Aralarında Ebu Cehil, As bin Hişam ve Velid bin Mugire gibi Allah düşmanlarının bulunduğu bir grup müşrik, Peygamberimize gelerek:
Eğer sen peygambersen Ay'ı ikiye ayır, iki parça yap! dediler.
Peygamberimiz, o sırada Hz. Ali, Huzeyfe İbn-i Yeman, Abdullah ibn-i Mesut, Enes b. Malik, Abdullah İbn-i Abbas ve Abdullah ibn-i Ömer gibi büyük sahabilerle birlikteydi. Müşriklerin bu sözü üzerine:
O mucize eğer gerçekleşirse, iman eder misiniz?" diye sordu.
Evet! Ederiz! diye söz verdiler. Hatta yemin ettiler.
Peygamberimiz, o mucize için Allaha yalvarınca, Hz. Cebrail gelip duasının kabul edildiğini müjdeledi.
Dolunay zamanıydı. Hürmetine koca bir kâinatın yaratıldığı Peygamberimiz, mübarek elini Aya doğru kaldırınca Ay ikiye ayrıldı.
Peygamberimiz, yanında bulunan sahabilere:
Şahit olun! Şahit olun! buyurdu.
Daha sonra da, gelen müşriklere tek tek seslenip:
Sen de şahit ol! Sen de şahit ol! dedi.
Fakat onlar her zamanki gibi davranıp: Muhammed büyük bir büyü yaptı" dediler.
Bu müşriklerden bir kısmı, gördükleri şeyin sadece kendileri için yapılan bir büyü olduğuna inanmışlardı. Bu yüzden ertesi gün, Yemen ve başka taraflardan gelen kervanları bularak, onların da bu mucizeyi görüp görmediklerini sordular. Kervandakiler, ayın ikiye yarıldığını ve bu durumu büyük bir şaşkınlık içinde seyrettiklerini söylediler. Kervanlarla gelenler arasında, bu mucizeyi görmeyen tek bir insan bile yoktu. Zorda kalan müşrikler:
Ayın böyle ikiye bölünmesi, sık rastlanan bir büyüdür dediler.
Bunun üzerine nâzil olan Kamer (Ay) Suresi'nde, Allah şöyle buyurdu:
Kıyamet yaklaştı! Ay ikiye yarıldı! Onlar, (müşrikler) her ne zaman bir mucize görseler, sırtlarını çevirip: 'Bu çok rastlanan bir büyüdür' derler. Onlar, kendi heveslerine uyup peygamberi yalanladılar. Oysa her işi için belirlenmiş bir hedef vardır. Onlara, kendilerini inkârdan vazgeçirecek (Allahın varlığını ispatlayacak) nice hikmetli haberler (mucizeler) gönderilmiştir. Fakat bu uyarılar onlara fayda vermiyor. O halde ey Resulüm! Sen de onlardan yüz çevir! Onlar, benzeri görülmemiş korkunç şeye (kıyamete ve hesap vermeye) çağırıldıklarında, gözleri korkudan ve dehşetten donmuş şekilde, sanki etrafa dağılmış çekirgeler gibi mezarlarından çıkar ve kendilerini çağırana doğru koşarken: 'Bu çok zor bir gün' derler.
Ayın ikiye yarılmasını herkes görmedi. Eğer öyle olsaydı, inanan ya da inanmayan bütün insanlar, bu mucize karşısında hiçbir çaba göstermeden imana gelecekti. İşte bu sırdan ötürü, Ayın ikiye ayrılması, insanların genellikle uykuda ya da evlerinde bulunduğu sırada, ani ve kısa süreli olarak gerçekleşti. Ayın her gün farklı saatlerde doğması ve farklı yerlerde bulunmasının yanı sıra, o asırda gökyüzünü inceleyenler azdı. Ayrıca, bazı ülkeler sis ya da bulut gibi engellerden, bazıları da saat farkından ötürü Ayı göremiyordu. Zaten bu mucizenin gerçekleştiği saatlerde, İngiltere ve İspanyada güneş yeni batıyor, Çin ve Japonyada sabah oluyor, Amerikada ise gündüz saatleri yaşanıyordu.
Ayın görülmesi için yeterli olan şartlar, (Arap Yarımadası'nın dışında) en iyi Hindistanda gerçekleşmiş ve Dhar Kralı Raca Bjoh ve halkı tarafından büyük bir dehşet içinde seyredilmişti.
Chamal Nehri kıyısındaki sarayının balkonundan Ayın ikiye ayrıldığını gören kral, önce: kıyamet kopuyor! diye korkuya düşmüş, daha sonra da, bunun Arabistanda zuhur eden son peygamber'in bir mucizesi olabileceğini tahmin ederek, vezirini Mekkeye göndermişti. Racanın veziri, Peygamberimizle görüştüğünde, Ayın neden yarıldığını anlayarak müslüman oldu.
Günümüzde, bu insanların neslinden gelen Bjohzadelerin, Hindistandaki Dhar şehrinin hemen dışında yaşadıkları bilinmektedir.
Şakk-ı Kamer (Ayın ikiye ayrılması) mucizesine şahit olan Hindistan halkı, bu tarihi bir milat, yani başlangıç yılı olarak kabul etmiştir. Bu ülkede ele geçirilen bir eser üzerinde: Ayın ikiye yarıldığı senede yapılmıştır yazısının bulunması, bu mucizeyle ilgili önemli bir delildir.