Yabancı - Yeni Yazı Dizisi

OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Kapının Zilini Duyunca İrkildi!

Handan yeni uyanmıştı. Mutfağa gidip çayını koydu. Dolapta hiçbir şey yoktu. Gelirken bakkala uğrayıp kahvaltılık birkaç parça şey almıştı. Onları dizdi masaya. Aslında canı hiçbir şey istemiyordu. Zaman geçtikçe yaşadığı olayların hazımsızlığı içini daha sıkıyor, çaresizlik ve kendini savunamama girdabında çabalayıp duruyordu. Kapının zilini duyunca irkildi. Hemen koşup açtı. Gelen Selma idi:
- Handan, ne oldu kardeşim böyle?
Dudaklarını ısırdı Handan. Bir anda geceden beri boğazını sıkan el gevşeyivermiş ve sanki bütün yollar açılmış gibi gözyaşları fütursuzca akmaya başlamıştı. Sarıldı Selma’ya:
- Bilmiyorum Selma, ne oldu ne bitti inan ki ben de bilmiyorum...
Selma çantasını divanın üzerine fırlatarak sandalyelerden birine çöktü:
- Ben her şeyi biliyorum Handan, bir de senden dinlemek istedim. Dün akşam Faruk’lardaydık. Telefonda Turgay’a söylemiş Faruk. Duyunca beynimden vurulmuşa döndüm, hemen gittik. O hiçbir şey konuşmuyor, geçinemedik diyor sadece. Ama ben Fatma Hanımdan öğrendim. Ne mektubu bu Handan? Bir mektup bulunmuş senin dolabında...
Handan irkildi. Gözlerini kısarak baktı Selma’nın yüzüne:
- Nereden biliyormuş o?
Omuzlarını kaldırdı Selma:
- Funda söylemiş!
Handan acı bir tebessümle baktı arkadaşının yüzüne:
- Demek Funda ha? O nereden biliyor peki? Kimsenin bundan haberi yok ki!
Selma şaşırmıştı, kekeledi:
- Ne yani, şimdi... Dur, dur Allah aşkına, kafam karıştı...
Handan Selma’nın tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Her şeyi başından anlattı Selma’ya. Funda’nın yaşadıklarını, Ozan’ı, onu yakalamalarını... Sözlerini bitirdiği zaman Selma hayretle mırıldandı:
- Funda! Bu işi Funda yaptı o zaman. Senden kurtulmak için... İnanamıyorum. Bunu ispat edemezsen Faruk asla kabul etmez böyle bir şeyi. Onun değer yargılarına çok ters bu olaylar. Hele kendi kızına asla kondurmaz bunu...
Handan arkasına dayandı:
- Ben kimseye bir şey ispat etmeye çalışmıyorum Selma, ben sadece Funda için üzülüyorum. O genç tekin biri değil, kızın başına telafisi mümkün olmayan şeyler açabilir. Benim derdim sadece bu!
Selma her şeyi anlamıştı, olayları yerli yerine oturtabiliyordu:
- Bir şeyler yapmamız lazım Handan!..

Funda, Pembe Hayaller Kuruyordu

Ozan her zaman müdavimi olduğu bardan içeri girer girmez dip tarafta bir masada oturmuş oldukça kilolu, iri yarı adamın yanına gitti:
- Merhaba kıvırcık! Az kaldı, sana söylediğim iş tamamdır. Kız on yedi yaşında daha. Pırıl pırıl! Birkaç güne kadar teslim edeceğim eline. Ama bu sefer her zamanki fiyattan olmayacak biliyorsun. Böyle bir kızı hiçbir yerde bulamazsın.
Şişman adam kıvır kıvır saçlarının içinde dolaştırdığı parmaklarını kütlettikten sonra omuz silkerek güldü alaycı bir tavırla:
- Sen hele getir, görelim, ondan sonra fiyatı anlaşırız.
- Bayılacaksın ağabey! Göreceksin bak! Birkaç güne kalmaz düşer... Her şey hazır.
Kıvırcık lakaplı adam Ozan’ın bu sulu konuşmalarından sıkılmış olacak ki ayağa kalktı:
- Çok laf üretiyorsun, iş üretmeye bak... Bu kadar çok konuşmak zararlıdır.
Başka bir şey demeden bardan dışarı çıktı. Ozan aldırmadı onun söylediklerine. Tezgâha gidip bir bira aldı ve şişeyi başına dikerek bir solukta içip bitirdi. Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra barmene döndü:
- Yakında acayip para kazanacağım göreceksin! Kıvırcıkla bir alışverişimiz var.
Barmen hiç hoşlanmazdı Ozan’dan. Zaten genç adamı çevresinde tutan kimse yoktu. Son derece sahtekâr ve dolandırıcı bir geçmişi olduğu için herkes temkinle yaklaşırdı. Cevap vermedi barmen. Delikanlı tezgahtan uzaklaşınca kendi kendine mırıldandı:
“Yine kimin başını yakacaksın kim bilir! Kimse sana ve senin gibilere dur demeyecek mi?!.”
Ozan bardan çıktıktan sonra Funda’nın okulunun kapısına gidip beklemeye başladı. Handan evden gittiği için genç kız daha özgürce davranabiliyordu artık. Çok geçmeden ders bitiş zili çaldı ve beş dakika geçmeden Funda yanına geldi:
- Hayatım, özledim seni... Biliyor musun her şeyi ayarladım. Havalar çok güzelleşti. Yerimizi ayarladım. Seninle doğruca Marmaris’e gideceğiz. Orada nefis bir tatil, balayı diyelim adına bu tatilin, sonra oturup karar veririz. Ben bir işe girerim. Çalışırım sana bakmak için. Küçük bir ev tutarız. Hemen bir oda bir salon. Kim bilir belki de bahçe içinde falan olur. Orada var öyle evler. Hayatımızı düşünsene!
Funda bir hayal dünyasında ayakları yerden kesilmiş bir şekilde uçuyordu sanki. Sokuldu Ozan’a. Başını göğsüne yasladı delikanlının:
- Ne zaman gideceğiz hayatım?
- Hemen, sana haber vereceğim telefonla. Hafta sonuna kalmayız. Okula gidermiş gibi çıkarsın evden, sonra gideriz. Ama sakin ol, kimseye belli etme...
Funda hiçbir şeyi sorgulayacak durumda değildi. Biraz önce çizilen pembe tablonun etkisinde bir rüya âleminde gelecek için pembe hayaller kuruyordu...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“İnci’nin Anıları Bana Yeter...”

Faruk son derece durgundu. Handan gittiğinden beri öfkesini saklamaya çalışıyor, küçük kızının Handan’la ilgili en ufak bir kelime dahi konuşmasına müsaade etmiyor ve şiddetle bağırıyordu. Kendini işine vermeye çalışıyordu. O sabah her zamankinden erken gelmişti ofisine. Âdeta kaçar gibi çıkmıştı evden. Hiçbir yere sığmadığının farkındaydı. Sabah dokuzu biraz geçe ofisin kapısı açıldı ve Turgay girdi içeriye. Gelip Faruk’un masasının karşısındaki koltuğa oturdu teklifsizce:
- Nasılsın Faruk?
Omuzlarını kaldırdı genç adam:
- İyiyim, merak etme. Bir hata yaptım ve bedelini ödedim. Bundan sonra hayatıma bir tek kişi bile dahil olmayacak. Kimseyle yaşamak istemiyorum. Kızlarım bana yeter!
Turgay manalı bir şekilde güldü:
- Kızların yanında ebediyen kalacak değil, evlenip gidecekler.
Başını salladı Faruk:
- Hiç önemli değil. Gitsinler. Ben kendime yeterim. İnci’nin anıları bana yeter.
Turgay Faruk’un masasına doğru eğildi:
- Sen bu olanlara gerçekten inanıyor musun?
Faruk gözlerini açtı:
- Neye? Kendi gözlerimle gördüm aşk mektubunu Turgay! Daha ne olsun? O kadının adına yazılmış, bu kadar da saf değilim herhalde...
- Peki sorguladın mı? Ne dedi Handan?
Umursamaz bir tavırla dudak büktü Faruk:
- Ne diyecek, inkâr etti tabii. İtiraf edecek yürek olsa onda zaten böyle bir şey yapmaz. Aptal gibi aldatılmışım. Ben bir hayat kurmaya çalışırken hanımefendi âşığıyla benim arkamdan gülüyormuş. Aptalım ben tabii... İnandım...
Turgay arkasına yaslandı:
- Bence bu işi kurcalaman lazımdı Faruk! Buna ben inanmıyorum...
Genç adam hiddetlenmişti:
- Ne yani? Bunu temize çıkartacak bir tek sebep söyle bana Turgay? Kadının dolabında bir mektup bulunuyor. Soruyorum, inkâr ediyor. Üzerinde adres olsa postacı getirdi diyeceğim, hizmetçiye soracağım. Belli ki elden verilmiş.
Turgay gözlerini kıstı:
- Elden mektubu verebilen bir adam neden yazsın, istediğini yüzüne söyler...
Faruk alaycı bir tavırla güldü:
- Vardır iş birlikçileri, onlar vasıtasıyla ulaşmıştır hanımefendiye âşığının mektubu!..

Selma, Dehşet İçinde Kalmıştı!

Selma okulun karşısındaki ağacın arkasına saklanmış, görünmemek için gayret sarf ederek bekliyordu. Az sonra paydos zili çaldı ve öğrenciler âdeta bir çağlayan gibi okul kapısından boşalmaya başladı. O kalabalığın arasından Funda’yı fark etmekte zorlandı Selma ama genç kızı yakalamıştı dikkatli bakan gözleri. Funda servis şoförüne gidip bir şeyler söyledikten sonra aksi istikamete hızla yürümeye başladı. Selma koşar adımlarla gitti peşinden. Genç kızın tabelasında “bar” yazan bir kapıdan içeri girdiğini görünce dudaklarını ısırdı. Hiç düşünmeden o da daldı arkasından...
İçerisi oldukça loştu. Tek tük masalar doluydu. Henüz barın işlek saatleri değildi bu zamanlar. İçki satışının yapıldığı tezgahtaki taburelere oturmuş genç bir çocuk Funda’yı görünce gülümsedi. Selma arka taraflarda bir yere geçip gözlemeye başladı. Delikanlı ve Funda oldukça samimi görüntüler içinde bir süre konuştular. Yarım saat kadar süren bir sohbetten sonra Funda delikanlıya sarılarak veda edip bardan çıktı. Selma birkaç dakika sonra tezgâha yaklaştı ve bir bardak meyve suyu istedi. Funda’yla konuşan delikanlı tam yanında oturuyordu. Onun barmenle konuşmalarını net olarak duyabiliyordu artık. Ozan önündeki bira bardağını sonuna kadar içip elinin tersiyle ağzını kuruladı:
- Bir bardak daha ver, merak etme az kaldı, bütün borcumu ödeyeceğim sana...
Barmen ters bir şekilde baktı delikanlıya:
- Başın bir gün öyle bir belaya girecek ki!
Ozan küstah bir tavırla omuz silkti:
- Ne belası be? Bu sefer lokum gibi para kazanacağım, dünyada bu aptal kızlar da olmasa aç kalacakmışım.
Barmen gözlerini kıstı:
- Kıvırcık’a pazarlayacaksın değil mi o kızı? Döndürdüğün dolapların farkındayım...
Ozan eğildi:
- Ağzını sıkı tutmanı söylediler herhalde sana, bak sen de nemalanıyorsun bu işlerden. Avantanı alıyorsun bir şekilde, onun için fazla kurcalama...
Barmen omuz silkti. Uzaklaştı Ozan’ın yanından. Delikanlı yeni bira bardağını da bir dikişte bitirdikten sonra kalktı sallanarak ve ağır adımlarla çıktı dışarıya. Selma dehşet içinde kalmıştı. Funda’nın başına neler geleceğini tahmin ediyordu. Bunu bir şekilde engellemesi gerektiğini düşündü. Meyve suyunun parasını ödeyip hızla çıktı bardan. Bir taksi çevirdi ve kocasının şirketinin adresini verdi. Kafasında hazırladığı planı detaylandırmak için yardıma ihtiyacı vardı. Dikkatli hareket etmeli, sonucunda hem Handan’ın uğradığı iftirayı açığa çıkartmalı hem de Funda’yı kurtarmalıydı. Turgay’ın odasına yıldırım gibi daldı.
- Turgay, hemen hazırlan, Handan’a gidiyoruz.
Biraz sonra karı koca arabalarına binmişler, hiç konuşmadan trafikte hızla ilerliyorlardı...

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Kaybedecek Vakit Yoktu Artık

Otogar oldukça kalabalıktı. Funda Ozan’ın eline sıkı sıkı yapışmış, delikanlının ardından hızlı adımlarla yürüyordu. Sabah okula gidermiş gibi çıkmıştı evden. Odasının penceresinden akşamdan hazırladığı küçük çantayı bahçeye atmış, evden çıktıktan sonra da kimseye görünmeden bahçeye dolanıp çantasını almıştı. Servise bindiği zaman da okuldan sonra babaannesine gideceğini söyleyerek çantasının açıklamasını yapmıştı. Servis okul bahçesine girince yine kimseye gözükmeden dışarı çıkmayı becermiş ve koşar adımlarla Ozan’la her zaman buluştuğu bara gitmişti. Yarım saat sonra da delikanlıyla birlikte dışarı çıktılar. Ozan genç kıza bu geceyi İstanbul’da geçireceklerini, ertesi gün Marmaris’e gideceklerini söylemişti. Funda tedirgin olmaya başlamıştı.
- Nerede kalacağız Ozan?
- Bir ağabeyim var, can dostumdur. Haberi var geleceğimizden. Biz ona “Kıvırcık” deriz. Çok iyi adamdır. Onun evine gideceğiz bugün. Yarın da ver elini Marmaris!
Bir taksi çevirdi. İki genç bindiler. Biraz dikkatle baksalar arkalarından onlarla birlikte hareket eden arabayı fark edeceklerdi...
Selma ve Turgay Handan’ın evine gider gitmez yaptıkları planı netleştirmeye başlamışlardı. Selma hemen Fatma’ya telefon etmiş akşam bir saatlik izin almasını söylemişti. Turgay gidip Fatma’yı getirdiği zaman emektar hizmetçi Handan’ı görünce telaşla atılmıştı:
- Hanımım, neler oluyor, Faruk Beyden zor izin aldım. Bir şey demedim kendisine ama...
Selma Handan’dan önce atıldı:
- Çok iyi ettin Fatma, şimdi otur şuraya ve dinle bizi...
Fatma ile etraflıca planları hakkında konuştuktan sonra emektar hizmetçiyi geri götürdü Turgay. Handan düşünceliydi. Selma’nın karşısına oturdu:
- Dikkatli olmak zorundayız Selma, eğer bir şey ispat edemeyecek olursak büyük bir rezalet olur, zamanlamayı çok iyi yapmak zorundayız.
Selma başını iki yana salladı:
- Biz Turgay’la her şeyi konuştuk. Onun organize suçlarda bir emniyet amiri arkadaşı var, Ekrem. Onu aradı. Buradan çıkıp onun yanına gideceğiz. Kaybedecek vaktimiz olduğunu sanmıyorum. Dikkat konusunda haklısın. Bütün bunlardan Faruk’u haberdar etmemiz imkânsız. Çünkü o kendi sabit düşüncelerinin ardına saklanmış. Böyle bir şeyi duyduğu anda Funda’ya yüklenecek ve karşılığında da inkârla karşılaşacak. Belki de senin kendini temize çıkarmak için hikâye uydurduğunu düşünecek.
Handan acı bir şekilde gülümsedi:
- Ben yeniden Faruk’la birlikte olmak gibi bir düşünce içinde değilim. Ben genç bir kızın hayatının mahvolmasını istemiyorum. Bütün çabam bunun için!..

“Hanım Kızımıza Geçmiş Olsun!..”

Ozan ve Funda’nın bindiği taksi Büyükçekmece istikametine hızla ilerliyordu. Anayoldan ayrıldıktan sonra bir müddet daha ilerleyip toprak bir yola saptı. Etrafı boş alanla kaplı büyük bir bahçe içindeki sarı kâgir binanın önünde durdu. Ozan taksiye parasını ödedikten sonra Funda’nın koluna girerek bahçe kapısını çaldı. Kapıda siyah takım elbiseli otuz yaşlarında iki tane adam duruyordu. Ozan onlara yaklaşıp bir şeyler söyledikten sonra büyük bahçe kapısını açtılar. İki genç içeri girdi. İçinde Selma, Handan ve Turgay’ın da bulunduğu beyaz steyşın araba yaklaşık otuz metre geride sağa yanaşmıştı. Direksiyonda organize suçlardan emniyet amiri Ekrem duruyordu. Elindeki telsizle arkasından gelen polis arabalarına bulundukları konumu bildirdi. Turgay emniyet amiriyle görüşmüş, meseleyi anlatmış, Selma ise bu takip esnasında barda Ozan’ın barmenle olan konuşmasını eksiksiz nakletmişti. Komiser Ekrem “Kıvırcık” adını duyunca yüzünü buruşturmuştu:
- Bu ismi biliyorum. Uzun zamandır arkasında olduğumuz bir adam. Uyuşturucu ve maalesef kadın ticaretindeki üst isimlerden biri. Bu kızcağız korkunç bir batağa girmek üzere.
Bunları duyan Handan dudaklarını ısırdı:
- Aman Allah’ım! Bu kız nasıl bir şey yaptı böyle?
Ekrem arabadan indi. Diğerlerine arabada kalmalarını söylemişti. Birkaç saniye bekledikten sonra yolun başında yaklaşan polis arabalarını görünce eliyle işaret etti. Biraz sonra on beş kişilik bir polis grubu hızla hareket ederek bahçe kapısında bekleyen iki adamı etkisiz hale getirmişlerdi. İki polis sokak kapısının yan taraflarına çekilerek sipere girdiler. Komiser Ekrem bir eli tabancasında olarak kapıya yaklaştı ve iki defa vurdu. Her şey birkaç saniye içinde olup bitmişti. Açılan kapıyı hızla iterek içeri daldılar. Turgay onlar içeriye girerken tok bir sesin “polis!” diye bağırdığını duymuştu. On beş dakika sonra Sokak kapısında Funda göründüğü zaman Handan hemen beklemekte olduğu arabadan inerek genç kıza doğru koştu:
- Funda, iyi misin yavrum?
Genç kız afallamıştı. Handan’ı görünce ağlamaya başladı. Handan şefkatle sarıldı ona:
- Tamam canım, bitti her şey... Hepsi senin iyiliğin içindi yavrum. Nasıl bir batağa girdiğini göremedin sen. Ben hep buna engel olmak istemiştim.
Az sonra sokak kapısında elleri kelepçeli Ozan ve arkasından “Kıvırcık” görüldü. Polislerin yanında yakalanmanın verdiği şaşkınlıkla yürüyorlardı. Komiser Ekrem gülümseyerek yaklaştı Funda’yı aralarına almış olan Selma, Turgay ve Handan’ın yanına:
- Ozan denen adam uyuşturucu satıcısı. Uzun zamandır arıyorduk. Kıvırcık ise zaten sabıkalı bir kişi. Hanım kızımıza geçmiş olsun. Bu meseleyi fazla dillendirmeden kapatalım. Genç kızımızı deşifre etmenin anlamı yok.

Devamı Yarın
 
OP
ELDA

ELDA

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
3.785
Tepki
4.389
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
“Ne De Olsa Üvey Anneyim Ben!..”

Faruk olayları duyduğu zaman beyninden vurulmuşa dönmüştü. Koşarak emniyet müdürlüğüne gelmiş ve olanı biteni Ekrem’in odasında Turgay’dan dinlemişti. Ağlamaklı bir sesle konuşuyordu:
- Ben nasıl fark edemedim? Aman Allah’ım? Gözümün önünde kızım gidiyordu!..
Ekrem koltuğuna yaslandı:
- Eşiniz Handan Hanım son derece akıllı hareket etmiş Faruk Bey. İyi bir gözlem yapmış. Bu arada eşinizden rahatsız oldukları için onun adına bir mektup yazıp ona iftira attıklarını da hem Ozan hem de kızınız kabul ettiler. Fikir Ozan’dan çıkmış. Kızınızın sorgusunda hepsini öğrendik. Bunu Ozan da ifadesinde teyit etti. Kızınızı alıp gidebilirsiniz. Biz mahkemede onun şahitliğine başvurabiliriz. Yaşı küçük olduğu için olmayabilir de. Zaten Ozan da öteki Kıvırcık denilen adam da suçlarını kabul ettiler.
Faruk dudaklarını ısırdı:
- Kızıma ne yapacaklardı komiser bey?
Ekrem omuzlarını kaldırdı:
- Kızınızın üzerinden para kazanacaklardı diyelim bunun adına. Kadın ticareti konusunda bu Kıvırcık denen adamın çok fazla sabıkası vardır. Hem onun üzerinden para kazanır hem de uyuşturucu işinde taşıyıcı olarak kullanır bu adam ağına düşürdüğü genç kızları. Gerisini siz düşünün artık...
Faruk dehşet içinde sallandı durduğu yerde. Turgay ayağa kalktı:
- Haydi Faruk çıkalım. Geçmiş olsun kardeşim...
Faruk ve Turgay komiserin odasından çıktıkları zaman genç adamın yüzü bembeyazdı:
- Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum Turgay!
Turgay arkadaşının omzunu okşadı:
- Bize değil Handan’a teşekkür et. O kadar iyi bir gözlem yapmış ki, olayın vahametini hemen kavramış. Sanırım onun da ifadesi alındı ve bitti. Gidelim mi yanlarına?
Faruk arkadaşının arkasından yürüdü. Bacakları kendisini taşımayacak kadar güçsüzleşmişti. Birden koridorda Selma ve Handan’ı gördü. Titrediğini hissetti. Karısının yanına yaklaştı:
- Ben... Ben ne diyeceğimi bilemiyorum... Ben çok suçluyum...
Handan gülümsedi:
- Tepkilerini normal karşılıyorum Faruk! Kim olsa böyle allak bullak olurdu. Emin olmadan sana bir şey söyleyemedim. Ne de olsa üvey anneyim ben. İnsan her şey düşünebilir.
Faruk dikkatle baktı karısının yüzüne. Gözlerinde pişmanlık vardı:
- Beni affedebilecek misin? Biz sen olmadan yapamayacağız...
Handan gülümsedi. Uzanıp kocasının elini avuçlarının içine aldı..

“Handan Abla Beni Affettin Mi?”

Haşim Bey masanın en başında oturuyordu. Yanındaki koltukta Şaheser Hanım son derece şık kıyafetiyle kahkahalar atmaktaydı. Şaheser Hanımın yanında Funda, yanında kardeşi vardı. Haşim Beyin sol tarafında ise Turgay, yanında eşi Selma ve onun yanında da Handan oturuyordu. Masanın diğer başında ise Faruk vardı. Mükellef bir sofra donatmıştı emektar yardımcıları Fatma ve Handan. Haşim Bey gülümsedi:
- Ne güzel bir masa bu böyle... İyi ki davet ettiniz beni.
Faruk gülümsedi:
- Sizin davetimize ihtiyacınız yok Haşim Amca, bu ev sizin...
Haşim Bey muzip bir tavırla gülümsedi:
- Eee, biz kız eviyiz, ben senin kayınpederin sayılırım, Handan da benim kızım...
Ayni muzip tavırla Şaheser Hanıma döndü:
- Hanımefendiyle dünür oluyoruz bu şartlarda...
Şaheser Hanım gülümsedi kibarca, yan gözle Handan’a baktı. Artık istese de istemese de Handan’ın bu evdeki yerinin ne kadar sağlamlaştığının farkındaydı ve bunu kabullenmekten başka çaresi kalmamıştı. Handan gülümsedi:
- Haydi buyurun, yemeklerinizi soğutmayın. Fatma Hanım her zamanki marifetini gösterdi!
Selma başını iki yana salladı:
- Tevazu göstermene gerek yok Handan, yarısından çoğu senin marifetin!
Yemekten sonra kahve faslında en çok Haşim Bey ve Şaheser Hanım konuştu. Gecenin bitiminde herkes memnundu yaşananlardan. Misafirler gittikten sonra Handan önce Fulya’yı yatırdı, ardından Funda’nın odasına girdi. Genç kız yatağının üzerinde oturuyordu. Yavaşça yaklaştı onun yanına ve oturdu:
- Güzel bir geceydi değil mi? İnsan ailesi ile birlikte olduğu zaman huzur içinde oluyor.
Funda dudaklarını ısırdı:
- Handan Abla, teşekkür ederim. Sana yaptıklarımdan dolayı beni affettin mi?
Handan genç kıza dönüp gülümsedi:
- Bir daha o konudan bahsetmeyelim canım. Oldu, bitti. Şimdi önümüze bakalım. Affedecek bir şey yok, hepimiz hata yapabiliriz, ki sen o kadar toysun ki hayat karşısında, çok normal...
Funda sarıldı Handan’a. Başını göğsüne dayadı. Yavru bir kedi gibi sokuldu... Handan odasına girdiği zaman Faruk’un pencerenin önünde dışarıyı seyrettiğini gördü. Oda karanlıktı. Yavaşça yaklaştı onun yanına. Faruk kolunu omzuna doladı karısının:
- İyi ki varsın Handan... Biliyorum ki çocuklarımın annesi de şimdi daha rahat uyuyor yerinde. Hepimiz sana müteşekkiriz... İyi ki varsın! Yeniden yaşamak bu işte!..

-SON-
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst