavrum? Rahatsız mı ediyorlar seni yoksa?
Handan “ya sabır!” diyerek yutkundu. Funda’nın gözlerinin içine baktı. Genç kız bu bakışlardan söylenmek istenen şeyi hemen anlamıştı. Yaşlı kadına döndü:
- Annemi özledim babaanne! Onun yokluğunu çok fazla hissediyorum.
Şaheser Hanım İnci’den nefret etmesine rağmen onu Handan’ı incitmek için kullanabileceği bir koz olarak gördüğünden hemen sahip çıktı bu sözlere:
- Ah anneciğin bir taneydi yavrum. Onun yerini kimse alamaz. Kimse onun yerini tutamaz.
Fulya hayretle baktı babaannesine:
- Ama babaanne, sen annemi hiç sevmezdin ki!
Yaşlı kadın ne diyeceğini şaşırdı. Telaşla baktı Handan’ın yüzüne. Onun gözlerindeki ifadeden rahatsız olmuştu. Hemen savunmaya geçti:
- Neden sevmeyecekmişim? Tabii ki severdim. O sizin annenizdi yavrum.
Handan daha fazla dayanamadı ve ayağa kalktı:
- Ben mutfağa bakayım, yemekler ne âlemde.
Odadan çıkar çıkmaz gözlerini kapatıp olduğu yerde birkaç saniye durdu. Faruk’un annesi korkunç bir kadındı. Kendi kendine mırıldandı:
“Zavallı İnci, kim bilir neler çektin bu kadından!..”
Mutfağa gitti. Fatma Hanım hazırlıkları tamamlamıştı. Gülümsedi Handan’a:
- Her şeyi hazırladım hanımım, başka bir emriniz var mı?
- Ellerine sağlık Fatma Hanım, her şey çok güzel...

“Ben Onların Babaannesiyim”

Şaheser Hanım Faruk’un gelmesiyle bambaşka bir kişiliğe bürünmüştü. Oğluna karşı son derece masum, onun mutluluğundan başka bir şey istemeyen bir anne tablosu çiziyordu. Yine de Handan’dan çekinmişti. Bu kadını istediği gibi azarlayamayacağını, onu rencide edecek bir şey söylediği zaman Handan’ın bunun altında kalacak bir yapıda olmadığını anlamıştı...
Yemekten sonra Funda derslerini bahane ederek odasına çıktı. Fulya ise babasının kucağında oturuyordu. Kahveleri masadan kalktıktan sonra koltuklara oturarak içtiler. Faruk annesiyle sohbete dalmıştı. Handan bir ara izin isteyip salondan çıktı. Üşümüştü. Odasına, üzerine bir şey almaya çıktı. Tam Funda’nın odasının önünden geçerken genç kızın birisiyle konuştuğunu duyarak durakladı. Yaptığı şeyin uygun olmadığını bildiği halde kapıya yanaştı ve dinlemeye başladı. Genç kızın keyifli sesi net olarak duyuluyordu:
- Nedenmiş, tabii ki ben de senden hoşlanıyorum... Sevmek mi? Daha seni sevip sevmediğimi bilmiyorum. Bakacağız...
Handan iliklerine kadar buz kesmişti. Kimdi bu konuştuğu insan. Duygusal bir yakınlık hissettiği birisi olmalıydı. Bu konuşmalar onu gösteriyordu.
“Daha çok küçüksün yavrucuğum...” diye geçirdi içinden. Yanlışlara o kadar açıksın ki...
Funda’nın kahkahası duyuldu odadan:
- Yarın buluşuruz o zaman. Okuldan sonra. Ben eve bir şey uydururum. Hafta sonunda gelemem. Babam evde, evde olmasa mesele değil. Ötekine aldırmıyorum bile. Zaten bana karışamaz. Hele bir karışmaya kalksın, dünyayı dar ederim o kadına!..
Handan dudaklarını ısırdı. Yavaşça uzaklaştı kapıdan.
“Demek yarın okuldan sonra küçük hanım!.. Bakalım kimmiş bu arkadaş!..
Hırkasını alıp aşağıya indi. Faruk ve Şaheser Hanım hâlâ konuşuyorlardı. Fulya ise koltukta uyukluyordu. Handan onun yanına gidip saçlarını okşadı:
- Canım, haydi iyi geceler de ve yatağına git. Yarın okula gideceksin, bak uyuyorsun.
Küçük kız gözlerini kırpıştırdı ve gülümsedi Handan’a:
- Tamam.
Babaannesine gidip sarıldı. Şaheser Hanım kendini tutamadı:
- Otursaydın daha, kırk yılda bir görüyorum seni.
Faruk hemen kaşlarını çattı:
- Anne! Lütfen, Handan yatmasını söyledi o zaman yatacak. Bu saate kadar oturması bile bir lüks. O sebeple çocuğun aklına farklı şeyler sokma.
Şaheser Hanım irkildi. Oğlunun azarlamasına bozulmuştu. Öfkeyle Handan’a baktı. Genç kadın bakışlarını yere eğdi. Şaheser Hanım hiddetle çıkıştı oğluna:
- Ben onların babaannesiyim. Dün gelen insanın lafı mı dinlenecek bu evde?..

“İnci’ye Yaptıklarını Handan’a Da Yapma”

Faruk hiddetle ayağa kalktı: - Zehrini ne zaman dökeceğini merak ediyordum anne! Ama buna izin vermeyeceğim. Sevsen de sevmesen de karıma saygı duymak zorundasın. Bunu unutma. İnci’ye yaptıklarını Handan’a yapmana izin verecek değilim. Lütfen sözlerine dikkat et!
Handan telaşlanmıştı:
- Faruk! Lütfen... Şaheser Hanım kötü bir şey söylemedi.
Yaşlı kadın atıldı öfkeyle. Gözlerinden ateş saçıyordu:
- Siz karışmayın Handan Hanım. Ben kendimi oğluma karşı savunabilirim. Bizim kendi aramızda bir tartışma.
Faruk başını iki yana salladı:
- Sana inanamıyorum anne, gerçekten inanamıyorum!
Şaheser Hanım ayağa kalkmıştı:
- Beni evime götür Faruk. Daha fazla kalmayacağım burada. Daha dünkü insanın yanında anneni azarlamaya utanmıyorsun!
Faruk üzülmüştü:
- Anne, neden böyle yapıyorsun? Neden beni anlamaya çalışmıyorsun? Etrafına neden hoşgörüyle bakmıyorsun sen?
Şaheser Hanım kapıya doğru yürüdü:
- Haydi uzatma Faruk! Eve gitmek istiyorum.
Genç adam çaresizce annesinin arkasından yürüdü. Handan onları geçirmek için kapıya gelmişti. Yaşlı kadın onun yüzüne bile bakmadan dışarı çıktı. Biraz sonra arabanın sesi duyuldu. Handan salona dönmüştü. Koltuklardan birine attı kendini. Âdeta bir fırtınadan çıkmış gibi hissediyordu. Şaheser Hanımın tavrı sinir bozucuydu ama asıl önemlisi Funda idi şimdi. Kararını vermişti. Yarın okul çıkışında bir yere gizlenerek takip edecekti genç kızı. Onun hayata karşı acemice davranışlarda bulunmasına göz yumamazdı. Bu olanlardan Faruk’a da bahsedemezdi. Onun objektif olarak bakamayacağını adı gibi biliyordu. Babalık duygularıyla fevri davranışlar sergilerse yanlış olacağından emindi. Bu ters teperdi. İlk önce işin mahiyetini öğrenmesi lazımdı. Zor bir dönem yaşadığını farkındaydı. Yarım saat sonra Faruk’un arabasının sesi duyuldu. Çok geçmeden genç adam salon kapısında göründü:
- Özür dilerim hayatım, annem işte! Bu kadın hayatı boyunca hep böyleydi.
Gülümsedi Handan:
- Önemli değil Faruk! Ben kendimi hazırlamıştım zaten. Ona da anlayış göstermek lazım. Yapısı böyle demek ki...
Faruk başını salladı. Minnetle bakıyordu karısının yüzüne...

Genç Adamın Niyetini Anlamıştı!

Handan saklandığı otobüs durağının arkasında gözlerini kısmış, tam karşısındaki lisenin kapısına dikkatle bakıyordu. Bir yandan da Funda’nın servisini kontrol ediyor, eğer bir gözden kaçırma olursa o tarafta yakalayabilme umudunu taşıyordu... Birden Funda’nın telaşlı adımlarla okuldan çıkıp servise doğru yürüdüğünü gördü. Biraz daha geri çekilerek gizledi kendisini. Funda servis şoförüyle hararetli bir şeyler konuşuyordu. Servis şoförü ise okuldan aldığı ikaz sonucunda sürekli başını kaldırıyor ve olmaz işareti yapıyordu. Sonunda Handan şoförün cep telefonunu çıkarttığını gördü. Bunun üzerine Funda asık bir suratla servise bindi. Genç kadın dudaklarını ısırdı. Bir taksi çevirdi ve servisi takip etmesini söyledi...
Yaklaşık yirmi dakika süren bir yolculuktan sonra evlerinin önünde genç kız arabadan indi. Handan hâlâ taksideydi. Şoföre kenara çekmesini söylemiş ve arabanın içinde beklemeye başlamıştı. Funda servis uzaklaştıktan sonra cep telefonunu çıkartıp kısa bir süre konuştu. Ardından eve girmek yerine aksi istikamete yürüdü hızlı adımlarla. Handan taksiden inip takip etmeye karar verdi...
Funda on dakika kadar yürüdükten sonra sahildeki otobüs durağında durup beklemeye başladı. Çok geçmeden bir taksi yanaştı ve içinden uzun boylu, siyah saçlı bir genç indi. Genç kadın irkilmişti. İki genç sarmaş dolaş yürümeye başladılar...
Handan bir an ne yapacağına karar veremedi. Şu anda gidip müdahale etse, Funda’nın gururuyla oynamış olacaktı. Kendisini göstermemeye karar verdi. Gençler yakınlardaki bir kafeye girip oturdular. Karşı kaldırımda bir dükkanın vitrinin önünde beklemeye başladı Handan. Neredeyse bir saat kadar bir zaman geçmişti. Funda ve delikanlı hâlâ içerideydi. Neden sonra kafenin kapısında göründükleri zaman Handan ayakta durmaktan bitkin düşmüştü. Yeniden arkalarına takıldı. İki genç yol boyunca yürüdüler. Evin önüne geldiler ve Funda koşar adımlarla girdi içeriye. Bahçenin taşlı yolundan âdeta uçarak geçti. Delikanlı ise o gözden kaybolana kadar kapının önündeki ağacın arkasında bekledi...
Handan bir an için ne yapacağına karar veremedi. Duraklamıştı. Sonra aniden delikanlının peşine takıldı. Saat epey ilerlemişti. Hava kararmak üzereydi. Aldırmadı genç kadın. Ozan, Funda’dan ayrıldıktan sonra bir taksi çevirdi. Handan da peşinden gelen arabaya işaret etti. Onu takip etmeye başladı. Ozan merkezdeki barlardan birini önünde inip içeri girdi. Handan dudaklarını ısırıyordu. Biraz oyalandı kapının önünde. Tam artık ayrılmak üzereyken Ozan’ın içeriden sarışın bir kızla sarmaş dolaş çıktığını gördü. Bu genç adamın niyetini anlamıştı.
“Ah, cahil kız!” diye söylendi kendi kendine...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
İçi Sıkıntıyla Dolmuştu!..

Handan, bir arabaya binip eve geri döndü. Ne yapacağına karar veremiyordu. Faruk’a olanı biteni anlatamazdı. Bu Funda için iyi sonuç vermezdi. Sessizce, kimseye haber vermeden halletmek zorundaydı bu olayı...
Kapıdan içeriye girdiği zaman salonun ışıklarının yandığını gördü. Fatma telaşlı bir şekilde karşılamıştı kendisini:
- Ne oldu Fatma Hanım? Bir şey mi var?
- Hayır hanımefendi, beyefendi geldiler. Bir saat oluyor.
Gülümsedi Handan, çantasını konsolun üzerine bıraktıktan sonra salona girdi:
- Merhaba Faruk, hoş geldin...
Genç adamın kaşları çatıktı. Dik dik baktı karısına:
- Asıl sen hoş geldin, eğer lütfedip nereden geldiğini de söylersen daha da hoş olacak.
Handan şaşırmıştı:
- Bir işim vardı. Kusura bakma. Trafik de malum bu saatte. Bir şey mi oldu?
Faruk sert bir sesle bağırdı:
- Ben eve benden sonra girilmesinden hoşlanmam Handan. Evli bir kadının bu saatlere kadar sokakta kalması, kocasından sonra eve girmesi beni üzer.
Genç kadın hayretle açmıştı gözlerini:
- Ama bu insanlık hâli, insanın bir işi çıkabilir, başına bir şey gelebilir, ne bileyim, araba bulamayabilir, trafik sıkışabilir, her şey olabilir veya işi bitmeyebilir. Bu her gün tekrar ederse o zaman ikaz etme haklılığın olur. Ama böylesi... Şaşırdım Faruk! Bunun sebebi acaba güvensizlik mi?
Faruk elindeki gazeteyi sert bir şekilde fırlattı koltuğun üzerine:
- Ben prensiplerimi söylüyorum. Neredeydin?
- Çarşıda, dolaştım biraz.
- Neredeydin ve kiminleydin?
Handan gözlerini kıstı:
- Çok ayıp Faruk! Gerçekten çok ayıp... Senden beklemediğim bir tavır bu. Kusura bakma böyle bir soruya cevap vermeyeceğim. İyi geceler.
Faruk sinir içinde yumruklarını sıktı. Yüzü karmakarışıktı. Hızla sokak kapısına doğru yürüdü ve kapıyı çok sert bir şekilde vurarak dışarı çıktı. Handan ise odasına gidip üzerini değiştirmişti. İçi sıkıntıyla dolmuştu. Biraz düşündükten sonra Funda’nın odasına doğru yürüdü. Kapıyı hafifçe vurarak içeri girdi. Genç kız kulağında kulaklıkları, yatağına uzanmış müzik dinliyordu. Handan’ı görünce kaşları çatıldı hemen.
- Eğer müsaitsen seninle konuşmak istiyorum Funda!
Cevap beklemeden yatağın kenarına oturdu ve derin bir soluk aldı:
- Bugün kiminle ve nerede olduğunu biliyorum!..

Funda, Dehşet İçinde Kalmıştı!

Funda bir ok gibi fırladı uzandığı yerden, edepsizce feryat etmeye başladı: - Utanmıyorsun değil mi? Beni takip ettin ha!
Handan yutkundu. Sakin olmaya gayret ediyordu:
- Otur şuraya Funda, ben bir abla gibi geldim senin yanına. Merak etme kimseye bir şey söyleyecek değilim. Ama bilmeni istediğim şey yanlış yaptığın. O genç güvenilir biri değil kızım. Canını yakar, çok üzülürsün. Daha çok küçüksün.
Funda çığlık çığlığaydı:
- Sen benim annem değilsin, bana karışamazsın. Sana ne?
Handan dudaklarını ısırdı:
- Ben sizlerden sorumluyum Funda, en azından kendimi böyle hissediyorum. Tabii ki annen değilim ama bu evde yaşayan senin bir büyüğünüm.
Genç kız gözlerini kıstı, şakakları atıyordu:
- Kıskanıyorsun beni sen!
Handan şaşkınlıkla güldü:
- Ne? Neler söylüyorsun sen? Neden kıskanayım seni kızım?
- Ben senin kızın falan değilim, çık odamdan dışarıya.
Handan son kozunu oynamak istedi:
- Bu işi babanla mı halledelim? Bunu mu istiyorsun?
Funda dehşet içinde kalmıştı! Öfkeyle bakıyordu Handan’ın suratına. Genç kadın yumuşak bir sesle devam etti:
- Otur şuraya o zaman. Bunu baban duysa neler olacağını biliyorsun değil mi? Merak etme söyleyecek değilim. Sadece aklını başına toplamanı istiyorum senden. Bu çocuk güvenilir bir çocuk değil. Kim olduğunu, ne olduğunu biliyor musun Funda? İnsan hiç tanımadığı bir insanla bu şekilde bir arkadaşlık yapabilir mi? Hele hele sizler, gençliğinizin verdiği cesaretle gelecekten korkmadan ne yanlışlar yapmaya müsaitsiniz bilsen.
Funda hiç sesini çıkartmıyordu. Handan fazla üstüne gitmek istemedi. Ayağa kalktı:
- Lütfen dikkatli ol ve aklını başına topla, bu tür ilişkiler çok zarar verir ve çok yanlış.
Odanın kapısına doğru yürüdü ve bir an durakladı:
- Sana güveniyorum Funda, eminim doğrusu neyse onu yapacaksın.
Handan odadan çıkar çıkmaz Funda kulaklıklarını öfkeyle fırlattı yere:
“Şuna bak! Kendini bir şey sanıyor. Babama söylerse öldüğüm gündür. Yanlış insanmış, pis kıskanç... Senin martavallarını dinleyecek değilim...”
Sinirli bir şekilde uzandı yatağına. Handan’ın, mutluluğunu bozmasına izin vermeyecekti!

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Konuşacak Bir Şey Yok!”

Faruk oldukça geç döndü o gece. Handan uzun süre uyumadan onu bekledi ama sonunda günün yorgunluğuna yenik düşerek gözleri kapanıp gitti. Sabah uyandığı zaman kocası yanında yoktu. Yatak hiç bozulmamıştı. Başını iki yana salladı. Hiç hoşlanmamıştı bu durumdan. Sabahlığını giyip aşağıya indi. Faruk salonda kahvaltı ediyordu. Karısının geldiğini görünce başını kaldırıp bakmadı bile. Handan bir sandalye çekip onun karşısına oturdu:
- Faruk, konuşmamız lazım.
Genç adam umursamaz bir tavırla baktı karşısındaki genç kadına:
- Konuşacak bir şey yok.
Handan gülümsedi:
- İnanamıyorum sana... Bu kadar mesele edecek bir şey yok Faruk. Kimseyle birlikte değildim dün, biraz vitrin baktım, bir kahve içtim. Hava almak istedim sadece. Sonra da trafiğe takıldım. İşte bu kadar!
Faruk ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra iki elini birbirine kenetleyip karısının yüzüne baktı:
- Benim prensiplerim vardır. Kızlarıma karşı da aynıyım. Rahmetli eşime karşı da aynıydım. Bir daha olmasın. Eşimin benden sonra eve girmesini asla kabul edemem. İstediğin gibi değerlendir... Ama ben buyum ve buna saygı duymanı istiyorum.
Handan uzatmanın bir anlamı olmadığını düşündü. Gülümsedi:
- Peki Faruk, dikkat ederim.
Kocasını uğurladıktan sonra bir çay koydu kendine. Funda’yı gözaltında tutmaya devam edecekti. Çayını içtikten sonra odasına çıktı. Tam Funda’nın kapısının önünden geçerken genç kızın telefonla konuştuğunu duydu. Yavaşça yaklaştı kapıya. Funda babaannesiyle konuşuyordu:
- Babam izin vermez babaanne biliyorsun, ben sende kalmak istediğimi söyleyip arkadaşımda kalacağım. Ne olur beni idare et olur mu? Babamın bu kadının yanında beni refüze etmesini istemiyorum. Kız arkadaşım, okuldan... Ders çalışacağız birlikte, sende kalmama babam bir şey demez. Hafta sonunda... Bir gececik... Ne olur canım babaannem, biliyorsun senden başka kimsem yok benim....
Handan soluğunu tutmuştu. Funda’nın sevinç çığlığıyla irkildi:
- Yaşasın, canım babaannem benim. Bir tanesin sen. Annem öldü; ama sen benim annemsin artık... Canım benim. Hafta sonu geleceğim sana...
Handan’ın kaşları çatılmıştı. Şaheser Hanımın kendini ön plana çıkartıp önemsenmek hırsı genç bir kızın belki de hayatının mahvolmasına sebep olacaktı!..

Handan’da Bir Gariplik Vardı!..

Handan akşam yemeğinde durgundu. Fulya her zamanki gibi okulda olanları hiç nefes almadan anlatıyordu. Faruk dudaklarında sevgi dolu bir tebessümle dinliyordu onu. Funda ise heyecanlı görünüyordu. Sonunda Faruk dayanamadı:
- Fulya, ne olur, biraz da yemek ye, şu sofraya oturduğumuzdan beri konuşuyorsun kızım. Yemeğin soğudu.
Sonra Funda’ya döndü:
- Sen hiç konuşmuyorsun? Senin okul nasıl gidiyor?
Omuzlarını silkti genç kız. Yutkundu:
- İyi, haftaya imtihanlar var. Baba, ben hafta sonunda babaanneme gitmek istiyorum.
Fulya hemen atıldı:
- Ben de gelirim...
Genç kız irkildi:
- Sen gelme, ben ders çalışacağım. Sessizlik istiyorum, senden kaçıyorum zaten...
Faruk kaşlarını çattı:
- Kızım senin odan yok mu? Odana gir dersini çalış, Fulya seni rahatsız etmez ki...
Yalvaran bir ses tonuyla cevap verdi Funda:
- Babacığım, anlamıyorsun, orası farklı. Babaannemle birlikte oturacağım işte, ne var bunda... Orada daha rahat çalışacağım. Babaannemle de konuştum. O da bekliyor.
Faruk omuzlarını silkti:
- İyi ya, o zaman git. Cumartesi pazar orada mı kalacaksın şimdi?
Sevinçle başını salladı Funda:
- Evet babacığım, teşekkür ederim.
Handan hiç sesini çıkartmıyordu. Dudaklarını ısırıyor, içi içini yiyordu. Yemekten sonra yavaşça yaklaştı Funda’nın yanına:
- Babaannene neden gitmek istediğini biliyorum Funda, ne olur kızım yapma!
Genç kız hayret ve korkuyla irkildi. Gözlerini kıstı ve düşmanca baktı Handan’a. Hiçbir şey söylemeden koşar adımlarla odasına çıktı. Handan hiç olmazsa söylediği yalanın farkında olduğunu göstermekle onun vicdanını huzursuz etmeyi başarmıştı. Belki bu korku onu yanlıştan alıkoyabilirdi. Handan durgunlaşmıştı. Bu Faruk’un gözünden kaçmadı. Karısını izlemeye başladı. Yatma vakti geldiği zaman Handan yavaşça ayağa kalktı ve:
- Ben yatıyorum Faruk, iyi geceler! diyerek salondan çıktı. Faruk tedirgin olmuştu. Birkaç gündür karısında bir gariplik seziyordu. Kaşlarını çattı ve uzun süre salon kapısına baktı. Handan’ın kendisinden gizlediği bir şey olduğunu tahmin ediyordu. Genç kadının huzursuzluğu tedirgin hallerinden belliydi. Şüpheler dolaşmaya başlamıştı beyninde...

Genç Kızın Gözleri Dehşet İçinde Açıldı

Handan akşamüzeri aceleyle giyinip Funda’nın okulunun önüne gitti. Bir köşeye çekilip beklemeye başladı. Sabah Faruk servis şoförüne akşam Funda’nın servise binmeyeceğini, bunun kendi bilgisi dâhilinde olduğunu söylemişti. Okulun paydos zili çalar çalmaz bir anda bütün öğrenciler oluk gibi kapıdan boşalmaya başladılar. Handan daha zilin sesi duyulur duyulmaz nasıl bu kadar çabuk dışarıya çıkabildiklerine hayret etmişti. Çok geçmeden genç kız göründü. Handan gözlerine inanamadı. Saçlarını açmıştı Funda, üzerindeki okul gömleğini değiştirmişti. İyice gizlendi bulunduğu yere...
Funda koşar adımlarla karşı kaldırıma geçti ve orada bekleyen Ozan’ın yanına gitti. İkisi de hayatlarından memnun görünüyorlardı. Genç kadın buna mutlaka müdahale etmesi gerektiğini düşünüyordu. Genç kızın bütün geceyi bu delikanlıyla birlikte geçirmesine asla izin vermeyecekti. Peşlerine takıldı ve yaklaşık yirmi metrelik bir mesafeden iki genci takip etmeye başladı. Funda şımarık tavırlarla sokuluyordu delikanlıya. Uzun bir yürüyüşten sonra pencereleri rengârenk boyalı kapısında “pub bar” yazan bir yere girdiler. Handan etrafına bakındı. Bir şekilde içeri girmek zorundaydı. Kapıya yaklaştı tam o sırada ızbandut gibi bir adam önüne geçti:
- Kimi aradınız hanımefendi?
- Kızımı... Buraya girdiğini gördüm. Çekilin yolumdan yoksa polisle birlikte gelirim. Kızımı alıp çıkacağım sadece.
Adam polis lafını duyunca kısa bir tereddüt geçirdikten sonra kenara çekildi. Handan bir ok gibi daldı içeriye. Kırmızı ışıklarla aydınlatılmıştı içerisi. Sağ tarafta uzun bir bar vardı ve arkasındaki barmen kulakları tırmalayan müziğe uymuş ileri geri sallanıyordu. Yere yakın kanepeler duvar kenarlarına dizilmişti. İçerisi sigara dumanı doluydu ve kesif bir içki kokusu insanın boğazını yakıyordu. Handan gözlerini kısarak bakındı çevresine. Sonunda görmüştü Funda’yı. Dip masalardan birindeydiler. Ozan kolunu genç kızın boynuna dolamıştı ve elindeki sigarayı uzatıyordu genç kıza ısrarla. Handan bir panter gibi atıldı. Bir anda masanın kenarında bitivermişti:
- Funda, haydi kızım eve gidiyoruz!
Genç kız yaşadığı şaşkınlıktan dilini yutmuş gibi dehşet içinde açılmış gözleriyle bakıyordu Handan’a. Ozan küstah bir tavırla baktı genç kadının yüzüne:
- Sen de kimsin?
- Seninle konuşmuyorum, ben Funda ile konuşuyorum, çekil kenara ve karışma.
Funda ayağa fırlamıştı:
- Ne arıyorsun sen burada?
- Babaannene gitmek konusunda yalan söylediğini biliyorum, bana istediğin kadar öfkelenebilirsin; ama şimdi eve gitmek zorundayız, haydi yürü!..

“Bunun Hesabını Çok Kötü Verirsin!”

Funda itiraz edemedi, allak bullak olmuştu. Handan titrediğini hissetti. Kızın koluna girdi ve bu havasız ve izbe yerden dışarıya çıktılar. Açık havayı derin bir solukla ciğerlerine doldurdu genç kadın. Funda’ya döndü:
- Neden Funda? Hiç mi görmüyorsun nasıl bir uçuruma düşmek üzere olduğunu? Senin gibi bir kızın buralarda işi ne?
Funda dişlerinin arasından tükürür gibi konuştu:
- Benim hayatıma karışma, bunun hesabını çok kötü verirsin, sen kim oluyorsun?
Handan dudaklarını ısırdı:
- Yürü bir arabaya binelim...
- Gelmiyorum seninle! Var mı diyeceğin, gelmiyorum.
Handan dikkatle baktı onun yüzüne:
- O zaman babana mı hesap vermek istiyorsun Funda? Ben bu yükü taşıyamam kızım.
Funda topuğuyla yere kuvvetlice vurdu:
- Bana şantaj yapıyorsun!
Omuzlarını kaldırdı Handan:
- Hayır, şantaj, karşılığında bir çıkar olduğu zaman yapılır. Benim hiçbir çıkarım yok. Ben sadece senin iyiliğini istiyorum. Şimdi ya benimle eve gelirsin ya da her şeyi babana anlatırım. Kararın ne?
Funda gözlerini kıstı, göz bebeklerinden kin fışkırıyordu:
- Nefret ediyorum senden! Nefret ediyorum...
Handan cevap vermeden yoldan geçen bir taksiye işaret etti, genç kızı kolundan tutarak bindirdi arabaya. Adresi söyledi.
- Babana bir açıklama yaparım ben. Babaanneni de ara gelemeyeceğini söyle. İcap ederse yarın babanla birlikte gidersiniz.
Funda yumruklarını sıkmıştı. Eve geldiklerinde hava henüz kararmıştı. Allah’tan Faruk telefon etmiş bir saat kadar gecikeceğini bildirmişti Fatma’ya... Funda içeri girer girmez koşar adımlarla ağlayarak odasına çıktı ve büyük bir gürültüyle kapısını çarptı. Handan yutkundu sadece. Şaşkınlıkla bakan Fatma’ya döndü:
- Sofrayı hazırlayın Fatma Hanım. Birazdan Faruk Bey gelir.
Salona girdi ve koltuklardan birine attı kendini. Yorulmuştu. Bu daha çok gönül yorgunluğuydu. İşinin çok zor olduğunu biliyordu. Genç bir kızın acemice yaptığı hatalar sonucunda hayatının mahvolmasına seyirci kalamazdı. Bu Funda değil kim olursa olsun engel olacağı bir durumdu. Bu olayların genç kızı kendisinden iyice uzaklaştırdığını farkındaydı ama kendisi için hiçbir beklentisi yoktu ki!

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Bu Kadından Kurtulmalıyız!”

Ozan sigarasını söndürdükten sonra saatine baktı. Beş dakika kalmıştı zilin çalmasına. Okulun kapısına doğru hareketlendi. Çok geçmeden zil sesi duyuldu ve bir süre sonra Funda koşar adımlarla delikanlının yanına geldi:
- Canım!
- Merhaba, o kadın yok değil mi etrafta?
- Hayır! çok özür dilerim hayatım, inan ki onu karşımda görünce ben de şoke oldum!
- Bu kadından kurtulmalıyız Funda, mutluluğumuzu engelliyor bizim.
Genç kız üzgün bir şekilde baktı Ozan’a:
- Biliyorum canım; ama beni babama söylemekle tehdit ediyor. Nefret ediyorum ondan. Kendimi o kadar güzel hazırlamıştım ki hafta sonuna. Her şeyi berbat etti.
Genç kız ağlamaklıydı, burnunu çekip yeniden devam etti:
- Eğer babam duyarsa beni mahveder Ozan. Bilmezsin onun huyunu. Okuldan bile alır. O duyarsa başıma gelecekleri düşünmek bile istemiyorum.
Ozan düşünceliydi:
- Bir plan yapmalıyız. Bu kadından kurtulmanın bir yolunu bulmalıyız.
Birden gözlerinin içi parladı:
- Gel, şurada oturalım, bir planım var.
Hemen oracıktaki bir kafeye girdiler. Birer meşrubat söylediler. Ozan genç kıza doğru yaklaştırdı sandalyesini:
- Bu kadın babanı aldatacak olsa asla affetmez onu değil mi?
Funda gözlerini iri iri açıp baktı delikanlının yüzüne:
- Ne yapacaksın?
- Bir mektup yazacağım hanımefendiye. Bir aşk mektubu. Sanki ilişkimiz varmış gibi detaylı bir mektup, bu mektup babanın eline geçecek. Mektubu ben yazacağım, babanın eline geçmesini sen sağlayacaksın. Ondan sonra sizin evde barınabileceğini sanmıyorum.
Funda korkuyla fısıldadı:
- Ama...
- Başka çare var mı? Hemen yazalım burada mektubu.
Bir dosya kağıdı bulup getirdi. Sonra iyice düşünerek mektubu yazmaya koyuldular. Yarım saat sonra her şey hazırdı. Güzelce mektubu katladı, zarfın içine koydu ve üzerine “Aşkım’a” yazarak uzattı Funda’ya:
- Al, bundan sonrası senin işin, bir şekilde babanın bu mektubu bulmasını sağla.
Çok mühim bir iş yapmış gibi pis pis sırıtarak arkasına yaslandı...

Genç Adam, Kanının Donduğunu Hissetti!

Funda eve gelir gelmez odasına çıktı. Servisi yine bir şekilde atlatmasını bilmişti. Cebindeki mektubu çıkartıp baktı. İçinden bir ses yaptığı şeyin iftira atmak olduğunu söylüyor, vicdanından yükselen sesle âdeta savaşıyordu. Sonunda kararını vererek odadan gizlice çıktı. Handan ile babasının odasına girdi. Elbise dolabına doğru yürüdü. Üç gözlü gardırobun orta gözünü açtı. Handan’ın elbiseleri buradaydı. Babasının burayı açma imkanı yoktu. Mektubu bir şekilde görünür yapmak zorundaydı. Gardırobun tabanına bıraktı zarfı ve kapıyı kapattı. Zarfın bir ucu dışarı çıkıktı. Babası her gün işten geldikten sonra elbiselerini çıkartır ve askıya asardı. Bu işi yaparken ucu dışarıya çıkmış zarfı görmemesi imkânsız olacaktı. Yaptığı işi beğenerek sessizce geldiği gibi dışarı çıktı ve oda kapısını kapattı. Şimdi yapılması gereken babası gelmeden Handan’ın odaya çıkmasını engellemekti. Salona gitti. Büyük masada Fulya ve Handan oturmuşlar ders çalışıyorlardı. Sessizce bir köşeye çekilip televizyonu karıştırmaya başladı. Faruk her zamankinden erken geldi eve. Neşesi yerindeydi.
- Nasılsınız bakalım güzel hanımlar? Benim küçük kızım ders mi çalışıyor?
Fulya neşeyle cevap verdi babasına:
- Handan Teyzem yardım ediyor baba bana. Ödevimi bitiriyorum, çok az kaldı.
- Tabii ya kızım, Handan Teyzene teşekkür etmeyi unutma.
Sonra Funda’ya döndü:
- Sen ders çalışmıyor musun kızım?
- Biraz dinleniyorum baba, yemekten sonra çalışacağım...
Faruk keyifle gülümsedi:
- İyi, ben de üzerimi değiştirip bir duş alayım, sonra yemeğimizi yeriz. Siz çalışın...
Salondan çıkıp merdivenlere yöneldi. Funda heyecanlıydı, tedirgin tavırlarla babasının arkasından baktı. Onun bu şüpheli hareketleri Handan’ın gözünden kaçmadı. Dikkatle ama fark ettirmeden genç kızı izlemeye başladı. Faruk odasına girip çantasını yere bıraktı. Ceketini çıkarttı. Gardıroba doğru yürüdü. Kendi bölümünün kapağını açtı, ceketini askıya taktı. Kravatını da çözüp kaldırdıktan sonra gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Tam o sırada gördü gardırobun yan bölmesinin kapısının altından yarım çıkmış zarfı. Şaşırdı ve eğilip aldı. Kaşları çatıldı. Zarfın üzerinde “Aşkım’a” yazıyordu. Zarfı açtı ve okumaya başladı:
“Handan’ım, canım sevgilim, geçen günkü buluşmamızdan sonra seni çok özledim. Ne zaman geleceksin? Baş başa geçirdiğimiz o güzel saatleri unutamıyorum. Sana kavuşacağım günü iple çekiyorum canım. Sevgiyle öpüyorum seni biricik aşkım benim! İmza: Seni çok seven aşkın...”
Faruk kanının donduğunu hissetti. Mektup parmaklarının ucundan kayıp yere düştü...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Bu evi hemen terk et Handan!”

Faruk gözleri kısılmış, şakakları zonklar bir şekilde yatağın kenarına oturmuş yerdeki mektuba bakıyordu. Bunun bir açıklaması olması gerekirdi. İnanamıyordu. Bir daha uzandı ve mektubu alıp okudu. Her şey çok açıktı. Karısının son zamanlardaki şüpheli tavırları, eve geç gelmelerinin anlamı açıktı artık. Aldatılma duygusunun verdiği öfke şaşkınlığın yerini almaya başlamıştı. Beyninden vurulmuş gibiydi Faruk. Sakin olmaya gayret ediyordu. Bunun mutlaka hesabı sorulacaktı ama kızlarının yanında bunu yaşamak istemiyordu. Üzerini giyindi ve mektubu cebine koyarak aşağıya indi. Fulya ve Handan derslerini bitirmişlerdi. Genç kadın gülümsedi kocasına:
- Acıkmadın değil mi Faruk, şimdi hazırlanıyor yemek.
Faruk kaşları çatık bir şekilde koltuklardan birine oturdu. Handan şaşırmıştı. Tam karşısında ayakta durdu:
- Bir şeye canın mı sıkıldı?
Genç adam gözlerini kısarak öfkeyle baktı onun yüzüne. Handan iliklerine kadar titrediğini hissetti bu bakışlar karşısında.
- Sonra konuşuruz. Ben yemek yemeyeceğim. Kızlar da karınlarını doyurup odalarına çıksınlar. Seninle konuşacaklarım var.
Funda dudaklarını ısırdı. Demek ki babası mektubu bulmuştu. Heyecan içinde yerinden kalktı. Tam Handan’ın yanından geçerken pis pis sırıttı. Handan bir şeyler olduğunu anlayacak kadar zeki bir kadındı. İki kız karınlarını doyurduktan sonra odalarına çekildiler. Fatma da masayı topladı. Salonda karı koca yalnız kalmışlardı. Handan tam kocasının karşısındaki koltuğa oturup ayak ayak üzerine attı ve ellerini kucağında kavuşturdu:
- Evet Faruk, seni dinliyorum, sanırım bir şey var?
Faruk elini cebine attı ve zarfı çıkarttı, Handan’a uzattı:
- Bunun cevabını istiyorum. Ondan sonra da valizini topla ve bu evden git!
Şaşkınlıkla uzandı genç kadın zarfa. Okudukça yüzünün rengi değişti ve dehşetle fırladı ayağa:
- Bu kocaman bir iftira, ben hayatımda hiç görmedim bu mektubu!
- Senin gardırobunda buldum Handan. Sana yazılmış, adınla hitap ediyor.
Genç kadın dudaklarını ısırdı. İçine düştüğü kumpası anlamıştı. Bu Funda’nın işiydi. Onu ancak bu şekilde uzaklaştırabilecekti bu evden. Eğer bunu açıklarsa Faruk’un kızını parçalayacağını biliyordu. Ayrıca emin olmadan on yedi yaşında bir genç kızı suçlamak ne derece doğru olurdu. Başını iki yana salladı:
- Eğer beni tanıdıysan böyle bir şey yapmayacağımı da bilmen lazım.
Faruk başını kaldırıp onun gözlerinin içine baktı:
- Hemen bu evi terk et Handan, seni görmek istemiyorum artık!..

Hayretle Baktı Genç Kıza!..

Ozan gözlerini kısarak baktı Funda’ya: - Bu kadın var olduğu sürece bizim seninle mutlu olmamız söz konusu değildi hayatım! Kimse bizim beraberliğimizi engelleyemez. İcap ederse seni alır götürürüm buralardan. Benimle gelir misin?
Funda irkildi. Gözlerini kocaman açarak baktı delikanlıya:
-Yani kaçacak mıyız?
Ozan omuzlarını kaldırdı:
- Neden olmasın? Gelmez misin benimle? Seninle uzaklara gideriz, gönlümüzün çektiği gibi yaşarız birlikte. Bir düşün, karışan, görüşen yok, dilediğimiz gibi bir hayat!
Funda kekeledi:
- Nasıl geçineceğiz peki? Her gün kafamıza estiği gibi yaşarsak ne yiyip ne içeceğiz?
Ozan gizemli bir gülüşle cevapladı bu soruyu:
- Sen orasını düşünme, seni yaşatmak benim görevim, elbet bir bildiğim var benim de...
Genç kız bu gencin asıl niyetinin ne olduğunu anlamayacak kadar toydu ve hayatında ilk defa duygusal bir beraberliğin içinde, gözleri gerçeklere kapalı bir şekilde uçuşup duruyordu. Ozan saatine baktı:
- Haydi, şimdi eve git, ben bir şekilde sana haber ulaştırırım. Ama daha önce yapmam gereken işler var. Benden haber bekle...
Funda mutlu bir şekilde koşar adımlarla eve gitti. İçeri girdiği zaman küçük kardeşinin ağladığını gördü:
- Ne oldu? Neden zırlayıp duruyorsun yine?
Hıçkırıklar içinde cevapladı Fulya bu soruyu:
- Handan Teyze gitti. Bavullarını toplayıp gitti. Bir daha gelmeyecek!
Funda sinsi bir mutlulukla dudaklarını ısırdı:
- İyi olmuş, o bizim annemiz değil. Kendini bir şey sanıp fazla ileri gitmişti...
Evin emektar yardımcısı Fatma bu sözleri duymuştu. Tam o sırada durmadan ağlayan Fulya’yı sakinleştirmek için ılık bir bardak sütle salondan içeri girmişti.
- Çok ayıp bu söylediklerin Funda! Handan hanım hiçbir zaman annenizin yerine geçmek için gelmedi. Çok şaşırdım böyle düşünmene...
Omuzlarını silkti genç kız:
- Hiç şaşırma, o adam gibi otursaydı namusuyla o zaman.
Fatma irkildi. Hayretle baktı genç kıza:
- Ne demek bu?
- Tabii ya, babamı aldatmasaydı, sevgilisinin mektupları dolabında ne geziyor?..


Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Artık O Evde Kalamazdı!..

Handan evine gelir gelmez bavullarını olduğu yerde bırakıp önce bir duş aldı, ardından divana uzanıp gözlerini kapattı. Onuru zedelenmişti. Haberinin bile olmadığı bir konu hakkında çaresiz duruma düşmüş, korkunç bir iftiraya uğramıştı. Onu en çok yaralayan Faruk’un tavrı olmuştu. Sormadan, dinlemeden, araştırmadan kararını vermişti. Acı bir gülümseme belirdi dudaklarında:
“Beni hiç tanımamışsın Faruk! Yazık oldu...”
Funda için ise üzülüyordu. Genç kızın asi gençlik duygularının etkisiyle hayatını büyük yanlışlara yönelteceğinden endişe ediyor, ama bu şartlarda nasıl müdahale edebileceğini bilmiyordu. Faruk’un kesin bir kararlılıkla söylediği “bu evi terk et, seni görmek istemiyorum” sözlerinden sonra orada kalamazdı. Hemen hazırlamıştı bavullarını. Faruk bu konuşmadan sonra evden gitmiş ve gelmemişti. Yine de belki konuşabiliriz umuduyla ertesi güne kadar beklemişti Handan. Gece boyunca hiç uyumamış ve salonda oturmuştu. Kendini temize çıkarmanın heyecanı ve savunmasızlığı içinde bir kere bile gözünü kırpmadan beklemişti kocasını. Ama gün ışımaya başlayıp gelen giden olmayınca Faruk’un kesin kararlı ve yaptığının doğru olduğunun düşüncesiyle uzak durmak istediğini anlamış, üstelemeyi gururuna yedirememişti. Hıçkırıklar içindeki Fulya’yla ve Fatma Hanımla vedalaşmıştı. Faruk’un genç kadını yüksek sesle kovmasına şahit olmuşlardı. Fatma çok sevdiği bu genç kadının böylece gitmesini sindirememiş üstelemişti:
-Hanımım, bana düşmez ama neden? Ben Faruk Beyimi çok uzun senelerdir tanırım, neden böyle bir şey yaptı?
Handan başını iki yana sallayarak acı bir gülümseme ile cevaplamıştı:
- Ben Faruk’a kızgın değilim Fatma Hanım, hoşça kalın!
Ne Fatma öğrenebilmişti gidiş sebebini ne de Fulya biliyordu... Geldiği gibi sessizce ayrıldı Handan. Genç kadın evini boşaltmadığı için sevinçliydi... Bir müddet sonra uzandığı divanda bir gece önceki uykusuz geçen saatlerin verdiği mahmurlukla dalıp gitti...
Gözlerini açtığı zaman vakit oldukça ilerlemişti. Neredeyse gece yarısı olmak üzereydi. Yavaşça kalktı yerinden. İçinde taş gibi bir sıkıntı vardı. Uğradığı iftiradan aklanamamanın verdiği ızdırap beynini, yüreğini kemiriyordu. Saatler geçtikçe daha kötü olduğunu fark ediyordu. Mantıklı düşünmeye gayret ederek bir karar vermeye çalıştı. Çalışmaya başlaması lazımdı. Geçimini sağlayabilmek için mutlaka para kazanması gerekiyordu. İçine düştüğü duruma sebep olan kişinin Funda olduğunu biliyordu. Asıl üzüntüsü onun içindi. Ayaklarını sürüyerek mutfağa gitti ve bir bardak su içti. Bütün vücudu sızlıyordu. Gözlerini kıstı:
“Faruk, bana istediğini söyleyebilirsin ama kızın bir uçuruma gidiyor!” diye mırıldandı.

Bu İşi Ortaya Çıkarmalıydı!

Faruk elindeki kahve fincanını yavaşça yanı başındaki sehpanın üzerine bıraktı. Karşısında gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde kendisine bakan Selma’ya döndü:
- Konuşacak fazla bir şey yok Selma, bana göre bir insan değilmiş Handan Hanım. Ben kendisini karalayacak falan değilim. Geçinemedik. Eminim o da benim gibi düşünüyordur. Kimyamız uyuşmadı diyelim.
Selma kocasına bir göz attı, sonra başını iki yana salladı:
- Anlayamadım bir türlü. Gerçekten anlayamadım. Herkes çok memnun görünüyordu, acele karar vermiş olmayasınız? Ben Handan’la görüşmedim daha, senden duydum işte, buraya koşup geldim. Çok üzüldüm Faruk! Senin adına sevinmiştim bu evlilik olduğunda...
Faruk sert bir sesle cevap verdi:
- Bu bahsi kapatalım artık! Üsteledikçe olumsuz şeyler çıkacak ortaya. Ben deşmek istemiyorum. Bir karar verildi ve bitti işte. Siz de kurcalamayın fazla.
Selma omuzlarını kaldırdı. Turgay, Faruk’un kararlı olduğunu anladığı için konuyu değiştirdi hemen, işlerden bahsetmeye başladı. Selma fincanını bıraktıktan sonra yavaşça yerinden kalktı. Bu tür olaylarda en doğru ve çok bilgiyi alabileceği yeri biliyordu. Salondan çıkıp mutfağa girdi. Fatma Hanım da bulaşıkla meşguldü. Selma usulca süzüldü içeriye:
- Kolay gelsin!
Fatma irkilerek döndü:
- Selma Hanımcığım, teşekkür ederim. Ah başımıza gelenleri gördünüz mü?
Selma bir sandalye çekti:
- Üzüldüm Fatma Hanım, çok üzüldüm. Ne oldu Allah aşkına?
Omuzlarını kaldırdı emektar kadın:
- Vallahi anlamadım ben de Selma Hanım. Bir bağırış, bir çığırış, Handan Hanımımın sesi çıkmadı ama, bağıran Faruk Beyimdi. “Hemen git bu evden” diye kovaladı kadıncağızı.
Ardından duyulmasını istemiyormuş gibi kısık bir sesle:
- Bir mektup bulmuş galiba... dedi.
Söylediklerinin karşı tarafta oluşturduğu etkiyi görebilmek için dikkatle baktı Selma’nın yüzüne ve devam etti:
- Handan Hanımın dolabında bir aşk mektubu bulmuş Faruk Beyim...
Selma dudaklarını ısırdı, bir şeyler olduğu belliydi ve bütün bunları bir yere oturtması, sıralaması lazımdı:
- Durun, durun bakayım, başından anlat şunu! Neler oldu sırayla söyle!
Selma garip şeyler olduğunu anlamıştı. Eğer Fatma’nın söyledikleri doğruysa mutlaka ortada yanlış anlaşılan bir şeyler vardı. Bu işi ortaya çıkarması lazımdı...

Devamı Yarın
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst