- Thread Starter
- #41
Kapının Zilini Duyunca İrkildi!
Handan yeni uyanmıştı. Mutfağa gidip çayını koydu. Dolapta hiçbir şey yoktu. Gelirken bakkala uğrayıp kahvaltılık birkaç parça şey almıştı. Onları dizdi masaya. Aslında canı hiçbir şey istemiyordu. Zaman geçtikçe yaşadığı olayların hazımsızlığı içini daha sıkıyor, çaresizlik ve kendini savunamama girdabında çabalayıp duruyordu. Kapının zilini duyunca irkildi. Hemen koşup açtı. Gelen Selma idi:
- Handan, ne oldu kardeşim böyle?
Dudaklarını ısırdı Handan. Bir anda geceden beri boğazını sıkan el gevşeyivermiş ve sanki bütün yollar açılmış gibi gözyaşları fütursuzca akmaya başlamıştı. Sarıldı Selma’ya:
- Bilmiyorum Selma, ne oldu ne bitti inan ki ben de bilmiyorum...
Selma çantasını divanın üzerine fırlatarak sandalyelerden birine çöktü:
- Ben her şeyi biliyorum Handan, bir de senden dinlemek istedim. Dün akşam Faruk’lardaydık. Telefonda Turgay’a söylemiş Faruk. Duyunca beynimden vurulmuşa döndüm, hemen gittik. O hiçbir şey konuşmuyor, geçinemedik diyor sadece. Ama ben Fatma Hanımdan öğrendim. Ne mektubu bu Handan? Bir mektup bulunmuş senin dolabında...
Handan irkildi. Gözlerini kısarak baktı Selma’nın yüzüne:
- Nereden biliyormuş o?
Omuzlarını kaldırdı Selma:
- Funda söylemiş!
Handan acı bir tebessümle baktı arkadaşının yüzüne:
- Demek Funda ha? O nereden biliyor peki? Kimsenin bundan haberi yok ki!
Selma şaşırmıştı, kekeledi:
- Ne yani, şimdi... Dur, dur Allah aşkına, kafam karıştı...
Handan Selma’nın tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Her şeyi başından anlattı Selma’ya. Funda’nın yaşadıklarını, Ozan’ı, onu yakalamalarını... Sözlerini bitirdiği zaman Selma hayretle mırıldandı:
- Funda! Bu işi Funda yaptı o zaman. Senden kurtulmak için... İnanamıyorum. Bunu ispat edemezsen Faruk asla kabul etmez böyle bir şeyi. Onun değer yargılarına çok ters bu olaylar. Hele kendi kızına asla kondurmaz bunu...
Handan arkasına dayandı:
- Ben kimseye bir şey ispat etmeye çalışmıyorum Selma, ben sadece Funda için üzülüyorum. O genç tekin biri değil, kızın başına telafisi mümkün olmayan şeyler açabilir. Benim derdim sadece bu!
Selma her şeyi anlamıştı, olayları yerli yerine oturtabiliyordu:
- Bir şeyler yapmamız lazım Handan!..
Funda, Pembe Hayaller Kuruyordu
Ozan her zaman müdavimi olduğu bardan içeri girer girmez dip tarafta bir masada oturmuş oldukça kilolu, iri yarı adamın yanına gitti:
- Merhaba kıvırcık! Az kaldı, sana söylediğim iş tamamdır. Kız on yedi yaşında daha. Pırıl pırıl! Birkaç güne kadar teslim edeceğim eline. Ama bu sefer her zamanki fiyattan olmayacak biliyorsun. Böyle bir kızı hiçbir yerde bulamazsın.
Şişman adam kıvır kıvır saçlarının içinde dolaştırdığı parmaklarını kütlettikten sonra omuz silkerek güldü alaycı bir tavırla:
- Sen hele getir, görelim, ondan sonra fiyatı anlaşırız.
- Bayılacaksın ağabey! Göreceksin bak! Birkaç güne kalmaz düşer... Her şey hazır.
Kıvırcık lakaplı adam Ozan’ın bu sulu konuşmalarından sıkılmış olacak ki ayağa kalktı:
- Çok laf üretiyorsun, iş üretmeye bak... Bu kadar çok konuşmak zararlıdır.
Başka bir şey demeden bardan dışarı çıktı. Ozan aldırmadı onun söylediklerine. Tezgâha gidip bir bira aldı ve şişeyi başına dikerek bir solukta içip bitirdi. Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra barmene döndü:
- Yakında acayip para kazanacağım göreceksin! Kıvırcıkla bir alışverişimiz var.
Barmen hiç hoşlanmazdı Ozan’dan. Zaten genç adamı çevresinde tutan kimse yoktu. Son derece sahtekâr ve dolandırıcı bir geçmişi olduğu için herkes temkinle yaklaşırdı. Cevap vermedi barmen. Delikanlı tezgahtan uzaklaşınca kendi kendine mırıldandı:
“Yine kimin başını yakacaksın kim bilir! Kimse sana ve senin gibilere dur demeyecek mi?!.”
Ozan bardan çıktıktan sonra Funda’nın okulunun kapısına gidip beklemeye başladı. Handan evden gittiği için genç kız daha özgürce davranabiliyordu artık. Çok geçmeden ders bitiş zili çaldı ve beş dakika geçmeden Funda yanına geldi:
- Hayatım, özledim seni... Biliyor musun her şeyi ayarladım. Havalar çok güzelleşti. Yerimizi ayarladım. Seninle doğruca Marmaris’e gideceğiz. Orada nefis bir tatil, balayı diyelim adına bu tatilin, sonra oturup karar veririz. Ben bir işe girerim. Çalışırım sana bakmak için. Küçük bir ev tutarız. Hemen bir oda bir salon. Kim bilir belki de bahçe içinde falan olur. Orada var öyle evler. Hayatımızı düşünsene!
Funda bir hayal dünyasında ayakları yerden kesilmiş bir şekilde uçuyordu sanki. Sokuldu Ozan’a. Başını göğsüne yasladı delikanlının:
- Ne zaman gideceğiz hayatım?
- Hemen, sana haber vereceğim telefonla. Hafta sonuna kalmayız. Okula gidermiş gibi çıkarsın evden, sonra gideriz. Ama sakin ol, kimseye belli etme...
Funda hiçbir şeyi sorgulayacak durumda değildi. Biraz önce çizilen pembe tablonun etkisinde bir rüya âleminde gelecek için pembe hayaller kuruyordu...
Devamı Yarın
Handan yeni uyanmıştı. Mutfağa gidip çayını koydu. Dolapta hiçbir şey yoktu. Gelirken bakkala uğrayıp kahvaltılık birkaç parça şey almıştı. Onları dizdi masaya. Aslında canı hiçbir şey istemiyordu. Zaman geçtikçe yaşadığı olayların hazımsızlığı içini daha sıkıyor, çaresizlik ve kendini savunamama girdabında çabalayıp duruyordu. Kapının zilini duyunca irkildi. Hemen koşup açtı. Gelen Selma idi:
- Handan, ne oldu kardeşim böyle?
Dudaklarını ısırdı Handan. Bir anda geceden beri boğazını sıkan el gevşeyivermiş ve sanki bütün yollar açılmış gibi gözyaşları fütursuzca akmaya başlamıştı. Sarıldı Selma’ya:
- Bilmiyorum Selma, ne oldu ne bitti inan ki ben de bilmiyorum...
Selma çantasını divanın üzerine fırlatarak sandalyelerden birine çöktü:
- Ben her şeyi biliyorum Handan, bir de senden dinlemek istedim. Dün akşam Faruk’lardaydık. Telefonda Turgay’a söylemiş Faruk. Duyunca beynimden vurulmuşa döndüm, hemen gittik. O hiçbir şey konuşmuyor, geçinemedik diyor sadece. Ama ben Fatma Hanımdan öğrendim. Ne mektubu bu Handan? Bir mektup bulunmuş senin dolabında...
Handan irkildi. Gözlerini kısarak baktı Selma’nın yüzüne:
- Nereden biliyormuş o?
Omuzlarını kaldırdı Selma:
- Funda söylemiş!
Handan acı bir tebessümle baktı arkadaşının yüzüne:
- Demek Funda ha? O nereden biliyor peki? Kimsenin bundan haberi yok ki!
Selma şaşırmıştı, kekeledi:
- Ne yani, şimdi... Dur, dur Allah aşkına, kafam karıştı...
Handan Selma’nın tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Her şeyi başından anlattı Selma’ya. Funda’nın yaşadıklarını, Ozan’ı, onu yakalamalarını... Sözlerini bitirdiği zaman Selma hayretle mırıldandı:
- Funda! Bu işi Funda yaptı o zaman. Senden kurtulmak için... İnanamıyorum. Bunu ispat edemezsen Faruk asla kabul etmez böyle bir şeyi. Onun değer yargılarına çok ters bu olaylar. Hele kendi kızına asla kondurmaz bunu...
Handan arkasına dayandı:
- Ben kimseye bir şey ispat etmeye çalışmıyorum Selma, ben sadece Funda için üzülüyorum. O genç tekin biri değil, kızın başına telafisi mümkün olmayan şeyler açabilir. Benim derdim sadece bu!
Selma her şeyi anlamıştı, olayları yerli yerine oturtabiliyordu:
- Bir şeyler yapmamız lazım Handan!..
Funda, Pembe Hayaller Kuruyordu
Ozan her zaman müdavimi olduğu bardan içeri girer girmez dip tarafta bir masada oturmuş oldukça kilolu, iri yarı adamın yanına gitti:
- Merhaba kıvırcık! Az kaldı, sana söylediğim iş tamamdır. Kız on yedi yaşında daha. Pırıl pırıl! Birkaç güne kadar teslim edeceğim eline. Ama bu sefer her zamanki fiyattan olmayacak biliyorsun. Böyle bir kızı hiçbir yerde bulamazsın.
Şişman adam kıvır kıvır saçlarının içinde dolaştırdığı parmaklarını kütlettikten sonra omuz silkerek güldü alaycı bir tavırla:
- Sen hele getir, görelim, ondan sonra fiyatı anlaşırız.
- Bayılacaksın ağabey! Göreceksin bak! Birkaç güne kalmaz düşer... Her şey hazır.
Kıvırcık lakaplı adam Ozan’ın bu sulu konuşmalarından sıkılmış olacak ki ayağa kalktı:
- Çok laf üretiyorsun, iş üretmeye bak... Bu kadar çok konuşmak zararlıdır.
Başka bir şey demeden bardan dışarı çıktı. Ozan aldırmadı onun söylediklerine. Tezgâha gidip bir bira aldı ve şişeyi başına dikerek bir solukta içip bitirdi. Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra barmene döndü:
- Yakında acayip para kazanacağım göreceksin! Kıvırcıkla bir alışverişimiz var.
Barmen hiç hoşlanmazdı Ozan’dan. Zaten genç adamı çevresinde tutan kimse yoktu. Son derece sahtekâr ve dolandırıcı bir geçmişi olduğu için herkes temkinle yaklaşırdı. Cevap vermedi barmen. Delikanlı tezgahtan uzaklaşınca kendi kendine mırıldandı:
“Yine kimin başını yakacaksın kim bilir! Kimse sana ve senin gibilere dur demeyecek mi?!.”
Ozan bardan çıktıktan sonra Funda’nın okulunun kapısına gidip beklemeye başladı. Handan evden gittiği için genç kız daha özgürce davranabiliyordu artık. Çok geçmeden ders bitiş zili çaldı ve beş dakika geçmeden Funda yanına geldi:
- Hayatım, özledim seni... Biliyor musun her şeyi ayarladım. Havalar çok güzelleşti. Yerimizi ayarladım. Seninle doğruca Marmaris’e gideceğiz. Orada nefis bir tatil, balayı diyelim adına bu tatilin, sonra oturup karar veririz. Ben bir işe girerim. Çalışırım sana bakmak için. Küçük bir ev tutarız. Hemen bir oda bir salon. Kim bilir belki de bahçe içinde falan olur. Orada var öyle evler. Hayatımızı düşünsene!
Funda bir hayal dünyasında ayakları yerden kesilmiş bir şekilde uçuyordu sanki. Sokuldu Ozan’a. Başını göğsüne yasladı delikanlının:
- Ne zaman gideceğiz hayatım?
- Hemen, sana haber vereceğim telefonla. Hafta sonuna kalmayız. Okula gidermiş gibi çıkarsın evden, sonra gideriz. Ama sakin ol, kimseye belli etme...
Funda hiçbir şeyi sorgulayacak durumda değildi. Biraz önce çizilen pembe tablonun etkisinde bir rüya âleminde gelecek için pembe hayaller kuruyordu...
Devamı Yarın